2011-07-19

Kitap davası

Kırk yıllık yayımcıyız. Ömrümüz kitap denizinde yüzmekle geçti. Ülkemizde öyle bir gerçek var ki, ara sıra (önemine binaen) halka hatırlatmak lazım. Efendim nüfusumuz yetmiş dört milyona çıktı. Yedi üniversitemiz vardı neredeyse yüz yetmiş yedi olacak. Çok genç bir nüfusumuz var ve çoğu okuma çağında. Bu üniversitelerin öğrencileri bir yana, hocaları, lisans ve doktora öğrencileri büyük bir yekun tutar. Türkiye dünyadaki ve ülkedeki krizlere rağmen büyümesini sürdürüyor. Fert başına milli gelir çok arttı. Bütün bunlar doğru orantılı olarak bir "artış" gösteriyor.

Bir tek "kitap" bu gidişe uymuyor.

O, ters orantılı olarak başaşağı gidiyor. Bu sebeple kitaba dava açabiliriz. Kitabın ağzı var dili yok, bu dava kendimize döner. Acı bir tablo ile karşılaşırız.

Efendim ben taşrada, küçük bir şehirde büyüdüm, ilk ve orta tahsilimi orada yaptım (Erzincan). O yıllarda şehrin nüfusu yirmi-otuz bin civarında idi. Dört kitabevi vardı ve bunlar sadece kitap satarak geçinirdi. Şimdi belki yirmi dört kitabevi var, ama adı kitabevi. Kırtasiye, oyuncak ve spor malzemesi satıyorlar.

Kitabevlerini ayakta tutan esasen MEB kitabı satışı idi. Yanında defter, kalem, çanta satarak okul sezonunu açar, bütçesini güçlendirir, yıl boyu kültür kitabına ağırlık verirdi.

Tıpkı televizyonun yaygınlaşması ile taşrada sinema salonlarının bir bir kapanması gibi; MEB, kitabı öğrenciye ücretsiz vermeye başlayınca zaten zor ayakta duran kitabevleri bir bir kapandı. Kırk bin civarında olan kitabevi sayısı 10.383'e düştü. Biz yayıncılar 1970'lerde bir kültür kitabını tahmini satışa göre ya üç bin veya beş bin basardık. Şimdi bu rakam ortalama bin'e düşmüştür.

Ters orantı dediğim budur.

Eğer Türkiye'de artan üniversite, orta öğrenim kurumu, öğrenci sayısını göz önünde bulundurursak doğru orantılı olarak yayıncıların bir kitabı ilk baskıda on bin, yirmi bin basmaları gerekirdi. Okumuyoruz (Bunca yıldan sonra bu hastalığın şifa bulacağına dair umudumu kaybettim). Bunun pek çok sebebi var. Bu yazıda hepsini sıralamak mümkün değil. En önemlisi okulların ilk mektepten itibaren çocukları, okumaya alıştıramamaları veya bunu hiç gündeme getirmemeleridir. Çünkü bırakın çocukları, öğretmenler okumuyor. Prof. Dr. Orhan Okay seksen yaşın tecrübesi ile geçenlerde bir gazetede "Edebiyatçılar edebiyat okumuyor" demişti.

Bu bana bir derginin dramatik kapanış yazısını hatırlattı. Bundan 15-20 yıl önce "Sonbahar" adlı kaliteli bir şiir dergisi vardı. Kapanırken şöyle bir yazı yayımladı:

"Eğer dergimize şiir gönderen şairler bu dergiyi alsalardı Sonbahar kapanmayacaktı." Ben de yirmi iki yıldır tek başıma çıkardığım Dergâh dergisinde böylesi durumlarla karşılaşıyorum. Adam şöyle yazıyor bana: "Gönderdiğim şiir eğer dergide yayımlanırsa lütfen beni haberdar edin."

Bu manzara içinde bir parlak köşe, okurları ve yazarları kışkırtıyor. O da tüketim kültürü paralelinde gelişen "popüler kitaplar". Bunlar içinde sağlıktan, dinden, siyasetten romana kadar pek çok çeşit var. Heveslenen gençler kısa yoldan para kazanmak için yayınevi kuruyor ve bu kitapların peşinde koşuyorlar. 2000'de 844 olan yayınevi sayısı 2010'da 1691'e çıkmış. 2000'de 140 olan senelik roman sayısı 2010'da 570'e fırlamış. Bunların çoğu muhtemelen ilk romanlardır.

Nobel Edebiyat Ödülü'nü de alan Türkiye'de beş on yazar gerçekten yüksek tirajlara ulaşan romanlar yazıyor ve bu tirajlar gençlerin gözlerini kamaştırıyor. Bir "meta" haline gelen kitap elbette yılın "moda terlikleri" kadar satabilir. Bunun küçümsenecek bir yanı yok.

Terlikler ne kadar dünyayı takip ediyor, bir kalite ve çekicilik taşıyorsa, kitapların da bir kalitesi olmalı değil mi?

Elbette vardır.

Konu iyi seçilmiş, iyi anlatılmıştır.

Kitabın tanıtımı iyi yapılmıştır.

Ve netice alınmıştır.

Buna da takılıp kalmamalı. Büyük fotoğrafı görmeli. Televizyon yaygınlaşınca radyonun pabucu dama atıldı. İnternet ve görsel medya zaten zayıf olan yazık kültürü büsbütün köreltiyor. Dünyada bırakın edebiyatı, alışkın olduğumuz sanatın sonunun geldiği tartışılıyor. Demek ki bir problem var.

Dâvâ konusu olan bir mesele.

Bu meseleye Fransız kalmayalım.


Mustafa Kutlu




Yeni Şafak
6 Temmuz 2011

Hiç yorum yok:

E-POSTA GRUBU

Dergi~lik e-posta
dergilik@googlegroups.com