Yedi İklim–265, Nisan 2012
Yaratılış gününü hatırlamaya ne çok ihtiyacımız var.
Kıyamet gününü hatırlamaya ne çok ihtiyacımız var.
İnsan unutkandır; ne kadar bin yıl olduysa yeryüzünde olalı, insana varoluş macerasını birçok kere hatırlatmak gereği hâsıl oldu bunun için.
Adlarını bildiğimiz kadar elçiler, sayısını bilmediğimiz kadar elçiler geldi bin yıllar içinde.
Elçilerin hikâyeleri ulaştı bize; hikâyeleriyle birlikte ilkeleri.
İnsan muhatap oldu; muhatap olmaktan muaf tutulmadı hiçbir insan.
Muhatap olmak; hitaba layık olmak, çağrıyı kavrama yeteneği bahşedilmiş olması ne büyük onurdur insan için.
İnsana kendini ifade edebilmesi, duygularını, düşüncelerini dile getirebilmesi için dil verildi bir de.
İnsan, varoluş macerası içinde kendini ifade etme yeteneğini geliştirdi, çeşitlendirdi. Konuşmanın yanında sanatı, edebiyatı keşfetti. Ya da tam tersine, başlangıçta bütün konuşması şiir düzeyindeydi de, gündelik olan indi zaman içinde.
Her nasıl olduysa, insana bahşedilen, bu güçlü ifade ve sezgi yeteneği, en olumsuz koşullarda bile varlığını korudu.
“Yol ücretini ödemediğiniz kimse size haberler getirecek” dizesini söyledi, Lebid ve bu dize Kutlu Elçi’nin dilinden tekrarlanarak kutlu bir söz oldu; ölümsüzce geçti kayıtlara.
İnsana bahşedilen bu yeteneği olumsuzca kullananlar da oldu elbet; bir savaş aracı gibi; onlara da gereğince karşılık verildi onlara da.
Sağduyu, salim akıl insanın kurtuluşu için bir imkândır; insan bunun için muhatap kılınmıştır zaten. Ama bu kadarı; salt sağduyu, salt insanın kendisini, duygularını güzel ifade ediyor olması, tabiatın sesini kavrıyor olması yeterli midir birlikte yola çıkmak için?
Son noktada, ne kadar hassas olursa olsun, insan duygu ve düşüncesini vahyin aydınlığına açmamışsa, bir şekilde vahiy bilgisiyle buluşmamışsa sadece güzel sözler kalır ortada. Bazı kere büyük bir acıyı, sadece insanın içini kanatırcasına büyük bir acıyı yansıtan sözler. Çoğu kere de insanların tekrar edip durdukları, ancak içlerinde yankısı olmayan süslü söz dizimleri.
Evet, eksilmeyen biçimde vahiy bilgisini hatırlamaya ihtiyacımız var; bildiklerimizi her gün yeni baştan öğrenmeye.
Şiir büyük söz olacaksa; insanın kendisini görebileceği bir ayna olacaksa sanat, bu ancak şairin, sanatçının vahiy bilgisinde yıkanmasıyla mümkündür.
Çünkü insan sorumludur.
Yeryüzünden, gökyüzünden, kendisinden, insandan.
Söylediklerinden, söylemediklerinden; yapıp ettiklerinden, yapıp etmediklerinden.
Dağların yüklenmekten kaçınmış olduğu emaneti yüklenmiş olmaktan. Yüklenmiş olduğu emanete sahip çıkmaktan.
Baharın, güzelliklerinden demetler sunduğu şu güzel günlerde, Yedi İklim de Nisan sayısıyla edebiyata dair nice şiirsel, öyküsel, yazınsal güzellikler sunuyor, okurlarına. Arap Baharının, ikindi vakti gelen Son Elçi (sav) devrine Asr-ı Saadete bir pencere açmasını ve İslam Baharına dönüşmesini diliyoruz.
Yedi İklim, şiirle açıyor sayfalarını: Zafer Acar, Seyfettin Ünlü, Ali Haydar Haksal, Abdullah İlhan, Umut Koç, Turgay Demirel, Salih Turcan, Ertaç Omur, Bahtiyar Aslan, İsmail Söylemez, Yeprem Türk’ün şiirlerini okuyabilecek okurlar.
Bu sayımızın öykücüleri ise, Yunus Emre Özsaray, Fatma Rânâ Çerçi, Ebru Ak, Meral Afacan Bayrak ve Emine Batar. Emine Batar, bir süredir dergimizde yazıyor. Bir dil yakalama uğraşında, kendisinden ümitliyiz.
Hasan Aycın ve Serap Ekizler birer çizgi ile katılıyor.
Arkadaşlarımız Mustafa Cemil Efe ve Özden Aydın inşallah önümüzdeki sayıdan itibaren yeniden hat ve ebru çalışmalarıyla aramızda olacaklar.
Erdoğan Erbay Hoca, Mehmet Akif’in cemiyet anlayışına, cemiyete bakışını irdeliyor.
Geçtiğimiz yıl ilk şiir kitabını okurla buluşturan Ümit Zeynep Kayabaş, büyük şairler durgun su nedir bilmezler diyor, Baudelaire’in şiirlerini okuyarak.
Ali Haydar Haksal, Doğu Büyüsü Ah Kudüs kitabının süreği olabilecek yeni bir kitabın ilk yazılarını Kazancakis ile başlatmıştı. Haksal, bu sayımızdaki yazısıyla Renan’a başlıyor.
Batının Doğusu adlı kitabıyla düşün dünyamıza yeni veriler ortaya koyan Yüksel Kanar, Haçlılar Çağı Yazıları adlı yazısında haçlı seferleriyle ilgili ufuk açıcı bir yazıyla aramızda. Önümüzdeki sayılarda bu yazının devamını okuyacağız, nasipse.
Şakir Kurtulmuş, anılar defterinde kalan sahaflar çarşısını, eski kitapları anlatıyor bize ve iletişim ile tüketim çılgınlığına göndermede bulunarak sahaflar ağlıyor diyor.
İbrahim Coşkun, Batıya dair izlenimlerin yer aldığı kitapları değerlendirmeyi sürdürüyor: Batı Notları ile başlattığı değerlendirmelerini, Batı Topu ile sürdürdü. Bu sayımızda Pakize Yelen adlı bir öğretmenin Avrupa Dedikleri adlı kitabını değerlendiriyor. Coşkun’un bu yazılarını sürdürmesini diliyoruz.
Değiniler bölümünde İbrahim Coşkun, son çıkan yayınlar hakkında kalem oynatıyor. Geçtiğimiz aylarda piyasaya 6 kitapla merhaba diyen Büyüyen Ay Yayınlarını, Abdurrahman Arslan’ın söyleşiler toplamı Nehri Geçerken’i, Güray Süngü’nün son romanı Kış Bahçesi’ni, Ali Haydar Haksal’ın son öykü kitabı Ruh Denizinden Öyküler’i yazdı.
Abone kampanyamızı yineleyelim: Yedi İklim’e bir yıl (12 sayı) abone olan okurlarımıza, eski sayılarımızdan 24 adedi aboneliklerinin ilk ayıyla birlikte –kargo ücretini karşılamaları karşılığında- ücretsiz olarak gönderilecektir. Derginin yıllık abone bedeli 75 liradır.
Hayırlı okumalar...
İrtibat:
0 216 352 49 77
yediiklim@yahoo.com
yediiklimeditor@yahoo.com
www.yedi-iklim.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder