İnsan, kendini ve içinde yaşadığı evreni anlamak isteyen, bu yönde soruları ve merakları olan varlıktır. “Ben kimim, içinde yaşadığım bu evren neyin nesi, nereden geldik, nereye gidiyoruz?” “Özlemlerimiz, beğenilerimiz yahut nefretimiz neden bu kadar sarsıcı?” gibi sorular hep düşündürmüştür insanı.
Kimileri bu soruların cevabını felsefede kimileri edebiyatta arar. Felsefe ve edebiyat, insanın kendini ve içinde yaşadığı evreni anlama yönünde ortaya koyduğu en eski çabalardan ikisidir.
Felsefe, insanın evreni ve varoluşun anlamını mitolojinin, efsanelerin, efsunların, kozmogonilerin dışında, kendi aklının ışığı ile kavrama çabasıdır. Bir şeyin ne olduğunu, ne anlama geldiğini sorar; kendince mantıksal, sistematik, ayrıntılı ve sorgulayıcı açıklamalar yapar.
Edebiyat ise dünyayı gönül ile anlama çabasıdır. Edebiyat eserinde hayatla olan temasından edindiği duygusal yoğunluk yer alır insanda. Sevgileri, hüzünleri, geçiciliği, fâniliği, aşkı ve ölümü ifade etmek edebiyatın payına düşmüştür hep. Felsefe ne kadar akla dayanıyorsa, edebiyat da bir o kadar duyguya dayanır.
Ya ortak zeminleri?...
Bu minval üzere 46. sayımızın dosya konusunu edebiyat- felsefe ilişkisini irdelemeye ayıracağımızı belirtmiştik bir önceki sayımızda. Dosyamızın konusu oldukça ilgi gördü. Gelecek sayımızın konusunu yine edebiyat ve felsefe ilişkisine ayırdık. 47. sayımızda buluşmak dileğiyle Allah’a emanet olunuz.
Nazım Payam
İrtibat:
www.bizimkulliye.com
0(424) 233 55 13– 233 15 00
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder