Edebiyatımızda hikâyenin köklü bir geçmişi vardır. Kadim söz geleneğimizde yer bulan ve günümüze dek sürüp gelen bu edebî tür tarihi süreç içinde farklı tarz ve yönelimler ile gelişmiştir. Yenileşme devri edebiyatımızda hikâye/öykü alanında verdikleri eserlerle çok değerli katkılarda bulunan Ömer Seyfettin, Sait Faik Abasıyanık, Sabahattin Ali, Memduh Şevket Esendal isimlerini özellikle anmalıyız. Sonraki dönemde öyküye olan ilgi artmış; bu alanda kıymetli eserler yazılmıştır. Günümüze dek süren çok katmanlı, çok zengin bir hikâye/öykü toplamı oluşmuştur.
“Kırk Öykü” seçkisi ile bir bahçe düşünü gerçekleştirmeye çalıştık. Günümüz öykü yazarlarından seçilmiş, derlenmiş ürünler. Başlangıçtan bugüne hikâye/öykü seçkisi oluşturmak yerine son dönemi dikkate alan bir tutum ile yola koyulduk. Gönül isterdi ki öyküye emek veren bütün öykü yazarlarımızın ürünlerinden seçilmiş bir seçki oluşturalım. Malum olduğu üzere bu tür çalışmalarda bir sınırlama kaçınılmazdır. Bu çalışmamızı şimdilik “40 yazar, 40 öykü” ile sınırladık. Gelecek zamanlarda bu seçkinin devamı niteliğinde yeni çalışmaların olması mümkün.
Farklı tarz ve yönelimlere olabildiğince yer verildi. Seçilen öykülerde yazarın kendine özgü yazım-biçim tercihine müdahale edilmedi. Seçkide yer alan öykü yazarları için alfabetik sıralama esas alındı.
“Kırk Öykü” seçkisine öyküleriyle katkıda bulunan yazarlarımıza; bu seçkinin yayımlanmasında desteklerini esirgemeyen Roza Yayınevi çalışanlarına teşekkür ederim.
41. öykü hazırladığımız seçkide -şimdilik- yer almasa da daima var olacaktır. O güzellik, devamlılık, o akış bizleri gelecek adına sevindiriyor. Öykü hayatın içinde güzel yürüyüşünü sürdürüyor. Selâm ve muhabbetle…
KIRK ÖYKÜ -öykü seçkisi-
Hazırlayan: Murat Soyak
Roza Yayınevi, İstanbul, 2012
http://www.rozayayinevi.com/kirkoyku.html
2012-08-31
2012-08-29
'Yedi İklim' 270
Eylül 2012
Yedi İklim dergisi yeni bir yayın dönemine başlamanın verdiği heyecanla açıyor sayfalarını okurlarına. Gündemden kopmayan ve fakat gündemin gelenekten kopuk, güdük iğfal edici tarumarlığına da prim vermeden değerlendiriyor ülkede ve dünyadaki gelişmeleri. Son zamanlarda ülkemiz sathında meydana gelen İslamcılık tartışmalarına müdahil olarak durduğumuz yeri açıklıyor "Yedi İklim".
Yedi İklim’in bu ayki sürprizi, Nuri Pakdil’in Ali Haydar Haksal’a gönderdiği mektuplardan oluşuyor. Haksal, Nuri Pakdil’in gönderdiği 5 mektubu orijinalleriyle birlikte yayımlatıyor. Bu mektupların gelecek sayılarda da süreceği müjdesini verelim. Bilindiği gibi geçtiğimiz günlerde Nuri Pakdil, İstanbul’a gelmiş ve Yedi İklim’in Üsküdar’daki kütüphanesini teşrif etmişti. Yedi İklimde Pakdil, yazın çevresinden kimi kalemlerle buluşup sohbet etmişti. Geçen sayımızda bu buluşmanın fotografını kapağımıza taşımıştık. Ali Haydar Haksal da konuyla ilgili bir yazı kaleme almıştı. Pakdil’le yapılan sohbette, Pakdil’in mektuplarının Hece Yayınları tarafından kitaplaştırılacağı müjdesi verilmişti. Önümüzdeki dönemde Pakdil’in yazdığı mektupların gün yüzüne çıkacağını ümit ediyoruz. Ali Haydar Haksal, işte bu mektuplardan 5 tanesini eylül sayımızda yayımlıyor. İlgiyle okunacağını umuyoruz.
Bu ayın şairleri Yüksel Peker, Şakir Kurtulmuş, Yeprem türk, Hacer Akıcı, Nurettin Durman, Cihannur Selenga ve Usame Söylemez. Yüksel Peker uzun yıllar sonrasında kitaplık çapta bir şiir çalışmasıyla döndü edebiyat dünyasına. Nitekim Kelebek, Şair ve İzler adındaki bu çalışmayı Başta Yedi İklim, Hece ve kitaplık olmak üzere birkaç dergide bölüm bölüm okuyabiliyoruz. Yeprem Türk iyiden iyiye ısındı şiire. Önümüzdeki yıl içinde şiirlerini kitaplaştırmasını bekliyoruz kendisinden. Yedi iklim ustalar kadar genç kalemlere de yer veriyor sayfalarında. İşte bunlardan biri de Üsame Söylemez. Üsame, şair İsmail Söylemez ve şair Mikail Söylemez’in kardeşi. Malatya’da bir lisede öğrencilik hayatını sürdürüyor.
Bu ay üç öyküye yer veriyoruz: Ali Haydar Haksal, Fatma Rânâ Çerçi ve Mustafa Oral’ın öyküleri okurları bekliyor.
Hasan Aycın her ay olduğu gibi bir çizgi ile aramızda, Serap Ekizler de yine bir çizgi ile aramızda. Önümüzdeki aydan itibaren arkadaşlarımızdan Mustafa Cemil Efe hat çalışmaları, Özden Aydın da ebru çalışmalarıyla yeniden aramızda olacaklar, nasipse.
Yedi İklim’de öykülerine de yer verdiğimiz Ebu Ak, İnglizce’den yaptığı çevirilerini sürdürüyor. Bu ay, Amerikalı şair öykücü William Carlos Williams’dan bir öykü ile aramızda.
Osman Bayraktar, Hasan Aycın’ın roman formunda kaleme aldığı klasik anlatı tadını aldığımız hikmetli kitaplarını değerlendiriyor. Yakın zamanlarda Bin Hüseyin kitabıyla okurlarının karşısına çıkan Aycın, ondan önce Sahipkıran ve Esrarname’yi yayımlamıştı.
Ali Haydar Haksal, Ebubekir Eroğlu’nun son şiir kitabını; Âdem Polat, Ahmet Sarı’nın Allah Ağrısı kitabını inceliyor. Mücahit Koca, Şairler Silsilesi başlıklı yazılarını sürdürüyor. Bu yazısında Ferazdak’ı anlatıyor. Mete Çamdereli, umre ziyaretinin ruhunda bıraktığı izlenimleri aktarmaya devam ediyor. Mehmet Habil Tecimen, poetik yazılarına devam ediyor.
Yeniden Okumalar ve Değiniler bölümünde Edebiyat Ortamı dergisinin bu yıl ikincisini verdiği Öykü Yıllığını, Emine Batar değerlendirdi. Teklif ve önerilerini de sunduğu bu yazının önemli olduğunu belirtelim. Mustafa Uçurum, Meral Afacan Bayrak’ın ilk öykü kitabı Tarcın Çıkmazı’nı, Fatma Rana Çerçi Tuna Lütfü Yukay’ın lk kitabı Karışık Odalar’ı değerlendirdiler. Abdullah İlhan da, Temmuz sayımızda yayımladığımız Mehmet Özger’e ait Zafer Acar’ın Suçsuzluğumu Affet adlı romanıyla ilgili değerlendirmelerini eleştirdi.
Dergimizin son sayfalarında bir dönemin yekûnu olan indeksi bulmak mümkün.
Gelecek sayımızda Zeki Bulduk’a bir dosya ayırdık. Canlı ve dolu bir dosya ile okurlarımız karşısında olacağız nasipse. Yeni yayın döneminde yeni dosyalarla okurlarının karşısına çıkacağız nasipse. Ahmet Sait Akçay dosyası bu dosyalardan biri.
Hayırlı okumalar.
Başyazı:
Yedi İklim: Durduğumuz Yer İslâmcılık Tartışmaları
Şiirler:
Yüksel Peker: Kelebek, Şair ve İzler
Şakir Kurtulmuş: Yusuf’un Kuyusuna Razıyım
Yeprem Türk: Martılar Söylüyor MP3 / Boş
Hacer Akıcı: Âdem’in Dili İnsanlar Kuruyor
Nurettin Durman: İnsanın İnsana Ettiğidir
Cihannur Selenga: Ms Günleri; Göz Üzere Düşünceler
Üsame Söylemez: Dilimi Keser Gibi Suladım Sözlerimi
Öyküler:
Ali Haydar Haksal: Rüyamın Rüyası
Fatma Rânâ Çerçi: Dönüş Yolu
Mustafa Oral: Kestane, Atlar ve Ayan
Çizgi:
Hasan Aycın: Çizgi
Serap Ekizler: Çizgi
Gezi-İnceleme-Deneme-Eleştiri:
Osman Bayraktar: Hasan Aycın’ın Romanları
Ali Haydar Haksal: Ebubekir Eroğlu Şiirini Anlamak
Mehmet Habil Tecimen: Değişim ve İman Rehberi
Âdem Polat: Akıl Delinmesi Olarak Ahmet Sarı’nın “Allah Ağrısı”
Mücahit Koca: Şairler Silsilesinden Ferezdak
Mete Çamdereli: Mükerrem ve Münevver Şehirlerde II
Çeviri:
William Carlos Williams’dan Ebru Ak: Sabah 6’da Sesli/siz Bir Konuşma
Mektup:
Nuri Pakdil’den Ali Haydar Haksal’a Mektuplar I
Yeni Okumalar-Değiniler:
Abdullah İlhan: “Yapı ve İzlek Bakımından ‘Suçsuzluğumu Affet” Yazısına Birkaç Düzeltme ya da Doğru Bir “Suçsuzluğumu Affet” Okuması
Mustafa Uçurum: Tarçın Kokulu Öyküler
Fatma Rânâ Çerçi: Karışık Odalar’ın Toplu Öyküleri
Emine Batar: Edebiyat Ortamı Öykü Yıllığı
Yasir Vurgun: İndeks
İrtibat:
Adres:
Mimar Sinan Mahallesi
Evliya Hoca Sokak No: 51/A
Üsküdar/İstanbul
Telefon:
0 216 352 49 77
0 533 310 88 83
0535 866 65 58
E-posta:
yediiklim [at] yahoo.com
yediiklimeditor [at] yahoo.com
'Hece' 189
EDEBİYAT GÜNDEMİ
Celâl Fedai /Muhafazakâr Sanat Tartışmasının Düşündürdükleri… 3
Ercan Yıldırım /Edebiyatın Yenilenmesi ve Sahici Eleştiri 4
Tarık Deniz /Alice’in Harikalar Diyarına Farklı Bir Yolculuk: "Halep" 7
Necati Mert /Zorlan Biraz! 10
Selahattin İpek /Sınanma 12
TAKİP MESAFESİ
Hayriye Ünal /Minör Bir Şiire Doğru Kuramsal İlk Adımlar 15
Murat Üstübal /Şiirde Minörite: Altbenlik İlişkilerine Geçiş 22
Carl Fernbach Flarsheim /İsimsiz 27
Hasan Aycın /Çizgi 28
Yüksel Peker /Kelebek, Şair ve İzler 29
Ömer Aksay /Zulmen Aşk 32
Mustafa Muharrem /Dîgerhun 35
Ali Emre /Cuma Namazından Sonra, Bayazıt’ta 37
Mustafa Köneçoğlu /Ölüm Niçin İroni Yapmaz Sylvia 40
Sümeyye Betül /Sezon Sonu 41
Mehmet Sümer /İkindi Yeni 42
Ayşe Sevim /Özür 43
Ümit Zeynep Kayabaş /İrkiliş -İz- 44
Ertuğrul Rast /Sürüsıfır 47
Tuğba Çelik /Hiç 48
Atilla Mülayim /Dünyanın Zahmeti: Aşk 49
Suavi Kemal Yazgıç /Dünya Kipi 50
Ahmed Matar /Kapıların Konuşmaları-1 51
Mustafa Köneçoğlu /İrrasyonel Bilgi Kodları ve Şiir: Kaybolan Yolun Sonuna Dair 56
Ali K. Metin /Devriye 59
Lütfi Bergen /Heıdegger’de Sanat 66
Mihriban İnan Karatepe/‘Bin Hüseyin’ ya da ‘Anda Neler Oldu Neler’ 74
DOSYA: YAZAMADIKLARI...
Rasim Özdenören /Yazdıklarım Yazamadıklarım 80
Selim İleri /Yarım Kalanlar... 83
Celâl Fedai /Tasarı Halinde Kalacak Biridir Şair 84
Necati Mert /Yaz(a)madıklarım... 89
Tuncer Uçarol /Olası Kitaplarım - Yazılarım... 93
Canan Olpak /Harflerin Dünyasından Estetiğe Bakış 101
İclal Cankorel /Edebiyat Tarihi Boyunca Kültür Yolculuğu 107
Selçuk Orhan /40 Hadis’i Nasıl Yazdım: Acemiliklerle Donanmış
Bir İlk Romanın Kesintili Kısa Tarihi 112
Osman Söğüt /Ali Galip Yener’le Eleştiri Kitapları Üzerine Söyleşi: 120
Mustafa Şerif /"Alıştığımız Bir Şeydi Yaşamak" 126
KİTAPLIK
Mustafa Safa /Arap Kıyameti 131
Âtıf Bedir /Şiirin Rayları 132
Ali Aktunç /Ah Endülüs 133
Âtıf Bedir /İnsan Aldanır 135
İletişim:
Tel: (312) 419 69 13 Fax: (312) 419 69 14
İnternet Adresi: www.hece.com.tr
e-mail: hece@hece.com.tr
P.K. 79 Yenişehir/Ankara
2012-08-28
'Bilge Adamlar' dergisinde Ali Şeriatı dosyası
Bilge Adamlar dergisi 30. sayısını Ali Şeriati Özel Sayısı olarak çıkardı.
Bilge Adamlar dergisinin 30. sayısı Ali Şeriati Özel Sayısı olarak çıktı. Sayıda konunun uzmanı onlarca isim bir araya geldi ve farklı açılardan Ali Şeriati’yi değerlendirdi.
Sayıda üç röportaj bulunmakta. Bu röportajlardan birisi Merhum Ali Şeriati’nin eşi Puran Şeriati ile gerçekleştirildi. Diğer bir röportaj, çok eskilerden beri Türkiye’de Şeriiti kitaplarını basan, sonraları telif hakkını da alarak kitapları külliyat şeklinde basmakta olan Fecr yayınevi müdürü Hüseyin Nazlıaydın ile gerçekleştirildi. Son röportaj ise İran’dan, Şeriati’yi çok yakından tanıyan bir isim: Haşim Ağaceri.
Ali Şeriati’nin kızı Susen Şeriati’nin yazısını da bulabileceğiniz sayıda, ayrıca yabancı kalemlerin değerlendirmeleri de yer almakta. Bu üç röportajın yanı sıra özel sayıda 30’u aşkın kalemin değerlendirmeleri de bulunmakta. Sayıda yazılarını bulabileceğiniz isimler şunlar: Atasoy Müftüoğlu, Ayşegül Sili, Susen Şeriati, Ümit Aktaş, Nathan Coombs, Bülent Şahin Erdeğer, Dilaver Demirağ, Charles Tripp, Adnan İnanç, Kürşat Atalar, Ertuğrul Cesur, David Zeidan, Mustafa Tekin, Mahsum Aytepe, Peren Birsaygılı, Ferhat Çiftçi, Ervand Abrahamyan, M. Garip Cesur, Asif Bahadur, Semra Türkmen Yılmaz, Yusuf Yavuzyılmaz, Abdulkerim Suruş, Yıldız Ramazanoğlu, Hasan Postacı, Bülent Sönmez, İsmail Süphandağı, Rufi Tiryaki, F. Gülbahar Mağat, S. Muhammed Mehdi Caferi, Hüseyin Hatemi, Hüsnü Yağmur, Bünyamin Doğruer, Müştehir Karakaya, Vahdettin İnce, Ömer Noyan, Uğur Cumaoğlu.
Türkiye’de Ali Şeraiti üzerine yapılmış en kapsamlı çalışma olan bu özel sayı 270 sayfa…
İrtibat:
www.bilgeadamlar.net
2012-08-25
'Akpınar' dergisi 40.sayısında
Temmuz-Ağustos 2012
Niğde'de edebiyat-kültür-sanat adına yayınını sürdüren bir dergi var. Yedi yıldır akışını sürdüren 'Akpınar'.
Akpınar’ın 40. sayısında İsmail Özmel, Murat Soyak, Mehmet Nuri Parmaksız, Yüksel Satoğlu Gemalmaz, Abdülkadir Güler, Abdurrahman Adıyan, Yusuf Bal, İlhan Koruyucu, Filiz Altıok Durak, Abdullah Şanal, Serhat Mutlu, İbrahim Şaşma, Mehmet Baş şiirleriyle süslediler. Saim Sakaoğlu hocamızın Nasrettin Hoca Fıkraları ile ilgili dikkat çekici bir yazısını yayınlamaktan mutluyuz. Rektör Adnan Görür’le yeni açılan fakülte hakkında yapılmış bir söyleşiyi istifade ile okuyacağınıza inanıyoruz. İsmail Özmel Milli Mücadele kahramanlarından Halil Nuri Yurdakul’u anlattı. Ali İhsan Kolcu Cengiz Dağcı’nın Dönüş romanını tahlil etti. Nihat Malkoç Ramazan Manilerini yazdı. Bedrettin Keleştimur Vah Benim Güzel Türkçem, İsa Kayacan Evliya Çelebi ile ilgili Akalın’ın eserini tanıtıyor.
Daha güzel sayılarda buluşmak dileği ile sağlıcakla kalın, hoşça kalın.
İsmail Özmel
İrtibat:
Yeni Çarşı İş Merkezi B Blok No:1/5 NİĞDE
ismailozmel@hotmail.com
0388 2131250
Niğde'de edebiyat-kültür-sanat adına yayınını sürdüren bir dergi var. Yedi yıldır akışını sürdüren 'Akpınar'.
Akpınar’ın 40. sayısında İsmail Özmel, Murat Soyak, Mehmet Nuri Parmaksız, Yüksel Satoğlu Gemalmaz, Abdülkadir Güler, Abdurrahman Adıyan, Yusuf Bal, İlhan Koruyucu, Filiz Altıok Durak, Abdullah Şanal, Serhat Mutlu, İbrahim Şaşma, Mehmet Baş şiirleriyle süslediler. Saim Sakaoğlu hocamızın Nasrettin Hoca Fıkraları ile ilgili dikkat çekici bir yazısını yayınlamaktan mutluyuz. Rektör Adnan Görür’le yeni açılan fakülte hakkında yapılmış bir söyleşiyi istifade ile okuyacağınıza inanıyoruz. İsmail Özmel Milli Mücadele kahramanlarından Halil Nuri Yurdakul’u anlattı. Ali İhsan Kolcu Cengiz Dağcı’nın Dönüş romanını tahlil etti. Nihat Malkoç Ramazan Manilerini yazdı. Bedrettin Keleştimur Vah Benim Güzel Türkçem, İsa Kayacan Evliya Çelebi ile ilgili Akalın’ın eserini tanıtıyor.
Daha güzel sayılarda buluşmak dileği ile sağlıcakla kalın, hoşça kalın.
İsmail Özmel
İrtibat:
Yeni Çarşı İş Merkezi B Blok No:1/5 NİĞDE
ismailozmel@hotmail.com
0388 2131250
2012-08-21
'Aşkın (e) Hali' dergisi, şiirimizde manifestolar dosyası ile çıktı
Temmuz-Ağustos-Eylül 2012, Sayı: 27
Magazin dünyasında yaşıyoruz artık malumunuz. En büyük zevkimiz, özel hayatların kapısını aralamak. Popçular, topçular, karaborsacılar, falancalar filancalar… Ünlü olan herkes bolca işgal ediyor gündemimizi. Hatta ünsüzler için bir sayfa açıp ünlendirme işlemi yapılıyor, hemen ardından yeni bir sekme açılarak hayatları gözler önüne seriliyor. Peki, bize ne tüm bu olanlardan? Bizi üzen taraf şu ki, edebiyatçılar da bu furyadan faydalanma çabasındalar. Magazin sofrasına oturmak için çırpınıyor edebiyatçılarımız. Gündeme gelebilmek için ona buna sataşmalardan tutun da dergilerinde, internet sayfalarında küçük düşürmelere kadar her türlü çabaya rastlayabiliyoruz. Eseri konuşulmuyor ne yazık ki yazarlarımızın. Kim kimin dostuysa övgüler övgüler… Kim de düşman saflarındaysa vay haline. Yergiler yergiler ve hatta küfürler… Nesnel duruş hakkın rahmetine kavuştu artık. Böyle düzeysiz bir düzen oluşturuluyor edebi dünyada. Yanlış anlaşılmasın. Sözümüz narsistelere değil. Çoğu yazarda vardır bu. Günahı varsa da kendi boyunlarına. Kızdığımız, kendilerinden başkasını küçümseyen, ötekileştiren, yerden yere vuranlar. Kendilerini edebiyatın patronu ilan etmeye çalışıyor bahsettiğimiz grubun mensupları. “Biz yazarız, diğerleri okur. Bizim dışımızdakilerin ne haddine şair/yazar olmak, dergi çıkarmak!” Bu anlayış hâkim ne yazık ki bu üstatlarda(!). Hal böyleyken nedir bizlere düşen? Elbette ki işimizi yapmak. ‘Müstesna Küfürler Antolojisi’nde yer almaya hiç mi hiç niyetimiz yok çok şükür. Herkes işini yapsın sevgili dostlar, varsın herkes manifestosunu yayınlasın. Şiirini/yazısını yazsın, yayımlasın. Kalitesi olan zaten kalibre testinden geçecek ve geleceğe kalacaktır. Gerisi de bir zaman sonra silinip gidecektir edebiyat tarihinden. Nedir bu tahammülsüzlük anlamak mümkün değil. ‘Mavi’ akımı da ortada bugün, ‘Garip’ akımı da, ‘İkinci Yeni’ de, ‘Hececiler’ de. Kim hangi akımın şiirini seviyorsa onu okusun. Şair de varsın benimsediği manifesto bağlamında şiirler yazsın. Bu yüzyıla kadar Halk Edebiyatı ile Divan Edebiyatı kardeş kardeş yaşamadılar mı? Kim hangini seviyorsa ona yöneldi. Eleştiri olacak elbette, ama küfür ile eleştirinin aynı şey olmadığını bilmek kaydı ile. “Eleştiri = övgü ya da yergi.” anlayışından vazgeçerek. Tartışmadan kaçmak mı? Asla! Ancak edep ölçüsünde. Edebiyat dünyasında söz sahibi olanların, mensubu oldukları dünyayı tahlil etmeleri gerektiğini haddim olarak hatırlatmayı vazife biliyorum: İlla edep, illa edep!
Bizim için hassas olan noktalara dikkat çektikten sonra bu sayı için neler hazırladık, kısaca değinelim. Zengin içerik ve nitelikli bir sayı ile karşınızdayız. Öyküye ağırlık verdik bu sayıda. Necip Tosun ile ‘Türk Öykücülüğü Üzerine’ yaptığımız söyleşi bunu kanıtlar nitelikte. Ayrıca Yıldız Ramazanoğlu, Ayşe Kilimci, Recep Şükrü Güngör, Müge İplikçi gibi Türk öyküsünün usta isimleri öyküleriyle dergimiz sayfalarını şereflendirdiler. Poetikaya da daha fazla önem vereceğimizin müjdesini verelim. Modern Türk Şiirinde Manifestolar dergimizin çok önemsediği konulardan birisi idi. Bir dosya ile bu konuya mercek tutalım istedik. Bu bağlamda Ali K. Metin, Oğuz Tümbaş, Ali Emre, Hüseyin Peker gibi Türk şiirine hizmet etmiş olan isimlere sorular yönelttik ve manifestolar hakkındaki görüşlerini aldık. Ahmet İnam ve Murat Soyak da şiir hakkındaki görüşlerini yazdıkları poetik yazılarla okura seslendiler. Şiire gelince Nurettin Durman, Âdem Turan, Taner Cindoruk, Halil İbrahim Polat, Suavi Kemal Yazgıç, Eyyüp Akyüz, Mehmet Okumuş ve Özcan Canpolat bu sayının şairleri. Deneme türünde ise Kemal Sayar, Kenan Yaşar, Metin Demirci, Ahmet Savaş Özpınar ve Fahrettin Gün’ün denemelerini zevkle okuyacaksınız. Son olarak İbrahim Eryiğit, Sezai Karakoç’un dergicilik ve yayıncılık serüveni hakkında hazırlamış olduğu inceleme yazısı ile aramızda.
Bu arada geçtiğimiz günlerde aramızdan ayrılan şair Abdürrahim Karakoç’a Allah’tan rahmet diliyoruz. Ne mutlu ona ki iyi şairler ölmez!
Yeni sayıda buluşmak temennisiyle… Ramazan ayınızı ve bayramınızı kutluyor, bereketli zamanlar diliyoruz.
Eyyüp Akyüz
İrtibat:
askinehalidergisi@hotmail.com
Magazin dünyasında yaşıyoruz artık malumunuz. En büyük zevkimiz, özel hayatların kapısını aralamak. Popçular, topçular, karaborsacılar, falancalar filancalar… Ünlü olan herkes bolca işgal ediyor gündemimizi. Hatta ünsüzler için bir sayfa açıp ünlendirme işlemi yapılıyor, hemen ardından yeni bir sekme açılarak hayatları gözler önüne seriliyor. Peki, bize ne tüm bu olanlardan? Bizi üzen taraf şu ki, edebiyatçılar da bu furyadan faydalanma çabasındalar. Magazin sofrasına oturmak için çırpınıyor edebiyatçılarımız. Gündeme gelebilmek için ona buna sataşmalardan tutun da dergilerinde, internet sayfalarında küçük düşürmelere kadar her türlü çabaya rastlayabiliyoruz. Eseri konuşulmuyor ne yazık ki yazarlarımızın. Kim kimin dostuysa övgüler övgüler… Kim de düşman saflarındaysa vay haline. Yergiler yergiler ve hatta küfürler… Nesnel duruş hakkın rahmetine kavuştu artık. Böyle düzeysiz bir düzen oluşturuluyor edebi dünyada. Yanlış anlaşılmasın. Sözümüz narsistelere değil. Çoğu yazarda vardır bu. Günahı varsa da kendi boyunlarına. Kızdığımız, kendilerinden başkasını küçümseyen, ötekileştiren, yerden yere vuranlar. Kendilerini edebiyatın patronu ilan etmeye çalışıyor bahsettiğimiz grubun mensupları. “Biz yazarız, diğerleri okur. Bizim dışımızdakilerin ne haddine şair/yazar olmak, dergi çıkarmak!” Bu anlayış hâkim ne yazık ki bu üstatlarda(!). Hal böyleyken nedir bizlere düşen? Elbette ki işimizi yapmak. ‘Müstesna Küfürler Antolojisi’nde yer almaya hiç mi hiç niyetimiz yok çok şükür. Herkes işini yapsın sevgili dostlar, varsın herkes manifestosunu yayınlasın. Şiirini/yazısını yazsın, yayımlasın. Kalitesi olan zaten kalibre testinden geçecek ve geleceğe kalacaktır. Gerisi de bir zaman sonra silinip gidecektir edebiyat tarihinden. Nedir bu tahammülsüzlük anlamak mümkün değil. ‘Mavi’ akımı da ortada bugün, ‘Garip’ akımı da, ‘İkinci Yeni’ de, ‘Hececiler’ de. Kim hangi akımın şiirini seviyorsa onu okusun. Şair de varsın benimsediği manifesto bağlamında şiirler yazsın. Bu yüzyıla kadar Halk Edebiyatı ile Divan Edebiyatı kardeş kardeş yaşamadılar mı? Kim hangini seviyorsa ona yöneldi. Eleştiri olacak elbette, ama küfür ile eleştirinin aynı şey olmadığını bilmek kaydı ile. “Eleştiri = övgü ya da yergi.” anlayışından vazgeçerek. Tartışmadan kaçmak mı? Asla! Ancak edep ölçüsünde. Edebiyat dünyasında söz sahibi olanların, mensubu oldukları dünyayı tahlil etmeleri gerektiğini haddim olarak hatırlatmayı vazife biliyorum: İlla edep, illa edep!
Bizim için hassas olan noktalara dikkat çektikten sonra bu sayı için neler hazırladık, kısaca değinelim. Zengin içerik ve nitelikli bir sayı ile karşınızdayız. Öyküye ağırlık verdik bu sayıda. Necip Tosun ile ‘Türk Öykücülüğü Üzerine’ yaptığımız söyleşi bunu kanıtlar nitelikte. Ayrıca Yıldız Ramazanoğlu, Ayşe Kilimci, Recep Şükrü Güngör, Müge İplikçi gibi Türk öyküsünün usta isimleri öyküleriyle dergimiz sayfalarını şereflendirdiler. Poetikaya da daha fazla önem vereceğimizin müjdesini verelim. Modern Türk Şiirinde Manifestolar dergimizin çok önemsediği konulardan birisi idi. Bir dosya ile bu konuya mercek tutalım istedik. Bu bağlamda Ali K. Metin, Oğuz Tümbaş, Ali Emre, Hüseyin Peker gibi Türk şiirine hizmet etmiş olan isimlere sorular yönelttik ve manifestolar hakkındaki görüşlerini aldık. Ahmet İnam ve Murat Soyak da şiir hakkındaki görüşlerini yazdıkları poetik yazılarla okura seslendiler. Şiire gelince Nurettin Durman, Âdem Turan, Taner Cindoruk, Halil İbrahim Polat, Suavi Kemal Yazgıç, Eyyüp Akyüz, Mehmet Okumuş ve Özcan Canpolat bu sayının şairleri. Deneme türünde ise Kemal Sayar, Kenan Yaşar, Metin Demirci, Ahmet Savaş Özpınar ve Fahrettin Gün’ün denemelerini zevkle okuyacaksınız. Son olarak İbrahim Eryiğit, Sezai Karakoç’un dergicilik ve yayıncılık serüveni hakkında hazırlamış olduğu inceleme yazısı ile aramızda.
Bu arada geçtiğimiz günlerde aramızdan ayrılan şair Abdürrahim Karakoç’a Allah’tan rahmet diliyoruz. Ne mutlu ona ki iyi şairler ölmez!
Yeni sayıda buluşmak temennisiyle… Ramazan ayınızı ve bayramınızı kutluyor, bereketli zamanlar diliyoruz.
Eyyüp Akyüz
İrtibat:
askinehalidergisi@hotmail.com
2012-08-17
Ağustos Böceği Bir Meşaledir
“Ağustos Böceği Bir Meşaledir” şiiri, üstat Sezai Karakoç’un son dönem şiirlerdendir. İlk kez 7 Kasım 1988’de 7. dönem haftalık Diriliş dergisinin 16. sayısında yayımlanmıştır. Sonra sekizinci şiir kitabı “Alınyazısı Saati”nin sonunda, ardından bütün şiirlerinin birarada yer aldığı “Gün Doğmadan” adlı eserinde sonuncu şiir olarak yer almıştır.
Bu şiir, ister bir nesne olsun, ister bir kişi, bir olay, bir kavram, ele aldığı her şeyi yenileyici, yorumlayıcı, unutuş tozundan; ölüm külünden silkeleyip diriltici ve ilk kez görüyor; duyuyormuşuz gibi hayret ve hayranlık uyandırıcı özelliğiyle tipik bir Sezai Karakoç şiiridir.
Ağustosböceği, yaşadığımız kültürel yozlaşma süreci içinde anlam dönmesine uğramış, tembel, düşüncesiz, bu sebeple de cezalandırılması gereken bir “böcek” olarak ders kitaplarımıza varıncaya kadar girmişti. Genellikle bizim klasik eserlerimizdeki meselleri çarpıtarak sunan bu “ikinci elden” düşme Batı’lı anlayışa göre ağustosböceği; yaz boyunca tembellik edip saz çalmakta, erzak biriktirmemekte, kış kapıya dayanınca da çalışkan karıncaya el açmaktadır. Bitmiyor, bu durumda karınca da acımasız bir alaycılıkla onu tersleyip kovmalı, kış ortasında açlığa ve ölüme mahkum etmelidir. Öyle de yapıyordu. Şiir, kalkış noktası olarak ağustosböceğinin uğradığı bu “iftira”yı almakta, bu çarpık yaklaşıma esaslı bir cevap teşkil etmektedir. (Karıncanın uğradığı “iftira” ise henüz yazılmamıştır.)
Bu şiir, her şeyden önce kendisine vücut kazandıran zihniyet itibariyle, Batı düşüncesine güçlü bir itiraz, Batı’nın varlık’ı; bilhassa tabiatı ve hayvanatı tasavvur ediş ve kavrayış biçimiyle (oradan da insanı ve toplumu anlayışıyla) bir hesaplaşmadır. Tanrının yaratıştaki hikmetini kavrayamayan, görmek istemeyen insan, yaratılmışı insan aklının sığ kalıpları içinde anlamlandırma çabasına girişmektedir. Bu tutum, evrenin ve içindekilerin tanımına ve anlamına yabancılaşma sonucunu doğurmakta, bu da çatışmayı getirmektedir. La Fontaine, bu yüzden ağustosböceğini tembellikle suçlayıp karıncayla da çatıştırmaktadır. Oysa bu yaklaşım tümüyle sakat, hatta bâtıldır.
“Ey masalcı adam iftira ettin sen
Bu harikalar harikası böceğe
Onu suçladın tembellikle
En çalışkan onu görüyorum ben
Hiçbir karşılık beklemeden
Yazı ağustosu çamı çınarı
Tanıtıyor bize yazı ağustosu çamı çınarı”
Şair, varlığın anlamının çarpıtılması ve hakikatin üzerinin örtülmesi girişimine karşı, onun yaratılışındaki asıl hikmetin sezilmesine ve hakikatin tecellisine imkan sunan bir yeni ve doğru bakış, farklı bir perspektif getirmektedir. Durduğumuz yer bakışınızı, bu da gördüğümüze vereceğimiz anlamı belirler. Çünkü anlamın cevheri bakılan şeyde değil, bakan gözün bakışındadır. “En çalışkan onu görüyorum ben” diyebilmek, bu zemin farklılığıyla mümkün olmaktadır. Aşağıda da belirteceğimiz gibi o zemin İslam’dır; varlığı Vahy’in ışığıyla anlama ve kavrama, Kur’an’ın gözüyle görme üstünlüğüdür. Şiirdeki bu “gardını almış” tutumuyla üstat Karakoç, şairi bir “misyon adamı” olarak da gördüğünün, şair kimliğimizi, insan ve müslüman olarak vazifelerimizin “kapsama alanı” dışında tutamayacağımız anlayışını benimsediğinin güçlü bir örneğini de vermektedir.
“Bir başka ağustosta yeniden doğacaktır
Ağaçların tepelerinde güneşe en yakın yerde
Tanrının sırrıyla bir mucizeyle
-Oysa nesli kesilmeliydi size göre-
Karakoç, (burada) La Fontaine’in temsil ettiği Batı düşünüşüne göre neslinin tükenmesi gerekirken her yaz “bir mucize gibi” yeniden ortaya çıkışını hatırlatmakla hem bu düşünüşün sürdürülemezliğine hem de yaratışın sürekliliğine işaret etmektedir. Bu şiir duyuş, düşünüş ve hatta kelimeleşme süreçleri bakımından, Bakara sûresinin 26. ayetinde geçen “sivrisinek” meselinden ve ayetin ruhundan beslenmektedir. Bunu özellikle yukarıdaki bölümü takip eden şu mısralarda daha bariz biçimde görürüz.
“Ama hiçbir zaman hiçbir yerde
Sönmez Tanrı’nın yaktığı meşale
İsterse bir böcekte olsun o meşale”
Ancak şiirin bütününü de o ayetin bir tür şerhi ve açılımı gibi okuyabiliriz. Sözkonusu ayette, Allah’ın, dilerse bir sivrisineği, hatta fevkinde olanı (daha da ötesini) “mesel” yapabileceği, bu durumun ise kimilerini (yoldan) saptırıp kimilerine doğru yolu, hidayet yolunu göstereceği anlatılmaktadır.
Şiir boyunca esasen bir böcek türü olmaktan çıkıp imgeye dönüşen ağustosböceği için, onu da aşan daha üst bir imge olarak “meşale” kelimesinin seçilmesi gerçekten coşku verici bir buluştur. Zira ayette sivrisinek ve fevkindeki (aşağı yukarı onun gibi olan böcekler, daha da ötesi, daha da küçüğü, büyüğü vb.) yaratıkların, insanları hem “yola getirici” hem de “şaşırtıcı” özeliklerine dikkat çekilmiştir. “Minik göğsünde bir koskoca orkestra taşıyan” ağustosböceği, varlığıyla yolumuzu aydınlatabileceği gibi, zenginlerin yoksulları açlığa ve ölüme mahkum ettiği, güçlünün zayıfı ezdiği ve ezmesi gerektiği anlayışıyla şekillenmiş bir “dünya cehennemine” de götürebilmektedir. Seçim elimizdedir, lakin niyetimize ve bakış açımıza göre küçücük bir böcek bile koca bir yol ayrımıdır.
Ağustosböceğini şair, bu sebeple (seçimini bu yönde yaptığı için) önümüzü aydınlatarak yolumuzu görmemize yarayan bir meşaleye benzetmiştir. Şiirin adındaki -ilk anda fazla bir kelime olduğunu düşündüren- “bir” kelimesi de ayetin sivrisineği fevkindekilerle birlikte anışı sebebiyle gerekli olmaktadır. Sivrisinek gibi ağustosböceği de meşalelerden bir meşaledir.
Aşağıdaki bölüm, küçük büyük bütün yaratılmışlar gibi ağustosböceğinin de bir yaratılış sebebi ve hikmeti bulunduğu, Allah tarafından “anlayan” ve “duyan”lar için uyarıcı ve müjdeci olarak gönderildiği düşüncesiyle yazılmıştır. Aynı zamanda ilginç bir duyma-anlama sıralaması da yapılmaktadır.
“Hiç yere bir şey yaratmamış olanın
Bize gönderdiği bir muştucu o yaratık
Uyarıcı ve muştucu bir yaratık
-Tanrı boş yere bir şey yaratmamıştır
Anlayan için muştucu duyan için uyarıcı-”
Acaba “anlayan için muştucu duyan için uyarıcı” mısraını, duymasını, anlamasını bilen için uyarıp müjdeleyicidir anlamından başka, anlayabilen için muştucudur, yalnızca duyan için ise uyarıcıdır biçiminde de anlayabilir miyiz? Evetse, bu durumda duymak, bir mesaja muhatap olmanın ilk mertebesi , anlamak ise müjdeler alacağımız daha üst ve yetkin bir makam gibi düşünülmüştür diyebiliriz.
Şiirde ağustosböceğinin yaz sıcağında minik gövdesine göre olağanüstü güçteki sesiyle durmadan ötüşü, modern Türk şiirinin en parlak örnekleri olarak da gösterilebilecek çok çarpıcı mısralarla anlatılmıştır. Özellikle giriş mısraları, eskilerin sehl-i mümteni dediği, derin ve güçlü bir sözü basit, yalın, kolayca söylenmiş hissi verir biçimde söyleyebilme kudretinin de örnekleridir:
“Böcek ki akıtıyor damla damla ağzından
Üzüm ballarında süzülmüş ağustosu
Titreyen şıngırdayan bir çocuk oyuncağı
Ağustos bu seste
Bu durmayı unutmuş seste”
“Durmayı unutmuş ses”, duymayı unutmuş insana kendini ve tabiatı duyurmakta, hatırlatmakta, yol gösterip harekete geçirmektedir. Ağustosböceğini, onun ötüşünü anlayış ve aktarış mısralarıyla örülü aşağıdaki bölüm ise, imge yoğunluğu, çarpıcı yeniliği, coşkunluğu ve sesinin gücüyle adeta ağustosböceğinin ötüşünü andırmakta, giderek onu aşmakta, bu mucizevi ötüşün hikmetine kapılar açmaktadır.
“Temmuzda ağustosta ağaçlar cayır cayır yanarken
Yalnız o, odur teselli eden dayanın diyen
Yaşamanın en büyük ilkesi sabrı öğütleyen
Yavru kuşlara masallar anlatarak geceye serine götüren
Adeta güneşle onlar arasına sesiyle bir perde geren
Şırıl şırıl sesiyle onları serinleten
Gözlerine ışıltılı vahalar gösteren
Çeşmelerden su sesleri alıp getiren
Sesiyle -o ufacık gövdesinden tüten-
Dağ gibi sessiz korumasız bahçeyi örten
Herkese her yere mutluluk saçan sevinç serpen
Dünya cehennemine cenneti karşı diken
Işık kıyametine mızraklar havale eden
Harbeler gönderen oklar atan sesinden
Ağustosböceği deyip hor gördüğümüz
Minik göğsünde bir koskoca orkestra taşıyan”
Şiirde ağustosböceğinin kişileştirilmesinden sonra, ona yüklenen bazı görevlerle, onun bazı özellikleri bulunduğunu anlatan mısralar dikkat çekmektedir.
Bir kere ağustosböceği, çamları ve çınarları seven, onların (çamhanedanının) nesli tükenmesin diye övgü şiirleri (“kasideler”) okuyan bir şaire benzetiliyor. Yazı, ağustosu, çamı, çınarı gerçek yüzü ve derinliğiyle bize tanıtan da odur. Suyun değerini bilmemizi de öğretmektedir. Öyle ki suyu överken yeşil yapraklar üstündeki ışıltılı bir “çiğ damlası bir zümrüt” kıymetindedir der.
Gölgede saklanma kurnazlığını reddederek güneşi yakıcı güneş olarak kabullenir. Aç ve susuz kalmak pahasına, “matemden alevden bir gömlek” giyerek özgürlüğün sesi olmayı seçmiştir. Tevekkül sahibidir, daima iyiyi ve güzeli yaşamıştır. Gerçekçilik taslamayıp bizzat gerçeği yaşamış, gerçeği aramış ve aramaya çağırmıştır. Kimsenin acımasına ihtiyacı yoktur, gülüp geçer güya ona acıyan; ama aslında acımasız alaycılar olan sahtekarlara. Kimseden ürküp korkmadan, daima özgürlüğün ve gerçeğin sesi olmuştur. Yaşamanın en büyük ilkesinin sabır olduğunu bilir, bunu öğütler.
Yuvada, kızgın güneş altında annesiz bekleşen yavru kuşların, sessiz ve korumasız bahçelerin bile koruyucusu ve teselli edicisi odur. “Işık kıyametiyle” savaşır, sesinden harbeler gönderip oklar atar. Yavru kuşlara masallar anlatarak şırıl şırıl sesiyle onları serinletir, gecenin serinliğine götürür.
Bu kişileştirme ve övünç duyulası erdem ve faziletlerle anılma, ağustosböceği imgesinin çoğul hale gelmesine ve böylece şiirin çoklu okunmasına da imkan sunmaktadır. Bu cümleden olarak şiirde, (onun kişilik özelliklerinden hareketle) ağustosböceğinin ve onun vasıflarının; idealist insanı, inanmış dava adamını, islam aydınını, sadık aşığı ve özellikle şairleri anlattığı düşünülebilir ve her düşünüş de yeni bir okumayı getirebilir.
Şiirin bu şekilde farklı okunuşlarının her birinin bir yazı konusu olabileceğini düşünüyorum. Üstadın kişileştirme ve konuşturma tekniğini sıkça kullandığı sekiz bölümlü “Çeşmeler” şiirinde de çeşme-şair, su-şiir eşleşmesine elverişli bir çağrışım dili kullanılmıştır. Ağustos Böceği Bir Meşaledir şiirinde de, ağustosböceğinin kişilik özelliklerinin, en çok şairleri; çilekeş, ateşten gömlek giyerek kendini gerçeğe, iyilik ve güzelliklere adamış, özgür ruhlu şairleri çağrıştırdığını düşünüyorum.
Şiirin son bölümündeki (Gün Doğmadan’ın da son satırları olan) şu mısraları, aynı zamanda bir şairin iyi yaşanmış ömrünün ardından söylenmeye yaraşır anıt sözler gibi okuduğumu belirtmek isterim.
“Ateşle dans eder o güneşle dans eder
Çırçıplak çıkar güneşin karşısına
Belki yaşayamaz güneşi eksik kışta
Fakat ardında unutulmaz bir yaz bırakır”
Şaban Abak
Kaynak:
'Kaşgar' dergisi
Aralık 2003
Bu şiir, ister bir nesne olsun, ister bir kişi, bir olay, bir kavram, ele aldığı her şeyi yenileyici, yorumlayıcı, unutuş tozundan; ölüm külünden silkeleyip diriltici ve ilk kez görüyor; duyuyormuşuz gibi hayret ve hayranlık uyandırıcı özelliğiyle tipik bir Sezai Karakoç şiiridir.
Ağustosböceği, yaşadığımız kültürel yozlaşma süreci içinde anlam dönmesine uğramış, tembel, düşüncesiz, bu sebeple de cezalandırılması gereken bir “böcek” olarak ders kitaplarımıza varıncaya kadar girmişti. Genellikle bizim klasik eserlerimizdeki meselleri çarpıtarak sunan bu “ikinci elden” düşme Batı’lı anlayışa göre ağustosböceği; yaz boyunca tembellik edip saz çalmakta, erzak biriktirmemekte, kış kapıya dayanınca da çalışkan karıncaya el açmaktadır. Bitmiyor, bu durumda karınca da acımasız bir alaycılıkla onu tersleyip kovmalı, kış ortasında açlığa ve ölüme mahkum etmelidir. Öyle de yapıyordu. Şiir, kalkış noktası olarak ağustosböceğinin uğradığı bu “iftira”yı almakta, bu çarpık yaklaşıma esaslı bir cevap teşkil etmektedir. (Karıncanın uğradığı “iftira” ise henüz yazılmamıştır.)
Bu şiir, her şeyden önce kendisine vücut kazandıran zihniyet itibariyle, Batı düşüncesine güçlü bir itiraz, Batı’nın varlık’ı; bilhassa tabiatı ve hayvanatı tasavvur ediş ve kavrayış biçimiyle (oradan da insanı ve toplumu anlayışıyla) bir hesaplaşmadır. Tanrının yaratıştaki hikmetini kavrayamayan, görmek istemeyen insan, yaratılmışı insan aklının sığ kalıpları içinde anlamlandırma çabasına girişmektedir. Bu tutum, evrenin ve içindekilerin tanımına ve anlamına yabancılaşma sonucunu doğurmakta, bu da çatışmayı getirmektedir. La Fontaine, bu yüzden ağustosböceğini tembellikle suçlayıp karıncayla da çatıştırmaktadır. Oysa bu yaklaşım tümüyle sakat, hatta bâtıldır.
“Ey masalcı adam iftira ettin sen
Bu harikalar harikası böceğe
Onu suçladın tembellikle
En çalışkan onu görüyorum ben
Hiçbir karşılık beklemeden
Yazı ağustosu çamı çınarı
Tanıtıyor bize yazı ağustosu çamı çınarı”
Şair, varlığın anlamının çarpıtılması ve hakikatin üzerinin örtülmesi girişimine karşı, onun yaratılışındaki asıl hikmetin sezilmesine ve hakikatin tecellisine imkan sunan bir yeni ve doğru bakış, farklı bir perspektif getirmektedir. Durduğumuz yer bakışınızı, bu da gördüğümüze vereceğimiz anlamı belirler. Çünkü anlamın cevheri bakılan şeyde değil, bakan gözün bakışındadır. “En çalışkan onu görüyorum ben” diyebilmek, bu zemin farklılığıyla mümkün olmaktadır. Aşağıda da belirteceğimiz gibi o zemin İslam’dır; varlığı Vahy’in ışığıyla anlama ve kavrama, Kur’an’ın gözüyle görme üstünlüğüdür. Şiirdeki bu “gardını almış” tutumuyla üstat Karakoç, şairi bir “misyon adamı” olarak da gördüğünün, şair kimliğimizi, insan ve müslüman olarak vazifelerimizin “kapsama alanı” dışında tutamayacağımız anlayışını benimsediğinin güçlü bir örneğini de vermektedir.
“Bir başka ağustosta yeniden doğacaktır
Ağaçların tepelerinde güneşe en yakın yerde
Tanrının sırrıyla bir mucizeyle
-Oysa nesli kesilmeliydi size göre-
Karakoç, (burada) La Fontaine’in temsil ettiği Batı düşünüşüne göre neslinin tükenmesi gerekirken her yaz “bir mucize gibi” yeniden ortaya çıkışını hatırlatmakla hem bu düşünüşün sürdürülemezliğine hem de yaratışın sürekliliğine işaret etmektedir. Bu şiir duyuş, düşünüş ve hatta kelimeleşme süreçleri bakımından, Bakara sûresinin 26. ayetinde geçen “sivrisinek” meselinden ve ayetin ruhundan beslenmektedir. Bunu özellikle yukarıdaki bölümü takip eden şu mısralarda daha bariz biçimde görürüz.
“Ama hiçbir zaman hiçbir yerde
Sönmez Tanrı’nın yaktığı meşale
İsterse bir böcekte olsun o meşale”
Ancak şiirin bütününü de o ayetin bir tür şerhi ve açılımı gibi okuyabiliriz. Sözkonusu ayette, Allah’ın, dilerse bir sivrisineği, hatta fevkinde olanı (daha da ötesini) “mesel” yapabileceği, bu durumun ise kimilerini (yoldan) saptırıp kimilerine doğru yolu, hidayet yolunu göstereceği anlatılmaktadır.
Şiir boyunca esasen bir böcek türü olmaktan çıkıp imgeye dönüşen ağustosböceği için, onu da aşan daha üst bir imge olarak “meşale” kelimesinin seçilmesi gerçekten coşku verici bir buluştur. Zira ayette sivrisinek ve fevkindeki (aşağı yukarı onun gibi olan böcekler, daha da ötesi, daha da küçüğü, büyüğü vb.) yaratıkların, insanları hem “yola getirici” hem de “şaşırtıcı” özeliklerine dikkat çekilmiştir. “Minik göğsünde bir koskoca orkestra taşıyan” ağustosböceği, varlığıyla yolumuzu aydınlatabileceği gibi, zenginlerin yoksulları açlığa ve ölüme mahkum ettiği, güçlünün zayıfı ezdiği ve ezmesi gerektiği anlayışıyla şekillenmiş bir “dünya cehennemine” de götürebilmektedir. Seçim elimizdedir, lakin niyetimize ve bakış açımıza göre küçücük bir böcek bile koca bir yol ayrımıdır.
Ağustosböceğini şair, bu sebeple (seçimini bu yönde yaptığı için) önümüzü aydınlatarak yolumuzu görmemize yarayan bir meşaleye benzetmiştir. Şiirin adındaki -ilk anda fazla bir kelime olduğunu düşündüren- “bir” kelimesi de ayetin sivrisineği fevkindekilerle birlikte anışı sebebiyle gerekli olmaktadır. Sivrisinek gibi ağustosböceği de meşalelerden bir meşaledir.
Aşağıdaki bölüm, küçük büyük bütün yaratılmışlar gibi ağustosböceğinin de bir yaratılış sebebi ve hikmeti bulunduğu, Allah tarafından “anlayan” ve “duyan”lar için uyarıcı ve müjdeci olarak gönderildiği düşüncesiyle yazılmıştır. Aynı zamanda ilginç bir duyma-anlama sıralaması da yapılmaktadır.
“Hiç yere bir şey yaratmamış olanın
Bize gönderdiği bir muştucu o yaratık
Uyarıcı ve muştucu bir yaratık
-Tanrı boş yere bir şey yaratmamıştır
Anlayan için muştucu duyan için uyarıcı-”
Acaba “anlayan için muştucu duyan için uyarıcı” mısraını, duymasını, anlamasını bilen için uyarıp müjdeleyicidir anlamından başka, anlayabilen için muştucudur, yalnızca duyan için ise uyarıcıdır biçiminde de anlayabilir miyiz? Evetse, bu durumda duymak, bir mesaja muhatap olmanın ilk mertebesi , anlamak ise müjdeler alacağımız daha üst ve yetkin bir makam gibi düşünülmüştür diyebiliriz.
Şiirde ağustosböceğinin yaz sıcağında minik gövdesine göre olağanüstü güçteki sesiyle durmadan ötüşü, modern Türk şiirinin en parlak örnekleri olarak da gösterilebilecek çok çarpıcı mısralarla anlatılmıştır. Özellikle giriş mısraları, eskilerin sehl-i mümteni dediği, derin ve güçlü bir sözü basit, yalın, kolayca söylenmiş hissi verir biçimde söyleyebilme kudretinin de örnekleridir:
“Böcek ki akıtıyor damla damla ağzından
Üzüm ballarında süzülmüş ağustosu
Titreyen şıngırdayan bir çocuk oyuncağı
Ağustos bu seste
Bu durmayı unutmuş seste”
“Durmayı unutmuş ses”, duymayı unutmuş insana kendini ve tabiatı duyurmakta, hatırlatmakta, yol gösterip harekete geçirmektedir. Ağustosböceğini, onun ötüşünü anlayış ve aktarış mısralarıyla örülü aşağıdaki bölüm ise, imge yoğunluğu, çarpıcı yeniliği, coşkunluğu ve sesinin gücüyle adeta ağustosböceğinin ötüşünü andırmakta, giderek onu aşmakta, bu mucizevi ötüşün hikmetine kapılar açmaktadır.
“Temmuzda ağustosta ağaçlar cayır cayır yanarken
Yalnız o, odur teselli eden dayanın diyen
Yaşamanın en büyük ilkesi sabrı öğütleyen
Yavru kuşlara masallar anlatarak geceye serine götüren
Adeta güneşle onlar arasına sesiyle bir perde geren
Şırıl şırıl sesiyle onları serinleten
Gözlerine ışıltılı vahalar gösteren
Çeşmelerden su sesleri alıp getiren
Sesiyle -o ufacık gövdesinden tüten-
Dağ gibi sessiz korumasız bahçeyi örten
Herkese her yere mutluluk saçan sevinç serpen
Dünya cehennemine cenneti karşı diken
Işık kıyametine mızraklar havale eden
Harbeler gönderen oklar atan sesinden
Ağustosböceği deyip hor gördüğümüz
Minik göğsünde bir koskoca orkestra taşıyan”
Şiirde ağustosböceğinin kişileştirilmesinden sonra, ona yüklenen bazı görevlerle, onun bazı özellikleri bulunduğunu anlatan mısralar dikkat çekmektedir.
Bir kere ağustosböceği, çamları ve çınarları seven, onların (çamhanedanının) nesli tükenmesin diye övgü şiirleri (“kasideler”) okuyan bir şaire benzetiliyor. Yazı, ağustosu, çamı, çınarı gerçek yüzü ve derinliğiyle bize tanıtan da odur. Suyun değerini bilmemizi de öğretmektedir. Öyle ki suyu överken yeşil yapraklar üstündeki ışıltılı bir “çiğ damlası bir zümrüt” kıymetindedir der.
Gölgede saklanma kurnazlığını reddederek güneşi yakıcı güneş olarak kabullenir. Aç ve susuz kalmak pahasına, “matemden alevden bir gömlek” giyerek özgürlüğün sesi olmayı seçmiştir. Tevekkül sahibidir, daima iyiyi ve güzeli yaşamıştır. Gerçekçilik taslamayıp bizzat gerçeği yaşamış, gerçeği aramış ve aramaya çağırmıştır. Kimsenin acımasına ihtiyacı yoktur, gülüp geçer güya ona acıyan; ama aslında acımasız alaycılar olan sahtekarlara. Kimseden ürküp korkmadan, daima özgürlüğün ve gerçeğin sesi olmuştur. Yaşamanın en büyük ilkesinin sabır olduğunu bilir, bunu öğütler.
Yuvada, kızgın güneş altında annesiz bekleşen yavru kuşların, sessiz ve korumasız bahçelerin bile koruyucusu ve teselli edicisi odur. “Işık kıyametiyle” savaşır, sesinden harbeler gönderip oklar atar. Yavru kuşlara masallar anlatarak şırıl şırıl sesiyle onları serinletir, gecenin serinliğine götürür.
Bu kişileştirme ve övünç duyulası erdem ve faziletlerle anılma, ağustosböceği imgesinin çoğul hale gelmesine ve böylece şiirin çoklu okunmasına da imkan sunmaktadır. Bu cümleden olarak şiirde, (onun kişilik özelliklerinden hareketle) ağustosböceğinin ve onun vasıflarının; idealist insanı, inanmış dava adamını, islam aydınını, sadık aşığı ve özellikle şairleri anlattığı düşünülebilir ve her düşünüş de yeni bir okumayı getirebilir.
Şiirin bu şekilde farklı okunuşlarının her birinin bir yazı konusu olabileceğini düşünüyorum. Üstadın kişileştirme ve konuşturma tekniğini sıkça kullandığı sekiz bölümlü “Çeşmeler” şiirinde de çeşme-şair, su-şiir eşleşmesine elverişli bir çağrışım dili kullanılmıştır. Ağustos Böceği Bir Meşaledir şiirinde de, ağustosböceğinin kişilik özelliklerinin, en çok şairleri; çilekeş, ateşten gömlek giyerek kendini gerçeğe, iyilik ve güzelliklere adamış, özgür ruhlu şairleri çağrıştırdığını düşünüyorum.
Şiirin son bölümündeki (Gün Doğmadan’ın da son satırları olan) şu mısraları, aynı zamanda bir şairin iyi yaşanmış ömrünün ardından söylenmeye yaraşır anıt sözler gibi okuduğumu belirtmek isterim.
“Ateşle dans eder o güneşle dans eder
Çırçıplak çıkar güneşin karşısına
Belki yaşayamaz güneşi eksik kışta
Fakat ardında unutulmaz bir yaz bırakır”
Şaban Abak
Kaynak:
'Kaşgar' dergisi
Aralık 2003
2012-08-14
Ay Vakti, 139
Ay Vakti dergisi Temmuz-Ağustos sayısında birçok dergi editörünün bir türlü cesaret edemediği ve görmezden geldiği yeni kalemlere imkân vererek bir derginin aynı zamanda bir okul olabileceğini gösteriyor.
Günler bir ırmak gibi akmaya devam ederken yeni sayısıyla yolculuğunu sürdüren dergimiz güzelliği şiar edinmiş bir gündemin kalbinden, değişmez olan bir hikmet penceresinden ve bir edep kalesinden dünyaya seslenmeye devam ediyor.
“Hüsn-ü niyet sahibi olmak mümin tavrıdır. Her eylem, her söz, her iddia, fiiliyata dönüşen her şeyin hesabı var. Rabbim bizi gereksiz amelden uzak tutsun.” Diyen Şeref Akbaba hocamız “Yeni imzalara imkân tanıyan atölye dergilerine de sahip çıkalım. Dergi kapağına bakarak, tanıdık kimse yok diye almamazlık etmeyelim diyerek edebiyatımızı yaşatacak önemli bir konuya parmak basmaktadır.
İstese tümüyle tanıdık isimlerden bir dergi çıkaracak imkânı olmasına rağmen yeni kalemlere yer vermek gerçekten çok önemlidir.
Bu noktada Ay Vakti dergisi Temmuz-Ağustos sayısında birçok dergi editörünün bir türlü cesaret edemediği ve görmezden geldiği yeni kalemlere imkân vererek bir derginin aynı zamanda bir okul olabileceğini gösteriyor.
Birçok derginin kendi içine kapanık ve bir iktidar kurgusu çerçevesinde kimseye fırsat vermeyen tavrından farklı olarak yeni kalemleri teşvik ederek değişimin ve yenilenmenin altını çiziyor. Birçok yazarın ilk yazısını yayınladığı dergimiz yollar açan ve yol arkadaşlarına sahip çıkan bir duruşla nelerin önemli olabileceğini bize gösteriyor.
Ay vakti yeni sayısında da edebiyatın her rengini bünyesinde barındıran bir dosya ile okuyucularına seslenmeye devam ediyor.
Derginin içeriği şu yazılardan oluşuyor;
Kitaplarla Baharı Yaşamak -II- / Recep GARİP /Deneme- Zamana Selam / A.Vahap AKBAŞ /Şiir-Özü Görmek / A.Vahap AKBAŞ /Şiir-Abdurrahim Karakoç’u Farklı Kılan / Muhsin İlyas SUBAŞI /Hatıra-Hüdhüd / Süheyla HANÖNÜ /İnceleme-Ölüleri Uyandırma Evi / Selma ÖZEŞER /Şiir-Gidelim Bu Şehirden / Adnan SAYIM /Şiir-Su / Mehmet AKSU /Deneme-Sahib-i Yetim / Bülent GÜNDOĞAN /Öykü-Ahmet Hamdi Tanpınar’a Mektup / Ömer HATUNOĞLU /Deneme- Şair ve Masal / Tülay GÜR YILMAZ /İnceleme-Bir Simitlik Hayat / Turhan YILDIRIM /Öykü-Uzun Yola Dair Birinci Söz / Erol ERDOĞAN-Yunus’un Şiirlerinde Yol Metaforu / Salih UÇAK-Bir Vakıf Kursam / Talip ÇUKURLU /Deneme-Kardelen Çiçeğinin Rüyası / Hasan TİYEK /Şiir-Özgeçmiş / Necip Fazıl AKKOÇ /Şiir-Adı Yok / Muhammet Yahya KARATAŞ-Gri Deniz / Murat ARSLAN /Öykü-Su ve Zaman / Ferhat DEMİR /Şiir-Kurban / Abdülbaki KÖMÜR /Şiir-Göçebe Hayat / Fahri AYHAN /Öykü-Çarpıldığım Hakikat / İsmail ÇOLAK /Şiir-Çiçeklerin Bilgisi / Mehmet SÜMER /Şiir-Hayat / Sedat YILMAZ /Şiir- Okuma Mezarlığı / Yahya İNCİK /Öykü-Aldanmak ve Unutmak / Semra SARAÇ /Öykü-- -Sündüs Döşeği / Mehmet BAŞ /Kitap-Abdurrahim Karakoç’un Mihriban’ı Metin Erksan’ın Sevmek Zamanı/ Abdullah Ömer YAVUZ /Sinema
Ay Vakti için her birimizin yapacağı çok şey var. Yürüyüşe devam. Hayırlı okumalar…
Rıfat Cantekin
Günler bir ırmak gibi akmaya devam ederken yeni sayısıyla yolculuğunu sürdüren dergimiz güzelliği şiar edinmiş bir gündemin kalbinden, değişmez olan bir hikmet penceresinden ve bir edep kalesinden dünyaya seslenmeye devam ediyor.
“Hüsn-ü niyet sahibi olmak mümin tavrıdır. Her eylem, her söz, her iddia, fiiliyata dönüşen her şeyin hesabı var. Rabbim bizi gereksiz amelden uzak tutsun.” Diyen Şeref Akbaba hocamız “Yeni imzalara imkân tanıyan atölye dergilerine de sahip çıkalım. Dergi kapağına bakarak, tanıdık kimse yok diye almamazlık etmeyelim diyerek edebiyatımızı yaşatacak önemli bir konuya parmak basmaktadır.
İstese tümüyle tanıdık isimlerden bir dergi çıkaracak imkânı olmasına rağmen yeni kalemlere yer vermek gerçekten çok önemlidir.
Bu noktada Ay Vakti dergisi Temmuz-Ağustos sayısında birçok dergi editörünün bir türlü cesaret edemediği ve görmezden geldiği yeni kalemlere imkân vererek bir derginin aynı zamanda bir okul olabileceğini gösteriyor.
Birçok derginin kendi içine kapanık ve bir iktidar kurgusu çerçevesinde kimseye fırsat vermeyen tavrından farklı olarak yeni kalemleri teşvik ederek değişimin ve yenilenmenin altını çiziyor. Birçok yazarın ilk yazısını yayınladığı dergimiz yollar açan ve yol arkadaşlarına sahip çıkan bir duruşla nelerin önemli olabileceğini bize gösteriyor.
Ay vakti yeni sayısında da edebiyatın her rengini bünyesinde barındıran bir dosya ile okuyucularına seslenmeye devam ediyor.
Derginin içeriği şu yazılardan oluşuyor;
Kitaplarla Baharı Yaşamak -II- / Recep GARİP /Deneme- Zamana Selam / A.Vahap AKBAŞ /Şiir-Özü Görmek / A.Vahap AKBAŞ /Şiir-Abdurrahim Karakoç’u Farklı Kılan / Muhsin İlyas SUBAŞI /Hatıra-Hüdhüd / Süheyla HANÖNÜ /İnceleme-Ölüleri Uyandırma Evi / Selma ÖZEŞER /Şiir-Gidelim Bu Şehirden / Adnan SAYIM /Şiir-Su / Mehmet AKSU /Deneme-Sahib-i Yetim / Bülent GÜNDOĞAN /Öykü-Ahmet Hamdi Tanpınar’a Mektup / Ömer HATUNOĞLU /Deneme- Şair ve Masal / Tülay GÜR YILMAZ /İnceleme-Bir Simitlik Hayat / Turhan YILDIRIM /Öykü-Uzun Yola Dair Birinci Söz / Erol ERDOĞAN-Yunus’un Şiirlerinde Yol Metaforu / Salih UÇAK-Bir Vakıf Kursam / Talip ÇUKURLU /Deneme-Kardelen Çiçeğinin Rüyası / Hasan TİYEK /Şiir-Özgeçmiş / Necip Fazıl AKKOÇ /Şiir-Adı Yok / Muhammet Yahya KARATAŞ-Gri Deniz / Murat ARSLAN /Öykü-Su ve Zaman / Ferhat DEMİR /Şiir-Kurban / Abdülbaki KÖMÜR /Şiir-Göçebe Hayat / Fahri AYHAN /Öykü-Çarpıldığım Hakikat / İsmail ÇOLAK /Şiir-Çiçeklerin Bilgisi / Mehmet SÜMER /Şiir-Hayat / Sedat YILMAZ /Şiir- Okuma Mezarlığı / Yahya İNCİK /Öykü-Aldanmak ve Unutmak / Semra SARAÇ /Öykü-- -Sündüs Döşeği / Mehmet BAŞ /Kitap-Abdurrahim Karakoç’un Mihriban’ı Metin Erksan’ın Sevmek Zamanı/ Abdullah Ömer YAVUZ /Sinema
Ay Vakti için her birimizin yapacağı çok şey var. Yürüyüşe devam. Hayırlı okumalar…
Rıfat Cantekin
'Bir Nokta' Cahit Koytak özel sayısı
BİR NOKTA okuduğum edebiyat dergilerinden biri .
Ağustos sayısı da çıktı .
Ben bu günkü yazımda temmuz ayında yayımlanan Cahit Koytak Özel Sayısı'ndan söz edeceğim .
Cahit Koytak'ın bütün şiirleri yayımlandı . Bir bilge şairin ürünleri bunlar . Okuyup tat almak için çeşitli alanların bilgilerini bir araya getirmek, o bütünlük içinde yorumlamak gerekiyor .
Koytak'ın şiiri, bilgi ve hayatın çakıştığı yerde var olan bir şiir .
Değişik kaynaklardan beslenen şiiri, yorum çeşitlemelerine açık . Bu aynı zamanda onun zenginliğini de gözler önüne seriyor . Yalnız şiirsel bir zevk almıyorsunuz mısralarında, dünyayı bir bütün halinde algılamayı öneriyor size .
Şiirinin kaynakları sadece edebiyattan oluşmuyor, felsefeden dünya şiirine, cazdan metafiziğe kadar uzayan geniş bir skalada seyrediyor .
Onun şiirini okuduğunuzda farklı kapılar açılıyor önünüzde . İyi şiirler okumak bir yana, sizi, başta kendiniz olmak üzere, bir başka düşünce dünyasına çağırıyor .
Koytak'ın şiirlerindeki 'kara ironi'nin de altını çizmek gerekiyor . * * * DERGİDE Mahmut Feyzi, Cahit Koytak'ın kitabından alınanlarla bir söyleşi oluşturmuş . Bu söyleşide yer alan, 'Yazmak ve yaşamak' hakkındaki bölümü okuyalım:
"bütün yazılanlar yaşanmış olsalardı, en azından yazıldıkları gibi yaşanmış olsalardı
belki hiç yazılamazlardı;
çünkü o zaman onları ne yazmaya ihtiyaç duyulurdu,
ne de yazmaya zaman
ve takat bulunurdu . "
Süreyya Berfe, Cahit Koytak başlığında şöyle yazmış:
"Cahit Koytak, istikrarlı velut okunmayı hak eden bir şairdir . Cahit Koytak'ın şiirlerini okumamış, bu şiirler üzerine kafa yormamış bir şairin şiir bilgisi görgüsü eksiktir . Son yayımladığı şiirleri okuyanlar Cahit Koytak şiirinin ne olduğunu anlar . "
Resul Tamgüç, onun şiiri için, "Enetelektüel Şiir/Postmodern Mesnevi" yorumunu yapıyor .
Mehmet Kurtoğlu, Bilginin Şairi: Cahit Koytak yazısında, şiirinin niteliklerini sıralıyor: "Günümüz modern şairlerinden Cahit Koytak'ın şiirlerine baktığımızda şiiri bilgi olarak gördüğünü ve belli bir felsefeye dayanarak şiirlerini yazdığını görürüz . Cahit Koytak'ın şiirlerinde derin bir gözlem ve güçlü bir bilgi/felsefe vardır . Bu felsefe, şiirle bir taraftan insanın varoluşunu sorgularken, diğer taraftan dünyanın gidişatını düzeltmek isteyen bir şairin kaygılarını ortaya koyar . "
Metin Önal Mengüşoğlu, Cahit Koytak Şiiri (Türkçede Bir Milat) yazısında, şiirinin kendine özgülüğünü tanımlıyor:
"Bu şiir büyük bir şiir, bu ses farklı ve muazzam bir ses, bu çağrı hayırlı ve hikmetli bir çağrı . Bu davette süfli temayüllere yer yok . Bayağı duygulara gem vurulmuş . Münafık ve riyakâr bir dünyaya kafa tutan, zalimlerle çarpışan, batılın belini yere getiren, Allah adının anıldığı bütün mekânları yücelten bu sese kulak tıkanamaz . "
Nurettin Durman, İlk Atlas ile Yakınlık Kurduğum Şiir yazısında, Koytak'ın bir saptamasını aktarıyor: "Şiiri herkese yazmalı, bunun Batı'sı Doğu'su yok . Doğu da Batı da Allah'ındır değil mi . Artık zihnimizden birtakım şeyleri atmalıyız, geçmişten özümseyerek geleceğe aktarmalıyız . "
Mustafa Celep, 'Defter' adlı şiirini, Murat Soyak, Futbol Oynayan Çocuklar şiirini, Cevat Akkanat, 'Şairlerin Tanrısı'nı inceliyorlar .
Özel sayının diğer yazıları: Abdurrahman Adıyan, Mehmet Aycı, Zeki Bulduk'a ait .
* * *
Yazımı Cahit Koytak'ın İlk Atlas şiirinden dizelerle bitiriyorum:
Koruda, taze otların üzerine bırakmıştım kendimi
Yüksek meşe ağaçları, baş aşağı
Dönüp duruyordu tepemde
Avının çevresinde dönen
Koruk üzüm gözlü jaguarlar gibi
( ... )
Ama yıllar kör olduğumu gösterdi bana:
Dünya ışığına çıkınca
Göğü deldiğini sanan
Genç bir solucan gibi .
Doğan Hızlan
Hürriyet
14.08.2012
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/21224506.asp
Ağustos sayısı da çıktı .
Ben bu günkü yazımda temmuz ayında yayımlanan Cahit Koytak Özel Sayısı'ndan söz edeceğim .
Cahit Koytak'ın bütün şiirleri yayımlandı . Bir bilge şairin ürünleri bunlar . Okuyup tat almak için çeşitli alanların bilgilerini bir araya getirmek, o bütünlük içinde yorumlamak gerekiyor .
Koytak'ın şiiri, bilgi ve hayatın çakıştığı yerde var olan bir şiir .
Değişik kaynaklardan beslenen şiiri, yorum çeşitlemelerine açık . Bu aynı zamanda onun zenginliğini de gözler önüne seriyor . Yalnız şiirsel bir zevk almıyorsunuz mısralarında, dünyayı bir bütün halinde algılamayı öneriyor size .
Şiirinin kaynakları sadece edebiyattan oluşmuyor, felsefeden dünya şiirine, cazdan metafiziğe kadar uzayan geniş bir skalada seyrediyor .
Onun şiirini okuduğunuzda farklı kapılar açılıyor önünüzde . İyi şiirler okumak bir yana, sizi, başta kendiniz olmak üzere, bir başka düşünce dünyasına çağırıyor .
Koytak'ın şiirlerindeki 'kara ironi'nin de altını çizmek gerekiyor . * * * DERGİDE Mahmut Feyzi, Cahit Koytak'ın kitabından alınanlarla bir söyleşi oluşturmuş . Bu söyleşide yer alan, 'Yazmak ve yaşamak' hakkındaki bölümü okuyalım:
"bütün yazılanlar yaşanmış olsalardı, en azından yazıldıkları gibi yaşanmış olsalardı
belki hiç yazılamazlardı;
çünkü o zaman onları ne yazmaya ihtiyaç duyulurdu,
ne de yazmaya zaman
ve takat bulunurdu . "
Süreyya Berfe, Cahit Koytak başlığında şöyle yazmış:
"Cahit Koytak, istikrarlı velut okunmayı hak eden bir şairdir . Cahit Koytak'ın şiirlerini okumamış, bu şiirler üzerine kafa yormamış bir şairin şiir bilgisi görgüsü eksiktir . Son yayımladığı şiirleri okuyanlar Cahit Koytak şiirinin ne olduğunu anlar . "
Resul Tamgüç, onun şiiri için, "Enetelektüel Şiir/Postmodern Mesnevi" yorumunu yapıyor .
Mehmet Kurtoğlu, Bilginin Şairi: Cahit Koytak yazısında, şiirinin niteliklerini sıralıyor: "Günümüz modern şairlerinden Cahit Koytak'ın şiirlerine baktığımızda şiiri bilgi olarak gördüğünü ve belli bir felsefeye dayanarak şiirlerini yazdığını görürüz . Cahit Koytak'ın şiirlerinde derin bir gözlem ve güçlü bir bilgi/felsefe vardır . Bu felsefe, şiirle bir taraftan insanın varoluşunu sorgularken, diğer taraftan dünyanın gidişatını düzeltmek isteyen bir şairin kaygılarını ortaya koyar . "
Metin Önal Mengüşoğlu, Cahit Koytak Şiiri (Türkçede Bir Milat) yazısında, şiirinin kendine özgülüğünü tanımlıyor:
"Bu şiir büyük bir şiir, bu ses farklı ve muazzam bir ses, bu çağrı hayırlı ve hikmetli bir çağrı . Bu davette süfli temayüllere yer yok . Bayağı duygulara gem vurulmuş . Münafık ve riyakâr bir dünyaya kafa tutan, zalimlerle çarpışan, batılın belini yere getiren, Allah adının anıldığı bütün mekânları yücelten bu sese kulak tıkanamaz . "
Nurettin Durman, İlk Atlas ile Yakınlık Kurduğum Şiir yazısında, Koytak'ın bir saptamasını aktarıyor: "Şiiri herkese yazmalı, bunun Batı'sı Doğu'su yok . Doğu da Batı da Allah'ındır değil mi . Artık zihnimizden birtakım şeyleri atmalıyız, geçmişten özümseyerek geleceğe aktarmalıyız . "
Mustafa Celep, 'Defter' adlı şiirini, Murat Soyak, Futbol Oynayan Çocuklar şiirini, Cevat Akkanat, 'Şairlerin Tanrısı'nı inceliyorlar .
Özel sayının diğer yazıları: Abdurrahman Adıyan, Mehmet Aycı, Zeki Bulduk'a ait .
* * *
Yazımı Cahit Koytak'ın İlk Atlas şiirinden dizelerle bitiriyorum:
Koruda, taze otların üzerine bırakmıştım kendimi
Yüksek meşe ağaçları, baş aşağı
Dönüp duruyordu tepemde
Avının çevresinde dönen
Koruk üzüm gözlü jaguarlar gibi
( ... )
Ama yıllar kör olduğumu gösterdi bana:
Dünya ışığına çıkınca
Göğü deldiğini sanan
Genç bir solucan gibi .
Doğan Hızlan
Hürriyet
14.08.2012
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/21224506.asp
2012-08-13
'Değirmen' dergisinde Beşir Ayvazoğlu dosyası
'Değirmen' edebiyat ve düşünce dergisinin 32. sayısı çıktı. Medeniyet değerlerinin inşası için yola çıkan Değirmen Dergisi, medeniyetin estetik değerleri üzerine kalıcı araştırmalarıyla tanınan bir estet /kültür adamı Beşir Ayvazoğlu’nu ve seçkin eserlerini odağına aldı. Değerli akademisyenlerin ve yazarların düzeyli yazılarından oluşan dosyada Ayvazoğlu birçok cepheden bir bakışla ele alınıp incelendi.
“Beşir Ayvazoğlu” dosya bölümüne yazılarıyla katkı sunan yazarlar;
Mehmet Tekin- Kahve Yemenden Gelir!..
İbrahim Şahin- Bir Fotoğraftan Roman Çıkaran Yazar: Beşir Ayvazoğlu
Hayrettin Orhanoğlu- Bir Şairin Gözünden Hayatı Okumak: Beşir Ayvaoğlu’nun Monografileri
Mehmet Nuri Yardım- Kaynak Olacak Konuşmalar: Gel Söyleşelim
Yakup Öztürk- Bir Tayyizamanın Hikayesi
Dosya kapsamında Zeynep Çetin’in Beşir Ayvazoğlu ile Yazarlık Serüveni ve Eserleri Üzerine gerçekleştirdiği bir söyleşi yer alıyor.
Değirmen yeni sayısı farklı şiir anlayışlarına mensup şairlerin şiirleriyle göz dolduruyor. Bu yeni sayıda Değirmen, Hayrettin Orhanoğlu’nun ‘‘Bakış Risalesi’’ şiiriyle okuru karşılıyor. Dergide şiirleriyle yer alan diğer şairler,
Yaz Haikuları- Şahin Taş
Hevesin Dalları- Evliya Çelik
İhtar- Salim Nacar
Gözlerimi Yakub’a Verdiğimi Züleyha Gördü- Abdurrahman Adıyan
Mezuniyet Töreni İçin Somut Şiir- Mustafa Celep
Aşk Türkünün Ucunda Yaşamak- Mehmet Özdemir
Kitâbe Yetim Hakkı Şuara Suresi- Hüseyin Avnî Cinozoğlu
Ömrümün Mesihi- Serkan Engin
Teyel- Şükrü Özmen
Gazel Anne- Eyyüp Akyüz
Nûn- Ahmet Gözübüyük
Ter(a)(z)i- Hüseyin Yılmaz
Çiçek Mezarlığı- Mustafa Oral
Tramplen- Turan Gündüz
Asıl Yüreklerine Dünyanın- Osman Yoluç.
Modern şiirin kurucu isimlerinden ‘‘Ezra Pound’’un şiirlerini Mustafa Burak Sezer çevirdi.
Değirmen, hikâyeyi de unutmadı ve etkileyici anlatımlarla yazılan hikâyelere sayfalarında yer verdi. Dergiye hikâyeleriyle bir zenginlik ve çeşitlilik katan yazarlar
‘‘Kapat Gözlerini’’ hikâyesiyle Selvigül Kandoğmuş Şahin
Otuz Yıl Sonra- Recep Şükrü Güngör
Krizantem Severmiş- Fatoş Aktürk Mollamehmetoğlu
Game Over- Aslan Gülce.
Kavrayıcı bir bakışla yazılan makaleler, Değirmen sayfalarında.
Dil Kavgasının İdeolojik Arka Planı- Yusuf Yavuzyılmaz,
Saatlerin Genişliği- İbrahim Biricik,
Zoraki Diplomat Yakup Kadri’nin Talihsizliği- Said Coşar,
Sahabe Tavrı Üzerine- Lütfi Bergen,
Sosyal Yaşam Barış Diline Gebedir-Zekeriya Menak,
Son Dönem Türk Şiirinin Gelişimine Hızlı Bir Bakış- Ertuğrul Aydın,
Şehirlerin İdeolojik Tasavvurları- Rüstem Budak,
Adalet Kaynağı Olarak Feta- Menderes Daşkıran.
Mustafa Celep, ‘‘Eleştiri Yordamı’’ yazı dizisinin 3. Bölümünü yazdı.
Özgün denemeleriyle Necati Mert, Değirmen sayfalarında: ‘‘Ramazanın Dedikleri’’.
Hale Gezici, ‘‘Ufuk Öncülerine Öğütler’’ başlığıyla Feta değerlerini yazdı.
‘‘Torino Atı ve Nietzsche’’ adlı sinema yazısıyla Enver Gülşen, katkı sunan bir diğer yazar.
Değirmen Edebiyat ve Düşünce Dergisi birçok yazarın emek-yoğun çabalarıyla ülke genelinde yayın yapan bir değer-oluşum dergisi. Çok sesli bir anlayışla çıkan derginin işbu sayısı, medeniyet değerlerimizin tebarüz etmesine katkı sağladığı gibi sürdürülen anlayış gereğince ifade edilen çok sesliliğin de somut bir delili oluyor.
Değirmen, farklılığın, çeşitliliğin, çok sesliliğin özgün sesi olmaya devam edecektir.
Dergi; NT kitabevlerinde ve seçkin kitapçılarda...
“Beşir Ayvazoğlu” dosya bölümüne yazılarıyla katkı sunan yazarlar;
Mehmet Tekin- Kahve Yemenden Gelir!..
İbrahim Şahin- Bir Fotoğraftan Roman Çıkaran Yazar: Beşir Ayvazoğlu
Hayrettin Orhanoğlu- Bir Şairin Gözünden Hayatı Okumak: Beşir Ayvaoğlu’nun Monografileri
Mehmet Nuri Yardım- Kaynak Olacak Konuşmalar: Gel Söyleşelim
Yakup Öztürk- Bir Tayyizamanın Hikayesi
Dosya kapsamında Zeynep Çetin’in Beşir Ayvazoğlu ile Yazarlık Serüveni ve Eserleri Üzerine gerçekleştirdiği bir söyleşi yer alıyor.
Değirmen yeni sayısı farklı şiir anlayışlarına mensup şairlerin şiirleriyle göz dolduruyor. Bu yeni sayıda Değirmen, Hayrettin Orhanoğlu’nun ‘‘Bakış Risalesi’’ şiiriyle okuru karşılıyor. Dergide şiirleriyle yer alan diğer şairler,
Yaz Haikuları- Şahin Taş
Hevesin Dalları- Evliya Çelik
İhtar- Salim Nacar
Gözlerimi Yakub’a Verdiğimi Züleyha Gördü- Abdurrahman Adıyan
Mezuniyet Töreni İçin Somut Şiir- Mustafa Celep
Aşk Türkünün Ucunda Yaşamak- Mehmet Özdemir
Kitâbe Yetim Hakkı Şuara Suresi- Hüseyin Avnî Cinozoğlu
Ömrümün Mesihi- Serkan Engin
Teyel- Şükrü Özmen
Gazel Anne- Eyyüp Akyüz
Nûn- Ahmet Gözübüyük
Ter(a)(z)i- Hüseyin Yılmaz
Çiçek Mezarlığı- Mustafa Oral
Tramplen- Turan Gündüz
Asıl Yüreklerine Dünyanın- Osman Yoluç.
Modern şiirin kurucu isimlerinden ‘‘Ezra Pound’’un şiirlerini Mustafa Burak Sezer çevirdi.
Değirmen, hikâyeyi de unutmadı ve etkileyici anlatımlarla yazılan hikâyelere sayfalarında yer verdi. Dergiye hikâyeleriyle bir zenginlik ve çeşitlilik katan yazarlar
‘‘Kapat Gözlerini’’ hikâyesiyle Selvigül Kandoğmuş Şahin
Otuz Yıl Sonra- Recep Şükrü Güngör
Krizantem Severmiş- Fatoş Aktürk Mollamehmetoğlu
Game Over- Aslan Gülce.
Kavrayıcı bir bakışla yazılan makaleler, Değirmen sayfalarında.
Dil Kavgasının İdeolojik Arka Planı- Yusuf Yavuzyılmaz,
Saatlerin Genişliği- İbrahim Biricik,
Zoraki Diplomat Yakup Kadri’nin Talihsizliği- Said Coşar,
Sahabe Tavrı Üzerine- Lütfi Bergen,
Sosyal Yaşam Barış Diline Gebedir-Zekeriya Menak,
Son Dönem Türk Şiirinin Gelişimine Hızlı Bir Bakış- Ertuğrul Aydın,
Şehirlerin İdeolojik Tasavvurları- Rüstem Budak,
Adalet Kaynağı Olarak Feta- Menderes Daşkıran.
Mustafa Celep, ‘‘Eleştiri Yordamı’’ yazı dizisinin 3. Bölümünü yazdı.
Özgün denemeleriyle Necati Mert, Değirmen sayfalarında: ‘‘Ramazanın Dedikleri’’.
Hale Gezici, ‘‘Ufuk Öncülerine Öğütler’’ başlığıyla Feta değerlerini yazdı.
‘‘Torino Atı ve Nietzsche’’ adlı sinema yazısıyla Enver Gülşen, katkı sunan bir diğer yazar.
Değirmen Edebiyat ve Düşünce Dergisi birçok yazarın emek-yoğun çabalarıyla ülke genelinde yayın yapan bir değer-oluşum dergisi. Çok sesli bir anlayışla çıkan derginin işbu sayısı, medeniyet değerlerimizin tebarüz etmesine katkı sağladığı gibi sürdürülen anlayış gereğince ifade edilen çok sesliliğin de somut bir delili oluyor.
Değirmen, farklılığın, çeşitliliğin, çok sesliliğin özgün sesi olmaya devam edecektir.
Dergi; NT kitabevlerinde ve seçkin kitapçılarda...
Şimdi 'Harman Zamanı'
Osman Aytekin’in üç yıllık bir aradan sonra yazdığı "Harman Zamanı" adlı öykü kitabı yakında Roza Yayınevi’nden çıkıyor. Aytekin’in ilk öykü kitabı olarak yirmi iki öyküyü içerisinde barındıran eser; öykülerde eğitim, memleket sevgisi, toplumsal hayat, Anadolu insanının acıları, sevinçleri, aşk ve sevgileri anlatılıyor.
Yazar, yaşanmış olay ve durumlardan hareketle yaşayan, duru, sade ve güzel bir Türkçe’yi harmanlayarak kaleme aldığı Harman Zamanı isimli kitabında; “Harman Zamanı”, Hayatı Değiştiren Ölümler”, Kısmetse dönerim”, “Ölüp Ölüp Dirilen Adam”, Meçhul Şahıslar Ve Vaka-i Adiyeden Biri”, “Yıkım”, “Hülya Kuaförü” ve “Taşlıbel Cinayeti” gibi öykülerinde toplumsal hayatı ele alarak irdeliyor.
Yazar, cemiyet hayatının büyük yara almasına sebep olan üzücü olayları ve çözülmenin yaşandığı durumları “Yıkım” öyküsünde ele alırken “Güzellikler İçinde Giden Adam”, “Kırk Denizlerde Sandalda Bir Yürek” isimli öykülerde umuda yolculuk, “Ah Öğretmenim”, "257 Sinan Arkadaşım” öykülerinde de geleceğe yönelik azim ve heyecanını yaşatmaktadır.
Öykülerinde Orta Anadolu insanının 1960 ve çevre yıllardaki hayatlarından kesitler sunan Aytekin, kitapla ilgili yaptığı açıklamada “Anadolu coğrafyasını gezmeyen bu topraklarda yaşayan insanların çilesini, gayretini, emeğini ve alın terini de bilemez. Öykülerimde okuyucuları geçmişe götürmeyi ve bugünkü neslin dünü bilmesini, görmesini ve o zamanki yaşantılara ışık tutmayı düşündüm.
Özellikle kırsal kesim insanları düne göre bugün daha rahat bir hayat sürdürdüklerini düşünüyorum. İş gücüne dayanan ve imkânsızlıkların yaşandığı bir hayat diliminde Anadolu insanını iyi tanımak gerekiyor.
Edebi türler içinde eğer romanda veya öyküde bir başarı yoksa bu salt insanımızın iyi anlatılamadığından kaynaklanıyor. Öykülerimde içinde yaşadığım toplumun kederlerini, acılarını, mutluluklarını ve sevinçlerini hissederek yazdım.” dedi.
Aytekin öykülerinde yakın zamanda yaşanmış ideolojik kesişmeleri de bir polisiye öykü kurgusu içinde ele aldığını belirterek, “Hayatın kendisinde deneyimlerin bir bedeli vardır. İdeolojik kaygılar bazen insanlara acılar yaşatır. Siz ne kadar ideolojik tutumlardan sıyrılmak istemeseniz de bunun acı tecrübelerini yaşarsınız” dedi.
Aytekin’in Harman Zamanı isimli kitabında ayrıca ideolojik düşüncelere karşı koyarak yüreğindeki aşkı yaşatma çabası içinde bulunan insanların samimi duygularını da okurlara aktarıyor.
Yazarın bugüne kadar, Harman Zamanı dışında yayınlanmış çizgi roman, araştırma inceleme türündeki eserleri de bulunmakta.
Harman Zamanı | Osman Aytekin | İstanbul 2012 | Roza Yayınevi
Yazar, yaşanmış olay ve durumlardan hareketle yaşayan, duru, sade ve güzel bir Türkçe’yi harmanlayarak kaleme aldığı Harman Zamanı isimli kitabında; “Harman Zamanı”, Hayatı Değiştiren Ölümler”, Kısmetse dönerim”, “Ölüp Ölüp Dirilen Adam”, Meçhul Şahıslar Ve Vaka-i Adiyeden Biri”, “Yıkım”, “Hülya Kuaförü” ve “Taşlıbel Cinayeti” gibi öykülerinde toplumsal hayatı ele alarak irdeliyor.
Yazar, cemiyet hayatının büyük yara almasına sebep olan üzücü olayları ve çözülmenin yaşandığı durumları “Yıkım” öyküsünde ele alırken “Güzellikler İçinde Giden Adam”, “Kırk Denizlerde Sandalda Bir Yürek” isimli öykülerde umuda yolculuk, “Ah Öğretmenim”, "257 Sinan Arkadaşım” öykülerinde de geleceğe yönelik azim ve heyecanını yaşatmaktadır.
Öykülerinde Orta Anadolu insanının 1960 ve çevre yıllardaki hayatlarından kesitler sunan Aytekin, kitapla ilgili yaptığı açıklamada “Anadolu coğrafyasını gezmeyen bu topraklarda yaşayan insanların çilesini, gayretini, emeğini ve alın terini de bilemez. Öykülerimde okuyucuları geçmişe götürmeyi ve bugünkü neslin dünü bilmesini, görmesini ve o zamanki yaşantılara ışık tutmayı düşündüm.
Özellikle kırsal kesim insanları düne göre bugün daha rahat bir hayat sürdürdüklerini düşünüyorum. İş gücüne dayanan ve imkânsızlıkların yaşandığı bir hayat diliminde Anadolu insanını iyi tanımak gerekiyor.
Edebi türler içinde eğer romanda veya öyküde bir başarı yoksa bu salt insanımızın iyi anlatılamadığından kaynaklanıyor. Öykülerimde içinde yaşadığım toplumun kederlerini, acılarını, mutluluklarını ve sevinçlerini hissederek yazdım.” dedi.
Aytekin öykülerinde yakın zamanda yaşanmış ideolojik kesişmeleri de bir polisiye öykü kurgusu içinde ele aldığını belirterek, “Hayatın kendisinde deneyimlerin bir bedeli vardır. İdeolojik kaygılar bazen insanlara acılar yaşatır. Siz ne kadar ideolojik tutumlardan sıyrılmak istemeseniz de bunun acı tecrübelerini yaşarsınız” dedi.
Aytekin’in Harman Zamanı isimli kitabında ayrıca ideolojik düşüncelere karşı koyarak yüreğindeki aşkı yaşatma çabası içinde bulunan insanların samimi duygularını da okurlara aktarıyor.
Yazarın bugüne kadar, Harman Zamanı dışında yayınlanmış çizgi roman, araştırma inceleme türündeki eserleri de bulunmakta.
Harman Zamanı | Osman Aytekin | İstanbul 2012 | Roza Yayınevi
2012-08-09
'Eğitim Yazıları' dergisi 20. sayısında
Eğitim Yazıları dergisi 20. sayısında "Nasıl bir öğretmen?" sorusuna cevap aramış.
Eğitim Yazıları dergisinin 20'nci sayısı çıktı. Dergi eski sayılarına göre büyük ölçüde yenilenmiş olarak okuyucularının karşısına çıkıyor. Dergide kapak konusunun yanı sıra dergiye hareket ve canlılık katan alıntı köşesi, şiir, deneme, film ve kitap tanıtımı, kurum tanıtımı gibi çeşitli bölümler bulunuyor. Önceki sayılarında siyah beyaz olan dergi yeni sayısında rengarenk ve capcanlı.
Eğitim yazıları dergisi 20'nci sayısında dosya konusu olarak öğretmen başlığını ele almış. Son aylarda yeni eğitim sistemi ile birlikte öğretmen üzerinden yapılan tartışmaları da dikkate alarak "nasıl bir öğretmen" sorusuna dergide cevaplar aranmış. Derginin içeriğinde başlıca; Rasulullah'ın öğretmenlik yönü, Nurettin Topçu'nun öğretmen ideali, din dersi öğretmeninin sorumlulukları, öğretmenin ilke ve prensipleri, ilköğretim öğretmeninin sorumlulukları gibi dosya yazıları bulunuyor.
Yine dergide eğitimci yazar İdris Şekerci ile yeni eğitim sistemi üzerine bir röportaj yapılmış. Dergide Bahariye Mevlevihanesi ve Mutlu Şirinler Çocuk Evi kurum tanıtımı kısmında irdelenmiş. Dergide ayrıca Prof. Dr. Mahmut Çamdibi'nin Şahsiyet Terbiyesi ve Din Eğitimi kitabının tanıtımı ile Koro filminin eleştirisi bulunuyor.
Eğitim Yazıları yeni yüzü ile elinizden bırakamayacağınız, bir çırpıda okuyacağınız bir dergi haline gelmiş.
Abonelik için 0212 534 41 61 numaralı telefondan bilgi alabilir insanvakfi@insanvakfi.org.tr adresine mail atabilirsiniz.
Eğitim Yazıları dergisinin 20'nci sayısı çıktı. Dergi eski sayılarına göre büyük ölçüde yenilenmiş olarak okuyucularının karşısına çıkıyor. Dergide kapak konusunun yanı sıra dergiye hareket ve canlılık katan alıntı köşesi, şiir, deneme, film ve kitap tanıtımı, kurum tanıtımı gibi çeşitli bölümler bulunuyor. Önceki sayılarında siyah beyaz olan dergi yeni sayısında rengarenk ve capcanlı.
Eğitim yazıları dergisi 20'nci sayısında dosya konusu olarak öğretmen başlığını ele almış. Son aylarda yeni eğitim sistemi ile birlikte öğretmen üzerinden yapılan tartışmaları da dikkate alarak "nasıl bir öğretmen" sorusuna dergide cevaplar aranmış. Derginin içeriğinde başlıca; Rasulullah'ın öğretmenlik yönü, Nurettin Topçu'nun öğretmen ideali, din dersi öğretmeninin sorumlulukları, öğretmenin ilke ve prensipleri, ilköğretim öğretmeninin sorumlulukları gibi dosya yazıları bulunuyor.
Yine dergide eğitimci yazar İdris Şekerci ile yeni eğitim sistemi üzerine bir röportaj yapılmış. Dergide Bahariye Mevlevihanesi ve Mutlu Şirinler Çocuk Evi kurum tanıtımı kısmında irdelenmiş. Dergide ayrıca Prof. Dr. Mahmut Çamdibi'nin Şahsiyet Terbiyesi ve Din Eğitimi kitabının tanıtımı ile Koro filminin eleştirisi bulunuyor.
Eğitim Yazıları yeni yüzü ile elinizden bırakamayacağınız, bir çırpıda okuyacağınız bir dergi haline gelmiş.
Abonelik için 0212 534 41 61 numaralı telefondan bilgi alabilir insanvakfi@insanvakfi.org.tr adresine mail atabilirsiniz.
Yeni bir şiir dergisi: 'Şiir Vakti'
Edebiyat dünyamıza yazın sıcağını her iklime taşıma çabasında olan bir dergi, yaz sıcağında ilk sayısıyla okurlara merhaba dedi. Mevsimlik şiir ve edebiyat dergisi Şiir Vakti kendini şiirin en güzel vakti olarak takdim ediyor okura. İç tasarımı ve konulara yaklaşımı ile kendine özgü bir duruşu ilk sayısında hissettiren dergiye uzun ömür diliyoruz. Şair Selim Tunçbilek yönetiminde ŞiirVakti yayınlarının çıkardığı derginin yaz sayısında “şiir vakti nasıl bir vakittir” başlıklı çıkış yazısında dergi kendini “saf şiiri kendine merkez alan ideolojik hiçbir söylem ve kaygısı olmayan şiir, şiirvaktidir. Şiirin güzelliklerine kapı aralamaktan başka yaşanabilir ciddi bir olgunun olmadığı gerçeğine saf bir içtenlikle inananların insanlığa yazdığı mesaj panosudur şiir vakti.” “sıradan ve gündelik tüketilebilir duyguların ve yaklaşımların önündeki set, zamanın eskitilemez akışına yapışıp kalacak kelamdır şiirVakti. Dağın görünen güzelliklerine ayna tutmanın kolaycılığına kaçmadan, dağın ardında gizli hazineyi ortaya dökme, bilme işidir Şiirvakti.” diyor dergi.
Şiir Vakti dergisi başka yerde daha önce yayınlanmamış ilk olarak Şiir Vakti dergisinde yayınlanan şiirlere telif ücreti de ödüyor. Bir şiir dergisinin şiire telif ödemesi dikkat çeken bir gelişme. Şairler adına sevindirici bir durum.
İlk sayı olan yaz sayısından Şiirleri ile Mehmet Aycı, Yelda Karataş, M. Ali Ecevit, Eda Karacaaslan, İsa Tunçbilek, Meral Demir, Filiz Yılmaz, Abdurrahim Karaskoç, Ayşe Sevim, Tozan Alkan, Eyüp Akyüz, M. İlyas Subaşı, Selim Tunçbilek, İsa Yar yer almışlar.
Dergide Mehmet Can Doğan’la kitle kültürü üzerine yapılmış mülakat dikkat çekiyor. Mülakatı Ceyda MUSLU yapmış. Şair İsa Yar yeni çıkan kitabını “Hüzün ve Sağanak” konu etmiş söyleşisine.
Şair ve Çocuk konulu çıkan bu ilk sayıda Hasbi Metin “evrensellik Çocuklar ve edebiyat” konusunu işlemiş. Dergideki diğer yazılar sıra ile Osman Aytekin, Selim Tunçbilek, Sergül Vural, Alper Yüce imzalarını taşıyor.
Şairin Hatırasına bölümünde geçen yaz yitirdiğimiz şair Didem Madak yer almış, Her dem Taze Şiir bölümünde ise dergi Ahmet Haşim'den iki şiire yer vermiş.
Dergideki son yazı ise Şiir Vakti edebiyat ve şiir ortamı başlığını taşıyor. Yüz sayfalık ŞiirVakti dergisinin iletişim adresi bilgi@siirvaktidergisi.com Şiir Vakti daha ilk sayısında şiirin en güzel vakti olmaya aday bir dergi görüntüsünde. Abone olacaklar www.kitap-evi.com adresinden dergiye abone olabilirler. Şiir Vakti dergisine uzun ömür diliyoruz.
Şiir Vakti dergisi başka yerde daha önce yayınlanmamış ilk olarak Şiir Vakti dergisinde yayınlanan şiirlere telif ücreti de ödüyor. Bir şiir dergisinin şiire telif ödemesi dikkat çeken bir gelişme. Şairler adına sevindirici bir durum.
İlk sayı olan yaz sayısından Şiirleri ile Mehmet Aycı, Yelda Karataş, M. Ali Ecevit, Eda Karacaaslan, İsa Tunçbilek, Meral Demir, Filiz Yılmaz, Abdurrahim Karaskoç, Ayşe Sevim, Tozan Alkan, Eyüp Akyüz, M. İlyas Subaşı, Selim Tunçbilek, İsa Yar yer almışlar.
Dergide Mehmet Can Doğan’la kitle kültürü üzerine yapılmış mülakat dikkat çekiyor. Mülakatı Ceyda MUSLU yapmış. Şair İsa Yar yeni çıkan kitabını “Hüzün ve Sağanak” konu etmiş söyleşisine.
Şair ve Çocuk konulu çıkan bu ilk sayıda Hasbi Metin “evrensellik Çocuklar ve edebiyat” konusunu işlemiş. Dergideki diğer yazılar sıra ile Osman Aytekin, Selim Tunçbilek, Sergül Vural, Alper Yüce imzalarını taşıyor.
Şairin Hatırasına bölümünde geçen yaz yitirdiğimiz şair Didem Madak yer almış, Her dem Taze Şiir bölümünde ise dergi Ahmet Haşim'den iki şiire yer vermiş.
Dergideki son yazı ise Şiir Vakti edebiyat ve şiir ortamı başlığını taşıyor. Yüz sayfalık ŞiirVakti dergisinin iletişim adresi bilgi@siirvaktidergisi.com Şiir Vakti daha ilk sayısında şiirin en güzel vakti olmaya aday bir dergi görüntüsünde. Abone olacaklar www.kitap-evi.com adresinden dergiye abone olabilirler. Şiir Vakti dergisine uzun ömür diliyoruz.
2012-08-08
'Genç Birikim' eğitim ve düşünce dergisi
Ağustos 2012
Gündemdeki konuları İslami bakış açısıyla derinlemesine analiz eden Genç Birikim Dergisinin Ağustos sayısı çıktı. Dergide bu ay Suriye ve Arakan’da yaşanan olaylar ön plana çıkmış.
Genç Birikim Dergisi Genel Yayın Yönetmeni ve Araştırmacı-Yazar Ali Kaçar, Suriye kürtlerinin geçmişini ve bu günkü siyasi yapısını değerlendirdiği “Suriye Kürtleri ve PKK!..” başlıklı yazısında; “Türkiye’nin sınırlarının ötesinde bir halk kendi kararı ile yeni bir oluşumun içine gidiyorsa, Türkiye’nin bu konuda yapacağı tek şeyin, bu karara saygı duyması gerektiğini, bunun tamamen onların kararı olduğunu, ister özerk bir Kürt bölgesi, isterse bağımsız bir Kürdistan kurarlar, hiç kimsenin buna bir şey diyemeyeceğini, dememesi gerektiğini, asıl korkulacak olanın kurulacak ya da özerk olacak bu Kürt oluşumunun PKK’nın ve Siyonist İsrail ile ABD’nin güdümünde ya da kontrolünde olması olduğunu, Türkiye’nin de, aklı başında olan ve vicdan sahibi olan her Kürdün de korkması gereken asıl şeyin bu olması gerektiğini, Suriye ve Suriye’de oluşmakta olan Kürt oluşumuna da sonradan pişman olmamak için bu açıdan bakmak gerektiğini, son birkaç gün içinde yapılan açıklamalarda AKP Hükümeti’nin bu yönde olumlu adımlar attığına dair işaretler bulunduğunu” ifade etmiş.
Derginin usta yazarlarından Süleyman Arslantaş “Suriye ve Sokağın Gücü” başlıklı yazısında; “Aslında Amerika’nın ve Avrupa’nın Suriye’deki olaylara mesafeli davranmalarının en önemli nedenlerinden birisinin Esad rejimi sonrası gelecek olan rejim ve yönetime ilişkin olduğunu, Afganistan işgali ve Bosna trajedisinden uzun bir aradan sonra ilk kez CİHAD ruhunun canlanmasının BATI’yı oldukça tedirgin ettiğini, onların tüm başkaldırıların merkezinde kendilerinin istediği kadar demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi kavramların öne çıkmasını istediklerini ve yine başkaldırıların sonrasında da bunları toplumlarına ikâme edecek olanların kendi tezgahlarından geçmiş kimseler olmasını arzuladıklarını, buna rağmen batılı ülkelerin özellikle İran’ın Suriye’deki rejime olan desteğinden fazla rahatsız gözükmediklerini, bununla birlikte Beşşar ve ekibi kendi kararları ile ülkeyi terk etmez iseler, gittikçe Türkiye’nin Suriye’ye müdahale için elinin güçlendiğini, önce RF-4E (Fantom) uçağının düşürülmesinin, artan ve yoğunlaşan mülteci akımının ve son olarak da Kuzey Suriye’deki PKK’nın devamı sayılan PYD’nin bölgesel hâkimiyetinin, Türkiye’nin NATO kapsamında ya da meşru güvenlik gerekçesi ile Suriye’ye Esad rejimini bitirici darbeyi indirmesini meşrulaştırabileceğini” dile getirmiş.
Muhammed İmamoğlu “Ledün İlmine Dayanak Gösterilen İki Kavram: İlham ve Keşif” başlıklı yazısında; İlham ve keşif kavramlarının mâhiyetleri üzerinde durup, keşifle hadis rivayeti hakkında İslâm âlimlerinin görüşlerini serdederek,Türkiye özelinde Risale-i Nur ve Cevşen-i Kebir hakkındaki ilham ve keşf iddialarının hakikatini sorgulamış.
İsmail Ceylan’ın Globalreserch.com’dan (Kourosh Ziabari, 21.07.2012) çevirdiği “Myanmar’da Müslümanların Yokedilmesi ve Medyannın Kasıtlı Duyarsızlığı” başlıklı yazıda; “Dünya genelinde Müslümanlar yaklaşan ramazan ayı için neşeli bir şekilde hazırlık yaparlarken Myanmar’daki Arakan bölgesinde Rohingya Müslümanlarının fanatik budistlerin barbarca zulmüne ve soykırımına maruz kaldığı, karışıklıklar başladığından beri 1.000’in üzerinde Müslüman’ın katledildiği, Batılı medyanın ise Müslümanlar ile ilgili konularda her zaman olduğu gibi Myanmar Müslümanlarının katledilmesinde de sessiz kalmayı tercih ettiği ve manşetleri, gündemi ilgilendirmeyen konularla işgal ettikleri, aslında bu durumun sadece Müslümanlar için değil tüm insanlar için bir sorumluluk gerektirdiği, Batılı ülkelerin ve medyanın kasıtlı sessizliğinin, İslamofobi’nin ne denli yaygınlaştığının da bir belirtisi olduğu” ifade edilmiş.
Ubeydullah Toprak,Seyyid Kutub’un hayatını ve davasını anlattığı “Şehâdetinin 46. Yılında Büyük Dâvâ Adamı: Şehid Seyyid Kutub” başlıklı yazısında; “Şehidin gerçek bir dava adamının nasıl olması gerektiğine dair şehadetinden 14 yıl önce yazdığı “İslâmi Etüdler” isimli eserindeki şu cümlelerine yer vermiş; “Kalem sahibi kimseler birçok büyük işler yapabilirler. Ancak; fikirlerinin yaşaması pahasına kendilerini feda etmeleri şartıyla… Fikirlerinin, kan ve canları karşılığında mânâlanması şartıyla… Hak bildikleri şeyin hak olduğunu fütur etmeden söyleyip, gerekirse bu uğurda başlarını vermeleri şartıyla...”.
Celal Sancar'ın BBC’den Aktardığı “Suriye’nin Kuzeyinde İktidar Kürtlere Geçiyor” ve Abdullah Metin’in Ömer EŞHUR’dan alıntıladığı “Libyanın Yenilen Müslümanları” başlıklı çevirileri, Abdullah Metin’in özetlediği “İHH Arakan Raporu”, Hayriye Bican’ın “Tarz-ı Hayat”, Gülnur Arı’nın “Kitle ve Cemaat” ve Fatih Pala’nın “Kimdir Ramazan?” başlıklı yazıları okunmaya değer diğer yazılar.
Sizlere en yakın bayiden bir Genç Birikim Dergisi alarak okumanızı tavsiye ediyor, Genç Birikim Dergisine yayın hayatında başarılar diliyoruz.
İrtibat:
www.gencbirikim.net
Gündemdeki konuları İslami bakış açısıyla derinlemesine analiz eden Genç Birikim Dergisinin Ağustos sayısı çıktı. Dergide bu ay Suriye ve Arakan’da yaşanan olaylar ön plana çıkmış.
Genç Birikim Dergisi Genel Yayın Yönetmeni ve Araştırmacı-Yazar Ali Kaçar, Suriye kürtlerinin geçmişini ve bu günkü siyasi yapısını değerlendirdiği “Suriye Kürtleri ve PKK!..” başlıklı yazısında; “Türkiye’nin sınırlarının ötesinde bir halk kendi kararı ile yeni bir oluşumun içine gidiyorsa, Türkiye’nin bu konuda yapacağı tek şeyin, bu karara saygı duyması gerektiğini, bunun tamamen onların kararı olduğunu, ister özerk bir Kürt bölgesi, isterse bağımsız bir Kürdistan kurarlar, hiç kimsenin buna bir şey diyemeyeceğini, dememesi gerektiğini, asıl korkulacak olanın kurulacak ya da özerk olacak bu Kürt oluşumunun PKK’nın ve Siyonist İsrail ile ABD’nin güdümünde ya da kontrolünde olması olduğunu, Türkiye’nin de, aklı başında olan ve vicdan sahibi olan her Kürdün de korkması gereken asıl şeyin bu olması gerektiğini, Suriye ve Suriye’de oluşmakta olan Kürt oluşumuna da sonradan pişman olmamak için bu açıdan bakmak gerektiğini, son birkaç gün içinde yapılan açıklamalarda AKP Hükümeti’nin bu yönde olumlu adımlar attığına dair işaretler bulunduğunu” ifade etmiş.
Derginin usta yazarlarından Süleyman Arslantaş “Suriye ve Sokağın Gücü” başlıklı yazısında; “Aslında Amerika’nın ve Avrupa’nın Suriye’deki olaylara mesafeli davranmalarının en önemli nedenlerinden birisinin Esad rejimi sonrası gelecek olan rejim ve yönetime ilişkin olduğunu, Afganistan işgali ve Bosna trajedisinden uzun bir aradan sonra ilk kez CİHAD ruhunun canlanmasının BATI’yı oldukça tedirgin ettiğini, onların tüm başkaldırıların merkezinde kendilerinin istediği kadar demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi kavramların öne çıkmasını istediklerini ve yine başkaldırıların sonrasında da bunları toplumlarına ikâme edecek olanların kendi tezgahlarından geçmiş kimseler olmasını arzuladıklarını, buna rağmen batılı ülkelerin özellikle İran’ın Suriye’deki rejime olan desteğinden fazla rahatsız gözükmediklerini, bununla birlikte Beşşar ve ekibi kendi kararları ile ülkeyi terk etmez iseler, gittikçe Türkiye’nin Suriye’ye müdahale için elinin güçlendiğini, önce RF-4E (Fantom) uçağının düşürülmesinin, artan ve yoğunlaşan mülteci akımının ve son olarak da Kuzey Suriye’deki PKK’nın devamı sayılan PYD’nin bölgesel hâkimiyetinin, Türkiye’nin NATO kapsamında ya da meşru güvenlik gerekçesi ile Suriye’ye Esad rejimini bitirici darbeyi indirmesini meşrulaştırabileceğini” dile getirmiş.
Muhammed İmamoğlu “Ledün İlmine Dayanak Gösterilen İki Kavram: İlham ve Keşif” başlıklı yazısında; İlham ve keşif kavramlarının mâhiyetleri üzerinde durup, keşifle hadis rivayeti hakkında İslâm âlimlerinin görüşlerini serdederek,Türkiye özelinde Risale-i Nur ve Cevşen-i Kebir hakkındaki ilham ve keşf iddialarının hakikatini sorgulamış.
İsmail Ceylan’ın Globalreserch.com’dan (Kourosh Ziabari, 21.07.2012) çevirdiği “Myanmar’da Müslümanların Yokedilmesi ve Medyannın Kasıtlı Duyarsızlığı” başlıklı yazıda; “Dünya genelinde Müslümanlar yaklaşan ramazan ayı için neşeli bir şekilde hazırlık yaparlarken Myanmar’daki Arakan bölgesinde Rohingya Müslümanlarının fanatik budistlerin barbarca zulmüne ve soykırımına maruz kaldığı, karışıklıklar başladığından beri 1.000’in üzerinde Müslüman’ın katledildiği, Batılı medyanın ise Müslümanlar ile ilgili konularda her zaman olduğu gibi Myanmar Müslümanlarının katledilmesinde de sessiz kalmayı tercih ettiği ve manşetleri, gündemi ilgilendirmeyen konularla işgal ettikleri, aslında bu durumun sadece Müslümanlar için değil tüm insanlar için bir sorumluluk gerektirdiği, Batılı ülkelerin ve medyanın kasıtlı sessizliğinin, İslamofobi’nin ne denli yaygınlaştığının da bir belirtisi olduğu” ifade edilmiş.
Ubeydullah Toprak,Seyyid Kutub’un hayatını ve davasını anlattığı “Şehâdetinin 46. Yılında Büyük Dâvâ Adamı: Şehid Seyyid Kutub” başlıklı yazısında; “Şehidin gerçek bir dava adamının nasıl olması gerektiğine dair şehadetinden 14 yıl önce yazdığı “İslâmi Etüdler” isimli eserindeki şu cümlelerine yer vermiş; “Kalem sahibi kimseler birçok büyük işler yapabilirler. Ancak; fikirlerinin yaşaması pahasına kendilerini feda etmeleri şartıyla… Fikirlerinin, kan ve canları karşılığında mânâlanması şartıyla… Hak bildikleri şeyin hak olduğunu fütur etmeden söyleyip, gerekirse bu uğurda başlarını vermeleri şartıyla...”.
Celal Sancar'ın BBC’den Aktardığı “Suriye’nin Kuzeyinde İktidar Kürtlere Geçiyor” ve Abdullah Metin’in Ömer EŞHUR’dan alıntıladığı “Libyanın Yenilen Müslümanları” başlıklı çevirileri, Abdullah Metin’in özetlediği “İHH Arakan Raporu”, Hayriye Bican’ın “Tarz-ı Hayat”, Gülnur Arı’nın “Kitle ve Cemaat” ve Fatih Pala’nın “Kimdir Ramazan?” başlıklı yazıları okunmaya değer diğer yazılar.
Sizlere en yakın bayiden bir Genç Birikim Dergisi alarak okumanızı tavsiye ediyor, Genç Birikim Dergisine yayın hayatında başarılar diliyoruz.
İrtibat:
www.gencbirikim.net
'Türk Edebiyatı' dergisi
Ağustos 2012
Bu sayımız, İstanbul’u kendine Tokyo’dan daha yakın bulan bir Japon tarihçiyle, Prof. Dr. Tadashi Suzuki’yle yapılmış uzun bir röportajla başlıyor. Röportajı Tokyo’da gerçekleştiren, fakat nasılsa fotoğraf çekmeyi ihmal eden Celâleddin Çelik, Türkiye’ye döndükten kısa bir süre sonra Suzuki’yle Üsküdar’da, Şemsi Ahmed Paşa Camii civarında tesadüfen karşılaşmış ve hemen fotoğraflarını çekmiş.
1972-1975 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nde doktora yapan Suzuki, yakın zamanlara kadar Tokyo Üniversitesi’nde ders veriyordu. İstanbul’da bulunduğu yıllarda çeşitli kültür çevrelerine de girip çıkan bu değerli tarihçinin anlattıkları, İstanbul’un 1970’lerdeki kültür hayatı hakkında önemli bilgiler ihtiva ediyor. Bu arada Suzuki’nin hat dersleri ve icazeti aldığı merhum Kemal Batanay’ın Boğaziçi Köprüsü için yazdığı -hattı da kendisine ait olan- tarih manzumesini “Hazine-i Evrak” bölümünde göreceksiniz.
Kapak konumuza gelince: Türk aydınları Endülüs tarih ve medeniyetine Ziya Paşa’nın Viardot’dan yeniden telif edercesine Türkçeye çevirdiği Endülüs Tarihi yayımlandıktan sonra ilgi duymaya başlamışlardır. İlk baskısı 1863 yılında yapılan bu önemli eser, kısa bir süre önce yeni harflere aktarılıp sadeleştirilerek tek cilt hâlinde yayımlandı. Bu vesileyle, Endülüs tarih ve kültürünün edebiyatımıza nasıl yansıdığını merak ettik. Ziya Paşa’dan Abdülhak Hâmid’e, Muallim Naci’den Mehmed Âkif’e, Yahya Kemal’den Sezai Karakoç’a... M. Selim Gökçe, Faruk Nafiz’in bir mısraını başlık yaptığı “Endülüs, Endülüs... Güzel Endülüs” yazısında bu konuyu ele aldı.
Yüksek Mimar Dr. İ. Aydın Yüksel de, Mesih Paşa Çeşmesi örneğinden yola çıkarak restorasyon cinayetlerinden söz ediyor. Bu yazıyı okuyunca içinizin sızlayacağından eminim. Aydın Bey diyor ki: “Ne zaman restorasyon için bir yapının etrafının çevrildiğini görsem, ‘Eyvah,’ diyorum, ‘restore ediyorlar!”
Vefatının 50. yılında andığımız Ahmet Hamdi Tanpınar’ı bu sayıda da ihmal etmedik. Prof. Dr. İbrahim Şahin, Tanpınar’ın, onunla ciddi bir şekilde hesaplaşılmadan, sadece nostalji ve hamaset edebiyatı yapılarak anlaşılamayacağını söylüyor. Değerli akademisyenin şu cümlelerini dikkatinize sunuyorum: “Tanpınar, günlükleriyle sağlığında onu görmezden gelenlerden, ölümünden sonra sahiplenenlerden ve sahiplenmeyenlerden intikam almış oldu. Kısacası Tanpınar, okuyucusu olan muhafazakârlardan, okuyucusu olmayan ilericilerden ve sağcı-solcu şeklinde kamplaşmış Türk okumuşundan hıncını böylece almış oldu.”
Sezai Coşkun, Mustafa Kutlu’nın Anadolu Yakası, Kadir Erdal da Recep Şükrü Güngör’ün Memleket Meselesi adlı son hikâye kitapları hakkında yazdılar. Fethi Demir ise Sezai Karakoç’un poetikasını ele aldı. Afşın Selim, ünlü Fransız yazar André Gide’in Günlükler’inde Bursa hakkında yazdıklarını değerlendirdi. Prof. Dr. Nâmık Açıkgöz Divan şiiriyle ilgili yazılarına devam ediyor. Bu sayıdaki yazısında divanına özel bir dikkatle eğildiği Nedim’in tercihini “birey”den yana kullanan bir şair olduğu görüşünü savunuyor. Recep Seyhan’ın yazısına da dikkatinizi çekmek istiyorum. Bu yazıda, bir şarkıcının dilinde “melâmet” kelimesinin “melânet”e nasıl dönüştüğünden söz edilerek Türkçeyi kötü kullananlar eleştiriliyor ve Melâmilik hakkında dikkate değer görüşler ileri sürülüyor.
Selçuk Karakılıç, kısa bir süre önce vefat eden şair ve eski vali Rıza Akdemir için bir portre denemesi yazdı. Aziz Korkmaz da, geçen haziran ayında kaybettiğimiz şair Abdurrahim Karakoç’la ilgili bir hatırasını ve düşüncelerini anlatıyor.
Bu sayıda Sevgül Yılmaz ve Ahmet Sıvacı’nın birer hikâyesini, Hayrettin Durmuş’un zeytin üzerine kısa bir denemesini, Mehmet Aycı, Filiz Bezirgan, Cengizhan Orakçı, Cevdet Karal, Abdurrahman Şimşek, Mehmet Özdemir, İlker Nuri, Niyazi Mete Gürgan, Mustafa Özçelik, Ahmet Cora, Ahmet Mahir Pekşen ve Ömer Duman’ın da birer şiirini okuyacaksınız.
Kırkambar’ımız da her zaman olduğu gibi dopdolu.
Daha güzel ve daha zengin sayılarda buluşmak üzere…
Muhabbetle efendim.
Beşir Ayvazoğlu
Bu sayımız, İstanbul’u kendine Tokyo’dan daha yakın bulan bir Japon tarihçiyle, Prof. Dr. Tadashi Suzuki’yle yapılmış uzun bir röportajla başlıyor. Röportajı Tokyo’da gerçekleştiren, fakat nasılsa fotoğraf çekmeyi ihmal eden Celâleddin Çelik, Türkiye’ye döndükten kısa bir süre sonra Suzuki’yle Üsküdar’da, Şemsi Ahmed Paşa Camii civarında tesadüfen karşılaşmış ve hemen fotoğraflarını çekmiş.
1972-1975 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nde doktora yapan Suzuki, yakın zamanlara kadar Tokyo Üniversitesi’nde ders veriyordu. İstanbul’da bulunduğu yıllarda çeşitli kültür çevrelerine de girip çıkan bu değerli tarihçinin anlattıkları, İstanbul’un 1970’lerdeki kültür hayatı hakkında önemli bilgiler ihtiva ediyor. Bu arada Suzuki’nin hat dersleri ve icazeti aldığı merhum Kemal Batanay’ın Boğaziçi Köprüsü için yazdığı -hattı da kendisine ait olan- tarih manzumesini “Hazine-i Evrak” bölümünde göreceksiniz.
Kapak konumuza gelince: Türk aydınları Endülüs tarih ve medeniyetine Ziya Paşa’nın Viardot’dan yeniden telif edercesine Türkçeye çevirdiği Endülüs Tarihi yayımlandıktan sonra ilgi duymaya başlamışlardır. İlk baskısı 1863 yılında yapılan bu önemli eser, kısa bir süre önce yeni harflere aktarılıp sadeleştirilerek tek cilt hâlinde yayımlandı. Bu vesileyle, Endülüs tarih ve kültürünün edebiyatımıza nasıl yansıdığını merak ettik. Ziya Paşa’dan Abdülhak Hâmid’e, Muallim Naci’den Mehmed Âkif’e, Yahya Kemal’den Sezai Karakoç’a... M. Selim Gökçe, Faruk Nafiz’in bir mısraını başlık yaptığı “Endülüs, Endülüs... Güzel Endülüs” yazısında bu konuyu ele aldı.
Yüksek Mimar Dr. İ. Aydın Yüksel de, Mesih Paşa Çeşmesi örneğinden yola çıkarak restorasyon cinayetlerinden söz ediyor. Bu yazıyı okuyunca içinizin sızlayacağından eminim. Aydın Bey diyor ki: “Ne zaman restorasyon için bir yapının etrafının çevrildiğini görsem, ‘Eyvah,’ diyorum, ‘restore ediyorlar!”
Vefatının 50. yılında andığımız Ahmet Hamdi Tanpınar’ı bu sayıda da ihmal etmedik. Prof. Dr. İbrahim Şahin, Tanpınar’ın, onunla ciddi bir şekilde hesaplaşılmadan, sadece nostalji ve hamaset edebiyatı yapılarak anlaşılamayacağını söylüyor. Değerli akademisyenin şu cümlelerini dikkatinize sunuyorum: “Tanpınar, günlükleriyle sağlığında onu görmezden gelenlerden, ölümünden sonra sahiplenenlerden ve sahiplenmeyenlerden intikam almış oldu. Kısacası Tanpınar, okuyucusu olan muhafazakârlardan, okuyucusu olmayan ilericilerden ve sağcı-solcu şeklinde kamplaşmış Türk okumuşundan hıncını böylece almış oldu.”
Sezai Coşkun, Mustafa Kutlu’nın Anadolu Yakası, Kadir Erdal da Recep Şükrü Güngör’ün Memleket Meselesi adlı son hikâye kitapları hakkında yazdılar. Fethi Demir ise Sezai Karakoç’un poetikasını ele aldı. Afşın Selim, ünlü Fransız yazar André Gide’in Günlükler’inde Bursa hakkında yazdıklarını değerlendirdi. Prof. Dr. Nâmık Açıkgöz Divan şiiriyle ilgili yazılarına devam ediyor. Bu sayıdaki yazısında divanına özel bir dikkatle eğildiği Nedim’in tercihini “birey”den yana kullanan bir şair olduğu görüşünü savunuyor. Recep Seyhan’ın yazısına da dikkatinizi çekmek istiyorum. Bu yazıda, bir şarkıcının dilinde “melâmet” kelimesinin “melânet”e nasıl dönüştüğünden söz edilerek Türkçeyi kötü kullananlar eleştiriliyor ve Melâmilik hakkında dikkate değer görüşler ileri sürülüyor.
Selçuk Karakılıç, kısa bir süre önce vefat eden şair ve eski vali Rıza Akdemir için bir portre denemesi yazdı. Aziz Korkmaz da, geçen haziran ayında kaybettiğimiz şair Abdurrahim Karakoç’la ilgili bir hatırasını ve düşüncelerini anlatıyor.
Bu sayıda Sevgül Yılmaz ve Ahmet Sıvacı’nın birer hikâyesini, Hayrettin Durmuş’un zeytin üzerine kısa bir denemesini, Mehmet Aycı, Filiz Bezirgan, Cengizhan Orakçı, Cevdet Karal, Abdurrahman Şimşek, Mehmet Özdemir, İlker Nuri, Niyazi Mete Gürgan, Mustafa Özçelik, Ahmet Cora, Ahmet Mahir Pekşen ve Ömer Duman’ın da birer şiirini okuyacaksınız.
Kırkambar’ımız da her zaman olduğu gibi dopdolu.
Daha güzel ve daha zengin sayılarda buluşmak üzere…
Muhabbetle efendim.
Beşir Ayvazoğlu
'İktibas’ dergisi
İktibas’ın yeni sayısında yeryüzünde Müslümanların maruz kaldığı şiddet, Müslüman dünyanın zaafları, cemaat olmanın gerekliliği üzerinde duruluyor.
İktibas yine yoğun bir gündem ile çıktı. İçinde bulunduğumuz Ramazan ayına vurgu yapılan dergide yeryüzünde Müslümanların maruz kaldığı şiddet, Müslüman dünyanın zaafları, cemaat olmanın anlamı ve gerekliliği üzerinde duruluyor.
“‘Değişimin Güvenliği’ Kavramının Mısır’daki Yakıcı Tezahürleri” başlığını taşıyan YORUM bölümünde, Müslümanların yaşadıkları coğrafyalarda eski düzenlerin yıkılması ve ‘ılımlı laiklik’ ekseninde demokratik düzenlerin inşasını hedefleyen süreçte, hâla bir çok kesimin bakış açısını gözden geçirme gereği duymadığı, duygusal ve reaksiyoner yaklaşımlarını sürdürdüklerine dikkat çekiliyor.
Sözlükte topluluk, grup, zümre anlamlarına gelen cemaat kavramının ıstılahta ne manaya geldiği, Kur’an’da geçen ‘cemia’ kelimesinin hangi anlamda kullanıldığı, cemiyet ile hangi farkları taşıdığı, bir topluluğun İslami Cemaat olarak adlandırılabilmesi için hangi hedeflere sahip olması gerektiği KAVRAM bölümünde tartışılıyor.
“Tehlikeli Yanılsamalar” başlığını taşıyan yazısında Atasoy Müftüoğlu, Müslümanların karşı karşıya olduğu hayati tehlikelere dikkat çekiyor ve “statükoları onaylayan cemaat/hizmet akımları, bu defa statüko tarafından, bürokrasi ve devlet aygıtları tarafından onaylanıyor, tebcil ediliyor, alkışlanıyor” tesbitinde bulunuyor.
Bünyamin Zeran, “Tüketim Toplumundan Tüketilen Topluma” isimli yazısında “giderek tüketilen bir toplumun fertleri olmaktayız, her birimiz birer birer tüketilmekteyiz, buna karşı bir duruş ortaya koymak istiyorsak zihnimizi kuşatan prangalardan kurtulmak zorundayız” gerçeğinin altını çiziyor.
Dergide bu ay önemli bir röportaj da yer alıyor. İktibas adına Şükrü Hüseyinoğlu, Müslümanların gündemini oluşturan pek çok konuda Prof.Dr. Burhanettin Can’ın görüşlerini alıyor. Burhanettin Can, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki değişimden, Müslümanların ‘zihinsel bağımlılık’ problemine kadar pek çok konuda görüşlerini paylaşıyor.
Dergide ayrıca “Hz. Musa’nın Asası” ile Hikmet Ertürk, “Sahi ‘Siz İnandığınız Allah’tan Gerçekten Korkuyor musunuz?” ile Osman Coşkun, “Evlerimizin İstikameti” ile Mustafa Bozacıoğlu, “Ramazan Ayı: Bir İnfak Mektebi” ile Mehmed Durmuş’un yazılarının yanı sıra zengin bir Sanat-Edebiyat sayfası da okurların dikkatine sunuluyor.
İktibas yine yoğun bir gündem ile çıktı. İçinde bulunduğumuz Ramazan ayına vurgu yapılan dergide yeryüzünde Müslümanların maruz kaldığı şiddet, Müslüman dünyanın zaafları, cemaat olmanın anlamı ve gerekliliği üzerinde duruluyor.
“‘Değişimin Güvenliği’ Kavramının Mısır’daki Yakıcı Tezahürleri” başlığını taşıyan YORUM bölümünde, Müslümanların yaşadıkları coğrafyalarda eski düzenlerin yıkılması ve ‘ılımlı laiklik’ ekseninde demokratik düzenlerin inşasını hedefleyen süreçte, hâla bir çok kesimin bakış açısını gözden geçirme gereği duymadığı, duygusal ve reaksiyoner yaklaşımlarını sürdürdüklerine dikkat çekiliyor.
Sözlükte topluluk, grup, zümre anlamlarına gelen cemaat kavramının ıstılahta ne manaya geldiği, Kur’an’da geçen ‘cemia’ kelimesinin hangi anlamda kullanıldığı, cemiyet ile hangi farkları taşıdığı, bir topluluğun İslami Cemaat olarak adlandırılabilmesi için hangi hedeflere sahip olması gerektiği KAVRAM bölümünde tartışılıyor.
“Tehlikeli Yanılsamalar” başlığını taşıyan yazısında Atasoy Müftüoğlu, Müslümanların karşı karşıya olduğu hayati tehlikelere dikkat çekiyor ve “statükoları onaylayan cemaat/hizmet akımları, bu defa statüko tarafından, bürokrasi ve devlet aygıtları tarafından onaylanıyor, tebcil ediliyor, alkışlanıyor” tesbitinde bulunuyor.
Bünyamin Zeran, “Tüketim Toplumundan Tüketilen Topluma” isimli yazısında “giderek tüketilen bir toplumun fertleri olmaktayız, her birimiz birer birer tüketilmekteyiz, buna karşı bir duruş ortaya koymak istiyorsak zihnimizi kuşatan prangalardan kurtulmak zorundayız” gerçeğinin altını çiziyor.
Dergide bu ay önemli bir röportaj da yer alıyor. İktibas adına Şükrü Hüseyinoğlu, Müslümanların gündemini oluşturan pek çok konuda Prof.Dr. Burhanettin Can’ın görüşlerini alıyor. Burhanettin Can, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki değişimden, Müslümanların ‘zihinsel bağımlılık’ problemine kadar pek çok konuda görüşlerini paylaşıyor.
Dergide ayrıca “Hz. Musa’nın Asası” ile Hikmet Ertürk, “Sahi ‘Siz İnandığınız Allah’tan Gerçekten Korkuyor musunuz?” ile Osman Coşkun, “Evlerimizin İstikameti” ile Mustafa Bozacıoğlu, “Ramazan Ayı: Bir İnfak Mektebi” ile Mehmed Durmuş’un yazılarının yanı sıra zengin bir Sanat-Edebiyat sayfası da okurların dikkatine sunuluyor.
'Umran' dergisi 216. sayısında
Temmuz ayında yayımladığı ‘İslâmcılığın Seyri’ başlıklı dosyası ile basında süren İslâmcılık tartışmalarını ‘başlatan’ Umran dergisi yeni çıkan 216. sayısında İslâmcılıkla yakından ilgili olan çağdaş Müslüman düşüncenin bazı eğilim ve yönelimlerini gündeme taşıyor.
Çağdaş Müslüman düşüncenin mahiyetini belirleyen temel unsurlardan biri, Müslüman kavimlerin Batı ile karşılaşması ve onunla yüzleşme arzusudur. Bu dönemin tipik özelliği ‘yenilmişlik duygusu’nun beslediği tepkiselliktir. Çünkü Müslümanlar, bu dönemde siyasi güçlerini neredeyse bütünüyle yitirmişlerdir. Bu ise, doğal olarak, yenilginin nedeni üzerinde yoğunlaşma ihtiyacını doğurmuştur. Bu yoğunlaşma hali kimi zaman savunmacı bir karakterde olmuş kimi zaman özgüvenli bir karşı çıkışa işaret etmiştir. Dönemsel etkilenmeler/etkileşimler dikkate alındığında bugün çağdaş Müslüman düşünce hem bir imkana hem de zaafa işaret etmektedir. Bir arayışı içinde barındırmasından dolayı önemli bir imkan olan bu düşünsel seyir düşünce konularında bütünlüklü bir bakışı yetkin bir biçimde teorize edemediğinden dolayı zaaflarından kurtulamamıştır.
Umran’ın bu sayısında M. Kürşad Atalar genel olarak meselenin bu boyutuna eğiliyor. Talal Asad Muhammed Esed’i, Miraç Can Uğur ise Fazlur Rahman’ı ele alıyor. Abbas Pirimoğlu ise meseleyi genel bir perspektiften Müslümanların düşünce sorunları üzerinden ele alarak işliyor.
Ortadoğu’da yaşanan gelişmeleri ele alan yazılar tartışılan konuların mahiyetini kavramak bakımından önemli. İlhan Akkurt, liberalizm tartışmalarına ilişkin bir kritik yazısı kaleme aldı. Mesut Karaşahan ise modern zamanların merhametsizliğini, ahlak ve iffetin yok oluşunu Almanya’daki terk edilen bebeklerin konulduğu kutular üzerinden ele alıyor.
Umran’ın ağustos ayrıca Şakir Kocabaş’la ilgili olarak Metin Önal Mengüşoğlu’nun kaleme aldığı önemli bir yazıyı Hasan el-Basrî konulu söyleşi izliyor. Ahmet Sait Akçay Müslüman şair Shabbir Banoobhai hakkındaki değerlendirme yazısı ile yer alıyor Umran’da.
Dergide dosya konusu dışında ilk önemli metinler de yer alıyor. Muhammed Esed’in Mekke’ye Giden Yol kitabında 1973 yılında yazmış olduğu ve Türkçede yayımlanan hiçbir tercümede yer almayan metni Selim Karlıtekin tarafından çevrildi. Ölümünün ellinci yılında çeşitli etkinliklerle anılan Ahmet Hamdi Tanpınar’ın kırk yılı aşkın bir zamandır Edebiyat Üzerine Makaleler kitabında dört sayfası eksik yayımlanan bir metninin tam hali yer alıyor. Asım Öz’ün metnin serencamını anlattığı sunuşuyla beraber yayımlanan bu metin tek parti devrindeki yayıncılık faaliyetlerini anlamak bakımından da önemli.
İrtibat:
0212 631 12 50
www.umrandergisi.com
Çağdaş Müslüman düşüncenin mahiyetini belirleyen temel unsurlardan biri, Müslüman kavimlerin Batı ile karşılaşması ve onunla yüzleşme arzusudur. Bu dönemin tipik özelliği ‘yenilmişlik duygusu’nun beslediği tepkiselliktir. Çünkü Müslümanlar, bu dönemde siyasi güçlerini neredeyse bütünüyle yitirmişlerdir. Bu ise, doğal olarak, yenilginin nedeni üzerinde yoğunlaşma ihtiyacını doğurmuştur. Bu yoğunlaşma hali kimi zaman savunmacı bir karakterde olmuş kimi zaman özgüvenli bir karşı çıkışa işaret etmiştir. Dönemsel etkilenmeler/etkileşimler dikkate alındığında bugün çağdaş Müslüman düşünce hem bir imkana hem de zaafa işaret etmektedir. Bir arayışı içinde barındırmasından dolayı önemli bir imkan olan bu düşünsel seyir düşünce konularında bütünlüklü bir bakışı yetkin bir biçimde teorize edemediğinden dolayı zaaflarından kurtulamamıştır.
Umran’ın bu sayısında M. Kürşad Atalar genel olarak meselenin bu boyutuna eğiliyor. Talal Asad Muhammed Esed’i, Miraç Can Uğur ise Fazlur Rahman’ı ele alıyor. Abbas Pirimoğlu ise meseleyi genel bir perspektiften Müslümanların düşünce sorunları üzerinden ele alarak işliyor.
Ortadoğu’da yaşanan gelişmeleri ele alan yazılar tartışılan konuların mahiyetini kavramak bakımından önemli. İlhan Akkurt, liberalizm tartışmalarına ilişkin bir kritik yazısı kaleme aldı. Mesut Karaşahan ise modern zamanların merhametsizliğini, ahlak ve iffetin yok oluşunu Almanya’daki terk edilen bebeklerin konulduğu kutular üzerinden ele alıyor.
Umran’ın ağustos ayrıca Şakir Kocabaş’la ilgili olarak Metin Önal Mengüşoğlu’nun kaleme aldığı önemli bir yazıyı Hasan el-Basrî konulu söyleşi izliyor. Ahmet Sait Akçay Müslüman şair Shabbir Banoobhai hakkındaki değerlendirme yazısı ile yer alıyor Umran’da.
Dergide dosya konusu dışında ilk önemli metinler de yer alıyor. Muhammed Esed’in Mekke’ye Giden Yol kitabında 1973 yılında yazmış olduğu ve Türkçede yayımlanan hiçbir tercümede yer almayan metni Selim Karlıtekin tarafından çevrildi. Ölümünün ellinci yılında çeşitli etkinliklerle anılan Ahmet Hamdi Tanpınar’ın kırk yılı aşkın bir zamandır Edebiyat Üzerine Makaleler kitabında dört sayfası eksik yayımlanan bir metninin tam hali yer alıyor. Asım Öz’ün metnin serencamını anlattığı sunuşuyla beraber yayımlanan bu metin tek parti devrindeki yayıncılık faaliyetlerini anlamak bakımından da önemli.
İrtibat:
0212 631 12 50
www.umrandergisi.com
2012-08-07
Mostar’da “Sinemada Oryantalizm ve Yerlilik” tartışmaları
Ağustos 2012, Sayı:90
Mostar, Ağustos 2012 tarihli 90. sayısında Doğu dünyası için en büyük tehditlerden birini oluşturan oryantalizmin yeni versiyonunu sinema üzerinden tartışmaya açıyor.
Oryantalizm (Şarkiyatçılık), Batı dünyasının Doğu’ya önyargılı bakışının fikren somutlaşmış biçimi. Günümüzde bu kavram içerik değiştirerek yeni bir oryantalizm anlayışına dönüştü. Bu yeni anlayış, kültürel sömürgecilik veya kültürel emperyalizm biçiminin motoru aynı zamanda. Başlıca araçları ise gazete, televizyon ve sinema gibi kitlesel ve küresel “iletişim” araçları. İçeriği ve araçlarıyla Doğu dünyası için yeni ve en büyük tehdidi oluşturan bu anlayışın deşifresi hayati öneme sahip. Bu anlamda, oryantalizmin izinin net bir şekilde sürülebileceği alanlardan biri olan sinemayı sağlıklı bir biçimde okumak gerekiyor. Buradan hareketle, 90. sayısında “Sinemada Oryantalizm ve Yerlilik” başlıklı bir dosyayla okurlarının karşısına çıkan Mostar, konuyu yerli bir bakış açısıyla irdelemeyi amaçlıyor. Dosyaya “Yeni-Oryantalizm: Kültürel sömürgecilik” yazısıyla katkı sunan Yusuf Kaplan, oryantalizmden çıkış yolunun da gösterildiği yazısında yeni oryantalizme dair derin bir okuma sunuyor. “Türk Sineması’nda yerelliğin temsili” başlıklı yazısıyla dosyada yer alan Celil Civan, Türk sinemasının 1950’lerde başlayan serüvenini günümüze kadar değerlendirerek, oryantalizmin panzehiri olarak nitelendirebileceğimiz “yerliliğin” sinemamızdaki izini sürüyor. Bir diğer dosya yazarı Ahmet Murat’ın “Sinemada yerlilik ve bir İran örneği: Mecid Mecidi Sineması” başlıklı yazısı, İranlı yönetmen Mecid Mecidi özelinde “irfan” temelli sinemaya içerden ve yerli bir gözle bakmayı sağlıyor. Hasan Hüseyin Öz ise “Eve dönüş stratejisi ya da Angelopoulos filmleri” başlıklı yazısıyla, irfanın bu topraklardaki yansıyan yüzü olan arayış ve yolculuk metaforlarına Yunanlı bir yönetmenin filmleri üzerinden bakıyor.
Mostar’da ana dosya konusu dışında yer alan birçok yazı ve söyleşiler de dikkat çekiyor. Derginin söyleşi sayfalarına bu ay iki önemli isim konuk oluyor. Bunlardan ilki, 29 Mart Üniversitesi Felsefe Bölüm Başkanı Prof. Dr. Tahsin Görgün. “Müslümanca bir hayat medeniyeti zaruri hâle getiriyor” diyen Görgün, şehirli ve medeni olmanın mihenk taşlarını özenle gözler önüne seriyor. Mostar’ın bir diğer söyleşi konuğu ise Yıldız Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Sezai Coşkun. “Kemal Tahir’in Cumhuriyet tarihine bakışı yeni bir tarihi gösterme isteğidir” diyen Coşkun, derinlemesine bir bakış açısıyla Kemal Tahir’i inceliyor.
Mostar’ın ana dosya konusu ve söyleşi sayfaları dışında Dünya sayfasında yer alan yazılar da dikkat çekiyor. Ali Şahin’in “Türk dış politikası: Kudret ve şefkat” başlıklı yazısında, son dönemde sıklıkla tartışılan “soft power / hard-power” kavramları farklı bir bakış açısıyla ele alınırken; Taha Kılınç ise “Hasan el-Bennâ’nın kemikleri sızlayacak mı?” başlıklı yazısında Mısır’daki cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrası oluşan konjonktürü Mısır’ın yakın tarihine ilişkin önemli bilgiler eşliğinde yorumluyor.
Bu yazıların dışında derginin Toplum köşesinde yer alan Naci Bostancı imzalı “Tarih bilinci tartışması ve kahramanlar”; Medya sayfasında yer alan Hakan Çopur imzalı “Medyada Ramazan’ın bedeni var ruhu yok” ve Alper Çeker imzalı “Bürokrasinin sanatı” başlıklı yazılar ile derginin Gündemden, Görsel Hafıza, Çizi-Yorum, Tarih, Edebiyat, Kitap ve Sinema bölümlerinde yer alan yazılar da zengin içeriğiyle okurun ilgisini bekliyor.
Mostar, Ağustos 2012 tarihli 90. sayısında Doğu dünyası için en büyük tehditlerden birini oluşturan oryantalizmin yeni versiyonunu sinema üzerinden tartışmaya açıyor.
Oryantalizm (Şarkiyatçılık), Batı dünyasının Doğu’ya önyargılı bakışının fikren somutlaşmış biçimi. Günümüzde bu kavram içerik değiştirerek yeni bir oryantalizm anlayışına dönüştü. Bu yeni anlayış, kültürel sömürgecilik veya kültürel emperyalizm biçiminin motoru aynı zamanda. Başlıca araçları ise gazete, televizyon ve sinema gibi kitlesel ve küresel “iletişim” araçları. İçeriği ve araçlarıyla Doğu dünyası için yeni ve en büyük tehdidi oluşturan bu anlayışın deşifresi hayati öneme sahip. Bu anlamda, oryantalizmin izinin net bir şekilde sürülebileceği alanlardan biri olan sinemayı sağlıklı bir biçimde okumak gerekiyor. Buradan hareketle, 90. sayısında “Sinemada Oryantalizm ve Yerlilik” başlıklı bir dosyayla okurlarının karşısına çıkan Mostar, konuyu yerli bir bakış açısıyla irdelemeyi amaçlıyor. Dosyaya “Yeni-Oryantalizm: Kültürel sömürgecilik” yazısıyla katkı sunan Yusuf Kaplan, oryantalizmden çıkış yolunun da gösterildiği yazısında yeni oryantalizme dair derin bir okuma sunuyor. “Türk Sineması’nda yerelliğin temsili” başlıklı yazısıyla dosyada yer alan Celil Civan, Türk sinemasının 1950’lerde başlayan serüvenini günümüze kadar değerlendirerek, oryantalizmin panzehiri olarak nitelendirebileceğimiz “yerliliğin” sinemamızdaki izini sürüyor. Bir diğer dosya yazarı Ahmet Murat’ın “Sinemada yerlilik ve bir İran örneği: Mecid Mecidi Sineması” başlıklı yazısı, İranlı yönetmen Mecid Mecidi özelinde “irfan” temelli sinemaya içerden ve yerli bir gözle bakmayı sağlıyor. Hasan Hüseyin Öz ise “Eve dönüş stratejisi ya da Angelopoulos filmleri” başlıklı yazısıyla, irfanın bu topraklardaki yansıyan yüzü olan arayış ve yolculuk metaforlarına Yunanlı bir yönetmenin filmleri üzerinden bakıyor.
Mostar’da ana dosya konusu dışında yer alan birçok yazı ve söyleşiler de dikkat çekiyor. Derginin söyleşi sayfalarına bu ay iki önemli isim konuk oluyor. Bunlardan ilki, 29 Mart Üniversitesi Felsefe Bölüm Başkanı Prof. Dr. Tahsin Görgün. “Müslümanca bir hayat medeniyeti zaruri hâle getiriyor” diyen Görgün, şehirli ve medeni olmanın mihenk taşlarını özenle gözler önüne seriyor. Mostar’ın bir diğer söyleşi konuğu ise Yıldız Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Sezai Coşkun. “Kemal Tahir’in Cumhuriyet tarihine bakışı yeni bir tarihi gösterme isteğidir” diyen Coşkun, derinlemesine bir bakış açısıyla Kemal Tahir’i inceliyor.
Mostar’ın ana dosya konusu ve söyleşi sayfaları dışında Dünya sayfasında yer alan yazılar da dikkat çekiyor. Ali Şahin’in “Türk dış politikası: Kudret ve şefkat” başlıklı yazısında, son dönemde sıklıkla tartışılan “soft power / hard-power” kavramları farklı bir bakış açısıyla ele alınırken; Taha Kılınç ise “Hasan el-Bennâ’nın kemikleri sızlayacak mı?” başlıklı yazısında Mısır’daki cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrası oluşan konjonktürü Mısır’ın yakın tarihine ilişkin önemli bilgiler eşliğinde yorumluyor.
Bu yazıların dışında derginin Toplum köşesinde yer alan Naci Bostancı imzalı “Tarih bilinci tartışması ve kahramanlar”; Medya sayfasında yer alan Hakan Çopur imzalı “Medyada Ramazan’ın bedeni var ruhu yok” ve Alper Çeker imzalı “Bürokrasinin sanatı” başlıklı yazılar ile derginin Gündemden, Görsel Hafıza, Çizi-Yorum, Tarih, Edebiyat, Kitap ve Sinema bölümlerinde yer alan yazılar da zengin içeriğiyle okurun ilgisini bekliyor.
2012-08-06
'Hece Öykü' dergisinin 52.sayısı
Ağustos-Eylül 2012
ÖYKÜ GÜNDEMİ
Necip Tosun Öykü Birikimimize Yerli Pencereden Bakmak 3
Necati Mert Üç Kişiye İki Hikâye 5
Yavuz Ahmet Koç Hikâye Yarışmaları Üzerine 8
Osman Alagöz Recep Şükrü Güngör’le Memleket Meselesi Üzerine 10
ÖYKÜLER
Cemal Şakar Babamın Kokusu 14
Mihriban İnan Karatepe Her şey Çok Güzel 17
Hasibe Çerko Diana’nın Kanlı Kavakları 19
Handan Acar Yıldız Zımpara Tutmayan Sıfat 24
Veysi Erdoğan Fotoğraf 28
Bedia Koçakoğlu Erguvanlar Açmadı Bu Mevsim 35
Merve Koçak Kurt Sevgilim Kardan Adam 39
İsmail Sert Kımıldayan 43
Gülsüm Ekinci Onlar 47
Mustafa Orman Bir Daha Bir Daha 54
Aytaç Ören Sen Erken Başladın Güze 58
Hasan Aycın Çizgi 59
DOSYA ÇAĞDAŞ KAZAKİSTAN ÖYKÜSÜ
Zhandos Kumganbayev 20. Asrın Başında Çağdaş Kazak Edebiyatının Temeli
Atılırken Oluşan Siyasi Durum 61
Ömer Küçükmehmetoğlu Kazakistan-Türkiye Kültürel İlişkilerinin Yorulmaz Emektarı
Abdulvahap Kara ile Röportaj 66
Beyimbet Maylin Kavganın Başı–Dayrabay’ın İneği 71
Gabit Müsirepov Gökyüzünde Düello 81
Bolat Kanatbayev Denizden Esen Rüzgâr 91
Didahmet Aşimhanulı Akkaba’nın Dalgaları 99
Nurdavlet Bebihanulı Akış Üzgün Gözlerin Parıltısı 108
Nesip Jünisbayulı Kertolğau 119
Ömirjan Abdıhalık Toprak 140
ÖYKÜLER
Esra Demirci İhtimal 143
Mehmet Kahraman Çok Uzun Bir Sahne 146
Ayşe Bağcivan Ziyaret 151
Akif Hasan Kaya Kuş Çocukları 154
Ayla Şenel Tombul Saat 156
Ayla Coşkun Ceren Benim Adım P ... 162
Sevgül Yılmaz Kör Kurşun 164
Necib Mahfûz Gül Bahçesi 168
Firdevs Canbaz Yumuşak Yunus Develi’yle Frenk Havası ve Öykü Üzerine Söyleşi 171
Firdevs Canbaz Yumuşak Yunus Develi’nin Frenk Havaları Üzerine Notlar 176
Arzu Kaplan Modernizme Sanatsal Bir Başkaldırı: Fener Bekçisinin Rüyaları 181
ÖYKÜ KİTAPLIĞI
Necip Tosun Ömrün Yazı 188
Hatice Bildirici Karışık Odalar 188
Akif Hasan Kaya Ama Sizden Değilim
ÖYKÜ GÜNDEMİ
Necip Tosun Öykü Birikimimize Yerli Pencereden Bakmak 3
Necati Mert Üç Kişiye İki Hikâye 5
Yavuz Ahmet Koç Hikâye Yarışmaları Üzerine 8
Osman Alagöz Recep Şükrü Güngör’le Memleket Meselesi Üzerine 10
ÖYKÜLER
Cemal Şakar Babamın Kokusu 14
Mihriban İnan Karatepe Her şey Çok Güzel 17
Hasibe Çerko Diana’nın Kanlı Kavakları 19
Handan Acar Yıldız Zımpara Tutmayan Sıfat 24
Veysi Erdoğan Fotoğraf 28
Bedia Koçakoğlu Erguvanlar Açmadı Bu Mevsim 35
Merve Koçak Kurt Sevgilim Kardan Adam 39
İsmail Sert Kımıldayan 43
Gülsüm Ekinci Onlar 47
Mustafa Orman Bir Daha Bir Daha 54
Aytaç Ören Sen Erken Başladın Güze 58
Hasan Aycın Çizgi 59
DOSYA ÇAĞDAŞ KAZAKİSTAN ÖYKÜSÜ
Zhandos Kumganbayev 20. Asrın Başında Çağdaş Kazak Edebiyatının Temeli
Atılırken Oluşan Siyasi Durum 61
Ömer Küçükmehmetoğlu Kazakistan-Türkiye Kültürel İlişkilerinin Yorulmaz Emektarı
Abdulvahap Kara ile Röportaj 66
Beyimbet Maylin Kavganın Başı–Dayrabay’ın İneği 71
Gabit Müsirepov Gökyüzünde Düello 81
Bolat Kanatbayev Denizden Esen Rüzgâr 91
Didahmet Aşimhanulı Akkaba’nın Dalgaları 99
Nurdavlet Bebihanulı Akış Üzgün Gözlerin Parıltısı 108
Nesip Jünisbayulı Kertolğau 119
Ömirjan Abdıhalık Toprak 140
ÖYKÜLER
Esra Demirci İhtimal 143
Mehmet Kahraman Çok Uzun Bir Sahne 146
Ayşe Bağcivan Ziyaret 151
Akif Hasan Kaya Kuş Çocukları 154
Ayla Şenel Tombul Saat 156
Ayla Coşkun Ceren Benim Adım P ... 162
Sevgül Yılmaz Kör Kurşun 164
Necib Mahfûz Gül Bahçesi 168
Firdevs Canbaz Yumuşak Yunus Develi’yle Frenk Havası ve Öykü Üzerine Söyleşi 171
Firdevs Canbaz Yumuşak Yunus Develi’nin Frenk Havaları Üzerine Notlar 176
Arzu Kaplan Modernizme Sanatsal Bir Başkaldırı: Fener Bekçisinin Rüyaları 181
ÖYKÜ KİTAPLIĞI
Necip Tosun Ömrün Yazı 188
Hatice Bildirici Karışık Odalar 188
Akif Hasan Kaya Ama Sizden Değilim
2012-08-02
'EDEP' edebiyat dergisinin 30.sayısı çıktı
Ağustos 2012
Edep'in Ağustos sayısında Musa Deniz başta Arakan olmak üzere İslam coğrafyasındaki dökülen kandan hareketle "Hüzünlü Orucum" başlıklı yazısıyla yer alıyor. Mustafa Özçelik "Camiler ve Mescitler" başlıklı yazısıyla cami ve mescitlerin insan ve toplum hayatındaki yerini irdeliyor. Mehmet Yavuz Ay "Kudüs-ü Şerif Notları"nın ikinci bölümünde Mescid-i Aksa ve miraca değinirken izlenimlerini Özcan Ünlü, Kemal Sayar ve Mahmut Deviş'ten aldığı şiirlerle süslüyor.
Arif Ay "Gün Dökümleri"nde Atasoy Müftüoğlu'ndan Abdurrahim Karakoç'a Şiirimin Şehirleri'nden Srebrenica anısına gündeme ilişkin notlara yer veriyor. Hayrettin Durmuş "Rahmet İklimi, Azık Mevsimi" başlıklı yazısıyla Ramazan'ı karşılıyor.
Bu sayının öyküleri: Zeynep Sati Yalçın "Simli Karanfiller", Özden Apaydın "Aşk ve Ankara", Telman Bayramoğlu "Dans Eden Çeşme".
Derginin şairleri: Çağatay Telli, Rasim Demirtaş, Erdal Çakır, Hatice Akkanat, Ali Haydar Haksal, Mustafa Ökkeş Evren, Yasin Mortaş, Mehmet Aycı, Adem Turan, Şakir Kurtulmuş.
Ayrıca Edep'in bu sayısında Zeynep Okur'un "Altı Çizili Satırlar"ının yanı sıra Güldeste, Hatırat, Rivayet Ola ki bölümleri yer alıyor.
İrtibat:
edepdergisi@gmail.com
Edep'in Ağustos sayısında Musa Deniz başta Arakan olmak üzere İslam coğrafyasındaki dökülen kandan hareketle "Hüzünlü Orucum" başlıklı yazısıyla yer alıyor. Mustafa Özçelik "Camiler ve Mescitler" başlıklı yazısıyla cami ve mescitlerin insan ve toplum hayatındaki yerini irdeliyor. Mehmet Yavuz Ay "Kudüs-ü Şerif Notları"nın ikinci bölümünde Mescid-i Aksa ve miraca değinirken izlenimlerini Özcan Ünlü, Kemal Sayar ve Mahmut Deviş'ten aldığı şiirlerle süslüyor.
Arif Ay "Gün Dökümleri"nde Atasoy Müftüoğlu'ndan Abdurrahim Karakoç'a Şiirimin Şehirleri'nden Srebrenica anısına gündeme ilişkin notlara yer veriyor. Hayrettin Durmuş "Rahmet İklimi, Azık Mevsimi" başlıklı yazısıyla Ramazan'ı karşılıyor.
Bu sayının öyküleri: Zeynep Sati Yalçın "Simli Karanfiller", Özden Apaydın "Aşk ve Ankara", Telman Bayramoğlu "Dans Eden Çeşme".
Derginin şairleri: Çağatay Telli, Rasim Demirtaş, Erdal Çakır, Hatice Akkanat, Ali Haydar Haksal, Mustafa Ökkeş Evren, Yasin Mortaş, Mehmet Aycı, Adem Turan, Şakir Kurtulmuş.
Ayrıca Edep'in bu sayısında Zeynep Okur'un "Altı Çizili Satırlar"ının yanı sıra Güldeste, Hatırat, Rivayet Ola ki bölümleri yer alıyor.
İrtibat:
edepdergisi@gmail.com
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)