Edebiyat tarihimizde baba-oğul ilişkisini ele aldığımız özel sayımız tahminimizin de ötesinde ilgi gördü.
Hatırlayacağınız üzere, Hasbıhal’de bu konuyla ilgili yazıların tamamını kullanamadığımızı, bir kısmını gelecek sayıya aktardığımızı ifade etmiştim. Sözünü ettiğim yazıları bu sayıda okuyacaksınız.
İlk yazı, Yayın Kurulu üyelerimizden İlyas Dirin’in imzasını taşıyor: “Babasını Edebiyattan Tasfiye Etmek İsteyen Oğul: Gavsi Ozansoy” başlığını taşıyan bu ilgi çekici araştırmada, 1940 yılında basını günlerce meşgul eden ve çok sayıda karikatüre konu olan bir edebî tartışmanın heyecanlı hikâyesini okuyacaksınız.
Dr. Sezai Coşkun da Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü adlı romanının belkemiğini teşkil eden “Baba Kompleksi” meselesini ele aldı. “Baba Kompleksi”, Almanya’da tahsil ettiği psikanalizi bütün meselelerimizin tek çözüm yolu gibi gören Dr. Ramiz’in Hayri İrdal’da teşhis ettiği hastalıktır. Tanpınar bu kavram etrafında, özelde Türk aydınının, genelde Türk toplumunun kimlik problemini teşrih masasına yatırır. Mehmet Samsakçı’nın yazısı ise “Babasının Gölgesinde Bir Trajik: Behçet Bey” başlığını taşıyor. Behçet Bey, Tanpınar’ın baba-oğul meselesini derinlikli biçimde ele aldığı Mahur Beste romanının kahramanıdır. Babasını beğenmeyen ve onun yerine başka babalar ikame eden Hayri İrdal’dan çok farklı bir karakter olan Behçet Bey, tam aksine, karizmatik bir şahsiyet olan babası İsmail Molla’nın ağırlığı altında ezilir ve ciltlenecek kitaplarla tamir edilecek saatlere sığınarak var olmaya çalışır. Behçet Bey’in trajedisi, aslında güçlü babaya sahip birçok oğulun yaşadığı trajedidir.
Dosyamızda ayrıca Fethi Demir’in “Orhan Pamuk’un Romanlarında Babaya İade-i İtibar” başlıklı yazısı yer alıyor. Baba-oğul ilişkisi, Orhan Pamuk’un doğu-batı, ikizleşme, kimlik, İstanbul, gelenek-modernlik, tasavvuf, hurufilik, resim vb. gibi ana temalarından biridir. Fethi Demir, Pamuk’un romanlarında baba-oğul ilişkilerinin genellikle problemli olduğunu, ancak son romanı olan Masumiyet Müzesi’nde bu ilişkinin farklı bir boyut kazandığını, gergin, baba-oğul ilişkilerinin yerini, babayı anlayan, olduğu gibi kabul eden bir evlatla, ona sırlarını ifşa eden baba hikâyesinin aldığını söylüyor.
Emre Ayvaz’ın Vladimir Nabokov’un oğlu Dmitri tarafından yayımlanan tamamlanmamış son romanı hakkındaki yazısı da herhâlde ilginizi çekecektir. Nabokov’un bitiremeden ölürse yakılmasını vasiyet ettiği bu romanın oğlu tarafından yayımlanmış olmasının ne kadar doğru olduğuna siz karar verin. Emre Ayvaz’ın kanaati, Dmitri’nin romana yazdığı önsözde pek ikna edici olmadığı yolundadır.
Dergimizde birkaç şiirini okuduğunuz Sümeyye Sakarya da Asaf Hâlet Çelebi’nin “Nûrusiyâh” adlı şiirini yeniden okumayı denedi.
Bu sayımızda ayrıca geçen aylarda kaybettiğimiz üç değerli şahsiyet hakkında yazılar var: Prof. Uğur Derman, fotoğraf sanatçısı ve şair Hasan Âli Göksoy’u; Prof. Dr. Abdullah Uçman, tarihçi Ziya Nur’u; İstanbul Devlet Klasik Türk Müziği Korosu Şefi Fatih Salgar da bestekâr ve müzikolog İsmail Hakkı Özkan’ı anlattı. Ayşe Göktürk Tunceroğlu ise “Arzın Merkezine Seyahat” başlıklı yazısında, Ekvador’a yaptığı geziden söz ediyor.
“Resimli Türk Edebiyatı” sayfasında, 1950’lerin A. Süheyl Ünver, Osman Nuri Ergin, Halide Edip Adıvar, Adnan Adıvar, Ahmet Ateş, Reşit Rahmeti Arat gibi bazı önemli isimleri, Tıp Tarihi Enstitüsü önünde çekilmiş bir fotoğrafta bir arada göreceksiniz. “Dünya Şiirinden” sayfamızda da Oktay Eser’in İngiliz kadın şairi Christina Georgina Rossetti’den çevirdiği “Sen Yaşat Beni” adlı şiir yer alıyor.
Elinizdeki sayı, şiir ve hikâye bakımından bir hayli zengin: Şairlerimiz Mustafa Ruhi Şirin, A. Yağmur Tunalı, İbrahim Tenekeci, Cafer Keklikçi, Mehmet Aycı, Kalender Yıldız, İsmail Aykanat, Abdurrahman Hancıoğlu, Adil Vakar, Filiz Bezirgân; hikâyecilerimiz ise Funda Özsoy Erdoğan, Güzide Ertürk, V. Hüseyin Kaya ve Azerbaycanlı bir yazar olan Saide Zünnunova.
Kırkambar’ımız her zaman olduğu gibi dopdolu.
Daha güzel sayılarda buluşmak üzere hoşça kalınız diyor, bu vesileyle Kurban Bayramınızı tebrik ediyorum.
Muhabbetle, efendim.
Beşir Ayvazoğlu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder