2009-05-30

"Gerçek Hayat" Yassıada'da...

Hesap Yassıada’da Görülsün/Ümmühan Atak

Türk siyasi ve hukuk tarihinde acı hatıralarıyla yer eden Yassıada, geçtiğimiz hafta sonu yüzlerce misafir ağırladı. Aralarında, burada ‘usulsüzce’ yargılanan o dönemin siyasetçilerinin, o döneme tanıklık eden çocukları, kötü bir masal dinler gibi olup bitenleri öğrenen torunları, torunlarının torunları vardı. Genç Siviller’in, Yassıada’nın demokrasi adası olması için organize ettiği bu ‘acı’ buluşmadaydık…

“Liderler kendilerini vazgeçilmez sanıyor”/Eren Özdemir

Bugün otuzlu yaşlarını sürenler ve onlardan önceki nesiller üç, dört siyasetçinin varlık gösterdiği bir Türk siyasetine tanıklık etti. Fikret Kızılok’un ‘Süleyman hep başbakan, hep başbakan hep Süleyman’ şarkılarıyla güldük ağlanacak halimize epey zaman. Bu anlamda Türk siyasetinde yakın zamana kadar varlık gösteren kimi isimlerin yarım asır ve daha fazla süreler boyunca siyasi erk peşinde koşmaları bu ülkeye kimi zaman çok ciddi zararlar verdi. Her partinin adeta bir liderle özdeşleştiği yıllar ise nihayet gerilerde kaldı. Peki ama bir lider neden son nefesine kadar iktidarda kalmak ister? Sorduk, soruşturduk… Pek hayra alamet değil dediler.

Türküm, doğruyum, çalışkanım!/Bekir Fuat

“Türküm, doğruyum, çalışkanım. İlkem; küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir.” Bu laflarla başlayan ‘Andımız’ı söylemeyenimiz yoktur. Bu ant kim için ne ifade ediyor bilinmez ama, yeni milli eğitim bakanımız Nimet Çubukçu ile birlikte başlayan tartışma, andımızın kim için ne ifade ettiğine dair önemli ipuçları veriyor. Biz de 76 yıllık ant meselesini Özgür Eğitim-Sen Genel Başkanı Yusuf Tanrıverdi ile konuştuk.

Sincan hakiminin “usulsüz” kararı/Reşat Petek

Ergenekon soruşturmasında yargıyı siyasallaşmakla suçlayanlar, “devlete üst düzeyde önemli hizmetler vermiş saygın kişilerin” yargılanmasından duydukları rahatsızlığı her ortamda dillendirenler, milletin birliğini temsil eden ve devletin başı ve en yüksek makama, engelleri aşıp seçim yoluyla gelen Sayın Abdullah Gül olunca ağız değiştirmeye başladılar.

Deniz Türkali: Demokrasi antifaşist olmakla başlar/Gülcan Tezcan

Türkiye gibi hak ihlallerinin, ‘demokratik’ sorunların had safhaya vardığı, sistemin onay verdikleri dışında herkesin ‘öteki’ sayıldığı bir ülkede sanatçıların ‘Cumhuriyet’in kazanımları elden gidiyor’ kaygısıyla yollara düşmesi, ‘laik duyarlılıklarının’ altını çizmesi ‘Peki ya bunca hak ihlali olurken neredeydiniz?’ dedirtiyor insana. Ancak demokrasiyi ve laikliği doğru okuyan ve kendi katılmasa da diğerlerinin fikirlerini özgürce ifade etmesi için mücadele eden sanatçılar da var. Bunlardan biri de “Demokrasi antifaşist olmakla başlar” diyen tiyatro, sinema ve dizi oyuncusu Deniz Türkali. Taksim’e yürüyen sanatçı dostları için “Hükümete muhalefet yaparken “Devlet”e sahip çıkmalarını yanlış buluyorum.” diyen Türkali’yle sanatçı siyaset ilişkisini konuştuk

2009-05-24

Kur’ani Hayat dergisinin 6.sayısında "Aile" dosyası

Bir yıl kadar önce “vahiyle hayat bulmak” niyetiyle yola koyulan Kur’ani Hayat dergisi, Kur’an ayı ramazanı, mahşerin provası haccı, Rabbani eğitimi ve ümmetin iftiharı Gazze’yi konu edinen sayılarıyla çıktı karşımıza. Mayıs Haziran sayısında ise vahdetin çekirdeği İbrahimi aile başlığıyla okuyucusuyla buluştu.

6. sayısına ilk olarak Mustafa İslamoğlu hocanın kapağa konu olan başyazısıyla başlayan dergiye, Murat Sülün sağlıklı aile ilişkilerini, Hüseyin Kerim Ece darus’s-selamı, Abdulcelil Candan ideal model olan Âl-i İbrahim’i, Adnan İnanç modernizmin dağıttığı ‘ev’e yeniden dönüşü konu edinen yazılarıyla katkı yaptı.

Röportaj bölümünde “Kardeş Aile” projesiyle insani yardım alanında bir model oluşturan Yardımeli Derneği başkanı Dr. Sadık Danışman ve koordinatörü Osman İlhan ile yapılan söyleşiyi ilgiyle okuyacağınızı umuyoruz.

Fatih Okumuş İbrahimi ailenin oluşumunu sınav ekseninde ele aldığı dergide, yararlı olacağı düşüncesiyle uzun yıllar TRT Radyosu’nda aile sohbetleri hazırlayıp sunmuş olan Şevket Rado’dan huzura götüren yol olarak tanıttığı aileyle ilgili bir yazı iktibas edilmiş.

Kur’an’da evliliği Ahmet Coşkun, Kur’an’da aileyi Ramazan Varol, Kur’an, gelenek ve modernite arasında kadının yerini Ekrem Demir kaleminden okuyucuların istifadesine sunuldu.

Genç kalemlere bu sayıda daha çok yer verilmiş. Aileyi Yunus Emre Tozal medeniyetin en küçük yapı taşı, Ömer Noyan doğu ile batı arasındaki fark, Enes Durmaz niyetinden beslenen meyve olarak ele aldı.

Mahmut Çınar ailenin bir huzur paylaşım merkezi haline dönüşmesi için riayet edilmesi gereken davranış kalıplarını, Osman Arpaçukuru ailenin yönetimini, geçimini ve çocuk bakımını, Zehra Çomaklı Türkmen İslami aile için ihtiyaç duyulan uygun zemini, Abdülhamit Kahraman Kur’ani ailenin hangi şartlarda oluşabileceğini yazdı.

Saliha Erdim hayati bir soru sormuş: Nasıl? Erdim bu soruyu sormadan ve buna uygun cevap vermeden aile huzurunun yakalanamayacağını, Yunus Yağız, aile semasından sınav çılgınlığı yüzünden yıldızların kaydığını, Selvigül Kandoğmuş Şahin aile buhranları yüzünden gelinciklerin solduğunu, Dilek Serdar çağın Hacer’lerinin Ürdün’e gerçekleştirdiği ilim yolculuğunu hikâye diliyle anlatıyor.

Kur’an’ın Burçları bölümünde daha önce Fatiha Sûresi’ni tanıtan Yasemin İslamoğlu bu sayıda sevgili Peygamberimiz tavsifiyle “Kur’an’ın zirvesi” olan Bakara Sûresi’ni tanıtıyor. Kur’an Kitaplığı’nda buğusu üstünde bir kitabı, Ramazan Varol’un yeni çıkan Kur’an’da Aile adlı eserini Yunus Emre Tozal tanıtıyor. Bünyamin Doğruer’in bu sayıda yer alan şiiri; Tahrim. Aile konulu 6. sayı Mevlana İdris’in çalışmasıyla son buluyor.

Kur’ani Hayat Dergisi, Temmuz başında çıkacak 7. sayısında İnfak konusunu işleyeceğini okurlarına duyuruyor.


Kurani Hayat Dergisi için irtibat:
Topkapı Mah. Kahalbağı Sok. No:49/A Topkapı – İstanbul
0212 531 30 30
www.kuranihayat.net
kuranihayatbilgi@gmail.com
abone@kuranihayat.net

2009-05-17

Atlı “Bir nokta”






















“Biz koşu bittikten sonra da koşan atlarız” Sezai Karakoç

Aylık edebiyat dergisi “Bir nokta”nın 88. sayısında(Mayıs 2009) “At” dosyası zengin bir içerikle yayımlandı. Derginin sunuş yazısından: “ At denilince kanatlanan imgelem alıp başını gider: Tarihe, barış ve savaş sahnelerine, insandan; ona yol arkadaşlığı yapmış en yakın hayvana , göçlere, ayrılıklar, kavuşmalara, bir hayvanla acıyı ve sevinci paylaşmaya, “Mekke-Medine Hicret Hattı”na , Düldül’e, Kerbelâ Meydanı’ndan Malazgirt Ovası’na, Konstantiniyye surlarının önünde bir şahlanışa, Tuna kıyılarına, rûyâda at görmeyi murat sayan halk bilgeliğine, daha nice görüntülere, sahnelere ve anılara. Atı gittiği yerlerden kısa bir an da olsa getirip ağlamaklı gözlerine bir bakalım ,otomobil görüntüsü içinden bıçak gibi geçen kişneyişler düşleyelim de kendimize doğru bir adım daha atalım dedik “At Dosyası” ile. Buyrunuz.”

Derginin bu sayısında yer alan isimler ve şiir, yazı başlıkları:

Cemal Kılınç- Yeni Başlayanlar İçin Tadımlık Türkçe At Sözlüğü
Murat Soyak- Rahş
Rasim Demirtaş- Zaman
Ulvi Ali Birkardeşler- Atlı Anılar
Alpaslan Durmuş- Hayat
Ali Hakkoymaz- Ata Senfoni
Mahmut Avcı- Doru Atın Rüyası
N. Halil Atlıhan- Nuri Pakdil’in Atları
Halil İbrahim Polat- Bir Aşka Koşmak…Gülsarı…
Mehmet Kurtoğlu- At ve Meydan Yiğit ve Nam
Cemal Kılınç- Tay Üstünde Tay Tay
Resul Tamgüç- Sahibinin Bedenidir At
Aliye Akan-Birimiz Ölene Kadar
Handan Yıldız- İrmik Helvası
Onur Özbekrem- Etraf Çok Kalabalık
Bedran Yoldaş- Sinirin Psikoz Efsanesi
Yasin Şafak- Sevmek Bir Halkı
Nurettin Durman- Beylerbeyi’ne Uğrayan Şairler, Yazarlar
Özay Aslan- Almanya Mektupları
Erdal Noyan- Baba Ölünce
Aliye Akan- İçinden At Geçen Türküler
Sâre Çermik- Koşan Atlar

“At” imgesi kültür, sanat ve edebiyat ikliminde derin çağrışımlar taşır. Kahramanlık, doğa, savaş, diriliş, yiğitlik, yakınlık, direniş, yoldaşlık harman olup sözlenir. “Bir nokta” edebiyat dergisindeki güzellik, iyilik şimdi “at” imgesi ile yeniden yorumlanıyor. Emek verenlere selâm olsun !..


“Bir nokta” edebiyat dergisi için irtibat:
Örnek Mah. 35. Cad. No.26
Üsküdar 34704 İSTANBUL
Tel: (0216) 3243605

"Nida" Dergisi “Dinsel Çoğulculuğu” irdeliyor

Nida Dergisi Nisan-Mayıs sayısında; “İslam, beşeri mülahaza ve metinler nev’î izafileştirilip göreceliliğe tabi tutulamaz. Dinsel çoğulculuğun talebi ise bu yönde olup, ‘mutlak olanı’ izafileştirmek istemektedir.” kapak başlığıyla çıktı.

Nida Dergisi 135. sayısında dinlerarası diyalog çalışmalarının bir uzantısı ya da 'Kutsal' ı ve 'Hak' olanı göreceli kılma ve bulandırma çabaları olarak değerlendirilen "dinsel çoğulculuk" veya diğer bir ifadeyle "dini plüralizm" konusunu kapak dosyası yaparak irdelemeye açtı.

'Allah, gönderdiği son vahiyle önceden gönderdiği tüm kitapları doğrulamıştır. Bununla birlikte ehl-i kitab da dâhil tüm insanların, farklı hayat tarzı mensuplarının, son vahye (Kur'an'a) tabi olmaları gerektiğini emretmiştir. Müslümanlar; vahye, mutlak bir şekilde; emrolundukları gibi dosdoğru olarak ittiba etmeleri farziyetinin farkındadırlar. '

'Evet, içeriğin aynı fakat kabuğun farklı olduğu ama tanımakta zorlanmadığımız dinler arası diyalog çalışmalarından sonra, yine aynı anlayışın bir devamı olarak yeni bir isimlendirme ile karşı karşıyayız. Dinsel çoğulculuk ya da dini plüralizm'de denen bu yeni sürümün öne çıkan söylemlerinden biri, belki de en önemlisi 'mutlak olanı' izafileştirmek. Yani doğru ve hakikati göreceli kılmak…'

'Bu akım; dünyadaki büyük dinlerin her birinin bir diğerinden bağımsız olarak hakikî kurtuluş vasıtaları olduğu tezini gündemleştiriyor ve bu yönüyle her bir din, kendi müntesiplerini kurtuluşa ulaştırma yolunda diğerleriyle eşit dereceye sahip olduğu öngörülüyor. Aslında bu, 'hakikatin her din tarafından sadece farklı algılanışından ibarettir', vurgusu etrafında şekillenen bir anlayıştır.'

'Hakikati değersizleştirme, profanlaştırma felsefeleri olarak göze çarpan ve Hakk-batıl karışımı, ılımlı, daha da vahim boyutu; 'tavizkar' bir hayat tarzıyla Müslüman kitleyi homojenize etmeyi hedeflemektedir. Bu tür çıkışlar, aynı zamanda İslam'ın sosyal, siyasal, hukuki ve ekonomik alan ilkelerini törpülemeyi ve berrak olan bünyeyi bulandırmayı planlamıştır.'

'Çoğulculuk zemininde aranan imkânlar tamamen tek taraflı (öyle gözükmese de) ve Kitab Ehli'nin amaçlarına hizmet etmektedir.'

"Hakk'a karşı tertiplenen bu ve benzeri planlar, şüphesiz Rabbimizin onlara hazırladığının yanında hiçbir değer ifade etmez lakin; Müslümanlar bu tür girişimlere karşı her an teyakkuzda olmak zorunluluğu içerisindedirler. Kaldı ki Müslümanlar süfli çıkarlara, günübirlik hedeflere, ifsad edici emellere ve bunların tertipleyicileriyle işbirliğine karşı ihtiyatlı olmalıdırlar." diyen NİDA bu sayıda Ramazan Yazçiçek ile "Anonim Din Arayışı ve Dinsel Çoğulculuk" kitabı özelinde meselenin genel bir perspektifte ele alındığı kapsamlı bir röportaj ile bu konuyu desteklemiştir. Aynı zamanda M. Said Hatiboğlu Hoca ile "Hz. Peygamberi Yanlış Yorumlama Tezahürleri" başlıklı istifadeli bir söyleşi gerçekleştirmiştir.

Dergideki bazı yazarlar ve yazı başlıkları şöyle:


Nurettin Özcan: Geçmişten Geleceğe Bizim Öykümüz

Zübeyir Yetik: Kur'an'dan Uzaklaştırma Amaçlı Yeni Bir Çıkış

İbrahim Sarmış: Çoğunluğun da Azınlığın da Kurtuluşu Yalnız İslam'dadır

Ramazan Altıntaş: Dini Çoğulculuğu Nasıl Anlamalıyız

Osman Eskicioğlu: Diyalog Dinsel Çoğulculuk ve Hakikati Aramak

Röportaj: Ramazan Yazçiçek İle

Röportajı yapan: Fatih Bütün

Söyleşi: M. Said Hatiboğlu İle

Söyleşiyi yapan: Veli Aknar

Ömer Karataş: Dinlerin Birliğinden Dinsel Çoğulculuğa

Hakikati Bulandırma Çabaları

Asım Öz: Bir Düşünür Olarak Seyyid Kutup'a İsmet Özel'in Yaklaşımları

Mehmet Ulukütük: İslam Felsefesi Okumaları–2

İslam Düşüncesinin Entelektüel Kaynakları: Bir Düşünce Geleneğinin

Soykütüğünü Çıkarmak

Yasemin Şüheda: Akibet Müttakilerindir

Mustafa Aldı: Çocuklar için Hayat Bilgisi ya da Melek Çe'nin Duygu Temelli Dört Kitabı

Mehman Zeynallı: Edebiyat'ta Şehitlik Konusu ve Şebih Tiyatrosu



Nida Dergisi'ne ulaşmak için:
0422 321 21 87
nida_dergisi@hotmail.com

“Beyaz Gemi”nin 20. Seferi

Aylık kültür ve sanat dergisi “Beyaz Gemi”nin 20. sayısı yayımlandı. Derginin yönetim ekibinde yer alan isimler: Müştehir Karakaya, Vefa Taşdelen, Zeki Taştan.

Van’dan ses veren “Beyaz Gemi”nin bu sayısında yer alan kişiler ve yazı, şiir başlıkları:

Ömer Demirbağ- Gazel
Birey ve Tanrı İlişkisi: Mevlana ve Kierkegaard Örneği- Vefa Taşdelen
Melih Erzen- Yağmur Koşan
Muhsin Macit- Çoruh’un Çocukları
Ali Öner- Dilin Yolculuğu
Murat Soyak- Yanık Soba
Dursun Bulut- Akli Tenakuz
İnan Arslanboğan-Cumali’nin Törpüsü
Nurcan Ankay- Bir’di
Faik Öcal- Dünyayı Değiştiren Kitaplar
Zahir Ertekin- Delilik, Hayatı Boykot Eden Bir Bahardır
Ruhi Konak- Varka ve Ben
Nesibe Hilal- Yağmurla Gelen Düşler
Ayşe Eren- Gözleri Kırmızılı Kadın
Kâmuran Esen- Farzederek Yaşayamazsın
Veli Karanfil- Ah Rojda
Mustafa Alagöz- Güvercin Kuytusu
Ersin Tek- Sen, Korkuların Renginde Bir Düş
Fethi Zeybek- Şairler ve Zeybek
Hacı Yılmaz- Dağdağalı Bir Akıntının Kelam Kıyılarına Bıraktığı Lirik Bir Tortu
Said Coşar- Karikatür


“Beyaz Gemi” için irtibat:
beyazgemivan@hotmail.com

2009-05-15

Endülüs'te Dergiler Konuşuldu
















Endülüs Kitap Kahve’nin rutin olarak her hafta gerçekleştirdikleri etkinliklerde, bu hafta ‘’ Dergiler Geldiler’’ söyleşisi vardı. Mekan sahibi Vural Kaya’nın Konya mahreçli çıkan, profesyonel ve fanzin dergileri kısaca konuklara tanıtmasıyla söyleşi başladı. Amacının hatıratı canlandırmak olmadığını söyleyen Kaya, bu etkinliği gerçekleştirmekteki amacının, Konya’da çıkan dergilerin birbirlerini tanıması ve çıkış amaçlarını birbirlerine anlatması olduğunu belirtti.

Katılan dergiler: Çalı, Ücra, Sosyologos, Müsvedde, La Litterature, Kırkbirkere Edebiyat, Gözardı, A’raf, Hanzala, Perde, Kavil…

Fakülte kökenli dergilerden olan Kırkbirkere Edebiyat’ın editörleri Eyüp Tosun ve Mustafa Binkökten, dergiyi üçüncü sayıdan itibaren devraldıklarını ve şuan yedinci sayısı çıkacak olan dergiyi edebiyat bölümü birinci sınıf öğrencilerine devredeceklerini ifade ettiler. Bunun bir bayrak yarışı olduğuna dikkat çeken Eyüp Tosun, derginin devamının geleceğini ekledi ve yeni bir dergiyle selamladı oradakileri : Müsvedde. Müsvedde’nin ikinci sayısını verdiğini söyleyen Eyüp Tosun, görseli ön plana aldığını, okuyucuların artık görseli olmayan yazıya çok değer vermediğini ifade etti. Müsvedde’nin ismiyle müsemma kapak yazılarına dikkat çeken editör, dergiyi aylık çıkarmaya özen göstereceklerinin altını çizdi.

Fransız edebiyatı baz alınarak çıkan La Litterature Dergisi ekibinden Gül Çiğdem, derginin karşılaştırmalı edebiyat mevzusuna önem verdiğini ve bu boşluğu doldurmak istediğini açıkladı. Türk ve Fransız edebiyatı mevzularına kıyaslama yöntemiyle odaklanmak istediklerini söyledi.

Yeterli desteğe sahip olamadığı için ikinci sayısından itibaren edebiyat ortamına veda eden Gözardı Dergisi’nden Recep Ayık, Konya’nın edebiyat potansiyeli olduğunu ifade ederek, Gözardı’nın çıkış mevzusuna değindi. Hedef kitlenin üniversite gençliği olduğunu söyleyen Recep Ayık, amaçlarının kültür-sanatla uğraşan üniversiteli gençlerin ortaya bir şeyler koyabileceklerini kanıtlamak olduğunu belirtti. İkinci sınıfta çıkardığı Rengarenk Dergisi’ne de kısaca tanıtan Ayık, bu dergideki amacının ise, edebiyatla ilgilenenlerle, edebiyat namına iki çift laf etmek olduğunu söyledi.

Mustafa Necati Bey İ.Ö.O Türkçe öğretmenlerinden Ahmet Çapar’ın olağanüstü başarısından biri olan ‘’8-b Ahmet Çapar Türkçe Sınıfı’nın’’ dergisi ‘’Sisler Bulvarı’’ söyleşide en ilgi çeken çalışmalardan biri oldu. Vural Kaya söyleşiye katılanlara dergiden kısaca bahsetti. Haftalık çıkmaya gayret eden derginin gelecek vaad eden şairi Hasan Değer’in, yazmış olduğu şiiri yüksek sesle okuması dinleyenler arasında büyük beğeni topladı.

Naci-el Ali figürüyle dikkat çeken Hanzala Dergisi’nden Bünyamin Karabaş ise, söyleşide Hanzala karikatürüne ve Sahabi Hanzala (r.a)’ya kısaca değindi. 6. sayılarını çıkarttıklarını belirten Karabaş, yazar kadrosunun ve derginin çıkış zamanının belli olmadığını söyleyerek katılımcılara Hanzala karikatürü dağıttı.

2006 Mart ayında üç arkadaşın ortaklaşa çıkardıkları ve çizgileriyle dikkat toplayan bir dergi olan A’raf , lise öğrencilerini edebiyata yönlendirmenin sıkıntısını bir kenara bırakıp, daha çok bu alanda genç yeteneklere değer verdiklerini, üç yılda da çok büyük başarılar elde ettiklerini ve değer de gördüklerini ifade etti. Emek ürünü olan her şeye önem verdiklerini söyleyen A’raf Dergi’si, gençleri kanalize etmek için fanzin tadını tercih ettiklerini söyledi. Ayrıca toplumun yaralarını göremeyen okur kitlesinin varlığından duydukları rahatsızlığa dikkat çekerek, ‘basit, imgesiz olsun ama insan koksun’ isteğini barındırdıklarını sözlerine eklediler.

Ara ara edebi tartışmaların da yapıldığı söyleşide, Çalı Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Zeki Oğuz’un dergilere gönderilen iyi ürünlerin yayınlandığını fakat taşralık tarzının küçümsendiğini açıklaması üzerine, Vural Kaya, büyük dergilerin bazen hatalı davrandığına işaret ederek, önemli dergilerin bazen isim odaklı çalışıp, eser kalitesine bakmadığını belirtti. Tarih, turnusol kağıdı gibidir, kırmızı ve mavi birbirinden ayrılır diyen ve bu konuda eser kalitesine dikkat çeken Kaya, toplumda tek tipleşme olsa da gençlerin bu anlamda kendilerini geliştirdiğini ve bu konuda ümitvâr olduğunu söyledi.
Günümüz edebiyat dünyasının edebi akım üretememe problemine de değinilen söyleşi de şahısların karakteri ve dünyaya bakış açılarının önemine dikkat çekildi ve edebiyatımızda neden bir akım çıkmıyor sorununun konuşulması gerektiği belirtildi. Eleştiri okumalarının gerekliliğine dikkat çeken Vural Kaya, eleştiri dünyasını takip etmek edebiyat zevkinin çıtasını yükseltir, dedi.

Toplumsal manifestodan bireysel manifestoya kayıldığını ifade eden Ücra Dergisi Editörü Dr. Murat Üstübal ise, bireysel manifestonun etrafında gençlerin toplandığına dikkat çekti ve bireyselliğe geçişin derebeyliğe geçiş anlamında bir tehlike de arz ettiğini, hala modernizmin aşamalarında takılı kaldığımızı dile getirdi.Cumhuriyet’in gelişiyle oluşan edebiyata yer yer değinilen söyleşide, müfredata girme meselesinden dolayı Beş Hececiler’in edebi tutumları eleştirildi ve kökeninin siyaset olduğuna dikkat çekildi. Ders kitaplarındaki metinlerle edebiyatın sevilemediği, Beş Hececiler’in tutumlarıyla edebiyatın, sıradan bir işçi sınıfına verilen edebiyata dönüştüğü iddia edildi.

Kavil Dergisi ekibi ise, bir yılı doldurduklarını ve hedeflerini tamamladıklarını belirterek, heyecanlarını, her sayının yoruculuğunu ve taleplerin olmasının dergi çıkışını hızlandırdığını belirttiler. Siyaset ve argo olmadığını müddetçe dergilerinde her yazının kabul gördüğünü söyleyen ekip, sadece edebiyat yapmadıklarını, başka kulvarlardaki konulardan da dergilerinde değindiklerini söylediler.

Çetevâri sözleri ve uçuk duruşuyla dikkat çeken Perde Dergisi’nden Berşan Durmuş, mahlaslarla yazmaya özen gösterdiklerini söyleyerek fanzin (fr. fanzine) kelimesinin ne anlama geldiğine ve neden argo kullandıklarına değindi. Maddi anlamda desteklerinin olmadığına dikkati çeken Durmuş, yer altı edebiyatını tercih etmelerinin asi edebiyatı yaptıkları anlamına gelmediğini, yazdıkları şeylere yaklaşmaya çalıştıklarını ve yazılarda metafor imgesini kullandıklarını belirtti ve ayrıca metinleri gramatikal olarak zorlamayı ve deformasyonlar yapmayı sevdiklerini ifade etti. Argoya yaslanmalarının sebebinin edebi duruşlarına yakın olması olduğunu söyleyen Durmuş, argoyu eleştirenler için mesneviyi okumadıklarını iddiasında bulundu. Düzenli yazı alışkanlıkları olmadıklarını da söyleyerek, Perde adının ‘’ar’’ manasından ve sözlerinin arkasında durmalarından ileri geldiği belirtti. Son olarak Berşan Durmuş, devlet bursları devam ettikçe Perde’nin de devam edeceğini esprili sözleriyle ifade etti. Bu arada Vural Kaya da, Perde ekibinin sözlerine binaen, ‘’Türk edebiyatını besleyen devlet bursları mı?’’ sorusuyla söyleşiye tebessüm kattı.

Fakülte kökenli dergiler arasında ciddi duruşuyla dikkat çeken Sosyologos, ‘’ben’’ kavramını aşabilmek için ekiplerinde editör sıfatının kullanılmadığını, dergi kadrosuyla bir ekip çalışması sunduklarını açıkladı. 6 yıldır titiz bir çalışmayla Sosyologos dergisini çıkardıklarını söyleyen ekip, sadece lisans öğrencilerinden yazı alarak bu konuda tek olduklarına dikkat çekti. Dağıtımın öğrencilerle yapıldığını ve genel olarak her yıl Türkiye’deki sosyoloji öğrencileriyle söyleşiler düzenlediklerini belirtti. Maddiyatın dergiciliği kötü anlamda etkilediğini ifade eden Sosyologos ekibi kendi popülaritesini dergide göstermeye çalışanlar aramızda eriyor dedi.

Konya mahreçli çıkan dergiler arasında en uzun soluklu dergi olan Çalı Dergisi’nin editörü Zeki Oğuz, geçtiğimiz Mart ayında Çalı’nın 100. sayısını vererek dergiyi noktaladıklarını söyledi. Dergi’nin, 1996 yılında oluşturduğu gezi çevresinin edebiyat dergisi çıkarma heveslerinin bir ürünü olduğuna dikkat çekerek, Konya eşrafından destek bulmadıklarını ve bu sebeple dergiyi Türkiye çapında çıkardıklarını ve ayrıca görsele önem verdiklerini, özellikle fotoğrafı ön plana çıkararak fotoğrafı bir belge ve sanat ürünü olarak tanıttıklarını söyledi. Çalı bünyesinde yaptıkları kültürel etkinliklere kısaca değinen Zeki Oğuz, slayt gösterileri, doğa gezileri, panelleri, yazar söyleşileri ve okullar için yaptıkları kitap kampanyaları gibi dergi etkinliklerinden bahsetti. Çalı’da ilk ürünlerini yayınlayanların şimdilerde kitap çıkardıklarına dikkat çeken Oğuz, Çalı’nın bu anlamda önemli olduğunu söyledi ve yaşarken kıymeti bilinmeli dedi.

Şiir üzerine düşünen ve konuşan şairleri merkeze alıp bu bünyede bir çıkış yapan Ücra Dergisi’nin editörü Dr. Murat Üstübal ise, taşralık duygusunun ve merkezde ötekini itme duygusunun olmasının önemli olduğuna ve Konya’daki kalabalığın yükselen verim neticesinde birleşmek zorunda olduğuna dikkat çekti. Ücra isminin merkez-taşra düzleminden çıktığını ve ne merkez ne de taşra tarafında olduklarını söyleyen Üstübal, amaçlarının kendilerini ifade etmek olduğunu söyledi. Gençlere ‘genel edebiyat dolaşımını değiştirebilirsiniz’ diyerek tavsiyelerde bulunan Ücra’nın editörü, bu anlamda dergilerinin önemli olduğunu söyledi. 30 sayı çıkardıklarını, Konya’yı dikkate almadan yol aldıklarını ve Konya’nın eskisi gibi bu mevzulara ilgisiz olmadığını ama Konya’daki organizasyonların duyurusunun eksik olduğuna değindi. Ücra’nın bir tavır dergisi olduğuna dikkat çeken Üstübal, derginin yeni haliyle, daha farklı şiir anlayışıyla ve farklı bir tavırla Eylül 2009’da tekrar dergi hayatına başlayacağını, insanın iki sayfayla da Türkiye’yi altüst edebileceğini belirtti. Kendimize eleştirel bakmamız konusunda ve edebiyatın entelektüel boyutunun irdelenmesi konusunda da tavsiyelerde bulundu. İlhan Berk’ in Ücra’nın varlığını önemseyip şiir bile gönderdiğini söyleyen Üstübal, gençlere merkez-taşra çekişmesine gerek olmadığı konusunda tavsiyelerde bulundu.

İki buçuk saat süren program usta dergicilerin kısa kısa tavsiyeleriyle bir daha tekrar buluşmak üzere sonlandı. Bu arada çaylar Endülüs’tendi. Edebiyat, çaysız elbette düşünülemezdi :)


Gül Çiğdem

2009-05-14

Gerçek Hayat'ta Kapitalizmin "Tohum" Problemi


SİLAHSIZ İŞGAL

Uzmanlar Tohumculuk Yasasının ülkemizi silahsız işgal etmek anlamına geleceğini söylüyor. Biyoteknoloji ve kapitalizm Türkiye’yi tohumla vuruyor. Uzmanlara göre biyoteknoloji ile kapitalizmin el ele tutarak bize dayattığı bu yeni üretim tarzı “sağlık” açısından taşıdığı kimi risklerin yanı sıra sebep olduğu “mülkiyet” problemiyle de azınlığın daha zengin, çoğunluğun daha fakir olmasına sebep olabilecek bir “potansiyel” taşıyor.

SUAVİ KEMAL

Ayetullah Cevad el Halisi’den çarpıcı açıklamalar…
“Irak Müslümanlara ders olsun”
Birinci Cihan Harbi sırasında Osmanlı Hilafeti’ni korumak için İngilizlere karşı cihad fetvası yayınlayan Şeyh Mehdi el Halisi’nin torunu olan Cevad el Halisi Irak’ın ileri gelen Şii din adamlarından. Saddam döneminde idama mahkum edildiği için ülkesine giremeyen ve 23 sene boyunca İran, Suriye ve Lübnan’da yaşamak zorunda kalan El Halisi; alim, mütefekkir ve siyasetçi kimliğiyle bilindiği gibi, Irak’taki ABD işgaline karşı verdiği mücadeleyle de tanınıyor. El Halisi ile başta Irak’ta yaşanan gelişmeleri Ortadoğu muhabirimiz Adem Özköse konuştu.

ÇILDIRIYOR OLABİLİR MİYİZ?

İstatistikler acımasızdır. Bir çırpıda, dünyada her 40 saniyede 1 kişinin intihar ettiğini söyleyiverir. Acımasızdır ve işlenen cinayetlerin en büyük sebebinin ‘sevgi’ olduğunu yüzümüze çarpar. Korku ve saygıyla bu bilgilere inanırız. İstatistikler, intihar ve cinayetlerin önüne geçmek için ‘eğitim şart’ der, bin dereden su getiririz.
Sevdiklerimizi öldürüyoruz; iki bıçak darbesiyle, fare zehiriyle, kurşunla… Komşularımızın canını almaktan çekinmiyoruz. Anne babamızın malına mülküne konabilmek için cinayet işleyebiliyoruz. Hamile kadınlara kurşun yağdırabiliyoruz… “Bıktım bu hayattan” deyip intihar ediyor ve ardımızda yüzlerce soru işareti bırakıyoruz… N’apıyoruz biz?

ÜMMÜHAN ATAK

Özürlülerle ilgili 79 ili kapsayan büyük araştırmanın çarpıcı sonucu:
Toplum Özürlüyü Uzaktan Seviyor
Özürlülerin önündeki engellerin kalkmasında kamu kurumları, özel kuruluşlar daha çok çaba sarfetmeli, devlet üstüne düşen görevi yapmalı ancak toplum da özürlünün farkına varmalı ve gelişmiş bir duyarlılık örneği sergilemeli. Bu duyarlılıkla özürlüler için yolların daha kısa, merdivenlerin daha az olacağını söylemeyeceğim. Ancak, gidilecek yerler daha ulaşılabilir olacak, böylelikle en az meşakkatle en kısa sürede ulaşacağımız bir şehir, bir bürokrasi, bir devlet mercii olacak.

BEKİR FUAT

TÖREYİ KURBAN VERMEK!...

Kutsal bildiği değerleri hayatının merkezine koymuş ve hayatını bu manada dizayn etmiş kimselerin mezkûr değerlerine saldırı amaçlıdır ‘töre’ iddiaları… Kimisi bunu bile isteye yapar, kimisi de, kime ve ne için yaranma ihtiyacı duyduğunun farkında bile olmadan bu rezil değirmene su taşır… ‘Çağdaşlık’ ve ‘Uygarlık’ değerlerinin içten içe eritip yok ettiği bir ‘insaniyet’ sorunuyla karşı karşıya olduğumuzu, bu tefessüh etmiş zihniyetin anlamasına imkan ve ihtimal yok!...

NİHAT NASIR

2009-05-13

Elazığ Aydınlığı: "Bizim Külliye" Dergisi

Elazığ’da yayımlanan Bizim Külliye Kültür ve Sanat Dergisi 39. sayısıyla elimde. İçi - dışı pırıl pırıl bir dergi.

Eski’den sanat ve edebiyat dergileri sadece İstanbul - Ankara gibi büyük şehirlerimizde yayımlanıyordu. Taşrada çıkan dergiler adeta bir hüznün, bir öksüzlüğün inleyişinden farksızdı. Şimdi, yurdumuzun hemen her şehrinde, güler yüzlü sanat ve edebiyat dergileri hazırlanıyor. Kat’iyyen abartmadan diyebilirim ki, Bizim Külliye dergisi, estetik güzelliğiyle de, zengin muhtevasıyla da İstanbul’un sanat ve edebiyat dergilerinden geride kalmayan bir dergi. Güzel, samimi, ciddi, zengin bir Elazığ aydınlığı.

Bizim Külliye Dergisini İzzet Paşa Vakfı çıkarıyor. Sahibi ve yazı işleri müdürü: Nihat Eriş. Genel Yayın Yönetmeni: Nâzım Payam. N. Payam, şiirleri ve deneme yazılarıyla dikkat çeken zarif bir kalem. Bizim Külliyeyi on yıldan beri, eksilmeyen bir titizlikle okurlarına sunuyor. Derginin 39. sayısı, baştan-sona tarih ve edebiyat konularıyla yüklü. Kültürümüzün manevî unsurları arasında, edebiyatın ve tarihin çok önemli bir yeri var. Bu bakımdan H. de Balzac‘ın dosdoğru bir tesbiti, yıllardan beri aklımda. Balzac diyor ki: “Millet, edebiyatı olan topluluktur“. Edebiyatın temel malzemesi dildir. Dil ise insanların ve milletlerin şah damarıdır. Dilsiz, edebiyatsız millet olur mu?

Tarihimizi de, kültürümüzün diğer maddî ve manevî unsurlarını da biz, edebiyatımızla seviyoruz. Müsbet ilimlerin bir ahlâk endişesi yoktur. Bize tarihimizi, vatanımızı, milletimizi, bayrağımızı, ordumuzu... sevdiren edebi metinlerdir. Şiirler, hikâyeler, romanlar, destanlar, atasözleri, vecizeler, ilâhiler ve dini metinlerdir.

Bizim Külliye Dergisinin tarih ve edebiyat konularını işleyen son sayısını, gün boyu elimden bırakamadım. Bir öğle vakti okumaya başladığım dergiyi şafak sökerken kapattım.

Önce, Mustafa Miyasoğlu’nun: Tarihî Roman ve Romanda Tarih başlıklı incelemesi çekip çevirdi beni. Bir kere daha anladım ki, Nazım Payam’ın belirttiği gibi: Tarihimizi edebiyatımız dolduruyor ve güzelleştiriyor.

İhsan Yaşa’nın, Metin Önal Mengüşoğlu’nun, Ünal Taşkın’ın, Yahya Akengin’in, Hasan Akçay’ın, Beyhan Kanter’in, Mehmet Nuri Eminler’in, Suat Bulut’un, İbrahim Çapan’ın, Ahmet Uludağ’ın, Selim İleri’nin, Emrah Gürsu’nun, Şinasi Gülaçtı’nın, Rıfat Araz’ın, Necati Kanter’in, Mahir Adıbeş’in, Lütfü Parlak’ın, Özcan Bayrak’ın, Kemal Batmaz’ın, Prof. İsmail Çeşitli’nin, Namık Yusuf’un, Ahmet Faruk Güler’in, Ahmet Aydoğdu’nun, edebiyat ve tarih ilişkisi üzerine yazdıklarını dikkatle okudum. Prof. Dr. İnci Ergünün’le yapılan mülakat kanaatlerimi pekiştirdi.

İmdat Avşar’ın Karabağ Kaçkınları isimli hikâyesi, son yıllarda okuduğum en güzel hikâyelerden biri. İki defa üst üste okumak ihtiyacını duyduğum mükemmel bir tablo. Ah Karabağ Kaçkınları. Ah zavallı Seyfettin! Karabağ Kaçkınlarını okurken duyduğum hüznü, bizim Kültür ve Turizm Bakanlığımızın Bizim Külliye Dergisine adeta ilgisiz kalması, beni daha çok kederlendirdi. Okuyun, bana hak vereceksiniz.


Yavuz Bülent Bakiler


Kaynak:

"Türkiye" Gazetesi
22 Mart 2009

"Haksöz" dergisi

Mayıs 2009 itibariyle 218. sayısı çıkan Haksöz Dergisi, bu sayıda Müslümanların Ergenekon davasını nasıl yorumlanması gerektiğine ilişkin bir soruşturma hazırladı. Derginin öne çıkan diğer gündemleri Özgür-Der davası ile İlker Başbuğ’un konuşması...


"Özgür-Der Susturulamaz!" manşetiyle çıkan Haksöz Dergisi, 218. sayısında Özgür-Der'e açılan kapatma davasını gündeme taşıdı. "Tabela değil, kimlik ve ilkeler savunusu" anlayışı ile hazırlanan Özgür-Der Savunması'na da yer verilen dergi, Ergenekon Soruşturması ile de Müslüman camianın Ergenekon olayına yaklaşımını masaya yatırıyor. Soruşturmada Ergenekon'un yapısal-örgütsel ve zihinsel açıdan arka-planından Ergenekon olayının nasıl yorumlanması gerektiğine, dava içerisindeki çelişki ve zaaflardan İslami camianın tutumuna yönelik sorulara Av. Cüneyt Toraman, ASDER Genel Başkanı Adnan Tanrıverdi, Yeni Asya Gazetesi yazarı Kazım Güleçyüz, Saadet Partisi'nden Mehmet Bekaroğlu, Mazlumder Genel Bşk. Yrd. Emrullah Beytar, araştırmacı-yazar Hüseyin Alan, araştırmacı-yazar Zeki Savaş, Özgün İrade editörü Ümit Aktaş, Doğru Haber Gazetesi'nden Fikret Gültekin ve Özgür-Der Diyarbakır Şube Bşk. Serdar B. Yılmaz cevap veriyor. Soruşturma haricinde Ahmet Örs ise Erbakan ve Milli Görüş çizgisinin Ergenekon olayına yaklaşımını değerlendiriyor.


Dergide Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ'un 14 Nisan'da yaptığı konuşmayı Rıdvan Kaya militer açılım ve özgürlüklerin sınırı bağlamında değerlendirirken; Hamza Türkmen de "Sisteme 21. Yüzyıl Ayarı" başlığıyla Başbuğ'un konuşmasının arka-planını yorumluyor. İki yazıda da Başbuğ'un konuşmasındaki vurgular üzerinden ordu-sistem ve askeri vesayet tahlilleri yapılıyor.

"Üniforma, panzer ve dipçik siyaseti ile nereye?" diye soran Kenan Alpay, DTP'ye yönelik operasyonlar ve Hakkari'de yaşanan dipçik olayı üzerinden Kürt sorununa değinirken yerel seçimlerin bölgedeki sonuçlarına da atıfta bulunuyor. Derginin güncel içeriğinde Obama ve ABD'nin yeni imajı ile ilgili bir de çeviriye yer veriliyor.

Yeni çıkan kitaplarıyla birlikte Mehmed Said Hatiboğlu ile uzunca bir söyleşinin yapıldığı dergide, Asım Öz de geçtiğimiz günlerde Hakk'ın rahmetine kavuşan Aliya İzzetbegoviç'in en yakın dava arkadaşı Ömer Behmen'i ve Bosna cihadının en önemli teşkilatı Mladi Muslimani'yi anlatıyor. Murat Kayacan, Mehmet Paçacı'nın tarihselcilikten gelenekselciliğe evrilen serüvenini, Paçacı'nın son kitabı üzerinden yorumluyor. Zehra Çomaklı Türkmen, Türkiye'de Müslüman kadının gelişen rolünü, yaşanan örneklerle birlikte ele alıyor.

Bu sayıda Ali Değirmenci, İslam tarihinde iz bırakmış şahsiyetlerden Süleyman bin Surad'ı dergi sayfalarına konuk ederken; M. Ali Aslan geçtiğimiz günlerde yapılan Aksa Sempozyumu etkinliğini değerlendiriyor. Ahmet Örs ise Tuzla'da yaşanan "iş kazaları"na bir hikaye ile tekrardan dikkatlerimizi çekiyor.

Derginin arka kapağında ise Mescid-i Aksa ile ilgili bir kompozisyona yer veriliyor: "Aksa Tehlikede: (D)Uyuyor musun?"

İrtibat:
haksozdergisi@gmail.com
www.haksozhaber.net

"Kitap-lık" dergisi

Borges
Sayı: 127 / Mayıs 2009


Edebiyat dergisinin “gündem”le ilişkisi nasıl olmalı? Geçmişi olan, uzun bir konu… “Gündem”le demek istenen ne, ona bakmalı. Soru eşelendiğinde, süreli yayınlardan beklenen güncelliğin konu edildiği anlaşılıyor.

Peki, edebiyat dergisi güncelliği nasıl sağlar? Sözgelimi elinizdeki bu dergiye bakarak bir güncellik değerlendirmesi yapabilir miyiz? Nasıl bir güncelliktir sözünü edeceğimiz? Bir gazetenin, haber dergisinin güncelliğine benzer mi?

Sorular sıralandıkça yahut yanıtlandıkça “Nasıl bir edebiyat?” sorusuyla karşılaşırız. Demek bu da bir edebiyat konusu... Günümüzde iyice bir edebiyat konusu üstelik...

İyi bir öykü okumanın, yeni bir şair beğenmenin ötesinde, bir edebiyat dergisinden neler umulur? Kitap-lık üstünden gidersek, direk savaşı, kıyımı konu etmek yerine yüzyılın bir şairini, René Char’ı yakından tanıtmak, onun yaşayışını gündeme getirmek anlamlıdır.

Ancak anlayışlar ters düşer çoğunlukla. Yakınlarda bir savaş çıkar, bir bakarsınız yazarlar seferberlik ilan etmiş: Borazan meraklısı çok ya, işitmeyenler de “asker kaçağı”… Kimi zaman da, çıktığı yerde kökleri olan bir tartışma, bir kavram “dondurulmuş ürün” biçiminde gelir, suyunun suyuna büyük bir açlıkla kaşık çalınır. Kimse bir şey anlamadan uçup gider o konu sonra. Futbol kulüplerine ünlü yabancı futbolcuların geliş gidişine benzer, konuların açılıp kapanması.

Güncelin edebiyatı revaçta bugün, roman söz konusuysa... Edebiyatın toplumsal, siyasal, kültürel konularla ilişkisi değil sorun, kalıcı değeri. Yeni bir düşüncenin sözün inceliklerinde filizlenmesi, özgün bir dilin boy atması, bir duygunun üstüne yepyeni bir ışığın düşmesi... Öyle mi? Roman, eli klavyeye gidenin, ancak iki sözü bir araya getirenin çiziktiriverdiği oldu da edebiyatın uzağında bir yerlere savruldu: Önce Ekmekler Bozuldu (1946) dediydi Oktay Akbal, “Önce romanlar bozuldu” demeli şimdi de.

Edebiyat dergilerinin bir ayağı şiirde, bir ayağı öyküde... Önceleri romanın da sorunları işlenir, tartışılırdı dergilerde, yıllıklarda. Masaya yatırılıp didiklenir, açımlanırdı romanlar. Artık romancının söyleşisiyle fotoğrafı yetiyor herkese. Neden?

Caliban’lar şölen kuruyor ya, güncel roman gündeme oturup tecimsel değer kazanıyor ya, Prospero’lar okumamış, kimin umurunda!

Murat Yalçın



İçindekiler:


RÜZGÂR GÜLÜ
Sina Akyol, Âlim Kahraman, Ertuğ Uçar, Tuna Kargılı, Ahmet Tetik, Nezihe Meriç, Turgut Yüksel


ŞİİR
Ebubekir Eroğlu - Kayıp El Yazması
Mahir Öztaş - Bir Denize Çekilmek
Mehmet Yaşın - Mısır Gecesi
Ömer Erdem - nar bülbülü - ateş kovası
İrfan Yıldız - Süvari
Ömer Aksay - Umarsız Dualar
Cem Uzungüneş - Şehrin Sokaklarında Yalnız Yürüyen At - (Üç) Haiku
Bâki Ayhan T. - Uçan Ayakkabılar
Uğur Aktaş - bizi tartan kolların ikisi
Fahri Güllüoğlu - B ayaz - Y üz


ÖYKÜ
Ömer Ayhan - Küçük Prens
Kerem Işık - Sonra
Cem İnaltong - Zaman: Evrenin Öksüz Çocuğu
Emir Ali - Maskeli Balo


SANDIKTAN
Münevver’den Nâzım’a - İki Mektup


DOSYA
BORGES
Jorge Luis Borges - Önsöz
Zamandizini
Leonor Acevedo de Borges - Georgie
Roger Caillois - J. L. Borges Yapıtında Temel İzlekler
Antonio Tabucchi - Yoksa Olmadı mı Öyle Biri?
Alan Pauls - Borges Etkeni’ne Önsöz
J. L. Borges - Elogio de La Sombra’dan
J. L. Borges - Ernesto Sábato - Düş, Evren, Öykü, Roman Üstüne Söyleşi
J. L. Borges - Osvaldo Ferrari - Borges ve Bellek Üstüne Söyleşi
İlhan Durusel - Kitapçı, Kitapçık, Kitaplık: Öbür Borges
Selahattin Özpalabıyıklar - Türkçede Borges


BABİL KULESİ
Bâki Asiltürk - YKY Şiir Yıllığı 2008 Üstüne Bazı Açıklamalar
Necip Tosun - Hayat ve Deneyim: Sevgi Soysal Öykücülüğü
Ömer Ayhan - Kıyıdaki Kitaplar: Kanun Namına Neyi Anlatmaz?
Cem Uzungüneş - Şiir-Şair, Madde-Ruh
Ramis Dara - Kelebek Düşleri’ni Süsleyen Üç Çiçeğin Ülkemiz ve Türkçemizdeki Bazı Görüntüleri Üzerine
Tamer Gülbek - Necatigil Şiirinin Enerji Kaynakları

2009-05-12

Fikir değil kişi egemenliği

Türkiye'de yakın zamanda gelişen durumlara baktığımızda ilginç sonuçlar ortaya çıkıyor.

Fikir hareketleri kişiler etrafında gelişiyor. Bunlar birer mit haline dönüştürülüyor. Ardından da onların hemen her davranışı, sözü tartışmasız kabul ediliyor. Onların bir yanlışı, bir eksiği, insani zaafı bile tartışılamıyor. Durum böyle olunca fikrin kendisi geri plana atılmış oluyor. Kişiler öne çıkıyor. Cemaatlere bakıldığında cemaat liderleri tartışmasız, ön koşulsuz kabul gördüğünden kişi öldükten sonra o grup, o cemaat dağılıyor. Geçmiş zamana bakıldığında bu böyledir.

Liderlerin etrafında oluşturulan duvarlar, oturtulan fildişi kule yıkıldığında her şey bir anda yıkılıp gidiyor.

Fikir hareketleri olarak geçen yüzyıldan beri iki üç eksen üzere yürüyor. Bunların nasıl sonuçlar doğurduğu görülmekte.

Edebiyata dayalı fikir hareketleri salt kendini değil diğer oluşları da besliyor. Geçen yüzyıldan bu yana bakıldığında, Mehmed Âkif Sırat-ı Müstakim ve Sebilürreşad, Necip Fazıl Ağaç ve Büyük Doğu, Yahya Kemal Dergâh [genel kültür ortamı içinde idi], Sezai Karakoç Diriliş... Buraya kadar güçlü kişiler çevresinde ya da merkezinde dergiler var. Gençler yetişiyor. Bundan sonra sanat ve düşünce hayatımızda büyük bir açılım oluşuyor. Dergiler merkezli ve bu dergilerde yer alan önemli sanat ve düşünce adamları. Edebiyat Dergisi merkezinde Nuri Pakdil ve etrafındaki gençler. Arif Ay, Turan Koç, İbrahim Demirci, Ali Karaçalı, Hüseyin Su, Merhum İbrahim Gaffarlı [Sarı], Ali Göçer... Bunlara daha başka isimler de ekleyebiliriz. Mavera dergisi Cahit Zarifoğlu, Rasim Özdenören, Alaeddin Özdenören, M. Âkif İnan, Erdem Bayazıt, İsmail Kıllıoğlu, Osman Sarı, Mehmet Kahraman gibi isimler merkezli olurken yeni bir kuşak da eklendi. Âlim Kahraman, Mustafa Ruhi Şirin, Hasan Aycın, Mustafa Özçelik, Alaattin Soykan ve bu kalemin sahibi. Yönelişler dergisinin ortamında beliren daha çok bütün dergiler toplamından doğan şair ve yazarlar var. Ebubekir Eroğlu merkezli, ama dergi atmosferinde doğan isimlere bakarsak; Mehmet Ocaktan, İhsan Deniz, Hüseyin Atlansoy, Yılmaz Daşçıoğlu gibi.

Şunu belirtmede yarar var. Diriliş merkezli oluş en verimli dönemini yaşadı. Hem Edebiyat dergisi, hem Mavera dergisinde yazan, bu dergileri çıkaranların toplandığı, oluştuğu bir merkez. Diriliş'in yetiştiriciliği süreklidir. Edebiyat'la başlayan süreçte yer alan şair ve yazarların büyük bölümü Büyük Doğu ve Diriliş merkezlidir. Durali Yılmaz, Ebubekir Eroğlu, Kâmil Eşfak Berki, Ahmet Kot, Cahit Koytak, Necat Çavuş, Ömer Erdem, Mustafa Kirenci, Hamit Can ve daha birçok isim bu oluşta kendilerini bulmuşlardır. Besleyiciliği kesintisiz sürüyor. Büyük Doğu'dan beslenip de bu dergiler çevresinde olmayan isimler de var. Mustafa Miyasoğlu gibi.

Hem Diriliş, hem Edebiyat ve Mavera döneminden beslenen ve yazan arkadaşlar da bir hayli çoktur. Osman Bayraktar, Ramazan Dikmen, Cemal Şakar, Yasin Doğru, Cevdet Karal, Ömer Lekesiz ve daha birçok isim.

Edebiyat ve Mavera dergilerinden sonra çok sayıda dergi çıktı. Sanat, Yönelişler, Yedi İklim, Hece, Kayıtlar, Edebiyat Ortamı, Düş Çınarı, Derkenar, Kırklar.. Taşrada çıkan sayısız dergi. Burada adlarını andığım kimi dergiler bu gelenekten çok Dergâh izleğinde adları anılabilir. Dergâh, öncesi Hareket dergisi merhum Nurettin Topçu'nun düşünce izleğidir. Topçu, bir düşünce insanı, felsefeci. Bu izlekte de önemli isimler yetişti. Prof. Dr. Orhan Okay, Mustafa Kutlu, İsmail Kara, Ezel Elverdi ve daha nice bilim adamı. Bunlar sonuç itibariyle aynı düşünce geleneğinin önemli kanalları.

Türk Edebiyatı dergisi de bu düşünce geleneğinin bir kanalını oluşturuyor. Beşir Ayvazoğlu yönetiminde yeni bir sürece girdi.

Bu dergi ve akımlardan yetişen, Anadolu'da çıkan onlarca dergi ve sayısız imza sahibi var. Bu, bu sütunun sınırlarını aşar.

Son dönem dergilerden yetişenlerin isimlerini sıralamıyoruz. Bunlardan kimler kalacak, kimler yitecek, zamanla göreceğiz.

Burada kişilerin ölmesiyle düşünce hareketi ölmüyor süreklilik sağlıyor.

Önemli olan bu düşünce ve sanat hareketini oluşturan izlekte, yolda neler olduğu. Bugün Türkiye'nin önemli bir gövdesini oluşturuyorlar.

Kendi aralarında kimi zaman tatlı rekabetler olacak. Fakat bütün bunlar İslâm sanat ve düşünce geleneğinin bütünlüğü içinde yer alacaklar sonuçta.

Yabancı düşünce hareketleri giderek etkisini yitirdi. Sanat ve düşünce bağlamında daha çok popüler kültüre yönelindi. Amerikan tarzı bir oluş. Sermayenin yönettiği bir oluş. Sermaye kendine göre roman üretiyor. Best seller. Ama İslâmî düşünce geleneği öyle değildir.

Cemaatler ve diğer guruplar bu konunun diğer boyutunu oluşturuyorlar. Bunlar edebiyattan ve onun imkânlarından besleniyorlar, okuru başka kanallara taşıyorlar.

Ali Haydar Haksal


Kaynak:
Milli Gazete
12 Mayıs 2009

2009-05-11

'Yağmur' dergisi

Muhterem Yağmur okurları;

Dergimizin bu sayısı, "Şefkat"le açıyor sayfalarını. Her geçen gün, kendisine olan ihtiyacımızın arttığı bu mukaddes duygu anaforunun, en katı kalbleri yumuşattığına, en mütemerrit ruhları dize getirdiğine ve en korkunç düşmanlıkları dahi "pes" ettirdiğine temas edilen başyazımızda kini, nefreti çözecek iksirin de düşmanlığı tersyüz edecek olan silahın da şefkat olduğuna temas ediliyor.

Başyazıyı takip eden sayfalarımızı Manas Destanı üzerine yazılmış bir incelemeye ayırdık. Yazıda Manas'ın İslâmiyet'le birlikte yaşadığı değişim, örnekleriyle birlikte sunularak, Türk-İslâm kültürünün temelleri, Manas Destanı'nın tarihi perspektifinde ele alınıyor.

Bu sayımızın biyografi yönüyle hayli zengin olduğunu fark edeceksiniz. "Düşünce ve Aksiyon İnsanları" başlıklı bir çalışmanın mahsûlleri olan bu yazıları beğenerek okuyacağınızı düşünüyoruz.

Hikâyelere gelince… Bu yönüyle de oldukça zengin bir sayı var ellerinizde. "Topraktan Gelip Çamura" isimli hikâyeye özellikle dikkatinizi çekmek isterim. Her geçen gün değerlerimizden birini daha ‘Tektipleşmeye' fedâ ettiğimiz kültür dünyamızda kaybolup giden küçük ayrıntıların içtimâî hayatımızda ne büyük yankılar uyandıracağına temas eden bu hikâyeyi bitirdiğinizde yüzünüzde buruk bir tebessüm belireceğini peşinen söyleyebiliriz.

Yedi Günde Devr-i Balkan, ilerleyen sayfalarda sizi Rumeli'ye uzandıracak bir gezi yazısı. Millet olarak muhayyilemizde derin tesirler bırakan ve yirminci yüzyılın başlarına kadar hâkimiyetimiz altında kalan balkan coğrafyasında atalarımızın yaşadığı yerleri bizzat görme gâyesiyle bir grup öğrencisiyle gerçekleştirdiği bir gezinin notlarını bizlerle paylaşan Doç. Dr. Mehmet Gümüşkılıç hocamıza teşekkür ediyoruz.

Yüsra Mesude Hanım, Tanpınar'ın penceresinden İstanbul'u anlatıyor okurlarımıza bu sayıda. Yazıda, Hocası Yahya kemal'in rehberliğinde İstanbul'u okuyan ve hayata onun tesis ettiği kavramlardan ilham alarak bakan Ahmet Hamdi Tanpınar'ın pek çok vasfının yanında bir İstanbul şâiri olmasına temas ediliyor. Yazar, Tanpınar'a göre İstanbul'un bir terkip olduğu ve bu terkibin küçük-büyük, mânâlı-mânâsız, eski-yeni, yerli-yabancı, güzel-çirkin pek çok unsurun birbiriyle kaynaşmasından doğduğu ana fikrine yoğunlaşıyor.

"İslâmî Türk Edebiyatında Şathiyeler" ve "Türk Kültüründe Destan Kavramı ve Hz. Ali Cenknâmeleri" bu sayımızın iki önemli makalesi. İlkinde tasavvufî edebiyatın önemli bir türü olan ve kaynağı ilk sûfîlere kadar dayanan şathiyyelerin, husûsiyetlerine değiniliyor. İkinci makalede ise Türk halk kültüründe önemli bir yere sahip olan Hz. Ali'nin bir Türk kahramanı olarak bilindiğine temas edilerek; sözlü geleneğimizdeki Hayber Kalesi Cengi, Kesik Baş Hikâyesi, Yemâme Cengi gibi hikâyelerin kültür dünyamızdaki yankılarına değiniliyor.

Bu sayımızın mülâkatını her yıl Amerika'da Benjamin Franklin onuruna tertip edilen ve yılın en iyi eserlerine verilen ödüllerin geçtiğimiz yılki sahibiyle; Aslı Sancar Hanım Efendiye ayırdık. Osmanlı'da Kadın adıyla Türkçeye tercüme edilen "Ottoman Woman: Myth and Reality", isimli eseriyle tarih/politika kategorisinde birinciliğe layık görülen eser üzerine yapılan mülâkatı beğeneceğinizi umuyoruz.

Son olarak değinmek istediğimiz başlık, şiirler. Her sayımızda olduğu gibi bu sayımızda da birbirinden nitelikli şiirlerle karşınızdayız. Yusuf Dursun, "Efendim", Yalçın Kayagil, "Muhâcir", Ali Osman Kurun, "Susan Sokaklar", Yusuf Türkoğlu, "Sükût Düşer", Yaşar Beçene, "Sonsuza Değin" isimli şiirleriyle soframızı zenginleştiren şâirlerden sadece birkaçı.

Yeni sayılarda buluşmak üzere…

İzdiham 5 !

'Yaşamak sağlığa zararlıdır.' diyerek farklı bir duruşla kültür- sanat dergileri arasındaki yerini alan İzdiham ‘ın beşinci sayısı çıktı.Her sayısında kalbe doğrudan inen bir sözü olan İzdiham, bu defa, ‘’Hepimiz ölecek yaştayız…’’ dedi.

‘Kapı’yı araladıktan sonra Baudelaire ‘ nin Au Lecteur / Kar’ie isimli şiirini Alişanzade İsmail Hakkı Bey’in 1912’ de yaptığı çevirisi ile okuyoruz.

İzdiham beşinci sayısında entelektüel kavramını ele alıyor ve bu bağlamda sorgulayıcı, kafa karıştıran yazılar sunuyor. Hakan Göksel, kibrin en entelektüel halini ‘ Tanrı yazarlar ‘ diye ifadelendiriyor. Okuma yönünde gidişatın düzeltilmediği taktirde ‘’ elimizde sadece Tanrı yazarına biat etmiş kul okuyucular’’ ın kalacağını söylüyor. Dilek Akıcı Tayanç ‘ın ‘ Ruhu çifte kavrulmuş bilgi koleksiyoncuları’ isimli yazısı entelektüel ve bilgeliğe dair esaslı bir bakış. Ahmet Can, entel bir leke izi olarak ‘ Entelektüalizm ‘ i kapsamlı bir şekilde değerlendiriyor ve ekliyor : ‘’ Nihayetinde her şey çürüyecektir ; bilgi, keşif, yalnızlık…’’

Özer Turan ‘’ yağmur’’köşesinden sesleniyor,’’Entel,tarihle konuşan adam’’ yazısında aydın ve entelektüele farklı bir yerden bakmış.

Bilal Can, Marx’ a ‘’ O bir hırsız ‘’ diyor ve komünistleri uyanmaya davet ediyor. Sartre’ yi Halil İbrahim Polat’ın kaleminden okuyoruz. ‘’Ey cemaat Rahmetli Jean Paul kardeşinizi nasıl bilirdiniz ?’’ diye sormayı da ihmal etmiyor yazar. Zeliha Yurdaer ‘’Yalnız Gezen’in acıklı itirafları’’ nda Jean Jack Rousseau ‘nun tezatlıklarla dolu hayatını anlatmış.

Russell’i de Tuğçe Karagöz’ün kaleminden okuyoruz.

Sinefil78 ,‘’Burjuvazinin gizemli çekiciliği ‘’ filmini çeşitli açılarla değerlendiriyor ve filme dair bakışın ne olması gerektiği yönünde bilgi veriyor.

‘’Kalemden damlayan cinayet kokuları odanın dört bir yanını sarıyor’’ ken Umut Aydın, ‘’ Eskidik mi? ‘’ diye soruyor.

Nazan Bekiroğlu ile yapılan söyleşi faydalanılacak bir kaynak olarak derginin sayfalarındaki yerini almış.’’Akıl tek şey değildir.’’ Röportajdan hemen sonra Ahmet Murat ‘ın ‘’Toprak ve tarih’’ isimli şiirini okuyoruz ,içte kalan bir sızı ile.

Nefise Karataş, ‘’Islık’’ adlı denemesinde soruyor: ‘’ Doğru mudur yeşiline tavaf ettiğim türbede aşk şehitlerinin sahte olduğu?’’

Emine Şimşek, hep konuşanlar listesinde adı ilk sırada olan ;ama yoklama kağıdında adı kayda geçmeyen yıkanmak istemeyen çocuğu bir kitabın sayfalarından çağırıyor.

Mustafa Celep’in üzgünlüğü büyük şeylerden: ‘’ Benim adımdır bu durgunluk bu serinlik bu üzüntü bu boğulma’’

Bülent Parlak, evin taze gelininin canını çok sıktığı bardağın acısını yaşamış, onun mutfakta yalnız kalması şairin içini yakmış: ‘’ Kim duyacak şimdi bu bardağın sesini / Birkaç aya kalmaz musluk da bozulunca ‘’

Müesser Yeniay, yerinde durmayı bir çiçekten öğrenmiş, ‘’Çiçek köyü’’nden sesleniyor.

Ali Senkoş, dünyada dev,Türkiyede cüce diye nitelendirdiği Hayri Dev’i tanımamız için ‘’ Bir Fransız kaşifin onu keşfetmesini bekledik.’’ diyor.

Derginin kapağındaki fotoğraf herkeste farklı bir his uyandıracak ve arka kapağındaki o söz : ‘’İstanbul ve yeryüzü hüznü avutacak gibi değil…’’ hepimizin kalbine düşecek.



İrtibat:

www.izdiham.com

'Özgün İrade' dergisi

Aylık olarak yayınlanan Özgün İrade Dergisi’nin 61. sayısı (Mayıs 2009) okuyucuyla buluştu. Derginin bu ayki kapak konusu; ‘Türkiye Nereye Gidiyor?’ üstbaşlığıyla ‘Stratejik Ortaklık mı Model Ortaklık mı?’

Dergilerin bir bir elektronik ortama taşındığı bir zamanda Özgün İrade Dergisi basılı olarak çıkıp okuyucu ile buluşmakta ısrar ediyor. Her ay istikrarlı bir şekilde çıkan Özgün İrade Dergisi 6. yılın ilk sayısını (61.sayı) da çıkardı. 5 yıldan beri hedefi hep doğruya ulaşma ve doğruları işaret ederek halkın din ile barışmasını sağlamak olan derginin yeni sayısı yine dopdolu…

Gündem yazılarından, düşünce yazılarına, Kur’an’dan Siyere, söyleşiden edebiyat yazılarına ve kitap tanıtımlarına kadar birçok değerli yazar Özgün İrade dergisine renk ve ahenk kattılar. Özellikle Rasim Özdenören’le yapılan söyleşide ‘Demokrasi ve İslam’ ilişkisine dikkat çekerek okumanızı tavsiye ediyoruz.

Derginin içeriği:

Ali Bulaç / Irak’ta Şiiler ve Şiilik

Abdulaziz Tantik / Uzun İnce Bir Yoldayız

Ramazan Kayan / Nebevi Dert

Ümit Aktaş / Alternatif ve Özgür Bir Toplum Oluşturmak

Yahya Ayyıldız / Stratejik Ortaklıktan Model Ortaklığa

Cihan Aktaş / Yerli Yerinde Bir Ölüm

Mehmet Cengiz / Pemgamber Ocağı Böyle mi Olur?

Rüstem Budak / Medeniyetlerin Geleceği

Mehmet Altepkin / Tevekkül (Allah’a Tam Güven)

Necip Cengil / Kulluk Hayatın Ölçüsüdür

Yunus Emre Tozal / Yakın Tarih İncelemesi: Göçün ve Kentin Siyaseti

Mehmet Kızılay / Mütemadiyen Merhaba

Söyleşi / Rasim Özdenören

"Bir nokta" edebiyat dergisi

Bir nokta hep söyleyedurduğumuz gibi ürünyoğun bir dergi. Bundan memnunuz. İşin 'hendese'sini başkalarına bırakıyoruz. Elbette edebiyatın sayım dökümü, irdelenmesi ve hatta eleştiri de önemli, ama, asıl kendisi önemli ve eserin kendisiyle kaim bir 'değer' olmak durumunda. Okurun bu yoğunlukla yorulacağı kaygısına düşmeder ne sıkımetin ne şiir varsa bir an önce ulaştırmaya çabalıyoruz. Evet iveceniz, çünkü yapacağımız daha çok iş var. Okur da müfsid güncelin karmaşasına düşüp kendinden yoğunlaşmanın fırsatını kaçırmasın, bu zinde çağdaş metinlerle silkeleyiversin kendini. Yorulsun, emek versin. “İNSAN İÇİN ANCAK EMEĞİ VARDIR” kutsal bayrağına diğer tüm doğrular gibi boyuneğsin. Ki, İblis’e boyun eğmesin.

Engellere çarpa çarpa, aşa aşa Bir noktaya ulaşacağız. Küçük dünyalarında büyük bencillikler besleyenleri ise tanımıyoruz. İşimize bakıyoruz, bakacağız.

“Yol o’nun varlık o’nun gerisi hep angarya!”

Esenlikle!

M.S

İçindekiler:

Bir Nokta'dan
Mürsel Sönmez - Çarpılışlar
Bedran Yoldaş - Karanlığın Bodur Sesi
Handan Yıldız - Vapur
Sıddık Ertaş - Mülteki
Aliye Akan - Kuş Denklemi
Mesut Doğan - Yıkımcı Uzun Mustafa
İbrahim Yarış - Nico'nun Bilmedikleri
Mahmut Feyzi - Güneş, Karanlık ve Kadınlar
Mücahit Demir - Sır
Mustafa Atiker - Kelebek ve II
Rasim Demirtaş - Saçma
Ulvi Ali Birkardeşler - Meclis-i Ali'den
Klasik Şiirler - Şems-i Sivâsî
Mehmet Ragıp Karcı - Hasan Aycın'ın Şiir Dünyası
Nurettin Durman - Beylerbeyi'ne Uğrayan Şairler-Yazarlar
Mustafa Oğuz - Evin Resmini Çizmek
Abdurrahman Karakaş - Savaşın Âşıkları
Sâre Çermik - Sabır

İrtibat:
Örnek Mahallesi 35. Cad. No: 26 Üsküdar 81190 /İstanbul
0216 324 36 05
bilgi@istanbulbirnokta.com
www.istanbulbirnokta.com

‘Mostar, taşıdığı yükün farkında’

Medeniyet eksenli yayınıyla dikkat çeken Mostar dergisi 51. sayısında yola M. Fuat Er'le devam ediyor. Tasarımını ve içeriğini yenileyen dergi, sahaf, kültür, kitap, sinema gibi kendine has parçaları da sayfaları arasında bir araya getiriyor.

Aylık tarih ve kültür dergisi Mostar, 51. sayısında yenilenmiş olarak okur karşısına çıktı. Kültür ve aktüalite ağırlıklı yayın yapacak olan Mostar, yeni yüzüyle okur karşısına çıkarken, yenilenmiş kadrosuyla da medya mensuplarıyla bir araya geldi. Semerkand Grubu Basın koordinatörü Saadettin Acar, yeni dönemin ipuçlarını katılımcılarla paylaştı. Mostar dergisinin yola çıkış sürecini ve devamındaki gelişmeleri ise Mostar dergisi genel koordinatörü Sabahattin Aydın açıkladı.

Aylık Kültür ve Aktüalite Dergisi Mostar'ın ilk sayısında önündeki yolu çizerken çok zorlanmadığını dile getiren Aydın, bunun sebebini ise şöyle açıkladı: "Çünkü kendine seçtiği isim birçok şeyi veciz bir şekilde ifade ediyordu: Mostar. Mostar'ın kendisi bir yana, onun köprü vasfı simgesel bir ağırlık taşıyor. Michael Ignatieff, Mostar köprüsüne dair ilk izlenimlerini anlatırken köprünün "bir adamın veya atın ağırlığını kaldıramayacak kadar narin" olduğunu belirtir. Ama köprü sadece fiziksel anlamda değil, simgesel anlamda da her türlü yükü kaldıracak kadar güçlüydü: 1890'larda Osmanlılar'ın Bosna'dan çekilmesini, I. Dünya Savaşı'nı, Sırbistan ile Avusturya-Macaristan arasındaki çatışmaları, II. Dünya Savaşı'nda partizanların verdiği savaşları... Ta ki 1993'te bir Hırvat topçu birliğinin köprüyü havaya uçurmasına kadar."

Eski ve asıl Mostar köprüsü; geçmişle gelecek, Hırvatlarla Müslümanlar, Müslüman dünya ile Avrupa arasındaki köprü artık yok diyen Aydın, yeni yapının etkisizliğini ise şu cümlelerle dile getirdi: "Köprünün yeniden inşasına ise aynı gruplar arasında tesis edilmeye çalışılan bir "barış gösterisi" anlamı yüklendi. Tuhaf olan, köprünün yeniden imarı için seçilen "mühendis"in ne Hırvat, ne Müslüman olmasıydı. Üstelik köprüyü hayatında hiç görmemişti. Yeni Mostar köprüsü, hiçbir şey yaşanmamış gibi çarçabuk inşa ediliverdi. Oysa eskinin yeniden, yeni bir gözle inşası zaman, emek, özveri, her şeyden önemlisi bir bakış ve anlayış ister. Mimar Sinan'ın öğrencilerinden Hayreddin'in hangi ruh, hangi zihin, hangi kavrayışla köprüyü tasarladığı üzerine düşünmeyi gerektirir. Bu yüzden, her ne kadar Mostar ismi derginin vizyonunu anlatmakta bize bir kolaylık sağlasa da, taşıdığı simgesel yük sebebiyle büyük bir zoru da bünyesinde barındırıyor."

Mostar dergisinin önümüzdeki aylarda farklılıklarını daha da zenginleştireceğini kaydeden Aydın, üniversite gençliğiyle bütünleşen çizgisiyle Mostar'ın taşıdığı yükün farkında bir dergi olduğunun da altını çizdi ve ekledi: "Mostar, bu yükün farkında. Dolayısıyla, bu zor meselenin, köprü imgesinin otoritesi olma iddiasını taşımaktan kaçınıyor. Ama Doğu ve Batı arasındaki, Müslüman dünya ile Batı arasındaki köprünün inşası için atılan adımlardan biri olduğunu da inkar etmiyor."

Mostar kendini yeniledi

Mostar'ın yeni yayın döneminde tek kişi üzerinden değil de ekip ruhuyla öne çıkacağını kaydeden Yayın Yönetmeni M. Fuat Er, şu açıklamayı yaptı: "Mostar, 50. sayıyla birlikte editoryal bir değişiklik yaptı. Bu değişikliğin somut bir göstergesi olarak derginin 51. sayısı yeni bir tasarım, güncellenmiş bir içerikle yayımlandı. Yeni mizanpajın temel niteliği Mostar'ın mevcut sade ve soğukkanlı imajını koruyarak dergiye farklı bir dinamizm getirmiş olması. Yeni tasarımla sadece dinamizm sağlanmadı, derginin söz konusu sadeliğine de yeni bir soluk, farklı bir güç getirdi.

Tasarımla paralel olarak içerikte de yeniliklere gidildi. Mostar, yeni sayısıyla birlikte ilk kez Sahaf, Kültür Sanat, Kitap, Sinema gibi kendine has parçalı bölümlere sahip oldu. Bu bölümlerde de derginin temel kaygılarını göz önüne alan bir içerik seçkisine özen gösterildi. Haberden ziyade eleştirel bir bakışla kaleme alınan özgün metinler ön planda tutulmaya çalışıldı."

Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şubesi'nde gerçekleştirilen basın kahvaltısına çok sayıda yayın kuruluşunun temsilcileri katıldı.

“Az Edebiyat” baharla geldi

Yağmurla gelmişti 2. sayısında. Ve uzun sürdü yağmurun yağışı. Haliyle AZ edebiyatın 3. sayının gelişi de uzadı. Tadını çıkardı uzun uzun ıslanmanın.. AZ edebiyat da bereketten nasibini almış. 40 sayfa olarak çıkan dergi 48 sayfaya çıkarmış sayfa sayısını…

Her sayısı ağır ama sağlam ilerliyor. Kendinden emin bir yürüyüşü var. Tasarımındaki sadelik. İçeriğine sahicilik olarak yansımış. Sayfalarını karıştırdığımızda derginin ilk sayısından beri birlikte yürüyen şair – yazarların yanında yeni katılanların da olduğunu görüyoruz.

İşte 3.sayının içeriği:



Deneme
Berat DEMİRCİ
İsmail KARAKURT
Sait TÜRKOĞLU
Hüseyin ÖZBAY
Hasan YURTOĞLU
Mustafa UÇURUM
Kadim GÜLTEKİN
Fatma Zehra MERİNOS
Ayşe BAĞCA
Suavi Kemal YAZGIÇ
Yüksel EROL

Öykü
Kamil YEŞİL
Serhan ŞİMŞEK

Şiir
Filiz BEDÜK
Gökhan AKÇİÇEK
Mehmet AYCI
Hayrettin ORHANOĞLU
Adem TURAN
Yelda KARATAŞ
Mithat TANRIKULU
Mehmet Şamil BAŞ
Münir ÇAKMAK
Mustafa KARASOY
Kemalettin BAL
Hüseyin KAYA

Çeviri şiir
Nizar KABBANİ (Çeviri: Ali SÖZER)

Söyleşi
Hilmi Yavuz

Arka kapak fotoğraf
Mesut DURAN



İrtibat:
azedebiyat@gmail.com
kemalettin_bal@hotmail.com
0506 5829594

"Taflan" Edebiyat Dergisi

Sayı: 9-10, Mart-Haziran 2009

İçindekiler:

İ.Deniz Aslan / Ummak Başlangıcıdır Tırmanmanın (Şiir)
İlker Gören / Yol Sonu Konuşması (Şiir)

Dosya: “Özcan Karabulut”

Ferit Sürmeli / Öykünün Militanı
Onur Aslan / Özcan Karabulut ile ilk romanı, edebiyat ve hayat üzerine (Söyleşi)
Şükran Kara / Politik Çağdaş Roman: Amida, Eğer Sana Gelemezsem
Erkan Tuncay / Aşkın Halleri

A.Uğur Olgar / Simetrik Bolero (Şiir)
Salih Aydemir / Yol Üstü (Şiir)
Mustafa Ergin Kılıç / Hayat Tırnağımda Bile Büyür
(Ahmet Erhan’ın ‘Sahibinden Satılık’ adlı kitabı üzerine)
Tan Doğan / Köz Yol (Şiir)
A.Nail / Şiir, Dil, Sözcük – 1
Özcan Özgün / Meğer (Şiir)
Nevruz Uğur / Şiir ve Şair İçin Her Şey
Erhan Tığlı / Özlemimin Ateş Böcekleri
Murathan Çarboğa / Şiir Terk Etmez Kalbimi (Şiir)
Taflan / Aslı Dağeri ile Sohbet
Aslı Dağeri / Trenler (Şiir)
Muhsin Boz / Musa Dağı Gezisi
Samsat’lı Lukianos / Toksaris ya da Dostluk (Çeviri:Asuman Coşkun Abuagla)
Ersan Erçelik / Sınır Ötesi (Şiir)
Adnan Gül / Avaz Semah
Önder Karataş / Garip
Ozan Öztepe / Modern Zamanlar (Şiir)
Hayrettin Geçkin / İyi Duygular
Caner Ocak / Senede Bir Gül
A.Nail / Çıngırak Ağıtı-2 (Şiir)
Üzeyir Lokman Çaycı (Desen)
Cemile Çakır (Desen)


İrtibat:
P.K 125 Antakya-HATAY
taflandergi@gmail.com
www.taflandergisi.blogspot.com

2009-05-03

"Edebiyat Ortamı" dergisi

"Edebiyat Ortamı"
(Mayıs-Haziran 2009, 8. Sayı)


Geçen ayımız yoğun geçti. Düzenlediğimiz şiir yarışmasına epey bir katılım oldu. 495 aday katıldı. Bunlar arasından seçim yapmak kolay olmadı. Özellikle son 71 aday bizi epey terletti. Hele son oniki aday arasından seçim yapmak iyice yordu. Dereceye girenleri belirledikten sonra kalan altı adayı da bir şekilde ödüllendirmek durumunda hissettik kendimizi. İyi şiirlerdi. Server Vakfı Başkanı ve jüri üyesi Mehmet Ali Bulut’un önerisiyle onlara da jüri özel ödülü verdik. Yarışmada yer almayan bir ödüldü bu. Başlangıçta düşünmemiştik. Ama iyi şiir, her zaman iyi ödüllere layıktır.

Ödüllere zaman zaman ağır eleştiriler yapılır. Yapıldı. Yapılsın! Bu eleştirilerin kendince haklı tarafları vardı. Ödül kurumları ve jürileri ciddiyetlerinden taviz vermedikçe bu eleştiriler boşluğa çıkacaktır. Önemli olan ciddiyettir. Samimiyettir. Şairin şiirle ilişkisinde ödülün aracılığına ihtiyacı yoktur. Bunu herkes bilir. Kabul eder. Şiir, şairin doğal refleksidir. Varoluş üslubudur. Hiçbir ödül bir insanı şair yapmaz. Ama marifetin iltifata tabi olması hoştur, güzeldir. Sevinç vericidir.

Ödül, önermektir.
Ödül, yüreklendirmektir.
Ödül, birlikte sevinmektir.
Şiir, birlikte sevinilecek bir şeydir.
İnsanın etik ve estetik kaygılarla, çabalarla, amaçlarla ortaya koyacağı her sanat ürünü saygıya değerdir. Ödül, bir saygı duyma biçimidir. Bunun bir ifadesidir. Gösterme biçimidir. Bunun yerilesi bir tarafı olduğunu kim söyleyebilir ki!
Bugünkü dünya düzenine itiraz etmenin, zulme, haksız yere öldürmelere karşı koymanın, masumiyeti ve saf kalışı savunmanın araçlarından birinin ödül mekanizmasının işlerlik kazanması olduğunu söylemek pek yersiz olmasa gerek. Nobel ödüllerinin dünyanın biçimlenişine katkıda bulunduğunu kim inkâr edebilir ki! Mesela bir Ortadoğu Edebiyat Ödülü konsa güzel olmaz mı! Ya da İslam Ülkeleri Edebiyat Ödülü. Ya da Dünya Edebiyat Ödülü vs. Çünkü ödül veren, öneriyordur. Kendi üslubuna alan açıyordur. Üslup, hayattır.

Ödül kazanan adayları dergimizin arka kapağında görebilirsiniz.

*

Bu sayımızda yer alan deneme, şiir ve eleştirileri severek okuyacağınızı umuyoruz. Usta kalemlerin ‘tükenmez’ kalemleriyle yazıldı bunlar. Açıcı, açıklayıcı ve belirleyici metinler… Sonsuza bir nebze sevinçle bakabilmek için.

İyi okumalar.

M.A.

İrtibat:
edebiyatortami@gmail.com
http://edebiyatortami.blogspot.com/

"Dilhane" dergisi çıktı !..

Üniversite gençlerinin, edebiyat sevdalılarının buluştuğu ortak nokta dilhane dergisi bir süredir elden ele dolaşan arkadaşlarımızla kendimiz basıp dağıttığımız bir dergiydi. Bütün satırlarında emekler, hüzünler, çabalar ve yılmamalar saklı. Şimdi bir adım daha atıp internet yayınına başlıyoruz. Başlarken O'nun adıyla başladık ve adımlarımızı da O'nun adıyla atmaya devam edeceğiz.

Şimdi ve burada buluştuk. Dünyanın en temiz köşelerinden birinde. Beyaz bir kağıdın üzerinde. Göz göze gelmiş ve hasbıhalleşmiş olduk.

Meramımız saf olsun diye sözü özünden ayırmamaya çabaladık. Sayfalarımız saf kalsın diye sırf gönlümüzden söylemeye niyet ettik. Kalp terazimizde her sözü her defasında tartmaya gayretlendik. Seyir yerlerine öz yüzlerimizle çıkmaya…

Gökyüzümüzün, ufak pencerelerimizden içeri sızan güneş dilimi biraz daha büyüdü. İlkbaharı koşar adım yürüyoruz. Yağmurun camlarımıza bıraktığı buğusuna “hoşça geldin bahar” yazdık. Ve sizler de Dilhâne'mizdeki buluşmamıza hoşça geldiniz.

Yazının içinde, kalemin ucunda bir sıratı daha adımlamaya devam ediyoruz. “Biz” diyoruz çünkü yazarken çoğuluz. Zira az da olsak “biz” olmayı hak edecek bir kardeşliği yaşayarak yazıyoruz. “Biz” olmak iki kalbin arasındadır, aramızda kalsın kardeşler.

Uzun süredir niyetlendiğimiz emeli gerçekleştirdik Allahın izniyle. Bizim susuşlarımızı, sevgilerimizi o Erzurum’un soğuk kış gecelerindeki rüzgâr esintileriyle sözle buluşturan Nurullah Genç’e ulaştık. İlk söyleşimizde dergimize renk katan, tüm içtenliğiyle sorularımızı yanıtlayan “Yağmur müptelası” şairimize sonsuz şükranlarımızı sunuyoruz. Şiir renkli susuşuyla beslediği her kelimeye bizlerin de sahip çıkacağını bilmesini istiyoruz.

Dilhânemiz internet yayınına da başladı, bunu da bildirmiş olalım dostlar.

Sözün hükmüne girebilme duasıyla…

İrtibat:
www.dilhanedergisi.com
info@dilhanedergisi.com

"Semerkand" dergisi

Bugünün cihadı

“Müslümanlar fethettikleri memleketlerde yaşayanlara kesinlikle “bize benzeyeceksiniz” gibi bir dayatmada bulunmamış, tam aksine her toplumun kendi dini ve kültürel değerlerini, hatta kılık-kıyafetini muhafaza ederek yaşamasını esas kabul etmiştir.”

Aylık tasavvufî dergi Semerkand, Mayıs ayında ahlak ve fazilet mücadelesi çerçevesinde Müslümanlara düşen görevleri konu edinen bir dosya ile okurun karşısına çıkıyor. ‘Bugünün Cihadı’ başlıklı dosyada cihat algısı ve günümüzün gerektirdiği şartlar üzerinde duruluyor. Ebubekir Sifil’in hazırladığı dosyada, cihad kelimesinin ilk bakışta savaşmayı çağrıştırmasının yanında, aslında bununla sınırlı olmadığı ve günümüzdeki cihadın anlam genişliğinin fark edilmesinin gerekliliği vurgulanıyor. Sifil, cihadın anlamından türlerine ve aşamalarına kadar anlattığı yazısında şöyle diyor: “Vârisi bulunduğumuz medeniyetin özellikleri, insanlığa neler kazandırdığı ve ortadan kalkmasıyla insanlığın neler kaybettiği, bırakalım yabancıları, bizim insanımız tarafından dahi yeterince idrak edilebilmiş değildir. Dolayısıyla elimizdeki her türlü imkânı seferber ederek öncelikle kendi insanımıza ve toplumumuza, ardından da insanlığa İslam’ın diriltici soluğunu ulaştırmak için eğitimli insan yetiştirmenin üzerimize farz olduğunu unutmamalı”

Semerkand Dergisi bu ay Ayşe İzci’nin kaleme aldığı önemli bir yazıya da yer veriyor. “Biraz Hipnotik Telkin Alır mıydınız?” başlıklı yazıda, İzci, özellikle çeşitli yöntemlerle insanın bilinç kontrolünün yok edilmesine değiniyor. Bunu da özellikle televizyon, bilgisayar ve sinema üzerinden ele alıyor. “Bilgisayar oyunlarında saatlerce oyun oynayıp sayısız adam katleden, kazanan kaybeden bir neslin günün birinde bir gazete haberinde çok sevdiği insanları ‘tavuk kesme’ rahatlığıyla nasıl kıydığını okuyunca şoke oluyoruz” diyor.

Dergide Ali Demirtopuz’un Avrupa’nın Osmanlı Köyleri ve Hasan Akçay’ın Bahar Türküsünü Kimlere Söyler yazıları dikkat çeken diğer yazılar. Dergide yer alan birçok nitelikli yazının yanı sıra, özenle hazırlanan Semerkand Çocuk eki yine Semerkand’la birlikte hediye ediliyor.

Önümüzdeki sayılarda buluşmak üzere…

Saadettin Acar

149."Hece"de suç dosyası


Edebiyatın üç vazgeçilmez teması, başka vazgeçilmez temalar arasından öne çıkıyor. Bunlar aşk, suç ve acı kavramlarıdır. Birbirleriyle de sıkı sıkıya ilişkili olan bu kavramlar; özellikle kurmacanın sacayağı sayılabilir. Hece dergisi, bu üç kavramın edebiyat eserlerindeki tezahürünü böyle bir bağlamda irdelemenin önemine vurgu yapıyor. Bu sayıdaki dosyada ilk olarak “suç” gündeme geliyor.

Bir insan davranışının suç olabilmesi için irade eseri olması gerekir. İrade, “dünyanın darası” (Metin Altıok) olan suçun, edebiyat için özgül değerini belirler. Suç, insanın varoluş amacına ne kadar uzaksa, varoluş amacını bulmaya o kadar da yardımcıdır. Suçun en tipik tanımında sınırları çiğnemek vardır. Demek ki suç, hiyerarşik bir toplumun ürünüdür ve özgür bireyin edimidir. Edebiyat, suçun doğasına eğilirken, aynı zamanda bu hiyerarşiyi ve yoruma açık özgürlüğü de sorgular. Dolayısıyla suç, edebiyata konu olurken aynı zamanda etik bir olay da vuku buluyordur.

Suç, insanoğlu için her bakımdan cezbedici bir kavram gibi görünüyor. Bu cazibenin nedenlerinden biri suçun oldukça göreli olmasıdır. Bu, suçun normların yeniden ve yeniden inşası için kullanılabileceği anlamına da gelir. Bu görelilik, aşırılığı bazı koşullarda bağışlatıcı bir neden olabilir mi? Bu aşırılık, Platon’un tanımıyla “ruhsal bir hastalık” olan suçu, edebiyatçının elinde bir meziyete dönüştürebilir mi? Suçu konu edinen edebiyat eserleri, etik bir tutumu benimsemek suretiyle adaletin tecellisi olarak cezayı da anlatmakla yükümlü müdür? Suçun varlığı ancak kanunun varlığıyla hissedildiğine göre, dayanışma yoluyla –sözgelimi bir milletin bir başka millete karşı işlediği- birlikte işlenen suçlar suç olmaktan çıkmakta mıdır? Edebiyatçının sergüzeşti, Dostoyevski’nin metafizik bağımsızlık dediği türden bir suç işleme özgürlüğünü dolaylı olarak olumlarken, kanun sayesinde selamette yaşamak isteyen sıradan bireyin sergüzeştiyle çatışmakta mıdır? Bu dosya bu ve benzeri soruların yanıtlarını aramaktadır.

2009-05-02

Fayrap 15

"Fayrap" Aylık Edebiyat Dergisi
Sayı: 15, Mayıs 2009


Fayrap’ın mayıs sayısı; 1 mayıs şiirleri, Ahmet Güntan’a doğum günü armağanı gibi özellikli konularla aylık yayımın fırsatlarını iyi değerlendiren bir dergi olduğunu gösteriyor.

Populizmin Amentüsü | 1 Mayıs Şiirleri
Son zamanlarda Fayrap’taki başyazılar ve konuşmalarıyla populizme özgün bakış açıları kazandırarak, alan açan Hakan Arslanbenzer, bu sayıda Populizmin Amentüsü’nü yazmış. Şiirin varlık amacı, şairin halk karşısındaki konumu, popülerlik-populizm ayrımı ve şiirde populizmin nasıl mümkün olabileceği gibi konularla desteklenen, 12 maddeden oluşan bildirinin imzaya açık olduğu, önümüzdeki sayılardan itibaren çeşitli yazılar, toplantılar, kamuya açık konuşmalarla destekleneceği ve bu meyanda her tür destek, katkı-katılım ve tartışmaya açık durumda olunduğu söyleniyor.
Bu sayının şiir ve hikayeleri, derginin 1 Mayıs’a karşı tavrını belirler nitelikte. 1 Mayıs için yayımlanan dört şiirin şairleri; Murat Sözer, Melek Arslanbenzer, Müberra Güney ve Murat Küçükçifci. Hikayeciler ise Donald Barthelme ve Katherine Anne Porter.

Ahmet Güntan’a Doğum Günü Armağanı
Son yıllarda yayımladığı Parçalı Ham Manifestolarıyla hakkında sıkça konuşulan, yazılan şair Ahmet Güntan’a armağan edilmiş bu sayı. Armağan bölümü Fazıl Baş’ın Güntan’la yaptığı söyleşiyle açılıyor. Murat Sözer’in Ahmet Güntan şiiri üzerine yazdığı yazısında, Güntan’ın şiir serüvenini izlek ve dönemler üzerinden inceleyerek, şiiri ve hayatıyla yöneldiği yerin ortaya bir bütünlük çıkardığını vurguluyor Sözer. Ahmet Güntan’ın biyografisini yazan Ali Akyurt, şairin hayatını Türk şiiriyle olan ilişkisi üzerinden inceliyor. Akyurt’un “Allah’ı Olan Bir Modern: Ahmet Güntan” yazısı ise şairin: “benim Allahım var” konumlandırması üzerinden bu yargının modernlikle ilişkisini sorguluyor.

Ayşe Eşittir Vatan
Meşrutiyet devri yazıları mayıs sayısında Halide Edip Adıvar ve Orhan Seyfi Orhon hakkında yazılar ile devam ediyor.
Halide Edip’in romancılık yeteneğini milli romanlarda bulduğunu ifade eden Ömer Yalçınova, yazarın milli mücadele dönemini konu alan romanlarında karakterlerin, Namık Kemal’in vatan ve hürriyet fikriyle donandığını bulguluyor.
Orhan Seyfi’nin mutlak bir çizgide edebi dilini oluşturmadığını söyleyen Sadık Koç, şairi Uyan şiiriyle birlikte değerlendirirken aruz ile hece, lirik ile epik arasında, arafta kaldığı sonucuna götürüyor bizi.

Fayrapkitap’ın bu bölümünde Esma Güneş Laurent Mignon’un Ana Metne Taşınan Dipnotlar kitabı hakkında yazmış. Yazıda, edebiyat üzerinden azınlık siyaseti yapılmasının hümanizme yol açacağı özellikle dikkat çekiyor. Bölümün bir diğer yazısında ise Mesut Bostan Patricia Highsmith’in romanlarını kötülük ve şizofreni üzerinden inceliyor. Fazıl Baş’ın Türk Sosyolojisi 2009 yazısı, Türk düşüncesini siyaset ve batılaşma tesiri üzerinden değerlendirmek için faydalı gördüğü iki yayın olan Literatür dergisi ve Sosyoloji Yıllığı hakkında incelemelerini içeriyor. Derginin son yazısı olarak 1964 tarihli Türk sinemasının ilk işçi filmlerinden Karanlıkta Uyananlar hakkında Orkun Elmacıgil’in denemesi var. Bu arada geçen sayıyla birlikte başlayan dergiler hakkında yapılan mini-değerlendirmeler, küpe olarak yayımlanmaya devam ediyor.

İÇİNDEKİLER:

1 popülizmin amentüsü
>şiirhikaye
4 işçiler için (şiir) | murat sözer
5 1 mayıs diye bir şey yok (şiir) | melek arslanbenzer
6 bir mayıs (şiir) | müberra güney
7 iş başı (şiir) | murat küçükçifci
8 kapitalizmin yükselişi (hikaye; çev. sümeyye doğan) | donald barthelme
10 hırsızlık (hikaye; çev. müberra güney) | katherine anne porter
> ahmet güntan’a doğum günü armağanı
14 ahmet güntan: “mahfil, korsan miting gibi oldu; geldik,
heyecan yarattık, dağıldık” | söyleşen: fazıl baş
18 ahmed’in eldivenleri: ahmet güntan şiiri üzerine | murat sözer
24 ahmet güntan biyografisi | ali akyurt
27 allah’ı olan bir modern: ahmet güntan | ali akyurt
> meşrutiyet devri edebiyatı 4
30 ayşe eşittir vatan: halide edip adıvar | ömer yalçınova
35 kendi halinde bir meşrutiyet şairi: orhan seyfi orhon | sadık koç
> fayrapkitap
38 eleştirmen kanonun neresinde? (laurent mignon üzerine) | esma güneş
40 patricia highsmith romanlarında kötülük ve şizofreni | mesut bostan
43 türk sosyolojisi 2009 | fazıl baş
46 karanlıkta uyananlar | orkun elmacıgil
[ a. k. ] tamirci çırağı | cem karaca söylüyor

İyi okumalar.

Fayrap

İrtibat:
Mehmet Fatih Çelikkaya
0505 290 5867
0534 960 16 95
mehmetfatihcelikkaya@hotmail.com
http://fayrap.blogspot.com/

Kuşluk Vakti’nin Mayıs Sayısı Yayımlandı !..


Merhabalar,

Kaç zaman önceydi. Bir reklam filminde kullanılan kısa bir cümle vardı. ‘’Kirlenmek ne güzel!’’ şeklinde geçen spot bir cümleden bahsediyorum. Öyle ya, iyi bir temizleyici varsa kirlenmek belki de güzel olabilirdi. Arınmak duygusunun neresi kötü olabilir ki!

Ya maddi değil de manevi bir kirlilik söz konusu ise. İşte burada durmak gerek. Her çağda bu probleme değişik çözümler sunulmuş. Semavi ve semavi olmayan dinler de bu probleme duyarsız kalmamışlardır. Bunun bugün bile müntesiplerinin hal hareketlerinden gözlemlenmesi mümkün.

Ancak mananın yerine maddeyi koyan günümüz insanı yapılan bu kirlilik problemine ait çözümlemelerden nasiplenememiştir. Modern çağın insanı kendi gönül kirleri ile bir başına bırakılmıştır. Tek kelime ile bu bir felaket.

İşte bu bağlamda edebiyat ortamlarının önemi –mekânıyla olsun ya da yazılı metinlerle olsun- yadsınamaz bir gerçektir. Çünkü gerçek edebiyatın anlamı insanı ruh kirlerinden arındırma çabası olsa gerektir. Değilse bile edebiyatın amacı bu olmalı değil midir? İnsanı yokluğun kollarından kapıp varlık tacı ile taçlandırmak yalnızlaştırılmış insana en güzel armağan değil midir?

Gerçi günümüz edebiyat anlayışı da bu kirlenmeden nasibini fazlası ile almıştır. Televole kültürü ile yarışırcasına yapılmaya çalışılan edebi çalışmaların kişiyi bu kutsal temizliğe yaklaştırması şöyle dursun daha da uzaklaştırdığı acı bir gerçektir.

Gerçek edebiyat ortamları insanın gönül kirlerinin panzehiridir. Bu ortamların peşinde olmak hepimize düşen bir görevdir. Ve bunlarının sayılarını arttırmak da.

Eskilerde ‘’çilehane’’ denilen yerlerde insanlar ruh kirlerinden arınıp da çıkarlarmış toplumun içine. Dünyanın neresinde durmaları gerektiğini kavrayıp en doğru yeri kendilerine menzil edinirlermiş. Dünyaya dünya kadar ukbaya ukba kadar. Buradan da diğer insanların gönül dağlarına seyahate çıkarlarmış tertemiz. Öyle değil mi ki kendisi bizatihi temiz olmayan neyi nasıl temiz kılabilir ki.

Biz deriz ki, gönlünü temiz eylememiş insanların edebiyat ve sanat adına yapıp ettiklerinin kirliliğe çare olamadığı gibi daha da arttırmaktan başka bir işe yaramayacaktır. Önce gönül temizliği sonra edebiyat. Bu böyledir.

Bunun mücadelesini vermek de ne yazık ki ‘’doğru edebiyat’’ peşinde koşturanlara düşmüştür. Bunu amaç edinmiş her edebi dergi veya sanatsal olay şiddetle desteklenmeye muhtaçtır. Çünkü edebi dergilerin baskı sayıları ortadadır.

Kuşluk Vakti dergisi ilk sayısından bu yana söz konusu düşünceyi canlı tutmanın mücadelesini vermektedir. Gönül dostları ile başlatılan yolculuk düşe kalka ama onurlu bir şekilde sürmektedir.

Yeni sayılarda buluşmak ümidi ile…

13. Sayı Olan Mayıs sayısının içeriği özetle;

Şiir:
* Âdem Turan / Yorgun Adamlar
* Salih Güzel / Şiiri Üşüyen Adam
* İbrahim Gökburun / Sarılıp Boğdum Göğsümdeki Yılanı

Deneme:
* İ.Engin Akkuş / Buruk Kalpler Bulvarı
* Harun Doğruyol / Şiirde Sevmediğim Sözler
* İsmail Karakurt / Tesbihim Dizi Dizi

Hikaye:
* Recep Şükrü Güngör / Baba

Yazıyorum Çünkü:
* Aliye Alkan / Yazmak Bir Mucize

Söyleşi:
* Ali Şîr Kuşçu, Kuşluk Vakti için Şemsettin Yapar ile Konuştu.

İnceleme:
* Asiye Kaşka / Necip Fazıl Kısakürek, Şairliği ve Kişiliği

Günlük:
* Tayyib Atmaca / Ebem Kuşağının Altında

Hatırat:
* Mustafa Oğuz / Sevgi, Barış Ve Gözyaşı Korosu: Türkçe Olimpiyatları

2009-05-01

Bir edebiyat eylemi "ğ" dergisi çıktı !

Ve yeni bir dergi daha Mayıs-Haziran sayısıyla yayın hayatına başladı. Yeni bir dergi her zaman yeni umutlar, yeni teklifler, yeni bir soluk demek. Gençlik ve bu anlamda yenilik en çok edebiyat dergilerine yakışıyor.

"Bir edebiyat eylemi" mottosuyla görücüye sunulan yeni derginin adı Ğ. İlk sayılarının kapağına Rilke'den anlamlı bir alıntı yapılmış: "Evet mümkündür"

Hikaye, şiir, deneme, ilan, tefrika eser, kolektif olarak yazılması teklif edilen bir de roman. Dergi sayfalarında yer verilmeyen tek tür ise galiba eleştiri. Ğ dergisinin uzunca takdim yazısından bunun kasıtlı olarak yapılmış olduğu anlaşılıyor. Aynı yazıda ilk sayı dahil olmak üzere yazarlarına telif ödemek de vaad ediliyor. Sembolik de olsa hayırlı bir geleneğin canlandırılması adına güzel bir örnek.

Ğ dergisinin okuru ve yazarıyla tüm edebiyat dostlarına hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyoruz.

Şiir

Ömer Faruk Demirel
Selman Bayer
Aziz Mahmut Öncel
Hediye Çınar
Murat Murat
Abdullah Faruk Gönüllü

Hikaye

Aykut Ertuğrul
Besim Yunus
Ali İdris Sergerde

Kitap Tanıtımı

Abdullah Faruk Gönüllü

Deneme

Akif Tez
Ömer Muttalip

İlan

Protagonist Roman Ajansı

Soruşturma (Genç Yazarlar Tedirgin mi?)

A.Adnan Dizer
Abdussamet Bilgili
Ali Görkem Userin
Aziz Mahmut Öncel
Evren Kuçlu
Mehmet Raşit
Yavuz Akengin

Çizimler

Mustafa Yaşar
Tolga Çokdeğer

İrtibat:
http://www.yumusakge.com
heybe@yumusakge.com
P.K.392 Beyoğlu / İstanbul

Mühür'ün 25.sayısı çıktı

Yapmamız Gerekenlerin Neresindeyiz?

Aklımızı durmadan kurcalayan soru bu olmalı: Yapmamız gerekenlerin neresindeyiz? Soru kökünde, bize yardımcı mı yoksa çelmeci mi olduğunu tayin imkânını gene bize bırakan aklımızın kurcalamalarından birini öncelikle aşmalıyız. Acaba bu soru kökünde ‘yapmamız gereken’ derken, bize dıştan bir zorlama mı var? Bizim yerimize biri ya da birileri mi yapmamız gerekenleri belirliyor? Etik mi bu yoksa? Hani şu sanatın patetik yanını toplumun şifasına götüreyim derken, sanatçıyı eritip tüketen etik olmasın bu?

Aklımızın çelmeleri de vardır, muhteşem izahları da; hatta çoğu kere bu ikisi bir arada işler. Yağmur sonrasında, hâlâ bir çok şairin resmettiği gibi olan şehir sokaklarında atlaya zıplaya ilerlerken akıl, mesafe ayarını yapar ve bizi paçalarımız ıslanmadan varacağımız yere vardırır. Varacağımız yeri de zaten ondan yardımla seçmişizdir. Orası yapmamız gerekenlerden biri ile ilgilidir mutlaka. Belki çok can alıcı bir yakınlıktır bu, belki de uzak bir hazırlık için başka bir hazırlık. Yapmamız gerekenlerin ne olduğu, bizim aklımızın işleyişi ile apaçık ki yakından ilgili.

Biz bir şey yapacaktık; ama o neydi? Sık sık bir unutkanlığa maruz kalıyoruz değil mi? Yapacaklarımızın küçük sahnelerinde bu unutkanlık bir şey değil; ama asıl güzergâh söz konusu olduğunda unutkanlık, bizi binlerce yönsüzle eş kılabiliyor. Oysa bizim yapmamız gerekenler vardı. Biz onları, ‘ben tam dünyaya göre, ben tam kendime göre, ama sizin adınız ne?’ sorulu cevabı ile karşılayıp ilk hamlemizi yapmıştık. Peki ya şimdi neresindeyiz, yapmamız gerekenlerin?

Şairler!.. Bu çoğul anma, seslenme, sanıldığının aksine Dünya Şiir Tarihi’nde sadece has şairler içindir. Geçmiştekiler de gelecektekiler de bu seslenmeden haber alırlar. Seslenene kulak kabartırlar. Demek oluyor ki aslında böyle demekle: Ey Şair!.. demiş oluyoruz. Evet, bir tek ama o tekliğin içinde kendisi olan bir tek Şair. Onu, büyük harfle yazabiliriz demek ki….

Şair!.. Dünyada zaman, insanlar için insanlık ideallerine ne derece imkân vermektedir? Okurun ne âlemdedir? Kendi aymazlıklarınla zamanın dışına atılmış, diyorlar senin için… Gazetecilerin sorularını bekler olmuşsun!... Siyasetçiler, elini sıkınca pek seviniyormuşsun… Şair!.. Yapmak gerekeni kaybetmiş olmayasın. Yoksa bunu biliyor da yaptıklarınla kendini mi kandırıyorsun?

Mühür’e kalmaz ama ola ki bir tek kişi için kalır umuduyla bu soruları, seslenişleri dikkate almamız gerek, diye düşünüyoruz. Şair, yapması gerekene dünyada eşine nadir rastlanır bir emekten, düşten, düşünceden sonra kendisi karar verir. Ve kendisi kararının neresindedir, gene kendisine sorup durur.

Mühür, dördüncü yaşını doldurdu. Olsa olsa bir arpa boyudur aldığı yol. Zaten ona öykünmüştü. Önümüzdeki günler için bugünden duyduğu tek umut, sorunun çoğaltılmasına ilişkin olacak. Bunun için yapması gerekenlerin endişesi ile yol alanları arkadaşlığa davet ediyoruz. Bizden sonrakilere bırakabileceğimiz hiçbir şey yoksa bile bu soruyu bırakmalıyız.

Onu, kimlerden aldığımızı düşündüğümüzde, azalan gücümüz katlanarak artacaktır…

“Mühür, Yarına Dair Bir Hasrettir!”


İrtibat:
Abdi İpekçi Cad. No:31 / 2 (Akıncılar Tramvay Durağı Karşısı) Güngören –İstanbul
0212 504 87 00 * Fax: 0212 506 94 26
0539 386 86 59

"Edebistan" e- edebiyat seçkisi

Edebistan.com 28 İMZA’dan 30 YENİ (ilk kez yayınlanan) şiir ve yazıyla güncellendi(Mayıs 2009).



AKİF HASAN KAYA / ÇANTA
BERİKA YILMAZER / SİMSİYAH
BETÜL SOLAK / KAİM GÖLGELER
BÜLENT ÇAVUŞ / YÜZLEŞME
CEMAL ŞAKAR / KUTSAL SANATIN DÜNYEVÎLİĞİ
CİHAT ALBAYRAK / YÜRÜYORUM
DİLEK BİLGA / GÖÇMEN GÖZLÜM
FADİME KAYA / KAYIP
GÜL SABA TAKA / SEN
HASAN TÜLÜCEOĞLU / KÜLTÜRÜ ÖNE ÇIKARMAK / DİN VE CHP
HÜZEYME YEŞİM KOÇAK / SEBEBİ
İLKER GÖREN / BAHARSIZ KALANLARDA
KÜBRA DEMİRAY / ŞAM
MEHMET SOLAK / ALIŞAMADIM KENDİME
MERAL AFACAN BAYRAK / KARANFİL OLDU ZAMAN
METE ÇAMDERDLİ / KONYA, BİR MÜSTAKBİL CAN·
MUHARREM SÖNMEZ / MEDET
MURAT SOYAK / ANA OĞUL
NECLA ORHAN / ÖTEKİ
ÖMER LEKESİZ / NİMET YILDIRIM’LA SÖYLEŞİ
ÖMER LEKESİZ / YAĞMURLU
RECEP ŞÜKRÜ GÜNGÖR / İSTANBUL’A HÜSEYİN DEDEDEN BAKMAK
SEVDA DIRAGA CANBAZ / NİLDEN TUNA’YA YİTİK COĞRAFYAMIZ 5/
SİBEL GİRAY ÖZŞİRİN / ŞAHİT
VEDAT AYDIN / AYNA
YASİN YARAR / İÇİMİZDEKİ HAKİKATİN HAYAT ÜRETEN YÜZÜNÜ PERDELEYEN KORKULAR
YILMAZ YILMAZ / KARARSIZ ÖYKÜLER: FASULYENİN BİLDİĞİ
ZEYNEP HİCRET / ÖLDÜREN SAĞIRLIK
ZEYNEP HİCRET / RENKÇİ OLMAK

Bağlantı:
http://www.edebistan.com/

"Gerçek Hayat" dergisi


SİVİL ÖLDÜREN DİRENİŞÇİ DEĞİL KATİLDİR

Gerçek Hayat Dergisi’nin Ortadoğu Muhabiri Adem Özköse İslami Cihad Hareketinin askeri kanadı Kudüs Seriyyeleri’nin komutanı Ebu Mahmut ile özel bir röportaj yaptı.

Ebu Mahmud , hareketin yapısını, Filistin’deki son gelişmeleri, Kahire’de yapılan görüşmeleri, tekfir düşüncesini, Türkiye’nin Filistin konusundaki tavrını anlattı.

“Direniş projemiz; İslami, devrimci ve işgal altındaki vatanımızı savunma projesidir.”

“Türkiye, Osmanlıyı kendine örnek alıp tarihi misyonuna dönerek Filistin’i ve Müslümanları koruması altına almalıdır.”

“İslam sadece Müslümanların değil; bütün insanların canını kutsal kabul ediyor. Bu nedenle hiçbir Müslüman Direnişçi sivil bir insanın canına kıyamaz.”

“Tekfir fikri tehlikeli bir mikroptur ve bir an önce bünyeden atılmazsa bünyeyi zayıf düşürür. Bunun günümüzdeki örneğini de Irak’ta gördük.”

“22 günlük savaşta 18 İsrail Askeri’ni öldürdük ve 56 İsrail Askeri de bizim saldırılarımız sonucu yaralandı.”

“İran’ın ve Hizbullah’ın İsrail İşgali karşısında takındığı tavır, saygı ve hürmet gösterilmesi gereken bir tavırdır.”

ATAM SAĞOLSUN

Atatürk sevgisi üzerinden neler yapılıyor? Hakkında “koruma” kanunu çıkarılan tek lider olan Atatürk’ün ismi “zırh” olarak kullanılıyor. Liste uzun. Ancak bazı anekdotlar saymakla yetindik ve “buzdağının” su üzerindeki kısmı hakkında fikir vermeye çalıştık. Türkiye'de 100 binden fazla Atatürk heykeli var ve bunların önemli bir bölümü sanat değeri taşımıyor. Ancak bu heykellerin çoğunun imalinde “sanat” kaygısı olmadığı için pek de büyük bir eksik sayılmaz bu durum. “Bir heykel bin ayıp örter” diye atasözümüz yok gerçi ama olsa yadırgayacağımızı sanmıyorum. Birçok heykel, büst gayrı resmi “imar izni” yerine geçiyor mesela. Atatürk heykeli ya da büstü gölgesi düşen yerde birileri bir şeyleri daha kolay icra ediyor. Zira söz konusu “icraat”a dikkat çeken kişi kolaylıkla “Atatürk düşmanı” ilan edilerek devre dışı bırakılabiliyor.

SUAVİ KEMAL

KALICI OLMAK AMA NASIL?

Hasan Nail Canat adının kalıcı olması için bir tiyatro okulu ya da sahnesine adının verilmesi taleplerinin yenilendiği Hasan Nail Canat’ı anma toplantısında Canat isminin kalıcı olması için O’nun tiyatro anlayışının nasıl yaşatılacağı, bu mirasın yarınlara hangi ekip ve oyunlarla taşınacağı pek konuşulmadı.

Haber Merkez

BAŞÖRTÜSÜ HAKKINDA HERŞEY

Nazife Şişman ile Timaş Yayınları’ndan çıkan Başörtüsü kitabı hakkında söyleşi.

Başörtüsü artık yasakların mağduru olanların bile üzerine konuşmaktan yorulduğu bir mesele halini aldı. Buna karşılık halen pek çok toplumsal ve siyasi mesele dönüp dolaşıp “başörtüsü” dolayımından gündemimize taşınıyor. Yargılar, tanımlamalar, yaftalar arasında sağlıklı düşünmek, fikir üretmek ve tartışabilmek bile mümkün değil. Ama sosyolog Nazife Şişman, yıllardır içinden çıkamadığımız bu kısır döngüyü başörtüsüne küresel anlamda yüklenen anlamları da hesaba katarak enine boyuna tartışmış ve ilginç bir fotoğraf koymuş önümüze. Önyargılarını bir tarafa bırakıp “başörtüsü” konusunda doğru bir okuma yapmak isteyenlerin baş ucu kitabı olabilecek nitelikteki bu önemli çalışmayla ilgili Nazife Şişman’la konuştuk.

GÜLCAN TEZCAN

GÖNLÜMÜZÜN KABİNESİ

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın kabine değişikliği yapacağının söylenmesiyle, evlerde, caddelerde, kahvelerde ‘umut edilen’ kabineler konuşuldu. Bir bakan çıkarılıp yerine halihazırda milletvekilliği koltuğunda oturan yeni bir isim yerleştirildi. Kafalardaki ‘sınırları’ kaldırıp, ‘gönlümüzün’ kabinesini kurmak istedik biz de. İçinde şairi, mütefekkiri, kalem tutanı olan… Bizi sevdiklerine inandığımız… Bakanlık koltuğuna oturmayı akıllarından bile geçirmediklerini bildiğimiz, fakat, “Hani olsaydı, muhteşem olurdu” dediğimiz… Hayalimiz… “Gönlümüz” dedik ya zaten.

Ayrıca Sibel Eraslan, Yusuf Kaplan, Ali Ayçil, Nihat Nasır, Gültekin Avcı, Asım Gültekin, Ahmet Zeki Gayberi, Mine Sota, Fatih Mutlu Gerçek Hayat’ta…

E-POSTA GRUBU

Dergi~lik e-posta
dergilik@googlegroups.com