Mor Taka logosunda "şiir ve kent kültürü" dergisi şeklinde not düşüyor. Trabzon'da çıkan bir dergi olarak Trabzon Kent Kültürü'nün derginize kattıklarını konuşursak, neler söyleyebilirsiniz bu konuda.
Trabzon kent kültürü derken tarihlenebilen 4000 yıllık bir medeniyetten söz ediyoruz. Bir ulus yok ki tarih içinde İpek Yolu'nun Bahri Siyah'a açılan bu güzide kavşağına göz koymasın, burası için savaşmasın. Tarihsel muhalefet bilincinden, antik tiyatrolarından, Türkiye'deki ilk opera gösteriminden, spor kulüplerinin yaptığı tiyatrolardan, jeneratörle çalışan ilk sinemalardan, 1800'lü yılların sonunda yayımlanan Türkçe (Osmanlıca), Ermenice, Rumca gazetelerden, salnamelerden, 20.asrın başında yayımlanan mizah, kadın, karikatür, edebiyat, tıp dergilerinden, Türkiye'nin ikinci hidroelektrik santralinden, Türkiye'nin elektriğe kavuşan 2.ilinden, yani kısa bir zaman öncesine kadar kent kimliğini koruyan Trabzon'dan söz ediyoruz. Kentimizin, bugün maalesef köylülük kural ve kanunlarının hâkim olduğu; parası ve mevkisi çok, kültürü az köşe taşları tarafından yönetildiği tartışma götürmez. Kültürsüzlüğün bu kadar prim yaptığı, yarım asır öncesine kadar kent olup bugün köyleşen başka bir kent var mıdır?.. Bu belki de çok fazla göç vermesinin, açılan boşluğu niceliğin doldurmasının bir sonucuydu. Bu köylülük kültürü bize ne katabilir ki? Düşünün; üniversitesiyle, edebiyat fakülteleriyle donanmış bir kentte sanat ve edebiyat dergileri 2-3'er tane bile zor satıyor. Dünya kapitalizmin azizliğine uğradı. İnsandan, barıştan, etikten, sanattan, kültürden çok daha önemli olan bir argüman var: "Para, kariyer, erk".
Derginiz ilk sayısından itibaren farklı kesimlerden şair/yazarlara kapısını araladı. Bu anlamda günümüz Türk edebiyatının/şiirinin nabzını tutma iddiasını yayın anlayışı ile ortaya koydu. Mort Taka'nın bu tavrının edebiyat dünyasındaki karşılığı nedir?
Mor Taka, bu işi geniş okuyucu kitlesini kuşatarak başaran ender dergilerdendir. Elbette çok başlı olmamanın kazanımlarıyla bunu başarabildim. Yazar ve şairlerimizin telif talebinde olmaması ve özverileriyle çıkıyor bu dergi. Bana bu süreçte birkaç imza dışında kimse hayır demedi. Edebiyata gönül verenler seve seve katıldılar Taka'mızın bu meşakkatli yolculuğuna. Edebiyat dünyasında nasıl bir karşılık bulduğunu değil de yarına kalacak olanları inşa etmeyi önemsiyorum. Mor Taka müdahil oluyor, birilerini rahatsız ediyor. Hiçbir kurum ve kuruluşu arkasına almadan, kemikleşen kadro kurmadan; niteliksizliğe sürekli ödün veren devlet kurumlarının edebiyat bilincinden yoksun seçicilerinin talebine icabet etmeyip, reddeden kaç dergi var ki? Zor zamanlarda bu işi sürdürme gayretinde olan, edebiyat atlasını bu kadar açık yürekle kuşatan kaç dergi kaldı ki? Elimizdeki belgelerle birçokları gibi yapıp; sürdürülecek polemiklerle, iftiralara, inançlara ve kişilik haklarına yapılan saldırılar ile çok daha popüler yerlere taşınabilir. O bir saman alevi gibidir, çabucak yanar ve söner.
Edebiyat dünyamız birçok genç şairin varlığını bizimle keşfettiler. Bu bilinçle Mor Taka, ülkemizin ve dünya şiirinin nabzını tuttu, tutacak.
Mevsimlik bir dergi olması ile de açıklanabilir belki ama hemen her sayıda 50'nin üzerinde şiirin yer alması hem editör, hem de okuyucu açısından düşünüldüğünde bir sorun değil mi? Bu konudaki yaklaşımınız nasıl?
Son sayıda çeviri şiirlerle beraber ortalama 40 şiir yayımladım. (34 sayfaya karşılık buluyor). 15 kadarı usta şairlerimiz. 15-20 kadarı dünya edebiyatından usta şairlerin çeviri şiirlerdir, geri kalanı genç ve yetkin şairler. Dört sayfalık bir bültende 8-10 şiir yayımlanıyor, yarısı fire veriyor. 140 sayfalık bir şiir dergisinde 40 (ya da 50) şiir abartılı olmasa gerek. İlk kez şiirini yayımladığım şair sayısı azımsanmayacak kadar da çok. Gençler çok iyi geliyor, birçoğu da dikkatsiz, geveze ve saygısızlar. Az konuşup çok iş yapacaklarına çok konuşup az işliyorlar. Bunu aşabilirseler Türkiye'nin devraldığı şiir mirası önemli bir yere taşınır diye düşünüyorum. Şiiri ve şiirin sorunlarını konuşurken, fark edilmeyi bekleyen birçok genç yeteneği dergimiz sayesinde şiir okuruyla buluşturduk.
Mor Taka -kuşkusuz bunda sizin ressam, nakkaş ve fotoğraf sanatçısı olmanızın da etkisi mevcut- yayınladığı metinlerin sayfa tasarımını görsel malzeme ile yapıyor. Derginizde görsel malzeme ve edebi ürün ilişkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Görsellik benim dört-beş yaşlarında komşumuzun duvarını kiremitle resimlemeye başladığım yıldan beri süregelen sorunsalım. Dünyanın detaylarına dolanmayı seviyorum. Baktığım her yerde, her yüzde kendi kadrajımı arıyorum. Şiir, resim, mimari, heykel, fotoğraf... Mekânlar hep iç içeler. Çok etkili ortak dilleri var; 'imgelem'. Dozunu ayarlayabildiğim sürece görsellik bana keyif veriyor. Bu benim beğenim, benim tasarrufum ve maruzatım.
Genç kuşak isimler de Mor Taka'da kendisine yer bulabiliyor. Belki ürünlerini ilk kez Mor Taka'da yayınlayan isimler de var. Derginizin bu genç isimleri bir yere taşıma gibi duruşu var mı? Bu ilişki nasıl gelişiyor?
Dediğim gibi hepimiz genç olduk kimseden sevgi ve saygımızı eksik etmedik. Bu saygılı ve sevgili bir gelenekti. Edep ile gelen lütuf ile döner sözüne sırası gelmişken burada da atıfta bulunmak istiyorum. Benim için şiir de, şair de nezih olmak zorundadır. İnsanın en güzel yanını ortaya çıkartması gerekir. Kimse hocasının, ustasının kölesi ya da uşağı ya da müridi olmak durumunda değil, lâkin insan ahde vefasını, konumunu, yerini bilmeli. Bilmezsen ne olur? Edebiyat çöplüğü çok aç gözlüdür, şımarıklarla doludur. Ve bu gönül zenginliğiyle kimseyi yadırgamaz. Nitelikli ve edepli olduğu sürece o şiir sevdalısını taşıyabildiğim kadar taşırım. Saygı sınırını aşanlarla pek işim olmaz. Önce "insan" sonra belâgat. "Edep"siz edebiyatın direnme gücünü kabul edemiyorum!..
"Mor Taka" isminin mutlak Karadeniz ve balıkçılık kültürü ile ilişkisi düşünülebilir ama siz özel olarak bu isme neler yüklüyorsunuz?
Trabzon kadim liman kenti, benim çocukluğum, gençliğim, hatta bugünüm Karadeniz'in kıyıcığında geçti-geçiyor. Yaşlı gemiler gibi de bu kıyıda gömüleceğiz. Bizim işimizde olduğu gibi dergilerimizde yöresellik ve kıyı motifleri tespitiniz gibi etkindir. Yalı, Kıyı, Dalga, Değirmen, Taka, Karayel, Boztepe, Zigana... İlk aklıma gelenler. Bugün denizde pek kalmamakla beraber takalar çok hamarat kayıklardı, her meşakkate katlanırdı. Denizlerin dur durak bilmeyen hamalıydılar. Onlar ki denizdeki son hatıralarımız, bize de isimlerini hatıralarımıza taşımak düşüyor.
Mor Taka sizce şiir/edebiyat dünyasında hangi boşluğu dolduruyor. Yıllar sonra bir gün derginiz üzerine çalışılırsa mesela nelerin gün yüzüne çıkacağını tahmin ediyorsunuz derginiz ile ilgili olarak?
Tarih iki binli yılların başını gösteriyor. Mor Taka 2009'un şiirine ve poetikasına ayna olmak zorundadır. Bunu yapmıyorsa, yapamıyorsa o derginin çıkmasının bir gerekçesi de yoktur. Ustasından öğrencisine; olabildiğince nesnel bir seçicilikle dünya şiirinin nabzını tutmak zorundayım. Zengin dosyalarıyla şiirin farklı boyutlarını tartışıyoruz. Birçok ilkleri taşıdım sayfalarıma. Şair olarak, konu olarak, plastik, görsellik olarak 'şiir' merkezli dosyalarımızla yeni temalara imza attık. Türk poetikasına yeni kavramlar kazandırdık. Mor Taka'nın yıllar sonra da konuşulacağına inancım sonsuzdur. Denizaşırı ülkelerden dosyalarımız takip ve talep ediliyor. Birçok tez çalışmasına dosyalarımızla öncelikli kaynak olduk.
Daha evvel de dergicilik tecrübeniz var (Gelecek dergisi). Mort Taka Trabzon'da geçmişte ve şimdi yayınlanan dergiler karşısında nerede duruyor ve Trabzon'daki dergicilik tarihi açısından önemi nedir?
Mutfağının Trabzon'da olmasının ötesinde Trabzonluluk iddiam olmadı hiç. Bu benim ilk deneyimim değil zaten. Ezgi ve Çıkın dergilerini öğrenciyken çıkartmıştım. Dinç Adımlar ve Yakın Kültür, Ada dergilerinin editörlüğünü yaptım, Bildiğiniz gibi Gelecek dergisi önemli bir kültür dergisiydi. Zor zamanda konuşma adına, sağlam ve yeni sözler edildi onda. Mor Taka'nın Türkiye dergicilik tarihinde çok önemli bir yer tutacağına inanıyorum. Yaptığım işi biliyorum. Fazla tevazu riyadandır. Daha ilk sayısında Türkiye'nin konuştuğu bir dergiydik. Tek başına yapılabilenin en iyilerindendi. Bir gönül dostum var Rıfat Gürsoy, Trabzonlu değil ama edebiyat sevdalısı. 9.sayı itibarıyla beni maddi ve manevi anlamda destekledi, dergiyi kapatabilecekken ciddi anlamda beni motive etti. Her sayısında 140 dolu sayfa. Onca nitelikli yazıyı yayınlarken, bir o kadarını da elemek zorunda kalıyoruz. Hayal kuralım biraz... Birgün okuyan bir ulus olursak marifetler iltifatını mutlaka bulacaktır.
Peki sanal dergiciliği ve siteleri edebiyatımız açısından nasıl değerlendiriyorsunuz.
Edebiyat birçok sektörde olduğu gibi internet üzerinden (elektronik dergicilik) alternatifini de kullanıyor. Matbuu dergicilikte istikrar gösteremeyenler sanalda e-dergi kulvarında rahatlıkla yer bulabiliyor. Orda (birkaç özgün site dışında) kural yok, nitelik yok, saygı yok ve elbette edebiyat yok!.. Öyle ki ağza alınmayacak ağır küfürleşmelere tanık oluyoruz. Bu elbette itilmişliğini, ötekileştirilişini, komplekslerini maskeleyerek denetimsiz, kontrolsüz bir ortamda sürdürdüğü edebi terördür. Sitede köşe başını tutan birkaç densizin bilinçsiz birikimleriyle hem etik hem de edebi kırılmalar yaşatıyor. Bu siteler mantar gibi çoğalarak edebiyat kirliliğine neden oluyor. Bu sitelerin azımsanamayacak kadar fazla müdavimleri var, gözlemlediğim kadarıyla sadece kendilerini, kendisi için yazılanları okuyorlar. En acı tarafı kitap okuma oranları yüzde bir bile değil. Nerde okudum hatırlamıyorum; "bu dergi için ağaç kesilmedi" gibi bir ifade kullanılmıştı. Bu çok önemli bir bakış biçimiydi. Ama bu sıradanlıklar için ağaç kesilmedi sloganı daha çok yakışıyor günümüz sanal edebiyatına. İnanıyorum ki yetkin, edebiyatı bilen editörlerce, nitelikli kitaplar ve dergiler, sanalda da layık olduğu yere gelecektir. Buna uzun zaman var diye düşünüyorum.
Kaynak:
Millî Gazete
30 Nisan 2009
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder