2012-05-10

Dirilişe Giden Yol: Direniş Taşı

Kelimelerin de bir rengi var. O kelimeler ki hayat yüklü. Şiirleri gök kubbenin renginde bir şair. Hayatın içinde, hayatı kalbinden yakalayan; herkesin bakıp geçtiği fakat bir türlü farkına varmadığı duygu ve ayrıntıların şairi. Ketençimeni yaylasının suları gibi berrak bir şiir. Hüznü bir kurşun gibi yüreğinde taşır. Şu mısralar onun duygularını ne güzel yansıtır:

“dağlar, keten çimen, gümüş pınar
kim anlatacak hikâyemizi
toprak ile söyleşi, uyanış vakti
şu yol murtaza’ya çıkar”

Murat Soyak’ın yeni şiir kitabı “Direniş Taşı” güçlü ve kalıcı şiirlerin bir toplamıdır. Bu kitap için bir yönüyle “bütün mazlumlar için ağıt” diyebiliriz.

“çağa gölgesi düşen firavun’a karşı
sürgün verecek dal, direniş taşı”

İnsanlığı kuşatan karanlığa, işgallere ve yılgınlığa karşı mücadeleyi ve çabayı şiar edinmiştir. Herkesin madde peşinde koştuğu bir çağda mananın derdiyle dertlenmiştir.

Gül aydınlığında çağı okuyan şair İslam medeniyetinin tekrar dirileceği ve tüm cihana gül sevdasını tekrar aşılayacağı umudunu hiç kaybetmemiştir. O dirilişin ve direnişin rahle-i tedrisinden seslenir dünyaya.

Şiirleri hakikate adanmış bir emek. Onda inanmış bir yüreğin mısralara yansıması vardır. Öteler ötesine ait olan kutlu dert onda varoluş sorusunun cevabı gibidir. Meselesi olan dertli bir yürek. Şiirleri hüzünlü bir türküyü andırır. Ve şair kendini ayakta tutan umudu bize ne güzel anlatır:

“dar zamandan sonsuza akış
bizi ayakta tutan umut değil mi
kapılar açan, köprüler kuran
baharı düşün, badem çiçeklerini”

Zor koşullara rağmen kendisini yetiştirebilen bir insan. Çekilen çilelerin ve acıların insanları olgunlaştırdığı gerçeğine bir kez daha tanık oluyoruz.

Niğde, çocukluğumun geçtiği şehirdir. Şairle aynı yoksulluğun isini içimize çektiğimiz Niğde. Buram buram tüten bir türkü gibi çıkagelir hatıralar. Şiirin malzemelerinden birisi de bu hatıralardır. Ve şiir, bir sığınak yahut hayal gemilerinin yüzdüğü deniz gibidir. Şiir ansızın çalar kapısını. Hatıralar, hayaller kuşlar gibi kanatlanır.

“muhabbet meclisi dağılınca
tenha ayna, mahzun bakış, perde
başlar muhasebe, ölüm dirim
şiir sığınak, hayâller içinde”

Şairin dünyaya bakışını, olaylar karşısındaki tutumunu ve mütevekkil yüreğini şu mısralar ne güzel özetler:

“üç günlük dünya mı üzecek bizi
allah büyük, ya nasip”

Dünyanın gelip geçiciliğini bilen ve ona gönül bağlanamayacağı hakikatini kavrayan bir ruhun sahibi olan şairimiz kalbini baki olana çevirmenin huzuru içindedir.

Şiiri bir ruh arınması, bir teselli aracı olarak görür. Fanilik karşısında sonsuzluğu arar. Sevgi ikliminde sabırla dokur şiirini.

“kaçıp kaçıp sana geldiğim vakit
sende göründüğüm ayna mısın
kapında hikmet, sır veren ışık
gönülden gönüle akıp gidersin
kışın içimde gül bahar mısın
kapında hayat, yankılanan ses
dar zamandan sonsuza doğru
ateşinde dirildiğim çile misin
kapında yangın, bir derin sızı”


“Acı Anı” isimli şiirinde bir kuşun yasını tutuşu ve bunun vicdanî muhasebesi mısra mısra işlenir. Bu şiir, vicdanı bir çıkış noktası olarak gördüğünün işaretidir. Vicdanı sükut etmiş ruhların şiirin bahçesine giremeyeceğini iyi bilen şair, zulmün barikatları karşısında geri çekilmekten yana değildir. Şairimizin fikir harcı merhamettir. Ve pişmanlık sonrası suç aleti yere çalınır.

“sapan ki çatal dilli
vurdum yerlere, yerlere”

Çocukluğun o saf halini arayan şair, büyüdükçe kirlendiğimizi, kendi özümüze yabancılaştığımızı ve yalnızlaştığımızı kalbi bir oyuncak gibi kırılanların hüznüyle anlatır.

“bozuldu oyuncaklar
kırıldı oyuncaklar
kimsecikler kalmadı
göçtü kervan”

Şairimiz edebiyat dünyasını da eleştirir. O çıkmazda yaşananları ne güzel özetler. İşte “Derkenar” şiirinden o mısralar:

“yazmak~yaşamak arasındaki bağ
inceldiği yerden kopmuş
dergiler, dergiler
yenilginin emzirdiği”

Murat Soyak’ın “niğde kalesinde bir garip” mısrası çocukluğumun geçtiği Kale Mahallesini ve kaleye nazır evimizi hatırlattı. O dönemin yoksullukları gözümden iki damla yaş olup süzüldü.

“niğde kalesinde bir garip
baharı gözleyen bir garip
halden anlamaz duvarlar
onlar ki ölümcül uykuda
cemreler düşecek elbet
kara kışa karşı sevdamız
birce duyuş, ateş yalımı”

Murat Soyak’ın şiirlerinde insan en sade haliyle yer alır. Oyalamadan, yormadan; derin, güzelce bir anlatım. Hayat içinde olup bitenlere karşı duyarlı şair. Onun nokta-i istinadı hakikat meşalesini yanık tutmaktır.

Gündelik hayatın içinde boğulan insanlığın cismani hazlar peşinde koşuşturmasını, idealden yoksunluğunu, hak ve hakikatten kopuk hayatını ve onun kendi kendini köleleştiren yapısını şiirlerinde eleştirel bir yaklaşımla dile getirir.

Şair, topraktan kopuşun, betonlaşmanın, şehirlerin içine gömülmüş yalnızlığın ve yapay bir dünyanın eleştirisini “Kıvılcım” isimli şiirinde anlatır.

“uzak belli değil yakın belli değil
gökdelen içinde ağır bir koku”

Kapitalist sistemin ahtapot gibi dört bir yanımızı kuşatmasından, insana ait temel değerleri yok etmesinden rahatsızlık duyar ve bir karşı duruş ile şöyle seslenir:

“kimseyi tanımaz ki gross market
ne haldaş olur ne sırdaş olur”

“hazıra sipariş hazıra hücum
yarasa yarasa karanlık banka”

Murat Soyak, 2006 yılında yayınlanan “Irmaklarca” isimli şiir kitabı ile başladığı şiir yolculuğunu kararlı ve samimi bir şekilde sürdürmektedir. “Direniş Taşı” kitabıyla diri şiirin, sevginin, umudun güzel örneklerini verir. Şiirini edep tezgâhında ince işçilik ile dokumuştur. Kaybolan medeniyetimizin izlerini arayan bir şair. Bu arayış hakikat ummanında susuzluğunu gidermek için kana kana su içmek gibi ya da uzun süren bir kıştan sonra güneşe çıplak gözle bakmak gibi. Zira aramayan bulamaz. “Hayret Makamı” isimli şiirinde şöyle seslenir şair:

“kar aydınlığı yeniden yitik çağa çığır
birce özü şerh eyleyen hakikat ışığı”

“Direniş Taşı” kitabı, yaşadığı çağın tanığı bir şairin olup bitenler karşısındaki sorgulayıcı tavrına, hikmet arayışına işaret ediyor. Umudun dile geldiği diri bir şiir kitabı. Sözün özü “Gökkubbede kalan hoş bir seda imiş”

Mehmet Baş


İNCEELEYEN kitap eleştiri ve tanıtım dergisi
Ocak-Şubat 2012, Sayı:10

Hiç yorum yok:

E-POSTA GRUBU

Dergi~lik e-posta
dergilik@googlegroups.com