2011-01-26

Üslup dergisinin 13.sayısı çıktı

Okulun önündeki caddede o kadar çok trafik kazası oluyordu ki köyde oturan amcamın ısrarıyla ilkokula bir yıl geç başladım.

Bu bir yıllık gecikmeden dolayı okul arkadaşlarımın hepsi benden bir yaş küçüktü.
Onlardan biri de adaşım Kayserili Yılmaz Aldanmaz’dı. Üstelik aynı mahallede oturuyorduk. Gülveren, Ankara’nın sakin bir gecekondu mahallesiydi.

Yoksulluğun dizboyu yaşandığı yıllardı. Buna rağmen çocukluğumuzu doya doya yaşadık diyebilirim.

Misket ve gazoz kapağı biriktirir, bir değneğin ucuna tek çiviyle tutturulan Vitayağı tenekelerinin kapaklarıyla da araba yapardık.

Yağmur sularında çöp yüzdürmek en büyük zevkimizdi. Üstümüz başımız ıslanınca da annemizin paylamasına mecburen katlanırdık.

Biraz büyüyünce elden düşme bisikletlerimiz oldu. Her hafta mutlaka tamir gerektiren teker lastiklerine rağmen pek çok arkadaşımıza göre şanslı sayılırdık.

Adaşım, Meteoroloji Teknik Lisesi’ni kazandı ve okulunu bitirip teknisyen oldu.
Yıllarca görüşmedik Emekli olduğunda sık sık uğramaya başladı. Sohbetlerde hayallerimi hatırlattı bana. “Abi, kuracağın yayınevinin bütün bilgisayar işlemlerini üstleniyorum.” dedi.

Bu hayal her defasında gülümsetti bizleri.

Sonra bir gün hastalandığını duydum. Ziyarete gittiğimde hastalığının epeyce ilerlemiş olduğunu öğrenince çok üzüldüm. Oysa birbirimize anlatacak pek çok hatıramız vardı.

Bayramda görüşmeyi umarak ayrıldık. Araya başka işler girdi. Bayramdan bir hafta sonra da acı haberi aldım.

Meğer Ramazan Bayramı’nın üçüncü günü vefat etmiş. Karaciğerindeki o sinsi hastalığa rağmen arka arkaya bitirdiği üç hatimden sonra - vefatını hissetmiş olmalı ki - bayramı görmeyi çok istemiş.

Bayramda birbirimizi ziyaret edemedik, fakat onun bayrama kavuşmuş olmasıyla teselli ettim kendimi.

Yine yakın zamanda vefat eden bir başka arkadaşımız da Erzincanlı Rıfkı Kaymaz.
Rıfkı Bey, sinirleri alınmış bir insandı. Irmak gibiydi. Durgun ve sakin akan bir ırmak… Fakat kaynağı derya kabul edilecek bir ırmak… Kitapları ve bakır üzerine yaptığı çalışmalarla onu Osmanlıdaki kültür, sanat ve edebiyatın en başarılı usta ve üstadlarından kabul etmek daha doğru olurdu.

Işığından herkesi, her yeri faydalandırır, bunu da kimseye hissettirmeden yapar; övünmek ve gururlanmak kitabında yazmazdı.

Onu sağlığında keşfetmiş olmamıza rağmen kendisinden yeterince istifade edememiş olmak da bizim hatamız.

Üslup Dergisi bu iki değerli insanı daima saygı ve rahmetle hatırlayacak.
Mekânları cennet olsun. Onlar “Hicret” sayımızı göremeden ebedi âleme hicret ettiler. Hicret’in manasını anlamak için Üslup Dergisi’nin edebi kafilesine dahil olmaya ne dersiniz?

İÇİNDEKİLER:
Yılmaz ERDOĞAN: Ayrılık Hasreti,
Dr. Adil ŞEN: Dosta Doğru,
Adem TUNCER: Hicretin Anlamı ve Değeri,
Şükrü ÜNALAN: Yolculuk Yazıları,
Osman YILMAZ: Hicretin Mânâsı,
Zekeriya ERDİM: Hicret Duygusu,
Zehra YÜCEL: Hicret,
Ertuğrul METİN: Ufkun Ötesinde,
Şamil İMAMOĞLU: Ferahlık,
Nihat KAÇOĞLU: Hicaz,
Ömer Faruk KÖSE: Pakistan’da Bir Kurban Bayramı,
Hızır İrfan ÖNDER: Yüreğim,
Dr. Mustafa TATCI: Bir Beyit Bir Şerh,
Abdurrahman DİKEN: Aşksızlara Aşk Olsun,
Gökçen YILDIRIM: Vâlid,
Abdulkadir SEFİ : Keşke,
Mehmet Enes BEŞER: İradenin İsyanı Aşk ve İman,
Ömer GÖK: Tutukluyuz,
Meryem KURTMAN: Büyük Korku,
Atike RANA: Bilin Bakalım Ellerimde Ne Var?
Büşra GÖKTÜFEKLİ: Siyah ve Beyaz,
Garip YOLCU: Gelen Gider,
Mahir DUMAN: Harman Yeri,
Nazım’Er TUĞRUL: Edebiyat Dünyasından,
Havva GÜNDAĞ: Kitap Tanıtımları,
Konuşan Fotoğraflar: Yörük Göçü…



Hızır İrfan Önder

Hiç yorum yok:

E-POSTA GRUBU

Dergi~lik e-posta
dergilik@googlegroups.com