2009-04-05

Bu kez bir dergi kapağı !

Vedat Günyol o zamanlar Fransızca öğretmenimizdi. Aynı zamanda Yeni Ufuklar dergisinin ‘bu sayıyı hazırlayan'ıydı. Şimdi 167. sayı, Nisan 1966 tarihli derginin sayfalarını karıştırıyorum. Onca zaman geçmiş, ama Yeni Ufuklar'ın 167. sayısı tazeliğini, diriliğini koruyor.

Hayata hazırlanıyorduk; Atatürk Erkek Lisesi onuncu sınıf, sonra lise son; hepimizin özlemleri, hayalleri, ülküleri vardı. Ben, ille yazar olmak istiyordum. Yazar olmak şimdi artık ülkü, özlem olduğu kadar bir ‘karar’dı.

Fakat nasıl yazar olunacağını bilmiyordum. Üç dört tane roman(!) yazmıştım; kimse yayımlamamıştı. Romancı Mozart rolünde ordan oraya savruluyordum. Umutla gittiğim yayınevlerinden gönlü kırık dönüyordum.

Vedat Günyol o zamanlar Fransızca öğretmenimizdi. Her hafta üç gün iki ders saati birlikteydik. Vedat bey, aynı zamanda Yeni Ufuklar dergisinin ‘bu sayıyı hazırlayan’ıydı. Hocamız alçakgönüllülüğünden, ‘genel yayın yönetmeni’ türünden adlandırmalardan uzak durmuştu. Yeni Ufuklar’ı her ay alıp okuyordum.

Şimdi 167. sayı, Nisan 1966 tarihli Yeni Ufuklar’ın sayfalarını karıştırıyorum. 2009 Nisan’ına bir-iki gün kala. Kırk yıldan aşkın. Onca zaman geçmiş, ama Yeni Ufuklar’ın 167. sayısı tazeliğini, diriliğini koruyor.

Bu, ‘aylık sanat, düşünce’ dergisi bir öğretmenin dar olanaklarıyla yayımlanırdı. Tutkun aboneleri olmasa, belki ayakta kalamazdı. O dar olanaklara rağmen, Günyol, her yazıya telif öderdi.

İlk yazı Nermi Uygur’dan, ‘Yokülke’: “Bakıyorum, günümüzde herkes gerçekçi. Alışverişe hazırlanan ev kadını, iş oylumunu genişletmeyi tasarlayan tüccar, okullara yeni bir kılık vermek isteyen eğitim bakanı, komşularla bağlantıların gözden geçirilmesini savunan politikacı, yeni bitirdiği romanı radyo dinleyicilerine sunan yazar, düşünme tutumunu özetleyen filozof -herkes, herkes gerçekçi bugün.”

‘Yokülke’ unutamadığım bir denemedir. Nermi Uygur, herkesin gerçekçi geçinerek, geleceği mutlu kılabilecek düşlerden arınmışlığına... düşsüz insanlara veryansın eder. Kimi satırlarda çok ince bir ironi, kimi satırlarda yazıklanış. Ütopya karşılığı olarak önermiştir yokülkeyi.

10 yıl sonra, Her Gece Bodrum’u yazarken, asla ütopya dememiş, yokülkeyi çok daha şiirsel bularak tercih etmiştim. Nermi Uygur arı Türkçenin ustasıydı. ‘Yokülke’, bence, onun en güzel denemesidir.

‘Yokülke’den sonra Jacques Prevert’in şiiri: ‘Yitirilmiş Zaman’. Nedim Gürsel hatırlıyor mu bilemem, ama o çevirmiş, çiçeği burnunda bir genç yazar adayı. Ve gerçekten özenli bir çeviri.

Ferit Edgü’nün yazısına gelince, olağanüstü önemli. ‘Bir Adım ileri Bir Adım Geri’de, yazarlara yönelik bir dâvadan yola çıkan Ferit Edgü, o günlerin Sovyetler Birliği’ne özgürlük kısıtlayıcı ülke yorumunu getiriyor. Düşünce hayatımız, hele sol kesim göz önünde tutulursa; çok erken ve çok cesur bir teşhis. Son bölümü alıntılamak ihtiyacı içindeyim: “İnanıyorum ki Daniel de, Siniyavaki de, Sibirya’da da olsalar yazmalarına devam edeceklerdir. Ve çok geçmeden onların da, Mandelstamm gibi, Akhmatova gibi, Olyeşa gibi, yazdıklarının kendi ülkelerinde, kendi anadillerinde yayınlandıklarını, alkışlandıklarını göreceğiz.”

Derken şu Anna Ahmatova tespiti: “... onların bugün çektikleri çileyi uzun yıllar, çok daha ağır koşullarda çekmiş, altın yürekli ozan...”

Mehmet Seyda -günümüzde yazık ki çok az anımsanıyor- romanlarının esin kaynaklarını dile getirmiş, Yeni Ufuklar’da. Yıkımlı bir zaman diliminde öldürülecek olan Cavit Orhan Tütengil, Seyda’nın eserindeki ‘büyük aile’ sorunu üzerinde durmuş. Yazınsal verileri gözardı etmeyen, sosyolojik yanı ağır basan bir eleştiri... Toplumbilimcilerin romana, öyküye değer verdikleri günlermiş...

Öne çıkan söyleşi: Mübeccel İzmirli, Yanık Saraylar üzerine, Sevim Burak’la konuşmuş. Konuşmuş dediğime bakmayın; bu söyleşiyi de unutamam. Sevim Burak harikûlâde şeyler söyler orada. Öykülerindeki biçim arayışının sebepleri üzerinde durur. Kafka’ya bağlılığı belirtir, bir yazardan, bir eserden esinlenme meselesine bambaşka yorum getirerek: “... Kafka’yı unutmam, kaybetmem -belki iyice geriye dönmem (kendi uygarlığımı bulmam) düz bir iskemlede oturmam ve hiçbir şey yapmadan günlerce Dolmabahçe Sarayı’na bakmam gerekir.”

Hepsi daha dün gibi !

Selim İleri


Kaynak:
"Radikal" Kitapeki
03/04/2009

Hiç yorum yok:

E-POSTA GRUBU

Dergi~lik e-posta
dergilik@googlegroups.com