90’lı yılların şiir okur-yazarının uğradığı bir bucaktı Kırağı dergisi.
Yorgun adamların konar göçer koşusuydu Kırağı. Taşranın arı duru sesiyle, söylenmesi gereken ne varsa sarmak istiyordu şiire. İnsanın içindeki aynadan yüzüne, gözlerinin içine bakması için koşturdu. 90’lı yıllarda şiir okur-yazarının uğradığı bir bucak oldu.
Zulmün, kutsalı hayatın damarlarından silkelemeye yeltendiği bir zamanda aramızdan hızlıca akıp gitti. İki mevsimlik ömürde, içinde biriktirdiği denizlerin sesini sessizce şiirlere sakladığı belliydi.
Üç adamın işi
Kimi okurları için hayata balans yapılırken çıkan gıcırtıya aldırmamaktı Kırağı. Omuzbaşlarını kaldırmak için koşup da yorgun adamların yürekleri altına büzülüp soluklanabilecekleri bir yerdi.
“İnsanlar koşuşturmada, herkes bir yerlere yetişmenin, bir şeyleri bitirmenin telaşında, herkes cam fanusunu yanında taşımakta” idi. Bu arada bazı yorgun adamlar kalabalıktan ayrıldı. Cengiz Coşkun, Mehmet Durmaz ve Tayyib Atmaca… Bu üç yorgun adam, bir koşu koparmışlardı göklerin yamaçlarından kendilerine. Adına ‘Kırağı’ dedikleri bir gökkoşusuydu bu.
Kimler vardı Kırağı’da
Bugün aramızdan göçmüş bulunan H.Ali Kasır, Hüseyin Alacatlı, Nazir Akalın gibi şairlerin durak taşıydı. Şimdi Kırağı’yı özlemekten bahsetmek; hali hazırda çıkan edebiyat, şiir dergilerinden aynı tınıyı duymadığımıza vardıracak sözün sonunu belki. Ama Mustafa Özçelik, İsmail Karakurt, Gökhan Akçiçek, Selçuk Küpçük, Cengiz Coşkun, Mehmet Durmaz gibi şairlerin yanında Recep Garip, Nurullah Ulutaş, Bünyamin K. ve Mustafa Uçurum’un şiirlerini çoğu Anadolu gencinin Kırağı’da okuduğunu hatırlamak gerek. 90’lı yılların şiir okurlarının Mustafa Pınarbaşı, Ahmet Yalçınkaya, Yasin Mortaş, Hüseyin Sönmezler, Cengiz Coşkun, Metin Demirci, Erdal Noyan, Hanifi İspirli, Mehmet Aycı, Tayyib Atmaca ve Cevat Akkanat’ın şiirlerini iki kapak arasında ilk bulabildikleri adres yine Kırağı olmuştu.
45 gün beklenirdi
Kırağı ilk mevsiminde salt şiir dergisi olarak ilk sayısını Mart-Nisan 1994’te Osmaniye’den taşranın sadeliğiyle, hayatın kaynayan homurtusuna kırağı serinliğinde bir sükunet taşımak için çıkardı. 90’lı yılların şiir-edebiyat ortamına her ne kadar müdahale etmek iddiasında olmasa da sonraki yıllarda çıkan dergilerin en azından editörlerini, şairlerini, yazarlarını bağrında büyütmüş olmanın neşesini duymalıdır yattığı yerden.
27 sayıyla sürer koşu, “Kırkbeş günde bir yayınlanır” ve ilk çıktığı yıl, dokuz sayı boyunca “para ile satılmaz alanın (ağanın) eli tutulmaz” denilerek ücretsiz olarak “okuruna ulaştırılır”. Hayatın bütün renklerini sadrında taşıdığını izhar etmek istercesine her sayıda farklı bir renkle sürdürür koşusunu.
Bir gün o da bitti!
Kırağı, ikinci mevsiminde 28. sayıdan itibaren bir yıl daha koşturdu. Yol uzayıp da Kasım 1999’da 36. sayısı okuruna ulaştığında “yorgun adamların koşusu burada sona eriyor” diyordu. Bilekleri kavi, yürekleri yufka adamlar, hafızamızda izler bırakıp çekiliyordu hayatın damarlarına yeniden. Kırağı’dan başka yeni adlar takarak sabrın saçlarına, ‘çünkü hiçbir şey değişmiyor’ derken sitem etmeden yenilgili kadere ve son kez; “Ateşe taştan etten askerler yontan usta / İhanete uğramış ölüler var ortada / Köpeklerini bağla” diye haykırarak bitirdiler ‘Kırağı Koşusu’nu.
Şimdi Kırağı’ların avuçlarımıza doluştuğu günlere bakıp da bir dost sohbeti özlemiyle “içindeki bir yerden bakıp kendi kubbesine, rastladığı sesinde nasıl da ah çektiğini duyup utanan Hüseyin Alacatlı’nın, o toz duman arasında sesini tren raylarına bırakan Nazir Akalın’ın, okurunu “Şiir Seansları”na çağıran Hasan Ali Kasır’ın sadrına dokundukları Kırağı’yı hatırlamak... Sanırım hüzün tam da burada doluyor insan gözlerimize.
Kırağı’nın şiir adına bir şeyler yapıp yapmadığını anlamak için günümüzde okuduğumuz ‘şuarâ’yı saymak yeterli olacaktır.
Kırağı, 90’lı yıllarda bir taşra dergisi olarak ruhumuzu iki mevsim şiirlerin ardı sıra koşturup, Zarif’ce; “koşu bitince aşk bir yorulmadır kaçılmaz kırbacından” diyerek geçti üzerimizden.
Gökhan Serter
26 Temmuz 2011
www.dunyabizim.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder