2009-03-01
Nasıl bir dergi?
İki buçuk yıl önce bir düşüncemi sık sık dile getirmeye çalışıyordum: Edebiyat dergiciliği artık değişmek zorundadır. Bilinen geleneksel biçimlerde dergiler gene yayımlanırken, yeni tip dergilerin oluşturulması apayrı bir önem taşımaktadır
Bir gün edebiyat dergiciliğinin de ölümünü haber veren çanların çalacağını beklemeyelim, göremeyiz o günü. Ezici çoğunluğunu bir araya gelen genç yazarların çıkardığı 250 dolayında yerel dergi yayımlanıyor bugün ve bu tür dergiler gelecekte de elbette var olacak; ama onların da dışında, edebiyat kamuoyunun neredeyse bütününce göz önünde tutulan, bazıları büyük yayınevlerince desteklendiği için ömrünün uzun olması sağlanan, bazıları sayıları çok azalmış da olsa var olmayı sürdüren dergicilik tutkunlarınca yayımlanan dergiler, biri kapanıp öbürü açılarak, hayatımızdaki yerlerini hep koruyacaktır.
Bütün türleriyle dergicilik bugün dünden daha zor koşullarda; büyük dağıtım şirketlerinin depoları boşaldı, çalışanlar kendilerine gereksinim kalmayacağı endişesiyle mesai saatlerini geçiriyor. Ekonomik kriz, edebiyat dergilerinin varlığını elbette daha hoyratça tehdit ediyor, ama bunu biliyoruz artık. Biliyoruz ve başka türlü davranamayacağımız için, gene de ona dirençle karşı koyabilmenin yollarını düşünmek zorundayız. Bu yollar ancak ana yoldan çıkıldığı zaman bulunacak.
İki buçuk yıl önce, krizin de bulunmadığı koşullarda, belki her zamanki güçlükleri aşma endişeleri içinde, bir düşüncemi sık sık dile getirmeye çalışıyordum: Edebiyat dergiciliği artık değişmek zorundadır. Daha doğrusu, bilinen geleneksel biçimlerde dergiler gene yayımlanırken, yeni tip dergilerin oluşturulması apayrı bir önem taşımaktadır.
Tek tip edebiyet dergisi düşünülemez. Sözgelimi, içeriği bakımından seçkinci, yalın bir sayfa düzeni ve tasarımla kendini dışavuran, adamakıllı ağır çeken bir dergi yayımlamak da hayallerim arasında, ama o tür dergilerin benzerleri geçmişte de vardı, sözgelimi yayınını sürdüremeyen Geceyazısı bunun son örneğiydi. Bu tür dergilerin satış hedeflerinin de daha baştan sınırlandığı bilinir.
Sınırların sınırı...
Öte yandan, herkesin mahkûm olduğu sınırları zorlayan, dolayısıyla bilinen kalıpları kıran, kapak tasarımından sayfa düzeninin ilk bakışta göze görünmeyen ayrıntılarına kadar ince bir işçiliğin ürünü, tasarımda görsel öğelerin alabildiğine öne çıkarılabildiği, ama bu arada tipografiyi de bir tasarım öğesi olarak kullanmayı seçen, içeriğinde has edebiyatın değerleriyle aktüel ve gözde olmayı birlikte içselleştirebilmiş, dolayısıyla birbirinden farklı nitelikteki okurları bir arada sürekli tutabilen bir dergi tasarlamaya cüret etmek gerekir.
Bu dergi, kitabevlerinin raflarında sıralanmış her türden derginin yanında orada olduğunu gösterebilmeli. Örnekse, Notos’un ilk sayıları yayımlandıktan sonra kapağını edebiyat dergisinden çok popüler dergilerin kapağına benzeten okurlar olmuştu ki, amacımıza ters değildi bu. Üstelik bu benzetmeler edebiyat dergileriyle ilgili olarak belleklerde yer etmiş eskil anlayışları gösterirken, bizi şu kararlılığa da getirir: Derginin içeriği ne kadar sağlamsa, onu sunuş biçiminde ve tasarımda da o kadar özgür olunur. Kaldı ki hem sağlam içerik, hem de yalnızca kunt bir biçim, bilinçli olarak seçkinci bir dergi anlayışını seçmemişseniz, sizi donmaya götürür.
Demek ki derginin içeriğini çekici biçimde sunmanın yolları bulunmalı. Nedeni açık: Bir derginin okurlarının tümünün eştürden bir topluluk olduğu düşünülemeyeceği için. Dergi yayıncıları çoğu kez ilkin bu noktada yanılır. Değil mi ki derginin satış hedeflerinin alabildiğine genişlemesi amaçlanıyor, o zaman birbirinden çok farklı nitelikteki okurların aynı dergiyi sürekli alması için nedenler de yaratılmalı. Giderek edebiyat dergisi okuru olmayanların bile kitapçıda ilk gördükleri anda, önce kapağından ve kapak yazılarından dergiye yönelmeleri gerektiği de düşünülmeli.
Özel uzmanlık alanlarında (şiir, öykü, felsefe) yayımlanan dergilerde yer alan metinleri sayfa sayısı elverdiğince uzun tutabilirsiniz. Oysa derginin satışı birkaç bine çıkmaya başlamışsa, ki bu bir edebiyat dergisi için çok satmaya başlamanın ipucudur, yazıların uzunluğu da sınırlanmaya başlar. Hem o derginin ilkelerine uygun olması, hem de görsel tasarımı bunu zorunlu kıldığı için. Arada sözgelimi on beş sayfalık bir yazı yayımlamak, derginin yapısında bir kırılma yaratıverir. Dokuz, on formalık bir derginin içinde yaklaşık yüz tane fotoğraf ve benzeri görsel öğe kullanılıyorsa, başka türlü düşünülemez. Kaldı ki, yayımladığınız metinlerin yazınsal-düşünsel niteliğinden kuşku duyulmadığı sürece, uzunluk da bir nitelik ölçüsü olmaktan çıkmış demektir.
Bu arada derginin içeriğinde dengeli bir dağıtım yapmak, bir çırpıda okunan metinlere yer verirken, yıllar sonra aranıp okunacak temel metinlere de yer vermek vazgeçilmez bir ilkedir. Sözgelimi roman üstüne sıkı bir eleştiri yazısının çevirisi yanında birkaç telif yazı; yeni bir romanı yayımlanmış yazarla yapılmış kapsamlı bir söyleşinin yanında çeşitli yazarlardan alınmış görüşler; yeni bir sorunu gündeme getiren bir dosya çalışmasının yanında edebiyat haberleri; derginin yorumunu içeren uzun haberlerin yanında kısacık, her okurun ilgisini çekecek haberler; ilgi çekici köşeler, bu arada aydınlık yüzlü, genç tavırlı olmak... birbirlerinden farklı okurların dergiden beklentilerini çeşitli ölçülerde karşılamanın başlıca yollarıdır.
Dergiye verilen emek
Edebiyat dergilerinin pek çoğu önceden yapılmış tasarıları gerçekleştirerek hazırlanmıyor. Kendiliğinden biriken yazı ve ürünlerin bir araya getirilmesiyle yetiniliyor. Oysa yukarıda sözünü ettiğim türden bir derginin en az yüzde 60’ı (öykü, şiir gibi ürünlerin dışında yüzde 90’ı) o sayı için verilmiş kararların sonunda hazırlanmış olmalıdır ki, sürekli canlı, aktüel bir emeğin ürünü olabilsin; hazırlayanları sürekli ayakta tutarken, okurun ilgisini yıllar boyunca koruyabilsin. Derginin yayınını geçici bir süreyle sınırlamayı baştan düşünmemişseniz elbette.
Öte yandan, bütün metinlerin belli bir sırayla tekdüze biçimde yerleştirilmesi de düşünülemez. Değil mi ki öne çıkma savı olan bir dergidir bu, o zaman kapağından sayfa düzenine varıncaya dek, sayısız ayrıntıyı içeren, çekici bir tasarımın uygulanması gerekir. Bunun için de bir dergicinin yapacağı ilk iş, kendi alanında dünyada neler yapıldığını hem dergiyi çıkarmadan önce iyi araştırmak, hem de dergi yayımlandığı sürece bu meraktan bir an olsun uzaklaşmamaktır. Herhangi bir yerde yeni ve sözü edilen bir dergi mi çıkmaya başladı, orada sizin bildiklerinize eklenecek yeni bir bakış açısı da vardır. Bu tür bir dergi yayımlamaya kalkışanların uçan kuşu izlemesi gerektiğini söylemek bile gereksiz.
Bütün bu çabalar sonunda ulaşılabilecek satış rakamının şimdilerde 5 bin olabileceğinden bile söz edemiyoruz, ama onu amaçlamalıyız. Tanımlamaya çalıştığım türden bir derginin satışının bu sayıya ulaşması olasıdır. Zamana direnmek koşuluyla. Çünkü popüler olmayan ve ardında tanıtım için güçlü bir medya desteğinden yoksun yayımladığınız derginin aslında var olan okurlarının çoğunluğunun yıllar sonra bile dergiden haberinin olmadığını göreceksiniz. Öteki bütün gerekleri yerine getirdiğiniz sürece ve dergi kendini tanıttıkça, zaman içinde satışını artırma şansı da her zaman korunacaktır. On yıl sonra rastladığınız bir okurun, Ne güzel dergi çıkarıyormuşsunuz, dediğini duyabilirsiniz, demek ki o okur daha ilk sayıdan başlayacaktır almaya da, haberi yeni olmuştur.
Dergi yayıncılığı kitap yayıncılığıyla karşılaştırılamayacak kadar çetin iştir. Üstelik periyodik yayınların en berbat zorunluluklarından biri de, fiyatlarının maliyetlerine göre orantısız düşüklüğüdür. Bir derginin aynı teknik özelliklerine sahip bir kitaba iki buçuk katı fiyat konabilirken, siz en düşük fiyatla satıyor, dolayısıyla derginin varlığını güvence altına alacak gelirden yoksun kalıyor, büyük olasılıkla her sayıdan zarar ediyorsunuz. Bunu okurların da anladığı gün, dergilerin kurtuluş günü sayılabilir.
Notos’u ilk günden beri bu düşüncelerle ve hem niteliğinin, hem satışının hâlâ daha yukarı çekilebilme özelliklerini sürekli canlı tutup çoğaltarak yayımlamaya çalışırken, şu kriz koşullarında işlerin daha zorlaştığını acıtıcı biçimde hissediyoruz. Ama bu iş dergicilik, ölmek var, dönmek yok. Birinin güçlüklerini yenmeye çalışırken, bu yıl yayımlanmaya başlayacak, daha önce benzeri denenmemiş türde bir derginin hazırlıklarına da ufak ufak başladık. Umarım gerçekleşme şansını yitirmez, bu örneği de görürürüz. Yeni bir dergi, öncekinin ümidini de çoğaltacaktır elbette...
Semih Gümüş
Kaynak:
"Radikal" Kitapeki
27 Şubat 2009
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder