Sayı:251, Şubat 2011
Dil ve Birlik
Toplumumuzun gündemine resmî dilimizin ne olduğu sorusu ilk defa 1876’da, Kanun-i Esasî’nin hazırlanması sürecinde geldi. Batıdan örnek aldığımız anayasa metinlerinde böyle bir tanımlama vardı; bizim anayasamıza da resmî dilin Türkçe olduğu yazıldı. Fakat Sultan Abdülhamid’in yönetimi boyunca uygulamada değişen bir şey olmadı; kanun değil gelenekler işledi; Yüce Devletin çok dilliği sürdü. 1908’de İttihatçılar iktidarı ele aldıklarında anayasadaki bu maddeyi büyük bir sertlikle uygulamaya koydular. Temel gerekçeleri, devletin bütünlüğünün korunmasıydı.
Millî birliğin korunması refleksi, 1923 dönüşümünden sonra, bir ulusun yeni baştan inşa edilmesi gibi çok daha köklü bir aşamaya geçti. Bu amaç doğrultusunda konunun sadece dil yönü değil, ırk yanı da yasa ile düzenlendi; bu topraklarda yaşayan herkes Türk kabul edildi. Ülke çapında, tek sistemli, tek dilli, aynı ideolojik kabullerin tekrarlandığı bir eğitim sistemi uygulandı. İlköğretim herkes için mecbur tutuldu. Seksen yılı aşan bu uygulamadan sonra gelinen noktada bir de baktık ki tekrar başa dönmüşüz; yüzyılın başında toprağa gömdüğümüzü sandığımız problemler bir yerlerden taze filizler hâlinde fışkırıp durmaktalar.
Yanılgı şurada: Dil birlikteliği, bir toplum için yaşamı, ilişkileri kolaylaştıran araçlardan birisidir ama hiçbir zaman dil kendi başına birliği sağlayan bir unsur değildir. İnsanlar dilde değil değerlerde buluşur. Asıl problem de ortak değerin ne olduğunu belirlemede ortaya çıkıyor. Sadece aynı toprakta yaşıyor olmak, bir devlete vatandaşlık bağıyla bağlı olmak veya laiklik gibi içeriği her kültürde farklı şekilde doldurulan bir kavram ortak değer olarak yeterli midir?
Şimdi önümüzdeki yeni ütopya, demokrasi. Onu bir üst değer olarak benimsersek, diğer bütün problemleri aşabileceğimiz varsayılıyor. Gerçekten öyle mi?
Algımızı daha fazla örtmeyelim: Bir toplum için gerçekten birleştirici nitelikteki kavramlar binyıllar içinde oluşmuş uygarlık değerleriyle bağlantılıdır; kendi uyarlığımızı reddederek, bedelini başkalarının ödediği bir takım kavram ve kurumların kendi toplumumuzun üst değeri hâline gelmesi mümkün değildir.
Üstelik yaşadığımız kuşatılmışlık, sadece kendi içimizde barışı, bütünlüğü sağlamakla sınırlı da değildir. Aksine kendimizi, başkalarının belirlediği realiteye mahkûm saydığımız, bu gerçeğin hiç değişmeyeceğini düşündüğümüz, başka ufkumuz olmadığı için problemler olduğundan da büyük gözüküyor. Yoksa yönetim biçimleri toplumlar için, çoğu kere koşulların ortaya çıkardığı, evrile evrile gelişen uygulamalardır.
Ufkumuz genişledikçe, problemlerimiz küçülecektir.
Gözümüz, milletimizin yapay sınırlarla ayrılmış parçalarının bütünlenmesindedir. Bunun içinse dillerimizi daraltmak değil genişletmek gerekiyor.
Milletimiz tek ırka, tek dile sığmayacak kadar geniştir. Bunun için bize daha çok dil; daha çok edebiyat lazım.
Asıl birleşme dilde değil, alfabededir.
Bize yeni bir alfabe lazım.
(Yedi İklim)
İÇİNDEKİLER:
Yedi İklim
Dil ve Birlik
Aykut Nasip Kelebek
Our Eyes Collided And The Rain Started /
Şehzade
Yeprem Türk
Ritimsiz Sevgili
İçim Yakup Dükkanı
Nurettin Durman
Türkçesi
Fatma Şengil Süzer
Koyun Kuzu Koyun
Mustafa Uçurum
Gökyüzü Yalnızlığı
Mehmet Özger
Kelimât
Ahmet Tokiş
Pankart
Habil Tecimen
Göçmen İlahisi
Mehmet Sarı
Sadafnâme
Silvan Alpoğuz
Gölgesiz Bir Günde Kişinin Gölgesinden
Korkma Meselesi / Sehpada ki Menekşe
Berk Karapınar
Hiçin İçine Patikalar
Abdullah İlhan
Tarih’ten Sana Bakmak
Selim Akdemir
Resim
Abdulkerim Yılmaz
Göldürüşmenin Gerekliliği / Yirmi İki Yıllık Hayat
Onur Bayrak
Arkadaşlar İçin Bir Şiir
Hasan Aycın
Çizgi
Cemal Şakar
Önce Vatan
Osman Koca
Hikâyemsi
Hüseyin Arslan
V. Bölüm
Ebru Ak
Suçlu: Kulak
Emine Batar
Mezarlıktaki Diriler
Mükerrem Mete
Çukur
Mustafa Cemil Efe
Hüsn-i Hat (Amentü...)
Andre Suares
Goethe ve Sanat
Billy Collins
Derd-i Şiir
Mıroslav Holub
Ağaçlarda Büyüyen Kediler Üzerine Kısa Düşünceler
Suniti Namjoshi
Ukala Güneş Kuşu
Osman Bayraktar
Cemal Şakar Öyküsünün İzlekleri
Cemal Şakar
Nuri Pakdil’in Tarih Perspektifi
Suavi Kemal Yazgıç
Ödeyemeyeceğim Borçlar
İsmail Demirel
‘Yankısının Peşinde’
Aykut Nasip Kelebek
Işık Yanar’ın “Şemsiye Tamircisi” Romanı
Aykut Nasip Kelebek
Işık Yanar ile Söyleşi
Mustafa Cemil Efe
Aziz
Zafer Acar
Akademik Dil, Deneme ve Eleştiri Dili Üzerine Düşünmeler / Gazetelerin Kitap Ekleri Eleştirimizi Nasıl Etkiliyor
Yeprem Türk
İnsan, Bir Dünya Klasiğidir
Aykut Nasip Kelebek
Bir Yanıt /
Ahmet Mercan’ın “Akıl Ağrısı” Kitabı
İsrafil Gümüş
Karagöz Dergisi Niçin “Şiir ve Devlet” Dosyası Hazırlamış?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder