2012-07-30

Nuri Pakdil ve Yedi İklim

Yirminci yüzyıl başlarından itibaren başlayan İslâmî düşüncenin sosyal, kültürel, sanatsal sürecinde; Sırat-ı Müstakim, Sebilü’r-Reşad, Büyük Doğu, Diriliş ile Edebiyat, aynı izlekte bulunan dergiler, düşünce çevreleri bakımından her biri önemli konumlara sahiptirler. Yedi İklim dergisini çıkarmaya başladığımız ve bugüne kadar geldiğimiz güne kadar yukarıda adı geçen dergi ve çevrelerin izleğinden sapmama gayretimiz özeldir. Çünkü bugün için de bu, özlü bir yerdir ve direniş gerektirir. Tavır alma, konumlanma, günümüz aşırı dalgalanmaları, siyasanın baskınlaşması karşısında önemli. Düşünce geleneğimiz açısından olması gereken. Aşağılanma duygularına kapılmamak da bir hüner. Bu da Müslümanlar için bir sınav.

Yedi İklim dergisini arkadaşlarla çıkarmaya karar verdiğimizde varlık nedenimizi bu izlek üzerinde olması için başlıca bir ilke olarak belirledik. Öncülerimizin hayatta olanlar ve olmayanlar için özel sayılar çıkarma, onların eserlerini, tutum ve tavırlarını sürekli gündemde tutmak bizim için bir ödevdi. Üstat Necip Fazıl, Üstat Sezai Karakoç, Üstat Nuri Pakdil, Rasim Özdenören, Akif İnan, Cahit Zarifoğlu, Erdem Bayazıt, Alaeddin Özdenören, Ebubekir Eroğlu, Arif Ay, Kâmil Eşfak Berki ve daha başka arkadaşlarımız için çıkarılan özel sayı ve dosyalar bu düşüncenin bir sonucu.

Nuri Bey ile ilgili özel bir sayı çıkardığımızda büyük bir yankı buldu sayımız. 1985 yılından beri, edebiyat dergisinin yayımlanmaması, Nuri Bey’in eserlerinin yeni baskı yapmaması ortalıkta görünmemesi, sonraki kuşaklar için önemli bir kayıptı. Bu ara kuşak başka dalgalara kapılmıştı. Birden bire Nuri Pakdil Üstadın eserleri aranmaya, bulunan eserlerin fotokopilerle çoğaltılmasına neden oldu. Üstat, yeni eserlerle yeniden göründü. Bu yeni dönemin bir başlangıcıydı.

Özel sayıdan sonra; Osman Bayraktar, Ali Göçer, İbrahim Usul ve ben Ankara’da kendisini ziyaretimizde, gece yarısına kadar olan tadına doyum olmayan sohbetimiz oldu… O zaman, yeniden okumalarla Türk romanı, geçmiş dönemin kimi aydınlarının farklı özelliklerini anlatan çalışmalarımız gündeme geldi. “Batı Notları üzerine yazılmış en iyi yazı…” memnuniyeti ve ifadesi bizi mutlu kıldı. Bu arada ben: “Şevket Süreyya Aydemir’in Suyu Arayan Adam adlı eserinde Edirne’de ramazan, oruç, teravih namazlarıyla ilgili oldukça güzel bir bölüm var. Bunu dergide değerlendirmek istiyorum” deyince:

“Onları boş verin. Siz önce birbiriniz ile ilgili yazın. Sizleri gündemde tutun” uyarısında bulundu. Kalkmaya niyetlendiğimizde biraz daha kalmamızı istedi. Hatırını kırmamak için biraz daha kaldık, özel araçla İstanbul’a dönmek üzere yola çıktık.

Aradan geçen dönemde karşılıklı mektuplaşmalarımız, bize uyarıları, arkadaşlarımıza selamları ve sevgisi eksilmedi. Kendisini ziyarete giden gençleri Yedi İklim’e yönlendirmesi de bize güç katıyordu.

Eleştirileri arasında özellikle İslâm uygarlığına ve düşüncesine karşı savaş açmış olanların isimlerinin dergide hangi nedenden ötürü geçerse geçsin bunu asla bağışlamadı. Dönemimizde dayanışmanın zayıflaması, derginin yayımlanma zorunluluğundan –faizci bankaların, içkili kurumların vb. reklâm desteklerinden uzak durduk- faizsizfinas kurumların reklâmlarından da rahatsızlığını dile getirdi. Elbette bu duyarlık ve dikkat bizim inancımız gereği. Bu bilinci bizler Üstat Necip Fazıl’ın Büyük Doğu’ya reklâm almama ilkesi aynı izlekte olan dergilerimizde de sürdü. O dönemlerde düşüncelerine bağlı, ilkeli insanların çokluğu dayanışmayı zorunlu kılıyor.

Hastalandığımda Aziz öncülerimin selâm ve dualarını alıyordum, bu bana moral veriyordu. Dostum Necip Evlice, bir ara: Üstad’ın hatırımı sorduğunu, sağlığımla ilgilendiğini haber verdi. Nasip olursa İstanbul’a gelmek istediğini de söyledi. Sevgili Evlice ile zaman zaman görüşmelerimizle dolaylı haberleşiyorduk.

Nuri Bey’in İstanbul’a geldiğini kardeşim Müstakim haber verdi. Üsküdar’a dergiye geleceğini de. İstanbul’da bulunan çevremizdeki arkadaşlarımıza haber verdik. Yedi İklim dergisi ve kütüphanesini Maltepe’den Üsküdar’a taşımış, merkezde bir mekân oluşturmuştuk. Henüz tam bir tasnifi olmasa da kütüphane sıcak bir ortamdı.

Osman Bayraktar, Recep Yumuk, Âlim Kahraman, Ali Göçer, Yaşar Ölmez, Mürsel Sönmez, Nurettin Durman, Resul Tamgüç, Necip Evlice, Süleyman Çelik, Ahmet Tahir Haksal, İbrahim Usul, Gönül Yonar, Yunus Emre Özsaray, Abdullah İlhan, Aykut Nasip Kelebek, Müstakim Haksal, Aliye Alkan, Hicret Osta, Şeyma Bihter Haksal, Fatma Sevde Haksal, Zahide Büyüklü… ve ben Üstat ile buluştuk. Gençler ellerini öpmek üzere eğildiklerinde o da onların ellerini öpmek üzere hamlede bulundu.

Kapıda kendisini karşıladığımızda sarıldık. İlk sözü: “Beyefendi, maşallah sizi çok iyi gördüm” oldu. Birbirimize sarılırken, bırakmama gibi bir duygu yaşadım. Arkadaşlarımıza sarıldı esenledi. Kütüphanede otururken gelen arkadaşları takdim ettim. Dergimizin genç kuşaktakilerini tanıtınca:

“Arkadaşlarımız muhalifler mi?”

“Evet efendim. Sizin döneminizdeki gibi olmasa da…” karşılığını verince, Recep Yumuk:

“Efendim sizin gibi ve o dönem gibi değil” açıklamasında bulundu.

Ben: “Elbette öyle olmasa da en azından o ruhu taşıyorlar” deyince:

Nuri Bey: “En azından olmaz, yüzde yüz muhalif olmalıdırlar” dedi.

Zaman zaman derin bir suskunluk, arada ikramlar ve kısa kısa konuşmalar geçti.

“Dergimiz, sizlerin bize açtığınız izlekte. Bundan ödün vermiyoruz” dedim.

“Estağfirullah…” karşılığında bulundu.

Özellikle öğrencilerle ilgilendi. Kimin hangi okulda okuduğunu sordu.

Ali Göçer: “Dün akşam çok ilginç bir şey oldu. Sizinle birlikte yürürken, bir grup genç, çarşaflı, feraceli kızlar:

‘Aaa Nuri Pakdil!..’ deyince durdum, onlar gelince:

‘Siz Nuri Pakdil’i nerden biliyorsunuz, ne iş yaparsınız’ diye sordum. Kur’an Kursu öğrencileriymiş. Sizin bütün eserlerinizi Bir Yazarın Notları I hariç hepsini bulup okumuşlar.

Tabiî Nuri Bey durumu gülümseyerek memnuniyetle karşıladı.

“Evi taşımışsınız” dedi.

“Evet taşındım, ama sanırım oradan da taşınacağım.”

“Neden?”

“Çok sıcak, dayanılacak gibi değil” dedi.

Bir arkadaşımız: “Klima taktırsanız” deyince:

“Bunlar yapay şeyler. Tıpkı Türkiye Cumhuriyeti gibi… Sağlık açısından da sorunlu…”

Bana: “Benim size yazdığım mektuplar var mı?”

“Epey var, ilk mektubunuz 1973 yılındaydı. Siz o zaman bir mektup yazmıştım, dergiyi sormuştum. Siz: “Ticaret lisesinde edebiyat öğretmeni Veli Sarıkamış’a yönlendirmiştiniz. Daha sonra yazdıklarınız da var” deyince

“Onların birer suretini Hüseyin Su’ya gönderir misiniz?”

Ali Göçer, bir liste yapıyor, kimlerde mektupların olabileceğini. Ben, Prof. Dr. Hacı Bekir Karlıga’da olduğunu, onun de yemekte bizimle olacağını anımsattım. Necip Evlice’nin arabasıyla, Ben, Mürsel ile birlikte Fethi Paşa korusundaki tesislere yemeğe gittik. Yoğun bir trafik vardı. Sahile inince, beylerbeyine doğru olan caddenin adını sordu. Doğrusu ben dikkat etmemişim. Mürsel: “Paşa Limanı Caddesi” dedi, az sonra da kocaman tabelasını gördük.

Yemekte iken Karlıga hoca geldi. Kendisine söz verdiğim Renan’ın Konuşmalar ve Konferanslar kitabını verdim. Renan ile ilgili daha önce yaptığım çalışmalarla pozitivizm, Fransız düşüncesi ve çevresiyle ilgili kısa değerlendirmede bulunduk. Rahatsızlığım beni biraz zorlayınca, eve dönmek zorunda kaldım. Benden sonra da sohbet gayet güzel olmuş.

Ali Haydar Haksal





Yedi İklim 269, Ağustos 2012

Yedi İklim: Sınırlar
Ali Haydar Haksal: Üstat Nuri Pakdil Yedi İklim’i Onurlandırdı
Yüksel Peker: Kelebek, Şair ve İzler
Muhsin İlyas Subaşı: Yağmur
Hasan Aycın: Çizgi
Zafer Acar: Orh+
Yeprem Türk: Masal Kızı
Aykut Nasip Kelebek: Big Bang
Davut Güner: Bir Bucağın Çok Kısa ve Trajik Öyküsü//Mustafa Çakır’ın Şiiri
Turgay Demirel: Yüreğimin Tamamı
Ertaç Omur: Sana//Düşüncemin Perde Arkası
Ali Haydar Haksal: İki Kalemin Ucu
Fatma Rânâ Çerçi: Hayal Et Konuşma
Serap Ekizler: Çizgi
Osman Bayraktar: Bir Tarih Yenileyicisi Olarak Necip Fazıl
Selim Sina Berk: Şiir Derya’sında Mülk İşgali
Şakir Kurtulmuş: Kalbimize Dokunan Roman Anzelha ile İbrahim
Mehmet Özger: Ruhun Hafiflemesi Anzelha ile İbrahim
Cumali Ünaldı Hasannebioğlu: Üç Şeyhülislam, Üç Duruş, Üç Şiir…
Mete Çamdereli: Mükerrem ve Münevver Şehirlerde-I
Fatma Rânâ Çerçi: İlle Kalplerimiz Kalaylı Olacak
İdris Güzelyurt: Envaru’l-Edeb (Hz. Ali’nin (ra) Hikmetli Sözlerinden Bir Demet
İsmail Demirel: İtibar’da Alâeddin Özdenren Dosyası
Aykut Nasip Kelebek: Bir Vesileyle Biyografi Türü


İrtibat:
Hakimiyeti Milliye Caddesi No: 31/12 (Belediye Sahaflar Çarşısı)
Valide Camii Karşısı Üsküdar-İstanbul
yediiklim@yahoo.com
ahhhaksal@gmail.com
yediiklimeditor@yahoo.com
0 216 492 10 74
0 535 866 65 58
0 533 310 88 83

2012-07-27

DİRİLİŞ AYI RAMAZAN, İSLÂM MİLLETİ’NE KUTLU OLSUN!

Milletim, Büyük Millet, İslâm Milleti! Allah’ın bize lütfettiği, her yıl imdâdımıza gönderdiği kutlu ay, Ramazan ayı, bin dört yüz otuz üçüncü kez yine geldi. Bilinç, irâde, sabır, umut ve bereketle geldi. Bu geliş, onun ulvî vazifesidir. Kıyamet kopuncaya kadar da bu görevine devam edecek. Ne mutlu ona, ne mutlu bize!

Milletim, Büyük Millet, İslâm Milleti! Bu kutlu ay, bizi, kişi olarak da, toplum olarak da UYANMA’ya çağırıyor. “Allah’ın ipine sımsıkı sarılın. Bölünmeyin, parçalanmayın” diyor. Donanın, diyor. Bilgiyle, yüce islâm inancı ve ahlâkıyla, feraseti ve öngörüsüyle donanın diyor.

Kendi aranızdaki sorunları, görüşerek, anlaşarak, uzlaşarak çözün, halledin diyor, çağrısı, duruşu ve gelişiyle, sulh, sükûn, dayanışma ve kaynaşma ayı.

Ve bu kutlu ay, bizi, BİRLEŞME’ye çağırıyor. Bütün müslümanları tek millet, tek ülke, tek devlet olmaya çağırıyor. Batı’dan, Doğu’dan ve Kuzey’den gelecek bölünme, parçalanma, çatışma kışkırtmalarına kapılmayın diye sesleniyor bize.

İçimize bir hilâl gibi giriyor. Sonra büyüyor, büyüyor, dolunay oluyor.

Bu kutlu ay yüzü suyu hürmetine, bizi bağışla, ruhumuzu dirilt, İslâm Milleti’ni kendine getir ve dünyayı onun rahmanî hâkimiyetine ver Allah’ım!

YÜCE DİRİLİŞ PARTİSİ
GENEL BAŞKANI
A. Sezai KARAKOÇ





Kaynak:
www.yucedirilis.org.tr

'Kardeş Kalemler' dergisi, Abdurrahim Karakoç özel sayısı

Sayı:67, Temmuz 2012

7 Haziran günü bir kara haberle sarsıldık: Ağabeyimiz, büyük şair Abdurrahim Karakoç vefat etmişti. Uzun süredir komadan çıkamayışı bizleri endişelendiriyordu ama “bunu da atlatır o” diyerek birbirimizi teselli ediyorduk. Verilen mühlet buraya kadarmış. Dostumuz Dr. Mehmet Güneş, “Ölüm, duymak istemesek de duymak mecbûriyetinde olduğumuz bir nidâdır... Ölüm, “vakitsiz geldi” desek de; boyun eğmek mecbûriyetinde kaldığımız bir vedâdır... Ölüm; herkesin ödemek mükellefiyetinde olduğu bir borcu edâdır... Ölüm; “Ta haşre kadar sürecek / Bir şeb-i yeldâdır”... Ölüm, aslında bir “elvedâ” değil, yeni bir hayata “merhabâ”dır…” diyerek başlamış dergimizin bu sayısında yer alan yazısına. Elveda ve merhaba iç içe…

Acımızın tazeliğine bakmadan hemen bir özel sayı hazırlığına başladık. Dostlarını, arkadaşlarını aradık ve elinizdeki sayı oluştu.

Mehmet Önal hoca, Abdurrahim Ağabeye yapılan son röportajı ulaştırdı, Mehmet Gözükara ise Ekinözü’nden dostlarının onun hakkındaki düşüncelerini bize ulaştırdı.

Tarihimizin zor bir döneminin şairidir Abdurrahim Karakoç. Eğer memleketin içinde bulunduğu şartlar zorlamasa o da Karacaoğlan gibi, Yunus gibi dingin şiirler yazar, belki de Köroğlu gibi hamasî duygularımızı besleyen bir destan şairi olurdu. İstenilerek yapılan bir şey değildir hiciv, zarûretler zorlar şairi. Onun için “Konuşsam suç, susam hata/ Zıkkım düşsün bu sanata!” diyerek hicvi de hicveder Karakoç...

“Keşke güncel siyasetin içinde öfke dolu şiirler yazmak zorunda kalmasaydı! Keşke zaman müsait olsaydı da bize daha çok aşk, tabiat, memleket şiirleri bırakabilseydi!” diyor Prof.Dr. Cemal Kurnaz da.

Onun vefatından tam bir hafta önce şair Mirza Elekber Sabir’in doğumunun 150. Yılı dolayısı ile yapılan törenlere katılmak üzere Azerbaycan’da idik. Genel Başkanımız Yakup Ömeroğlu ile Sabir’le Abdurrahim Abinin şiirlerinin benzerliklerini konuştuk. Satirik şiir diyorlar Azerbaycan’da. Bizim satirik şairimiz de Abdurrahim Karakoç’tu. Osman Çeviksoy’un Sabir Günleri ile ilgili kaleme aldığı yazıyı da bu sayımızda sizlere sunuyoruz.

Aslında biz, Avrasya Yazarlar Birliği olarak, bu yıl Abdurrahim Karakoç’un 80. Yaşı dolayısı ile bir özel program düzenlemeyi planlıyorduk. Fakat kader, özel sayı hazırlamakta imiş.

Hatırasını yaşatmaya vesile olması dileklerinizle...

Mekanın Cennet olsun aziz ağabeyimiz.

Ali Akbaş


İçindekiler:

Kardeş Kalemler
Abdurrahim Karakoç'un Özgeçmişi

Mehmet Ali Kalkan
Abdurrahim Karakoç Ağabey'e

İmdat Avşar
Abdurrahim Karakoç'a Ağıt

Mehmet Serhat Bıçak
Uğurlama

Yakup Ömeroğlu
"O Anadolu'ydu"

Ali Akbaş
Ağabeyim Karakoç

Mustafa Toygar
Bir Yiğit Alperen, Karakoç da Uçmağa Vardı...

Berrin Müzeyyen Alpay
Sükût ve İsyan

Kerime Yıldız
Müeddeb Âşık Karakoç

Mehmet Önal
Abdurrahim Karakoç'la Yapılan Son Mülâkat

Mehmet Gözükara
Abdurrahim Karakoç Anlatırken...

Cemal Kurnaz
Gurbetteki Yolcu

Bayram Bilge Tokel
Söz Mülkünün Sultanı: Abdurrahim Karakoç

Lütfü Şehsuvaroğlu
Abdurrahim Karakoç

Arif Bilgin
Üç Karakoç Yoklar Anılarımı

Nurullah Çetin
Abdurrahim Karakoç'un "Üşüyenler" Adlı Şiirini Tahlil

Mehmet Güneş
Türk Şiirinin ve İdealizmin Son Efsanesi Abdurrahim Karakoç

Metin Özarslan
Abdurrahim Karakoç Üzerine Düşünceler

Mehmet Gözükara
Karakoç'un Ardından

Hakan Pala
Abdurrahim Karakoç ve Gazetecilik


İrtibat:
bilgi@kardeskalemler.com

2012-07-25

'Karagöz' dergisi

Sayı:20, Temmuz-Ağustos-Eylül 2012

Perde-i ibret-nümâda zâhiren bir suretiz
Ârifan ma’nen bilirler nükte-i ulviyetiz

Bu sayımızın şiirleri Serkan Işın’ın görsel şiiriyle başlıyor. Hakan Şarkdemir, İdris Ekinci, Vural Kaya, Bülent Keçeli, Emre Öztürk, Betül Aydın, Musab Kırca, Özgür Ballı, Yunus Emre Altuntaş, Yavuz Altınışık ve Enes Özel bu sayımızın şairleri.

Fasıl bölümümüz şiirimizin aktüel sorunlarını ele alan yazılardan oluşuyor. Osman Özbahçe, “İmge ve Bilinç Akışı” başlıklı yazısında modern şiirin temel unsurlarından imge ve bilinç akışı tekniklerini ele alıyor. Bu tekniklerin günümüz şiiriyle ilişkisini Emre Öztürk ve Enes Özel ile kuruyor.

Evren Kuçlu, “Şiir Okurunun Sınırları” başlıklı yazısında şiir okumayı edebiyat ve gazete okumaktan ayıran özellikler üzerinde yoğunlaştı. Şiir okumanın nasıl bir okur refleksi olduğu üzerine bir tartışma açmayı amaçlayan yazısında Kuçlu, Türkiye’de “şiir okuru” olarak tanımlayabileceğimiz kimselerin niteliğinin şiirimizde nasıl bir otomasyon oluşturduğuna ve bu otomasyondan nelere ulaşabileceğimiz konusunda fikir yürütüyor.

Musab Kırca, şiir üzerinden iktidar okumalarını sürdürüyor. “İktidar Üretim Teknikleri ve Biyo-İktidar” başlıklı yazısında iktidar oluşturma teknikleri üzerinde duran Kırca, bilgiyi kontrol eden iktidara karşı okuyucuyu uyarıyor. İkna gücü iktidar imgesini kaba kuvvetten arındırır diyen Kırca, toplumsal çıkarla iktidar isteklerinin uyuşması durumunda iktidar mekanizmasının daha çok işlerlik kazanacağını öne sürüyor.

Enes Özel, “Neden Bu Kadar İyi Şiirler Yazıyorum?” diye soruyor aynı başlıklı yazısında. Alışkanlığın sürekliliğinin şair için oluşturduğu tehlikelere dikkat çeken Özel, bir şiire sadık olunamaz, o ancak terk edilebilir diyor ve şairi sahici hareketlerden koparan alışkanlığı aşmaya dönük bir dikkat geliştiriyor.

Yavuz Altınışık “Yeni Şiirler” başlıklı yazısında Vural Kaya ve Emre Öztürk şiirini yazdı. Kaya’nın ikinci kitabı Cezbede Bir Narsist ve şiirlerini ilk kitap toplamına ulaştıran Emre Öztürk’ün Kemik Yasası, Altınışık’ın dikkatli incelemesiyle okuyucuya sunuluyor.

Ara Fasıl “Suvare ve Matine”de Evren Kuçlu, eski bir filmi, Robert Rossen’ın The Hustler’ini (1961) yazdı.

“Temaşa” bölümümüzde beş hikâye bulunuyor. Bu sayımızın hikâyecileri Mustafa Çiftçi “Nedret’in Derdi”, Aslı Togay “Ex”, Şafak Çelik “Yolcu”, Hayriye Ünal “Ve Bahadır” ve Veli Dönmez “Sarı Hafız”.

Hakan Şarkdemir, Northrop Frye çevirisine devam ediyor. Bu sayıda “Komik Kurgusal Kipler” ele alınıyor.

Mustafa Horasın, Bora Başkan ve Erkut Terliksiz illüstrasyonlarıyla aramızda.
Ara Fasıl Kitap’ta iki kitap sunuyoruz sizlere: Mustafa Kutlu’nun yeni kitabı Anadolu Yakası ve Nurdan Gürbilek’in Benden Önce Bir Başkası. Kutlu’nun hikâyesini Vural Kaya, Gürbilek’in kitabını İdris Ekinci yazdı.

İndim dere beklerim
Fındık dalı eklerim
Yedi yıldır çalıştım
Vah benim emeklerim

Her ne kadar sürç-i lisan ettiysek affola. İnşallah gelecek sayıda yakanı kancaklarım Hacı Cavcav.


İrtibat:
www.ebabilyayinlari.com
www.karagozedebiyat.com

Şair, yazar İsmail Özmel'in "55 Soruda Düşünen İnsan" isimli kitabı çıktı

Düşüncenin hür ufuklarına doğru bir yolculuk… Tarih, kültür, edebiyat, sanat, medeniyet, insanlık üzerine bir nehir söyleşi “55 Soruda Düşünen İnsan”

Medeniyet, kültür ikliminde yapılan bu düşünce temrinleri bir ışıklandırma çalışması. Kıyıda kalan, görülmeyen, duyulmayan hususlara işaretler sunuluyor.

Sorular ve cevaplar ile gelişen bu nehir söyleşi bizleri bir kez daha derin tarihimize, köklü edebiyatımıza çağırıyor. Kopuş ve kırılmalardan ziyade devamlılık fikri belirgin. “Devam ederek değişmek; değişerek devam etmek” ana fikri odağında sürgün verip çiçeklenen bir çınar ağacı misali.

“55 Soruda Düşünen İnsan” kadim sohbet kültürümüzü de hatırlatan bir kitap. Tarih ve şimdiki zaman arasında bir köprü kurma çabası. İnsanlığın serüvenine dair açıklamalar, yorumlar, tespitler…

Yeni dergi: 'Semaver' öykü

Semaver Öykü Dergisi yayın hayatına başladı.

Öykü okurlarının seçkin okur olduğuna inanan Semaver Öykü Dergisi, modern öykünün yanında klasik öykünün de güzel örneklerinin devam ettiğini göstermek, kendi alanında sistemleşmiş dergiler ve dergiciler arasında görmezden gelinen genç kalemlere kendilerini gösterme ve geliştirme fırsatı vermek, yepyeni öykücüleri deneyimli öykücülerle kaynaştırmak ve öykülerini, heyecanlarını paylaşmak için doğdu.

Çağını takip eden, öykü birikiminden edindiği deneyimi okurlarıyla paylaşan, öykü dünyamıza yeni soluklar, yeni kalemler kazandırmak isteyen Semaver Öykü Dergisi’nin ilk sayısında Mehmet Akif COŞKUN, Hüdaverdi AYDOĞDU, Nihan IŞIKER, Murat ÇELİK, Deniz Dengiz ŞİMŞEK ve Mustafa İBAKORKMAZ birer öyküleriyle yer aldılar. Baki KARCI okuma notlarından oluşturduğu bir denemeyle, Naciye FİLİZ “Öykü Tutanak mıdır?” başlıklı yazısıyla yer alıyor. Çevirmen ve “kısa öykü” yazarlarımızdan Ender GÜROL ile tadımlık bir söyleşi; GÜROL’un iki de kısa öyküsü öykü okurlarına sunuluyor.

Kayseri’de çıkan Semaver Öykü Dergisi iki ayda bir yayınlanacak.

Dergiye ürün göndermek için mail adresi:

semaveroyku@gmail.com

İmtiyaz Sahibi: Baki KARCI,

Yöneten / Editör: Deniz Dengiz ŞİMŞEK

2012-07-20

Mostar, “vekayiname”leri gündeme taşıyor

Mostar, Temmuz 2012 tarihli 89. sayısında, yalnızca tarih yapmayan, aynı zamanda tarih yazan milletin tarih yazımına verdiği önemi “Geçmiş ile gelecek arasında bir köprü: Vekayinameler” başlıklı bir dosyayla ele alıyor.

Büyük bir tecrübenin üzerine inşa edilen Osmanlı İmparatorluğu’nu yüzlerce yıl ayakta tutan birçok neden var. “Geçmişten ders çıkarmak” düsturunu benimsemiş bu medeniyetin, geçmişini kayıt altına almaması mümkün değil. Geçmişe dönüp baktığımızda, resmî ve gayr-i resmî vak’anüvisler tarafından kaleme alınan vekayinamelerle bu görevin hakkıyla ifa edildiğini görüyoruz. Buradan hareketle Mostar, bu ay ana dosya konusunu vekayinamelere ayırıyor. Mesut Aydıner’in “Dili, özellikleri ve tarihsel önemleriyle vekayinameler” başlıklı yazısı Devlet-i Aliyye döneminde yazılan vekayinameleri geniş bir yelpazede ele alırken, Ali Şükrü Çoruk “Osmanlı saray hayatını anlatan önemli bir vekayiname: Letâif-i Vekâyi’-i Enderûniyye” yazısıyla Osmanlı saray hayatı ile ilgili birçok detayı gözler önüne seriyor. Ömer İşbilir’in “Seyyah bir derviş’in kaleminden Nizam-ı Cedid Ahvâli” başlıklı yazısı da Nizâm-ı Cedîd ordusuna yönelik eleştirilere bir cevap niteliğinde. Dosyanın söyleşi konuğu ise alanında dünyanın en önemli isimlerinden Prof. Dr. Abdülkadir Özcan. “Türkler tarih yazmaktan çok tarih yapmışlardır” diyen Özcan, Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan başlayarak vekayinameler hakkında günümüze kadar uzanan bir perspektif çiziyor.

Mostar’ın bu ayki bir diğer söyleşi konuğu ise, SETA Hukuk ve İnsan Hakları Koordinatörü Yılmaz Ensaroğlu. Özel Yetkili Mahkemelerin değerlendirme konusu edildiği söyleşi “Yargıyı bir güvenlik aracı olarak kurgulamaktan vazgeçmeliyiz” başlığını taşıyor.

Mostar, gündem dosyasında bu ay dünya siyasetine soğuk duş etkisi yapan Türkiye’ye ait jet uçağının Suriye tarafından düşürülmesi olayını da gündemine alıyor. Ali Şahin, “Düşürülen Phantom F4 uçağımız bağlamında Suriye yönetiminin intihar eylemi” başlıklı yazısıyla bu durumu değerlendirirken, Taha Kılınç “Bir Suriye Senaryosu” başlıklı yazısında “keşke olsa” dedirtecek bir senaryoyu sayfalara taşıyor.

Mostar’ın bir diğer gündem dosyasını ise kürtaj tartışmaları oluşturuyor. Dosyada Alper Çeker kürtaj tartışmalarıyla gündeme gelen “Benim bedenim benim kararım” sloganını “Bedenin anlamı” başlıklı yazısı ile değerlendirirken, Celil Civan tartışmalara “İdeoloji ve beden” başlıklı yazısıyla ışık tutuyor.

Mostar’ın gündem ve ana dosya konularının dışında yer alan yazılar da hayli çarpıcı konular içeriyor. Toplum sayfalarında Naci Bostancı’nın “Kitap okumak”; Medya köşesinde Hakan Çopur’un “Medya ve Etik: Kötü olmak ölmekten iyidir!”; Düşünce sayfalarında Yusuf Kaplan’ın “İki tür oryantalizm kuşatması”; Edebiyat sayfalarında Yakup Öztürk’ün “İdeallerine hudut çekmeyen bir şair: Abdurrahim Karakoç” başlıklı yazılarının dışında derginin Gündemden, Görsel Hafıza, Kitap ve Sinema bölümlerinde yer alan yazılar da zengin içeriğiyle okurun ilgisini bekliyor…

Ramazan günlerinde 'Yağmur' dergisi

Yağmur dergisinin Ramazan solukları taşıyan temmuz-ağustos sayısı okurlarının karşısında.

Yağmur dergisi temmuz-ağustos sayısı ile 61. kez okurlarının karşısında. Ramazan ayına rastlayan bu sayı, başyazısıyla daha baştan Ramazan solukları taşıyor. Bu mübarek ruh; “Evet, varlık, insan ve ötelerin daha mükemmel duyulup hissedildiği bu mübarek günler, dimağlarımızda en kudretli düşünceleri tutuşturur, ruhlarımızda en zevkli şiirleri besler, gönüllerimize en sırlı vâridât kapılarını aralar ve bize en mahrem hislerimizi ifade etme imkânını hazırlar.” sözleriyle ete kemiğe bürünüyor.
Yağmur’un bu ayki sayısında makalelerin yoğunluğu göze çarpıyor. Makalelerin bir kısmı geçen yıl gerçekleşen İslâmî Türk Edebiyatı Sempozyumu’nda sunulan tebliğlerden. Ali Çavuşoğlu’nun İslâmî Türk Edebiyat Metinlerinin Düşünce Boyutu, Mehmet Gümüşkılıç’ın Anadolu’da Gelişen İslâmî Türk Edebiyatı Kaynakları, Ali Öztürk’ün İslâm Şairi Mehmet Âkif, Mustafa Tatçı’nın Yunus Emre’nin Türk Edebiyatına Tesirleri başlıklı yazılar bu sempozyuma ait makalelerden. Dergide Nihat Dağlı’nın Fransız yönetmen Michael Haneke’nin elinden çıkma 1989 yapımı Yedinci Kıta adlı film hakkındaki denemesine rastlıyoruz. Dağlı bu denemede; “Ne çok kırıp döktüler, kesip biçtiler, indirip aşağıladılar. Ne çok dağıttılar, ölmek için ne çok çaba harcadılar. Çok şey toplamışlar! Elbise, fotoğraf, mobilya, para, telefon, bir yığın yemek, şişeler, şişkin faturalar… Hayatlarına kattıkları her bir şey hayatlarına biraz anlam katsın diye… Ama o kadar şey ellerinden tutamamış, onları hayata ilikleyememiştir. ‘İç’leri kurumuş, birer kabuk olmuşlar sonunda.” sözleriyle Haneke’nin modern hayata yönelttiği eleştiriyi farklı bir açıdan okuma imkânı sunuyor okurlara.

Derginin ilerleyen sayfalarında Ali Şanverdi’nin kaleminden Hacı Kemal Erimez’in bir ânının anlatıldığı Kim Bu adlı hikâyeye rastlıyoruz. Şanverdi’yi Mavi Tuvalde Turkuvaz Kelebek Masalı adlı İstanbul kokulu hikâyesiyle Bülent Gündoğan takip ediyor. Şemsettin Yapar’ın Sayar mı Hiç adlı hikâyesi de kısa ama çarpıcı bir infak meselesini anlatıyor.

İbrahim Türkhan, Yaşar Beçene, Mehmet Şahin Keskin, Hasan Çağlayan, Ahmet Doğru ve Ziya Paşa Akyürek Yağmur’un temmuz-ağustos ayı şairleri.

2012-07-19

Samanyolunda Ziyafet: Oruç Yazıları

Mütefekkir-şair Sezai Karakoç’un bir ömür boyunca daha çok ramazanlarda yazdığı oruç hakkındaki yazıları “Samanyolunda Ziyafet” adıyla kitaplaştı. Kitabın alt başlığı: “Oruç Yazıları”
Kitapta yer alan yazıların başlıkları bizlere çok şey söylemektedir: Betonları Kıran Oruç, Samanyolunda Ziyafet, Oruç ve Çocuk, Orucun 24 Saati, Orucun Ömrü, Aktüalite, Altın Gece, Bayram, Konuk, Sürekli Mucizeler, Her Yıl Bir Mucize Gibi Gelen, Oruç da Acıkır, Diriliş Saati, Silahımız, Yankı, Bir İftar ve Ötesi, Kadir Gecesi, Yolcu, Bayram, Oruç ve Diriliş, Orucun Ruhu, Ruhun Silahları, Ruhun Şöleni, İnsan ve Oruç, Görünen Aya Selâm, Hicretten Miraca, Oruç Dünyasında, Gök Armağanı Oruç, Orucu Benzerlerinden Fark Ettiren, Çocukluğumuzun Ramazanları, Çağrı, Oruç Ülkesi, Kara Bayramı Aka Çevirmek, Ramazanın Aynasında Hayat.

Oruç gelince özge bir zaman başlar. Ruhun ön planda olduğu bir zamandır bu. Kişi iyiliklere, güzelliklere doğru bir yürüyüştedir. Kirden, karanlıktan uzak günler… Kurtuluş günleri, arınma günleri: “Bir ev nasıl yılda bir defa temizlenir, örümcek ağlarından kurtarılır, kiremitleri aktarılır, sıvanır, yıkanır, onarılır ve badana edilir; yani yeni yapılmış hale getirilirse, bir ruh da yılda bir kere böyle bir genel temizlik ve revizyon ister. Bir şehrin temizlenmesi, onarılması, yeniden yapılması, sıva, boya ve badanalarının tazelenmesi ile müslüman bir şehrin oruç boyunca ruhî canlılık ve hareketi, yükselme ilerlemesi birbirini çok andırır. Oruç, demek ki bir noktadan bakılınca, ruhun ve vücudun dezenfekte edilmesi oluyor.”
(Betonları Kıran Oruç )

Hayatın monotonluğu, sıradanlığı yeni zaman ile ramazan ile değişir. Başka bir kapı açılır adeta. Bu kapıda umut, sevinç, gül aydınlığı… Hayatın bunaltan, usandıran tekrarları kaybolur. Yeniden başlamanın vaktidir: “İşte oruç, külü deşer, betonları kırar, eskiyen dünyayı tazeler, alışkanlıkları elâstikîleştirir, donmalarını önler, içgüdüleri pırıl pırıl yapar, insanı melankoliye düşmekten, yani eşyayla ilgiyi kesmekten, korur, kâinatı yeniden yaşanmağa değer bir yer haline getirir, insanı yeni doğmuşçasına yaşamaya hevesli, iştahalı bir yeni insan yapar.”(Betonları Kıran Oruç)

Değişim başlamıştır. Zaman, başka bir zamandır: “Hayvandan meleğe doğru yolculuk; içteki karanlıkların eriyişi, yerini metafizik ışıkların alması Oruçla… Gerçek gün doğuşu, gerçek kuşluk, gerçek öğle, gerçek ikindi, gerçek akşam ve gün batışı, gerçek gece ve yatsı Oruçla. Gerçek zaman Oruçladır.” (Samanyolunda Ziyafet)

Müslüman her yıl, bir ay bir ruh şölenine çağrılır. Yeniden varoluş: Yücelten, sağaltan…“Oruç insanın katıldığı, her yıl bir ay katıldığı bir ruh şölenidir. Üstün insanların davetlisi olduğu bir tabiatüstü ziyafet, bir gök sofrasıdır.” (Samanyolunda Ziyafet)

Çocuğun dünyasında orucun yeri bambaşkadır. Evvela Ramazanı bekler. Çevresindeki konuşmalar ona kutlu bir misafirin geleceğini haber vermektedir. Ramazan bütün görkemi ile gelir. Evde bir değim başlamıştır. Çocuk bu değişime katılmaya çalışır. Sahura kalkar. Büyükleri “uyu” dese de o, dinlemez vakit geldiğinde uyanır. İftar vaktini sabırla bekler. Kulağı ezan sesinde… Çocuk ve oruç arasında bir iyilik ırmağı akar: “Oruç ve namazladır ki, kutsal bir dünyaya girer çocuk. Sözle değil; bizzat o dünyanın içinde yaşar Mutlak Gerçeği.”(Oruç ve Çocuk)

Ne güzel konuktur o! Evimizi, ruhumuzu aydınlatır; bizlere dirilişin imkânlarını sunar. “Her yıl bir ay için oruç mimarı bize konuk gelir. Gelir gelmez de kollarını sıvar ve işe koyulur. Bir kahve içimlik bile beklemez, dinlenmez. Kutsallığın işçisidir o. İlkin vücut evini şöyle bir yoklar. Bir sarsar insanı. Öyle sarsar ki bacalarda ne kadar birikmiş kurum varsa dökülür. Tabiat etkisiyle gevşemiş ve kopmaya yüz tutmuş sıvalar düşer. Yerinden oynamış kiremitler kayar. Organlar arasında, kasların eklem yerlerinde, hareketsizliğin ve ölümün sembolü olarak gerilmiş kaç örümcek ağı varsa yırtılır. Vücut konağı, böylece konuğun, büyük konuğun gelmiş olduğunu bilmiş olur. Sonra Oruç onarmaya başlar” (Konuk)

İnsanın bitmez sanılan koşuşturması var. Gün içinde bir telaş… Ve arada yaşanan aldanışlar, kayıplar…Zira oyun ve oyalanma çeker insanı. İşte bu gidişe son vermenin, tefekkürün zamanıdır. Nereye gidiyoruz, bu çaba niçin, neredeyim? soruları nefsimize sürekli sorulmalı. Bir çağrıdır oruç. Bağlanmanın, yakınlığın yeniden değerlendirildiği, noksanların tamamlandığı zaman: “Oruç, bu ümmete bağışlanmış; sağı ölüden, diriyi cansızdan ayıran, fark ettiren kutlu bir nimet ve emanettir.
(Her Yıl Bir Mucize Gibi Gelen)

Kur’ân sesi, namaz, merhamet… Bütün bunların neticesi olarak iyiliği çoğaltmak, kötülüklere engel olmanın gereği bir kez daha hatırlanır. Orucun müslümandan istedikleri vardır: “Evet, oruç da susar, oruç da acıkır. Orucun susadığı ve âb-ı hayat gibi kanamadığı su, Kur’ân sesi, acıktığı namaz, örtündüğü merhamet, kuşandığı, giyindiği, Allah adının yükseltilmesi yani cihadtır.” (Oruç da Acıkır)

Bekleyenler için gün doğmuştur artık. Rahmet, mağfiret günleri… “Uzun süren bir kuraklıktan sonra, dudakları çatlamış toprağından ötürü ellerini göğe kaldırmış çiftçi için birden boşanan yağmur neyse, biz müslümanlar için gelen bu oruç da odur” (Silâhımız)

İslâm insanı olmak… “Kur’ân, namaz ve oruçta dirilen bir İslâm insanı olmak: İşte çağımız müslümanının tek varoluş şartı.” (Silâhımız)

Karanlıklardan çıkış için kurtuluş için ramazan…“Ölüme doğru koştuğu bu son çağlarda İslâm toplumu tam ölmemişse ve hâlâ yaşıyorsa; bunu, gelip gelip dirilten ramazanlara borçludur geniş ölçüde. Ve bir gün tam dirilecekse, bu da yine bir ramazanda başlayacaktır, ramazanlarla başlayacaktır. (Oruç ve Diriliş)

Oruç günlerinde yaşadığımız her ân daha bir anlamlıdır, daha bir kıymetlidir. Taşlar yerine oturmuştur. İnsan bir dinginlik içindedir. Geçmişini hatırlar, bugünü değerlendirir, gelecek günlerin daha iyi olmasını umut eder. Gündelik alışkanlıklar terk edilmiştir. Özge bir oluş ile gün başlar. Yücelten anlamın ışığında vakit daha bir kıymet kazanır. Zaman ve eşya gerçek anlamına kavuşur. İnsan bu değişikliği gün içinde derinden duyar: “Oruç, eşyayı ve evreni de bize yaklaştırmış değil midir? Onu daha derinden algılamakta, kavramakta değil midir? Oruç ayında gündüz daha gündüz, gece daha gece değil midir? Güneş daha güneş, su daha su, toprak daha toprak, ay daha ay, yıldız daha yıldız, zaman daha zaman, mekân daha mekân, vücut daha vücut değil midir? Ve nihayet ruh, daha ruh değil midir? (Orucun Ruhu)

Şiirden: “ Ey oruç, diriltici rüzgâr, İslâm baharı” (İnsan ve Oruç)

Şimdi başlayan bir muhasebedir: “Oruç, bir ruh analizi oluyor inanmış insan için. Geçmişini düşünüyor insan, yanlışlıklarını daha bir net görüyor. Eğrilmişse yolu, düzeltmek istiyor onu. Yay haline gelen “Doğru Çizgi” düzeltiliyor içimizde.
(Oruç Dünyasında)

Kaybettiğini hatırla !.. “Kendi kendinden uzaklaşan insanın kendine dönüşüdür oruç ayı”(Gök Armağanı Oruç)

Bir göç var, kutlu bir sefer…“Ramazan dünya içinde ahirete bir aylığına Müslümanların toptan hicreti gibidir.” (Orucu Benzerlerinden Fark Ettiren)

Artık beden geriye çekilir; ruh ön plandadır: “Ruh, oruç ülkesinde büyümenin sırrını keşfeder.” (Oruç Ülkesi)

Bizim için diriliş günleri, sevinç günleri, tövbe günleri... Bir yapının yükselişi gibidir: “Ramazan, biz Müslümanların kimlik hamurumuza bir güneş ışığı gibi sızmıştır. Kişiliğimizi mayalamıştır o. Kişiliğimiz onunla; o, kişiliğimizle yoğrulmuştur. İnsan ruhuna tabiatüstü pencereler açan odur.”
(Ramazan Aynasında Hayat)

Sezai Karakoç’un oruç yazılarını topladığı bu kitapta oruçtaki derin anlamlar ifade edilir. Dergi ve gazetelerde yayımlanan yazılar bir araya getirilmiş. Oruç konusunu işleyen ilk yazısı “Betonları Kıran Oruç”, 1962 yılında “Yeni İstiklâl”de yayımlanmış. Kitapta yer alan son yazı özellikle bu kitap için hazırlanmış. Yazı için düşülen tarih: Ekim 2004.

Bir kitap bütünlüğüne kavuşan oruç yazılarında umudu, irfanı, uyanışı, iyiliği okudum. “Samanyolunda Ziyafet” e davetlisiniz dostlar !..


Murat Soyak


(Bahar Sürgünü, s.159-163)

2012-07-16

'BİR NOKTA' edebiyat dergisi, Cahit Koytak özel sayısı

Temmuz 2012

Derginin sunuş yazısından: "Birnokta Dergisi, elinizdeki yüzyirmi altıncı sayısının tamamını, şiirimizin önemli isimlerinden Cahit Koytak’a ayırdı. Doğaçlama bir dosya oldu. Geldiği gibi, olabildiği kadar yapabildik. Resul Tamgüç ve Mahmut Feyzi’nin çabalarının sonucudur bu sayı. Onlara ve diğer katılıp yazan yazar ve şairlerimize teşekkür ediyoruz. Cahit Koytak şiiri çok daha geniş, yetkin ve oylumlu çalışmaları hak ediyor bizce. Türk şiirinin günümüzdeki bu gümrah sesinin evrensel niteliği, şiir için umut olma mevcudiyeti ve şair haysiyetini koruyucu duruşu, ülkemizin variyeti kaleminden önemli bir değerdir.






“Küresel oligarşi”=İblis+ırkçılık+anamalcılık+zorbalık+ahmaklık+eblehlik+tüketim maymunluğu+kara siyasa+kirli ve kanlı mülkiyet+vb. sayısız virüs: İnsanlık dardadır. Hiçbir şey yapamıyorsak bunca kötülüğe karşı; temiz kalmaya, ellerimizi kirletmemeye çalışmak da bir “şey”dir. Başka bir açı da: Zaman içerisinde nice dar zamanlar olmuştur ve eni konu “La havle…” Ve hatta “Gelecek bir mübarek vakte hazır olunuz.”

Birnokta Dergisi, Cahit Koytak özel sayısında yazıları ve şiirleri ile yer alan isimler:
Mahmut Feyzi, Resul Tamgüç, Mehmet Kurtoğlu, Emrah Tahiroğlu, Metin Önal Mengüşoğlu, Cahit Koytak, M. Burak Sezer, Nurettin Durman, Süreyya Berfe, Mustafa Celep, Murat Soyak, Cevat Akkanat, Mehmet Aycı, Abdurrahman Adıyan, Zeki Bulduk, M. Çağan Azizoğlu, Mürsel Sönmez


Dergi için irtibat:
Birnokta Dergisi bütün NT mağazalarında
0216 552 82 87
istanbulbirnokta@hotmail.com

2012-07-15

'Acemi' dergi


Temmuz-Eylül 2012

Zamanın yıpratıcı etkisine bir karşı çıkıştır yeniyi sevmek ve yitirdiklerimize karşı teselli edici bir umut ihtiyacıdır yeniyi özleyiş. İdeallerin başarılma özgüvenine açılan sihirli bir kapıdır her yeni başlangıç. Genelde tüm sanat branşları ve özelde ise bahis konumuz olan edebiyat sanatı; insanlar için yenileşmenin ve ruhsal olgunluğa ulaşabilmenin en değerli araçlarından biri olmuştur. Böylelikle bir öncekinde saklı kalmış güzellikleri yeni bir sayıda ulaşılabilir kılma etkisi, Acemi’nin 4. sayısıyla bir kez daha hayat bulmakta. O telaşlı, özverili ve içtenlikli çabaların sonucunda, Temmuz-Ağustos-Eylül aylarını kapsayan yaz dönemi sayımız bu defa da sizlerin okuma ve değerlendirmelerinize sunulmanın kıvancını taşıyor. Ne mutlu ki gerçekleşmesi özlenen bir projemizi sizlerle paylaşmamızın bu kez 4. buluşmasındayız.

Acemi kadrosu olarak bizler, hoşgörü ve disiplin dengesinin ihmal edilmeyişi ve daima; küstürmek değil, yeni kalemler kazanmak üzerine temellendirilmiş bir yayın politikası izleme kararlılığımızı sonuna kadar sürdürmek gayretinde olduk ve olmaya da devam edeceğiz. Yaşadığımız zaman itibariyle Edebî yolculuğumuza katılan ve katılacak olanlarla daha verimli birlikteliklerimiz oluşmakta. Bir okul olma sözümüzün arkasında olduğumuzu unutulacak bir vaat olarak değil, her yeni sayımızla ortaya koyduğumuz icraatlarla ispat etmekteyiz. Acemi’ye gönderilen yazı ve şiir sayılarındaki artış ise bu samimi gayretlerimizin daha fazla ilgi ve takiple karşılık bulduğunun göstergesidir.

Bu sayımızda, sizler için sekiz şairimizin şiirleri yer aldı:

Ebru Tabiloğlu - Anka mevsimi, Emre Dal,- Siyah beyaz Gece, Enes Kolan - Kanayan, Hatice Eğilmez Kaya - Ölüm Var, Nurten Can - Deniz Kollarımda, Sertaç Gereç - Endülüs Hatırası, Tugay Kaban - Medlûl ve Ünsal Atasoy - Yoz adlı eserleriyle beğeni ve değerlendirmelerinize sunulmakta.

Nesir yazıların oluşturduğu bölümümüzde ise kitap sahibi yazarlarımızın, edebiyata yeni adım atmış ve yeteneklerini geliştirme yolunda ilerleyen kalem sahipleriyle aynı ortamı nasıl bir uyum içersinde paylaştıklarını rahatlıkla gözlemleyeceğiniz ve yazıları beğenerek okuyacağınız umudundayız. Bu kısımdaki yazarlarımızın isimleri de şöyledir:

Gülçin Pehlivan – Ebedi Halka, Nurcan Esen,- Yılanın Böylesi, Fatma Atıcı – Deniz, İnci, Hayret, sen ve Ben, Mehmet Ballı – Asıl Azarsa İşte Bal Böyle Kokar, Hatice Hande Kapan – Umudun Rengi Gri, Meltem Vatan Demirci – Akıl Karmaşası, Semrin Şahin – Bağnazın laneti, Sevgi Korkusuz – Gönlümdeki Nadideler, Tuba Hayriye – Garip Bir Gün Daha, Hanife Altun – Düş Hekimi, Nevin Akbulut- Kız Kulesinden Denize, Mustafa Bilgücü – İnsan Beta, Esranur Turan- Gözlerin Bir Kaşık Bal Olsa, Okan Yalvaç – Aşkın Diğer Adıyla Korkmak,Tugay Kaban – Yağmur Kahvehanesi, Cansaran Kızıltaş – İğde Kokusu, Müjdat Ustaoğlu – Onlar Hiç Ayrılmadı.

Yeni sayıda buluşmak dileğiyle iyi okumalar…

Yeni bir edebiyat, sanat dergisi: 'Kün'


Anadolu’nun tam ortasında yeni bir edebiyat dergisi çıktı.

Yozgat’ta yayın yapan Kün Yayıncılık bünyesindeki Kün Edebiyat ilk sayısıyla okurla buluştu. “Taşra ve Edebiyat” dosyasıyla çıkan ilk sayıda ilgi çekici yazılar ve şiirler yer alıyor. Taşradaki edebî faaliyetlerin ne durumda olduğu, taşranın merkeze nasıl baktığı, taşrada yazar olmanın ne anlama geldiği gibi konuların farklı yazarlar tarafından kaleme alındığı dergide şiir ve öyküleriyle genç yazarların yoğunlukta olduğu göze çarpıyor. Ayrıca, son dönem Türk öykücülüğünün önemli isimlerinden İmdat Avşar’la yapılan söyleşi de yine taşra merkezli edebiyat üzerine… Yine taşra edebiyatı ile ilgili olarak yapılan soruşturmada, Türk edebiyatının önemli isimleri görüş bildirmişler. Cihan Okuyucu, Şeref Akbaba, Ethem Baran, Emir Kalkan, Mehmet Nuri Yardım, Vedat Ali Tok, Gökhan Tunç, Mehmet Gürbüz, bu soruşturmada görüş bildiren isimler. Geçtiğimiz ay vefat eden şair Abdurrahim Karakoç’un ardından kaleme alınan üç yazı da dergiyi zenginleştiriyor.

Kün Edebiyat, içeriği yanında görsel tasarımıyla da dikkat çekiyor. Kapak fotoğrafı olarak kullanılan illüstrasyon modern ile gelenekseli harmanlayan bir Ahmet Yozgat çizgisi.

Tamamı taşrada bulunan isimlerden oluşan yazar kadrosunda; denemeleriyle Kenan Erdoğan, Ziya Avşar, Faruk Çolak gibi akademisyenlerin yanı sıra, Siyami Yozgat, Mehmet Ali Çakır, Ahmet Yozgat, Celal Kapusuzoğlu, İhsan Kurt, Süleyman Çınarer, Ali Tavşancıoğlu, Ömer Faruk Ünalan, Lütfi Ayhan, Halil Derviş, Selami Celeboğlu, Hüseyin Akbaş, Akın Uyar gibi isimler yer alıyor. Öykülerde, Ahmet Yozgat, Mustafa Çiftçi, Ercan Köksal, Üzeyir Süğümlü, Yasemin Yıldız, şiirlerde ise Mehmet Güneş, Nur Saka, Mehmet Binboğa, Ahmet Keskinkılıç, Şakir Yücesoy, Emir Arslan Karapaça, Yusuf Özcan, Hasan Çekerek, Payidar Zaraman, Ali Bozok, Fatih Kocatepe imzaları var.

İki ayda bir yayınlanacak olan Kün Edebiyat’ın yayın ilkeleri, derginin editör yazısında şu şekilde belirtiliyor: “Her şeyden evvel şunu belirtmekte fayda var ki, hiçbir dünya görüşüne, hiçbir ideolojiye yaslanmayacağız. Dünyaya ya da ötesine nereden bakarsa baksın, söyleyecek sözü olan herkese kapımız açık olacaktır. Çünkü biz her bireyin sadece insan olmaktan dolayı değerli, her sözün insana kattığı ile önemli olduğuna inanıyoruz. Ancak tamamen bir başıbozuk çetesi olmayı da istemiyoruz. Moda tabiriyle bizim de bazı kırmızı çizgilerimiz var. Edebiyatı edeb dairesi içerisinde yapacağız. Milletin değerlerine saygılı olacağız. İnsanlık onuruna muvafık düşmeyen hiçbir düşünceye prim vermeyeceğiz.”

2012-07-11

Nar Tanesi Şiirler

Çocuk ve şiir, birbirine en çok yakışan iki kavram. Çocuk, en güzel şiirdir.Ve en güzel şiir, bir çocuğun yüreğine dokunan şiirdir. Bu yüzden çocukla şiir hep bir arada olmalı.

Çocuklarımıza güzel şiirler söylemeli, okutmalı, yazdırmalı ki onların şiir gibi güzel varlıkları ışıldasın. Güzel şiirlerle çocuk yüzleri daha şen… Güzel şiirlerle çocuk gönülleri daha coşkulu… Güzel şiirlerle çocuk bakışları daha pırıl pırıl... Güzel şiirlerle çocuğun dünyasını keşfe çıkalım. Şiir gibi renkli, heyecan dolu ışıl ışıl bir çocuk dünyası kuralım...

Zambak Yayınları çocuklar için seçilmiş şiirlerden oluşan bir kitap yayımladı. Nar Tanesi Şiirler adıyla yayımlanan kitap, 1929 doğumlu Hasan Latif Sarıyüce ile başlıyor, 1990 doğumlu Yusuf Türkoğlu ile devam ediyor.

Kitapta şiirleriyle yer alan diğer şairler: Cahit Zarifoğlu, Yusuf Dursun, Rıfkı Kaymaz, A. Vahap Akbaş, Mustafa Ruhi Şirin, Bestami Yazgan, Gökhan Akçiçek, İsmail Karakurt, M. Said Türoğlu, Mevlana İdris, Mustafa Ökkeş Evren, Mehmet Ali Özkan, Mehmet Azim, Mustafa Oğuz, Musa Güner, Murat Soyak, İbrahim Türkhan, Mustafa Baki Efe, Hüdayi Can, Mustafa Uçurum, Selami Şimşek, Vural Kaya, Çağrı Gürel.

Günümüz çocuk şiiri hakkında sağlıklı bilgiler elde etmeyi sağlayacak bir kitap Nar Tanesi Şiirler. Kitapta yer alan şiirler sadece çocuk şiirlerinden oluşuyor. Konuyla ilgili olarak Mustafa Oğuz önsözde şunları söylüyor: “Çocuklar için şiir yazdığını sanan, şiirlerinde "çocuk" kelimesini kullanan şairler, aslında çocuk şiiri yazamamaktadır. Bu kitapta bu tarz şiirler yer almıyor. Buna özellikle dikkat etmeye çalıştık.

Bu kitapta sadece çocuksu bir eda ile çocuğun diliyle şiir yazan şairlerin şiirleri yer alıyor. Bu anlayış doğrultusunda şiir yazan çok şair olmadığından kitapta sayıca az şair yer alıyor. Bu şairlerin şiirleri hakkında bilgi edinilmesi için de şiir sayısını fazla tutmaya çalıştık.

Şunu da özellikle belirtmeliyim ki bu kitapta çocuk şiiri yazan bütün şairleri bir araya toplamak gibi bir amaç yoktur. Öyle olsaydı daha çok şairden şiir almamız gerekirdi. Asıl amaç, çocuklara onların dilinden yazılmış seçme şiirlerden oluşan bir demet sunmaktır.”

Özet olarak Nar Tanesi Şiirler, çocuğun evreninde şiir tadını almaya çağırıyor okurlarını.

Nar Tanesi Şiirler
Çocuklar İçin Seçilmiş Şiirler
Hazırlayan: Mustafa Oğuz
Zambak Yayınları

2012-07-10

'Ayna İnsan' dergisi 4. sayısıyla okurla buluşuyor

“Sadece kavramların değil, her şeyin ama gerçekten her şeyin böylesine karmaşık bir resim verdiği bir dünyada tek bir tema (ya da izlek diyelim hadi) üzerine oturtulan şiirler çok inanarak söylüyorum artık kimseyi kandırmaz. Ya ne olacaktır? Şair; gerçekten şair olmak istiyorsa, yaşama yön veren ortak bileşkeler bulacak ve şiirini oraya yerleştirecektir. Şair; söyleyecek sözü olan insandır belki ama, önce bunu kendisine söyler, şiir aracılığıyla yapar bunu. Ve söylenene kendisi inanırsa; ancak o şiir ülkede ve dünyada kendisine “okur” bulur.Ben böyle bir şiirden yanayım.” Metin Güven

Ayna İnsan Temmuz/Ağustos/Eylül 2012, 4. sayısıyla okurla buluşuyor. Derginin 4.sayısında Fatih Yavuz Çiçek, H.Senday Tuncer, Metin Dikeç, Regiman Deniz, Semiha Kavak, Seyfettin Saraç deneme, inceleme ve izlenim yazılarıyla, Halil İbrahim Polat öyküyle yer aldılar. 4.sayınınşairleri Adnan Onay, Ahmet Yılmaz Tuncer, Arda İnal, Bekir Zengin, Engin Sevinç, Fatih Yavuz Çiçek, Ferhad Gülsün, Hasan Parlak, Hatice Kırıkçı, Leyla Mihrinaz Engin, Muharrrem Sönmez, Nihan Işıker, Nur Alan, Sera Bakır ve Seyit Pelitli.

Ayna İnsan; İz Bırakan Şairler bölümünde İlhami Çiçek’i andı.

5. sayıda buluşmak dileğiyle…

İçindekiler

Ayna İnsan/Sunuş/Şair de, Şiir de, Kozmopolittir
Fatih Yavuz Çiçek/Maraş’da Yılın Teması: Necip Fazıl Kısakürek
Halil İbrahim Polat/Sonbahar
H.Senday Tuncer/İkiz Kardeşler
Metin Dikeç/Rainer Maria Rilke Şiirlerine Bakış-II
Regiman Deniz/İki Otel ve İç Yangınları
Semiha Kavak/Medeniyet Fikrini Yeniden Düşünmek
Seyfettin Saraç/Cumartesi Bugün

İz Bırakan Şairler/İlhami Çiçek

Ve şiirleriyle

Adnan Onay/Yaşamak
Ahmet Yılmaz Tuncer/Güncesi
Arda İnal/Aşkın G’eliş Şiiri
Bekir Zengin/Şikayetnâme
Engin Sevinç/Salıncak
Fatih Yavuz Çiçek/Gülbezek
Ferhad Gülsün/Duvar
Hasan Parlak/Sevdan Üzre
Hatice Kırıkçı/Biz ki
Leyla Mihrinaz Engin/Ahvâlım
Muharrrem Sönmez/Ölüler Sevmez Artık Beni
Nihan Işıker/Opak Bir Sevda
Nur Alan/Nadas
Sera Bakır/Beyaz Yalıda Söylenen Hayal
Seyit Pelitli/Adım Senin Hayatında Uçurum

Ayna İnsan dergisini temin edebileceğimiz yerler;

Ayna İnsan 4.Sayısı İstanbul’da Beyoğlu Mephısto, Ankara’da Kurtuba Kitabevi, Turhan Kitabevi, İmge Kitabevi, Birleşik Kitabevi, İzmir'de Kemeraltı Salepçioğlu İşmerkezi İnsancıl Yayınları , Afyon'da Bilim ve Kocatepe Kitabevleri , Antalya’da AKSAV, Bursa’da ASA Kitabevi, Giresun'da Truva Kitap Sanatevi, Kayseri'de Akabe Kitabevi, Konya'da Gençlik Kitabevi, Kırıkkale'de Çile Kitabevi, Malatya'da Fidan Kitabevi, Mersin’de Tekağaç Kitabevi ve Ütopya Kültür Merkezi, Samsun'da Deniz Kültür Merkezi, Trabzon’da Trabzon Sanat Evi’nden temin edilebilir.



İletişim:
aynaveinsan@gmail.com

2012-07-09

'Ay Vakti' dergisinin 139. sayısı

Temmuz-Ağustos 2012

Dergimizin Temmuz-Ağustos sayısı için hemen her yıl, yeni isimlere daha çok yer ayıralım diye niyet eder, o istikamette de dergiyi hazırlamaya başlarız. Sonrasında olduğu kadarıyla yetinir,diğer aylardan daha çok yeni imzaya yer veririz.Dergi okurunun ve yazı gönderenlerin bilmesi gereken husus şudur.Yeni imzalar, teşvik amaçlı dergiye alınmış çalışmalar var.Eleştirilsek de, genç kalemlere yer vermeye devam edeceğiz.Ay Vakti’nde yazmaya başlamış, hangi alanda yazıyorsa özgün bir şekilde çalışmasını sürdüren ve uzun soluklu dergide yer alan arkadaşlarımızın Ay Vakti’nden kitapları çıkıyor.Bizim kendilerinden farklı konularda çalışmalar talep ettiğimiz yazarlar, şairler, akademisyenler olmakla beraber, dergi ailesinden olan kalem erbabı, kardeşlerimiz, büyüklerimiz de var. Dergi halkasında yer almaları hasebiyle onlar besleyici, yol gösterici de olurlar zaman zaman.Yeni isimler önemli.

Ancak, çalakalem yazılmış her çalışma da dergilere gönderilmemeli.Şiir ya da farklı alanda çalışmalar gönderenler yayınlanmadı diye sitem edip, darılıp, hatta yazmayı terk edip bir köşeye çekilmemeliler.Dergilere; şiir, öykü, deneme yayınlamak için çalışmalarımızı gönderelim elbette, ama yetenek alanımızda gelişmeler kaydetmek için de bir dergi halkasında uzun soluklu yer almaktan imtina etmemeliyiz.Yersiz mukayeselerden de kaçınmalıyız.Teşvik amaçlı dergiye alınmış çalışmalardan hareketle değerlendirmeler yapmak hakkaniyetten uzaklaşmaktır.Eserimiz bir kıymet arz ediyorsa, bir dergi görmese diğeri görecek, dergiler göremese de zaman içinde o yerini bulacaktır.İşte benim yazdıklarım bu kategoriden demeyin hemen… Bu da kendimizi aldatmak olur. Her yazdığımızı yayına sunmamız da gerekmiyor. Sanat mahreçli çalışmalar yaparken, yayınlatmak için gönderirken iki defa düşünmeli, tekrar tekrar gözden geçirmeliyiz. İşimize bakalım. Nitelikli çalışmalar yapalım.

Yeni imzalara imkân tanıyan atölye dergilerine de sahip çıkalım. Dergi kapağına bakarak, tanıdık kimse yok diye almadığımız, abone olmadığımız dergilerin kapısını çalıyoruz. Zihni ferahlık olsun diye kimi hususları aydınlatmak istedik.

Hüsn-ü niyet sahibi olmak mümin tavrıdır. Her eylem, her söz, her iddia, fi iliyata dönüşen her şeyin hesabı var. Rabbim bizi gereksiz amelden uzak tutsun.

Hareketlenelim biraz. Ay Vakti için her birimizin yapacağı çok şey var. Yürüyüşe devam.

İrtibat:
P.K. 160 Kadıköy/İSTANBUL
0216 341 11 66
ayvakti@gmail.com

2012-07-06

'EDEP' edebiyat dergisi


Edep'in Temmuz sayısı çıktı. Bu sayıda "Ben Çağdaş Bir Zülfikarım Şam'da" şiiriyle Çağatay Telli, "Buhara'dan Gelen Adam" şiiriyle Selçuk Azmanoğlu, Erdal Çakır "Beklemek", Adem Turan "İki Borges", Mustafa Özçelik "Uykusunda Bir Çocuk", Mehmet Yıldırım "Sırra Kadem", Mehmet Aycı "Gece Bir Gökyüzünde", Arif Ay "Anasır-ı Erbaa" şiirleriyle; Şerife Durna, Telman Bayramoğlu öyküleriyle, Mehmet Yavuz Ay "Kudüs ü Şerif Notları" başlıklı gezi yazısıyla, Cevat Akkanat "Kınından Fırlayan Kör Bıçak" başlıklı Şiir Defteri yıllığı eleştirisiyle, Arif Ay "Gün Dökümleri"yle, Şaban Abak Nasrettin Hoca'nın "Tersine Çevrilmiş Kuyu" fıkrasının yorumuyla, M. Fatih Kutan "Şayet" başlıklı notlarıyla yer aldılar. Ayrıca "Resim Altı Yazılar", "Güldeste", "Hatırat" Edep'in bu sayısının sürprizleri.


İrtibat:
edepdergisi@gmail.com

2012-07-04

'Umran' dergisi

Umran dergisi temmuz sayısında, İslâmcılık, Türkiye iç siyasal hayatı ve bilhassa Suriye ve Mısır olmak üzere Ortadoğu’da yaşananlar ve Müslüman düşünür Roger Garaudy’nin vefatı başlıklı üç önemli dosya ile okuyucularının karşısına çıkıyor.

İslâmcılık dosyasında İslâmcılığın ne ifade ettiğini, Müslüman âlemindeki İslâmcılık hareketlerinin birbiriyle ilişkileri-etkileşimlerini, bulundukları ülkelerdeki rejimlerle mücadelelerini ele alan yazılar ve röportajlar yer alıyor. Bilhassa dünyanın gözleri önünde Suriye’de icra edilen Esed-Baas rejiminin vahşi katliamlarının, Mısır İhvan’ının cumhurbaşkanlığı seçim zaferinin tahlili, gelecek dönemde askeri dikta ile ilişkilerinin incelendiği Ortadoğu dosyası çarpıcı yazılardan oluşuyor. Müslüman oluşu dünyada büyük yankılar uyandıran, Siyonizm’e karşı sert duruşu bağlamında kaleme aldığı ve şok eser olarak nitelendirilen “İsrail, Mitler ve Terör” kitabı yüzünden dünya kamuoyunca aforoz edilen, kitaplarının çoğunun Türkçeye de çevrildiği Müslüman düşünür-filozof Roger Garaud’nin vefatı üzerine özel bir dosya hazırlanmış.



İrtibat:

0212 631 12 50
www.umrandergisi.com

2012-07-03

Yedi İklim, 268

Temmuz 2012

Yedi İklim: Oruç Günleri
Yüksel Peker: Kelebek, Şair ve İzler
Ali Haydar Haksal: Değil / Aşktan Öte Işık
Hasan Aycın: Çizgi
Zafer Acar: Hayat Durumu
Mustafa Ruhi Şirin: Ben Hangisiyim / Annemi Anlatmak / Ayakkabılarım/ İlk Kime Söyleyeceğim
Yeprem Türk: Önemli Olan
Aykut Nasip Kelebek: Türkiye / Türk Lokumu
Mehmet Habil Tecimen: Murad Han Oğlu Mehmet'e Mektubumdur
Mustafa Ergin Kılıç: Perdeler Gerdâniye Nerdesin Ey Şiir!
Berk Karapınar: Siyah Saçlarınıza
Mesut Gürler: Hiç Bile Değilken Piç Ölmek
Mahmut Feyzi: Boyama Kitabı
Mustafa Cemil Efe: Hüsni Hat
Ali Haydar Haksal: Aynamın Sonsuzluğundaki Sen
Osman Koca: Çöpür
Ubeydullah Efe: Bahar ve Çöl
Serap Ekizler: Çizgi
Erdoğan Erbay: Batı Ütopyasından Doğu Hakikatine I: Ali Haydar Haksal'da Kudüs Sorgusu
Mehmet Habil Tecimen: Borcu Olan Şairler
Hâfız-i Şirazî: Hafız Divanında Şiir Üzerine Beyitler -III- Derleyen: Cihangir Berk
Yeprem Türk: Mehmedesk Yazı
Yusuf Turan Günaydın: Kitap Yatağı Bir Dergi: Hareket
Mehmet Özger: Yapı ve İzlek Bakımından Suçsuzluğumu Affet
M. Üveyis Kahraman: Âb-ı Hayat
Şakir Kurtulmuş: Küresel Çağda Kaybolmak
Elmas Şahin: Başka Hayatlar Peşinde
Mustafa Uçurum: Osmanlıya Köyden Bakmak
Mehmet Eliusta: Hasan Aycın'dan Yeni Albümler ve Kitaplar/ Kelepir Sepette Neler Var? / Dünya Bir Lunaparktır
Osman Yalçın: Tanıdıkların Hikâyesi Ayrı Düşmüş Zamanlar


İrtibat:
Hakimiyeti Milliye Caddesi No: 31/12 (Belediye Sahaflar Çarşısı)
Valide Camii Karşısı Üsküdar-İstanbul
yediiklim@yahoo.com
ahhhaksal@gmail.com
yediiklimeditor@yahoo.com
0 216 492 10 74
0 535 866 65 58
0 533 310 88 83

2012-07-02

'Yüzakı' dergisi

Din, kitap, sünnet ve vatan sana emanet...

Kıymetli şeylerin tâlibi çok... Düşmanı çok... Göz dikeni çok...

Bundan dolayı; sahip çıkanı olmalı, koruyanı olmalı, muhafızı olmalı...

Mukaddesâtını koruması da insanın imtihan maddelerinden...

Din, kitap, sünnet ve vatan, insana emânet... Müslümana emânet... Sana emânet...

Bilhassa gücü, kuvveti, imkânı yerinde olan gence emânet... İmkân sahiplerine emânet... Fert fert herkese emânet...

Kur’ân, hâfıza emânet... Vatan, gaziye, şehîde, canını fedâ edecek yiğitlere emânet...

Allah nûrunu tamamlayacak... Fakat, verdiği emâneti yüklenen sâdık kullarıyla...
Onlardan olmak büyük meziyet... Olamamak büyük ihânet...

Muhafazakârlık çevresindeki tartışmalar, Temmuz ayında muhafaza etmemiz gereken değerler meselesini dosya konusu yapmaya sevk etti bizi...

Kürtaj konuşuldu geçtiğimiz günlerde. Masum yavruların hayat hakkının muhafaza edilmesi gayretlerine bozulanlar oldu...

Muhafazakâr sanat mevzuu konuşuldu... Birileri; «Sanatın dîni olmaz.» diyerek, tersini yani dîne karşı sanatı savunmayı sürdürdüler.

Muhafazakârlığı siyasî mânâsının dışında bir mukaddesat savunuculuğu olarak ele aldık.

Global dünyanın fırtınaları, şimşekleri, yıldırımları karşısında; gençlerimize, kendimize, insanımıza şu hatırlatmayı bir kez daha yaparak:Din, kitap, sünnet ve vatan sana emanet...

Genel Yayın Yönetmenimiz M. Ali EŞMELİ, insanın ezelden yüklendiği emânete ve onun ancak mes‘ûliyet duygusuyla insana kıymet vereceğini ifade etti. Vatan, bayrak gibi emânetlerin, Kur’ân ve Sünnet emânetine sahip çıkmakla muhafaza edilebileceğini vurguladı:“Her şey; sadece Hakk’a yaklaştıkça güzel. Hakk’ın hakikat ve ebedî sanatı dairesinde her şey mükemmel. O dairenin dışına düşen, uzaklaşan her şey mahrum.”

Muhterem Osman Nûri TOPBAŞ Hocaefendi, Gönlünü Dergâh Eyleyen Hak Dostları başlıklı makalelerinde, 16 Temmuz 1999 tarihinde vefât eden Hacı Musa TOPBAŞ Efendi ve diğer Hak dostlarının hâtıra ve sözlerinden hareketle, tasavvufu fert ve toplum huzuruna muazzam katkısıyla anlattı.

Mustafa Asım KÜÇÜKAŞCI; sekülerizmin, aklı esas aldığı iddiasını çürüten bir misalle, aklın düşmanı alkol karşısında İslâm ve modernitenin duruşunu karşılaştırdı.

Yard. Doç. Dr. Harun ÖĞMÜŞ, modernleşme karşısında Tanzimat’tan beri süren tavırları itidal çizgisinde değerlendirdi. H. Kübra ERGİN; modernizmin de bir gelenek olduğunu, misal İslâm olduğunda geleneğin de tecdid ihtivâ ettiğini misallerle açıkladı. Aynur TUTKUN; muhafazakâr sanatın, ne kadar tabiî olduğunu, ironik bir dille anlattı. Fatih GARCAN, maddî değerleri koruma ihtirasının mânevî değerleri muhafazanın önüne geçişini hikâyeleştirdi.

İrfan ÖZTÜRK, kurban ve sadakanın belâyı defetmesine yaşanmış bir hâdiseyle misal verirken; Âdem SARAÇ, Efendimiz’in amcaları ve eşlerinin Varlık Nûru karşısındaki tutumlarını serdetti. Sami GÖKSÜN, Kur’ân emânetini muhafazaya talip olan hâfızların kıymetini ve bu kıymetin muhafazasını anlattı.

Kalbin Gözyaşları’nda Orhan; kardeşlik problemlerinden dolayı, şeytandan Allâh’a sığınmayı öğrendi. Eğitim Notları’nda hastalığın hikmetleri var...

Ahmet ZİYLAN; bütün yönleriyle siyaseti ele aldığı yazısında, yöneticilik ahlâkına dair hayattan birçok tecrübe ve not aktardı. Hilmi MUHTAR; aklı ve akıllı insanı, dînî-ahlâkî bir lisanla anlatırken; Burhan Cahit ÖZDEMİR de Halûk ile Âsım karşılaştırmasıyla, «Dindar Nesil» tartışmalarına atıfta bulundu.

Tarih köşemize; Hacı Bayrâm-ı Velî, Abdülkādir Geylânî, İmâm-ı Buhârî, Sokullu Mehmed Paşa ve Barbaros Hayreddin Paşa konuk oldu.

Hadi ÖNAL, 20. Uluslararası Hazar Şiir Akşamları’nı anlattı.

Mizah köşesinde ise; harâbât ehlini hor görüp, onlara gülüp geçmek yerine, dertlerine nasıl derman olmak vazifesinin de bize emânet olduğu hatırlatıldı.

Şiirler... Emânetin ağırlığını hisseden, hissettiren, mâneviyattan, mukaddesattan hisseli şiirler...

Dîni, kitabı, sünneti ve vatanı söz varlığıyla koruyan şiirler...

Özüyle de onların mânevî bekçisi mısralar...

Global fırtınalar karşısında, bu din ve bu vatan kimin ise ona emânet....

'Türk Edebiyatı' dergisi

Temmuz 2012

Takvim ve saat sistemindeki değişiklik, dünyaya bakışımızda, hayat tarzımızda ve zaman idrakimizde köklü bir dönüşüm arzu ve iradesini temsil ediyordu. Hicrî takvim ay yılı esasına dayandığı için “sene-i devriye”ler hep başka günlerde ve mevsimlerde idrak edilirdi. Dinî hayatımızı hâlâ eski takvime ve saat sistemine göre tanzim ediyoruz, yani eski zaman idrakimizi bütünüyle kaybetmiş değiliz. İşte yaz Ramazanları gelip çattı. Biz de hem Ramazan’ı, hem de Topkapı Sarayı Müzesi’nde Divit Odası’nın Saat Seksiyonu olarak düzenlenip ziyarete açılması vesilesiyle bir mini dosya hazırlamaya karar verdik ve söz konusu seksiyonda teşhir edilen saatleri, ustası Recep Gürgen’le birlikte çalışır hâle getiren Dolmabahçe Sarayı saat ustası Şule Gürbüz’le bir röportaj gerçekleştirdik. M. Selim Gökçe’nin sorularına, aynı zamanda güçlü bir hikâye yazarı olan Şule Gürbüz’ün verdiği derinlikli cevapların dikkatinizi çekeceğinden eminim. Ben de Ahmet Hâşim’den başlayarak bazı yazarlarımızın eserlerinde hâlâ işleyip duran saatlere göz attım.

Hülya Atakan ise “Başkent’te Zaman Avcılığı” başlıklı denemesinde Ankara’nın ruhunu arıyor, fakat henüz bulabilmiş değil.

Vefatının 50. yılında andığımız Ahmet Hamdi Tanpınar’ın kadınlara ve evliliğe bakışı hakkında bir tahlili Cafer Gariper’in kaleminden okuyacak, Hazine-i Evrak’ta ise büyük yazarın biyografisine küçük bir katkı niteliği taşıyan bir belge göreceksiniz. A. Didem Uslu, eskilerden Mahmut Yesari’nin Pervin Abla adlı romanını tahlil etti. Funda Özsoy Erdoğan da dergimizde zaman zaman hikâyelerini okuduğunuz Sevgül Yılmaz’ın ilk romanı olan Gizli Vadi’yi değerlendirdi.

Geçen ay büyük bir fikir adamı hayata veda etti. Müslüman olduktan, özellikle İsrail hakkında eleştiriler yazmaya başladıktan sonra Avrupa ve Amerika’da dışlanan Garaudy’nin ölüm haberi, basına arkadaşımız Cemal Aydın tarafından duyuruldu. Fransız haber ajansları ve gazeteleri büyük filozofun ölüm haberini vermedikleri için kızı, haberi İslâm dünyasına duyurması ricasıyla mütercimi Cemal Bey’i aramıştı. Vakfımızın müessese müdürü olan Cemal Aydın, dergimiz için kısa bir değerlendirme yazısı yazdı ve Moritanyalı bir entelektüelin Garaudy ile yaptığı son röportajı tercüme etti.

İsrail’i eleştirdiği için Garaudy’nin akıbetine uğrama tehlikesiyle karşı karşıya bulunan Alman şair Günter Grass hakkında Senail Özkan’ın yazdıkları herhâlde ilginizi çekecektir. Özkan, Grass’ın fırtınalar koparan “Ne Söylemeli?” adlı şiirini de Türk Edebiyatı için çevirdi.

Said Coşar, edebiyat tarihimizi karikatürlerle anlatmaya devam ediyor. Bu sayıda siyasî hayatı ve özelikle iri burnuyla karikatüristlerin vazgeçemediği bir figür olan Refik Halid’i ele aldı. Bildiğiniz gibi, Refik Halid de usta bir mizah yazarıydı ve yıllarca Aydede adlı mizah mecmuasını çıkarmıştı.

Güzel deneme ve hikâyelerini okuduğunuz Deniz Özbeyli, bu sayımızda da Orhun Yazıtları hakkında ilgi çekici bir “söylem çözümlemesi”yle yer alıyor. Genç bir yazar olan Afşın Selim, İslâm’ın Ziya Gökalp Türkçülüğündeki yerini sorguluyor ve meseleye bütün olarak bakıldığında, Gökalp’ın milliyetçilik anlayışının Müslüman kavimler arasında ayrılık çıkarmak gibi bir amaç taşımadığı; ayrışmadan değil, dayanışmadan yana olduğu sonucuna varıyor. Semih Akşeker de “Şehirler Ahlâkımızın Aynasıdır” başlıklı yazısında, evler yapıp şehirler kurmanın sadece bir inşa faaliyeti değil, bir var oluş tarzı olduğunu, bugünkü şehirlerimiz bu açıdan değerlendirildiği takdirde durumumuzun hiç de iç acıcı görünmediğini söylüyor.

Geçen ay, Türk şiiri önemli bir ismini, Abdurrahim Karakoç’u kaybetti. Bahtiyar Aslan, bu yeterince takdir edilmemiş şairimizle ilgili bir değerlendirme kaleme aldı.

Bu sayıda Kâmil Yeşil ve Sevgül Yılmaz’ın birer hikâyesini, Hatice Eğilmez Kaya’nın hoş bir denemesini; ayrıca Mustafa Ruhi Şirin, Mehmet Aycı, Mehmet Narlı, İsmail Aykanat, Muhammed Hüküm, Abdurrahman Şimşek, Sabri Kaplan, İlker Nuri, Mehmet Özdemir ve Mehmet Yılmaz’ın şiirlerini okuyacaksınız.

Kırkambar’ımız da her zaman olduğu gibi dopdolu.

Daha güzel ve daha zengin sayılarda buluşmak üzere…

Muhabbetle efendim.

Beşir Ayvazoğlu

2012-07-01

'Edebiyat Ortamı' dergisinin 27. sayısı

Temmuz-Ağustos 2012

Türkiye, yeni bir gelecek inşası içinde görünüyor. Dünya yeni bir şekil alıyor çünkü. Türkiye’nin de bundan payını alması kaçınılmaz görünüyor.

Ortadoğu, dünyanın şekil vericisi olma rolünü yeniden üstlenmiş durumda. Asıl rolünü. Ortadoğu, kaderler ağının merkezi, subaşı. Pınara hasret duyan insanlık, suyun gerçek sesini ve muhteşem berraklığını yeniden keşfetmenin eşiğinde. Ortadoğu’nun sesine kulak kesilmiş bekliyor.

Bir peygamberin diğer peygamberi işaret ettiği ama aynı zamanda eşi görülmemiş trajedilerin yaşandığı bu topraklar yeni buluşmalara ve yeni doğumlara doğru ilerliyor. İnsanlık bir seçim arifesinde olduğunun bilincinde olur ve bu seçimde doğru ışığa giderse bir çıkış yolu bulma ihtimali var. Aksi takdirde karanlık herkesi boğabilir.

Ortadoğu, yeni doğumların sadece bir ayağı. Diğer ayak ve denge unsuru ise Afrika kıtası. Gözyaşının en çok nerelerde aktığına bakmak lazım. Açlığın ve sefaletin, trajedinin ve ıstırabın bu topraklara –Ortadoğu’ya ve Afrika’ya- merhamet yağdırdığını hatırlamakta fayda var. İnsanın ve insanlığın hesabı, bütün hesapların asıl sahibi tarafından yeniden düzenleniyor ve düzenlenecek. Körleşen gözlerin, katılaşan kalplerin, haddini aşan hırsların, unutan bilinçlerin hesabının görüleceğinden umut kesmemek gerekiyor. Yeter ki biz, kendi tanımlarımızı yerli yerine oturtalım.

Herkes yeni yerini kabullenecek. Oraya doğru gidiyoruz. Bu yeni yerde bizi bekleyen şey, bizim umduklarımız olmayabilir. Bu yeni yerdeki varlığımız, yaratıcının merhametini ne kadar celp edebilmişsek o merhametin çizdiği portremiz kadar olacak. Yani neyi istediğimizden çok nasıl istediğimizin ve bu diriliş sürecine gönül kapılarımızı ne kadar açtığımızın hesabı ve ödülüyle karşılaşacağız. Çünkü Allah hiç kimseye özel muamele yapmaz. Sadece gayrete, samimiyete ve kendine yakınlığa bakar.

*

Elimizdeki ip
Boynumuza takalım diye değil,
Safları kaybetmeyelim diyedir.

Pencereyi aç.
Yorgunluğu üzerinden at.
Gayretin ve samimiyetin sesinin seni kuşatmasına izin ver.
Gönül ışığını yak.
Güneşin ayak izlerini takip et.

*
İyi okumalar.

M.A.

Edebiyat Ortamı Öykü Yıllığı 2012 , dergimizin 27. sayısının eki olarak 1 Temmuz'da okurlarıyla buluşacak.

E-POSTA GRUBU

Dergi~lik e-posta
dergilik@googlegroups.com