Ağustos 2012
Bu sayımız, İstanbul’u kendine Tokyo’dan daha yakın bulan bir Japon tarihçiyle, Prof. Dr. Tadashi Suzuki’yle yapılmış uzun bir röportajla başlıyor. Röportajı Tokyo’da gerçekleştiren, fakat nasılsa fotoğraf çekmeyi ihmal eden Celâleddin Çelik, Türkiye’ye döndükten kısa bir süre sonra Suzuki’yle Üsküdar’da, Şemsi Ahmed Paşa Camii civarında tesadüfen karşılaşmış ve hemen fotoğraflarını çekmiş.
1972-1975 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nde doktora yapan Suzuki, yakın zamanlara kadar Tokyo Üniversitesi’nde ders veriyordu. İstanbul’da bulunduğu yıllarda çeşitli kültür çevrelerine de girip çıkan bu değerli tarihçinin anlattıkları, İstanbul’un 1970’lerdeki kültür hayatı hakkında önemli bilgiler ihtiva ediyor. Bu arada Suzuki’nin hat dersleri ve icazeti aldığı merhum Kemal Batanay’ın Boğaziçi Köprüsü için yazdığı -hattı da kendisine ait olan- tarih manzumesini “Hazine-i Evrak” bölümünde göreceksiniz.
Kapak konumuza gelince: Türk aydınları Endülüs tarih ve medeniyetine Ziya Paşa’nın Viardot’dan yeniden telif edercesine Türkçeye çevirdiği Endülüs Tarihi yayımlandıktan sonra ilgi duymaya başlamışlardır. İlk baskısı 1863 yılında yapılan bu önemli eser, kısa bir süre önce yeni harflere aktarılıp sadeleştirilerek tek cilt hâlinde yayımlandı. Bu vesileyle, Endülüs tarih ve kültürünün edebiyatımıza nasıl yansıdığını merak ettik. Ziya Paşa’dan Abdülhak Hâmid’e, Muallim Naci’den Mehmed Âkif’e, Yahya Kemal’den Sezai Karakoç’a... M. Selim Gökçe, Faruk Nafiz’in bir mısraını başlık yaptığı “Endülüs, Endülüs... Güzel Endülüs” yazısında bu konuyu ele aldı.
Yüksek Mimar Dr. İ. Aydın Yüksel de, Mesih Paşa Çeşmesi örneğinden yola çıkarak restorasyon cinayetlerinden söz ediyor. Bu yazıyı okuyunca içinizin sızlayacağından eminim. Aydın Bey diyor ki: “Ne zaman restorasyon için bir yapının etrafının çevrildiğini görsem, ‘Eyvah,’ diyorum, ‘restore ediyorlar!”
Vefatının 50. yılında andığımız Ahmet Hamdi Tanpınar’ı bu sayıda da ihmal etmedik. Prof. Dr. İbrahim Şahin, Tanpınar’ın, onunla ciddi bir şekilde hesaplaşılmadan, sadece nostalji ve hamaset edebiyatı yapılarak anlaşılamayacağını söylüyor. Değerli akademisyenin şu cümlelerini dikkatinize sunuyorum: “Tanpınar, günlükleriyle sağlığında onu görmezden gelenlerden, ölümünden sonra sahiplenenlerden ve sahiplenmeyenlerden intikam almış oldu. Kısacası Tanpınar, okuyucusu olan muhafazakârlardan, okuyucusu olmayan ilericilerden ve sağcı-solcu şeklinde kamplaşmış Türk okumuşundan hıncını böylece almış oldu.”
Sezai Coşkun, Mustafa Kutlu’nın Anadolu Yakası, Kadir Erdal da Recep Şükrü Güngör’ün Memleket Meselesi adlı son hikâye kitapları hakkında yazdılar. Fethi Demir ise Sezai Karakoç’un poetikasını ele aldı. Afşın Selim, ünlü Fransız yazar André Gide’in Günlükler’inde Bursa hakkında yazdıklarını değerlendirdi. Prof. Dr. Nâmık Açıkgöz Divan şiiriyle ilgili yazılarına devam ediyor. Bu sayıdaki yazısında divanına özel bir dikkatle eğildiği Nedim’in tercihini “birey”den yana kullanan bir şair olduğu görüşünü savunuyor. Recep Seyhan’ın yazısına da dikkatinizi çekmek istiyorum. Bu yazıda, bir şarkıcının dilinde “melâmet” kelimesinin “melânet”e nasıl dönüştüğünden söz edilerek Türkçeyi kötü kullananlar eleştiriliyor ve Melâmilik hakkında dikkate değer görüşler ileri sürülüyor.
Selçuk Karakılıç, kısa bir süre önce vefat eden şair ve eski vali Rıza Akdemir için bir portre denemesi yazdı. Aziz Korkmaz da, geçen haziran ayında kaybettiğimiz şair Abdurrahim Karakoç’la ilgili bir hatırasını ve düşüncelerini anlatıyor.
Bu sayıda Sevgül Yılmaz ve Ahmet Sıvacı’nın birer hikâyesini, Hayrettin Durmuş’un zeytin üzerine kısa bir denemesini, Mehmet Aycı, Filiz Bezirgan, Cengizhan Orakçı, Cevdet Karal, Abdurrahman Şimşek, Mehmet Özdemir, İlker Nuri, Niyazi Mete Gürgan, Mustafa Özçelik, Ahmet Cora, Ahmet Mahir Pekşen ve Ömer Duman’ın da birer şiirini okuyacaksınız.
Kırkambar’ımız da her zaman olduğu gibi dopdolu.
Daha güzel ve daha zengin sayılarda buluşmak üzere…
Muhabbetle efendim.
Beşir Ayvazoğlu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder