"Aşkar" dergisi Mart ayında yeni bir solukla tekrar karşımıza çıktı. Yine dopdoluydu. Kapakta Aziz Mahmut Öncel'in ''kill me'' şiiri bizi karşılıyor. İki kısıma ayırmış Öncel şiirini: ''must'' ve ''death''. Vurucu cümleleri var eserinin.
''you must kill me
yoksa
kimse dirimin farkına varmayacak''
Aziz Mahmut Öncel'in özel bir şiir topluluğuna hitap ettiğine inanıyorum. Şiirinin kurgusu iyi oturmuş.Savaşın ölümcüllüğünü ve güncele yakın bir konu seçmiş. Tebrikler!
İdris Ekinci, ikinci yeni kuşağın güçlü kalemi olan İlhan Berk ve onun ''bir yüzün tarihi'' şiiri üzerine kaleme aldığı güzel bir tahlil denemesiyle dergideki soluğumuzu kesmemeye kararlı olduğunu kanıtlıyor. ''Ben bir dil simyacısıyım'' diyen İlhan Berk'in şiir tanımlarına da rastlıyoruz tahlilde. Ve incelenen şiirinde şu mısra dikkatimi çekiyor:
''ben ki, uzak istasyonda durmuş bir gar saati gibiyim
rüzgarlar üşüşmüş içimde''
''kalanlarda'' Aziz Mahmut Öncel yine edebiyata ve edebiyat dergilerine olan duyarlılığını bize gösteriyor.
''turgut uyar yaşamla yoğrulan şiir'' başlıklı yazısına bir sitemle başlıyor sanki:
''Ne hikmetse Aşkar dergisi sıkı bir Turgut Uyar'cı gibi göründü''
Kesinlikle sıkı bir Turgut Uyar'cı bu dergi:)
Ayrıca Fayrap dergisinde gözüne takılanları da objektif bir şekilde yansıtmış
Mehmet Raşit'in okumaktan zevk aldığım ''okuma notları'' köşesinde ise bu kez İsmet Özel, Sezai Karakoç, Nurettin Topçu ve Necip Fazıl Kısakürek'e dair deyişleri ve ayrıca okuması tavsiye edilen Fuzuli'in ''Leyla ile Mecnun''nuna dair notları var.
''bir kamyona hikaye ''siyle Mustafa Çiftçi yine her zamanki gibi olanca duruluğuyla dikkat çekiyor. Çiftçi, yazılamayan bir kamyoncu hikayesine dair hissettiklerini sempatik bir üslupla aktarmış. Mustafa Kutlu'yu anımsıyorum bu hikayeyi okurken.
Dergideki orta sayfalar şiirlere ayrılmış. Şiirler şöyle:
İhsan Irmak'ın ''karşılaşma''sı,
Mustafa Karasoy'un ''kadın''ı,
Mustafa Melih Erdoğan'ın çevirdiği bir Ezra Pound şiiri olan ''francesca'' ve yine Mustafa Melih Erdoğan'a ait olan ''hepsi mat'' şiiri,
Bilal Can'ın ''ah!'' şiiri
ve son olarak; Gül Çiğdem'in ''seyyah'' şiiri
Mehmet Eliusta'nın ''yahya kemal'e veda'' ve Mehmet Akif üzerine aldığı notların ikincisiyle karşılaşıyoruz.
Güzel bir hikayeyle daha karşılaşıyoruz. Aykut Ertuğrul'un akıcı bir üslupla kaleme aldığı ''hata benim'' hikayesiyle kendi imzasının karakterini bulmaya çalışan bir adamın ilginç gününe tanıklık ediyoruz.
Hikayeler devam ediyor. Necati Demir ''dervişin çicekleri''yle bizi başka alemlere götürüyor.
Mustafa Aburşu ilginç ''kedi'' hikayesiyle soluk kesmeden devam ediyor.
Duygu Deryaoğlu ''bir cemaatçilik'' yazısıyla bir eleştiri sunuyor ve Yahya kemal'le ilgili edebiyatın yeni şeyler üretmediğini de hatırlatıyor. Sözcükler dergisini de bize tanıtıyor.
Tartovsky'i konu edinen profesyonelce bir tutumla kaleme alınmış mükemmel bir portre ile karşı karşıyayız: '' tarkovsky ya da sinemada aykırı yönetmen'' Yunus Nadir Eraslan 'ın bize taze bilgiler sunduğu güzel bir yazısıydı bu.
Şiirle başladığımız dergi yolculuğunu arka kapak şiiri olan İlhan Kayhan'ın ''hummaya açılan mısra''sıyla son veriyoruz.
Evet, "Aşkar"da iyi şeyler oluyor''
Gül Çiğdem
İrtibat:
askardergisi@gmail.com
idrisekinci58@hotmail.com
http://www.askardergisi.com
0505 260 93 47
Aydoğan mah. 15.sok No: 3/2 SİVAS
2009-03-31
Geçmiş Zaman Dergileri
Şiir Sanatı Dergisi'nin 1967 yılında yayımlanan 15. sayısında yer alan "Şair Nigâr Hanım" adlı yazı ektedir. İşbu yazı "E.A." şeklinde imzalanmıştır. Yazının girişindeki üslup ve tematik yaklaşım ile Şiir Sanatı'nın önceki sayılarının kapsamını birlikte göz önüne aldığımda, söz konusu yazının Ece Ayhan'a ait olduğu sonucuna vardım.
Zafer Yalçınpınar
2009-03-28
Kurtuba’nın ikinci sayısı çıktı !..
Dergide, Hakan Albayrak’ın çok acayip fotoğrafları var. Her şey Kadir Metin'in Aksiyon'da çalışırken, arşive girmesiyle başlamış. Tempo Dergisi'nde Hakan Albayrak ve Nihat Genç'in çok ilginç fotoğraflarını bulmuş. O dönemleri bilirsiniz… Bugünün “siyaset danışmanı” Ruşen Çakır, bir “mühtedi” gibi dolaşmadık cemaat bırakmıyor, bizimkiler ise neredeyse minbere çıkarıp müminlere hutbeler verdirecekler… İşte o Ruşen Çakır'ın dikkatini “efsanevi dergi” Çete çekmiş ve iki “milli”tan ile bir röportaj yapmış. Kadir Metin, Ruşen Çakır'a ulaştığında o röportajı hatırlamış fakat fotoğrafları ben de bile yok demiş.
Sonra görev Kurtuba'nın genç editörü Barış Öztürk'e düşmüş. Basın müzesinde arşiv taramasına girmiş, Tempo Dergisi'nin binlerce dosyasını okumuş ki neredeyse ahlakı bozulacakmış. En sonunda röportaja ve fotoğraflara ulaşmış. Fotoğrafların bir kopyasını alıp Çemberlitaş'tan Sultanahmet'e doğru muzaffer bir komutan edasıyla yürümüş.
Dünya Vicdan Günü'nde, Konya'dan elinde dergilerle gelen Selman Maltaş'ta vardı. O zaman gördük ki Kurtuba'nın ikinci sayısı çıktı. İkinci Kurtuba ilk sayısında yer alan kadroyu tamamen korumuş ve çıtayı yükseltmiş.
Barış Öztürk'ün titiz çalışması sonucu ele geçen fotoğraflar da derginin sayfalarında kendine yer bulmuş.
Muhittin Güleş, Kadir Metin, Alper Gencer ve Murat Menteş, Hakan Albayrak dosyası için görüş belirtmişler.
Fatih Mutlu ile bir röportaj yapılmış.
Ümmühan Atak güzel bir yazı yazmış.
Mehmet Serhan Tayşi üstaddan, Kurtuba'nın “ne demek olduğuna dair” görüşler alınmış.
Hatice Algın, şiir üzerine tahliller ve inceleme yazılarına devam etmiş.
Kurtuba Dergisi'ne İstanbul'da; Ağaç, Zen ve Bisav'dan ulaşabilirsiniz. Ayrıca gönüllüler aracılığıyla Kurtuba Anadolu'nun dört bir yanına yayılıyor. Taşra satış noktaları için derginin internet sitesini ziyaret etmeniz gerekecek.
Cesur Küçük
İrtibat:
www.kurtubadergisi.com
kurtubadergi@gmail.com
Kertenkele'nin 15. sayısı çıktı !..
OSMAN ÖZBAHÇE VE AHMET EDİP BAŞARAN KERTENKELE’DE MERCEK ALTINDA!
Dergilerin çoğulluğunu önemseyen Asım Gültekin’i selamlıyorum ! dergilerin çoğulluğu içinde iyi işler yapan seçkin ve nitelikli dergiler hâlâ var. Ve varlığını belirginleştiren bir şey daha var: yokluğundan yakındığımız bir şey: ELEŞTİRİ !
Genel edebiyat ortamında ve muhafazakar kesimde kolay ve hazırcı bir hüküm cümlesidir bu: Bizde Eleştiri Yok !
Bu hükmü her yönüyle geçersizleştiren bir dergi olarak gördüğüm KERTENKELE EDEBİYAT VE DÜŞÜNCE dergisi şimdilerde 15. sayısını yayınlamış bulunuyor.
Sessiz sedasız bir dergi değil aslında Kertenkele! Büyük cümleler de kurmuyor. İşi gücü şiir ve titizlikle şiire eğiliyor ve bu anlamda sağduyulu, dengeli, olgun ve mütevazı.
Kertenkele’de ağırlıkta olan yazıları düşündüğümüzde, bu derginin, şiir eleştirisini de gündemine alacak olan genç şaire kılavuz niteliği taşıyan tarafıyla, deyim yerindeyse çantasında hemen her zaman bulundurması gereken ‘başucu niteliğinde bir dergi’ vasfıyla varlık gerekçesini içeriğinde barındıran bir yoğunluk ve incelikle yayın dünyasında ve şiir ortamında kendine köklü ve sarsılmaz bir yer ediniyor.
Bu sayısında bu yazılardan C.Ali Ahmet imzalı, Bugünün Türk Şiiri Üzerine Konuşmalar-2 adlı yazı 90’ların önemli şair-eleştirmenlerinden Osman Özbahçe’nin ilk şiir kitabını enine boyuna bütün ayrıntılarıyla çözümleyen, şiirine dair derinlemesine tespitlerde bulunan, ve bugüne kadar yapılmamış incelikte ‘deşen’ tarafıyla ön plana çıkıyor.
Zihnimizi derinleştiren bir yazı da , Şiir İşleri-3 (Dergilerdeki Şiirleri Okurken) adını taşıyor. Bu yazıda Ücra dergisinden Bülent Keçeli, genç şiirin duygusal devrimcilerinden Ahmet Edip Başaran, şiirlerini ilk defa Kertenkele’de yayınlayan 1992 doğumlu Ahmet Çiçek ve Karagöz dergisinden Berk İybar’ın şiirleri , olumlu-olumsuz yönleriyle dengeli bir biçimde eleştiriye tabi tutulmuş.
Kertenkele’de yer alan bir diğer yazı da bu sene içerisinde Ebabil yayınlarından eleştiri kitabı çıkan (İkinci Yeni ve Türk Şiirinde Modernizm) Yakup Altıyaprak imzalı. Altıyaprak , 80’ler şiirinde önemli bir yeri olan Tuğrul Tanyol’un şiirine dair çözümlemede bulunmuş.
Selçuk Küpçük, Kertenkele’ye müzik yazılarıyla katkıda bulunmaya devam ediyor.
Türkiye’de genç şair olup da Nizar Kabbani’yi tanımayan, tutkunu olmayan yoktur sanırım. Ahmet Edip’in bir Kabbani hayranı olduğunu şahsen biliyorum. Kemal Yüksel imzasıyla yetkin çevirisi yapılan , ‘İsmi Şura Olan Kadını Arayış’ adlı Kabbani’nin bu şiiri, taşıdığı muhalif duruşuyla gündeme denk düşen bir özelliğe sahip.
Geçen senelerde elim bir trafik kazasında kaybettiğimiz, Kertenkele’nin kurucularından Muhammet Esat Eroğlu’nun Hışırtılı Yazılar-1 adlı alıntı yazısı, bir vefa örneği olarak dergide yer alan yazılardan.
Kertenkele’de şiirleri yayınlanan isimlerse şöyle: Bülent Keçeli, İshak Koç, Şinasi Tepe, Ezra Cenker, Abdulkadir Akdemir, Nihat Ağacıkoğlu, Muammer Yavaş.
Kertenkele’ye telefonla veya e-mail atarak katkıda bulunmanız mümkün.
Dengeli ve ölçülü olduğunuz takdirde Kertenkele’de yeriniz her zaman hazır.
Mustafa Celep
İrtibat:
kertenkeleedebiyatdergisi@gmail.com
05055733271
"Temrin" dergisi
Temrin, Nisan 2009
Temrin dergisinin nisan sayısı yayımlandı. Aylık olarak istikrarlı bir şekilde yayın hayatına devam eden dergi bu sayısıyla bir yaşına ulaşmış olmanın mutluluğunu yaşıyor.
Nisan sayısının “editörden” yazısında derginin “okul kimliği”ni devam ettirdiğine dikkat çekiliyor. Dergiye gelen yazıların sahiplerine ayrı ayrı cevap verildiği ifade ediliyor. Derginin her sayısında farklı isimlerin yer alması buna bağlanıyor. Ayrıca yazının ciddi bir sorumluluk gerektirdiğinin altı çiziliyor. Piyasaya yeni çıkan dergilerin gelişigüzel konuları sayfalarına doldurduğu ve sayfa düzenine dikkat edilmediği üzerinde durulan yazıda, bu tür dergilerin edebiyat dünyasında uzun soluklu olamayacaklarına dikkat çekiliyor.
Daha önce Kaşgarlı Mahmut özel sayısıyla dikkat çeken Temrin dergisinin bu ayki sayısında “Dîvânü Lügâti’t-Türk” üzerine yine iki tane yazı yer alıyor. Prof. Dr. Mustafa Cemil oğlu ile bu konuda yapılan röportaj, dikkatle okunmaya değer. Hatice Eğilmez Kaya, yazısında “Türk Düşünce Hayatının Dîvânü Lügâti’t-Türk’teki yansımaları” üzerinde duruyor. Derginin bu sayısında yine tanıdık bir usta kalem selamlıyor okurları: Berat Demirci. “Yahya Kemal’i Dinliyorum Gözlerim Kapalı” isimli kısa denemesiyle okurun zihin ve ruh dünyasını silkeleyen Berat Demirci’nin yazısı satır satır çizilmeyi hak ediyor. Temrin okurunun yakından tanıdığı Melek Altun ve Nazan Özen yeni denemeleri ile bu sayıda yer alıyorlar. Muhammet Çetinkaya ve Hicran Kaya ilk kez nisan sayısında okurun karşısına çıkan diğer deneme yazarları. Öyküde şeniz Bayır, Reyhane Gümüş ve Güzin Akyüz Temrin okurlarının tanıdığı isimler. Kamil Çağlar Aksu ve Nurbanu Akay ise bu sayıda yeni öyküleriyle ilk kez okurun karşısına çıkan isimler. Cansaran Kızıltaş nahif ve içten üslubuyla anlatı tarzında hatırasını kaleme almış. Derginin yayın yönetmeni Uğur Uzunok ise bu sayıda önemli bir inceleme ile okura sesleniyor. Sezai Karakoç’un “Monna Rosa” isimli efsanevi şiirinin tahlilinin yapıldığı yazıda önemli noktalara değiniliyor. Yazı, bir arşiv niteliği taşıyor. Beş tane şiirin yer aldığı bu sayıda Şeref Yılmaz ve Leyla N. Karaca gibi şairlerin yanı sıra şiirleriyle ilk kez okura seslenen Uğur Şen, İsmihan Şimşek ve Mustafa Torun gibi şairler de yer alıyor. Dergi, Mayıs sayısında okurun karşısına sürprizle çıkacağını duyuruyor. Her ay düzenli yayımlanan dergi, ülke geneline dağılıyor.
İrtibat:
www.temrindergisi.com
bilgi@temrindergisi.com
(0216) 550 81 51
Temrin dergisinin nisan sayısı yayımlandı. Aylık olarak istikrarlı bir şekilde yayın hayatına devam eden dergi bu sayısıyla bir yaşına ulaşmış olmanın mutluluğunu yaşıyor.
Nisan sayısının “editörden” yazısında derginin “okul kimliği”ni devam ettirdiğine dikkat çekiliyor. Dergiye gelen yazıların sahiplerine ayrı ayrı cevap verildiği ifade ediliyor. Derginin her sayısında farklı isimlerin yer alması buna bağlanıyor. Ayrıca yazının ciddi bir sorumluluk gerektirdiğinin altı çiziliyor. Piyasaya yeni çıkan dergilerin gelişigüzel konuları sayfalarına doldurduğu ve sayfa düzenine dikkat edilmediği üzerinde durulan yazıda, bu tür dergilerin edebiyat dünyasında uzun soluklu olamayacaklarına dikkat çekiliyor.
Daha önce Kaşgarlı Mahmut özel sayısıyla dikkat çeken Temrin dergisinin bu ayki sayısında “Dîvânü Lügâti’t-Türk” üzerine yine iki tane yazı yer alıyor. Prof. Dr. Mustafa Cemil oğlu ile bu konuda yapılan röportaj, dikkatle okunmaya değer. Hatice Eğilmez Kaya, yazısında “Türk Düşünce Hayatının Dîvânü Lügâti’t-Türk’teki yansımaları” üzerinde duruyor. Derginin bu sayısında yine tanıdık bir usta kalem selamlıyor okurları: Berat Demirci. “Yahya Kemal’i Dinliyorum Gözlerim Kapalı” isimli kısa denemesiyle okurun zihin ve ruh dünyasını silkeleyen Berat Demirci’nin yazısı satır satır çizilmeyi hak ediyor. Temrin okurunun yakından tanıdığı Melek Altun ve Nazan Özen yeni denemeleri ile bu sayıda yer alıyorlar. Muhammet Çetinkaya ve Hicran Kaya ilk kez nisan sayısında okurun karşısına çıkan diğer deneme yazarları. Öyküde şeniz Bayır, Reyhane Gümüş ve Güzin Akyüz Temrin okurlarının tanıdığı isimler. Kamil Çağlar Aksu ve Nurbanu Akay ise bu sayıda yeni öyküleriyle ilk kez okurun karşısına çıkan isimler. Cansaran Kızıltaş nahif ve içten üslubuyla anlatı tarzında hatırasını kaleme almış. Derginin yayın yönetmeni Uğur Uzunok ise bu sayıda önemli bir inceleme ile okura sesleniyor. Sezai Karakoç’un “Monna Rosa” isimli efsanevi şiirinin tahlilinin yapıldığı yazıda önemli noktalara değiniliyor. Yazı, bir arşiv niteliği taşıyor. Beş tane şiirin yer aldığı bu sayıda Şeref Yılmaz ve Leyla N. Karaca gibi şairlerin yanı sıra şiirleriyle ilk kez okura seslenen Uğur Şen, İsmihan Şimşek ve Mustafa Torun gibi şairler de yer alıyor. Dergi, Mayıs sayısında okurun karşısına sürprizle çıkacağını duyuruyor. Her ay düzenli yayımlanan dergi, ülke geneline dağılıyor.
İrtibat:
www.temrindergisi.com
bilgi@temrindergisi.com
(0216) 550 81 51
2009-03-22
"Bir nokta" edebiyat dergisi
"Muharrem'iniz hüznünüzün kızıl güllerinin açtığı günler olsun" demiştik Ocak sayımızın sunuş yazısında, demez olsaydık. Derginin basıldığı günlerde Ortadoğu'nun ezeli yarası yine kanamaya başlamıştı. Muharrem'imiz Muharrem oldu yine deyip, susalım. Söz de biter çünkü. "Yaklaşıyor, yaklaşmakta olan diye" de ekleyelim.
Her ay yaptığımız toplantılarda ve başka bir araya gelişlerde Bir nokta'nın en sert ve keskin eleştirmenleri oluyoruz, kıyasıya vuruyoruz yerden yere. Yapabildiğimizin en iyisini yapmak çabamızı, yaşadığımız zamanların derin ve ağır baskısı, kişisel sıkıştırılmışlıklarımızın etkisi baltalıyorsa da, tüm bunlara direnmeyi ilke edindiğimizden, yürüyoruz. Düşüncenin, duruşun ve eylemin aynı olması zor hattında durmak gerekiyor. Yalnızca sözün ya da düşünüş ve duruşun muhayyel alanına takılıp kalmak ölüdoğum oluyor. Var ve yok'un, yaşam ve ölümün, ayrılık ve vuslatın hep bir olduğu zorbakış, durumalış konumunda durmak, alışılagelmiş uyuklamalar ve sayıklamalardan daha kuvvet ve kudret tüketici olsa da, devam edeceğiz buna. Başka türlüsünü beceremiyoruz. Kim duyar, kim dinler bizi, bu da çok umurumuzda değil. Cezaevi işi boncuklu yazılar asılırdı araçlara ve boncuklar hep mavi, ortasındaki yazıda kırmızı olurdu genellikle, kırmızı boncuklar “Allah'ın dediği olur”u oluştururdu deniz mavisi düzlemde.
Edebiyat Dergisi'nin yeni yaşını da idrak ediyoruz Şubat'la. Kırkını çıkarıyor Nuri Pakdil'in Edebiyat Dergisi'nin günümüze de meyve düşüren genç ağacı. Biz de Pakdil'in "Simsiyah" adlı yapıtından bir alıntıyla bitirelim sözü:
"İnsan, elbette, sağlam yaslanmalı: taa yüreğinden gerçekten karasevdalıysa inancına."
Esenlikler…
M.S.
İrtibat:
www.istanbulbirnokta.com
0216 324 36 05
Her ay yaptığımız toplantılarda ve başka bir araya gelişlerde Bir nokta'nın en sert ve keskin eleştirmenleri oluyoruz, kıyasıya vuruyoruz yerden yere. Yapabildiğimizin en iyisini yapmak çabamızı, yaşadığımız zamanların derin ve ağır baskısı, kişisel sıkıştırılmışlıklarımızın etkisi baltalıyorsa da, tüm bunlara direnmeyi ilke edindiğimizden, yürüyoruz. Düşüncenin, duruşun ve eylemin aynı olması zor hattında durmak gerekiyor. Yalnızca sözün ya da düşünüş ve duruşun muhayyel alanına takılıp kalmak ölüdoğum oluyor. Var ve yok'un, yaşam ve ölümün, ayrılık ve vuslatın hep bir olduğu zorbakış, durumalış konumunda durmak, alışılagelmiş uyuklamalar ve sayıklamalardan daha kuvvet ve kudret tüketici olsa da, devam edeceğiz buna. Başka türlüsünü beceremiyoruz. Kim duyar, kim dinler bizi, bu da çok umurumuzda değil. Cezaevi işi boncuklu yazılar asılırdı araçlara ve boncuklar hep mavi, ortasındaki yazıda kırmızı olurdu genellikle, kırmızı boncuklar “Allah'ın dediği olur”u oluştururdu deniz mavisi düzlemde.
Edebiyat Dergisi'nin yeni yaşını da idrak ediyoruz Şubat'la. Kırkını çıkarıyor Nuri Pakdil'in Edebiyat Dergisi'nin günümüze de meyve düşüren genç ağacı. Biz de Pakdil'in "Simsiyah" adlı yapıtından bir alıntıyla bitirelim sözü:
"İnsan, elbette, sağlam yaslanmalı: taa yüreğinden gerçekten karasevdalıysa inancına."
Esenlikler…
M.S.
İrtibat:
www.istanbulbirnokta.com
0216 324 36 05
"Tasfiye" dergisi çıktı !
TASFİYE’NİN 19. SAYISI “FİLİSTİN’E ÖZEL”
Tasfiye Edebiyat Düşünce Dergisi’nin 19. sayısı “Filistin Özel Sayısı” olarak raflardaki yerini aldı. Tafiye’nin klasik sayfa sayısının oldukça üzerinde bir hacimle ve yeni bir kapakla çıkan bu sayı içerik olarak da hayli zengin.
Gazze’ye dönük Siyonist saldırganlığın tekrar ve daha güçlü bir şekilde hatırlattığı Filistin direnişi, her zaman yer bulduğu Tasfiye sayfalarında bu defa daha geniş bir çerçevede edebiyatın penceresinden ele alınıyor.
Özellikle Gazze direnişinin Müslümanlara sağladığı motivasyon ve öğrettikleri bağlamında kaleme alınan denemelerin ve şiirlerin yer aldığı sayıda, eserler ve Filistin şiirinin Türkiye’deki yansımaları bağlamında yapılan çalışmalar da öncelikli olarak göze çarpıyor.
Asım Öz’ün Mahmud Derviş şiirlerinin çevirisi hakkında Lütfullah Göktaş’la yaptığı röportajın yer aldığı sayıda edebiyat dünyasının Gazze direnişini dergilerde nasıl algıladığına dönük olarak Habil Sağlam’ın önemli bir değerlendirmesi mevcut.
Tasfiye’nin 19. Sayısında şiirleriyle Hafsa Esen, Yusuf Sevgi, Neşe Gürer, Mustafa Uçurum, Ahmet Örs ve Habil Sağlam yer alırken yine Hafsa Esen, Habil Sağlam ve Ahmet Örs birer öykü ile Gazze direnişi üzerinden Filistin’i anlatıyorlar.
Beytullah E. Önce’nin Filistin direnişini işlediği iki denemesinin yanı sıra Süleyman Ceran, Şule Yüksel Gökyar, A. Fikret Sur, Neşe Gürer, Mustafa Uçurum, Samira Naz, Alaattin Uras denemeleriyle Tasfiye sayfalarında yer alırken Ahmet Örs, 28 Şubattan küresel intifadaya giden yolun izini sürüyor.
Hasan Aycın’ın “Kudüs Ey Ey” albümünü Habil Sağlam; Barghouti’nin “Ramallah’ı Gördüm” eserini Nurşen Aldı işliyor. Mustafa Aldı, Gökhan Akçiçek’in şiilerinde Filistinli çocuk temaları peşinde koşarken, Asım Öz “Hanzala”yı ve Naci el-Ali’yi anlatmaya çalışıyor ve yanı sıra Mahmud Derviş şiirlerinin Türkçe’ye çevrilme sürecinde yapılan hataları ve güzel örneklikleri tahlil ediyor.
Mustafa Kıyak’ın Filistin filmleriyle ilgili toplu değerlendirmesinin yer aldığı dergide ayrıca Habil Sağlam Rachel Corrie temalı Türkçe şiirleri değerlendirmiş. Bütün bunların yanında İsrail’in üç yıl önceki Lübnan saldırısına ilişkin bir çocuk anısının yer aldığı dergide Mehmet Sacit’in anıları da devam ediyor.
İrtibat:
www.tasfiyedergisi.com
tasfiyedergisi@gmail.com
0505 259 07 15
Soğukpınar Mah. Behzat Bulvarı No: 220 Kat:3-TOKAT
Tasfiye Edebiyat Düşünce Dergisi’nin 19. sayısı “Filistin Özel Sayısı” olarak raflardaki yerini aldı. Tafiye’nin klasik sayfa sayısının oldukça üzerinde bir hacimle ve yeni bir kapakla çıkan bu sayı içerik olarak da hayli zengin.
Gazze’ye dönük Siyonist saldırganlığın tekrar ve daha güçlü bir şekilde hatırlattığı Filistin direnişi, her zaman yer bulduğu Tasfiye sayfalarında bu defa daha geniş bir çerçevede edebiyatın penceresinden ele alınıyor.
Özellikle Gazze direnişinin Müslümanlara sağladığı motivasyon ve öğrettikleri bağlamında kaleme alınan denemelerin ve şiirlerin yer aldığı sayıda, eserler ve Filistin şiirinin Türkiye’deki yansımaları bağlamında yapılan çalışmalar da öncelikli olarak göze çarpıyor.
Asım Öz’ün Mahmud Derviş şiirlerinin çevirisi hakkında Lütfullah Göktaş’la yaptığı röportajın yer aldığı sayıda edebiyat dünyasının Gazze direnişini dergilerde nasıl algıladığına dönük olarak Habil Sağlam’ın önemli bir değerlendirmesi mevcut.
Tasfiye’nin 19. Sayısında şiirleriyle Hafsa Esen, Yusuf Sevgi, Neşe Gürer, Mustafa Uçurum, Ahmet Örs ve Habil Sağlam yer alırken yine Hafsa Esen, Habil Sağlam ve Ahmet Örs birer öykü ile Gazze direnişi üzerinden Filistin’i anlatıyorlar.
Beytullah E. Önce’nin Filistin direnişini işlediği iki denemesinin yanı sıra Süleyman Ceran, Şule Yüksel Gökyar, A. Fikret Sur, Neşe Gürer, Mustafa Uçurum, Samira Naz, Alaattin Uras denemeleriyle Tasfiye sayfalarında yer alırken Ahmet Örs, 28 Şubattan küresel intifadaya giden yolun izini sürüyor.
Hasan Aycın’ın “Kudüs Ey Ey” albümünü Habil Sağlam; Barghouti’nin “Ramallah’ı Gördüm” eserini Nurşen Aldı işliyor. Mustafa Aldı, Gökhan Akçiçek’in şiilerinde Filistinli çocuk temaları peşinde koşarken, Asım Öz “Hanzala”yı ve Naci el-Ali’yi anlatmaya çalışıyor ve yanı sıra Mahmud Derviş şiirlerinin Türkçe’ye çevrilme sürecinde yapılan hataları ve güzel örneklikleri tahlil ediyor.
Mustafa Kıyak’ın Filistin filmleriyle ilgili toplu değerlendirmesinin yer aldığı dergide ayrıca Habil Sağlam Rachel Corrie temalı Türkçe şiirleri değerlendirmiş. Bütün bunların yanında İsrail’in üç yıl önceki Lübnan saldırısına ilişkin bir çocuk anısının yer aldığı dergide Mehmet Sacit’in anıları da devam ediyor.
İrtibat:
www.tasfiyedergisi.com
tasfiyedergisi@gmail.com
0505 259 07 15
Soğukpınar Mah. Behzat Bulvarı No: 220 Kat:3-TOKAT
2009-03-21
Yaşar Kaptan'dan Görsel Muhtıra !
Yaşar Bedri 'kaptanlığında' çıkan Mor Taka dergisi, 12. sayısında ilginç bir 'muhtıra' yayınlıyor! Kendini 'Şiir ve Kent Kültürü Dergisi' olarak tanımlayan yerel-süreli bir yayının muhtırası, elbette ki hükümet devirecek ya da siyasete 'ayar' verecek antidemokratik cinsten bir tavır değil.
Yaşar Bedri'nin 'Görsel İmge Muhtırası', aslında bir manifesto. Maddeler halinde sıralanmış aforizmalardan ziyade, görsellikle muhatabına seslenmeyi tercih etmiş Yaşar 'Kaptan'. "Manifestizmin imkânsızlığını söylemiş olmama rağmen, hâlâ söylenecek şeylerin olabilme ihtimalini de zorluyor olmak." diyen Bedri'nin 'niyetçe'si de hayli ilgi çekici: "Gerekçem; dünyada her şeyin söylenmiş olduğu aforizması, konuşmaktan yorulan insanın yazıyı icat etmesiyle başlayan süreç..."
'Şiirin soğuk demircisi' Arif Damar, Yaşar Bedri'ye anılarını anlatıyor, dergide. Bu anı yazısında İlhan Berk'ten Attila İlhan'a Kemal Tahir'den Nazım Hikmet'e pek çok edebi şahsiyet arz-ı endam ediyor. İhsan Deniz, son kitabı üzerine kaleme aldığı 'Baht-ı Siyah Üzerine Kısmî Bir Monolog Denemesi'nde, bir şairin iç dünyasına dair mahremleri kendisiyle halleşir gibi aktarmış.
'Şiirde Teknik ve Estetik' gibi geniş kapsamlı bir konuyu dosya olarak çalışan dergi, bunun için aralarında Celal Fedai, Erdal Sarıçam, Cihan Okuyucu gibi şair ve akademisyenlerin yazılarıyla yol alıyor. Kimi makale kıvamındaki dosya yazılarında 'Şiirde teknik ve estetiğin sizde karşılığı nelerdir?' sorusunun izi sürülüyor. Mümin Hakkıoğlu'nun çevirisiyle dergide yer alan 'derinlikli' bir yazı da geçtiğimiz yıl vefat eden Martinik asıllı Fransız şair ve politikacı Aime Cesaire'e ait. 'Şiir ve Bilgi' başlıklı yazıda, 'Poetik bilgi, bilimsel bilginin sessizliğinden doğmuştur.' diyen Cesaire'in şiirle bilgi arasındaki ilişkiyi cezbe ve dehşet kavramları arasında konumlandırması ilgilisini kayıtsız bırakmayacak türden.
'Okur Tipolojileri'nde Sıddık Akbayır, Nazım Hikmet ve Necip Fazıl okurunun özelliklerini sıralamış. Aynı özelliklere sahip bir okur profili çıkmış ortaya. Tarih meraklısı okurlar için Türkan Yoldaş ve Erdem Menteşoğlu, iki aykırı hayatın 'gölgede kalmış' kısmına ışık tutuyor. Topal Osman Ağa ile Ali Şükrü Bey'in, dönemin iktidar mücadelesi içindeki netameli durumlarına dair ilginç ayrıntılar bulabilirsiniz. (0462 229 06 34)
Ali Koca
Kaynak:
"Zaman" gazetesi
21 Mart 2009
Yaşar Bedri'nin 'Görsel İmge Muhtırası', aslında bir manifesto. Maddeler halinde sıralanmış aforizmalardan ziyade, görsellikle muhatabına seslenmeyi tercih etmiş Yaşar 'Kaptan'. "Manifestizmin imkânsızlığını söylemiş olmama rağmen, hâlâ söylenecek şeylerin olabilme ihtimalini de zorluyor olmak." diyen Bedri'nin 'niyetçe'si de hayli ilgi çekici: "Gerekçem; dünyada her şeyin söylenmiş olduğu aforizması, konuşmaktan yorulan insanın yazıyı icat etmesiyle başlayan süreç..."
'Şiirin soğuk demircisi' Arif Damar, Yaşar Bedri'ye anılarını anlatıyor, dergide. Bu anı yazısında İlhan Berk'ten Attila İlhan'a Kemal Tahir'den Nazım Hikmet'e pek çok edebi şahsiyet arz-ı endam ediyor. İhsan Deniz, son kitabı üzerine kaleme aldığı 'Baht-ı Siyah Üzerine Kısmî Bir Monolog Denemesi'nde, bir şairin iç dünyasına dair mahremleri kendisiyle halleşir gibi aktarmış.
'Şiirde Teknik ve Estetik' gibi geniş kapsamlı bir konuyu dosya olarak çalışan dergi, bunun için aralarında Celal Fedai, Erdal Sarıçam, Cihan Okuyucu gibi şair ve akademisyenlerin yazılarıyla yol alıyor. Kimi makale kıvamındaki dosya yazılarında 'Şiirde teknik ve estetiğin sizde karşılığı nelerdir?' sorusunun izi sürülüyor. Mümin Hakkıoğlu'nun çevirisiyle dergide yer alan 'derinlikli' bir yazı da geçtiğimiz yıl vefat eden Martinik asıllı Fransız şair ve politikacı Aime Cesaire'e ait. 'Şiir ve Bilgi' başlıklı yazıda, 'Poetik bilgi, bilimsel bilginin sessizliğinden doğmuştur.' diyen Cesaire'in şiirle bilgi arasındaki ilişkiyi cezbe ve dehşet kavramları arasında konumlandırması ilgilisini kayıtsız bırakmayacak türden.
'Okur Tipolojileri'nde Sıddık Akbayır, Nazım Hikmet ve Necip Fazıl okurunun özelliklerini sıralamış. Aynı özelliklere sahip bir okur profili çıkmış ortaya. Tarih meraklısı okurlar için Türkan Yoldaş ve Erdem Menteşoğlu, iki aykırı hayatın 'gölgede kalmış' kısmına ışık tutuyor. Topal Osman Ağa ile Ali Şükrü Bey'in, dönemin iktidar mücadelesi içindeki netameli durumlarına dair ilginç ayrıntılar bulabilirsiniz. (0462 229 06 34)
Ali Koca
Kaynak:
"Zaman" gazetesi
21 Mart 2009
Dergilerden derlenen...
Son zamanlarda okuma tercihlerimde ön sıralara yerleşmiş bir dergi var: Nida. Malatya'da yayınlanıyor. Taze fikirler, dokunulmamış konularla ilgili yorumlar, yeni yaklaşımlar Nida'da sıkça yer buluyor kendisine. Dergilerin hakiki varoluş gerekçesi bu tarz bir yapıyı barındırması değil midir? Nida'nın elimde tuttuğum nüshası 134. sayı. Bu sayıda da bahsettiğim tutumun izlerini taşıyan yazılar var. İşte bunlardan birisi, Metin Önal Mengüşoğlu'nun şu satırlarını ihtiva ediyor: "Acaba, İlahî Vahiy, kendisini rehber edinenlere bir ad vermiyor mu ki; insanlar kendilerine yeni ve farklı kimlikler ve adlar ediniyorlar? Mümin veya Müslüman ad ve kimliği yeteri kadar açıklayıcı değil midir?" Yazarın, "Ehl-i Sünnet mi, Ehl-i Milet mi?" başlıklı yazısı, Türkiye realitesi içinde yeni tartışma imkânları doğuracaktır. Bu kanaati bildirirken, şu alıntıyı yapmak da yerinde olacaktır: "Nüfusu bir buçuk milyarı geçen mevcut Müslüman dünyanın hali hazırdaki kuşatılmışlığı ve mezelleti üzerinde derinliğine düşündüğümüz vakit, ne zaman ihtilafları Allah ve Resulüne götürme buyruğunu hatırlayacaksınız diye sormak gerekmiyor mu? İhtilafları ortadan kaldırmanın en güvenli yolu, edinilmiş alt kimliklerle iftiharı bırakmak ve Allah'ın adlandırmasına yani evrensel asgari müşterekimize sahip çıkmaktan geçer."
Nida'da "Hazır Ol Cenge İster İsen Sulh u Salah" (İbrahim Sarmış), "Kürşad Atalar ile Röportaj" (Fatih Bütün), "Sûret ve Sîret Üzerine" (Ramazan Altıntaş), "İslâm Felsefesi Okumalarına Giriş" (Mehmet Ulukütük), "Cahit Zarifoğlu'nda Çoluk Çocuk Meselesi" (Mustafa Ökkeş Evren) gibi yazılar da okunabilir. (nida_dergisi@hotmail.com, 0422 3212187 )
Dil ve Edebiyat Dergisi, 2. Sayısı ile elimizde. Yayın hayatına yeni başlamış bir dergiyle başbaşayız demek ki. Dergi, kendisiyle aynı adı taşıyan dernek tarafından çıkarılıyor. Recep Garip'in Genel Yayın Editörü olduğu Dil ve Edebiyat'ta "Ayın Dosyası" "Türkçe"ye ayrılmış. Bu bağlamda dergide "Ali Şir Nevaî", "Hangi Türkçe", "İstanbul Türkçesi" gibi makaleleri okuyabilirsiniz. Recep Garip'in "Edep ve Edebiyat", Tahsin Yıldırım'ın "Müstear İsimlerden 'Nick name'lere", Semra Bilgin'in "Orhan Veli'yle 'Hoy Lu-lu' Şarkısını Söylemek...", Mehmet Kâmil Berse'nin "Hüzünlü Topraklarda: Bosna-Hersek", Sakir Öner'in "Arif Nihat Asya'nın Fikir Dünyası" dikkat çeken metinler olarak kaydedilebilir. Dergide şiire de önemli bir bölüm ayrılmış. Bu anlamda, Ahmet Tevfik Ozan, Müştehir Karakaya, Tayyip Atmaca, M. Ali Garip, Ekrem Kaftan gibi şairlerin metinlerini okuma fırsatı bulabilirsiniz. (bilgi@ded.org.tr, 0212 5816172 )
"Çarpılmışlar", Mürsel Sönmez'in Bir Nokta'daki uzun soluklu şiirinin adı. 86. sayının yarısına yakın bir bölümünü kaplayan "Çarpılmışlar", gerçekten çarpıcı bir metin. Bununla birlikte, küçük bir kusuru da ihtiva ediyor. Şu mısra, tashih edilmeli: "az kalsın kırılayazdım". "Bu kadar kusur kadı kızında da olur" denilebilir. Zaten kardeşimiz Mürsel Sönmez her fırsatta Bir Nokta'nın "ürünyoğun bir dergi" olduğunu, "işin 'hendese'sini" yani "eleştiri"yi "başkalarına" bıraktığını söylemektedir. Fakat, görüldüğü üzere, kendi içinde tenkid mekanizması işlemeyen yapılarda, yanlışa daha kolay düşülüyor. Şimdi, tashih edilmesi gereken dizeye iyi bakın: "kırılayazdım" ifadesi zaten "az kalsın"ı içermektedir. Türkçe'de "yazmak" yardımcı fiilinin işlevi budur. Bir Nokta'da Mesut Doğan'ın hatıralarla örülü "Yıkımcı Uzun Mustafa" ve İbrahim Yarış'ın ironik göndermeler bulunan "Nico'nun Bilmedikleri" başlıklı metinleri de bizim ilgimizi çekti... ( 0216 324 36 05 )
"Abant'ın 'Kürdistan' Açılımı"... Bu başlık, İktibas Dergisi'nin Mart sayısında dikkatimizi en çok çeken yazı Mehmed Durmuş imzalı yazıya ait. Şubat ayı ortalarında Kuzey Irak'ta, Erbil'de yapılan "Abant Platformu"nu değerlendiren yazar, kalemini, eleştirel bir tutumun temsilcisi olarak kullanmaktadır. Bununla birlikte, adı geçen platformda ele alınan konunun çözümüyle ilgili alternatif kanaatler de dile getirilmektedir: "Kürdü, Türkü ve Arabı ile hasılı yüzlerce etnik kökenli Müslüman kavimleri sadece ve sadece İslam kurtuluşa erdirecek, karanlıklardan aydınlığa İslam çıkaracaktır, ancak İslam onları kardeş yapacaktır. Merkezinde Kur'an'ın bulunmadığı hiçbir çözüm önerisi felah getirmeyecektir." Bu kapsamlı yazının dışında Atasoy Müftüoğlu'nun "Sorumluluğa Uyanmak", Muhammed Celil'in "Hazırcı Olmak", Mustafa Bozacıoğlu'nun "Usûl" başlıklı yazıları ve "Ayın Kavramı" bölümünde yer alan "Tâğut" başlıklı yazı başlıca çalışmalardır. (iktibas@yahoo.com, 0312 4353760 )
Milcan... Bu, Kahramanmaraş'ta 44. Sayısını çıkmış bir dergidir. Ali Büyükçapar dostumuzun omuz verdiği Milcan, Kahramanmaraş Manşet gazetesinin kültür sanat ekidir. Tek yapraktan, dolayısıyla iki sayfadan oluşmaktadır. Milcan'ın hemen her sayısı ilgililerine gönderilir. Bununla birlikte, Milcan hakkında bir iki satırlık yazı kaleme alan çıkmaz her nedense. Oysa Milcan bunu hak ediyor. Evet, derginin 44. Sayısında Ejder Polat'ın nefis "Nefes"ini okumak büyük bir keyif. Keza, Hacı Ali Özturan'ın "Maraş Ağzı Köroğlu Hikâyesi" de okurun zevkine hitap edecek niteliktedir. (P. K. 115, Kahramanmaraş)
Yağmur Dergisi'nin 42. Sayısında Sezai Coşkun'un "İslâm Estetiği", Meryem Eker'in "Mustafa Kutlu'nun Hikâyelerinde Bakış Açısı ve Anlatıcının Özellikleri", Merve Eker'in "Sevinç Çokum'un Romanlarında Milli Kimlik" gibi yazılar akademisyenlerin dikkatini çekecektir. Dergileri hikâye, deneme, şiir gibi edebî verimleri itibariyle takip edenler de Yağmur'da hayli zengin bir birikimle karşılaşacaktır. Sözgelimi Hüdayi Can'ın "Çetele", M. Said Türkoğlu'nun "Dostun Evi Gönüllerdir", Hüseyin Kaya'nın "Yastık Kenarı" başlıklı metinleri gibi...
Bu haftaki yazımı bir şiirle, Hüseyin Kaya'nın "Yastık Kenarı" adlı şiiriyle bitirmek istiyorum: "Düştü dedim kırıldın saçlarımda beyaza/Kırıldın ve kapandı kirpikleri kalbimin/Bense kırılır diye dolaştım kıyısında/Senin hayâllerinin benim hayâllerimin// Düştü gökten üç elma senin için üçü de/Senin için bu bahçe bu gökyüzü yıldızlar/Rüyalar işlemiştin yastığıma gül diye/Anne o günden beri ağlıyor papatyalar" (İnfo@yağmurdergisi.com.tr, 0216 3186011 )
Cevat Akkanat
Kaynak:
Millî Gazete
19 Mart 2009
Nida'da "Hazır Ol Cenge İster İsen Sulh u Salah" (İbrahim Sarmış), "Kürşad Atalar ile Röportaj" (Fatih Bütün), "Sûret ve Sîret Üzerine" (Ramazan Altıntaş), "İslâm Felsefesi Okumalarına Giriş" (Mehmet Ulukütük), "Cahit Zarifoğlu'nda Çoluk Çocuk Meselesi" (Mustafa Ökkeş Evren) gibi yazılar da okunabilir. (nida_dergisi@hotmail.com, 0422 3212187 )
Dil ve Edebiyat Dergisi, 2. Sayısı ile elimizde. Yayın hayatına yeni başlamış bir dergiyle başbaşayız demek ki. Dergi, kendisiyle aynı adı taşıyan dernek tarafından çıkarılıyor. Recep Garip'in Genel Yayın Editörü olduğu Dil ve Edebiyat'ta "Ayın Dosyası" "Türkçe"ye ayrılmış. Bu bağlamda dergide "Ali Şir Nevaî", "Hangi Türkçe", "İstanbul Türkçesi" gibi makaleleri okuyabilirsiniz. Recep Garip'in "Edep ve Edebiyat", Tahsin Yıldırım'ın "Müstear İsimlerden 'Nick name'lere", Semra Bilgin'in "Orhan Veli'yle 'Hoy Lu-lu' Şarkısını Söylemek...", Mehmet Kâmil Berse'nin "Hüzünlü Topraklarda: Bosna-Hersek", Sakir Öner'in "Arif Nihat Asya'nın Fikir Dünyası" dikkat çeken metinler olarak kaydedilebilir. Dergide şiire de önemli bir bölüm ayrılmış. Bu anlamda, Ahmet Tevfik Ozan, Müştehir Karakaya, Tayyip Atmaca, M. Ali Garip, Ekrem Kaftan gibi şairlerin metinlerini okuma fırsatı bulabilirsiniz. (bilgi@ded.org.tr, 0212 5816172 )
"Çarpılmışlar", Mürsel Sönmez'in Bir Nokta'daki uzun soluklu şiirinin adı. 86. sayının yarısına yakın bir bölümünü kaplayan "Çarpılmışlar", gerçekten çarpıcı bir metin. Bununla birlikte, küçük bir kusuru da ihtiva ediyor. Şu mısra, tashih edilmeli: "az kalsın kırılayazdım". "Bu kadar kusur kadı kızında da olur" denilebilir. Zaten kardeşimiz Mürsel Sönmez her fırsatta Bir Nokta'nın "ürünyoğun bir dergi" olduğunu, "işin 'hendese'sini" yani "eleştiri"yi "başkalarına" bıraktığını söylemektedir. Fakat, görüldüğü üzere, kendi içinde tenkid mekanizması işlemeyen yapılarda, yanlışa daha kolay düşülüyor. Şimdi, tashih edilmesi gereken dizeye iyi bakın: "kırılayazdım" ifadesi zaten "az kalsın"ı içermektedir. Türkçe'de "yazmak" yardımcı fiilinin işlevi budur. Bir Nokta'da Mesut Doğan'ın hatıralarla örülü "Yıkımcı Uzun Mustafa" ve İbrahim Yarış'ın ironik göndermeler bulunan "Nico'nun Bilmedikleri" başlıklı metinleri de bizim ilgimizi çekti... ( 0216 324 36 05 )
"Abant'ın 'Kürdistan' Açılımı"... Bu başlık, İktibas Dergisi'nin Mart sayısında dikkatimizi en çok çeken yazı Mehmed Durmuş imzalı yazıya ait. Şubat ayı ortalarında Kuzey Irak'ta, Erbil'de yapılan "Abant Platformu"nu değerlendiren yazar, kalemini, eleştirel bir tutumun temsilcisi olarak kullanmaktadır. Bununla birlikte, adı geçen platformda ele alınan konunun çözümüyle ilgili alternatif kanaatler de dile getirilmektedir: "Kürdü, Türkü ve Arabı ile hasılı yüzlerce etnik kökenli Müslüman kavimleri sadece ve sadece İslam kurtuluşa erdirecek, karanlıklardan aydınlığa İslam çıkaracaktır, ancak İslam onları kardeş yapacaktır. Merkezinde Kur'an'ın bulunmadığı hiçbir çözüm önerisi felah getirmeyecektir." Bu kapsamlı yazının dışında Atasoy Müftüoğlu'nun "Sorumluluğa Uyanmak", Muhammed Celil'in "Hazırcı Olmak", Mustafa Bozacıoğlu'nun "Usûl" başlıklı yazıları ve "Ayın Kavramı" bölümünde yer alan "Tâğut" başlıklı yazı başlıca çalışmalardır. (iktibas@yahoo.com, 0312 4353760 )
Milcan... Bu, Kahramanmaraş'ta 44. Sayısını çıkmış bir dergidir. Ali Büyükçapar dostumuzun omuz verdiği Milcan, Kahramanmaraş Manşet gazetesinin kültür sanat ekidir. Tek yapraktan, dolayısıyla iki sayfadan oluşmaktadır. Milcan'ın hemen her sayısı ilgililerine gönderilir. Bununla birlikte, Milcan hakkında bir iki satırlık yazı kaleme alan çıkmaz her nedense. Oysa Milcan bunu hak ediyor. Evet, derginin 44. Sayısında Ejder Polat'ın nefis "Nefes"ini okumak büyük bir keyif. Keza, Hacı Ali Özturan'ın "Maraş Ağzı Köroğlu Hikâyesi" de okurun zevkine hitap edecek niteliktedir. (P. K. 115, Kahramanmaraş)
Yağmur Dergisi'nin 42. Sayısında Sezai Coşkun'un "İslâm Estetiği", Meryem Eker'in "Mustafa Kutlu'nun Hikâyelerinde Bakış Açısı ve Anlatıcının Özellikleri", Merve Eker'in "Sevinç Çokum'un Romanlarında Milli Kimlik" gibi yazılar akademisyenlerin dikkatini çekecektir. Dergileri hikâye, deneme, şiir gibi edebî verimleri itibariyle takip edenler de Yağmur'da hayli zengin bir birikimle karşılaşacaktır. Sözgelimi Hüdayi Can'ın "Çetele", M. Said Türkoğlu'nun "Dostun Evi Gönüllerdir", Hüseyin Kaya'nın "Yastık Kenarı" başlıklı metinleri gibi...
Bu haftaki yazımı bir şiirle, Hüseyin Kaya'nın "Yastık Kenarı" adlı şiiriyle bitirmek istiyorum: "Düştü dedim kırıldın saçlarımda beyaza/Kırıldın ve kapandı kirpikleri kalbimin/Bense kırılır diye dolaştım kıyısında/Senin hayâllerinin benim hayâllerimin// Düştü gökten üç elma senin için üçü de/Senin için bu bahçe bu gökyüzü yıldızlar/Rüyalar işlemiştin yastığıma gül diye/Anne o günden beri ağlıyor papatyalar" (İnfo@yağmurdergisi.com.tr, 0216 3186011 )
Cevat Akkanat
Kaynak:
Millî Gazete
19 Mart 2009
2009-03-18
"Dil ve Edebiyat" dergisi
DİL VE EDEBİYAT DERGİSİ’NİN ÜÇÜNCÜ SAYISI ÇIKTI
DİL VE EDEBİYAT DERGİSİ her sayısında yeni dosyalar açıyor, dilimiz ve kültürümüze büyük katkıları olmuş önemli şahsiyetleri her yönüyle tanıtıyor. İlk sayısında Kâşgarlı Mahmud, ardından Ali Şir Nevayî’nin anlatıldığı dosyalarda bu ay, Türk kültürünün batıya açılan penceresi Kâtip Çelebi’ye yer verilmiş. Hayatı ve kısa ömrüne sığdırdığı çok sayıda eserinin anlatıldığı “ayın dosyası” ilgiyle okunuyor. 2009 yılının UNESCO tarafından Kâtip Çelebi yılı ilan edildiğini hatırlatalım. Prof. Dr. Bekir Karlığa’nın titiz çalışması, tarih sayfalarına gömülen bu bilim insanımızı yakından tanımamızı sağlıyor.
Bu ülkede yaşayan herkesin ortak sorunu olan dil konusunu sorgulayan ilginç sokak röportajlarında, uzman olmayanların görüşleri “dile getiriliyor”. Bir Türkçe gönüllüsü olan Hüseyin Movit, Bundan böyle kulak çeken uyarılarını her ay köşesinde okuyucularla paylaşacağını duyuruyor.
Derginin yazı kadrosunda yer alan; Prof. Dr. Hayati Develi, Prof. Dr. Mehmet Kara, Prof. Dr. Hikmet Özdemir, Dr. İsa Kayaalp ve Recep Garip, bu ay da Türk diline katkı sağlayan çalışmalarıyla dergi sayfalarında… Prof. Dr. Kara’nın çalışmasında yer verilen, Amerika’da yaşayan fotoğraf sanatçımız Sarkis Baharoğlu’nun objektifinden Kızılderili fotoğrafları, Türk basınında ilk defa bu dergide yayınlanıyor.
Her sayıda değişik bir araştırma konusu ele alan Ahmet Öztarhan, bu defa “Ninniler”imizi anlatırken günümüz uyarlamalarına kadar uzanıyor. derginin editörü Mehmet Kâmil Berse, Hindistan ve Bosna-Hersek’ten sonra kalemini Heidelberg üzerinde gezdiriyor; Okuyanları da peşine takıp gittiği yerin havasına sokuyor.
Mehmet Akif Ersoy’un bugüne kadar yayınlanmamış iki şiiri, şairin orijinal el yazısından bir detayla sunuluyor. Şemseddin Şeker’in titiz bir araştırma sonucu meydana getirdiği eser, Hasan Aycın’ın usta çizgisiyle daha da anlam kazanmış.
Şiir sayfalarında, şubat ayında kaybettiğimiz Azeri şair Bahtiyar Vahapzade’nin iki şiiri, ustaya bir saygı duruşu mahiyetinde... M.Atilla Maraş, Olcay Yazıcı, Mustafa Hatipler, Abdullah Güngör ve genç şair Çağrı Fatih Gür’ün, mısralarıyla günümüz şiirinin sesi oluyorlar. Şiirimizin “Türkmen ağa”sı A.Rahim Balcıoğlu, gönderdiği mısraları ve iltifatkâr cümleleriyle dergiye selam veriyor.
Sema Bilgin, Ahmet Haşim’i değişik bir açıdan takdim ediyor. Taş Mozaik ve Tezhib Sergilerinin haberleri dergiyi sanat dünyasına bağlıyor. Gazeteci Zehra Çakır mektubuyla dil konusunda verilen mücadeleye destek oluyor. Bu ay içinde kaybettiklerimizi anmak için önemli bir bölüm ayrılmış. Yayın dünyasından kitaplar ve derneğin kültürel faaliyetlerinin anlatıldığı bölümler, okuyucuyu güncel bilgi ve etkinliklerle buluşturuyor.
DİL VE EDEBİYAT DERNEĞİ’nin İSTANBUL MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜ’yle birlikte organize ettiği, 2009 YILI İSTANBUL LİSELERARASI “GÜZEL TÜRKÇEMİZİN KORUNMASI VE GELİŞMESİ” konulu deneme yarışmasının duyurusu var.
Dergi bu ay “ÇANAKKALE ZAFERİ VE İSTİKLAL MARŞI’NIN ANLAM VE ÖNEMİ” adlı bir ek de vermiş. Prof. Dr. M. Metin Karaörs’ün kaleme aldığı kitapçığı okurken çok duygulanacaksınız.
Özetlersek, Dil ve Edebiyat Dergisi Mart sayısı içeriği baskı kalitesi, tasarımıyla elinizden bırakamayacağınız bir dergi olmuş.
DİL VE EDEBİYAT DERGİSİ her sayısında yeni dosyalar açıyor, dilimiz ve kültürümüze büyük katkıları olmuş önemli şahsiyetleri her yönüyle tanıtıyor. İlk sayısında Kâşgarlı Mahmud, ardından Ali Şir Nevayî’nin anlatıldığı dosyalarda bu ay, Türk kültürünün batıya açılan penceresi Kâtip Çelebi’ye yer verilmiş. Hayatı ve kısa ömrüne sığdırdığı çok sayıda eserinin anlatıldığı “ayın dosyası” ilgiyle okunuyor. 2009 yılının UNESCO tarafından Kâtip Çelebi yılı ilan edildiğini hatırlatalım. Prof. Dr. Bekir Karlığa’nın titiz çalışması, tarih sayfalarına gömülen bu bilim insanımızı yakından tanımamızı sağlıyor.
Bu ülkede yaşayan herkesin ortak sorunu olan dil konusunu sorgulayan ilginç sokak röportajlarında, uzman olmayanların görüşleri “dile getiriliyor”. Bir Türkçe gönüllüsü olan Hüseyin Movit, Bundan böyle kulak çeken uyarılarını her ay köşesinde okuyucularla paylaşacağını duyuruyor.
Derginin yazı kadrosunda yer alan; Prof. Dr. Hayati Develi, Prof. Dr. Mehmet Kara, Prof. Dr. Hikmet Özdemir, Dr. İsa Kayaalp ve Recep Garip, bu ay da Türk diline katkı sağlayan çalışmalarıyla dergi sayfalarında… Prof. Dr. Kara’nın çalışmasında yer verilen, Amerika’da yaşayan fotoğraf sanatçımız Sarkis Baharoğlu’nun objektifinden Kızılderili fotoğrafları, Türk basınında ilk defa bu dergide yayınlanıyor.
Her sayıda değişik bir araştırma konusu ele alan Ahmet Öztarhan, bu defa “Ninniler”imizi anlatırken günümüz uyarlamalarına kadar uzanıyor. derginin editörü Mehmet Kâmil Berse, Hindistan ve Bosna-Hersek’ten sonra kalemini Heidelberg üzerinde gezdiriyor; Okuyanları da peşine takıp gittiği yerin havasına sokuyor.
Mehmet Akif Ersoy’un bugüne kadar yayınlanmamış iki şiiri, şairin orijinal el yazısından bir detayla sunuluyor. Şemseddin Şeker’in titiz bir araştırma sonucu meydana getirdiği eser, Hasan Aycın’ın usta çizgisiyle daha da anlam kazanmış.
Şiir sayfalarında, şubat ayında kaybettiğimiz Azeri şair Bahtiyar Vahapzade’nin iki şiiri, ustaya bir saygı duruşu mahiyetinde... M.Atilla Maraş, Olcay Yazıcı, Mustafa Hatipler, Abdullah Güngör ve genç şair Çağrı Fatih Gür’ün, mısralarıyla günümüz şiirinin sesi oluyorlar. Şiirimizin “Türkmen ağa”sı A.Rahim Balcıoğlu, gönderdiği mısraları ve iltifatkâr cümleleriyle dergiye selam veriyor.
Sema Bilgin, Ahmet Haşim’i değişik bir açıdan takdim ediyor. Taş Mozaik ve Tezhib Sergilerinin haberleri dergiyi sanat dünyasına bağlıyor. Gazeteci Zehra Çakır mektubuyla dil konusunda verilen mücadeleye destek oluyor. Bu ay içinde kaybettiklerimizi anmak için önemli bir bölüm ayrılmış. Yayın dünyasından kitaplar ve derneğin kültürel faaliyetlerinin anlatıldığı bölümler, okuyucuyu güncel bilgi ve etkinliklerle buluşturuyor.
DİL VE EDEBİYAT DERNEĞİ’nin İSTANBUL MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜ’yle birlikte organize ettiği, 2009 YILI İSTANBUL LİSELERARASI “GÜZEL TÜRKÇEMİZİN KORUNMASI VE GELİŞMESİ” konulu deneme yarışmasının duyurusu var.
Dergi bu ay “ÇANAKKALE ZAFERİ VE İSTİKLAL MARŞI’NIN ANLAM VE ÖNEMİ” adlı bir ek de vermiş. Prof. Dr. M. Metin Karaörs’ün kaleme aldığı kitapçığı okurken çok duygulanacaksınız.
Özetlersek, Dil ve Edebiyat Dergisi Mart sayısı içeriği baskı kalitesi, tasarımıyla elinizden bırakamayacağınız bir dergi olmuş.
2009-03-14
Hicret, hiç bitmeyen yolculuk...
"Yeni Ümit" dergisi, Ocak-Şubat-Mart 2009
Üç ayda bir yayınlanan Yeni Ümit dergisi, son sayısında 'hicret'i kapağına taşıyor. 'Mukaddes Göç' adlı başyazıda hicretin farklı boyutlarına dikkat çekiliyor.
Hicretin peygamberler tarafından başlatıldığına, Peygamberimiz'in (sas) de hicret kapısını açık bırakarak gittiğine işaret edilen başyazıda, "Öteden beri her yeni düşünce, doğduğu muhitte hor karşılanıp, aleyhinde kampanyalar oluşturulmasına karşılık; o düşünce ve onu temsil eden şahısları çocukluk ve gençlikleriyle bilmeyen bir başka muhit, çok defa onlara kucak açmış ve destek olmuştur." deniliyor.
Prof. Dr. Hüseyin Algül ise 'İslam Tarihinde Hicretin Yeri' başlıklı yazısını, "Medine'ye hicretin Müslümanlar için bir kaçış düşüncesinden kaynaklandığı söylenemez" bilgisi üzerine bina etmiş. Algül, İslam tarihinde fedakârlığın, azmin, Allah rızası için uzak mekanlara müjdeler götürmenin, mabet ve mektep oluşumunun, vazife şuurunun hem kaynağı hem de eseri olan hicretin, dinî ve ahlakî alanda bütün inanış, bağlanış, sadakat ve samimiyet örneklerinin mayalandığı çok verimli bir zemin olduğunu söylüyor. Konuyla alâkalı diğer bir yazı ise Doç. Dr. Ayhan Tekineş'e ait. 'Medeniyetlerin Kuruluşunda Hicret' başlıklı yazıda Tekineş, hicret ile medeniyetlerin kuruluşu arasındaki paralelliğe dikkat çekerek, büyük bir ölçüde tarihin akışını değiştirenlerin çoğunlukla muhacirler olduğuna vurgu yapıyor.
'İ'lâ-yı Kelimetullah İçin Hicret' başlıklı yazıda ise günümüzde evrensel insanî değerleri sunma adına dünyanın değişik yerlerine gitme hakkında bilgiler veriliyor. Hicretin tarihte olup bitmiş bir olay olmadığı anlatıldıktan sonra bir nebze hicretin mükafatından bahsediliyor. Hicret esnasındaki zorlukların nasıl aşılacağına ve hicret sonrası dikkat edileceklere de vurgu yapılan yazı, derginin son makalesi.
Dergide ayrıca Prof. Dr. Suat Yıldırım'ın "Risale-i Nur'un Kur'an Tefsirindeki Yeri" başlıklı sohbet tadında makalesi, Doç. Dr. İsmail Albayrak'ın "Uzlaşma Kültürü" başlıklı yazısı, Prof. Dr. Muhit Mert'in "Sanata Vurulan Tevhid Damgası", Dr. Ahmet Güneş'in "Dinimizde ve Örfümüzde Nişanlanma", Dr. Reşit Haylamaz'ın "Ölümcül Bir Hastalık: Duyarsızlaşma" başlıklı yazıları dikkat çekiyor.
Osman Karyağdı
İrtibat:
0216 318 60 11
Üç ayda bir yayınlanan Yeni Ümit dergisi, son sayısında 'hicret'i kapağına taşıyor. 'Mukaddes Göç' adlı başyazıda hicretin farklı boyutlarına dikkat çekiliyor.
Hicretin peygamberler tarafından başlatıldığına, Peygamberimiz'in (sas) de hicret kapısını açık bırakarak gittiğine işaret edilen başyazıda, "Öteden beri her yeni düşünce, doğduğu muhitte hor karşılanıp, aleyhinde kampanyalar oluşturulmasına karşılık; o düşünce ve onu temsil eden şahısları çocukluk ve gençlikleriyle bilmeyen bir başka muhit, çok defa onlara kucak açmış ve destek olmuştur." deniliyor.
Prof. Dr. Hüseyin Algül ise 'İslam Tarihinde Hicretin Yeri' başlıklı yazısını, "Medine'ye hicretin Müslümanlar için bir kaçış düşüncesinden kaynaklandığı söylenemez" bilgisi üzerine bina etmiş. Algül, İslam tarihinde fedakârlığın, azmin, Allah rızası için uzak mekanlara müjdeler götürmenin, mabet ve mektep oluşumunun, vazife şuurunun hem kaynağı hem de eseri olan hicretin, dinî ve ahlakî alanda bütün inanış, bağlanış, sadakat ve samimiyet örneklerinin mayalandığı çok verimli bir zemin olduğunu söylüyor. Konuyla alâkalı diğer bir yazı ise Doç. Dr. Ayhan Tekineş'e ait. 'Medeniyetlerin Kuruluşunda Hicret' başlıklı yazıda Tekineş, hicret ile medeniyetlerin kuruluşu arasındaki paralelliğe dikkat çekerek, büyük bir ölçüde tarihin akışını değiştirenlerin çoğunlukla muhacirler olduğuna vurgu yapıyor.
'İ'lâ-yı Kelimetullah İçin Hicret' başlıklı yazıda ise günümüzde evrensel insanî değerleri sunma adına dünyanın değişik yerlerine gitme hakkında bilgiler veriliyor. Hicretin tarihte olup bitmiş bir olay olmadığı anlatıldıktan sonra bir nebze hicretin mükafatından bahsediliyor. Hicret esnasındaki zorlukların nasıl aşılacağına ve hicret sonrası dikkat edileceklere de vurgu yapılan yazı, derginin son makalesi.
Dergide ayrıca Prof. Dr. Suat Yıldırım'ın "Risale-i Nur'un Kur'an Tefsirindeki Yeri" başlıklı sohbet tadında makalesi, Doç. Dr. İsmail Albayrak'ın "Uzlaşma Kültürü" başlıklı yazısı, Prof. Dr. Muhit Mert'in "Sanata Vurulan Tevhid Damgası", Dr. Ahmet Güneş'in "Dinimizde ve Örfümüzde Nişanlanma", Dr. Reşit Haylamaz'ın "Ölümcül Bir Hastalık: Duyarsızlaşma" başlıklı yazıları dikkat çekiyor.
Osman Karyağdı
İrtibat:
0216 318 60 11
"Mor Taka" 12
"MOR TAKA"ŞİİR VE KENT KÜLTÜRÜ DERGİSİ,BAHAR 2009
BU SAYIDA
Uzun süredir üzerinde çalıştığım "görsel imge" levhalardan örnekleri bu sayıda okurla buluşturdum. İlhan Berk, Arif Damar için "Sözü siler sanki sözün altındakini yazar," diyordu. "Şiirin soğuk demircisine" sormak istiyordum: Kurumsuzluğun, tokluğun, insanca olanın, yer altı suları gibi yavaş yavaş baş vermenin ipuçları nelerdi? "Adem abinin bile ellerini yakan gülü"n gizemini anlatsana? Soruyoruz: Salvador Dali sergisi açıldı. At başlığı takmış sözde aydınlarımız sanal iletişim ortamında Dali'yi faşist olmakla yargıladı. Arif Damar ise, "Sürrealizm akımının devrimci bir akım olduğunu anladım," diyor. Faşizm, devrimcilik, devrimci olmak, resmin dili… Neler oluyor? Soruyorum: Son yıllarda ödüller öylesine çoğaldı ki her şaire bir ödül düşecek nerdeyse. Niceliğin, raconu bozduğunu düşünüyorum. Geçmişteki ve günümüzde verilen ödüllerin niteliği, kazanımları hakkında neler söyleyeceksiniz? Tam bu noktada Türkiye'de her şaire bir veya birkaç ödül düşüyor (bendeniz hariç, temizim çok şükür) Heyecan da duyamıyorum. Bu oldubitti ve günümüz Türk şiiri sizde heyecan uyandırıyor mu? Soruyorum: Şiirimizin kesik damarlarından biri de hiç şüphesiz, şiirimizde sistemli eleştirinin olmayışı. Her kafadan bir ses çıkıyor ve sadece konuşuyorlar. Yapılan üstmetin çalışmaları genelde övgü amaçlı ve beklentileriyle kaleme alınan olumlamalar niteliğinde süregidiyor. Bu kirlenmeye etiksizlik te ekleniyor. Övecek, cilalayacak dost bulamayınca bu işi kendi yapıyor, takma isimle yayınlıyor. Bu meydande menfi anlamda eleştirilmeye kimsenin tahammülü yok. Şiiri hücrelerine ayıracak, poetik bilinç ve şiir donanımının olmasına rağmen; olabildiğince nesnel bir eleştirinin olmayışını neye bağlıyorsunuz? Yoğun içerik, dil ve biçim kaygınızdan yola çıkarak, Mor Taka'nın da dosya konusu olması gerekçesiyle sormak istiyorum: "Şiirde teknik ve estetik"in sizde karşılığı nelerdir? Dilediğince, nasıl istediyse öyle yanıtladı "şiirin soğuk demircisi". Sizlerde düşünün bunu isterseniz? Arif Damar, kitap fuarı etkinliklerine Refik Durbaş'la birlikte gelmişti Trabzon'a. Askerden yeni dönmüştüm. Resim atölyem, etkinliğin olduğu pasajda idi. Etkinlikler çerçevesinde açmış olduğum resim sergisini gezerken, "Gurbet ne yana düşer ustam" şarkısı çalıyordu. "Bak bu şarkının sözleri Refiğindir," demişti Arif Ağabey. Arif Damar'la ilk buluşmamızın üzerinden çeyrek asır geçmiş demek ki. Ayakları yere basan şairler şiirdeki hal yolculuklarını yaşamlarıyla da sürdürürler. Kadim olan, ete kemiğe bürünmüş siyah beyaz bir yolculuktur bu. Uzun zamandır bir söyleşi yapmak istiyordum Arif Ağabeyle. Aralık ayının ikinci pazarıydı, sesi zayıf ve yorgundu. Sohbet arasında sakalını sordum, "kesmedim" dedi ve ekledi, "Ama Hilmi kesti." Sohbetimizin sonunda; "Çok soğuk var, üşüyorum," dedi, "şimdi yatağa girip ısınacağım." Dağ çocuğu olduğumdan mıdır nedir, ürperten kışları sevmem. Soğuğun yakıcılığını biliriz de; Ungaretti gibi yaz insanı olmak isteriz hep. Yoksulların ve yalnızların kışı hiç bitmeyecek gibi uzun sürer. Yine bu sayıda; Mahmud Derviş'in gündemi koruyan nefis aforizmasını sizlerle buluşturuyoruz. Bu sayı dosya konumuz "Şiirde teknik ve estetik" idi. Dosyamıza; Hüseyin Atabaş, Ahmet Tüzün, Necmi Zeka, Cihan Okuyucu, Hilmi Haşal, Ahmet Ada, Haşim Hüsrevşahi, G.Şükrü Baylan, Niyazi Karabulut, Celâl Fedai, Erdal Sarıçam yazdı. "Poetik bilgi, bilimsel bilginin sessizliğinden doğmuştur," diyen Aime Cesaire'ın metnini keyifle okuyacağınıza inanıyorum. Önce sayımızda basım aşamasında gözden kaçırdığımız Anton Neumayr'ın Georg Trakl şiirinin patolojisini gecikmeli yayınlıyoruz. Bu sayımızda şairlerin el yazılarıyla şiirlerini yayınlamayı sürdürüyoruz. Topal Osman, M. Kemal'in muhafızlığına geldikten sonra bölgedeki gücü artar. M. Kemal ile olan yakınlığı, ona muhalif yapılanmadaki kimlikleri iyi takip etmesine yol açmıştır. İsmet İnönü - Ali Şükrü çatışmasının onu etkilediği, yönlendirdiği söylenebilir mi? Topal Osman ile Ali Şükrü'yü karşı karşıya getiren ideolojik çatışmanın gelecek kaygısı olabilir miydi? Zira Ali Şükrü hilafeti destekliyor ve meclisi etkileyebiliyordu. Topal Osman ise Osmanlı yönetimince suçlu konumda görülen bir kimlikti, gelecekteki yönetim sürecine dair bir hareketi engellemeye yönelik bir planlamaya dâhil edilmiş olabilir miydi? Bunların yanıtını Türkan Yoldaş'ın yazısında bulacaksınız. Dünyanın en eski kaya resimleri Bakü'nün (60 km) güneyinde yer alan Gobustan kayalıklarında olduğu tespit edildi. Tunç devrine ait olduğu söylenen, zehirli yılanlarıyla ünlü Gobustan'ı Derya Uzun yazdı. Şubat ayı içinde kaybettiğimiz şair Bahtiyar Vahapzade 'ile Hüseyn Cavid, Samed Vurgun ve iki ulusun gençlik sorunlarını konuşan Enver Uzun'un röportajını bu sayıda yayınlıyoruz Şiirleriyle, yazılarıyla, çevirileriyle emeğini esirgemeyen Niyazi Karabulut, Müesser Yeniay, Ö.Cem Demirci, Murat Alpar, Yahya Kurtkaya, Mümin Hakkıoğlu, Halil İbrahim Aydın'a teşekkür ediyorum. Şiir sürecimiz gencinden ustasına, yeniyle eskiyi buluşturma platformu olmuştur. Köylü kurnazlığı postuna bürünmüş zavallı birilerinin laf olsun diye gevelediği isnatları kabul etmiyorum. Kimlerin neler yaptığını, neler söylediğinin herkes kadar farkındayız. Köyde kal köylü gibi yaşa sözüm olmaz, lâkin köylülüğümüzle kentlerde gülünç olmayalım. Eeee ne demişler: "Dere gider kumu kalır!.."
GELECEK SAYIMIZ "ŞİİR VE ŞİDDET"
Dergicilik ve yayıncılık çetrefil bir iş. Her yer kemik ve kılçık!.. Ne yana dönsek daha çok batıyor. Edep ile gelen, lütuf ile döner dedik, yanlış ettik. İnsan asla değişmez, ayağı düz basınca, menfaatine dokunulunca tırnaklarını gösterir. Ha bunlar Mor Taka'nın seyrine zerrece ziyan mıdır? Elbette hayır. Dağ taş şaire ve şiire kestiği, ama okunmadığı bir zamanda, ekonomik açmazlara rağmen edebiyat tenceresini kotarmak keyifli bir iş. Mor Taka, yayın periyodundan da gözlemleneceği gibi medyatik olma ve keyfilik zaafına düşmedi, düşmeyecek. Köylü uyanıklığını hüner belleyip, bizi yaftalamak isteyenlerin hem kel, hem fodul olduğunu sağır sultan görüyor. Yazınsal misilleme; belagatin diyalektiğidir diyedir kentlerin kültürüne dahloldu. Bu etik dışı müdahaleler gün geçtikçe yazınımızı kirletmektedir. Sanırım bizden sonraki kuşak bunu pek umursamıyor. Bir yazın dergisi editörünün çıkışını okuyalım: "Değerli Şair dostlar, kimseyi kast etmeden söylüyorum: Bir ülkenin neredeyse bütün şairleri…" Bu hitap yazılarını önemsediğim bir kalemin girizgâhı. Hem kimseyi kast etmeden hem de bütün ne demek istendi. Her neyse... İçerik kim adına, ne adına çok da önemsemiyorum. Kimin kaç dirhem dirayeti olduğu ve nokta kadar menfaat için virgül kadar eğildiğini kör olmayan görüyor. Yediği kaba işeyenleri de çok gördü bu ulus. Zaten bu ülkenin kaderi bu. Atana, törene, kabilene, dostuna ve geleneğine söversen acayip afili insansın. Entelektüalizmin yolu ihanetten (mi) geçiyor! Bu değişecek elbette! "Şiir ve Şiddet" 13.sayı dosyamız. Katılımlarınızı bekliyoruz.
Mor Taka şiire müdahaledir !..
Yaşar Bedri
İrtibat:
0462 - 229 06 34
mortaka@gmail.com
www.mortaka.com
BU SAYIDA
Uzun süredir üzerinde çalıştığım "görsel imge" levhalardan örnekleri bu sayıda okurla buluşturdum. İlhan Berk, Arif Damar için "Sözü siler sanki sözün altındakini yazar," diyordu. "Şiirin soğuk demircisine" sormak istiyordum: Kurumsuzluğun, tokluğun, insanca olanın, yer altı suları gibi yavaş yavaş baş vermenin ipuçları nelerdi? "Adem abinin bile ellerini yakan gülü"n gizemini anlatsana? Soruyoruz: Salvador Dali sergisi açıldı. At başlığı takmış sözde aydınlarımız sanal iletişim ortamında Dali'yi faşist olmakla yargıladı. Arif Damar ise, "Sürrealizm akımının devrimci bir akım olduğunu anladım," diyor. Faşizm, devrimcilik, devrimci olmak, resmin dili… Neler oluyor? Soruyorum: Son yıllarda ödüller öylesine çoğaldı ki her şaire bir ödül düşecek nerdeyse. Niceliğin, raconu bozduğunu düşünüyorum. Geçmişteki ve günümüzde verilen ödüllerin niteliği, kazanımları hakkında neler söyleyeceksiniz? Tam bu noktada Türkiye'de her şaire bir veya birkaç ödül düşüyor (bendeniz hariç, temizim çok şükür) Heyecan da duyamıyorum. Bu oldubitti ve günümüz Türk şiiri sizde heyecan uyandırıyor mu? Soruyorum: Şiirimizin kesik damarlarından biri de hiç şüphesiz, şiirimizde sistemli eleştirinin olmayışı. Her kafadan bir ses çıkıyor ve sadece konuşuyorlar. Yapılan üstmetin çalışmaları genelde övgü amaçlı ve beklentileriyle kaleme alınan olumlamalar niteliğinde süregidiyor. Bu kirlenmeye etiksizlik te ekleniyor. Övecek, cilalayacak dost bulamayınca bu işi kendi yapıyor, takma isimle yayınlıyor. Bu meydande menfi anlamda eleştirilmeye kimsenin tahammülü yok. Şiiri hücrelerine ayıracak, poetik bilinç ve şiir donanımının olmasına rağmen; olabildiğince nesnel bir eleştirinin olmayışını neye bağlıyorsunuz? Yoğun içerik, dil ve biçim kaygınızdan yola çıkarak, Mor Taka'nın da dosya konusu olması gerekçesiyle sormak istiyorum: "Şiirde teknik ve estetik"in sizde karşılığı nelerdir? Dilediğince, nasıl istediyse öyle yanıtladı "şiirin soğuk demircisi". Sizlerde düşünün bunu isterseniz? Arif Damar, kitap fuarı etkinliklerine Refik Durbaş'la birlikte gelmişti Trabzon'a. Askerden yeni dönmüştüm. Resim atölyem, etkinliğin olduğu pasajda idi. Etkinlikler çerçevesinde açmış olduğum resim sergisini gezerken, "Gurbet ne yana düşer ustam" şarkısı çalıyordu. "Bak bu şarkının sözleri Refiğindir," demişti Arif Ağabey. Arif Damar'la ilk buluşmamızın üzerinden çeyrek asır geçmiş demek ki. Ayakları yere basan şairler şiirdeki hal yolculuklarını yaşamlarıyla da sürdürürler. Kadim olan, ete kemiğe bürünmüş siyah beyaz bir yolculuktur bu. Uzun zamandır bir söyleşi yapmak istiyordum Arif Ağabeyle. Aralık ayının ikinci pazarıydı, sesi zayıf ve yorgundu. Sohbet arasında sakalını sordum, "kesmedim" dedi ve ekledi, "Ama Hilmi kesti." Sohbetimizin sonunda; "Çok soğuk var, üşüyorum," dedi, "şimdi yatağa girip ısınacağım." Dağ çocuğu olduğumdan mıdır nedir, ürperten kışları sevmem. Soğuğun yakıcılığını biliriz de; Ungaretti gibi yaz insanı olmak isteriz hep. Yoksulların ve yalnızların kışı hiç bitmeyecek gibi uzun sürer. Yine bu sayıda; Mahmud Derviş'in gündemi koruyan nefis aforizmasını sizlerle buluşturuyoruz. Bu sayı dosya konumuz "Şiirde teknik ve estetik" idi. Dosyamıza; Hüseyin Atabaş, Ahmet Tüzün, Necmi Zeka, Cihan Okuyucu, Hilmi Haşal, Ahmet Ada, Haşim Hüsrevşahi, G.Şükrü Baylan, Niyazi Karabulut, Celâl Fedai, Erdal Sarıçam yazdı. "Poetik bilgi, bilimsel bilginin sessizliğinden doğmuştur," diyen Aime Cesaire'ın metnini keyifle okuyacağınıza inanıyorum. Önce sayımızda basım aşamasında gözden kaçırdığımız Anton Neumayr'ın Georg Trakl şiirinin patolojisini gecikmeli yayınlıyoruz. Bu sayımızda şairlerin el yazılarıyla şiirlerini yayınlamayı sürdürüyoruz. Topal Osman, M. Kemal'in muhafızlığına geldikten sonra bölgedeki gücü artar. M. Kemal ile olan yakınlığı, ona muhalif yapılanmadaki kimlikleri iyi takip etmesine yol açmıştır. İsmet İnönü - Ali Şükrü çatışmasının onu etkilediği, yönlendirdiği söylenebilir mi? Topal Osman ile Ali Şükrü'yü karşı karşıya getiren ideolojik çatışmanın gelecek kaygısı olabilir miydi? Zira Ali Şükrü hilafeti destekliyor ve meclisi etkileyebiliyordu. Topal Osman ise Osmanlı yönetimince suçlu konumda görülen bir kimlikti, gelecekteki yönetim sürecine dair bir hareketi engellemeye yönelik bir planlamaya dâhil edilmiş olabilir miydi? Bunların yanıtını Türkan Yoldaş'ın yazısında bulacaksınız. Dünyanın en eski kaya resimleri Bakü'nün (60 km) güneyinde yer alan Gobustan kayalıklarında olduğu tespit edildi. Tunç devrine ait olduğu söylenen, zehirli yılanlarıyla ünlü Gobustan'ı Derya Uzun yazdı. Şubat ayı içinde kaybettiğimiz şair Bahtiyar Vahapzade 'ile Hüseyn Cavid, Samed Vurgun ve iki ulusun gençlik sorunlarını konuşan Enver Uzun'un röportajını bu sayıda yayınlıyoruz Şiirleriyle, yazılarıyla, çevirileriyle emeğini esirgemeyen Niyazi Karabulut, Müesser Yeniay, Ö.Cem Demirci, Murat Alpar, Yahya Kurtkaya, Mümin Hakkıoğlu, Halil İbrahim Aydın'a teşekkür ediyorum. Şiir sürecimiz gencinden ustasına, yeniyle eskiyi buluşturma platformu olmuştur. Köylü kurnazlığı postuna bürünmüş zavallı birilerinin laf olsun diye gevelediği isnatları kabul etmiyorum. Kimlerin neler yaptığını, neler söylediğinin herkes kadar farkındayız. Köyde kal köylü gibi yaşa sözüm olmaz, lâkin köylülüğümüzle kentlerde gülünç olmayalım. Eeee ne demişler: "Dere gider kumu kalır!.."
GELECEK SAYIMIZ "ŞİİR VE ŞİDDET"
Dergicilik ve yayıncılık çetrefil bir iş. Her yer kemik ve kılçık!.. Ne yana dönsek daha çok batıyor. Edep ile gelen, lütuf ile döner dedik, yanlış ettik. İnsan asla değişmez, ayağı düz basınca, menfaatine dokunulunca tırnaklarını gösterir. Ha bunlar Mor Taka'nın seyrine zerrece ziyan mıdır? Elbette hayır. Dağ taş şaire ve şiire kestiği, ama okunmadığı bir zamanda, ekonomik açmazlara rağmen edebiyat tenceresini kotarmak keyifli bir iş. Mor Taka, yayın periyodundan da gözlemleneceği gibi medyatik olma ve keyfilik zaafına düşmedi, düşmeyecek. Köylü uyanıklığını hüner belleyip, bizi yaftalamak isteyenlerin hem kel, hem fodul olduğunu sağır sultan görüyor. Yazınsal misilleme; belagatin diyalektiğidir diyedir kentlerin kültürüne dahloldu. Bu etik dışı müdahaleler gün geçtikçe yazınımızı kirletmektedir. Sanırım bizden sonraki kuşak bunu pek umursamıyor. Bir yazın dergisi editörünün çıkışını okuyalım: "Değerli Şair dostlar, kimseyi kast etmeden söylüyorum: Bir ülkenin neredeyse bütün şairleri…" Bu hitap yazılarını önemsediğim bir kalemin girizgâhı. Hem kimseyi kast etmeden hem de bütün ne demek istendi. Her neyse... İçerik kim adına, ne adına çok da önemsemiyorum. Kimin kaç dirhem dirayeti olduğu ve nokta kadar menfaat için virgül kadar eğildiğini kör olmayan görüyor. Yediği kaba işeyenleri de çok gördü bu ulus. Zaten bu ülkenin kaderi bu. Atana, törene, kabilene, dostuna ve geleneğine söversen acayip afili insansın. Entelektüalizmin yolu ihanetten (mi) geçiyor! Bu değişecek elbette! "Şiir ve Şiddet" 13.sayı dosyamız. Katılımlarınızı bekliyoruz.
Mor Taka şiire müdahaledir !..
Yaşar Bedri
İrtibat:
0462 - 229 06 34
mortaka@gmail.com
www.mortaka.com
"Mühür" dergisi
Mühür İki Aylık Şiir Edebiyat Dergisi *Mart-Nisan 2009*
Şair Kayıplarının Telafisi Var Mı?
Türk şiiri birbiri ardına önemli şairlerini kaybetti. Kuşkusuz bu isimlerin yokluğunun sadece bedensel varlıkları olduğu söylenebilir. Ama bu bir kaçamak düşünce olur bize kalırsa. İlhan Berk’in, Dağlarca’nın vefatları bize şunu düşündürmeliydi oysa: “Devrolunan şeyden şairlerin haberi var mı?” Görünen o ki şairler bilmeleri gereken şiir bilgisinden başka hassasiyet yitimine de duruş kaybına da uğruyorlar. Kendilerine devrolunan şeyi, sanıyorlar ki devretmeyecekler. Buradan çoğu kere olumsuzlukları kaleme almamızın başta gelen nedeni bu işte.
Şairler günden güne bilgiyi önemsemez oluyor. Modern çağın ilk şairleri gerçek birer bilgi hazinesi idiler. Bilgilerinin imgelemlerini engellemesi noktasında da ayrıca bilgileri vardı. Dünya, onlar için burunlarının ucundan ibaret değildi. Bildikleri tek şey deneyimledikleri de değildi. Bu yüzden de pek çok itibar gördüler. Einstein’dan Jung’a kadar şiirle ilgisi uzak alanlardakiler bile onların yazdıklarına kayıtsız kalamadı. Oysa bugün şairler, burunlarının dikine giden kadar yol alıyor. Bunu da maharetmiş gibi sunuyorlar.
Şairler hassasiyet yitimine uğradılar. Duyguları ya nasırlaştı ya da birer sulu gözlülük gösterisi ile duygularını savuşturmayı öğrendiler; ya şiirden insani duygular kovuldu ya da insani duyguların dizi film tadındaki halleri talep edilir oldu.
‘Şair duruşu’ ifadesi, belki sadece bu ifade bile ortada olmayana bir işaret idi. Kaybı her şeyden önce şairin kendisini rahatsız etmeli idi; ama aksine onun kaybıyla şairler ne kazandıklarını önemsediler. Şiir kaybederken şair kazandı. Cahilce yadsıyanların gülünçlüğü ile yüz yüze kalmamız bundan…
“Bundan elli yıl sonra bugün bizim Turgut Uyar’ı, Ece Ayhan’ı, Asaf Halet’i, Necatigil’i, Cansever’i andığımız gibi bizi anabilecekler mi?” sorusuyla, irkilmeliyiz. Aksi halde bizim kaybımıza içi burkulanlar, siyasetçilere burkulanlar gibi olacak.
“MÜHÜR, YARINA DAİR BİR HASRETTİR!”
Bu sayıda:
Celâl Fedai, Osman Hakan A., Ahmet Güney, Yahya Kurtkaya, Yılmaz Arslan, Uluer Aydoğdu, Ahmet Ada, Ferdi Ertekin, Selami Karabulut'un gerçekleştirdiği Erkan Kara ile söyleşisi;
Şiirleriyle...
Orhan Alkaya, Ali Hikmet, Riitta Cankoçak, Mehmet Sadık Kırımlı, Ozan Öztepe, Ogün Kaymak, Tamer Gülbek, Ahmet Yılmaz, Can Şen, Aziz Kemal Hızıroğlu, Berna OLgaç, Betül Yazıcı, Ayşe Nalân, Hüseyin Korkmaz, İlhan Kemal, Ahmet Uysal, Ahmet Zeki, Volkan Hacıoğlu (çeviri) Ceren Şanlıdağ (çeviri) Uluer Aydoğdu, Recep Şener, Ümit Zeynep Kayabaş, Yaşar Bedri yer alıyor...
Mühür'ün bu sayısı kitap hediyeli! Feridüddin Attar'ın nefis masallarından seçmeler 300 sayfalık "Kuşların Dilinden Masallar" adlı kitap hediyesini derginizle birlikte kitapçınızdan istemeyi unutmayınız!
Ayrıca Mühür Şiir ve Edebiyat Dergisi'ne abone olan herkese Mühür Kitaplığı'ndan yayınlanan istediğiniz bir kitabı hediye ediyoruz...
Mühür Kitaplığı'nın kitaplarına internet üzerinden de ulaşabilirsiniz...
Daima sevgim ve saygımla...
Mustafa Fırat
İrtibat:
Abdi İpekçi Cad. No:31-2 (Akıncılar tramvay durağı yanı) Güngören-İstanbul
Tel: 0212 504 87 00 Fax: 0212 506 94 26
Mustafa Fırat PK.5 Merter Keresteciler Sitesi/İstanbul
"Dergâh" dergisi
DERGÂH aylık edebiyat, sanat, kültür dergisi
Sayı: 229, Şubat 2009
Dergâh dergisinin 229. sayısı, roman sahasındaki geniş oylumlu çalışmalarıyla öne çıkan Hakkı Özdemir’in bir yazısıyla başlıyor. “Olguların dışında, metinlerin içinde; tarih ve roman” başlıklı yazı, adeta yetkin bir eleştirmenin müjdesini veriyor.
Hüseyin Akın, Durmuş Beyazıt, Mehmet Tepe, Nurettin Durman, Yavuz Yavuzer, Mesut Bostan ve Mustafa Burak Sezer bu sayının şairleri.
Derkenar sütunlarını İbrahim Tenekeci, Kâmil Yeşil ve Mustafa Ayyıldız dolduruyor. Tenekeci, geçtiğimiz aylarda aramızdan ayrılan şair Levent Sunal’ı; Yeşil ise hikâyeci Orhan Duru’yu yazdı. Ayyıldız’ın konusu ise Nazan Bekiroğlu’nun son eseri Lâ.
Mustafa Başpınar ve Ayşegül Ünal bu sayının hikâyecileri.
Hikâye üzerine kaleme aldığı yazılarla dikkat çeken Kâmil Yıldız, bu kez Mihriban İnan Karatepe’nin Türkiye Yazarlar Birliği 2008 Hikâye Ödülü’nü alan Hacıyatmaz kitabına değiniyor.
Hanife Öz ise Sibel Eraslan’ın ilk hikâye kitabı Balık ve Tango’yu konu ediniyor.
Hasan Öztürk, her yıl olduğu gibi bu yıl da, Dergâh dergisinde yayınlanan hikâyeleri değerlendiriyor. Görünen o ki, iki bin sekiz, hem hikâye hem de hikâye üstüne yazılmış yazılarla, bereketli bir yıl olmuş.
Mart sayısının orta sayfa sohbeti, ünlü pulcu A. Şükrü Bahadır ile yapılmış. Bahadır, sadece pulla ilgili değil, insandaki koleksiyon merakı hakkında da ilginç bilgiler veriyor.
İrtibat:
Binbirdirek Mah. Klodfarer Cad. No: 3/20 Altan İş Merkezi Sultanahmet - İstanbul
(212) 518 95 78 (3 Hat)
"Bizim Külliye" dergisi
Bizim Külliye dergisinin bu sayıdaki dosya konusu “tarih ve edebiyat”. Konuyu oldukça geniş bir yelpazede ele alan derginin bu sayısında şu kalemleri görüyoruz:
Nazım Payam “Tarihi Edebiyat Doldurur” başlıklı yazısında “Abıhayatın kaynağı edebiyattadır. Edebiyat, fertlere her an, her saat, her türden tehlikeye karşı uyanıklık hâlidir. En sağlıklı seferberlik; insanı, insanlığı göz ardı etmeden edebiyatla yapılan seferberliktir.” diyor.
Mustafa Miyasoğlu, tarihin bir edebiyat türü sayıldığını, tarih kitaplarının da teşbih ve istiare gibi edebî sanatlardan yararlanarak okuyucusunu etkilemeye çalıştığını belirtirken, Hasan Akçay tarih ve edebiyatın, farklı alanlar gibi görünse de aslında iç içe geçmiş iki türden ibaret olduğu görüşünde...
Yahya Akengin, tarihi anlamlı kılanın, tarihteki olaylara kılık kıyafet giydirenin yine edebiyat ürünleri olduğu iddiasında.
Metin Önal Mengüşoğlu, tarih ilmini ilimler sınıfından saymayanlara dikkatimizi çekerek; bu ikinci kanaati besleyen, destekleyen bir hayli delil temin etmenin mümkün olduğunu kaydetmektedir.
Mahir Adıbeş, 'edebiyat, tarihin konuşan dili' diyerek dilsiz tarihin hiçbir işe yaramayacağını vurgular gibi.
İnci Enginün ve Ataol Behramoğlu, kendileriyle yapılan konuşmada zamanın kesintisizliğine işaret ederek tarihi, bütünsel bir akış olarak algılıyorlar.
Emrah Gürsu, Melih Cevdet Anday’ın şiirlerinden hareketle: ‘tarihin, şiirin anakronistik boyutunda güçlenmiş ve geçmişten geleceğe akan bir zamandır’ tezini savunuyor.
Mehmet Nuri Eminler, ‘tarih ve moral değerlerimize temayül etmemizin dinamiği’ olan bir şiire, Yahya Kemal’in ‘İstanbul’un Fethini Gören Üsküdar’ şiirine odaklanıyor.
Şinasi Gülaçtı’ya göre, tarih bir boyutuyla da zalim-mazlum mücadelesidir. “Zulmün bayrağını dalgalandıran Tanrı’nın rüzgârı değil, olsa olsa iblisin nefesidir.” diyor Gülaçtı.
Ayrıca İsmail Çetişli, Rıfat Araz, Beyhan Kanter, Ahmet Uludağ, Lütfü Parlak, Ünal Taşkın, Özcan Bayrak, İbrahim Çapan ve Suat Bulut’un düşünce kapılarımızı aralayacak yazılarının dikkatleri çekmektedir.
Necati Kanter, İmdat Avşar, Osman Koca ve Ümit Fehmi Sorgunlu'nun hikâyeleri ile Yusuf Dursun, Ömer Kazazoğlu, Serdar Aslan, Olcay Yazıcı, Kalender Yıldız, A.Tevfik Ozan, Nihat Kaçoğlu, Ömer Demirbağ, Recep Yılmaz ve Ahmet Aydoğdu’nun şiirlerini keyifle okuyacağınızı düşünüyoruz.
İrtibat:
İZZETPAŞA CAD. İZZETPAŞA VAKFI
EK BİNA NO:16/2, ELAZIĞ
0(424) 233 55 13– 233 15 00 (114)
bilgi@bizimkulliye.com
http://www.bizimkulliye.com
Nazım Payam “Tarihi Edebiyat Doldurur” başlıklı yazısında “Abıhayatın kaynağı edebiyattadır. Edebiyat, fertlere her an, her saat, her türden tehlikeye karşı uyanıklık hâlidir. En sağlıklı seferberlik; insanı, insanlığı göz ardı etmeden edebiyatla yapılan seferberliktir.” diyor.
Mustafa Miyasoğlu, tarihin bir edebiyat türü sayıldığını, tarih kitaplarının da teşbih ve istiare gibi edebî sanatlardan yararlanarak okuyucusunu etkilemeye çalıştığını belirtirken, Hasan Akçay tarih ve edebiyatın, farklı alanlar gibi görünse de aslında iç içe geçmiş iki türden ibaret olduğu görüşünde...
Yahya Akengin, tarihi anlamlı kılanın, tarihteki olaylara kılık kıyafet giydirenin yine edebiyat ürünleri olduğu iddiasında.
Metin Önal Mengüşoğlu, tarih ilmini ilimler sınıfından saymayanlara dikkatimizi çekerek; bu ikinci kanaati besleyen, destekleyen bir hayli delil temin etmenin mümkün olduğunu kaydetmektedir.
Mahir Adıbeş, 'edebiyat, tarihin konuşan dili' diyerek dilsiz tarihin hiçbir işe yaramayacağını vurgular gibi.
İnci Enginün ve Ataol Behramoğlu, kendileriyle yapılan konuşmada zamanın kesintisizliğine işaret ederek tarihi, bütünsel bir akış olarak algılıyorlar.
Emrah Gürsu, Melih Cevdet Anday’ın şiirlerinden hareketle: ‘tarihin, şiirin anakronistik boyutunda güçlenmiş ve geçmişten geleceğe akan bir zamandır’ tezini savunuyor.
Mehmet Nuri Eminler, ‘tarih ve moral değerlerimize temayül etmemizin dinamiği’ olan bir şiire, Yahya Kemal’in ‘İstanbul’un Fethini Gören Üsküdar’ şiirine odaklanıyor.
Şinasi Gülaçtı’ya göre, tarih bir boyutuyla da zalim-mazlum mücadelesidir. “Zulmün bayrağını dalgalandıran Tanrı’nın rüzgârı değil, olsa olsa iblisin nefesidir.” diyor Gülaçtı.
Ayrıca İsmail Çetişli, Rıfat Araz, Beyhan Kanter, Ahmet Uludağ, Lütfü Parlak, Ünal Taşkın, Özcan Bayrak, İbrahim Çapan ve Suat Bulut’un düşünce kapılarımızı aralayacak yazılarının dikkatleri çekmektedir.
Necati Kanter, İmdat Avşar, Osman Koca ve Ümit Fehmi Sorgunlu'nun hikâyeleri ile Yusuf Dursun, Ömer Kazazoğlu, Serdar Aslan, Olcay Yazıcı, Kalender Yıldız, A.Tevfik Ozan, Nihat Kaçoğlu, Ömer Demirbağ, Recep Yılmaz ve Ahmet Aydoğdu’nun şiirlerini keyifle okuyacağınızı düşünüyoruz.
İrtibat:
İZZETPAŞA CAD. İZZETPAŞA VAKFI
EK BİNA NO:16/2, ELAZIĞ
0(424) 233 55 13– 233 15 00 (114)
bilgi@bizimkulliye.com
http://www.bizimkulliye.com
2009-03-07
Kuşluk Vakti’nin Mart Sayısı Yayımlandı !..
Merhaba Canlar,
Tam bir yıl önceydi ve biz, bir kuşluk vakti çiğ tanelerinin üstünden selamlamıştık siz dostları. Elimizde ve gönlümüzde açmaya koşan bir gül ile kapınızı çalmıştık.
Ne mutlu bize ki, sizler bizi içeri buyur edip gönlünüzün en mutena köşesinde ağırladınız. Eğer ağırlamamış olsaydınız bu bir gül on bir gülden oluşan bir demete asla dönüşemezdi.
Binlerce teşekkür…
Ayrıca git gide artan ve büyüyen dost halkalarından anlıyoruz ki, bir gül gibi düşmüşüz dostların gönül ırmağına. Bunu, bir yılın ardından bizle düşüncelerini paylaşan gönül dostlarımızın samimi sözlerinden anlamaktayız.
Bir yıl önce başlayan bu mütevazı yolculuk yeni yeni dostların da katılımıyla dağ dağ, ova ova ve ırmak ırmak sürmeli. Sürmeli bu yolculuk güzeli güzelden anlayana ulaştırmak düşüncesiyle, gayretiyle.
Kutsanmış vakitlere ermek iyidir. Ondan da iyisi bu vakitlerin sırrına ermektir. Kuşluktan ikindiye bu yolculuk sürmeli dostlar…
***
Bu sayımızı ağırlıklı olarak üstat M. Akif Ersoy’a ayırmak istedik. Bu bağlamda Musa Güner’in giriş yazısıyla çıktığı Ersoy yolculuğuna eşlik edenler A.Ali Ural ve Yusuf Çağlar beyefendiler ile Filiz Güner hanımefendi.
Bir de üzüntümüz var. Büyük usta Bahtiyar Vahapzade’yi geçtiğimiz günlerde kaybettik. Tanrı’dan rahmet diliyoruz kendilerine. Hepimizin başı sağ olsun.
‘’Yazıyorum Çünkü…’’ de şair Celal Fedai bize yazma gerekçelerini ‘’ delikanlılık süslerinden şiir ve defansa gelişi’’ şeklinde açıklamış.
İskender Şehsuvaroğlu ile edebiyat yolculuğuna kaldığı yerden devam.
Muhsine Arzu, ‘’Perdelenmez Bir Hüzün’’e ‘’Aşk Ateştir’’ ile devam ederken; Yılmaz Yılmaz, ‘’Böcek’’ isimli hikâyesi ile selamlıyor bizleri.
Kuşluk Vakti’nin 5. 6. ve 7. sayılarında yayımlanan Yusuf Kaplan’ın ‘’Medeniyet, Şiir ve Modern Türk Şiiri’’ yazısındaki görüşleri Nuh Utku tarafından eleştirel bir bakış açısıyla ele alınıyor bu sayıda.
Şiir, Kuşluk Vakti’nin vazgeçilmezlerinden olmaya devam ediyor. Bu sayının şairleri; Mustafa Uçurum, Ali Pektaş, Yusuf Gündüz, Salih Güzel, Musa Güner, Âdem Turan, Mustafa Oğuz, M.Zahir Ertekin ve Ziya Akyürek.
Tüm vakitlerin sahibine emanet olun…
Salih Güzel
İrtibat:
kuslukvakti46@gmail.com
www.kuslukvakti.blogcu.com
P.K:106 MANİSA
Tam bir yıl önceydi ve biz, bir kuşluk vakti çiğ tanelerinin üstünden selamlamıştık siz dostları. Elimizde ve gönlümüzde açmaya koşan bir gül ile kapınızı çalmıştık.
Ne mutlu bize ki, sizler bizi içeri buyur edip gönlünüzün en mutena köşesinde ağırladınız. Eğer ağırlamamış olsaydınız bu bir gül on bir gülden oluşan bir demete asla dönüşemezdi.
Binlerce teşekkür…
Ayrıca git gide artan ve büyüyen dost halkalarından anlıyoruz ki, bir gül gibi düşmüşüz dostların gönül ırmağına. Bunu, bir yılın ardından bizle düşüncelerini paylaşan gönül dostlarımızın samimi sözlerinden anlamaktayız.
Bir yıl önce başlayan bu mütevazı yolculuk yeni yeni dostların da katılımıyla dağ dağ, ova ova ve ırmak ırmak sürmeli. Sürmeli bu yolculuk güzeli güzelden anlayana ulaştırmak düşüncesiyle, gayretiyle.
Kutsanmış vakitlere ermek iyidir. Ondan da iyisi bu vakitlerin sırrına ermektir. Kuşluktan ikindiye bu yolculuk sürmeli dostlar…
***
Bu sayımızı ağırlıklı olarak üstat M. Akif Ersoy’a ayırmak istedik. Bu bağlamda Musa Güner’in giriş yazısıyla çıktığı Ersoy yolculuğuna eşlik edenler A.Ali Ural ve Yusuf Çağlar beyefendiler ile Filiz Güner hanımefendi.
Bir de üzüntümüz var. Büyük usta Bahtiyar Vahapzade’yi geçtiğimiz günlerde kaybettik. Tanrı’dan rahmet diliyoruz kendilerine. Hepimizin başı sağ olsun.
‘’Yazıyorum Çünkü…’’ de şair Celal Fedai bize yazma gerekçelerini ‘’ delikanlılık süslerinden şiir ve defansa gelişi’’ şeklinde açıklamış.
İskender Şehsuvaroğlu ile edebiyat yolculuğuna kaldığı yerden devam.
Muhsine Arzu, ‘’Perdelenmez Bir Hüzün’’e ‘’Aşk Ateştir’’ ile devam ederken; Yılmaz Yılmaz, ‘’Böcek’’ isimli hikâyesi ile selamlıyor bizleri.
Kuşluk Vakti’nin 5. 6. ve 7. sayılarında yayımlanan Yusuf Kaplan’ın ‘’Medeniyet, Şiir ve Modern Türk Şiiri’’ yazısındaki görüşleri Nuh Utku tarafından eleştirel bir bakış açısıyla ele alınıyor bu sayıda.
Şiir, Kuşluk Vakti’nin vazgeçilmezlerinden olmaya devam ediyor. Bu sayının şairleri; Mustafa Uçurum, Ali Pektaş, Yusuf Gündüz, Salih Güzel, Musa Güner, Âdem Turan, Mustafa Oğuz, M.Zahir Ertekin ve Ziya Akyürek.
Tüm vakitlerin sahibine emanet olun…
Salih Güzel
İrtibat:
kuslukvakti46@gmail.com
www.kuslukvakti.blogcu.com
P.K:106 MANİSA
147. "Hece" Kent ve Kurmaca dosyası ile çıktı !
"Hece" edebiyat dergisi, 147.Sayı, Mart 2009
KUM SAATİ
Necati Mert/Bir Filme Girmek 3
Hayriye Ünal/Harf Mühimdir/Zorunlu Bir Tashih: Kayahan Söylüyor:
"Yılandan Korkmam Yalandan Korktuğum Kadar" 4
Hasan Aycın/Çizgi 11
Ömer Aksay/Yeşilçam Önergeleri -3- 12
Kenan Çağan/Hepsi Unutmaktır 14
Rahmi Kaya/Gül Kokulu Sabahları Yusuf Yüzlü Geceleri 16
Erdal Çakır/Tel'in Bildirisi 18
Hasan Yurtoğlu/Giyom Tel 20
Fatih Yavuz Çiçek/Oyun 21
Baran Çaçan/Felaket Adaları 22
Burhan Özdin/Tarih Dersleri II 24
Yasemin Karahüseyinoğlu/Kralda Gördüklerimiz… 26
Ali K. Metin/Paradigmaların Şiiri 27
Mehmet Ulukütük/Hakikate Giden Yollar: Metin-Yazar-Okur Diyalektiğinde... 40
Gönül Utku/Edebiyat ve Muhalefet 52
Kâmil Aydoğan/Günlüklerim 56
Mustafa Şerif Onaran/Soyut Sevi 61
Dosya
KENT VE KURMACA
Köksal Alver/Romanın Dilinde Kent 67
Selçuk Orhan/Kent ve Kurmaca 76
Ali Galip Yener/Edebiyat Tarihinde İzmir... 83
Asım Öz/Belleğin Karmaşık Yumağında Kent 89
Mahmut H. Akın/Alfred Döblin'i Okurken Berlin'i Yaşamak 96
Bekir Şakir Konyalı/Öykünün Kentleri /Kentlerin Öyküleri... 100
Mehmet Ali Aydemir/Peter Ackroyd ve Londra 104
Ahmet Gögercin/Roman, Kent ve 'Değişme' 108
Asım Öz/Fred A. Reed ile Parçalanmış İmgeler Üzerine 112
Ahmet Bozkurt/Hamlet'in Kıyıları: Bir Geciktirme Öğesi Olarak Trajik Zaman 115
KİTAPLIK
Mehmet Fatih Birgül/ Yeşil Şehir Kitaplığı'nın Hikâyesi 121
Taha Çağlaroğlu/Giderken Bana Bir Şeyler Söyle 124
M. Fatih Kutan/Saraybosna Blues 126
İrtibat:
Konur Sk. No:39 / 1 Kızılay / ANKARA
(0312) 419 69 13
www.hece.com.tr
hece@hece.com.tr
"Edebiyat Ortamı" dergisi
EDEBİYAT ORTAMI'NDAN (7. sayı, MART-NİSAN 2009)
Zaman geçer, şekil başkalaşır, düşünce kendine yeni ifadeler bulur. Ne var ki insan, sonsuzdan ilham almış bir ânı yakalamak muradındadır. Hayatın bir akış olduğunu söyleyenler yanılıyor olsa gerek. Ressamın tek bir fırça darbesindeki gerilimi, fışkırışı, ödevli oluşu hangi süreç, hangi akış karşılayabilir ki! Dingin bir ‘duruştan’ başka. Hayatı bir akış şeklinde görmenin sürükleniyor oluşla bir ilgisi yok mu acaba? Bu sürüklenişi durdurmaya çalışanın bir ânlık düşünüşü, bütün zamanların kalbine imge olur. A. Kadir Geylâni’nin dediği gibi: insanın bütün ömrünce kahraman diye anılması göstermiş olduğu bir ânlık cesaretten ibarettir. Sanat ânın ürünüdür. Bütün birikim bir âna damga vurmak içindir. Kavgasız, gürültüsüz ama içten ve derinden.
Bu sayı, ikinci yılımızın ilk sayısı. Geçen neydi, olan nasıl bir şeydi? Zihinlerde bir ânlık bir parlayış oluşturmak için onlarca kalp düşündü, onlarca kalem yazdı. Her şey kelimenin ışığıyla parlasın diye. Şiir parlayan bir şeydir. Deneme de öyle. Öykü de öyle. Yaralı gönülleri zahmetli vakitlerinde yoklar. Durdurur. Susturur. Aydınlığa çıkarır. Susan anlar. Konuşan yara alır. Sanat, rahmettir. Sırdır.
*
Mimar Turgut Cansever öldü. Şair Bahtiyar Vahapzade öldü. Şair Levent Sunal öldü. Geçen ay ne çok ölüm vardı. Hepsine rahmet diliyoruz.
*
Bu sayımızın söyleşisini geçen yıl Fransa’nın "Théophile Gautier Şiir Ödülü"’nü kazanan şair Şeyhmus Dağtekin’le yaptık. Kısa ama güzel bir söyleşi oldu. Söyleşiyi Şaban Abak gerçekleştirdi. Çok teşekkürler.
Bir şiir yıllığı hazırlığında olduğumuzu geçen sayımızda belirmiştik. Bu sayımızda, şair ve yazarlarımıza mevcut yıllıklarla ilgili ne düşündüklerini sorduk. İlginç cevaplar verdiler. Beğeneceğinizi umuyoruz. Bu soruşturmanın gerçekleşmesindeki çabalarından dolayı Turan Karataş’a teşekkür ediyoruz.
Gökhan Özcan, ‘edebiyatın alanı neden dar?’ başlıklı yazısında edebiyatın daralmasındaki nedenler üzerinde duruyor. İrfan Çevik’in ‘Duvara Karşı’ yazısı ise başta Gazze olmak üzere dünyadaki kıyımlara ilginç bir bakış açısıyla yaklaşıyor.
Sayfalarımızda yer alan diğer şiir, öykü, deneme ve eleştirileri zevkle okuyacağınızı umuyoruz. Özellikle Kübra Bilgin’in şiirlerine dikkatinizi çekmek istiyoruz. Yeni bir isim. Hep yeni kalabilir mi? Kim bilir?
İyi okumalar…
M.A.
İrtibat:
Server Vakfı GMK Bulvarı No:24/8 Kızılay/ANKARA
edebiyatortami@gmail.com
0.312.229 82 44
"Haksöz" Dergisi
Haksöz Dergisi 216. (Mart 2009) Sayısı Çıktı
216. sayısında “28 Şubat Darbecileri Yargılansın; Ergenekon Bataklığı Kurutulsun!” manşetiyle çıkan Haksöz, darbe düzeni ve çete karanlığına karşı mücadele etmeye çağırıyor. Gazze direnişi ve Özgür-Der’e kapatma davasıyla ilgili sorumluluklarımıza da dikkat çekiliyor.
Kur'an'ın aydınlığına doğru aylık yayınına devam eden Haksöz Dergisi, Mart 2009 sayısıyla tam 18 yılı geride bırakmış oldu. Önümüzdeki ay 19. yıl sayısı çıkacak olan Haksöz, okuyucularına dergiyi okuma ve okutma çağrısında da bulunuyor.
Yerel seçimlere ilişkin kısa bir değerlendirmenin yapıldığı Sunuş'ta "Seçimimizi inancımız ve kimliğimizden yana yaptık!" vurgusu öne çıkıyor. "Ergenekon Davası Askeri Müdahalelerle Savsaklatılmaya Çalışılıyor!" başlıklı Gündem yazısında TSK'nın Ergenekon soruşturmasının derinleştirilmesi önünde dev bir barikat oluşturduğuna dikkat çekilerek ordunun bizzat Ergenekon yapılanmasıyla irtibatlı olduğu ifade ediliyor. 28 Şubat hukuksuzluğunun faillerinin Ergenekon bağlantısının örtülmemesi gerektiğinin ifade edildiği gündemde, orgenerallerin yargılanmamasının Ergenekon sürecini boşa çıkaracağı vurgulanıyor.
"Çatışan İdeolojiler, Uzlaşan Kavram ve Semboller" başlığıyla Kenan Alpay, cahili simge ve sembolleri Kur'an ekseninde değerlendirirken ulus-devletin siyasal kavram ve sembollerinin sahiplenilmesideki pragmatizmi ele alıyor. Rıdvan Kaya ise başta Gazze eylemlerinde olmak üzere son zamanlarda sıkça tartışılan bayrak konusunu değerlendiriyor. Konunun önemine binaen tartışmalarda gündeme gelen hemen hemen tüm başlıkları ele alan Kaya, İslami ilkeleri toplumsal-siyasal hayatta belirleyici kılmanın önemine dikkat çekiyor.
"Resmi Törenleri Boykot Çağrısı" dolayısıyla Özgür-Der hakkında açılan kapatma davasıyla ilgili davanamelere yer verilen bu sayıda Hülya Şekerci de kapatma sürecini yorumluyor. Şekerci, düşünceyi, kimliğimizi, eğitimi, bir bütün olarak hayatı özgürleştirmek ve resmi ideolojinin daraltıcı, dayatmacı kalıplarından azade kılmak olan amacımızdan asla vazgeçmeyeceğimizin altını çiziyor.
Derginin bu sayısında Gazze gündemi yine önemli bir yekûn tutuyor. Ufuk Aktaşlı, özellikle Türkiye medyasının Gazze direnişine yaklaşımını ele alırken; Başbakan Erdoğan'ın Davos çıkışını ve anti-semitizm tartışmalarını da değerlendiriyor. Crescent'ten yapılan bir çeviride Zafer Bangaş, başta Mısır, Ürdün ve Suudi Arabistan olmak üzere Arap rejimlerinin Gazze direnişine karşı tutumlarını oldukça doyurucu bir biçimde özetliyor. Abbas'ın pozisyonunu da ele alan Bangaş, çeşitli ülkelerin tepkileri üzerinden de kıyaslamalar yapıyor. Bir başka çeviride Miko Peled, İsrailli bir barış aktvisti gözüyle Gazze'de "insani" şartları ve son süreci değerlendiriyor. Fahad Ansari ise Gazze ile Somali'deki direnişi karşılaştırıyor. Konuyla ilgili Mehmet Pamak ise direnişin biz Müslümanlara yüklediği sorumluluklara ve Filistin sorununa nasıl yaklaşmamız gerektiğine ilişkin vurgulara dikkat çekiyor. Murat Özer de Somali'de yönetimin büyük bir bölümünü ele geçiren eş-Şebab'ı (Genç Mücahidler) ve uygulamalarını ele alıyor.
İlk bölümü geçen sayıda yayınlanan Hayreddin Karaman ve Hizmet Nesli Serencamı yazısının devamında Hamza Türkmen, yine Karaman'ın anıları ışığında Hizmet Nesli'nin kurumlaşma sorununu ve Hayreddin Karaman'ın sevinç ve üzüntülerini yorumluyor.
Derginin bu sayısındaki Kur'an çalışmalarında Cengiz Duman Kur'an ve Tevrat kaynaklı uzun bir çalışmayla Hz. Lut kıssasını işlerken; Fevzi Zülaloğlu da Yahudilikteki "genetik felah" ve Hrıstiyanlıktaki "genetik günah" anlayışlarına karşı Kur'an'daki fıtrî misak ve Ahdullah konusunu ele alıyor.
Kültür-sanat/edebiyat yazılarında Asım Öz, İzzet Derveze'nin anılarından hareketle Osmanlı dönemi Filistinine ve Cumhuriyetin ilk yıllarındaki Türkiye'ye ışık tutmaya çalışırken Ahmet Örs, Mustafa Kutlu'nun yeni hikâye kitabı "Huzursuz Bacak"a eleştirel yaklaşımlarını aktarıyor. Zehra Çomaklı Türkmen, Bünyamin Doğruer ve Ali Emre'nin de birer denemesinin yayınlandığı dergi sayfalarında Gazze Duası adı altında başta Gazze olmak üzere dünyanın çeşitli bölgelerindeki kardeşlerimize atfen yazılmış bir duaya yer veriliyor.
Derginin arka kapağını Özgür-Der'e açılan kapatma davasına ilişkin bir deklarasyon süslüyor: "İlkelerimiz, Mücadelemiz ve Kimliğimizle Varız; Varolacağız!"
İçindekiler:
Seçimimizi İnancımız ve Kimliğimizden Yana Yaptık!
HAKSÖZ
Ergenekon Davası Askeri Müdahalelerle Savsaklatılmaya Çalışılıyor!
HAKSÖZ
Çatışan İdeolojiler, Uzlaşan Kavram ve Semboller
KENAN ALPAY
Bayrak Tartışması Ne İfade Ediyor?
RIDVAN KAYA
İslami Kimliğimiz ve Düşüncelerimiz Suç Kabul Ediliyor!
ÖZGÜR-DER
İstanbul Valiliği: "Özgür-Der Kapatılsın"
HAKSÖZ
Özgür-Der Neden Kapatılmak İsteniyor?
HÜLYA ŞEKERCİ
Gazze Direnişinin Ardından
UFUK ATAŞLI
İşbirlikçi Abbas'ın Türkiye Ziyareti Protesto Edildi!
HAKSÖZ
Filistin ve Arap Rejimleri Problemi
ZAFER BANGAŞ
Gazze'de Kazanmak
MİKO PELED
Filistin İslami Direnişi ve Sorumluluklarımız
MEHMET PAMAK
Filistin ve Kürt Sorunu: Benzerlikler ve Farklılıklar
GÜNEY UZUN
Gazze ve Somali'deki Direnişten Dersler
FAHAD ANSARİ
Firavun Mübarek'in Türkiye Ziyareti Protesto Edildi
HAKSÖZ
Somali'de Barış Ne Zaman?
MURAT ÖZER
Hizmet Nesli ve Kurumlaşma Sorunu –Hayreddin Karaman'ın Sevinçleri ve Üzüntüleri-
HAMZA TÜRKMEN
Kur'an ve Tevrat'a Göre Lut Kıssası
CENGİZ DUMAN
Ne Genetik Felah, Ne Genetik Günah; Fıtri Misak ve Ahdullah
FEVZİ ZÜLALOĞLU
Osmanlı Filistini'nden Bir Posta Memuru İzzet Derveze'nin Anılarından
ASIM ÖZ
Mustafa Kutlu'dan Benzer Fotoğraf: "Huzursuz Bacak"
AHMET ÖRS
Günlerde 28 Şubat
ZEHRA ÇOMAKLI TÜRKMEN
Sabır
BÜNYAMİN DOĞRUER
Sömürü Vahşeti
NİSANUR AYAR
Gazze Duası
HAKSÖZ
Gazze Üzerine Prelüd
ALİ EMRE
İrtibat:
haksozdergisi@gmail.com
Nevşehirli İbrahim Cad. No:14 Fatih-İstanbul
0 212 524 10 28
216. sayısında “28 Şubat Darbecileri Yargılansın; Ergenekon Bataklığı Kurutulsun!” manşetiyle çıkan Haksöz, darbe düzeni ve çete karanlığına karşı mücadele etmeye çağırıyor. Gazze direnişi ve Özgür-Der’e kapatma davasıyla ilgili sorumluluklarımıza da dikkat çekiliyor.
Kur'an'ın aydınlığına doğru aylık yayınına devam eden Haksöz Dergisi, Mart 2009 sayısıyla tam 18 yılı geride bırakmış oldu. Önümüzdeki ay 19. yıl sayısı çıkacak olan Haksöz, okuyucularına dergiyi okuma ve okutma çağrısında da bulunuyor.
Yerel seçimlere ilişkin kısa bir değerlendirmenin yapıldığı Sunuş'ta "Seçimimizi inancımız ve kimliğimizden yana yaptık!" vurgusu öne çıkıyor. "Ergenekon Davası Askeri Müdahalelerle Savsaklatılmaya Çalışılıyor!" başlıklı Gündem yazısında TSK'nın Ergenekon soruşturmasının derinleştirilmesi önünde dev bir barikat oluşturduğuna dikkat çekilerek ordunun bizzat Ergenekon yapılanmasıyla irtibatlı olduğu ifade ediliyor. 28 Şubat hukuksuzluğunun faillerinin Ergenekon bağlantısının örtülmemesi gerektiğinin ifade edildiği gündemde, orgenerallerin yargılanmamasının Ergenekon sürecini boşa çıkaracağı vurgulanıyor.
"Çatışan İdeolojiler, Uzlaşan Kavram ve Semboller" başlığıyla Kenan Alpay, cahili simge ve sembolleri Kur'an ekseninde değerlendirirken ulus-devletin siyasal kavram ve sembollerinin sahiplenilmesideki pragmatizmi ele alıyor. Rıdvan Kaya ise başta Gazze eylemlerinde olmak üzere son zamanlarda sıkça tartışılan bayrak konusunu değerlendiriyor. Konunun önemine binaen tartışmalarda gündeme gelen hemen hemen tüm başlıkları ele alan Kaya, İslami ilkeleri toplumsal-siyasal hayatta belirleyici kılmanın önemine dikkat çekiyor.
"Resmi Törenleri Boykot Çağrısı" dolayısıyla Özgür-Der hakkında açılan kapatma davasıyla ilgili davanamelere yer verilen bu sayıda Hülya Şekerci de kapatma sürecini yorumluyor. Şekerci, düşünceyi, kimliğimizi, eğitimi, bir bütün olarak hayatı özgürleştirmek ve resmi ideolojinin daraltıcı, dayatmacı kalıplarından azade kılmak olan amacımızdan asla vazgeçmeyeceğimizin altını çiziyor.
Derginin bu sayısında Gazze gündemi yine önemli bir yekûn tutuyor. Ufuk Aktaşlı, özellikle Türkiye medyasının Gazze direnişine yaklaşımını ele alırken; Başbakan Erdoğan'ın Davos çıkışını ve anti-semitizm tartışmalarını da değerlendiriyor. Crescent'ten yapılan bir çeviride Zafer Bangaş, başta Mısır, Ürdün ve Suudi Arabistan olmak üzere Arap rejimlerinin Gazze direnişine karşı tutumlarını oldukça doyurucu bir biçimde özetliyor. Abbas'ın pozisyonunu da ele alan Bangaş, çeşitli ülkelerin tepkileri üzerinden de kıyaslamalar yapıyor. Bir başka çeviride Miko Peled, İsrailli bir barış aktvisti gözüyle Gazze'de "insani" şartları ve son süreci değerlendiriyor. Fahad Ansari ise Gazze ile Somali'deki direnişi karşılaştırıyor. Konuyla ilgili Mehmet Pamak ise direnişin biz Müslümanlara yüklediği sorumluluklara ve Filistin sorununa nasıl yaklaşmamız gerektiğine ilişkin vurgulara dikkat çekiyor. Murat Özer de Somali'de yönetimin büyük bir bölümünü ele geçiren eş-Şebab'ı (Genç Mücahidler) ve uygulamalarını ele alıyor.
İlk bölümü geçen sayıda yayınlanan Hayreddin Karaman ve Hizmet Nesli Serencamı yazısının devamında Hamza Türkmen, yine Karaman'ın anıları ışığında Hizmet Nesli'nin kurumlaşma sorununu ve Hayreddin Karaman'ın sevinç ve üzüntülerini yorumluyor.
Derginin bu sayısındaki Kur'an çalışmalarında Cengiz Duman Kur'an ve Tevrat kaynaklı uzun bir çalışmayla Hz. Lut kıssasını işlerken; Fevzi Zülaloğlu da Yahudilikteki "genetik felah" ve Hrıstiyanlıktaki "genetik günah" anlayışlarına karşı Kur'an'daki fıtrî misak ve Ahdullah konusunu ele alıyor.
Kültür-sanat/edebiyat yazılarında Asım Öz, İzzet Derveze'nin anılarından hareketle Osmanlı dönemi Filistinine ve Cumhuriyetin ilk yıllarındaki Türkiye'ye ışık tutmaya çalışırken Ahmet Örs, Mustafa Kutlu'nun yeni hikâye kitabı "Huzursuz Bacak"a eleştirel yaklaşımlarını aktarıyor. Zehra Çomaklı Türkmen, Bünyamin Doğruer ve Ali Emre'nin de birer denemesinin yayınlandığı dergi sayfalarında Gazze Duası adı altında başta Gazze olmak üzere dünyanın çeşitli bölgelerindeki kardeşlerimize atfen yazılmış bir duaya yer veriliyor.
Derginin arka kapağını Özgür-Der'e açılan kapatma davasına ilişkin bir deklarasyon süslüyor: "İlkelerimiz, Mücadelemiz ve Kimliğimizle Varız; Varolacağız!"
İçindekiler:
Seçimimizi İnancımız ve Kimliğimizden Yana Yaptık!
HAKSÖZ
Ergenekon Davası Askeri Müdahalelerle Savsaklatılmaya Çalışılıyor!
HAKSÖZ
Çatışan İdeolojiler, Uzlaşan Kavram ve Semboller
KENAN ALPAY
Bayrak Tartışması Ne İfade Ediyor?
RIDVAN KAYA
İslami Kimliğimiz ve Düşüncelerimiz Suç Kabul Ediliyor!
ÖZGÜR-DER
İstanbul Valiliği: "Özgür-Der Kapatılsın"
HAKSÖZ
Özgür-Der Neden Kapatılmak İsteniyor?
HÜLYA ŞEKERCİ
Gazze Direnişinin Ardından
UFUK ATAŞLI
İşbirlikçi Abbas'ın Türkiye Ziyareti Protesto Edildi!
HAKSÖZ
Filistin ve Arap Rejimleri Problemi
ZAFER BANGAŞ
Gazze'de Kazanmak
MİKO PELED
Filistin İslami Direnişi ve Sorumluluklarımız
MEHMET PAMAK
Filistin ve Kürt Sorunu: Benzerlikler ve Farklılıklar
GÜNEY UZUN
Gazze ve Somali'deki Direnişten Dersler
FAHAD ANSARİ
Firavun Mübarek'in Türkiye Ziyareti Protesto Edildi
HAKSÖZ
Somali'de Barış Ne Zaman?
MURAT ÖZER
Hizmet Nesli ve Kurumlaşma Sorunu –Hayreddin Karaman'ın Sevinçleri ve Üzüntüleri-
HAMZA TÜRKMEN
Kur'an ve Tevrat'a Göre Lut Kıssası
CENGİZ DUMAN
Ne Genetik Felah, Ne Genetik Günah; Fıtri Misak ve Ahdullah
FEVZİ ZÜLALOĞLU
Osmanlı Filistini'nden Bir Posta Memuru İzzet Derveze'nin Anılarından
ASIM ÖZ
Mustafa Kutlu'dan Benzer Fotoğraf: "Huzursuz Bacak"
AHMET ÖRS
Günlerde 28 Şubat
ZEHRA ÇOMAKLI TÜRKMEN
Sabır
BÜNYAMİN DOĞRUER
Sömürü Vahşeti
NİSANUR AYAR
Gazze Duası
HAKSÖZ
Gazze Üzerine Prelüd
ALİ EMRE
İrtibat:
haksozdergisi@gmail.com
Nevşehirli İbrahim Cad. No:14 Fatih-İstanbul
0 212 524 10 28
"Fayrap" 13
Fayrap - Aylık edebiyat dergisi
Sayı 13, Mart 2009
Fayrap Dergisi’nin bu sayısında eleştiri yazıları ağırlık kazanmış durumda. Bu, edebiyatın nabzını daha sıkı tutacağını gösteriyor.
Kavga ve Edebiyat
90’larda yazmaya başlayanların çok sık duyduğu “Kavgasız edebiyat olmaz.” cümlesi hala güncelliğini korumakta. Bu yargının edebiyatı gördüğü yerden, kavgadan söz ediyor “Kavga ve Edebiyat” başyazısında Hakan Arslanbenzer. Kavganın, populist edebiyatla popularist edebiyatın arasında olduğunu hatırlatan yazı, edebiyatın bir zevk veya hevesten çok bir davanın ifadesi olduğunu vurguluyor. Baki’nin “Bâkiya tarz-ı şiir böyle gerek / Hem zarifane hem levendane” dizesinden yola çıkarak edebiyatta yapılan ayrımın temelini gösteren yazı, bu ayrımın günümüzde ne şekilde hissedildiğini örneklerle açıyor.
Bu sayının şairleri Melek Arslanbenzer, Eren Safi, Hakan Kalkan, Orkun Elmacıgil, Ömer Yalçınova ve Fayrap’ta ilk kez bir şiiri yayımlanan genç bir şair; Ömer Aladağ.
Bu sayının hikayecileri ise ingilizceden çevrilen “Bir Fincan Çay” hikayesiyle kısa hikayenin bir edebiyat türü olarak gelişmesine önemli katkıları olan Katherine Mansfield ve “Sürgün” ile daha önce Fayrap’ta hikayeleri yayımlanan Onur Ateş.
Felaketten Epik Doğar
Şubat sayısında Meşrutiyet devri Türk şiiri ve edebiyatına ışık tutmaya başlayan dergi, bu sayısında meşrutiyet yazılarına iki yazıyla devam ediyor.
Esma Güneş’in “Meşrutiyet’in kararsız şairi: Halit Fahri Ozansoy” yazısı, bu konuda model olabilecek özellikte bir yazı. Şairin, içinde bulunduğu edebiyat akımlarına bağlı olarak sıkça etki altında kaldığını ortaya koyan Güneş, Halit Fahri’yi “Ayinden Sonra” ve “Bir Şarkının Kabusu” şiirleri etrafında inceleyerek yeteneğini gösterirken, bu yeteneğine yön verememesini Meşrutiyet devri şiir ortamının doğal bir sonucu olmasına bağlıyor.
Diğer Meşrutiyet yazısı ise Orkun Elmacıgil’in Mehmet Emin Yurdakul’u incelediği “Felaketten Epik Doğar”. Milli Edebiyat’a gelene dek devinen edebiyat anlayışlarını mercek altına alan Elmacıgil; Yurdakul’un, döneminin şairlerinden kopmasının haklı sebeplerini sorguluyor. Mehmet Emin’in, şiiri bir kavga ve mücadele olarak gördüğünü söyleyen yazar, “Bırak Beni Haykırayım” şiiriyle şairin verdiği mücadeleyi ortaya koyuyor.
Manifesto veya İt Dalaşı
Fayrapkitap’ın bu sayısında sekiz yazı var. İlkinde Hakan Arslanbenzer, “ Manifesto veya İt Dalaşı: Ahmet Güntan’ın “parçalı ham manifesto”sunun başarısı üzerine” yazısıyla manifestoların tarihsel arka planına, etki alanına ışık tutuyor. Devamında Ahmet Güntan’ın ‘parçalı ham manifestosu’ üzerinden manifestolara karşı çıkmanın temelinde kör bir metafizik algısının yattığını, bu algıyı da çıkar korkusunun meydana getirdiğini vurguluyor.
Murat Sözer’in, bu sayıda Gökçenur Ç.’nin “Her Kitabın El Kitabı” kitabını değerlendirdiğini görüyoruz. Şairin, lirikle epikin iç içe geçtiği bir yerde şiirini oluşturduğunu söyleyen Sözer, bir şey söylemekten çok bir şeyden bahsedip geçmekte olduğunu, bunun da şiirini bütünlükten uzaklaştırdığını ifade ediyor.
Bu sayıda iki roman eleştirisi yazısı var. Roman eleştirisi yazılarıyla dikkat çeken Ömer Yalçınova, bu sayıda Tim Parks’ın “Kader, Europa ve Sevgili Mimi” romanlarını ele alırken, Emine Baykul, Nihan Kaya’nın Disparöni’si hakkında yazıyor. Besim F. Dellaloğlu’nun “Benjaminia” kitabını ele alan Fazıl Baş; yazarın, Walter Benjamin’e bir empati çabasıyla yaklaşmasını ve buradan doğan sonuçları sorguluyor. Baş, Dellaloğlu’nun kitabının dil-tarih-coğrafya üzerinden okunduğunda faydalı olacağını, ama bu yeniden yorumlamaları kendi insanı üzerinden değerlendiremediğini özellikle vurguluyor.
Ali Akyurt, Mesele dergisi üzerine yazmış. “Kültürle Siyaset Yakınlaşırken Mesele” Akyurt, Mesele’nin sol bir yayın olarak entelektüel coğrafyamızla temasını ve solun farklı kesimleri için bir iletişim kanalı olmasıyla sıcak ve bütünlüklü bir dergi karakteri sunduğunu ortaya koyuyor. Kültür ile siyaseti birbirine yaklaştırarak aralarındaki sıkı bağa işaret etmesini Mesele’nin başarısı olarak ifade ediyor Akyurt. Mart sayısının bir diğer yazısı ise Mehmet Fatih Çelikkaya’dan; “Baki Asiltürk Yalan Söylüyor”. Kitaplık dergisinin yıllığını çıkaran Baki Asiltürk’ün, yıllığın önsözünde söylediklerine cevap veren Çelikkaya, Asiltürk’ün eleştirdiği tutumların bizzat içine kendisinin düştüğünü, haliyle yalan söylediğini öne çıkarıyor. Derginin son yazısı ise sinema yazılarında geliştirdiği farklı üslupla öne çıkan Orkun Elmacıgil’den. Türkan Şoray’ın Dönüş filmini yazan Elmacıgil, filmin hakim sinema anlayışının dışında, belki fazla acılı ama hakikatten yola çıkarak güç kazandığını ifade ediyor.
Derginin kapak fotoğrafı Melih Gülgen’in “Tatar Ramazan” filminden. Arka kapak türküsü ise Şevki Bey’den Hüseyni Şarkı (Hicran Oku Sinem Deler).
İyi okumalar...
İrtibat:
Mehmet Fatih Çelikkaya
0505 290 5867
0534 960 16 95
mehmetfatihcelikkaya@hotmail.com
http://fayrap.blogspot.com/
Sayı 13, Mart 2009
Fayrap Dergisi’nin bu sayısında eleştiri yazıları ağırlık kazanmış durumda. Bu, edebiyatın nabzını daha sıkı tutacağını gösteriyor.
Kavga ve Edebiyat
90’larda yazmaya başlayanların çok sık duyduğu “Kavgasız edebiyat olmaz.” cümlesi hala güncelliğini korumakta. Bu yargının edebiyatı gördüğü yerden, kavgadan söz ediyor “Kavga ve Edebiyat” başyazısında Hakan Arslanbenzer. Kavganın, populist edebiyatla popularist edebiyatın arasında olduğunu hatırlatan yazı, edebiyatın bir zevk veya hevesten çok bir davanın ifadesi olduğunu vurguluyor. Baki’nin “Bâkiya tarz-ı şiir böyle gerek / Hem zarifane hem levendane” dizesinden yola çıkarak edebiyatta yapılan ayrımın temelini gösteren yazı, bu ayrımın günümüzde ne şekilde hissedildiğini örneklerle açıyor.
Bu sayının şairleri Melek Arslanbenzer, Eren Safi, Hakan Kalkan, Orkun Elmacıgil, Ömer Yalçınova ve Fayrap’ta ilk kez bir şiiri yayımlanan genç bir şair; Ömer Aladağ.
Bu sayının hikayecileri ise ingilizceden çevrilen “Bir Fincan Çay” hikayesiyle kısa hikayenin bir edebiyat türü olarak gelişmesine önemli katkıları olan Katherine Mansfield ve “Sürgün” ile daha önce Fayrap’ta hikayeleri yayımlanan Onur Ateş.
Felaketten Epik Doğar
Şubat sayısında Meşrutiyet devri Türk şiiri ve edebiyatına ışık tutmaya başlayan dergi, bu sayısında meşrutiyet yazılarına iki yazıyla devam ediyor.
Esma Güneş’in “Meşrutiyet’in kararsız şairi: Halit Fahri Ozansoy” yazısı, bu konuda model olabilecek özellikte bir yazı. Şairin, içinde bulunduğu edebiyat akımlarına bağlı olarak sıkça etki altında kaldığını ortaya koyan Güneş, Halit Fahri’yi “Ayinden Sonra” ve “Bir Şarkının Kabusu” şiirleri etrafında inceleyerek yeteneğini gösterirken, bu yeteneğine yön verememesini Meşrutiyet devri şiir ortamının doğal bir sonucu olmasına bağlıyor.
Diğer Meşrutiyet yazısı ise Orkun Elmacıgil’in Mehmet Emin Yurdakul’u incelediği “Felaketten Epik Doğar”. Milli Edebiyat’a gelene dek devinen edebiyat anlayışlarını mercek altına alan Elmacıgil; Yurdakul’un, döneminin şairlerinden kopmasının haklı sebeplerini sorguluyor. Mehmet Emin’in, şiiri bir kavga ve mücadele olarak gördüğünü söyleyen yazar, “Bırak Beni Haykırayım” şiiriyle şairin verdiği mücadeleyi ortaya koyuyor.
Manifesto veya İt Dalaşı
Fayrapkitap’ın bu sayısında sekiz yazı var. İlkinde Hakan Arslanbenzer, “ Manifesto veya İt Dalaşı: Ahmet Güntan’ın “parçalı ham manifesto”sunun başarısı üzerine” yazısıyla manifestoların tarihsel arka planına, etki alanına ışık tutuyor. Devamında Ahmet Güntan’ın ‘parçalı ham manifestosu’ üzerinden manifestolara karşı çıkmanın temelinde kör bir metafizik algısının yattığını, bu algıyı da çıkar korkusunun meydana getirdiğini vurguluyor.
Murat Sözer’in, bu sayıda Gökçenur Ç.’nin “Her Kitabın El Kitabı” kitabını değerlendirdiğini görüyoruz. Şairin, lirikle epikin iç içe geçtiği bir yerde şiirini oluşturduğunu söyleyen Sözer, bir şey söylemekten çok bir şeyden bahsedip geçmekte olduğunu, bunun da şiirini bütünlükten uzaklaştırdığını ifade ediyor.
Bu sayıda iki roman eleştirisi yazısı var. Roman eleştirisi yazılarıyla dikkat çeken Ömer Yalçınova, bu sayıda Tim Parks’ın “Kader, Europa ve Sevgili Mimi” romanlarını ele alırken, Emine Baykul, Nihan Kaya’nın Disparöni’si hakkında yazıyor. Besim F. Dellaloğlu’nun “Benjaminia” kitabını ele alan Fazıl Baş; yazarın, Walter Benjamin’e bir empati çabasıyla yaklaşmasını ve buradan doğan sonuçları sorguluyor. Baş, Dellaloğlu’nun kitabının dil-tarih-coğrafya üzerinden okunduğunda faydalı olacağını, ama bu yeniden yorumlamaları kendi insanı üzerinden değerlendiremediğini özellikle vurguluyor.
Ali Akyurt, Mesele dergisi üzerine yazmış. “Kültürle Siyaset Yakınlaşırken Mesele” Akyurt, Mesele’nin sol bir yayın olarak entelektüel coğrafyamızla temasını ve solun farklı kesimleri için bir iletişim kanalı olmasıyla sıcak ve bütünlüklü bir dergi karakteri sunduğunu ortaya koyuyor. Kültür ile siyaseti birbirine yaklaştırarak aralarındaki sıkı bağa işaret etmesini Mesele’nin başarısı olarak ifade ediyor Akyurt. Mart sayısının bir diğer yazısı ise Mehmet Fatih Çelikkaya’dan; “Baki Asiltürk Yalan Söylüyor”. Kitaplık dergisinin yıllığını çıkaran Baki Asiltürk’ün, yıllığın önsözünde söylediklerine cevap veren Çelikkaya, Asiltürk’ün eleştirdiği tutumların bizzat içine kendisinin düştüğünü, haliyle yalan söylediğini öne çıkarıyor. Derginin son yazısı ise sinema yazılarında geliştirdiği farklı üslupla öne çıkan Orkun Elmacıgil’den. Türkan Şoray’ın Dönüş filmini yazan Elmacıgil, filmin hakim sinema anlayışının dışında, belki fazla acılı ama hakikatten yola çıkarak güç kazandığını ifade ediyor.
Derginin kapak fotoğrafı Melih Gülgen’in “Tatar Ramazan” filminden. Arka kapak türküsü ise Şevki Bey’den Hüseyni Şarkı (Hicran Oku Sinem Deler).
İyi okumalar...
İrtibat:
Mehmet Fatih Çelikkaya
0505 290 5867
0534 960 16 95
mehmetfatihcelikkaya@hotmail.com
http://fayrap.blogspot.com/
"Ay Vakti" dergisi
"Ay Vakti" dergisi, 102. Sayı
Her şeyimizi tükettik, ahde vefamızı unutup, üzerini örttük sözlerimizin. Büyüttüğümüz öfkelerin bir gün dönüp yüzümüze haykırması ne acı. Çaresizliğimizin önünde küçülüp duran ellerimizle hangi kalemi tutacağız şimdi? Hangi sözü bulup da tüketeceğiz, tükenmeden önce?
Dosdoğru yolun eğri yolcuları olarak, akl-ı selim ve kalb-i emin olamamanın sancılarıdır yüzümüzdeki çizgiler. Yabancılaşmak mı? Öyle sesli konuştuk ki içimizde, önce kendi kendimizden kaçtık. Bulamıyoruz aradığımızı, çünkü bakmıyoruz hiç aynaya...
Ay Vakti yürüyüşüne, hala kulaklarımızda çınlayan Gazze çığlıklarıyla devam ediyor. “Gazze dediğin, çocuklardan bir mezarlık, hece taşları kalem...” adlı şiiriyle Selami Şimşek, “Konusuz” isimli şiiriyle İsa Karaaslan, “Aşk izdiham” isimli şiiriyle, Halil İbrahim Polat, “Ben ve dedem ve ölüm” şiiri isimli şiiriyle de Abdüssamed Bilgili.
Gazze gibi volkan olup, patlayın kendi dışınızdaki her şeye! “Can düşer can yeşerir Filiztin”, Necmettin Evci'nin kaleminden iç dünyanızı parçalayan bir deneme... “Direnişi dirilişe çeviren çocuk”, Yunus Emre Tozal, yüzü ahirete, arkası dünyaya dönük Hanzala'nın şiirlerimize, öykülerimize, kısacası sözümüze karışan haykırışlarına vesile olmuş da sükût çığlıklar bırakmış yastığımızın altına...
“Dağlar mağaralarla ovalardan kaçmış” Naz Ferniba'nın içindeki dağda nöbet beklerken mırıldandıkları... Sözün ve varlığın sahibine yaraşır, sebep aramaksızın, özüne doğru özgürce yürümek. Ölçüsüzlüğe meydan okumak, var olmanın özüne inmek, ölçülü olmak ve ölçülü durmak adına, enfes bir yazı sunmuş bizlere Üzeyir Süğümlü; “Düşün ve ölçü”.
“Denize sunulan adak”, sayının ilk öyküsü; Cemil Köksal yazdı... “Kapı aralığındaki ışık” ise Serdar Tümüklü'nün kalemine münhasır... “Hattat” Ceyhun Emre Teoman'ın letafet yüklü öykülerinden biri...
“Müslümanların terk ettiği aşk” Kevser Topkar Terzioğlu'nun kayıp aşkı bulmak üzerine bir denemesi. “Gitme dedim”, Nursel Sayraç'ın gidenin ardından yollara bıraktığı yağmur damlalarını anlatıyor. Kâh yanaklarınıza yağıyor yağmur okurken, kâh siz yağmur olup akıyorsunuz satırlarda...
Şehirler insan ile müşahhas oldu artık. İnsanı şehrinden soruyorlar. Nice şehirler var, peygamberlere uzanıyor menşei. Erdemli şehirlerimizden olan Şanlıurfa da soyu İbrahim'e dayanan beldelerden. Ancak dünyevîleşen, batılılaşan, şehirleri öyle kuşandı ki evren, buna bizde karşı koyamadık. Önce tarihini soydular şehrin üzerinden, Ortaçağ karanlık Avrupa'sının libasını geçirdiler üzerine, budur artık idolün dediler. Yetmedi bir Paris heykeli diktiler hayallerimize, Mekke yolları aşılmaz sanıldı... “Erdemli şehir Urfa”yı Eyyüp Azlal'ın kaleminden okuyun.
Ermeni tarihine ışık tutan Aynur Yavuz, bu topraklara ait olan Ermenilerin, Ermeni harfleri ile yazılmış, fakat metni Türkçe olan yazılardan hareketle bir inceleme kaleme almış. Bir Ermeni paşası olup, aynı zamanda bu edebî türü eserlerine yansıtmış olan Hovsep Vartanyan'ın hayatından kesitler sunuyor. Osmanlı döneminde de ismi sıkça anılan, tanınmaya şayan bir üstad Vartanyan... “Aşktan hareketle bir devrin hikâyesi” okunmaya değer.
Sözlü edebiyatın ilklerinden olan masal, her ne kadar çocukların dünyasına matuf gibi görünse de, gün geçtikçe 'çocuğum sana söylüyorum büyüğüm sen anla' mantığına bürünüp“ realist bir görev edinmiştir edebiyat dünyasında. İçinde anneanne ve dede profillerini de barındıran büyük aile biçimini şekillendiren masallar, ninesiz ve dedesiz kaldı ne yazık ki. Bundan mülhem “Çocukların kalbinde çiçek açmak”ı Behçet Yani yazdı.
İlk bakışta birbirilerinden bağımsız gibi duran edebiyat ve sosyolojiyi ortak noktalarda buluşturan M. Aşır Karabacak, “Edebiyat sosyolojisinin imkânı ve unsurları” başlığı altında, iki kavram arasındaki kuramsal karmaşayı irdeliyor. Edebiyat sosyolojisinin imkânı, Edebiyat sosyolojisinin teknik unsurları, Edebiyat sosyolojisine etki eden faktörler, yazının ara başlıkları...
Tanzimat dönemi edebiyatına sık sık konu edilmiş köylünün, romanlara yansımış karakteristiğini iki farklı perspektiften hareketle ele alan Ercan Köksal, Yakup Kadri'nin Yaban ve Necip Fazıl'ın Tohum romanlarından yol alarak önemli bir yazı sunuyor bizlere; “Yaban ve tohum ekseninde aydın ve köylüye bakış.”
Son sayfalarda “Dağa karşı durmak” başlığına iliştirdiği eğitsel, içsel ve samimiyetle şekillenmiş denemesiyle Şeref Akbaba'yı okuyoruz.
Ve Şiraze katlı mektuplarından bir sayfayı daha aralıyor; Saklı mektuplar.
İçindekiler
Deneme
Can Düşer Can Yeşerir Filistin / Necmettin EVCİ
Direnişi Dirilişe Çeviren Çocuk / Yunus Emre TOZAL
Dağlar Mağaralarla Ovalardan Kaçmış / Naz FERNİBA
Düşün Ve Ölçü / Üzeyir SÜĞÜMLÜ
Müslümanların Terk Ettiği Aşk / Kevser Topkar TERZİOĞLU
Gitme Dedim / Nursel SAYRAÇ
Dağa Karşı Durmak / Şeref AKBABA
Şiir
Gazze Dediğin Çocuklardan Bir Mezarlık Hece Taşları Kalem / Selami ŞİMŞEK
Konusuz / İsa KARAASLAN
Aşk İzdiham / Halil İbrahim POLAT
Ve Ben Ve Dedem Ve Ölüm / Abdüssamed BİLGİLİ
İnceleme
Erdemli Şehir Urfa / Eyyüp AZLAL
Aşktan Hareketle Bir Devrin Hikâyesi / Aynur YAVUZ
Çocukların Kalbinde Çiçek Açmak / Behçet YANİ
Edebiyat Sosyolojisinin İmkânı Ve Unsurları / M. Aşır KARABACAK
Yaban ve Tohum Ekseninde Aydın ve Köylüye Bakış / Ercan KÖKSAL
Öykü
Denize Sunulan Adak / Cemil KÖKSAL
Kapı Aralığındaki Işık / Serdar TÜMÜKLÜ
Hattat / Ceyhun Emre TORAMAN
Mektup
Saklı Mektuplar -XXXXVIII / Şiraze
Yekta Haktan İnci
İrtibat:
www.ayvakti.net
ayvakti@ayvakti.com
Her şeyimizi tükettik, ahde vefamızı unutup, üzerini örttük sözlerimizin. Büyüttüğümüz öfkelerin bir gün dönüp yüzümüze haykırması ne acı. Çaresizliğimizin önünde küçülüp duran ellerimizle hangi kalemi tutacağız şimdi? Hangi sözü bulup da tüketeceğiz, tükenmeden önce?
Dosdoğru yolun eğri yolcuları olarak, akl-ı selim ve kalb-i emin olamamanın sancılarıdır yüzümüzdeki çizgiler. Yabancılaşmak mı? Öyle sesli konuştuk ki içimizde, önce kendi kendimizden kaçtık. Bulamıyoruz aradığımızı, çünkü bakmıyoruz hiç aynaya...
Ay Vakti yürüyüşüne, hala kulaklarımızda çınlayan Gazze çığlıklarıyla devam ediyor. “Gazze dediğin, çocuklardan bir mezarlık, hece taşları kalem...” adlı şiiriyle Selami Şimşek, “Konusuz” isimli şiiriyle İsa Karaaslan, “Aşk izdiham” isimli şiiriyle, Halil İbrahim Polat, “Ben ve dedem ve ölüm” şiiri isimli şiiriyle de Abdüssamed Bilgili.
Gazze gibi volkan olup, patlayın kendi dışınızdaki her şeye! “Can düşer can yeşerir Filiztin”, Necmettin Evci'nin kaleminden iç dünyanızı parçalayan bir deneme... “Direnişi dirilişe çeviren çocuk”, Yunus Emre Tozal, yüzü ahirete, arkası dünyaya dönük Hanzala'nın şiirlerimize, öykülerimize, kısacası sözümüze karışan haykırışlarına vesile olmuş da sükût çığlıklar bırakmış yastığımızın altına...
“Dağlar mağaralarla ovalardan kaçmış” Naz Ferniba'nın içindeki dağda nöbet beklerken mırıldandıkları... Sözün ve varlığın sahibine yaraşır, sebep aramaksızın, özüne doğru özgürce yürümek. Ölçüsüzlüğe meydan okumak, var olmanın özüne inmek, ölçülü olmak ve ölçülü durmak adına, enfes bir yazı sunmuş bizlere Üzeyir Süğümlü; “Düşün ve ölçü”.
“Denize sunulan adak”, sayının ilk öyküsü; Cemil Köksal yazdı... “Kapı aralığındaki ışık” ise Serdar Tümüklü'nün kalemine münhasır... “Hattat” Ceyhun Emre Teoman'ın letafet yüklü öykülerinden biri...
“Müslümanların terk ettiği aşk” Kevser Topkar Terzioğlu'nun kayıp aşkı bulmak üzerine bir denemesi. “Gitme dedim”, Nursel Sayraç'ın gidenin ardından yollara bıraktığı yağmur damlalarını anlatıyor. Kâh yanaklarınıza yağıyor yağmur okurken, kâh siz yağmur olup akıyorsunuz satırlarda...
Şehirler insan ile müşahhas oldu artık. İnsanı şehrinden soruyorlar. Nice şehirler var, peygamberlere uzanıyor menşei. Erdemli şehirlerimizden olan Şanlıurfa da soyu İbrahim'e dayanan beldelerden. Ancak dünyevîleşen, batılılaşan, şehirleri öyle kuşandı ki evren, buna bizde karşı koyamadık. Önce tarihini soydular şehrin üzerinden, Ortaçağ karanlık Avrupa'sının libasını geçirdiler üzerine, budur artık idolün dediler. Yetmedi bir Paris heykeli diktiler hayallerimize, Mekke yolları aşılmaz sanıldı... “Erdemli şehir Urfa”yı Eyyüp Azlal'ın kaleminden okuyun.
Ermeni tarihine ışık tutan Aynur Yavuz, bu topraklara ait olan Ermenilerin, Ermeni harfleri ile yazılmış, fakat metni Türkçe olan yazılardan hareketle bir inceleme kaleme almış. Bir Ermeni paşası olup, aynı zamanda bu edebî türü eserlerine yansıtmış olan Hovsep Vartanyan'ın hayatından kesitler sunuyor. Osmanlı döneminde de ismi sıkça anılan, tanınmaya şayan bir üstad Vartanyan... “Aşktan hareketle bir devrin hikâyesi” okunmaya değer.
Sözlü edebiyatın ilklerinden olan masal, her ne kadar çocukların dünyasına matuf gibi görünse de, gün geçtikçe 'çocuğum sana söylüyorum büyüğüm sen anla' mantığına bürünüp“ realist bir görev edinmiştir edebiyat dünyasında. İçinde anneanne ve dede profillerini de barındıran büyük aile biçimini şekillendiren masallar, ninesiz ve dedesiz kaldı ne yazık ki. Bundan mülhem “Çocukların kalbinde çiçek açmak”ı Behçet Yani yazdı.
İlk bakışta birbirilerinden bağımsız gibi duran edebiyat ve sosyolojiyi ortak noktalarda buluşturan M. Aşır Karabacak, “Edebiyat sosyolojisinin imkânı ve unsurları” başlığı altında, iki kavram arasındaki kuramsal karmaşayı irdeliyor. Edebiyat sosyolojisinin imkânı, Edebiyat sosyolojisinin teknik unsurları, Edebiyat sosyolojisine etki eden faktörler, yazının ara başlıkları...
Tanzimat dönemi edebiyatına sık sık konu edilmiş köylünün, romanlara yansımış karakteristiğini iki farklı perspektiften hareketle ele alan Ercan Köksal, Yakup Kadri'nin Yaban ve Necip Fazıl'ın Tohum romanlarından yol alarak önemli bir yazı sunuyor bizlere; “Yaban ve tohum ekseninde aydın ve köylüye bakış.”
Son sayfalarda “Dağa karşı durmak” başlığına iliştirdiği eğitsel, içsel ve samimiyetle şekillenmiş denemesiyle Şeref Akbaba'yı okuyoruz.
Ve Şiraze katlı mektuplarından bir sayfayı daha aralıyor; Saklı mektuplar.
İçindekiler
Deneme
Can Düşer Can Yeşerir Filistin / Necmettin EVCİ
Direnişi Dirilişe Çeviren Çocuk / Yunus Emre TOZAL
Dağlar Mağaralarla Ovalardan Kaçmış / Naz FERNİBA
Düşün Ve Ölçü / Üzeyir SÜĞÜMLÜ
Müslümanların Terk Ettiği Aşk / Kevser Topkar TERZİOĞLU
Gitme Dedim / Nursel SAYRAÇ
Dağa Karşı Durmak / Şeref AKBABA
Şiir
Gazze Dediğin Çocuklardan Bir Mezarlık Hece Taşları Kalem / Selami ŞİMŞEK
Konusuz / İsa KARAASLAN
Aşk İzdiham / Halil İbrahim POLAT
Ve Ben Ve Dedem Ve Ölüm / Abdüssamed BİLGİLİ
İnceleme
Erdemli Şehir Urfa / Eyyüp AZLAL
Aşktan Hareketle Bir Devrin Hikâyesi / Aynur YAVUZ
Çocukların Kalbinde Çiçek Açmak / Behçet YANİ
Edebiyat Sosyolojisinin İmkânı Ve Unsurları / M. Aşır KARABACAK
Yaban ve Tohum Ekseninde Aydın ve Köylüye Bakış / Ercan KÖKSAL
Öykü
Denize Sunulan Adak / Cemil KÖKSAL
Kapı Aralığındaki Işık / Serdar TÜMÜKLÜ
Hattat / Ceyhun Emre TORAMAN
Mektup
Saklı Mektuplar -XXXXVIII / Şiraze
Yekta Haktan İnci
İrtibat:
www.ayvakti.net
ayvakti@ayvakti.com
Ne Aday Ne Vaat, İdeoloji ve İcraat!
Yeniden bir yerel seçimle karşı karşıyayız. Seçilenler ve seçenler arasındaki ilişkinin, halkın özgür iradesinin tescilli bir şekilde açığa çıkacağı güne doğru ilerliyoruz hep birlikte. Partiler adaylarını belirledi, çalışmalar, propagandalar son hızla devam ediyor. Şairin dediği gibi “herkes ayrı bir hesabın peşinde”.
Tüm bu hengame arasında, “Genç” araştırmacılar, seçilme ihtimali olanların heyecanını bir kenara bırakıp, seçmenler acaba ne âlemde diye merak etti. Özellikle de genç seçmenlerin, seçilmekle, seçmekle ilgili görüşlerini topladı. Bu doğrultuda, yaş aralığı 18-30 olan, Türkiye'nin dört bir yanından 1011 genç ile görüşüldü. Dosya konusu çerçevesinde şu soruların cevaplarını bulacaksınız: “Oy kullanabileceği halde oy kullanmayacak olan gençler var mı? Varsa sebepleri nelerdir? Oy kullanırken hangi kriterlere öncelik veriliyor? Adayların vaatleri seçilmek için bir önem taşıyor mu? ‘Seksenlerden sonra apolitik bir gençlik meydana geldi’ görüşü doğru mu? Parti liderleri ne kadar etkili? Aile ya da arkadaş tavsiyesi üzerine oy kullanan gençler var mı? Geçmiş dönemde yapılanlar gelecek seçimleri ne kadar etkiliyor? Tuttuğu futbol takımını ölene kadar destekleyeceğini söyleyen taraftarlar olduğu gibi, tuttuğu partiyi her ne olursa olsun desteklemeyi düşünen gençler var mı? Seçmen yerine seçilen olmak isteyen kaç kişi var?”
Röportaj köşelerinin bu ayki konukları Nazan Bekiroğlu, Salih Memecan ve Bülent Parlak. Bekiroğlu ile ağırlıklı olarak son çıkan kitabı “Lâ” üzerine, Memecan ile “mizah” üzerine, Parlak ile dergi, şiir ve dünya halleri üzerine konuşuluyor.
Harun Kırkıl'ın “Amerikan Azizlerinden Hollywood Menkıbeleri”, Taha Kılınç'ın “Yeruşalayim'den İstanbul'a Mektuplar-1”, Hatice Yaltırak'ın “Vicdan Hep Hakikatin Tarafını Tutar”, Aslı Toprak'ın “Kahrolsun Kapitalist Kaynanalar ve Onların İşbirlikçi Oğulları” isimli yazıları Genç'in mart sayısının mutlaka okunması gerekenleri arasında.
Türkiye'nin gazete şeklindeki tek dergisi “Tarih Gastesi” de Genç'le birlikte yeniden sizlerle. Tarih Gastesi çıktığından beri gönül rahatlığı ile “Kim demiş gençler tarih okumuyor!” diyebiliyoruz. İşte size Tarih Gastesi'nin son başlıklarından bir kaç örnek: “İbn-i Haldun'la Tarih ve Tarihçiler Üzerine Yüzyılın Röportajı”, “Sıcak Gelişme! Behlül Dâna İstifa Etti”, “İstanbul'un İlk Belediye Başkanı”, “Çanakkale Cephesinde Son Durum: Geldiler, Gördüler, Kaçıyorlar!...” Tüm Türkiye'de beğeniyle karşılanan gastemizi kaçırmayın deriz.
Genç Dergi'ye nasıl ulaşacağınız konusuna gelince: 0212. 671 07 00'dan (dahili 178) müşteri hizmetleri merkezini arayıp abone olabilir, size en yakın Kültür Dergi Dağıtım satış noktasının yerini öğrenebilir yahut derginizi NT ve Gökkuşağı mağazalarından temin edebilirsiniz.
İrtibat:
www.gencgonulluyuz.biz
www.gencdergisi.com
Tüm bu hengame arasında, “Genç” araştırmacılar, seçilme ihtimali olanların heyecanını bir kenara bırakıp, seçmenler acaba ne âlemde diye merak etti. Özellikle de genç seçmenlerin, seçilmekle, seçmekle ilgili görüşlerini topladı. Bu doğrultuda, yaş aralığı 18-30 olan, Türkiye'nin dört bir yanından 1011 genç ile görüşüldü. Dosya konusu çerçevesinde şu soruların cevaplarını bulacaksınız: “Oy kullanabileceği halde oy kullanmayacak olan gençler var mı? Varsa sebepleri nelerdir? Oy kullanırken hangi kriterlere öncelik veriliyor? Adayların vaatleri seçilmek için bir önem taşıyor mu? ‘Seksenlerden sonra apolitik bir gençlik meydana geldi’ görüşü doğru mu? Parti liderleri ne kadar etkili? Aile ya da arkadaş tavsiyesi üzerine oy kullanan gençler var mı? Geçmiş dönemde yapılanlar gelecek seçimleri ne kadar etkiliyor? Tuttuğu futbol takımını ölene kadar destekleyeceğini söyleyen taraftarlar olduğu gibi, tuttuğu partiyi her ne olursa olsun desteklemeyi düşünen gençler var mı? Seçmen yerine seçilen olmak isteyen kaç kişi var?”
Röportaj köşelerinin bu ayki konukları Nazan Bekiroğlu, Salih Memecan ve Bülent Parlak. Bekiroğlu ile ağırlıklı olarak son çıkan kitabı “Lâ” üzerine, Memecan ile “mizah” üzerine, Parlak ile dergi, şiir ve dünya halleri üzerine konuşuluyor.
Harun Kırkıl'ın “Amerikan Azizlerinden Hollywood Menkıbeleri”, Taha Kılınç'ın “Yeruşalayim'den İstanbul'a Mektuplar-1”, Hatice Yaltırak'ın “Vicdan Hep Hakikatin Tarafını Tutar”, Aslı Toprak'ın “Kahrolsun Kapitalist Kaynanalar ve Onların İşbirlikçi Oğulları” isimli yazıları Genç'in mart sayısının mutlaka okunması gerekenleri arasında.
Türkiye'nin gazete şeklindeki tek dergisi “Tarih Gastesi” de Genç'le birlikte yeniden sizlerle. Tarih Gastesi çıktığından beri gönül rahatlığı ile “Kim demiş gençler tarih okumuyor!” diyebiliyoruz. İşte size Tarih Gastesi'nin son başlıklarından bir kaç örnek: “İbn-i Haldun'la Tarih ve Tarihçiler Üzerine Yüzyılın Röportajı”, “Sıcak Gelişme! Behlül Dâna İstifa Etti”, “İstanbul'un İlk Belediye Başkanı”, “Çanakkale Cephesinde Son Durum: Geldiler, Gördüler, Kaçıyorlar!...” Tüm Türkiye'de beğeniyle karşılanan gastemizi kaçırmayın deriz.
Genç Dergi'ye nasıl ulaşacağınız konusuna gelince: 0212. 671 07 00'dan (dahili 178) müşteri hizmetleri merkezini arayıp abone olabilir, size en yakın Kültür Dergi Dağıtım satış noktasının yerini öğrenebilir yahut derginizi NT ve Gökkuşağı mağazalarından temin edebilirsiniz.
İrtibat:
www.gencgonulluyuz.biz
www.gencdergisi.com
Bir Taş da Sen At !
[Yeni Şeyler]
Birlikte güleceğiz bu fırtınada
Derin mezarlar kazıp katiller için
Tutunarak içimizdeki ölümlere
Aynı güneşin altında
Çok tehlikeli olacağız
Söz dergisi Yolcu 52. Sayısıyla yola devam ediyor. Samsun’da yayın hayatına devam eden Yolcu dergi hemen her sayısında okuruna bir poster hediye etmeye devam ediyor.
Yolcu, bu yeni sayısında Nizar Kabbani’nin Kudüs şiirini poster olarak veriyor. Ayrıca, derginin kimlik olarak, duruş olarak benimsediği “arka sayfa güzeli” bu sayıda Filistin ve Arap şiirinin en ünlü temsilcilerinden Fatma Tukan. Fatma Tukan’ın “Yurdumda ölmek bana yeter” diye başlayan şiiri güzel bir kolâjla yerini almış arka sayfa.
Yolcu, kapağına çektiği sapan fotoğrafı ile bize Malcom X’in “Bir taş da sen at!” sözünü hatırlattı. Evet, koca metal yığınlarına Gazze’nin cevabı taş atmak sadece… Bir taş da sen at!
Yolcu, şair Yaşar Bedri’nin bir şiirini yayınlamış yine bu sayısında. Yaşar Bedri uzun zamandır şiir yayınlıyor Yolcu’da. Ruşen Ali Cengi şiiri neo-epik havasıyla sıkı bir şiir gibi… Mesela şuraya ne demeli: “tıslayan yılanların ıslığında büyüyen/oğullar bıraktık gez’le göz arasında”
Derginin –bence, bir güzel sürprizi Mehmet Aycı’nın şiir gibi akan denemeleri başlamış olması… Sivas menşeli Sühan’da epeyce yazdığı daha sonra başka birkaç dergide yayınladığı su gibi akan denemelerine ara vermişti nicedir. Usta şairin güzel ve içten bir denemesine Yolcu’nun 52. Sayısında rastladık, rastgele dedik.
52. Yolcu’nun söyleşi konuğu Yusuf Tosun… Selçuk Küpçük’ün, Yusuf Tosun ile yeni çıkan kitabı Kayıp Kuşağa Mektup [Çıra Yay.] bağlamında 90’lı yılların kuşağı üzerine oylumlu bir söyleşi yapmış.
Dolu dolu bir yolcu gelmiş 52. sayıda: Cihan Aktaş, Eyyüp Akyüz, Müştehir Karakaya, Gül Çiğdem, Mehlika Toyga, Şirvan Erciyes, Bilal Can… İyi işlere imza atan gençlerin yanında ustaların da bulunduğu dinamik bir sayı olmuş kısacası.
Kalbi Kudüs, sızısı Gazze olanlara ithaf edilmiş bir Yolcu var bu sayıda önümüzde…
Yılmaz Yılmaz
Birlikte güleceğiz bu fırtınada
Derin mezarlar kazıp katiller için
Tutunarak içimizdeki ölümlere
Aynı güneşin altında
Çok tehlikeli olacağız
Söz dergisi Yolcu 52. Sayısıyla yola devam ediyor. Samsun’da yayın hayatına devam eden Yolcu dergi hemen her sayısında okuruna bir poster hediye etmeye devam ediyor.
Yolcu, bu yeni sayısında Nizar Kabbani’nin Kudüs şiirini poster olarak veriyor. Ayrıca, derginin kimlik olarak, duruş olarak benimsediği “arka sayfa güzeli” bu sayıda Filistin ve Arap şiirinin en ünlü temsilcilerinden Fatma Tukan. Fatma Tukan’ın “Yurdumda ölmek bana yeter” diye başlayan şiiri güzel bir kolâjla yerini almış arka sayfa.
Yolcu, kapağına çektiği sapan fotoğrafı ile bize Malcom X’in “Bir taş da sen at!” sözünü hatırlattı. Evet, koca metal yığınlarına Gazze’nin cevabı taş atmak sadece… Bir taş da sen at!
Yolcu, şair Yaşar Bedri’nin bir şiirini yayınlamış yine bu sayısında. Yaşar Bedri uzun zamandır şiir yayınlıyor Yolcu’da. Ruşen Ali Cengi şiiri neo-epik havasıyla sıkı bir şiir gibi… Mesela şuraya ne demeli: “tıslayan yılanların ıslığında büyüyen/oğullar bıraktık gez’le göz arasında”
Derginin –bence, bir güzel sürprizi Mehmet Aycı’nın şiir gibi akan denemeleri başlamış olması… Sivas menşeli Sühan’da epeyce yazdığı daha sonra başka birkaç dergide yayınladığı su gibi akan denemelerine ara vermişti nicedir. Usta şairin güzel ve içten bir denemesine Yolcu’nun 52. Sayısında rastladık, rastgele dedik.
52. Yolcu’nun söyleşi konuğu Yusuf Tosun… Selçuk Küpçük’ün, Yusuf Tosun ile yeni çıkan kitabı Kayıp Kuşağa Mektup [Çıra Yay.] bağlamında 90’lı yılların kuşağı üzerine oylumlu bir söyleşi yapmış.
Dolu dolu bir yolcu gelmiş 52. sayıda: Cihan Aktaş, Eyyüp Akyüz, Müştehir Karakaya, Gül Çiğdem, Mehlika Toyga, Şirvan Erciyes, Bilal Can… İyi işlere imza atan gençlerin yanında ustaların da bulunduğu dinamik bir sayı olmuş kısacası.
Kalbi Kudüs, sızısı Gazze olanlara ithaf edilmiş bir Yolcu var bu sayıda önümüzde…
Yılmaz Yılmaz
2009-03-01
"Buruciye Edebiyat" dergisinin 5.sayısı çıktı !
Sizlere, Karlar şehri Sivas’tan, kar beyazlığında duygularla seslenmek, ikinci yılımızın ilk sayısını özlemle duyurmak arzusundaydık.
Arzusundaydık… Ama Gazze’den gelen kara haberler evimize şivan düşürdü. Gönlümüz mahzun, gözümüz yaşlı, başımız eğik…
Zaman, safları belirginleştirme zamanıdır. Dava, insanlık davasıdır.Şairleri haykırmayan bir millet, biliriz ki sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir.
Yine biliriz ki: Zulmü alkışlamayan, zalimi asla sevmeyen, birilerinin keyfini yetirmek için kalkıp geçmişine sövmeyen onurlu şairleri de bu millet yetiştirmiştir.
Bu sayımızı, bu hassasiyet çerçevesinde hazırlamaya çalıştık. Dilimizin döndüğünce…
Sözün bittiği yerde zorun işi başlarmış. Tüm unutulmuşluğa, tüm yalnız bırakılmışlığa, tüm feda edilmişliğe rağmen zoru başarmaya çalışan mazlumlara dua gönderirken tekrar diyoruz ki: Allah’ın şehitleri olduğu gibi, şairleri de var…
İçindekiler:
HAVADA BULUT VAR, DUMAN VAR, GÖZYAŞI VAR! Buruciye'den
gazzeL Mehmet Şamil
GAZZE’Yİ SEYREDERKEN ŞİİRİN HATIRLATTIKLARI Alim YILDIZ
FİLİSTİNLİ OLUYORUM O DAKİKADA Fatma Zehra Merinos
HAYATIN İÇİNDEN ÖLÜMLÜ SÖZLER Bilal TIRNAKÇI
KAN Rabia GELİNCİK
CAM EKRAN, SİMULASYON VE FİLİSTİNLİ ÇOCUKLAR A DAİR İsmet EMRE
KAF DAĞINI KAYBETTİM, HÜKÜMSÜZÜM Mustafa Doğan KARACOŞKUN
GÜL RENKLİ MEKTUP ŞEYMA GÜLSÜM ÖNDER
ÖZGE RU - III İbrahim Şahin
Hikaye! Necati TOPÇU
YUSUF GÜZELİ Recep GARİP
X İŞARETLİ NOKTA ve DÜNYADA SİVAS DİYE BİR YER! Katharine Brannig / Ali Çavuşoğlu
ÂLEM İÇİNDE ÂLEMİZ Bilal KEMİKLİ
MÜKEMMELLİK OYUNU İlhan Kayhan
HİÇ EBE OLMAYAN VAR MI İÇİNİZDE? Canset Yıldız
D. Mehmet Doğan’la Şiir ve İdeoloji Üzerine Talip Işık
ŞİMDİ BEYAZ ÖRTÜLERE BÜRÜNMENİN VAKTİDİR Nimetullah Akın
Tasvirden Tasavvura Nisa Yağlıpınar
Şiir Şölenleri Üzerine SORUŞTURMA Tülay Kale
Mezarlar İlyas Memiş
Vedâ Gazeli’ni Taştîr Ömür Ceylan
İÇERİK DEĞERİ AÇISINDAN MEVANA’DA SÖZ İbrahim Emiroğlu
Geçip Gitmişti İbrahim YASAK
KARAMSAR ŞİİR Nihat Kaçoğlu
HALEPLİ EDÎB DİVANINDA AŞK Cafer Mum
GÜZEL EV Mehmet Atilla Maraş
Edebiyatın İslamcasının Yeni Alt Başlığı; HİDAYET ROMANLARI Serkan Yorgancılar
LİSAN-I GARİB Ataullah Bey
”YENİDEN SÖYLENEN” Senem Gezeroğlu
SÜRGÜNLER ÜLKESİ Fatih Duman
İrtibat:
Sularbaşı Mah. Uygar Sokak No: 18 (Mevlana Otopark üzeri) SİVAS
0346 221 41 00
info@buruciyeedebiyat.com
www.buruciyeedebiyat.com
Arzusundaydık… Ama Gazze’den gelen kara haberler evimize şivan düşürdü. Gönlümüz mahzun, gözümüz yaşlı, başımız eğik…
Zaman, safları belirginleştirme zamanıdır. Dava, insanlık davasıdır.Şairleri haykırmayan bir millet, biliriz ki sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir.
Yine biliriz ki: Zulmü alkışlamayan, zalimi asla sevmeyen, birilerinin keyfini yetirmek için kalkıp geçmişine sövmeyen onurlu şairleri de bu millet yetiştirmiştir.
Bu sayımızı, bu hassasiyet çerçevesinde hazırlamaya çalıştık. Dilimizin döndüğünce…
Sözün bittiği yerde zorun işi başlarmış. Tüm unutulmuşluğa, tüm yalnız bırakılmışlığa, tüm feda edilmişliğe rağmen zoru başarmaya çalışan mazlumlara dua gönderirken tekrar diyoruz ki: Allah’ın şehitleri olduğu gibi, şairleri de var…
İçindekiler:
HAVADA BULUT VAR, DUMAN VAR, GÖZYAŞI VAR! Buruciye'den
gazzeL Mehmet Şamil
GAZZE’Yİ SEYREDERKEN ŞİİRİN HATIRLATTIKLARI Alim YILDIZ
FİLİSTİNLİ OLUYORUM O DAKİKADA Fatma Zehra Merinos
HAYATIN İÇİNDEN ÖLÜMLÜ SÖZLER Bilal TIRNAKÇI
KAN Rabia GELİNCİK
CAM EKRAN, SİMULASYON VE FİLİSTİNLİ ÇOCUKLAR A DAİR İsmet EMRE
KAF DAĞINI KAYBETTİM, HÜKÜMSÜZÜM Mustafa Doğan KARACOŞKUN
GÜL RENKLİ MEKTUP ŞEYMA GÜLSÜM ÖNDER
ÖZGE RU - III İbrahim Şahin
Hikaye! Necati TOPÇU
YUSUF GÜZELİ Recep GARİP
X İŞARETLİ NOKTA ve DÜNYADA SİVAS DİYE BİR YER! Katharine Brannig / Ali Çavuşoğlu
ÂLEM İÇİNDE ÂLEMİZ Bilal KEMİKLİ
MÜKEMMELLİK OYUNU İlhan Kayhan
HİÇ EBE OLMAYAN VAR MI İÇİNİZDE? Canset Yıldız
D. Mehmet Doğan’la Şiir ve İdeoloji Üzerine Talip Işık
ŞİMDİ BEYAZ ÖRTÜLERE BÜRÜNMENİN VAKTİDİR Nimetullah Akın
Tasvirden Tasavvura Nisa Yağlıpınar
Şiir Şölenleri Üzerine SORUŞTURMA Tülay Kale
Mezarlar İlyas Memiş
Vedâ Gazeli’ni Taştîr Ömür Ceylan
İÇERİK DEĞERİ AÇISINDAN MEVANA’DA SÖZ İbrahim Emiroğlu
Geçip Gitmişti İbrahim YASAK
KARAMSAR ŞİİR Nihat Kaçoğlu
HALEPLİ EDÎB DİVANINDA AŞK Cafer Mum
GÜZEL EV Mehmet Atilla Maraş
Edebiyatın İslamcasının Yeni Alt Başlığı; HİDAYET ROMANLARI Serkan Yorgancılar
LİSAN-I GARİB Ataullah Bey
”YENİDEN SÖYLENEN” Senem Gezeroğlu
SÜRGÜNLER ÜLKESİ Fatih Duman
İrtibat:
Sularbaşı Mah. Uygar Sokak No: 18 (Mevlana Otopark üzeri) SİVAS
0346 221 41 00
info@buruciyeedebiyat.com
www.buruciyeedebiyat.com
Kaşgarlı Mahmud
"Akademik Araştırmalar Dergisi", 39. sayısını, "Özel Sayı" olarak Kaşgarlı Mahmud'a tahsis etti. Üç ayda bir neşredilen bu dergi, sosyal bilimler sahasında yayın yapmaktadır. Hakemli bir dergi olan Akademik Araştırmalar Dergisi'nin sadece bu sayıya mahsus on bir tane hakemi bulunmaktadır.
Editörleri ise Prof. Dr. Mustafa Özkan, Prof. Dr. Musa Duman ve Dr. Ali Bayram'dır. Takdim yazısında "Yaklaşık bin yıl önce kendi dilinin kıymetini kavramış bir aydın Kaşgarlı Mahmud, devrinin bilim âlemine kendi dilini öğretmek maksadıyla işe koyulmuştur. XI. yüzyılda Türk illerini oba oba dolaşarak modern çağlarda bile yapılamayacak işleri tek başına yaptı. Onların sözlerine, konuşmalarına, deyimlerine, atasözlerine, destanlarına kulak verdi; yaşayışlarını gözlemledi, topladığı malzemeleri tasnif ederek dilbilgisi kitabı formatında kayda geçti. (...) Bilindiği gibi UNESCO, saygıyla ve minnetle andığımız Kaşgarlı Mahmud'un doğumunun 1000. yılında 2008'i 'Kaşgarlı Mahmud Yılı' ilan etti. (...) Elinizdeki sayıda Kaşgarlı Mahmud, eseri ve dönemiyle ilgili 26 yazı yer almaktadır." denilmektedir.
Prof. Dr. Muhammed Yelten "Kaşgarlı Mahmud ve Dîvânü Lügâti't-Türk" başlıklı yazısında, "Et tırnaktan ayrılmaz", "Evdeki buzağı öküz olmaz", "Gözden ırak olsa, gönülden ırak olur" "Dağ dağa kavuşmaz, insan insana kavuşur" ve benzeri atasözlerimizi aktarmış. O günkü kelimelerle bugünküler arasında pek fazla bir fark görünmüyor.
Doç. Dr. Süer Eker, "Türk-İran Dil İlişkilerinde Dîvânü Lügâti't-Türk'ün Tanıklığı" başlıklı yazısında şöyle demektedir: "Kaşgarlı, Türkistan coğrafyasındaki önemli yerleşim merkezlerinin birçoğunun Türk hükümdarlar tarafından kurulduğu inancındadır. Bu amaçla, yer adlarının asıllarının Türkçe olduğunu, bu adların daha sonra İranlılar tarafından değiştirildiğini ispatlamaya çalışır: 'Oğuzlarla, Oğuzlara uyanlara göre (köy), Türklerin büyük bir kısmına göre (şehir) demektir. Bundan alınarak Fergana kasabasına Özkend adı verilmiş. 'Kendimizin şehri' demektir. Yine böylece Semerkand'a Semizkend denir. Büyük olduğundan "semiz" denilmiştir. (...) Aslında bu çift isimli, yani Farsların ve Türklerin kullandığı aynı şehrin farklı adları Farab / Karacuk, Fergana / Özkend, Hotan / Odun, Semerkand / Semizkend, Suçe / Yarkend, Kuça / Küsen vd. bir bakıma Türk-İran kültürel ortak yaşayışının toponomik kanıtlarıdır."
Akartürk Karahan "Kaşgarlı'nın Gözlemlerinde XI. Yüzyıl Türk Ülkeleri" başlıklı yazısında şu değerlendirmeyi yapmaktadır: "Kaşgarlı, Divan'da Türkçenin ve Türk lehçelerinin karşılaştırmalı gramerini, karşılaştırmalı söz varlığını, etimolojileriyle birlikte etraflıca değerlendirmiştir. Türk lehçelerini ve konuşurlarını dil özellikleri yanında sosyalingüistik durumlarına göre sınıflandırmıştır. Kaşgarlı'nın kayıtları ve değerlendirmeleri, XI. yüzyıl Türk dünyasının ayrıntılı bir panoramasıdır, denilebilir. Divan'da Türk boylarının yalnızca etnik yapıları, dilleri veya genel hatlarla ülkeleri verilmemiş; şehirlerine, dağlarına, göllerine ve akarsularına, köylerine, geçitlerine varıncaya kadar önemli olanları bir seyyah titizliğiyle kaydedilmiştir. Ancak Kaşgarlı gezip dolaştığı yerleri aktarmada her zaman tarafsız bir gözlemci olmamış; gezdiği Türk yurtlarından halkı Müslüman olanları etraflıca ele almıştır. Müellif bunu kasıtlı ve planlı bir biçimde yapmış ve eserinin başında da bu amacını şu sözlerle ifade etmiştir: "Yazdığım dağlar, çöller, dereler, sular, göller İslâm Türklerinin ellerinde olanlardır. Çünkü dillerde dolaşan bunlardır. Bunları, tanınmış oldukları için yazdım; tanınmamış olanların birçoklarını bıraktım. Müslüman olmayan Türk illerinden birtakımını dahi yazdım; gerisini yazmadım; çünkü onları yazmakta bir fayda yoktu. Türk diline sonradan girmiş olan kelimeleri yazmadım."
Akademik Araştırmalar Dergisi'nin Kaşgarlı Mahmud ile ilgili özel sayısından bu kadarcık bir aktarma ile benim bu değerli dergiyi ve Kaşgarlı Mahmud gibi dünya çapında bir değerimizi tanıtmam ve anlatmam elbette mümkün değil...
Abdullah Aymaz
Kaynak:
"Zaman" gazetesi
1 Mart 2009
Editörleri ise Prof. Dr. Mustafa Özkan, Prof. Dr. Musa Duman ve Dr. Ali Bayram'dır. Takdim yazısında "Yaklaşık bin yıl önce kendi dilinin kıymetini kavramış bir aydın Kaşgarlı Mahmud, devrinin bilim âlemine kendi dilini öğretmek maksadıyla işe koyulmuştur. XI. yüzyılda Türk illerini oba oba dolaşarak modern çağlarda bile yapılamayacak işleri tek başına yaptı. Onların sözlerine, konuşmalarına, deyimlerine, atasözlerine, destanlarına kulak verdi; yaşayışlarını gözlemledi, topladığı malzemeleri tasnif ederek dilbilgisi kitabı formatında kayda geçti. (...) Bilindiği gibi UNESCO, saygıyla ve minnetle andığımız Kaşgarlı Mahmud'un doğumunun 1000. yılında 2008'i 'Kaşgarlı Mahmud Yılı' ilan etti. (...) Elinizdeki sayıda Kaşgarlı Mahmud, eseri ve dönemiyle ilgili 26 yazı yer almaktadır." denilmektedir.
Prof. Dr. Muhammed Yelten "Kaşgarlı Mahmud ve Dîvânü Lügâti't-Türk" başlıklı yazısında, "Et tırnaktan ayrılmaz", "Evdeki buzağı öküz olmaz", "Gözden ırak olsa, gönülden ırak olur" "Dağ dağa kavuşmaz, insan insana kavuşur" ve benzeri atasözlerimizi aktarmış. O günkü kelimelerle bugünküler arasında pek fazla bir fark görünmüyor.
Doç. Dr. Süer Eker, "Türk-İran Dil İlişkilerinde Dîvânü Lügâti't-Türk'ün Tanıklığı" başlıklı yazısında şöyle demektedir: "Kaşgarlı, Türkistan coğrafyasındaki önemli yerleşim merkezlerinin birçoğunun Türk hükümdarlar tarafından kurulduğu inancındadır. Bu amaçla, yer adlarının asıllarının Türkçe olduğunu, bu adların daha sonra İranlılar tarafından değiştirildiğini ispatlamaya çalışır: 'Oğuzlarla, Oğuzlara uyanlara göre (köy), Türklerin büyük bir kısmına göre (şehir) demektir. Bundan alınarak Fergana kasabasına Özkend adı verilmiş. 'Kendimizin şehri' demektir. Yine böylece Semerkand'a Semizkend denir. Büyük olduğundan "semiz" denilmiştir. (...) Aslında bu çift isimli, yani Farsların ve Türklerin kullandığı aynı şehrin farklı adları Farab / Karacuk, Fergana / Özkend, Hotan / Odun, Semerkand / Semizkend, Suçe / Yarkend, Kuça / Küsen vd. bir bakıma Türk-İran kültürel ortak yaşayışının toponomik kanıtlarıdır."
Akartürk Karahan "Kaşgarlı'nın Gözlemlerinde XI. Yüzyıl Türk Ülkeleri" başlıklı yazısında şu değerlendirmeyi yapmaktadır: "Kaşgarlı, Divan'da Türkçenin ve Türk lehçelerinin karşılaştırmalı gramerini, karşılaştırmalı söz varlığını, etimolojileriyle birlikte etraflıca değerlendirmiştir. Türk lehçelerini ve konuşurlarını dil özellikleri yanında sosyalingüistik durumlarına göre sınıflandırmıştır. Kaşgarlı'nın kayıtları ve değerlendirmeleri, XI. yüzyıl Türk dünyasının ayrıntılı bir panoramasıdır, denilebilir. Divan'da Türk boylarının yalnızca etnik yapıları, dilleri veya genel hatlarla ülkeleri verilmemiş; şehirlerine, dağlarına, göllerine ve akarsularına, köylerine, geçitlerine varıncaya kadar önemli olanları bir seyyah titizliğiyle kaydedilmiştir. Ancak Kaşgarlı gezip dolaştığı yerleri aktarmada her zaman tarafsız bir gözlemci olmamış; gezdiği Türk yurtlarından halkı Müslüman olanları etraflıca ele almıştır. Müellif bunu kasıtlı ve planlı bir biçimde yapmış ve eserinin başında da bu amacını şu sözlerle ifade etmiştir: "Yazdığım dağlar, çöller, dereler, sular, göller İslâm Türklerinin ellerinde olanlardır. Çünkü dillerde dolaşan bunlardır. Bunları, tanınmış oldukları için yazdım; tanınmamış olanların birçoklarını bıraktım. Müslüman olmayan Türk illerinden birtakımını dahi yazdım; gerisini yazmadım; çünkü onları yazmakta bir fayda yoktu. Türk diline sonradan girmiş olan kelimeleri yazmadım."
Akademik Araştırmalar Dergisi'nin Kaşgarlı Mahmud ile ilgili özel sayısından bu kadarcık bir aktarma ile benim bu değerli dergiyi ve Kaşgarlı Mahmud gibi dünya çapında bir değerimizi tanıtmam ve anlatmam elbette mümkün değil...
Abdullah Aymaz
Kaynak:
"Zaman" gazetesi
1 Mart 2009
Nasıl bir dergi?
İki buçuk yıl önce bir düşüncemi sık sık dile getirmeye çalışıyordum: Edebiyat dergiciliği artık değişmek zorundadır. Bilinen geleneksel biçimlerde dergiler gene yayımlanırken, yeni tip dergilerin oluşturulması apayrı bir önem taşımaktadır
Bir gün edebiyat dergiciliğinin de ölümünü haber veren çanların çalacağını beklemeyelim, göremeyiz o günü. Ezici çoğunluğunu bir araya gelen genç yazarların çıkardığı 250 dolayında yerel dergi yayımlanıyor bugün ve bu tür dergiler gelecekte de elbette var olacak; ama onların da dışında, edebiyat kamuoyunun neredeyse bütününce göz önünde tutulan, bazıları büyük yayınevlerince desteklendiği için ömrünün uzun olması sağlanan, bazıları sayıları çok azalmış da olsa var olmayı sürdüren dergicilik tutkunlarınca yayımlanan dergiler, biri kapanıp öbürü açılarak, hayatımızdaki yerlerini hep koruyacaktır.
Bütün türleriyle dergicilik bugün dünden daha zor koşullarda; büyük dağıtım şirketlerinin depoları boşaldı, çalışanlar kendilerine gereksinim kalmayacağı endişesiyle mesai saatlerini geçiriyor. Ekonomik kriz, edebiyat dergilerinin varlığını elbette daha hoyratça tehdit ediyor, ama bunu biliyoruz artık. Biliyoruz ve başka türlü davranamayacağımız için, gene de ona dirençle karşı koyabilmenin yollarını düşünmek zorundayız. Bu yollar ancak ana yoldan çıkıldığı zaman bulunacak.
İki buçuk yıl önce, krizin de bulunmadığı koşullarda, belki her zamanki güçlükleri aşma endişeleri içinde, bir düşüncemi sık sık dile getirmeye çalışıyordum: Edebiyat dergiciliği artık değişmek zorundadır. Daha doğrusu, bilinen geleneksel biçimlerde dergiler gene yayımlanırken, yeni tip dergilerin oluşturulması apayrı bir önem taşımaktadır.
Tek tip edebiyet dergisi düşünülemez. Sözgelimi, içeriği bakımından seçkinci, yalın bir sayfa düzeni ve tasarımla kendini dışavuran, adamakıllı ağır çeken bir dergi yayımlamak da hayallerim arasında, ama o tür dergilerin benzerleri geçmişte de vardı, sözgelimi yayınını sürdüremeyen Geceyazısı bunun son örneğiydi. Bu tür dergilerin satış hedeflerinin de daha baştan sınırlandığı bilinir.
Sınırların sınırı...
Öte yandan, herkesin mahkûm olduğu sınırları zorlayan, dolayısıyla bilinen kalıpları kıran, kapak tasarımından sayfa düzeninin ilk bakışta göze görünmeyen ayrıntılarına kadar ince bir işçiliğin ürünü, tasarımda görsel öğelerin alabildiğine öne çıkarılabildiği, ama bu arada tipografiyi de bir tasarım öğesi olarak kullanmayı seçen, içeriğinde has edebiyatın değerleriyle aktüel ve gözde olmayı birlikte içselleştirebilmiş, dolayısıyla birbirinden farklı nitelikteki okurları bir arada sürekli tutabilen bir dergi tasarlamaya cüret etmek gerekir.
Bu dergi, kitabevlerinin raflarında sıralanmış her türden derginin yanında orada olduğunu gösterebilmeli. Örnekse, Notos’un ilk sayıları yayımlandıktan sonra kapağını edebiyat dergisinden çok popüler dergilerin kapağına benzeten okurlar olmuştu ki, amacımıza ters değildi bu. Üstelik bu benzetmeler edebiyat dergileriyle ilgili olarak belleklerde yer etmiş eskil anlayışları gösterirken, bizi şu kararlılığa da getirir: Derginin içeriği ne kadar sağlamsa, onu sunuş biçiminde ve tasarımda da o kadar özgür olunur. Kaldı ki hem sağlam içerik, hem de yalnızca kunt bir biçim, bilinçli olarak seçkinci bir dergi anlayışını seçmemişseniz, sizi donmaya götürür.
Demek ki derginin içeriğini çekici biçimde sunmanın yolları bulunmalı. Nedeni açık: Bir derginin okurlarının tümünün eştürden bir topluluk olduğu düşünülemeyeceği için. Dergi yayıncıları çoğu kez ilkin bu noktada yanılır. Değil mi ki derginin satış hedeflerinin alabildiğine genişlemesi amaçlanıyor, o zaman birbirinden çok farklı nitelikteki okurların aynı dergiyi sürekli alması için nedenler de yaratılmalı. Giderek edebiyat dergisi okuru olmayanların bile kitapçıda ilk gördükleri anda, önce kapağından ve kapak yazılarından dergiye yönelmeleri gerektiği de düşünülmeli.
Özel uzmanlık alanlarında (şiir, öykü, felsefe) yayımlanan dergilerde yer alan metinleri sayfa sayısı elverdiğince uzun tutabilirsiniz. Oysa derginin satışı birkaç bine çıkmaya başlamışsa, ki bu bir edebiyat dergisi için çok satmaya başlamanın ipucudur, yazıların uzunluğu da sınırlanmaya başlar. Hem o derginin ilkelerine uygun olması, hem de görsel tasarımı bunu zorunlu kıldığı için. Arada sözgelimi on beş sayfalık bir yazı yayımlamak, derginin yapısında bir kırılma yaratıverir. Dokuz, on formalık bir derginin içinde yaklaşık yüz tane fotoğraf ve benzeri görsel öğe kullanılıyorsa, başka türlü düşünülemez. Kaldı ki, yayımladığınız metinlerin yazınsal-düşünsel niteliğinden kuşku duyulmadığı sürece, uzunluk da bir nitelik ölçüsü olmaktan çıkmış demektir.
Bu arada derginin içeriğinde dengeli bir dağıtım yapmak, bir çırpıda okunan metinlere yer verirken, yıllar sonra aranıp okunacak temel metinlere de yer vermek vazgeçilmez bir ilkedir. Sözgelimi roman üstüne sıkı bir eleştiri yazısının çevirisi yanında birkaç telif yazı; yeni bir romanı yayımlanmış yazarla yapılmış kapsamlı bir söyleşinin yanında çeşitli yazarlardan alınmış görüşler; yeni bir sorunu gündeme getiren bir dosya çalışmasının yanında edebiyat haberleri; derginin yorumunu içeren uzun haberlerin yanında kısacık, her okurun ilgisini çekecek haberler; ilgi çekici köşeler, bu arada aydınlık yüzlü, genç tavırlı olmak... birbirlerinden farklı okurların dergiden beklentilerini çeşitli ölçülerde karşılamanın başlıca yollarıdır.
Dergiye verilen emek
Edebiyat dergilerinin pek çoğu önceden yapılmış tasarıları gerçekleştirerek hazırlanmıyor. Kendiliğinden biriken yazı ve ürünlerin bir araya getirilmesiyle yetiniliyor. Oysa yukarıda sözünü ettiğim türden bir derginin en az yüzde 60’ı (öykü, şiir gibi ürünlerin dışında yüzde 90’ı) o sayı için verilmiş kararların sonunda hazırlanmış olmalıdır ki, sürekli canlı, aktüel bir emeğin ürünü olabilsin; hazırlayanları sürekli ayakta tutarken, okurun ilgisini yıllar boyunca koruyabilsin. Derginin yayınını geçici bir süreyle sınırlamayı baştan düşünmemişseniz elbette.
Öte yandan, bütün metinlerin belli bir sırayla tekdüze biçimde yerleştirilmesi de düşünülemez. Değil mi ki öne çıkma savı olan bir dergidir bu, o zaman kapağından sayfa düzenine varıncaya dek, sayısız ayrıntıyı içeren, çekici bir tasarımın uygulanması gerekir. Bunun için de bir dergicinin yapacağı ilk iş, kendi alanında dünyada neler yapıldığını hem dergiyi çıkarmadan önce iyi araştırmak, hem de dergi yayımlandığı sürece bu meraktan bir an olsun uzaklaşmamaktır. Herhangi bir yerde yeni ve sözü edilen bir dergi mi çıkmaya başladı, orada sizin bildiklerinize eklenecek yeni bir bakış açısı da vardır. Bu tür bir dergi yayımlamaya kalkışanların uçan kuşu izlemesi gerektiğini söylemek bile gereksiz.
Bütün bu çabalar sonunda ulaşılabilecek satış rakamının şimdilerde 5 bin olabileceğinden bile söz edemiyoruz, ama onu amaçlamalıyız. Tanımlamaya çalıştığım türden bir derginin satışının bu sayıya ulaşması olasıdır. Zamana direnmek koşuluyla. Çünkü popüler olmayan ve ardında tanıtım için güçlü bir medya desteğinden yoksun yayımladığınız derginin aslında var olan okurlarının çoğunluğunun yıllar sonra bile dergiden haberinin olmadığını göreceksiniz. Öteki bütün gerekleri yerine getirdiğiniz sürece ve dergi kendini tanıttıkça, zaman içinde satışını artırma şansı da her zaman korunacaktır. On yıl sonra rastladığınız bir okurun, Ne güzel dergi çıkarıyormuşsunuz, dediğini duyabilirsiniz, demek ki o okur daha ilk sayıdan başlayacaktır almaya da, haberi yeni olmuştur.
Dergi yayıncılığı kitap yayıncılığıyla karşılaştırılamayacak kadar çetin iştir. Üstelik periyodik yayınların en berbat zorunluluklarından biri de, fiyatlarının maliyetlerine göre orantısız düşüklüğüdür. Bir derginin aynı teknik özelliklerine sahip bir kitaba iki buçuk katı fiyat konabilirken, siz en düşük fiyatla satıyor, dolayısıyla derginin varlığını güvence altına alacak gelirden yoksun kalıyor, büyük olasılıkla her sayıdan zarar ediyorsunuz. Bunu okurların da anladığı gün, dergilerin kurtuluş günü sayılabilir.
Notos’u ilk günden beri bu düşüncelerle ve hem niteliğinin, hem satışının hâlâ daha yukarı çekilebilme özelliklerini sürekli canlı tutup çoğaltarak yayımlamaya çalışırken, şu kriz koşullarında işlerin daha zorlaştığını acıtıcı biçimde hissediyoruz. Ama bu iş dergicilik, ölmek var, dönmek yok. Birinin güçlüklerini yenmeye çalışırken, bu yıl yayımlanmaya başlayacak, daha önce benzeri denenmemiş türde bir derginin hazırlıklarına da ufak ufak başladık. Umarım gerçekleşme şansını yitirmez, bu örneği de görürürüz. Yeni bir dergi, öncekinin ümidini de çoğaltacaktır elbette...
Semih Gümüş
Kaynak:
"Radikal" Kitapeki
27 Şubat 2009
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)