bir takdim yazısı nasıl yazılmalı. nelere dikkat edilmeli. ciddi mi olmalı bir takdim yazısı. mesela bu takdimi yazan kişi içini dökemez mi. ya da okunması için yazının, illa içini mi dökmesi lazım yazarın. karalaması mı. derrida’ya mı özenmesi lazım mesela, derrida’dan haberi olmadan. [Murat abi dedi. derrida tarzı yazmışsın dedi. derrida öyle mi yazarmış abi. herhalde pek kimse okumuyormuş bu derrida’yı, yani yaşarken. yoksa adam niye böyle bisaçmalık yapsın eyleme girişsin.] insanın ya deli olması gerekir ya feylesof ya da şuara takımından. düşününce ellerinin ağrıması gerekir. içinde biriktirmesi gerekir insanı. hiçbiri olamadım, hiçbirini yapamadım da niye böyle oldu Emrah! delirttiniz ulan beni canım kardeşim. ne olacak benim hâlim. boş ver beni. beni boş ver. bi sürü laf edecekler. böyle takdim yazısı mı olur diyecekler. desinler. insafları kurusun. ama benim demek istediğim o değil Emrah! anlatsana insanlara. desene. bizi çok sonraları anlayacaksınız, anladığınızda sadece bizi anlamakla kalmayacaksınız, dünyamızın bir parçası olacaksınız desene! olacak mısınız sevgili okuyucum! olurlar mı Emrah! çok mu karamsarım. bir anlığına da olsa dünyamızın bir parçası olurlar mı?
iki sayıdır insanlar ne der diye yaşamıyorum Selçuk abi? insanlar ne der, umrumda değil abi! ne diyecekler. ne dediler bugüne kadar. hiçbiri umrumda değil. “güzel olmuş.” ne güzel olmuş? güzel olan ne? “kötü olmuş.” neresi. zıkkımın kökü. bunun için mi okuyoruz. bunun için mi kitaplar deviriyoruz. olmak bu mu! olmuşmuş. afiyet olsun. yuf olsun size* neyse ki okuyan, düşünen, kafa yoran, elleri ağrıyan insanlar var. varlar değil mi?.. biz onlara umut bağladık. onların hatrına yazıyoruz. mu? bilmiyorum. yazıyoruz işte. yazıyor muyuz acaba. yazabiliyor muyuz?
"bu böyle, bin dokuz yüz bilmem kaça kadar sürüp gidecektir. ve yine bin dokuz yüz bilmem kaçta kitap bastırmak, yazı yazmak takatinden mahrum, nalları dikeceksinizdir. ve yine bin dokuz yüz bilmem kaçta sizi kimseler hatırlamıyacaktır. yaşasın edebiyat!"demişti sevgili Sait Faik. bin dokuz yüz bilmem kaçları geçtik. çocuktuk. iki bin bilmem kaçlarda bizi kimseler hatırlamıyacak çok şükür. hatırlanacak bir şeyimiz de var mı gerçi. olacak mı.biz değil ama siz göreceksiniz sevgili okuyucum? tanık olun. şimdi geçelim bunları! bi memet baydur meselesi var. vardı hani bi memet baydur. oyun yazarı. ölmüştü. biz yeni üzüldük. onu hatırlayın dedik (unutanlar için). onu tanıyın dedik (tanımayanlar için). bu sayı onun anısına. ne yaparsak eksik tabi ama bu sayının merhumu da o. ve şükür ki bora var. röportaj işte elinizde. baydur karşınızda. oturun okuyun. yani lütfen. hem alıntılar yaptık baydur’dan onu daha iyi anlatabilmek adına. okuyun lütfen.
bu son paragraf ve “insanlar dergimizi okumadan içinde ne var ne yok tarzı haber yapabilsinler paragrafı”nı yazmıyorum buraya. yok. ama şiirler var. hikâyeler. dergide neler var neler. bi sürü yazı. alın okuyun. sonra orda bizi bulun. kendinizi bulun. ümit ediyorum bulursunuz. bulur musunuz? tekrarherkesten özür diliyorum. en çok senden özür diliyorum baba. yardım et bana. ama biliyor musun yaşamakla yazmak arasındaki tek belirgin fark nedir? Yaşadığını yırtıp atamıyorsun** ancak üzerini karalayabiliyorsun, benim gibi.
mehmet selim özban
BU SAYIDA
21 Ocak’ta çıkan yeni sayımız şu an Ankara’daki kitabevlerinde.
Bir hafta içerisinde İstanbul, Sakarya, Eskişehir, Konya, Sivas, Kayseri, Trabzon, Bursa, İzmir, Isparta, Adana, Gümüşhane, Gaziantep, Antalya, Karaman, Samsun, Ordu, Artvin ve daha birçok şehrimizdeki kitabevlerinde olacak.
“takdim ya da itirazlar” devam ediyor. Arif Ay’ın Nuri Pakdil belgeseline değinen yazısı; Mehmet Aycı, Selçuk Azmanoğlu, Bora Boşna, Tevfik Hatipoğlu, Akif Aytaç, Ragip Fırkata ve Mehmet Selim Özban’ın şiirleri; Emrah Tunç, Abdullah Başaran, Zehra Gülru Onat, Okan Cem Çırakoğlu, Feyza Korkmaz’ın hikâyeleri; Zeynep Aktan’ın Ara Güler yazısı; Hakan Bilge’nin sinema ve Anne Bogart’ın tiyatro yazısı; Emrah Tunç’un Amaçsız Yazılar’ı; Selçuk Azmanoğlu’nun “Eskidendi” fotoğrafıyla Mehmet Selim Özban’ın yazısı; Rıfkı Dingin’in Memet Baydur’a dair Dipnot’u; Bora Boşna’nın bir oyunundan monolog; Mehmet Ekin Akkaya ve Melike Demir’in kitap tanıtımları; Arif Ay’ın Dergiler Arasında’ki yazısı; Mehmet Selim Özban’ın Alıntılar’ı, Hızır Yetiş’in haberleri, Tûtî’nin bir yılının dizini, evet hepsi Tûtî’de.
Ha bu arada bi Memet Baydur meselesi var. Vardı hani bi Memet Baydur. Oyun yazarı. Ölmüştü. Biz yeni üzüldük. Onu hatırlayın dedik (unutanlar için). Onu tanıyın dedik (tanımayanlar için). Bu sayı onun anısına. Ne yaparsak eksik tabi ama bu sayının merhumu da o. Ve şükür ki Bora var. Röportaj işte elinizde. Baydur karşınızda. Okuyun. Yani lütfen. Hem alıntılar yaptık Baydur’dan onu daha iyi anlatabilmek adına. Okuyun lütfen.
İrtibat:
bizimletutiedebiyat@gmail.coma
http://tutiedebiyat.blogspot.com/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder