2009-02-28

"Türk Edebiyatı" dergisi

Mart 2009, Sayı:425

Sevgili Türk Edebiyatı okuyucuları,

Dergimiz Türk Edebiyatı ismini taşısa da, sadece edebiyat değil, aynı zamanda bir “fikir ve sanat dergisi”dir. Logosunda da belirtilen bu özelliği dolayısıyla zaman zaman edebiyatın dışına taşıyor, resim ve musiki gibi konulara da giriyor, hatta bazen felsefî meselelere yer veriyoruz. Bu sayımızda ağırlıklı konulardan biri musiki. “Türk Musikisine Yeni Bakışlar” başlığını uygun gördüğümüz bölüm, farklı görüşleri, icra anlayışı ve radikal çıkışlarıyla dikkati çeken ve musikimizde başlı başına bir ekol olan Ruhi Ayangil’le yapılmış bir röportaj bulacaksınız. Hâlen Yıldız Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi Dekanı olarak görev yapan Prof. Ayangil’le röportajı, Antalya’da yaşayan ve tıp doktorluğunun yanı sıra, musikiyle de profesyonelce ilgilenen dostumuz Mehmet Emin Kakan gerçekleştirdi.

Cemal Reşit Rey Konser Salonu Genel Sanat Yönetmeni Dr. Yalçın Çetinkaya da “Türk Musikisinde Dönemlendirme” başlıklı yazısında, Batı müziği tarihi esas alınarak Türk musikisini “Klasik”, Romantik”, “Neo-Klasik” diye dönemlendirmenin yanlışlığı üzerinde duruyor. İki farklı medeniyete ait iki farklı müzik kültürü tarihi üzerinde çalışırken, bu iki müzik kültürünün farklı toplumsal temeller üzerinde yükseldiğini görmek ve sistemi bu farklılıklara göre işletmek gerektiğini söyleyen Çetinkaya, Türk musikisi tarihini, bu tarihe yön vermiş olan musikişinaslardan hareketle dönemlere ayırmanın daha doğru bir yaklaşım olduğunu iddia ediyor.

Bölüm, İstanbul Devlet Klasik Türk Müziği Korosu müdürü Mehmet Güntekin’in kısa bir süre önce kaybettiğimiz, Üniversite Korosu’nu kurarak yüzlerce sanatçının yetişmesine vesile olduğu gibi, Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı’nın kurulmasına da öncülük etmiş büyük bir müzik adamı olan Ercümend Berker hakkındaki yazısıyla devam ediyor. Halk musikisine yıllardır hem sazı, hem kalemiyle hizmet veren Bayram Bilge Tokel de, yine kısa bir süre önce hayata veda eden büyük sanatkâr Neriman Altındağ Tüfekçi hakkında yazdı.

Aynı bölümde, Britanyalı bir nörolog olan Oliver Sacks’ın Musiki Sevgisi- Müzik, Beyin ve Biz adlı kitabı vesilesiyle yapılmış bir röportaja da yer verdik. Cemal Aydın’ın Fransızcadan tercüme ettiği bu röportajda, tezini özetleyen Sacks’ın görüşü şu: “Dili kullanma veya anlama kapasitesi, kafatasının son yarısında iyice belirlenmiş beyin alanlarına bağlıyken, beynin müziğe ayrılan harita alanı çok daha yaygındır.”

Bu sayıda ikinci özel bölümü, şubat ortalarında kaybettiğimiz Azerbaycanlı büyük şair Bahtiyar Vahabzade’ye ayırdık. Türkiye’de ismini 1970’lerden itibaren dergimize gönderdiği yazı ve şiirlerle duyuran Vahabzade, Azerbaycan’ın en etkili şairlerinden biriydi. Türkiye’de onunla yapılmış ilk röportajı da ben gerçekleştirmiştim. 1989 yılında Tercüman’da yayımlanan bu röportajı ve Türkiye’de ilk defa 1987’de dergimizde yayımlanan “İki Korku” adlı önemli şiirini de sayfalarımızda bulacaksınız. Kafkas Üniversitesi öğretim üyelerinden Dr. Erdal Karaman’ın yakından tanıdığı ve hatıralarını derlediği şair Vahabzade hakkındaki yazısının de ilginizi çekeceğinden eminim. Bu bölümde yer alan önemli bir yazı da Ramazan Kafarlı imzasını taşıyor. Kafarlı, Vahabzade’nin bütün eserlerini on iki cilt hâlinde yayına hazırlayan, bu çalışmayı yaparken şairle son zamanlarında sık sık bir araya gelmiş Azerbaycanlı bir yazar. Vahabade’nin son şiirlerini de ihtiva eden yazısını Türkiye Türkçesine aktaracak vaktimiz yoktu. Yazıyı, sadece q ve x harflerini değiştirerek sunuyoruz.

Diğer yazılarımıza gelince: Prof. Dr. Abdullah Uçman, son zamanlarda “Encümen-i Dâniş” tartışmalarıyla gündeme gelen gerçek Encümen-i Dâniş’in nasıl bir kurum olduğunu, niçin kurulduğunu ve faaliyette olduğu sürece neler yaptığını araştırdı. Prof. Dr. İnci Enginün, kısa yazısında Tanpınar’ın Huzur romanının isminin ne anlama geldiği üzerinde farklı bir görüş getiriyor. Prof. Dr. Oktay Eser ise “Şiir Çevirmek” başlıklı yazısında yine tercüme problemlerini ele aldı. Funda Özsoy, Mehmet Niyazi’nin Çanakkale Mahşeri adlı romanını değerlendirirken, Kâmil Yeşil, üniversiteye giriş sınavlarında 42 yıldır bu ülkenin çocuklarına İstiklâl Marşı hakkında hiç soru sorulmadığına dikkati çekti. Belma Aksun, Reşat Ekrem Koçu hakkında bir hatırasını, Hüseyin Yorulmaz ise Bosna’da yüzyıllardır her yıl yapılan, fakat savaştan sonra ayrı bir canlılık kazanan Ayvaz Dede Şenlikleri hakkındaki izlenimlerini yazdı.

Bu sayımız şiir bakımından da zayıf sayılmaz: Mehmet Narlı, Selim G. Dedeoğlu, Ercan Yılmaz, Filiz Bezirgân ve Kalender Yıldız şiirleriyle katkıda bulundular.

Kırkambar’ımızın yine çok dolu olduğunu göreceksiniz.Daha güzel sayılarda buluşmak üzere hoşça kalınız. Muhabbetle, efendim.

Beşir Ayvazoğlu

"Akatalpa" dergisi

BAHAR’A SADECE BİR VAR

* Edebiyatın saf, insani ve insancıl gücü bütün gündelik kaygıların, metafizik yamanışların üzerindedir!
* Her kuşağın ve tarzın iyi şiir örneklerini sergileme, eleştirel gözle değerlendirme amacındaki Akatalpa’nın Mart 2009 tarihli 111. sayısı aşağıdaki imzalarla yayımlanmıştır:
Ahmet Ada, Sina Akyol, Mehmed Arif B., İsmail Mert Başat, Enis Batur, Onur Caymaz, Metin Cengiz, Tahir Musa Ceylan, Mehmet Çakır, Ramis Dara, Soner Demirtaş, Mehmet Can Doğan, Refik Durbaş, Gültekin Emre, Mustafa Eroğlu, Metin Fındıkçı, Adil İzci, Muzafer Kale, Osman Namdar, Caner Ocak, Cihan Oğuz, Musa Öz, Utku Özmakas, Gonca Özmen, Hüseyin Peker, Mehmet Mümtaz Tuzcu, Tuncer Uçarol.
* İhsan Üren’in hazırladığı Şiirimizde Ufuk Turu 2008 (Onuncu Yıl), bu sayımızın özel armağanıdır.
* Gültekin Emre’nin hazırladığı baharı karşılama özel sayımızda görüşmek üzere…

İrtibat:
www.akatalpa.org
akatalpa@hotmail.com
P.K. 68
16361 Ulucami - BURSA

"Özgür Edebiyat" dergisinin 14. sayısı

Özgür Edebiyat
İki Aylık Edebiyat Dergisi
Yıl: 3, Sayı: 14, Mart-Nisan 2009


İÇİNDEKİLER:


Erguvan, Orhan Duru, 3
‘vazgeçme, sesini duydum.’, Nilgün Üstün, 5
Şiirler, Tuncer Erdem, 7
Bir incecik duman tüter bacadan, Ayşe Kilimci, 11
Şiirler, Deniz Durukan, 20
Sacide olsaydı, Kenan Biberci, 23
fiiirler, Gökçenur Ç., 26
Şiirler, Selahattin Yolgiden, 29
Kedi, Seyit Göktepe, 31
Şiirler, Kübra Parmaksızoğlu, 42
Kilise tepesi çıkmazı, Aysun Sezer, 45
İki şiir, Pia Tafdrup, 49
Şiirler, Ricardo Bellveser, 52
Umberto Eco ile bir söyleşiden notlar, Umberto Eco, 54
Mediokr şiirin yükselişi, Tuğrul Tanyol, 56
Şiirin gücü olarak gençlik, Oktay Taftalı, 59
İki yönlü yolculuk, Kemal Özer, 64
Taş kanatlanır, söz çiçek açarsa: Mahmud Derviş, Gonca Özmen, 72
Şiirde sözcük ekonomisi, Hüseyin Atabaş, 79
Şehir-şiir ilişkisi bağlamında Mersin, Mustafa Günay, 82
Koparıldığımız topraklar, Ersan Üldes, 90
Bir filozof, bir şair, bir şiir, Rüstem Aslan, 93
Bir sarışın ince haydut: Haydar Ergülen, Şeref Bilsel, 102
Kahraman’ı nasıl komaya soktuk?, Selim Yalçıner, 107
Salinger’in muhteşem anti-kahramanı: Holden Caulfield, Abdullah Şevki, 111
Yokluğun ışığı, ‘değil’in “Eidos”u ya da cesede geri dönmek, Veysi Erdoğan, 116
Kırlangıcın okuma uçuşu, VIII, Özdemir İnce, 121
Bir cumartesi, bir pazar ve “araya giren”ler..., Atilla Birkiye, 131
Editörden, Melek gibi bir adam, Metin Celâl, 135

"Alaz" edebiyat dergisi

"Alaz" edebiyat dergisi, Sayı:9, İlkbahar 2009

ŞİİR, HER ZAMAN YENİDEN

Her yeni yılı yapay bir sevinçle kutluyor dünyalı. Buna yaşadığımız yıllar tanık. Kutlamalar için gökyüzüne atılan havai fişekler de tıpkı umutlarımız gibi kısa sürede kocaman bir karanlığa yenilmiyor mu? Bütün iyi dilekler, sanki yalnızca o an için... Yıldızlara baş kaldırırcasına gökyüzüne dağılan renkli ışıklarla, coşkulu sahte bir dostluk, kardeşlik kutlanıyor. Sahte, çünkü hemen hemen geriye kalan üç yüz altmış dört gün, insanın insana verdiği acıyla geçiyor. Söz verilen dostluk ve sevgiye tam olarak kucak açamayan insanoğlu, kini, nefreti ve hırsıyla yangın tarlasına dönüştürüyor yaşamı. Oysa, insanın insanı öldürmesi, yaşadığımız yüzyılın en affedilmezi olmalıydı. Kıygı ve acı yaşandıkça insanlığımız sorgulanmalıydı. Kıtalararası yolculuk yapan savaş, sınırları aşarak öldürüyor çocuları. Irak, Kafkaslar derken, kara dumanlar Gazze’den yükseldi yine. Bir halkın vahşice öldürülüşünü seyretti dünya. Hem de sessizce! Hitler’in faşizmini kınayanlar, katliamlara dur diyemediler! Çocukları öldürerek, zafer kazananlar, nasıl bakabilecekler kendi çocuklarının sorgulayan gözlerine?

“En çok çocuklar ağlar savaşta/ Yoktur ışığın elleri” demiştim bir şiirimde. Çünkü benim doğduğum yıllarda da (1963-74) Kıbrıs, ateş yumağıydı. Saldırılar, göçler, ölümler, kurşun sesleri arasında geçiyordu çocukluğumuz. 20 Temmuz 1974 sabahı adanın her tarafında şiddetli çarpışmalar oluyordu. Ama Larnaka sakindi. Öğleye doğru komşumuz Ayşe Teyzelere gitmiştik. Eve bahçedeki merdivenlerden çıkılıyordu. Kurşun ve bombalardan saklanmak için pek emin bir yer değildi ama bir saldırı anında İkinci Dünya Savaşı’ndan kalma, bahçedeki küçük taş sığınağa girecektik. Saat 13.15... Birden sanki ta içimde, bomba patladı. “Yere yatın, sığınağa koşalım “ sesleri birbirine karıştı. Panikle, içerideki odaya koştum. Duvara dayandım. Her bomba düşüşünde gökyüzü kırılıyor sanıyordum.

Kulaklarım yırtılırcasına ağrıyordu. Epey sonra odadan çıkacak cesareti bulabilmiş ve daha bir saat kadar önce içilen kahvelerin boş fincanlarının durduğu odaya gelmiştim. Hiç kimse yoktu... Açık pencerelerden mor, kırmızı ışık saçarak hızla kente koşan kurşunları korkuyla seyrederken, her an bir tanesinin hedefi olabileceğimi düşünerek, yere yattım. İki elimle, acıyan kulaklarımı kapattım. Toprak sallanıyordu. Evde yalnız olduğumu anlamak, kalbime biriken yaşları da yanaklarıma doğru hareketlendirmişti. Bahçe kapısının her iki kanadı açıktı. Yattığım yerden biraz uzaklaşarak, dışarıya bakmak istedim. Dolu yağar gibi yağıyordu kurşunlar. Büyük bir gürültüyle toprağa düşen bombalar ise altı şiddetindeki depremi andırıyordu. Evin, kalın duvarlarına bakarak, kurşun geçirip geçirmediğine karar vermeye çalışıyordum. Her bomba düşüşünde, gittikçe daha çok acıtan bir yalnızlık çarpıyordu tenime. Bütün vücudum titiriyordu... Epey sonra annemin bahçedeki çığlıklarını duydum. Sürekli adımı yineliyordu. Yerimden kıpırdayamadım. Sesim de bedenimi terketmiş gibiydi. Sözcükler dilime gelemiyordu bir türlü. Annemin ısrarlı sesi cesaret vermişti. Bu kez sürünerek kapıya kadar geldim. Merdiven başındaydım. Evin arka tarafındaki yeşil hatta bulunan ormandan, kente bomba ve kurşun yağmaya devam ediyordu. Elimi kaldırsam kurşunları yakalayacaktım. Annemle göz göze geldik. Sevince karışan acı dolu bir feryatla ayağa kalkmadan, aşağıya inmemi istiyordu. Ama olduğum yerden hareket edemiyordum. Annem ise daha çabuk olmam için boğazı yırtılırcasına haykırıyordu. Sonra birkaç basamak inmiştim ki sanki kurşun sesleri azalmıştı. Ayağa kalkıp, çabucak inmeyi düşündüm. Başımı hafifçe kaldırıp, ellerimin üzerinde durdum. Annemin çığlıkları üzerime yıkıldı. Makineli tüfek sesi ise yakınımızdan geliyordu. Evin sağ köşe duvarından büyükçe bir parça gürültüyle bahçeye düştü... Bir erkek sesi “Sizi koruyorum. Çabuk sığınağa koşunuz! “ diye bağırıyordu. O tarafa doğru baktım. Kapkara dumanlarla, bir kentin yalnızlığı göğe yükseliyordu.

Yıllar, yılları eskitti. Alazlarsa hiç eskimedi. Yangınlar daha da büyüyerek çoğaldı yüzümüzde. Çocukların güleryüzünü kömürleştiren savaşlar, gittikçe gençleşiyor. Oysa savaşları lanetlemeliydi insanoğlu. Kini ve nefreti sözlüklerden çıkaracak kadar unutmadıkça, barışı, dostluğu ve sevgiyi nasıl dillendirebiliriz? Keşke tüm merdiyen ve paralellerde, en uzak kıtalarda, barış içinde dostlukla yaşıyor olsaydı dünyalı. Ve dergimizin adı da yaşadıklarımız gibi alaz olmasaydı... Şiir, bu çelişkili yaşamın içinde sığınacağımız bir sığınak gibi gözükse de aslında o dostluğun, barışın ve kardeşliğin anahtarıdır. Çünkü şiir, insandır, yaşamdır.

Mart 2007’de ilk kez yayın hayatına başlayan dergimiz, her yeni mevsimin ilk günü okuyucusuyla buluştu. Okuyucumuz bizi yalnız bırakmayarak, güç verdi. Ve üçüncü yılımıza girerken, aynı heyecan bizi terketmedi.Derginin ilk sayısındaki yazımda yapabilirsek küçük de olsa boşlukları doldurmayı amaçladığımızı yazmıştım. İki yılda neler yaptık, neler yapmayı düşündük ve yapamadık. Tüm bunları değerlendirmeyi şairlerimize bıraktık. Biz açık yüreklilikle sorduk. Onlar da aynı içten duygularla yanıtladılar. Bizi, bizle yüzleştirdiler. Bu dilekler ve eleştiriler üçüncü yılımıza girerken, ışığımız olacak.

Dokuzuncu sayımızda, Nihat Behram ile söyleştik. Ve sorduk. Nasıl buluyorsunuz Alaz’ı? “İnsan olmam şairliğimden önce gelir. Tabiki şiir, insan olmanın harcıysa anlamlıdır. Şiirin en derinde tuttuğu, en yoğun tüttüğü yer de orasıdır. Hayatın bağrı.” Ayrıca “Sahinin içtenliği, sahtenin parıltısından daha aydınlıktır... Kim ne düşünürse düşünsün, sahtenin karşısında zayıf da olsa, beni ‘sahibinin’ değil sahi olan, sahinin sesi ilgilendirir.” Diyerek, Alaz’la ilgili düşüncelerini imledi.

Şiir kitaplarının, şiir dergilerinin çok az satıldığı bir dönemi yaşıyoruz. Günümüz şairlerinin şiir kitapları ise hemen hemen hiç satmıyor. Genellike Nazım Hikmet, Necip Fazıl Kısakürek, Edip Cansever, Cemal Süreya, Orhan Veli vb. gibi şu anda hayatta olmayan şairlerin şiir kitaplarını satın alıyor şiir okuyucusu. Günümüz şiiri ise bir türlü buluşamıyor okuruyla. İkinci, üçüncü, dördüncü baskılarını yapan şiir kitaplarıyla tanışamıyoruz. Şiir neden okunmuyor? Belli ki günümüz şiirlerinde önemli bir eksik var. Bu önemli eksik bence şiirlerde insanın olmayışı ... “İnsan, şiirin neresinde?” diye üç ay önceki sayımızda sormuştuk. Osman Namdar, Kemal Gündüzalp, Bedrettin Aykın, Tamer Öncül, Rafhet Candan, Mahzun Doğan, Engün Berk ve Metin Soydeveli’nin incelemelerinde, bu yanıtları okuyabilirsiniz. Hülya Soyşekerci, Tufan Erbarıştıran, Bülent Güldal, İlker İşgören, Aslıhan Tüylüoğlu yazılarıyla, Hasan Başkal da ilk kez, kısa bir öyküsüyle yer alıyor edebiyat dünyamızda. Bu sayının şairleri; Arife Kalender, Nihat Behram, Osman Namdar, Uluer Aydoğdu, Özcan Yalım, Zeki Ali, Kemal Gündüzalp,Tuğrul Keskin, Mine Ömer, Metin Fındıkçı, Mehmet Ersoy, Nüket Hürmeriç, Levent Özbek, Ersan Erçelik, Fadıl Oktay, İlker Gören. Genç kalemlerde ise dikkat çekici şiirleri ile Mustafa Çolak ve Bora Berkit var.

Gittikçe azalan kitap okuruyla ilgili geçen sayıdaki yazımda, varsa önerlilerinizi yazmanızı istemiştim. Okuyucularımızdan bize, yalnızca bir yazı ulaştı. Eğitimci Mehmet Özçataloğlu’nun deneme yazısına “Okurun Sesi ” isimli köşemizde yer verdik. Keşke konuyla ilgili okuyucularımızdan daha fazla yazı gelseydi ve sizinle paylaşabilseydik. Sizlerin eylemsiz okur değil, eylemli okur olmanızda ısrarlıyız... Edebiyatla ilgili deneme, inceleme, eleştiri yazılarınızı “Okurun Sesi” köşemize gönderebilirsiniz. “Genç Kalemler” köşemize gençlerin deneme, inceleme, eleştiri, öykü ve şiirlerini bekliyoruz... Gelecek sayımızın dosya konusu “Şiir ve İktidar/ Misyonlar, kulisler... Şiir ve kariyerizm.” En geç 20 Nisan’a kadar yazılarınızı bekliyoruz.

Kırlangıç kanatları susmasın şiirin!


İrtibat:
Posta Kutusu 25, Karşıyaka/İZMİR
alazdergi@hotmail.com

"Kitap-lık" dergisi

Mart 2009, Sayı:125

Edebiyat dergilerini düzenli izleyenler “sıradan okur” değildir: Okurluğunu geliştirmiş, yeni yazarlara açık, “sıkı okur”lardır. Üstelik edebiyat dergilerinin, okurunu arayan yazarların kendilerini sınadığı, boy verdiği yerler oluğunu da bilirler.

Bir şairin/yazarın bir dergiden “çıkması”, edebiyat dünyasında öyle belirmesi neredeyse gerekliydi, bir zamanlar... Derginin bir süre sahiplenerek yeni imzanın “temayüz” etmesini sağlaması beklenirdi. Bu nedenle dergiler “seçtikleri” yeni yazarlara kucak açarken öbürlerine –sırt değilse de– yan dönerlerdi. Yazarlar, benimsedikleri dergilerle birlikte büyür, serpilirdi.

Bugün de böyle mi? Pek değil... En azından, olmazsa olmaz bağlılığın, “sadakat”in bugünün dergi kültüründe yeri kalmadı sayılır. Yeni imzalar artık birçok dergide birden “görünme”, hepsinden “geçme” arzusunda. Dergiler bu anlamda özelliklerini, hatırlarını epeyi yitirdi. Sözünü ettiğimiz geleneksel ilişkiyi sürdüren dergiler, seçtiği dergiyle böylesi bir bağ kurma amacı güden yeni imzalar yok denecek sayıda.

Kitap-lık, başta uzunca bir dönem “ustalara saygı” dergisi olarak görüldü: Yeni imzalara, gençlere kapılarını sımsıkı kapadığına inanıldı. Oysa yeni imzaları bulup çıkarma, derginin mayasına uygun yazarlarla temas kurma hep denendi. Bu niyetler, çabalar ancak aylık düzene geçildikten sonra fark edildi ama... Bugüne değin dergi zeminini paylaştığımız şair-yazar sayısı neredeyse bine yaklaştı.

Hiç yabana atılmayacak bir “ürün” akışının ortasında dergiye yön vermeye, değer yitimine uğramadan kanatlarımızı genişletmeye çalışıyoruz: Sınırları görerek.
Özellikle gelen şiir sayısı hem sevindiriyor, hem ortak bir sıkıntı sebebi oluyor. Bu durumda, “şiirlerini istediği zaman, istediği yerde yayımlayabilen” imzaları seyreltmek, ilk bakışta gidilesi bir yol gibi görünüyor: Kitap-lık, on dokuz dergide şiir yayımlayabilmişlerin yirminci dergisi olmamalı... Dergileri karıştırırken hep aynı derginin sayfalarını çeviriyor duygusu yaşamamalıyız… Bir şaire bir ayda üç dergide birden rastlamamalıyız...

Son olarak, yazdıklarını bu sayfalara yakıştıranlara, Kitap-lık’ı dergisi görenlere açık olduğumuzu söylemek bile gereksiz. Yalnız, gözetilmesi gereken noktalar olduğu ortada.

Murat Yalçın

İçindekiler:


RÜZGÂR GÜLÜ
Gürgenç Korkmazel, Hatice Utkan, Gültekin Emre, Ertuğ Uçar, Sevgi Ünal, Turgut Yüksel

ŞİİR
Ebubekir Eroğlu - Haz, Tepe
Ahmet Ada - Toprak, Evdeyiz
Metin Cengiz - Gazze
Oya Uysal - Evsiz Bir Sokak
İhsan Deniz - “Kaptan-ı Deryâ”dan Serin Saat
Mahmut Temizyürek - Sfenks
Engin Turgut - Rüya Meleği
Serdar Ünver - Az Kala, Yeni Güne Kargış
Azad Ziya Eren - Münzeviler Panayırı & Chraq des Chevaliers, la/Ecce in penetralibus...
Çiğdem Sezer - Haseki Küpesi
Ahmet Hamit Yıldız - Enkilyon

ÖYKÜ
İsmet Tokgöz - Ada
Ali Teoman - Beşinci Töz
Birsen Ferahlı - Ahsen Abla

GÜNLÜK
İzzet Göldeli - Japonya Günlüğü

DENEME
Âlim Kahraman - Atik Valide’yi Ziyaret

DOSYA
RENÉ CHAR
Zamandizini
Nancy Kline Piore - Kuş ve Ağaç
Maurice Blanchot - Lascaux Hayvanı
René Char - Şiir Üstüne
Jean Beaufret - Kestane Ağacının Altında Söyleşi
Martin Heidegger - Dört Seminer
Albay Henri Péri - René Char Sidi-Ferruch’ta, Temmuz 1944
Mary Ann Caws - René Char - Her Konda Direniş
İlhan Durusel - René Char: Guerilla Pastoral
Lütfi Özkök’ün Albümünden

BABİL KULESİ
Ramis Dara - Şiir Yıllıkları ve YKY Şiir Yıllığı 2008 Üzerine Bazı Gözlemler

"İzdiham" dergisinin 4. sayısı çıktı !


İlk sayısından itibaren sıra dışı bakışıyla edebiyat severlerin beğenisini kazanan kültür- sanat dergisi İzdiham, dördüncü sayısında dosya konusu olarak farklı inançlarda “çile” kavramını inceliyor.

Dergiyi bulacağınız adresler aşağıdadır. Ayrıca www.kitabus.com adlı kitap satış sitesinden sipariş verebilirsiniz...

Ahmet Can, kaybetmenin çeşitlerini anlatıyor ve giriş yazısıyla “kaybın” kazancını kutsuyor.


Dilek Akıcı’nın giriş yaptığı “çile”, Özer Turan’ın, İslam tasavvufunda “kapı”yı gönlündeki aşkla zorlayanların başındaki Bişr-i Hafi yazısıyla devam ediyor. Selin Yankı, “Allah’ın vaat ettiği ülke için lekesizliği seçenlerden “ Hristiyan keşişlerin ruhsal yolculuğuna kalem değdirirken; Ayşe Büşra Erkeç, bizi İslam tasavvufunda tekamülüyle örnek, Divan-ı Hikmet piri Ahmet Yesevi’nin iklimine götürüyor.


Mevlana’nın “aşkın yedi şehrini gezdi de biz ancak bir sokağın dönemecindeyiz” dediği Feridüddin-i Attar’ı Bilal Can’ın satırlarında okurken, evrensel dil müziğe geçiyoruz ve Gül Çiğdem’in kaleminden Qawwali’nin deli dervişi Nusret Fatih Ali Khan’ın arayışını takip ediyoruz. Dünyanın en eski ruhsal öğretilerinden, sembollerin yorumları, nefis terbiyesiyle insanın Tanrı ile olan bağını kurmaya çalışan Kabala ve Yahudi Mistisizmine, Zeliha Yurdaer’in yazısında değiniliyor.


İzdiham, dünya sinemasını unutulmazlarına Sinefil78’in “Sarhoş Atlar Zamanı” eleştirisiyle irdelemeye devam ediyor.


İzdiham, tasavvuftan sinemaya, müzikten kitaplara, özgün bakış açısının yanında bu sayısında farklı bir söyleşiyle de dikkat çekiyor. Tarık Tufan, söyleşide, Meksika Sınırı’ndan sinema yapımcılığına, medyadan edebiyata birçok konuya samimiyetle cevap veriyor.


Dünya edebiyatından hiçbir yerde rastlamayacağımız Stefan Zweıg, Anton Çehov’un intiharı yazısı ve Tatar Çölü kitap tanıtımını ise keyifle okuyoruz.


Ve şiir…

Melek Avcı “uzak kuşlara” seslendi.

Halil İbrahim Polat Aşkın İzdihamını dillendirdi. Mustafa Yeşilkaya “Sahne Yine”, Nihan Z. “ Devam Etmeyen Biri” dedi.


Emel İrtem ise “seni seviyem” dedi bir duvar yazısından ilhamla. Bunu “kendisi demedi”.

Billah duvar dedi…


Bülent Parlak kaybetmenin ağıdını yakan büyüyememiş bir çocuğun sesiyle “ben aslında büyürdüm yaşamak düşseydi bunca insandan payıma ” dediği şiirinde içimizdeki çocuğun yüreğine dokundu.

Hasıl-ı kelam “çocukluğunun vebasından kurtulamamış” İzdiham, dördüncü sayılarıyla, her şeye rağmen “kaybetmek güzeldir” diyor.

HAŞİYE: Kazanan, kaybeden, büyüyen, büyümeyen, çocuk kalmak isteyen herkes okuyabilir.

İrtibat:
www.izdiham.com

"Temrin" dergisi

"Temrin" aylık düşünce ve edebiyat dergisi, Mart 2009, Sayı:11

Aylık düşünce ve edebiyat dergisi Temrin, mart ayında 11. sayısıyla okurlarının karşısına çıktı. Nitelikli şiir ve yazılarıyla ilk sayısından itibaren seçkin edebiyat okurlarına hitap etmeyi başaran dergi, son sayısıyla bunu daha da pekiştiriyor.

Şubat ayında “Kaşgarlı Mahmud Özel Sayısı” yapan dergi, mart ayında farklı edebi türlerdeki yazılarla dikkat çekiyor. Yeni isimlerin nitelikli yazıları, derginin kendi kadrosunu yetiştirmekte olduğunu gösteriyor. Yazarlık Atölyesi kurslarında vermekte olduğu teorik derslerle, yeni birçok kalemi edebiyatımıza kazandıran Şeref Yılmaz, temrin dergisinin alt yapısını hazırlayan isim… Temrin, ekip çalışmasıyla hareket eden bir dergi… Yetki ve sorumlulukları bu ekip üstlenmiş durumda… Derginin internet sitesinde de duyurulduğu gibi, her hafta Cuma günleri Altunizade Kültür Merkezi’nde yapılan “temrin edebiyat seminerleri” dergiye olan ilgiyi arttıran bir başka unsur… Başlangıçta derginin Kadıköy’deki adresinde bir odada başlayan bu sohbetler, kısa sürede ilgi odağı haline geldiği için kültür merkezinde seminerler haline dönüştü. Dergi, yazı gönderenlerin yaşına, cinsiyetine ve mesleğine bakmadan her yazıyı değerlendiriyor ve yazı sahibine geri dönüyor. Hakem heyeti kuran dergi, bu heyetin yorumlarını yazı sahiplerine ulaştırarak onlara ayrı ayrı yol haritası çizmekle de bir ilki gerçekleştirmiş oluyor. Derginin her sayısında karşılaştığımız yeni isimlerin nitelikli ürünleri, dergiye gönderilen yazıların hakem heyetinden geçtiğinin ve yazar kadrosunun sürekli dinamik kaldığının göstergesi… Bir yılını doldurmamış olmasına rağmen “Kitap-lık Dergisi’nin 2008 Şiir Yıllığı”nda dergiye yer verilmesi, derginin edebiyat dünyasında da ciddiye alındığını gösteriyor. Mizanpajı ve estetik duruşu ile okura güven veren dergi, bu sayıdaki kapağıyla dikkatleri üzerine çekmeyi başarıyor. Derginin mart sayısında tiyatro oyuncusu Naşit Özcan’la yapılan röportaj keyifle okunacak türden… Dergide Şeref Yılmaz, Yusuf Özkan Özburun gibi tanıdık isimler de var. Yusuf Özkan Özburun, ilk kez yayımlanan şiiriyle, Şeref Yılmaz ise “Dil ve Edebiyat” isimli denemesiyle dergide yer alıyor. Yasemin Başer ve Metin Tonbul dergiye şiirleriyle katkıda bulunan diğer isimler… Leyla N. Karaca, Şeref yılmaz’ın “poetik yazısı”nı yorumlayan önemli bir yazıyla selamlıyor okuru… Denemesiyle katkıda bulunan diğer bir isim ise Gül Çiğdem… Bu sayının öyküleri: Dönüş (Sedat Kaygalak), Cellat (Mükrime Dilekçi), Bahar ile İbo (Murat Taş), Hayalet Şehir (Huzeyfe Borazan), Durgu (Fatih Parlak), Sevgili (Hakan Şaştım), Aynalar ve Perdeler (Vedat Bilgiç), Şef Ayşen Gökova (Nevzat Canan)

Makale: Hüsn-i Ta’lil (Enver Turan)

Gezi: Taşların Dili Olsa (Selma Ayerdem)

İnceleme: Şehrin Eylül Tarafında Bir Sanatkâr (İsmail Çetişli)

Ülke geneline dağılan dergi, seçkin kitapçılarda her ay yerini alıyor.


İrtibat:

www.temrindergisi.com
temrindergisi@gmail.com
Halit Ağa cad. No: 22 Kadıköy/İstanbul
Tel: (0216) 550 81 51

2009-02-26

Alışılmamış bağdaştırma...

Varlık Vergisi, bir zulüm aracı olarak 40'lı yılların başlarında bu millete musallat edilmişti. Bu vergi bırakın halkı perişan etmeyi, kimi uygulamalarıyla ölümlere yol açmıştı. Ölümcül etkiler doğuran Varlık Vergisi'nin edebiyat sahasında karşılığı var mıdır diye sorarsanız, evet derim: Varlık Dergisi...

Varlık Dergisi, 75 yılı geçkin (1933) hayatı boyunca resmî söylemin edebiyat yayın organı olarak adını var kılmıştır. Merkezî ideolojinin hayat bulduğu bu dergi, kuşkusuz kendi fonksiyonunu başarıyla gerçekleştirmiştir. Ayrıca, mensup olduğu dizgenin doğal bir otoritesi olarak kimliğini uzun sayılabilecek bir süre içinde sabit tutmuştur. Bu sabitlik, diğer bir ifade ile vakıf kurum oluş hali, beri yandan ölü bir kütlenin oluşumunu gündeme getirmiştir: Türkiye resmî ve merkezî edebiyat ortamının nicedir tükenmişlik manzarası sergilemesi ile Varlık Dergisi arasında doğrudan olmasa bile dolaylı bir bağlantı vardır sanırım.

Varlık Dergisi, yahut onunla kol kola vermiş kurumların etken olduğu ölü edebiyat ortamı bir yana, bunların kişi ve kitlelere uyguladığı farklı boyutlu zulümler daha önemlidir...

Bunu örneklendirerek daha açık hale getirmek istiyorum. Kuşkusuz Varlık Dergisi üzerinden...

Bu dergi, Şubat 2009 (S. 1217) sayısında "Ortadoğu'nun Vicdan Sınavı: Gazze" ve "Şiirimizde Filistin Direnişi" dosyalarıyla görünüşte göz doldurucu bir hamle yaptı.

Başta "İsrail Meselesi"ne temas ediyor oluşuyla dikkat çekiciydi dergi. Ardından, özellikle "Şiirimizde Filistin Direnişi" dosyasında Sezai Karakoç'un adını kapaktan takdim etmesi daha da heyecan vericiydi. Öyle ya, konuyla ilgili yapılan ankette Sezai Karakoç'a soru sorulduğu ve üstadın buna cevap verdiği zannına kapılıyordunuz. Aynı listede bazı resmî ve gelenekçi isimlerin de yer alması, sizin Sezai Karakoç'la ilgili zannınızı galip kılıyordu. Fakat hayır, ortada şaire ve okuyucuya yapılmış bir zulmün kol gezdiğini derginin sayfalarını açınca hemen görüyorsunuz. Zira, Karakoç'un bir şiiri Gülten Akın'ın bir manzumesiyle birlikte iktibas edilmiştir ve bu bağlamda, birilerine sorular yöneltilmektedir. Bir diğer ifadeyle Karakoç'un şiiriyle Akın'ın manzumesi tokuşturulmaktadır. Savaş bağlamında, hangisi daha iyi?

Sözünü ettiğimiz 'tokuşturma' faaliyetinin boyutlarını merak edenlerin beklentilerini bariz bir örnek sunarak burada karşılayalım. Anket sorularını cevaplayan Emel İrtem'in cümleleri, Karakoç'un alıntı yapılan 'Alınyazısı Saati- 1" ile ilgili. Okuyoruz: "Erkek dilinin o sert ve dik sözcükleriyle kurulmuş bu şiirin gölgesinde bütün bir insanlık trajedisinden ziyade Müslümanların trajedisi durmaktadır. Bu gün Hitler için övgüler düzen anlayışın acınası pervasızlığı gücünü bu tip söylemlerden almaktadır."

Emel İrtem'in Sezai Karakoç'un şiiriyle Hitler'e övgüler düzenlerin metinleri arasında özdeşlik kurması, onun yazısı bağlamında sergilediği tek zulüm unsuru değildir. Zira, aynı kalem, Mehmet Âkif Ersoy'a da iftira atmaktadır. İftira ve zulüm, Âkif'in "Hakkın Sesleri"nde yer alan ve iman etmiş bir kişinin Rabb'ine yakarışlarından ibaret olan bir şiiri "Tanrı'nın merhamet"sizliğine tevil etmek şeklinde tezahür etmektedir...

Bu tutum Varlık Dergisi'nde kişisel boyutlarda kalsa ciddiye alınmaz. Fakat hayır, Filistin ve Gazze bağlamında yayınlanan manzum metinlerde de benzeri bir algı söz konusudur. Sözgelimi, Sezai Karakoç'un şiiriyle 'tokuşturulan' Gülten Akın'a ait "Deprem Savaş ve Çocukların Tanrısı" başlıklı manzumede şöyle deniliyor: "ateşler içinde Ortadoğu/ah ey Musa ah ey Muhammed/Tanrı çocuklarını unuttu mu?" Bir başka örnek de Metin Demirtaş'ın "Filistinli Kız Çocuğu" adlı metninden. Şunlar söyletilir kahramana: "Çığlığım ürpertiyor yıldızları/Medet umuyorum Tanrı'dan/Tanrı sahiden var mı,/Kuşku duyuyorum."

Kısacası, Varlık Dergisi'nin hazırladığı dosyalarda maksadın üzüm yemek değil, bağcı dövmek olduğu anlaşılmaktadır. Bu bakımdan, Varlık Vergisi ile Varlık Dergisi arasında, alışılmamış bağdaştırma zannedilen irtibatı, alışılmış kılabiliriz...

Cevat Akkanat

Kaynak:
Millî Gazete
26 Şubat 2009

Bu derginin kalbi atıyor

Tam on yıl olmuş "Yolcu" yoluna devam ediyor.

Bol dipnotlu yazılara oldukça az rastladığımız bu dergi bize salt edebiyatın tadını veriyor. Her bir köşesini şiire, öyküye, denemeye ortadaki kocaman sayfalarını röportaja ayırmış olan Yolcu Dergisi nevi şahsına münhasır tasarımıyla da diğer edebiyat dergilerinden kendini ayırıyor.

Derginin yayın yönetmenliğini yürüten Ferhat Kalender her sayıda manifesto niteliğinde bir giriş yazısıyla karşılıyor okuyucuyu. Bu karşılayış okurda bir çarpıntı oluşturuyor genelde: “Batının zaman algısı üzerinde yaşam değerlerimizi oluşturmak demek, onların dizayn ettiği bir dünyayı kabul etmek demektir. Böyle bir dünya efendilerine benzemek için yüzünü ağartmaya ya da saçlarını düzleştirmeye çalışan kölelerin dünyasıdır.” Ve devam ediyor Kalender: “Özgürlüğe ve adalete doğru yürüyüşünü kendi zamanının başlangıcı kabul eden ve bütün değerlerini bu çizgi üzerine bina eden bir damarın varlığı bütün insanlık için de bir çıkış yolu olabilir. Başlangıç noktamız hicret ise; süregelen ve çoğalan bir devrimden söz etmeliyiz.”

Ferhat Kalender Kim?

Aslında Yolcu'nun görsel tasarımını yapan Ömer İdris Akdin, Ferhat Kalender'in ta kendisi. Ya da başka bir ifadeyle Ferhat Kalender, Ömer İdris Akdin'in müstear ismi. 1966 doğumlu Ömer İdris Akdin Samsun'da yaşıyor ve yazarın “Yolcu Kitap”tan çıkan bir kitabı da bulunuyor: “Morgun Son Delikanlısı”

İki bölümden oluşan bu kitap “her ifadenin bir fotoğrafı vardır” gerekçesiyle fotoğraflarla sürüyor okuyucuyu peşine. Deneme ve öykülerden müteşekkil bu kitap bizlere yolculuğa çıkan bir kişinin heybesine kattığı yükte hafif pahada ağır bir tad veriyor. Yormuyor hikayeler sizi, bir denemenin içinde sınanıyorsunuz. Dimağınızda bir yolculuk tadı bırakıyor. Ve dervişane bir tarafı hep sizi dünyada olmaya ama dünyadan olmamaya çağırıyor.

Ömer İdris Akdin Yolcu Dergisi'nin son sayısında “devrik bir cümle gibi dünyanın orta yerinde” duruyor ve Michel Foucoult'un “iktidar her yerdedir, direniş de!” sözünü bize hatırlatıyor. Filistin direnişinin alevlendiği ve terör örgütlenmesi İsrail'in vahşiliğini arttırdığı günlerimizde öfkenin terbiye ettiği bir yürekle israile kelime fırlatıyor. Ve o hep içimizde asılı duran ama bir türlü kendimize soramadığımız soruyu da soruyor: Ölüm öldürülünce ne kalır geriye? (Belki de şehadet diyorum ben bu sorunun cevabına.)

Öyle sanıyorum ki her şeyin bir kalbinin olduğunu ancak kalbinin raksına ayak uydurabilenler anlar. Ve Ömer İdris Akdin “kalbi olan bir adam” olarak kalbi olan bir dergiyi her iki ayda bir huzurlarımıza getiriyor.

Sağol, Ömer İdris Akdin!

Sağol,Ferhat Kalender!


Besim Bal

"Yedi Kıta" dergisi


SULTAN II. ABDÜLHAMİT HAN VE FİLİSTİN

Kısa sürede büyük ilgi toplayan aylık tarih, ilim ve kültür dergisi YEDİKITA, Şubat sayısında yine tarihteki gizemli yolculuğuna hız kesmeden devam ediyor. “Sultan İkinci Abdülhamid Han ve Filistin” başlığıyla farklı ve özel bir dosyayı kapağına taşıyan YEDİKITA DERGİSİ, Günümüzde moda haline gelmiş II. Abdülhamid Han düşmanlığı hakkındaki dosyayı ve yıllardan beri sadece ismini dahi duyduğumuzda içimizi kanatan Filistin gerçeğinin hiç değinilmemiş tarihi bir yönünü; Sultan Abdülhamidin Filistin topraklarının satışını yasaklamasıyla ilgili günümüze de ışık tutan bir mevzuyu arşiv vesikaları kullanarak kıymetli okurlarıyla paylaşıyor.

Sultan II. Abdülhamit Han’ın kendi devrinde yaptığı onlarca çalışmadan bir başkası olan Doğu ve Güneydoğu bölgesinde petrol araştırmaları ve de Osmanlı Sultanı adına Uzakdoğu da okunan hutbe konulu makalelerimiz de Yedikıta Dergimizin 6.sayısının konuları içerisinde yerini alıyor. II.Abdülhamit Han deyince unutulmaz hatıralarından olan muhtıralarından bir tanesini de dergimizin bu sayısında siz değerli okurlarımızla paylaşmak istedik.Emekli bir paşasının bazı ithamlarına maruz kalan ve cevaben yazdığı bu muhtıra zamanın siyasi yapısını da bizlere apaçık sunma imkanı sağlıyor.

YEDİKITA DERGİSİ, bu sayısında ek olarak da, II. Abdülhamit Han in Petrol Araştırmaları ile ilgili Haritası nı sizlere sunuyor.

Dopdolu muhtevası ve ilmî bakış açısıyla ele almış olduğu birbirinden ilginç konularla yine okuyucularına tarihin sayfalarında muhteşem bir yolculuk vadeden YEDİKITA DERGİSİ; Osmanlı’nın 19.asırda yetiştirmiş olduğu devlet ve ilim adamlarımızın en mühimlerinden olan Ahmet Cevdet Paşa nın hayatı, Osman Gazinin rüyası, Müslüman Kâşif İbnü’n Nefis, Kuran-ı Kerimi tahrif çabaları dosyalarının yanı sıra Bir Makam, Bir Ziyaret köşesinde ise Hz. Yuşa a.s nin kabri, hayatı üzerine olan yazı ile sizlere büyük bir hazinenin kapısını aralıyor…

YEDİKITA DERGİSİ, tüm bayilerde ve seçkin kitabevlerinde…

İrtibat:
Mustafa ÖZKAN
0212 657 88 00 – 192
tanitim@yedikita.com.tr

2009-02-21

İsmail Kara ile söyleşi

“Cemaat dergilerine kültür faaliyeti demek zor”

Türkiye’de yayıncılık son zamanlarda büyük bir ikilemle karşı karşıya. Ticari olarak var olma savaşıyla ilkeli yayıncılık arasındaki ince çizgide yürümeye çalışan yayınevleri, küresel krizin ülkemizde de artık iyice hissedilir olmasıyla zor bir dönemece girdi. 1977’de kurulan Dergah Yayınları editörlerinden İsmail Kara, günümüz yayıncılığının ticari ahlaktan uzak ve sadece getiri sağlama peşinde olduğunu belirterek, “Şişmiş rakamlar için abonelik imkanlarını sonuna kadar zorluyorlar” dedi.

Cemaat dergilerine “kültürel faaliyet” demenin zor olduğunu söyleyen Kara’yla, Dergah Yayınları’nın şimdisini ve geleceğini konuştuk.

Günümüz koşullarında neler yapıyorsunuz? Krizle aranız nasıl?

Aslında kriz karşısındaki konumumuz, doğrusunu söylemek gerekirse, tam belli değil. Zaten Türkiye’de kitap piyasası kılıç sırtında bir piyasadır. Ders kitapları ve istisnai bazı yazarların kitapları hariç diğer kitaplar, hiçbir zaman iktisadi bir vakıa ve gerçek manada bir sektör oluşturamamıştır. Biz de krizden etkileneceğiz. Etkilenmeye başladık bile. Fakat ne yapılacağı konusunda açık ve net bir davranış sergilemek zor görünüyor. Türkiye’deki kitap piyasası tam bir piyasa gibi çalışmaz. Bankaların, holdinglerin desteklediği birkaç büyük yayınevinin dışındakiler, hadi buna iktisadi yapısı itabariyle oturmuş birkaç büyük yayınevini daha ekleyelim, zaten zar zor işlerini götürebiliyorlar. Türkiye’de yayıncılığın henüz bir sektör olamamış olması, eğitim siyasetleri ve kültür politikaları ile alâkalı tabii ki. Türkiye’de gazetelerin bile bir piyasası yoktur. Bakınız nüfusumuza göre kişi başına düşen gazete sayısına.

Bu koşullarda dergi satışlarınız nasıl?

Ülkemizde cemaat dergileri hariç diğer dergilerin satışları çok azdır. 1000’in altına düşmüştür. Giderek de düşüyor. Şu anki satışlar 70’lerde ki satışlardan düşüktür. Fakat 60 veya 70 bin abonesi olan cemaat dergileri var. Bu dergiler piyasa şartlarına inseler durum daha farklı olacaktır. Muhtemelen 500 abone yapamayacaklardır. Tahmin edilebilecek sebepler, bu tür dergilere şişmiş rakamlarda abone yapma imkânını sağlıyor. Bu durumu tam ve gerçek bir kültür faaliyeti olarak görmek yanıltıcı olur. Hiç değildir demek istemiyorum elbette fakat mekanizma farklı ve tam ölçü olmazlar.

Dergâh Yayınları hangi alanda eserler yayımlıyor?

Yayımlanan eserlerin alanlarını sıralarsak bir bakıma Dergah Yayınları’nın dizilerini de saymış oluruz. Edebiyat başlığı altında toplayabileceğimiz bir alan var. Bunun içinde edebiyat araştırmaları ve edebiyat ürünleri bulunuyor. Bu başlık yayınevinin ana alanıdır diyebiliriz. Tasavvuf ağırlıklı olmak üzere İslam araştırmaları da bir diğer alanımız. Bu alanın içinde klasik metinlerin tercümesi ve neşri yapılırken bir taraftan da yeni araştırmaları ve fikri çalışmaları neşrediyoruz. Üçüncü olarak Tarih başlığı altında, düşünce tarihi, müesseseler tarihi, bir de kısmi olarak siyasi tarih ve hatırat kitapları bulunmakta. Felsefe ile ilgili yayınlarımız da altında değişik başlıklar bulunuyor. Batı felsefesi, İslam felsefesi, çağdaş Türk düşüncesi, çağdaş İslam düşüncesi bu başlık altındaki alanlar.

Yayınevinizin yayımladığı Dergâh dergisi hakkında bilgi verir misiniz?

Dergâh dergisinin geçmişinde Hareket dergisi bulunur. Dergah yayınları olarak son sayılarını yayımladığımız Hareket dergisinin kapanmasından sonra bu dergiyi yayına aldık. Bir edebiyat, sanat ve kültür dergisi olan dergi 19. yılına girdi. Aylık bir dergidir. Daha şimdiden bir kısmı hanım olmak üzere birçok şair ve hikâyeci yetiştirdi. Şiir ve hikâye ilk sayfalarda yer almakla beraber pür edebiyat dergisi olarak çıkmadı, bunu tercih etmedik. Edebiyat araştırmalarına açık ve çok akademik olmayan fikri yazılara, denemelere yer veren bir dergi. Hatırat değini ve portre yazılarını da dikkate alıyoruz zaman zaman.

Kutadgu-bilig dergisini de siz yayımlıyorsunuz?

14. Sayısı çıkan kitap hacminde bir dergi 3 ayda bir yayımlanıyor. Türkiye’de çıkan en iyi felsefe dergisidir. Akademik düzeyde ihtiyacı karşılayacak şekilde hazırlanıp yayımlanmıştır.

Çocuklara yönelik çalışma yaptınız mı?

Bir iki defa denedik fakat vazgeçtik. Alfabe dahi 1990’ların başında yaptık. Fakat çocuk edebiyatı eseri yayınlamadık.

Yazar profilinizden biraz bahseder misiniz?

Bizim köşe taşı olmuş yazarlarımız var. Bunların içinde Nurettin Topçu, Mustafa Kutlu, Mehmet Kaplan, Ahmet Hamdi Tanpınar, Abdülhak Hamit Tarhan, Ömer Seyfettin sayılabilir. Bu yazarlarımızın bütün eserlerini aşağı yukarı biz yayımlıyoruz. Bir ara İbnülemin’in eserlerini bastık. Ayrıca İnci Engin, Zeynep Kerman, Teoman Duralı, Mustafa Kara ve benim kitaplarım da Dergah’tan çıkıyor. Türkiye’de hemen her kitap okuyucusunun kütüphanesinde olacak yazarların bazıları yayınevimiz tarafından yayımlanıyor.

Eklemek istediğiniz bir konu var mı?

İnşallah daha iyi bir eğitim ve kültür politikalarının olduğu bir ortam vücut bulur ve daha muteber ve vasıflı bir yayın ve kitap atmosferine doğru gidildiğini görürüz. Umalım ve çalışalım.

N.Esen Gök /TIMETURK

"Dergâh" dergisi


"Dergâh" aylık edebiyat, sanat, kültür dergisi. Sayı: 228

Dergâh dergisinin Şubat sayısı, İbrahim Gökburun’un “Heveslenip Çiçekler Yetiştirmesem” başlıklı şiiriyle açılıyor. Alper Gencer, Cihat Duman, Sedat Turan, Gürsel Bektaş, Ahmet Murat, Yavuz Yavuzer ve Selman Ertaş derginin diğer şairleri.

İnci Enginün ise Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Şehriyar” başlıklı bilinmeyen bir şiirini yayımlıyor.

Şiirleriyle olduğu kadar şiir eleştirileriyle de dikkat çeken Mehmet Şahinkoç, Süleyman Çobanoğlu’nun 1995 yılında yayınlanan Şiirler Çağla kitabını tekrar ele alıyor.

Bu geniş oylumlu yazı, aradan geçen bunca zamana rağmen, Çobanoğlu şiirinin eskimediğini de göstermiş oluyor.

Hikâye hanesini dolduran isimler Aslı Togay ve Mustafa Başpınar. Bir müddettir ürün yayımlamayan Togay, “Karla” başlıklı güzel bir hikâyeyle okuyucu karşısına çıkıyor.

“Şeftali Ağacı” ise Başpınar’ın Dergâh dergisinde yayınlanan ilk hikâyesi…
Hikâye üzerine yazdığı yazılarla öne çıkan Kâmil Yıldız, bu kez “Öyküde biçimin anlamı” konusuna değiniyor.

Hikâye üzerine yapılmış çalışmaların her geçen gün azaldığı günümüzde, bu yazıların önemi daha bir artıyor.

“Popüler roman” üzerine kitap hacminde yazılar yazan Alpay Doğan Yıldız, bu konuyla ilgili son yazısını da yayınlıyor. Muhtemelen, önümüzdeki günlerde bu yazılardan bir kitap çıkacak.

Prof. Dr. İsmail Kara, ‘derkenar’ sütunlarında, “Suyun Ötesinin Peşinde” başlığı altında, 5 Kasım 2008 tarihinde vefat eden Mehmet Ali Gökaçtı hakkındaki hatıralarını yazıyor.

‘Orta Sayfa Sohbeti’nin bu ayki konuğu Yakup Altıyaprak. İkinci Yeni hakkındaki yazılarını İkinci Yeni ve Türk Şiirinde Modernizm başlığı altında toplayan Altıyaprak ile Selçuk Küpçük konuşmuş.

“İkinci Yeni’yi tanımak, modern hayat içindeki insanı tanımaktır” başlıklı söyleşi, konuyla ilgilenenlere önemli bilgiler sunuyor.

İrtibat:
Binbirdirek Mah. Klodfarer Cad. No: 3/20 Altan İş Merkezi Sultanahmet - İstanbul
(212) 518 95 78

Filbahar, yeniden !















Dedik ki Filistin bizim ağrıyan yanımızdır. Kanlı tarafımızdır. Acıyan damarımızdır. Bizim en sahici gözyaşımızdır.

Çok söylendi. Çok sözlendi. Çokça işlendi. Ama biz Filistin dosyasını hazırlarken dedik ki gençlerimize yönelik olsun. Gençlerimiz bilsin... Bir nebze bile olsa duysun bu çığlığı…
Tam olarak yansıtamasak da hiçbir şeyin gereksiz olmadığı düsturuyla elimize gelen, elimizden gelen şeylerle bunu yansıtmaya çalıştık.

Birkaç porte yazısıyla arkadaşlarımız bize yardımcı oldu. Biri Hanzala, yüzü dönük çocuğu yazıp söyledi bize biri Derviş’ce sözleri derip heybemize kattı, biri Filistin yürekli bir duruşla aslında hepimizin meselesi olan bir anekdot aktardı bize, biri aklımıza çakarcasına ve iyi bir dille ‘’aynamızı kendimize çevirelim’’ dedi. Biri yetimliği anımsattı bize. Babasız ve annesiz kalmanın içli türküsünü…

Ve diğer yazılarıyla arkadaşlarımız yine bizi yalnız bırakmadı.

Filbahar bu sayısıyla uzun bir çalışma sonucu çıktı. Dergiciliğin e-haliyle bildirimine devam ettiği yoluna, uzun soluklu olmaya aday olan filbahar desteklerinizle inşallah daha ileriye dönük çalışmalarını sürdürecektir.

İlk sayımızı çıkartırken bismillah demiştik. Her işe başlarken olduğu gibi, şimdi 9. sayıyı çıkartırken hamd ile gönlümüzü hoş tutuyoruz. Çünkü 9. sayının vermiş olduğu duruşla uzun bir yol kattetiğimizin farkındayız.

Bu yolculukta filbahar’a desteklerini ve kösteklerini esirgemeyen tüm arkadaşlarımızı seviyor ve önemsiyoruz. Yeni sayılarda görüşmek dileğiyle

9. sayıda da filbahar. 9. baharda da filbahar.


İrtibat:
http://www.filbahar.net
filbahardergisi@hotmail.com

2009-02-20

Edebiyat dergilerinde Gazze duyarlığı


Geride bıraktığımız 2008 yılının son günlerinde insanlık; savaş, kavga ve 'güven bunalımı'yla geçen yorgun bir yılı daha hafızalarının geri dönüşüm kutusuna atmak üzereyken 'acıların coğrafyası'ndan bir haber yayıldı.

İsrail, belirli periyotlarla gerçekleştirdiği saldırıların bir 'yeni'sine daha başladığında takvimler 27 Aralık'ı gösteriyordu. Üç hafta kadar süren Gazze saldırılarında kadınların ve çocukların çoğunlukta olduğu yüzlerce kişi hayatını kaybetti, binlerle ifade edilecek sayıda 'eksilmiş' aile de evsiz kaldı. 'Büyük' devletlerin sadece 'kaygıyla' izlediği saldırıları, ne zaman bozulacağı belli olmayan tekinsiz bir ateşkes izledi her zamanki gibi. Diplomatik dilde 'orantısız güç' olarak adlandırılan Gazze saldırılarına başta BM olmak üzere uluslararası kuruluşların ve devletlerin gösterdiği tepki oldukça cılız kaldı.

Türkiye, hükümetinden sokaktaki vatandaşına kadar yaşanan vahşete en çok tepki gösteren ülkeydi hiç şüphesiz. Birçok yerde gösteriler düzenlenirken bir yandan da şair ve yazarlar, Filistin halkına destek amaçlı bir bildiri kaleme alıp okudu. Şiirin 'işlevi'nin giderek daha fazla sorgulandığı bir dünyada, yarım asırdan fazla devam eden böylesi bir soruna şairlerin göstereceği tepki ne işe yarar diyenler çıkabilir. Yakın zamanda dünya sahnesinden çekilen Filistinli şair Mahmut Derviş'in dilinden söyleyecek olursak "Bir şiir, ne kadar güçlü olursa olsun, asla bir savaş uçağını düşüremez, ama bir pilotun düşüncelerini etkileyebilir". Edebiyat dergileri de, -Derviş'in sözünü hatırlatırcasına- bu konuya duyarsız kalmadı ve Gazze saldırılarını değişik yönleriyle ele alarak kapaklarına taşıdı.

Türkiye'nin halen yayınlanmakta olan en eski dergisi Varlık, iki farklı dosyayla Gazze ve Filistin konusuna eğiliyor şubat sayısında. Genel yayın yönetmenliğini Enver Ercan'ın yürüttüğü derginin, 'Ortadoğu'da Vicdan Sınavı: Gazze' başlıklı ilk dosyası, analizci yazılardan oluşuyor. Amerika'nın değişik üniversitelerinde görev alan Joseph Massad ve Jennifer Loewenstein ile Filistin konusundaki kitaplarıyla tanınan Norman Finkelstein'in makalelerinin yanı sıra Sezai Sarıoğlu'nun "Tarihe Bak Anlarsın" yazısı da meselenin tarihî yönünü inceliyor. 'Şiirimizde Filistin Direnişi' adlı ikinci dosya ise, Sezai Karakoç'un 'Alınyazısı Saati - 1' ile Gülten Akın'ın 'Deprem Savaş ve Çocukların Tanrısı' şiirleri eşliğinde bir soruşturma niteliğinde. İhsan Deniz, Tahir Abacı, Adnan Özer, Afşar Timuçin, Zeynep Uzunbay, Ömer Erdem, Emel İrtem, Betül Dünder ve Mustafa Köz'ün katıldığı soruşturma, Karakoç ve Akın'ın şiirlerinin değerlendirmesi üzerinden ilerliyor.

Şeref Akbaba editörlüğünde çıkan 'Ay Vakti' dergisinin 'Gazze' adlı kapak dosyasında Naz Ferniba, "Kalk ayağa' desem Filistin" başlıklı denemesiyle insanlığa sesleniyor. Nurettin Duman'ın 'Buradan Bakınca Gazze' ve Şeref Akbaba'nın 'Yaşamak İçin Öldürmeyeceksin' şiirleri de dosyadaki yerini almış. Son Gazze saldırıları ve Filistin sorununun daha çok siyasi yönlerine odaklanan 'Mostar' dergisi, kanlı bir çocuk ayakkabısını koymuş kapağına. Derginin Gazze dosyasında Mustafa Şentop, Naci Bostancı ve Mesut Özcan'ın siyasi analize kayan yazılarının yanı sıra Rasim Özdenören'in 'Filistin Dilemması' başlıklı yazısı dikkat çekici.

Yayın yönetmenliğini Mürsel Sönmez'in yaptığı 'Bir Nokta', Mahmut Avcı, Serkan Tarifçi, Resul Tamgüç ve Michael Heart'ın şiirleriyle Gazze konusuna şiirsel bir bakış sergiliyor. Abdülkadir Budak yönetiminde yayınlanan 'Sincan İstasyonu', şiirin işlevini sorguluyor. İnsanlığın şairlikten önce geldiğini belirten Budak, 'Gazze ve Şair' başlıklı kapak yazısında, şair için "Şiirdir onun tüfeği; namlusundan çiçekleri fırlatan" diyor. Ferhat Kalender'in yayın yönetmeni olduğu 'Yolcu' dergisi, Filistin direnişinin sembollerinden sapanı yerleştirmiş kapağına. Dergi, birçok ismin şiirleriyle destek verdiği dosyaya ek olarak politik Arap şiirinin en önemli isimlerinden Suriyeli şair Nizar Kabbani'nin 'Kudüs' adlı şiirinin bulunduğu poster hediye ediyor okurlarına.

Ali Koca

Kaynak:
"Zaman" gazetesi
20 Şubat 2009

"Yeni Dünya" Filistin


"Yeni Dünya" dergisi “Ümmetin Ortak İmtihanı Filistin” dosyasıyla okuyucusunu uyanıklığa çağırıyor.

Yayın Yönetmenliğini Mahmut Bıyıklı’nın yaptığı uzun soluklu bir yürüyüşü olan ender yayınlardan ve birisi olan Yeni Dünya Dergisi Şubat sayısını, İsrail’in Gazze’ye yönelik gayrı hukuki, gayrı insani, gayrı ahlaki harekâtının gölgeli günleri içinde kanayan yaramız Filistin davasına ayırmış. Dergi, sağlam imzalı yazılarla açık yüreklilik ve gür bir sesle bizi bugünü ve yarını “müslümanca” değerlendirmeye çağırarak ortak vicdan ve irfanımıza sesleniyor. Derginin kapağını çevirdiğimizde şu anlamlı vurgu ile karşılaşıyoruz: “Bizler, Filistinli kardeşlerimizin Hz. Hüseyn Efendimizin manevi himayesi altında birer direniş eri kılınmakla şereflendirildiklerine ve onların yüksek himmet ve feragatleri sayesinde bu aziz ümmet üzerindeki bir çok bela ve musibetin kaldırılacağına dair kat’i bir inanç besliyoruz. Dileğimiz, yüreğimiz ve beynimizle bir ekip halinde verdiğimiz mücadelenin Yüce Rabbimiz katında fiili bir dua olarak kabul görmesidir.” Rasim Özdenören, Vehbi Vakkasoğlu, Halil İbrahim Kutluay, Ali Haydar Aksal, Murat Yılmaz, Turan Kışlakçı, Hüseyin Selamcı, İbrahim Şimşek, Hüsnü Mahli.. gibi önemli isimler, konuyu bir çok boyutu ile ele alarak zihin açıcı bilgi ve yönlendirmelerde bulunmuş. Ayrıca Dergi’de geçen ay ilki yayınlanan birbirinden güzel ilahi kasetleriyle tanıdığımız ilahiyatçı eğitimci-yazar Prof.Dr. Mehmet Emin Ay’n imzasını taşıyan “Mali Krizin Reçetesi Kur’an’da” başlıklı yazı dizisi, gündem ve günceli birlikte kucaklaması ve Müslüman aklını uyanıklığa sevketmesi açısından önemli.

Dergideki ikinci önemli dosya ise 12 Şubat 1984’te / Medine-i münevvere’de ahırete intikal etmiş etmiş Mahmud Sami Ramazanoğlu Hazretlerinin mübarek hayat kesitlerine dair tesbit ve hatıralardan oluşuyor. Muhammed Hamidullah’ın kendisi hakkında “Hz.Muhammed’in tek başına bir ümmetini gördüm” dediği Sami Ramazanoğlu Hazretleri, zamanının irşad kutbu olarak biliniyor. “Ölü kalpler dirilmesi, insanlığı kana boyayan nefsi sıcak ve soğuk savaşların son bulması” için bu büyük Allah dostunun hatıraları ufuk genişletici notlar ile dolu… Müslümanların yeniden birlik olabilmeleri için genç neslin bu öncü isimleri mutlaka tanıması gerekiyor.

Yeni Dünya Dergisi 15 yılı aşkın bir zamandır gündemini hiç değiştirmeden esas duruşunu devam ettiriyor ve haktan yana tavrını bir kez daha okuyucuna gösteriyor. Bilhassa gazeteci-yazar Hüsnü Mahli ile gerçekleştirilmiş söyleşinin mutlaka okunması ve üzerinde düşünülmesi gereğine yeniden işaret ediyor yeni hamleleriyle adından çok söz ettireceğe benzeyen dergiye yayın hayatında başarılar diliyoruz.

Salih Eren


İrtibat:
Kariye Mah. Uçbeyi Sok. No:7/2
Edirnekapı / İSTANBUL
(212)635 83 95
(533)668 01 77
editor@yenidunyadergisi.com
www.yenidunyadergisi.com

2009-02-14

"Kuşluk Vakti"ni Konuştuk !

Kuşluk Vakti'ni okuyucularımıza "gönül dostları" ile ulaştırıyoruz.

9 sayısını geride bırakan Kuşluk Vakti edebiyat seçkisinin sahibi ve yazı işleri sorumlusu Salih Güzel ile Kuşluk Vakti üzerine bir söyleşi yaptık. Biz sorduk, o söyledi. İşte buyurun:

Nerden çıktı durup dururken bu Kuşluk Vakti?

Hiçbir dergi nedensiz çıkmaz okuyucularının karşısına. Öncelikle bu bir sevda işidir. Bu sevda bir insanın gönlüne düşmeye görsün, mutlak surette kişinin yaşamının bir yerlerinden patlak verir. Hem de en olmadık zamanlarda bu da nereden çıktı dedirtir önce ellerine ve sonra da gönüllerine doğduklarına. Tıpkı size dedirttiği gibi dostum.

Burada bir derginin ne anlama geldiği ile ilgili (hele de bir edebiyat dergisinin) temel düşünceleri büyük usta Cemil Meriç'in kitaplarına havale etmek isterim.

Gene de kısaca değinecek olursak. Bir edebiyat dergisi; dünyanın, hayatın ve aşkın gizemine vakıf olma çabasından başka bir şey olmasa gerektir. Ulaşılan kimi farkındalıkların gönül dostları ile paylaşılma çabası. İşte Kuşluk Vakti bu çabanın dışa yansımasıdır.

Ayrıca, sohbet ortamları edebiyat dostlarının vazgeçilmezlerindendir. Modern çağ ne yazık ki bu ortamları ve bunların yapıldığı gizemli mekânları silip süpürmüştür. Hoşça vakitlerin geçirildiği bu mekânların yerini şimdilerde edebiyat dergileri almıştır diye bir düşünceye de sahip olduğumu belirtmeliyim. Evet, edebiyat dergilerinin sarı sayfaları gönül dostlarının sohbet mekânlarıdır.

Bir de, söyleyecek sözü olanlar için ikindiler gibi kuşluk vakitlerinin de iyi bir zaman olduğunu düşünüyorum. Tabi kutsanmış yolculuklara çıkacaklar için de. Bu vaktin bereketini Kuşluk Vakti ile yaşamak istedik.

Aslında tüm bunları önce sanal ortamda yapmak istemiştik. Ancak bir dostumun "Sanal olanındansa gerçeği, elle tutulanı daha muteberdir bu âlemde" şeklindeki uyarısı ile bu düşüncemiz yerini şu anki Kuşluk Vakti"ne bıraktı. Böylelikle Kuşluk Vakti, saklandığı gönül köşesinden sevenlerinin huzuruna arz-ı endam eyledi. Oradan da gönüllerine... Bu kişiyi siz çok yakından biliyorsunuz. Kuşluk Vakti size minnettardır dostum.

Dergi ile düşlediğiniz noktanın neresine geldiniz?

Kuşluk Vakti ile bir büyük iddianın peşine takılarak yol almak istemedik. Doğrusu bu hoşumuza da gitmez. Gönül sesimizi duyurabilsek yeterdi. Sadece genç yazar adaylarını önemsediğimizi bildirir mesajlar verdik kimi dergilerde. Usta ile çırağı aynı sayfalarda buluşturmak istediğimizi söyledik. Mesajımız doğru okunmuş olmalı ki, Kuşluk Vakti sayfalarında omuz omuza vermiş kimi usta ve kimi de daha çırak olan birçok gönül dostumuz oldu. Bu hoş bir durum açıkçası… Tabi bunu yaparken ürün kalitesinden ödün vermemeye özen gösterdik. Belki bu bağlamda sert bir şekilde eleştirerek kırdığımız dostlarımız bile olmuş olabilir. Eğer seçici davranmasaydık Kuşluk Vakti'ni düşlenilen noktanın daha ötesinde bir yerlerde bulamazdık.

Kuşluk Vakti, ileriye dönük olarak nelerin peşindedir?

Öncelikle kurduğumuz bu gönül bağını sağlam tutmak isteriz. Çünkü bu bağ bizi geleceğe taşıyacaktır. Tıpkı ikindiyazıları'nda olduğu gibi. Tabi bir de, bir edebiyat dergisinden beklenileni en güzel şekilde yerine getirebilmeyi. Güzel olanı güzelden anlayana ulaştırma düşüncesinden hareketle en güzel şiirleri, en güzel hikâyeleri ve en güzel denemeleri okuyucularla buluşturmak. Edebiyat dünyasına yeni yeni isimler armağan etmek. Yetenekli gençleri önemsediğimizi birçok kere yineledik. Ancak bu şekilde gök kubbede hoş bir seda bırakabiliriz diye düşünüyorum.

Kuşluk Vakti'nin gerekli ilgiyi gördüğünü düşünüyor musunuz?

Evet, düşünüyorum. Gönlümüzün sesi gönül dostlarına çoktan ulaşmış. Açtığımız gönül sofrasına buyur ettiğimiz dostlarımız çoktan iştirak etmiş bulunmaktalar. Bu, çok sevindirici... İlk sayı ile denize attığımız bir gülün öylesine çok ve öylesine geniş haleler oluşturabileceğini düşünmemiştik bile. Bugün simalarını bilmediğim ancak gerek telefonla olsun, gerek mektupla olsun ve gerekse elektronik postayla olsun dertleştiğimiz birçok gönül dostumuz var. Sanki kırk yıldır tanışıyoruz birbirimizle. Bu arkadaşlar Kuşluk Vakti'ni her ay bir dost mektubu gibi beklemekteler. Birkaç günlük gecikmede hemen telaşa kapılmaktalar. Bu güzel dostlara teşekkürlerimi sunmak isterim.

Kuşluk Vakti'nin mektep olma noktasında üzerine düşeni yerine getirebildi mi? Kuşluk Vakti"nde Kimler kendini gösterdi, kimler ilk yazılarını burada yayımladı?

Mektep olma düşüncesi her edebiyat dergisinin kutsal düşüdür. Ancak bu düş, seyri güzel ama tırmanması zor bir dağdır çokça. Zirvelerde yer tutmak öyle bir çırpıda olacak bir şey değildir. Yaptığınız şeyler sizi ya bu düşe yaklaştırır ya bu düşten uzaklaştırır. Biz sadece yaklaşmanın peşindeyiz. Edebiyat dünyasına kazandırdığınız her yeni isim sizi bu düşe yaklaştırır, gönül diliyle anlaşabilen dostların sayısının artması sizi bu düşe yaklaştırır. Bu konularda sadece daha yola çıktığımızı düşünüyorum. Güzel bir yolculuğun başladığını biliyorum. Birçok genç arkadaşımız ilk yazıları ile bizimle birlikte oldular ve ustalara baktılar. Bu zirve yolculuğumuzda bize katılanların sayısı günbegün artmakta. Bu isimlerin hepsini burada zikretmek zor. Tapu gibi duran 9–10 sayılık bir arşivimiz var. Bu arşive bakılabilir.

Manisa"da Spil Dağı"na bakıp efkârlı türküler söylemek varken cebindeki parayı matbaaya ve kargoya vermek nasıl bir duygu? Bunun altında yatan nedir?

Dostum, dağlara bakıp türküler söylemekten hiçbir zaman vazgeçmedim. Bunun yerine hiçbir şeyi koyamam. Çünkü dağlar beni özgürlüğe çağırır. Dağlar büyüler beni. Çocukluğumda; Berit Dağı, Engizek Dağı ve Yağma Dağı ile çevrili 2000 rakımlı köyümde bu dağlara bakıp türküler söylerdim. Sonra gençlik dönemimin geçtiği K.Maraş'ta Ahır Dağları ile idare ettim. Rahmetli Cahit Zarifoğlu'nun Yalnız Ardıç'ının yaşadığı ve yaşlandığı dağ. Üniversite okumak için gittiğim İzmir"de ilkin denizlerden önce dağlarını sordum. Benim dağlarıma benzemese de Yamanlar Dağı selamladı beni. Şimdi ise Manisa'da Spil Dağı ile bastırıyorum içimdeki bu vazgeçilmez dürtüyü. Yine Spil Dağı"na bakıp türküler söylüyorum. Kuşluk Vakti, bu türkülerden sadece birisidir dostum. Esas dağsız kalsaydım söz konusu eziyetlere katlanamazdım. Matbaa, kargo, posta ve harcanan zaman... Ben enerjimi dağlardan alıyorum. İşte tüm bunların altında yatan şey, dağların özgürlük anıtı gibi durup beni kendilerine çağırmalarıdır.

İyi ki cebimdeki paramı verip bu dergiyi çıkarmışım dedirten anlar oldu mu? Bunlardan söz eder misiniz?

Elbette oldu. Kuşluk Vakti ile birçok dost edindim. Bu dostlukların değeri cebimdeki parayla asla ölçülemezdi. Sonra bir dergide ilk şiirini, ilk hikâyesini ve ilk denemesini gören gençlerin yürek uğultuları… Buğulu gözlerle baktıkları dünyalarındaki kendi var oluş çabalarının oluşturduğu uğultu. Bu uğultuyu duymak yine asla parayla ölçülemez. Ustaların kapınızı çalması ve gönül sofranızın etrafında toplanması... Ya gök kubbede bırakabileceğiniz hoş seda. Tabi bunu şimdilik sadece ümit ediyorum. Tüm bu duyguları yaşamanın elbette parasal bir karşılığı olamaz. Eğer bunlar başarılabilirse cebimdeki eksilen paranın aslında yıllardır hep artmış olduğunu göreceğim ve böyle düşüneceğim.


Yıllarca şiirden uzak durup yeniden şiir yazabilmenin ardında yatan nedir? Bunu nasıl başardınız?


Aslında ben şiirden hiçbir zaman uzak kalmadım. Kimi zamanlar okumalarım arttı ve kimi zamansa yazmalarım. Çünkü ben şiiri hayatın tam orta yerinde görürüm. Dergilere şiir göndermek gibi bir alışkanlığım hiç olmadı. Sadece kimi dostların teşvikiyle çok önceleri bir iki dergiye şiirler gönderdiğimi hatırlıyorum. Tabi İkindiyazıları"nı bunun dışında tutuyorum. Buraya seve seve gönderirdim yazı ve şiirlerimi.

Evet, dostum şiir benim hep ulaşıp alabileceğim yükseklikte durmuştur hayatımda. Dilediğimde onu aradan çekip alabilmekteyim. Önemli olan bu duyarlılığı yitirmemek gerek. Okuduğu gerçek şiirlerden etkilenmemiş bireyler gün gelecek insanlığın başına bela olacak. Nitekim şimdilerde Filistinli çocuklara, yaşlılara bomba atan ellerin sahipleri gibi. İnsanların içlerindeki şiir gibiliği öldürmemek gerek.

Kuşluk Vakti'nin emsallerinden ayrılan yönü nedir?

Kuşluk Vakti, diğer edebi dergilerden öncelikle fiziki özellikler bakımından ayrılır. Fanzin türü çok seviyoruz. Bu ikindiyazıları'nın hatırası olsa gerek. Bu türü Kuşluk Vakti'ne çok yakıştıran bir sürü dostumuz var. Dostlarımız bizi böyle daha kucaklayıcı buluyorlar. Bu türde büyük iddialar peşinde olmuyorsunuz. Bu birincisi. İkinci noktaya gelince, bayilerde satılan bir dergi değiliz. Bizler Kuşluk Vakti'ni "gönül dostları" dediğimiz arkadaşlarımızla okuyucularımıza ulaştırıyoruz. Bu şekilde ulaşamadıklarımıza ise postayla ulaşmaya çalışıyoruz. Yani Kuşluk Vakti satış fiyatı olmayan bir dergidir. Bir üçüncü farkımız ise diğer dergilere göre sayfalarımızda gençlere daha çok yer veriyoruz. Temennimiz şu ki; bu dergi bir müddet sonra kendi şairini, kendi hikâyecisini ve kendi denemecisini yetiştirmiş olsun.

Bu dergide kimler yazabilir, kimlere açık, kimlere kapalıdır bu dergi?

Bu dergide herkes yazabilir. Ancak gençlerin öncelikli olduklarını bildirmekte fayda var. Bu yüzden ustalar bize kızmasın lütfen. Bu şu anlama gelmemeli tabii, bu dergi acemilerin yeri.

Bizim vurgulamak istediğimiz şu ki; ustalarla çıraklar kol kola yürek yüreğe yürümeli çıktığımız bu yolculukta. Bundan hiç kimse rahatsızlık duymamalı.


O meçhul dergi okurlarından tanıştığınız oldu mu? Okurlardan size ulaşanlar var mı mesela?


Yüz yüze gelmeden, birbirlerini görmeden sıkı dostlukların kurulabileceğine inanıyorsanız bu soruya da cevabım evet olacak. Zaten gönüllerini okuyabiliyorsanız yüzlerinin ne önemi var. Yüz sadece bir surettir diye düşünüyorum. Bu şekilde birçok dostumuz var. Hangi birinin ismini burada zikredeyim ki. Özetle bizimkisi gönül tanışıklığı dostum. Esas tanışıklık da zaten budur.


"Kuşluk Vakti" ile ilgili kısa kısa notlar:

1. Bu dergi, talep edenlere gönderilir.

2. Katkıda bulunmak ve uzun soluklu olmasını sağlamak isteyenler yıllık katkı payı olarak 20 TL ile abone olabilir.

3. Dergi 9 sayı yayımlanmıştır. 10. sayı hazırlanmaktadır.

4. Bugüne kadar Said Türkoğlu, Fatma Zehra gibi editörlerce hazırlanmıştır.

5. www.kuslukvakti.blogcu.com adresinden dergi ile ilgili medyada çıkan yazılar incelenebilir.

6. Dergi Manisa'daki Set Ofset matbaasında basılmaktadır.

7. Dergiye kuslukvakti46@gmail.com adresinden ulaşılabilir.

8. Ben bu dergiyi arkadaşlarıma ulaştırmak istiyorum diyenlere dergi toplu olarak (istenen miktarda) ödemeli kargo ile gönderilir.

Reklam yayımlanmaz. Yeni çıkan kitaplar duyurulabilir.

Söyleşi: Mustafa Oğuz

Kaynak:
www.dunyabizim.com

Çeviri Edebiyatı Dergisi "Ç.N."

Çeviri Edebiyatı Dergisi "Ç.N."nin 7. sayısı çıktı. İçindekiler:

Söyleşi:
Oğuz Baykara, Söyleşen: Esra Çınar, Çağdaş Acar
Cevat Çapan, Söyleşen: Tozan Alkan
Viktor Golişev, Söyleşen: Yelena Kalaşnikova, Çeviren: Hanife Çaylak

Çağdaş Türk Şiiri:
Nazmi Ağıl, İngilizceye çeviren: Nazmi Ağıl
Melih Cevdet Anday, İngilizceye çeviren: Tozan Alkan


Ataol Behramoğlu, İngilizceye çeviren: Nilgün Dungan
Asaf Halet Çelebi, İngilizceye çeviren: lyas Tunç
Hüseyin Haydar, Arapçaya çeviren: Mustafa Ziya
Attila İlhan, İngilizceye çeviren: Özgür Çavuşoğlu
Tuna Kiremitçi, İngilizceye çeviren: Şebnem Korkmaz
ve Jean Carpenter Efe
Murathan Mungan, Lehçeye çeviren: Barbara Aktan
Zeynep Köylü, İngilizceye çeviren: Oruç Aruoba
Behçet Necatigil, İngilizceye çeviren: Yusuf Eradam
Kemal Özer, Fransızcaya çeviren: Erdoğan Alkan

Deneme:
Veysel Çolak, Şiir Dili, Dilde İdeoloji Kırıcılığı
H. Can Erkin, Hüzünlü Patikalarda Bir Şair: Matsuo Başo
Alireza Yazdunpanuh, Çeviri üzerine, İngilizceden çeviren: Onur Behramoğlu
Erkan Efil, Teneke Trampet, Kampala, Swahilice vb...

Çeviri Şiir:
Gregory Corso, İngilizce’den çeviren: Onur Behramoğlu
Risto Lazarov, Makedoncadan çeviren: Mariya Leontiç
Anne Sexton, İngilizce’den çeviren: Nurduran Duman
Nichita Stanescu, Romenceden çeviren: Erkut Tokman
Marjan Strojan, İngilizceden çeviren: Haydar Ergülen

İnceleme:
Ari Çokona, Yunanca’ya çevrilmiş Türk edebiyatı

Dosya:
(LAF) Sınır Tanımayan Edebiyat, Hazırlayan ve İngilizceden çeviren: Gökçenur Ç.

Öykü:
Moniru Revanipur, Farsça’dan Çeviren: Haşim Hüsrevşahi
Ryunosuke Akutagawa, Japoncadan çeviren: Özge Baykan

Çağdaş Türk Öyküsü:
Vüs’ât O Bener, İngilizceye çevirenler: Caroline Williams ve Gökçe Metin

Mektup:
Furuğ Ferruhzad, Farsçadan çeviren: Kenan Karabulut

Çeviribilim:
Ayşe Nihal Akbulut, Güney Amerika Şiiri Çevirisinde Özbetimleme
Berrin Aksoy. Türk Romanının Doğuşuna Çevirinin Katkıları
Sakine Eruz, Duraksız Kültürler Diyarı: Fablların Gizemli Yolculuğu ve Çevirmenler
Özlem Berk, Dil sınırlarını aşan bir çeviri ortaklığı: Joyce Lussu ve Nazım Hikmet
Rafael Carpintero, Çeviribilim teorisi ne işe yarar?
Ulaş Başar Gezgin, Asya Dilleri Çevirilerinde Yedi Sorun

Çevirmenin Günah Defteri:
Çeviriyle ilgili tanımlar, saptamalar, özdeyişler

İrtibat:
www.cevirmeninnotu.com

"Fayrap" 12


"Fayrap" Aylık edebiyat dergisi Sayı 12, Şubat 2009

Ocak ayıyla birlikte aylık olarak yayımlanmaya başlayan Fayrap dergisi, Şubat ayında çıkan 12. sayısıyla hız kesmeden yoluna devam ediyor.

Kaynak: Meşrutiyet

Bu sayıyla birlikte derginin Meşrutiyet devri Türk şiiri ve edebiyatına eğilmeye başladığını görüyoruz. “Kaynak: Meşrutiyet” başlıklı başyazıda Hakan Arslanbenzer, Tanzimat devrinde başlayan arayışların Meşrutiyet devrinde bir olgunluğa ulaştığını söylüyor ve bu dönemde görülen zıt görüşlerin birlikteliğinin, günümüz şiir ve edebiyatı için de bir kaynak olarak değerlendirilmesi gerekliliğinin altını çiziyor. Yazı, “genç şair için bir okuma kılavuzu” altbaşlığı ile çıkmış.

Bu uzun süreli dosyanın ilk ürünü olarak ise, Mesut Bostan’ın “Yahya Kemal ile kısa bir muhasebe” başlıklı yazısını görüyoruz. Bostan bu yazısında Yahya Kemal’in tarih ve halka bakışını irdelerken, şairinin şiirlerinde ele aldığı halkın muhayyel bir düzeyde kaldığını, bu estetize edici tavrın “toplumsal gerçekliği sıkça ıskaladığını” belirtiyor.

Filistin için şiirler

Şubat sayısının bir diğer dosyası ise “Filistin için şiirler.” Bu dosyada sekiz şairin şiirleri var: Orkun Elmacıgil, Ali Düz, Murat Sözer, Hakan Kalkan, Fazıl Baş, Ali Akyurt, Mehmet Fatih Çelikkaya ve Mesut Bostan. Şubat sayısında yayımlanan diğer şiirlerin şairleri ise, dergiye iki şiiri ile birlikte katılan Ömer Yalçınova, Parçalı Ham şiirlerinin 35.si olan “İŞTE BÖYLE LALECİM.” şiiriyle Ahmet Güntan, Müberra Güney, Esma Güneş, Mesut Bostan ve Yakup Pekdemir.

Hakan Arslanbenzer, geçtiğimiz aylarda hayatını kaybeden romancı Şerif Benekçi üzerinden biyografik ve samimi bir yazı kaleme almış: “Betül’e, Edibe’ye, Şerif Beye ve babasızlığıma dair.”

Bu sayının hikayecileri ise, ilk defa bir hikayesiyle okuyucunun karşısına çıkan Emine Baykul ile, Farsça’dan tercüme edilen “Kime selam vereyim?” hikayesiyle modern İran edebiyatının ilk kadın hikaye ve roman yazarı Simin Dânişver.

Heves nereye koşuyor?

Fayrapkitap sayfalarında ilk olarak Sadık Koç’un geçtiğimiz aylarda üçüncü şiir kitabını çıkaran İsmail Kılıçarslan’ın Amerika Sen Busun kitabı üzerine kaleme aldığı yazısını görüyoruz. Koç bu yazısında, Kılıçarslan’ın imgecilikle başlayan şiir serüveninin bu kitapla birlikte tamamen neo-epike döndüğünü söylüyor ve kitabı son şiir olan Amerika Sen Busun’dan itibaren tersten okumayı öneriyor.

Derginin genç şair ve yazarlarından Ali Düz ve Murat Sözer ise Heves Şiir-Eleştiri dergisi üzerine yazmışlar: “Heves nereye koşuyor?” Düz ve Sözer, Heves’in gösterdiği arzu ve şevkin okuyucularda bir beklenti oluşturduğunu fakat derginin siyasetindeki belirsizliklerin dergiyi başarısız bir seçkiye dönüştürdüğünü, derginin sorumluluk almaktan kaçtığını vurguluyorlar.

Bu bölümün ilerleyen sayfalarında ise Orkun Elmacıgil’in, Ertem Eğilmez’in yönetmenliğini yaptığı 1973 tarihli bir film olan Canım Kardeşim ve Yunus Bilge Özdemir’in sabık ABD başkanı George W. Bush’a ayakkabı fırlatılması olayı üzerine yazdıkları denemeleri görüyoruz. Özdemir’in yazısında, bu eylemin “bireysel vicdanı lağvederek kamusal vicdana yani hümanizme kapı açtığını” söylediği cümleleri özellikle göze çarpıyor.

Dergi son sayfalarında bugüne kadar yayımlanmış olan 12 sayının dizinini verirken, artık alışıldık hale gelen arka kapak türküsü olarak ise Neşet Ertaş’tan Neyledin Dünya (Aydos)’u sunuyor bizlere.


İÇİNDEKİLER:

> meşrutiyet devri edebiyatı 1

1 kaynak: meşrutiyet (genç şair için bir okuma kılavuzu) | hakan arslanbenzer

5 yahya kemal ile kısa bir muhasebe | mesut bostan

> filistin için

8 toplumun ortasında | orkun elmacıgil

9 ah intikam | ali düz

10 alışılmışın içinde | murat sözer

11 ırak mı sandın filistin’i çanakkale içinde | hakan kalkan

11 müşahhas | fazıl baş

12 orda | ali akyurt

12 orientalism | mehmet fatih çelikkaya

13 durmadan | mesut bostan

> şiirhikaye

14 iki şiir (ömer’in çatılan kaşları, boş gülmüyorum) | ömer yalçınova

16 parçalı ham 35.: işte böyle lalecim (şiir) | ahmet güntan

19 o sırada ben (şiir) | müberra güney

21 tarraka (şiir) | esma güneş

22 fassbinder için biraz anlayış (şiir) | mesut bostan

23 kerim’in bayram şiiridir | yakup pekdemir

24 betül’e, edibe’ye, şerif beye, babasızlığımıza ait | hakan arslanbenzer

27 saat dokuz (hikaye) | emine baykul

31 kime selam vereyim? (hikaye) (farsça’dan çev. turgay şafak) | simin danişver

> fayrapkitap

36 amerika sen busun! ya da neo-epiğe doğru ismail kılıçarslan şiiri | sadık koç

38 çok renkli, az bahaneli, iktidarsız: heves nereye koşuyor? | ali düz & murat sözer

40 canım kardeşim | orkun elmacıgil

42 ‘hepimiz ayakkabı mıyız?’ yahut soğukkanlı bir hayat tarzı olarak çete | yunus bilge özdemir

44 dizin: 1-12. sayılar (eylül 2005-şubat 2009)


İrtibat:
0505 290 5867
0534 960 16 95
mehmetfatihcelikkaya@hotmail.com
http://fayrap.blogspot.com/

2009-02-09

Yeni Türk Edebiyatı Araştırmaları Dergisi


Türk Edebiyatı Vakfı kültür dünyamıza yeni bir dergi daha kazandırdı: Yeni Türk Edebiyatı Araştırmaları Dergisi. Akademik, hakemli ve milletler arası olan, fakat şahsi kanaatimce içerik olarak genel edebiyat okurlarına da hitap edebileceğini düşündüğüm dergi altı ayda bir çıkacak. Derginin Genel Yayın Yönetmeni ise, çoğumuzun yakından tanıdığı ve halen aynı vakfın çıkardığı Türk Edebiyatı isimli popüler edebiyat dergisinde de aynı görevi başarıyla ve yetkinlikle sürdüren Beşir Ayvazoğlu. Uzun soluklu bir dergi olmasını diliyorum Yeni Türk Edebiyatı Araştırmaları Dergisi’nin.


Derginin ilk sayısında güzel, ilgi çekici makaleler var. Buyurun içindekilere;


-Nurullah Çetin, Çağdaş Türk Şiirinde Gelenekten Yararlanma Meselesine Kavramsal Bir Çerçeve Denemesi.


-Kabil Demirkıran, Asaf Hâlet Çelebi’nin Gözünden Bir Devrin Edebiyatı.


-Özlem Nemutlu, Ahmet Hâşim Karşısında Orhan Veli.


-Hayrettin Orhanoğlu, Sezai Karakoç’un Şiirinde İmgeler.


-Ali Kurt, Tanzimat’tan Günümüze Türk Şiirinde Vatan Temi.


-Ali Kurt, Türk Matbuatında Mehmet Âkif Ersoy.


-Mehmet Narlı, Tanzimat Romanında Beden ve Kişilk İlişkileri Üzerine Çözümleme.


-Seval Şahin, “Nâhid Sâmi: Yirminci Asrın Kibar Hırsızı”


-Bedia Koçakoğlu, “Dünyanın En Meşhur Kulesi”ne Yakından Bakmak.


-Hasan Kolcu, “Yenileşme Dönemi Türk Edebiyatında Aruz Arayışları” Üzerine Bir Değerlendirme.


Ayrıca makalelerin dışında dergide iki bibliyografya ve dört adet kitap tanıtımı var. Yeni Türk Edebiyatı Araştırmaları Dergisi’ni tüm seçkin kitapçılarda bulabilirsiniz.


Sağlıcakla kalın.


Mehmet Emre Ayhan


Dergi hakkında daha ayrıntılı bilgi için:

Türk Edebiyatı Vakfı

Divanyolu Cad., No: 14, 34122,

Sultanahmet/İSTANBUL

0212 527 50 32-526 16 15

www.turkedebiyati.com

"İkindi Yağmuru" edebiyatımıza yağan rahmet

Dünya siyaset ve ekonomi sahnesinde her gün yeni gelişmeler, değişmeler yaşanıyor. Bu sahnelerdeki oyunlar insanlığın büyük bir kısmını yakından ilgilendiriyor. Sanat sahnesi ise ilgililerinin desteği, isteği, gayreti ve çabasıyla varlığını devam ettiriyor. Sanatımızın ve edebiyatımızın nabzını dergilerden takip edebiliyoruz. İkindi Yağmuru dergisi bu nabız merkezlerinden birisi. Yürüyüşünü üç yıldır ve on sekiz sayıdır devam ettiriyor. Gücü, enerjisi, birikimi inşallah nice sayılara ve yıllara yürümeye imkân tanır.

İkindi Yağmuru Üsküdar merkezli ve yönetimli bir dergi. Zen Kitapevi, derginin adresi... Yayın yönetmenliğini İlyas Şanver, editörlüğünü Çetin Şahin yürütüyor.

Derginin kapağında İbrahim Tenekeci'nin şiirinden bir bölüm bulunuyor. Bunun sebebini iç sayfalarda anlıyoruz. Ünsal Ünlü, Türkiye Yazarlar Birliği tarafından 2008'in en iyi şiir kitabı seçilen Ağır Misafir'in şairiyle, İbrahim Tenekeci'yle bir söyleşi gerçekleştirmiş. Şiirde niçin ısrarcısınız sorusuna Tenekeci şu cevabı veriyor: "Şiiri, 'Bir derdim var, bin dermana değişmem' şeklinde görüyorum."

Elbette bu cevabın devamı var ama mesajı bu cümleyle de alıyoruz. Şiir, yürekte yük değil, yüreği diri tutan derttir. Bu derdi sahiplenemeyenler, bir süre sonra derdi yük olarak görenler ağırlık altında eziliyor. Dert yürekteki sızıdır, sızılamayan gönülden meram sadır olmaz. Tenekeci aynı cevabın devamında, "Bütün gücümle şiir yazmaya çalışıyor, şiirin önüne hiçbir şey koymamaya özen gösteriyorum" diyor. Titizlik ve ahlâk üzerinde niçin bu kadar ısrarcı olduğunu ve bu ısrarın kendi sanatına nasıl yansıdığını görmek ve anlamak için Tenekeci'nin şiirlerine müracaat etmek şart. Esere bakarak sanatçı hakkında yorumda bulunmak en tabii hakkımızdır.

Tenekeci başka bir soruya verdiği cevapta ise, kendi yerini ve konumunu şöyle izah ediyor: "Yunus Emre'den Karacaoğlan'a, Mehmet Akif'ten İsmet Özel'e kadar millî kültürümüze katkı sağlamış tüm şairleri hesaba katmak zorundayım."

Burada edebiyatımız için son derece temel bir ölçünün hatırlandığını, benimsendiğini görüyoruz. Edebiyatın hangi sahasında eser verirse versin her sanatçı aslında bütünün, bu temel yapının ve çatının altında kendini görmelidir. Kendini, millî kültürün dışında gören birisi millet tarafından asla tasvip görmeyecek demektir. Sanatçının ömrü yaşadığı hayat süresi kadar değil, milletin onu yaşattığı zaman kadardır. Bu gerçeği kabul edemeyenler, şahsî hırslarının galebesi altında yanlış adım atanlar, büyüklerini tanımayanlar, sanata, emeğe ve hayata saygı duymayanlar bu bütünün içinde yer alamazlar. Sanat, öncekilere saygıyla, sonrakilere önderlik edecek eserlerle anlam kazanır.

Yine dergide Hüseyin Akın'ın Ağır Misafir hakkında "Dört yıl sonra gelen Ağır Misafir" başlıklı yazısı yer alıyor.

İkindi Yağmuru'nda şiirlerin dizilişinde farklı bir düzen takip ediliyor. Edebiyatımızda şiirin öncelikli konumundan dolayı dergilerde şiirler genellikle ilk sayfalarda ve art arda dizilir. Elimize aldığımız dergilerin tadı ve kokusu şiirle verilir. Bu yüzden dergi ile şair bir süre sonra özdeşleşir. İkindi Yağmuru şiirle başlıyor ama devamında başka ürün ve şiir şeklinde ilerliyor. Derginin bu sayısında Sedat Umran'ın Cepler, Cafer Keklikçi'nin Tatil beldesi, Mustafa Celep'in Aşk ve öfke, Rasim Demirtaş'ın İstanbul güzellemesi, Mustafa Atiker'in Müzik iki ve İlker Gören'in Kırmızı yüzler masalı adlı şiirleri yer alıyor.

Keklikçi'nin bir mısraı şöyle: "Eğilirsin ama bir çiçeğin eğilmesi gibi". Bu mısra ile Tenekeci'nin "Bir çiçeğin açarkenki üslûbu" mısrasının kardeş olduğunu söyleyebiliriz. Şair, varlıktaki anlamı sezgisiyle duyan ve duyuran kişidir.

Halil Dost'un kaleme aldığı, "Okumalar ve değiniler" başlıklı metin okur için de cazip unsurlar içeriyor. Edebiyattan televizyon dünyasına kadar kısa kısa yorumlar, değinmeler bu metinleri ilgi çekici hale getiriyor. Cemal Şakar'ı okuyan takip eden ve hikâyâtının kitaplaşmasını isteyen Halil Dost, Boşanmak İstemiyorum dizisinin hâkiminin toplumdaki mevkisine kadar gözlemlerini okurla paylaşıyor.

Bu sayının hikâyecileri ise, H. Hüseyin Göktaş ve Remzi Şimşek. Göktaş "Sabah seheri" adlı hikâyesinde sabah namazına kalkarak güne başlayan bir ailenin fertlerini konu ediniyor. Yakup Öztürk bir portre denemesi olarak "Güzellikse hep derununda" başlığıyla Orhan Okay'ı anlatıyor. Akademik hayatından, kitap çalışmalarına kadar belki bir özet mahiyetinde Okay Hocanın edebiyatımıza katkısını dile getiriyor.

Bu sayının dikkat çeken diğer söyleşisi ise Saadettin Ökten Beyl ile gerçekleştirilmiş. İmam-Hatip Okullarının kurucusu Celal Ökten Hocanın oğlu olan Saadettin Bey, gerek babasının çalışmaları gerekse de o dönem hakkında son derece ilgi çeken bilgiler veriyor, değerlendirmelerde bulunuyor. Batı ile bizi mukayese eden ve aramızdaki derinlik, kültür ve medeniyet farkını çarpıcı örneklerle ortaya koyan Saadettin Bey, bizim başka âlemlerle farkımızı anlatıyor. Bizim kültürümüzün renklerinin Batı adamında görülemeyeceğini, Batı adamının tuvaline yansımayacağını söyleyen Ökten, bütün meselenin inançta, dinde şekillendiğini vurguluyor. Öyleyse aramızdaki farkı şöyle izah edebiliriz, biz Resulûllah Efendimize ve O'nun getirdiği bütün değerlere inanıyoruz ve iman ediyoruz; Batı'nın bütün değerler sistemi ise Resulûllah'ın getirdiği değerler sistemini ret ve inkâra dayanıyor.

İkindi Yağmuru dergisinin millî kültürümüze daha nice katkılar sağlamasını temenni ediyoruz. Dergiyle 0 216 553 33 73 numaralı telefonla irtibat kurulabilir.

Osman Toprak


Kaynak:
Millî Gazete
06 Şubat 2009

Dar Sokak Dergisi

Dar Sokak Dergisi
Aylık Edebiyat Dergisi
Yıl: 2, Sayı:6, Ocak 2009


İçindekiler:
2008 yılı değerlendirmeleri
2008 Antakya Edebiyat Ortamı - Murat Altunöz
2008'de Edebiyat, Dergiler ve Şiir - Abdullah Şevki
2008 yılı Dergiler Değerlendirmesi - Koridor Dergisi Editörü LeventÖzbek

Şiirleriyle
Gül Saatlerine Yolcu ( Şiir ) - Arife Kalender
Açık Metin ( Şiir Çeviri) Macit Abu Goş Arapça'dan Çeviren FaizCebiroğlu
Martı ( Şiir) Halil İbrahim Polat
Ne ki ( şiir) Ahmet Yılmaz Tuncer

Öyküleriyle
Ağladığımız Bir Düğündü İşte ( Öykü) Alper Akçam
Maria (Öykü) Ferit Sürmeli
Kış Önü Kış Ortası ( Öykü) A. Kadir Konuk

Denemeleriyle
Uçup Giden Yalnızlığım (deneme) Onur Aslan
Kurşun ( deneme) Hasan Yolcu

Sinema Oyuncusu Nur Sürer ile Söyleşi - Murat Altunöz

İrtibat:
PK. 16 Antakya- HATAY
murataltunoz@hotmail.com

"Taflan" edebiyat dergisi


Şubat 2009

Taflan Edebiyat Dergisi’nin yeni sayısı çıktı.

Merhaba,
Yeni sayımız tahmin edilen nedenlerden dolayı epey gecikmeli olarak okurla buluşuyor. Dergimizin bu sayısı yeni bir açılımla çıkıyor. Daha önce şiir dergisi olarak çıkıyorduk. Bu sayımızla birlikte edebiyat dergisi olarak çıkacağız.
Edebiyat dergisi açılımıyla, yine şiir başta olmak üzere; öykülere, söyleşilere, soruşturmalara, kitap tanıtım yazılarına, denemelere yer vereceğiz.
Bu sayımızda şiir, öykü ve denemelerin yanında Şair Mehmet Hameş ile ilgili söyleşi ve yazılardan oluşan bir de dosya sunuyoruz sizlere…
Mart-Nisan sayısında buluşmak üzere…

İçindekiler:

Osman Serhat ERKEKLİ / (Şiir) Sunaya Dörtlükler
Sabahattin YALKIN / (Şiir) Gökkabuk Bir Yaşamın Yedi Rengi
Duran YAŞAR / Özgün ve Kendine Özgü Bir Şair Mehmet Hameş
F. Selva SEZEN / (Söyleşi) Mehmet Hameş: “Kelebekler de Şairdir.”
Emine ALICI / Her Ömrün Bir Hasreti Varmış
A.Rahim / Dicle Olup Coşan, Okyanus Gibi Çoğalan Şiirler
Muhammed GÜZEL / Asi Dostum
Mehmet HAMEŞ / (Şiir) Emine
Hüseyin Avni CİNAZOĞLU / (Şiir) Yol
A.Nail / (Şiir) Çıngırak Ağıtı
A.Barış AĞIR / (Şiir) Yaz Suları
Raşit AVCI / Düş ve Şiir
Ali Ömer AKBULUT / Prefabrik Edebiyat
Sedef ÜNAL / (Şiir) Günâşık
Murat ALTUNÖZ / Yalnızlık ve Şiir
İ.Deniz ASLAN / (Şiir) Yengeç
Salih AYDEMİR / Sözcükler Yaşamımızın Işıklarıdır…
Nevruz UĞUR / (Şiir) 15 Ekim 08 – Adliyenin Ölümü
Önder KARATAŞ / (Şiir) Geldiğin
Kaan KOÇ / (Şiir) Güzhayal
Susanne JORN (Çeviri: Sedef ÜNAL) / (Şiir) Huzur
Yaser BEREKETOĞLU / (Öykü) Son Bölük
Selçuk ERAT / (Şiir) Turuncu
Onur AKYIL / (Şiir) Sine-i Cinnet
Murathan Çarboğa / (Şiir) Göç Çığlıkları
Onur ASLAN / Haikular
Üzeyir Lokman ÇAYCI / (Desenler)


İrtibat:
P.K 125, Antakya - HATAY
E-posta: taflandergi@gmail.com
www.taflandergisi.blogspot.com
(0326) 216 16 49

2009-02-07

146. "Hece"



"Hece" dergisinin 146.sayısı yayımlandı.İçindekiler:

KUM SAATİ

İbrahim Demirci/Cezayir’den Bir Romancı: Reşid Bu Cudra 3
Necati Mert/Kelimeler ve İnsanlar 4
Semih Çelik/Bir Medeniyeti Yorumlamak Yahya Kemal Beyatlı Sempozyumu 6

Hasan Aycın/Çizgi 11

Dosya
HER GECE AY DAMLAR KUDÜS’E
Sezai Karakoç/Alınyazısı Saati 13
Nuri Pakdil /Anneler ve Kudüsler 16
Akif İnan /Mescid-i Aksa 22
Turan Koç/Her Gece Ay Damlar Kudüs’e 23
Ömer Aksay/Yeşilçam Önergeleri -2- 27
Rahmi Kaya/Aynı Göğün Altında 31
Erdal Çakır/Golan Yolcularına 32
Âtıf Bedir/Baba Nereye Gidiyorsun 34
Akif Emre/Kudüs’ü Olmayan Filistin 35
Alev Erkilet/Gazze mi Esir Şehir Yoksa Kahire mi, Riyad mı,…? 40
Aydın Ünal/Ağlamak Yok! 44
Celâl Fedai/Sözcükler İçin Savaş 47
A. Ali Ural/El Dil ve Kalp Arasında Gazze 52
M. Murat Özkul/Filistin’in Ütopyası 54
Cemal Şakar/İnce Sazlar Eşliğinde 59
Ali Değirmenci/Gazze: Direnen Şehir, Yaşayan Şehit 63
İsmail Denizci/Hepimiz Ördeğiz 65
Ömer Lekesiz/İbrâhîm 67
Muammer Öztürk/Yazının Tasarım Mükellefiyeti Vardır 80
Mustafa Şerif Onaran/Şiir Önce Sevi İçin mi Vardı? 83
Ertuğrul Aydın/Postmodern(izm)e Açılan Dönemeçte Şiirimizin Konumu 89
Ahmet Bozkurt/Romandan Tiyatroya Savaş ve Barış 93
Hulusi Doğan/Mustafa Erol/Huzur’da Ekonomik Eksenli Tespit ve Öngörüler 97
Akif Emre/Gölgesiz Adam, Aliya İzzet Begoviç’in Düşünce Mirası 108

KİTAPLIK
Nihat Dağlı/ Evvele Yolculuk 124
İbrahim Koca/Şehirler Kitabı 126
Yusuf Turan Günaydın/Yassıada Zabıtları-III-İstanbul-Ankara Olayları... 127

İrtibat:
Konur Sk. No:39 / 1 Kızılay / ANKARA
(0312) 419 69 13
www.hece.com.tr
hece@hece.com.tr

Kuşluk Vakti'nin 10. Sayısı İle Dervişane Yolculuk !..


Şubat 2009, Sayı:10

Merhabalar dostlar,

Yine yeni bir Kuşluk Vakti ile baş başa ve gönül gönüleyiz.. Kuşluk Vakti'nde başlayan mütevazı yolculuğumuz en anlamlı bir şekilde sürüp gitmekte.

En anlamlı şekilde çünkü…

Düşlerimizi kendine çağıran dünyaya karşı koyma çabası anlamında bir yolculuk: dervişane duruş.

İnsanları kendi içlerinin yalçın kayalıklarında dolaştırma anlamında bir yolculuk; kendini bilme.

Yolcularına zifiri karanlıklarda beyaz düşler kurdurma çabası anlamında bir yolculuk; yenilikçi duruş.

Bizleri savaşa çağıran çok uluslu dünyaya barışın ismini heceletme anlamında bir yolculuk; hayata saygı.

Elinden ve dilinden diğer insanların emin olduğu bireylerin sayısını çoğaltma anlamında bir yolculuk; güvenilir insan.

Günübirlik aşklardan kurtulma anlamında bir yolculuk; gerçek aşk.

Ne edebiyatı sanata ve ne de sanatı edebiyata indirgememiş anlayışa ulaşma anlamında bir yolculuk; edebiyata bakış.

Kısacası, ikindilerde dostlarla paylaşılacak sırlı sözler için Kuşluk Vakti'nde aşk ile yola çıkmış bulunduk.

Evet, bu yolculuk en anlamlı şekilde sürecek.

***

Bu sayıda ''yazıyorum; çünkü…''nün konuğu Cihan Aktaş hanımefendi. Yazma gerekçelerini paylaşıyor bizlerle.

Nihat Dağlı ile ''ince şeyleri anlama'' denemesinde bulunurken, M.Said Türkoğlu ile ''yeryüzü gurbetinin kıyısında yürüyüş'' e çıkacaksınız. Ayrıca, Mustafa Oğuz

''has şiire ulaşma''nın sırlarını paylaştı siz gönül dostları ile.

Şairler şiir severleri kuytu köşelerine çekmeye devam etmekteler yine. Bu sayının şairleri; Mehmet Aycı, Nurettin Durman, Ali Pektaş, , Mustafa Oğuz, Ali Osman Kurun, Ziya Akyürek, İsmail Karakurt, Hüseyin K. Ece, Salih Güzel,

Şemsettin Yapar, Kamil Yeşil ve Muhsine Arzu birer hikâye ile selamlayacak bizleri.

Orta sayfalarımızda Zeynel Toprak'ın Bekir Biçer ile gerçekleştirdiği söyleşiyi bulacaksınız.

Ayrıca iki de kitaptan bahsedilmiş bu sayıda. Salih Güzel, Ahmet Ümit'in Bab-ı Esrar'ı ile ilgili düşüncelerini sizlere aktarırken; Engin Akkuş, Orhan Pamuk'un Masumiyet Müzesi'nde dolaştıracak sizleri.

Daha güzel bir Kuşluk Vakti'nde buluşmak ümidiyle…

Kuşluk vakitleriniz bereketli olsun…

Salih Güzel

İrtibat:
kuslukvakti46@gmail.com
www.kuslukvakti.blogcu.com
P.K:106 MANİSA

"Temrin" Kaşgarlı Mahmud Özel Sayısı

Şubat 2009, Sayı:10

Aylık düşünce ve edebiyat dergisi Temrin, 10. sayısıyla okurun karşısına çıktı. Aralık ayında Yahya Kemal özel sayısı yapan dergi, iki ay aradan sonra Kaşgarlı Mahmud özel sayısı hazırladı. Henüz yayın hayatında bir yılı doldurmamış olmasına rağmen, mizanpajı ve yazı kalitesi ile edebiyat dünyasının dikkatini çeken dergi, bir yandan da genç kalemler için her hafta edebiyat seminerleri düzenliyor.

Yazarlık okulları ile alt yapısını hazırlayan dergi, her hafta düzenlediği edebiyat seminerleriyle ilgi odağı haline gelmeyi başardı. Herkese açık olan bu seminerlerin yeri ve iletişim bilgileri derginin www.temrindergisi.com adresinde yer alıyor.

Yahya Kemal özel sayısıyla takdir ve ilgi gören dergi, Kaşgarlı Mahmud özel sayısı ile bu takdiri daha da pekiştirdi. Sahasının uzmanlarına yazdırılan yazılar, büyük Türk dilbilimcisi Kaşgarlı Mahmud’un değerini açıkça ortaya koyuyor.

Temrin’i diğer dergilerden farklı kılan temel özelliklerden biri de “editörden” yazısı… İlk sayısından beri diğer dergiler gibi sadece dergi içeriği hakkında bilgi vermek yerine sanat, edebiyat ve estetik adına aforizma niteliğindeki cümlelerle okuru her ay yeniden düşünmeye sevk ediyor. Bu özellik, derginin alt yapısının yazarlık okuluna dayanmasından kaynaklanıyor. Yazı, edebiyat ve estetik adına yola çıkmak isteyenler için en temel konulara dikkat çeken “editörden” yazısı, yazar ve okur adına kalitede buluşma anlamına geliyor.

Derginin şubat sayısındaki “editörden” yazısında, yazıların uzmanlarına yazdırıldığı ama unvanlarının yazılmadığı ifade ediliyor. Bunun iradi/bilinçli bir tercih olduğu söylenen yazının girişinde de edebiyatın özgür olması gerektiğinin altı çiziliyor.

Her ay “kitaplık” sayfasında tanıtılan kitaplar da okuru edebiyatın içine çekmek için titizlikle seçiliyor. Edebiyat haberlerinin yer aldığı “devran” sayfası ise derginin en dikkat çeken yerlerinden biri… Birbirinden değerli Kaşgarlı Mahmut yazıları ile okurun karşısına çıkan dergi, yazı kadrosunun ve yayın kurulunun sürekli büyüdüğünün haberini veriyor.



İrtibat:
www.temrindergisi.com
temrindergisi@gmail.com

E-POSTA GRUBU

Dergi~lik e-posta
dergilik@googlegroups.com