"MOR TAKA"ŞİİR VE KENT KÜLTÜRÜ DERGİSİ,BAHAR 2009
BU SAYIDA
Uzun süredir üzerinde çalıştığım "görsel imge" levhalardan örnekleri bu sayıda okurla buluşturdum. İlhan Berk, Arif Damar için "Sözü siler sanki sözün altındakini yazar," diyordu. "Şiirin soğuk demircisine" sormak istiyordum: Kurumsuzluğun, tokluğun, insanca olanın, yer altı suları gibi yavaş yavaş baş vermenin ipuçları nelerdi? "Adem abinin bile ellerini yakan gülü"n gizemini anlatsana? Soruyoruz: Salvador Dali sergisi açıldı. At başlığı takmış sözde aydınlarımız sanal iletişim ortamında Dali'yi faşist olmakla yargıladı. Arif Damar ise, "Sürrealizm akımının devrimci bir akım olduğunu anladım," diyor. Faşizm, devrimcilik, devrimci olmak, resmin dili… Neler oluyor? Soruyorum: Son yıllarda ödüller öylesine çoğaldı ki her şaire bir ödül düşecek nerdeyse. Niceliğin, raconu bozduğunu düşünüyorum. Geçmişteki ve günümüzde verilen ödüllerin niteliği, kazanımları hakkında neler söyleyeceksiniz? Tam bu noktada Türkiye'de her şaire bir veya birkaç ödül düşüyor (bendeniz hariç, temizim çok şükür) Heyecan da duyamıyorum. Bu oldubitti ve günümüz Türk şiiri sizde heyecan uyandırıyor mu? Soruyorum: Şiirimizin kesik damarlarından biri de hiç şüphesiz, şiirimizde sistemli eleştirinin olmayışı. Her kafadan bir ses çıkıyor ve sadece konuşuyorlar. Yapılan üstmetin çalışmaları genelde övgü amaçlı ve beklentileriyle kaleme alınan olumlamalar niteliğinde süregidiyor. Bu kirlenmeye etiksizlik te ekleniyor. Övecek, cilalayacak dost bulamayınca bu işi kendi yapıyor, takma isimle yayınlıyor. Bu meydande menfi anlamda eleştirilmeye kimsenin tahammülü yok. Şiiri hücrelerine ayıracak, poetik bilinç ve şiir donanımının olmasına rağmen; olabildiğince nesnel bir eleştirinin olmayışını neye bağlıyorsunuz? Yoğun içerik, dil ve biçim kaygınızdan yola çıkarak, Mor Taka'nın da dosya konusu olması gerekçesiyle sormak istiyorum: "Şiirde teknik ve estetik"in sizde karşılığı nelerdir? Dilediğince, nasıl istediyse öyle yanıtladı "şiirin soğuk demircisi". Sizlerde düşünün bunu isterseniz? Arif Damar, kitap fuarı etkinliklerine Refik Durbaş'la birlikte gelmişti Trabzon'a. Askerden yeni dönmüştüm. Resim atölyem, etkinliğin olduğu pasajda idi. Etkinlikler çerçevesinde açmış olduğum resim sergisini gezerken, "Gurbet ne yana düşer ustam" şarkısı çalıyordu. "Bak bu şarkının sözleri Refiğindir," demişti Arif Ağabey. Arif Damar'la ilk buluşmamızın üzerinden çeyrek asır geçmiş demek ki. Ayakları yere basan şairler şiirdeki hal yolculuklarını yaşamlarıyla da sürdürürler. Kadim olan, ete kemiğe bürünmüş siyah beyaz bir yolculuktur bu. Uzun zamandır bir söyleşi yapmak istiyordum Arif Ağabeyle. Aralık ayının ikinci pazarıydı, sesi zayıf ve yorgundu. Sohbet arasında sakalını sordum, "kesmedim" dedi ve ekledi, "Ama Hilmi kesti." Sohbetimizin sonunda; "Çok soğuk var, üşüyorum," dedi, "şimdi yatağa girip ısınacağım." Dağ çocuğu olduğumdan mıdır nedir, ürperten kışları sevmem. Soğuğun yakıcılığını biliriz de; Ungaretti gibi yaz insanı olmak isteriz hep. Yoksulların ve yalnızların kışı hiç bitmeyecek gibi uzun sürer. Yine bu sayıda; Mahmud Derviş'in gündemi koruyan nefis aforizmasını sizlerle buluşturuyoruz. Bu sayı dosya konumuz "Şiirde teknik ve estetik" idi. Dosyamıza; Hüseyin Atabaş, Ahmet Tüzün, Necmi Zeka, Cihan Okuyucu, Hilmi Haşal, Ahmet Ada, Haşim Hüsrevşahi, G.Şükrü Baylan, Niyazi Karabulut, Celâl Fedai, Erdal Sarıçam yazdı. "Poetik bilgi, bilimsel bilginin sessizliğinden doğmuştur," diyen Aime Cesaire'ın metnini keyifle okuyacağınıza inanıyorum. Önce sayımızda basım aşamasında gözden kaçırdığımız Anton Neumayr'ın Georg Trakl şiirinin patolojisini gecikmeli yayınlıyoruz. Bu sayımızda şairlerin el yazılarıyla şiirlerini yayınlamayı sürdürüyoruz. Topal Osman, M. Kemal'in muhafızlığına geldikten sonra bölgedeki gücü artar. M. Kemal ile olan yakınlığı, ona muhalif yapılanmadaki kimlikleri iyi takip etmesine yol açmıştır. İsmet İnönü - Ali Şükrü çatışmasının onu etkilediği, yönlendirdiği söylenebilir mi? Topal Osman ile Ali Şükrü'yü karşı karşıya getiren ideolojik çatışmanın gelecek kaygısı olabilir miydi? Zira Ali Şükrü hilafeti destekliyor ve meclisi etkileyebiliyordu. Topal Osman ise Osmanlı yönetimince suçlu konumda görülen bir kimlikti, gelecekteki yönetim sürecine dair bir hareketi engellemeye yönelik bir planlamaya dâhil edilmiş olabilir miydi? Bunların yanıtını Türkan Yoldaş'ın yazısında bulacaksınız. Dünyanın en eski kaya resimleri Bakü'nün (60 km) güneyinde yer alan Gobustan kayalıklarında olduğu tespit edildi. Tunç devrine ait olduğu söylenen, zehirli yılanlarıyla ünlü Gobustan'ı Derya Uzun yazdı. Şubat ayı içinde kaybettiğimiz şair Bahtiyar Vahapzade 'ile Hüseyn Cavid, Samed Vurgun ve iki ulusun gençlik sorunlarını konuşan Enver Uzun'un röportajını bu sayıda yayınlıyoruz Şiirleriyle, yazılarıyla, çevirileriyle emeğini esirgemeyen Niyazi Karabulut, Müesser Yeniay, Ö.Cem Demirci, Murat Alpar, Yahya Kurtkaya, Mümin Hakkıoğlu, Halil İbrahim Aydın'a teşekkür ediyorum. Şiir sürecimiz gencinden ustasına, yeniyle eskiyi buluşturma platformu olmuştur. Köylü kurnazlığı postuna bürünmüş zavallı birilerinin laf olsun diye gevelediği isnatları kabul etmiyorum. Kimlerin neler yaptığını, neler söylediğinin herkes kadar farkındayız. Köyde kal köylü gibi yaşa sözüm olmaz, lâkin köylülüğümüzle kentlerde gülünç olmayalım. Eeee ne demişler: "Dere gider kumu kalır!.."
GELECEK SAYIMIZ "ŞİİR VE ŞİDDET"
Dergicilik ve yayıncılık çetrefil bir iş. Her yer kemik ve kılçık!.. Ne yana dönsek daha çok batıyor. Edep ile gelen, lütuf ile döner dedik, yanlış ettik. İnsan asla değişmez, ayağı düz basınca, menfaatine dokunulunca tırnaklarını gösterir. Ha bunlar Mor Taka'nın seyrine zerrece ziyan mıdır? Elbette hayır. Dağ taş şaire ve şiire kestiği, ama okunmadığı bir zamanda, ekonomik açmazlara rağmen edebiyat tenceresini kotarmak keyifli bir iş. Mor Taka, yayın periyodundan da gözlemleneceği gibi medyatik olma ve keyfilik zaafına düşmedi, düşmeyecek. Köylü uyanıklığını hüner belleyip, bizi yaftalamak isteyenlerin hem kel, hem fodul olduğunu sağır sultan görüyor. Yazınsal misilleme; belagatin diyalektiğidir diyedir kentlerin kültürüne dahloldu. Bu etik dışı müdahaleler gün geçtikçe yazınımızı kirletmektedir. Sanırım bizden sonraki kuşak bunu pek umursamıyor. Bir yazın dergisi editörünün çıkışını okuyalım: "Değerli Şair dostlar, kimseyi kast etmeden söylüyorum: Bir ülkenin neredeyse bütün şairleri…" Bu hitap yazılarını önemsediğim bir kalemin girizgâhı. Hem kimseyi kast etmeden hem de bütün ne demek istendi. Her neyse... İçerik kim adına, ne adına çok da önemsemiyorum. Kimin kaç dirhem dirayeti olduğu ve nokta kadar menfaat için virgül kadar eğildiğini kör olmayan görüyor. Yediği kaba işeyenleri de çok gördü bu ulus. Zaten bu ülkenin kaderi bu. Atana, törene, kabilene, dostuna ve geleneğine söversen acayip afili insansın. Entelektüalizmin yolu ihanetten (mi) geçiyor! Bu değişecek elbette! "Şiir ve Şiddet" 13.sayı dosyamız. Katılımlarınızı bekliyoruz.
Mor Taka şiire müdahaledir !..
Yaşar Bedri
İrtibat:
0462 - 229 06 34
mortaka@gmail.com
www.mortaka.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder