Ayasofya son zamanlarda gündemden hiç düşmüyor; yıllar süren restorasyonun tamamlanıp iskelelerin kaldırılması, bazı mozaiklerin ortaya çıkarılması, hanedan türbelerinin restore edilerek ziyarete açılması, liderliğini Yunan asıllı bir Amerikalının yaptığı “Ayasofya Kilise Camiası Organizasyonu”nun Ayasofya’da ayin yapma teşebbüsü ve İtalya’dan gelen prestijli bir ödül... Bize bir “Ayasofya Dosyası” hazırlama fikrini bu olayların verdiğini söyleyebilirim. Tabii, ilk yaptığımız iş, dünyanın gözünün üzerinde olduğu bu müzeyi yıllardır büyük bir başarıyla yöneten Doç. Dr. Halûk Dursun’un kapısını çalmak oldıu. Dosyamız, onun arkadaşımız İlyas Dirin’in sorularına verdiği cevaplarla başlıyor. Ayrıca Ayasofya’nın benzersizliğini vurguladığı bir yazıyla dosyamıza katkıda bulunan Halûk Bey’e teşekkür borçluyuz.
M. Selim Gökçe, “Ayasofya, Âh Ayasofya” başlıklı yazısında, Ayasofya’yı -müze yapılmasını yeterli görmeyip- yeniden kiliseye dönüştürmek isteyen Avrupalıların yüzyıllardır vazgeçmedikleri mücadeleyi, bu muhteşem mabedin nasıl müzeleştirildiğini, geçirdiği restorasyonları ve 1950’den itibaren milliyetçi ve muhafazakâr çevrelerin tekrar camiye çevrilmesi için neler yaptıklarını anlatıyor. Alâattin Karaca, “Ayasofya Karşısında Üç fiair” başlıklı yazısında İsmail Safa, Nâzım Hikmet ve Osman Yüksel Serdengeçti’nin Ayasofya’ya bakışlarındaki farklılıkları anlatıyor. Ben de “Ayasofya Ressamı” diye tanınan fievket Dağ’ın hayatından ve Ayasofya’da yaptığı resimlerden söz ettim. Ferhat Aslan, Ayasofya etrafında özellikle Türk devrinde teşekkül eden efsaneleri ele aldı. A. Cihat Beritli ise, Durali Yılmaz’ın Ayasofya’nın macerasını anlattığı, yıllar önce Aziz Sofi, yakınlarda da Ayasofya Dile Geldi adıyla yayımlanan romanını değerlendirdi.
Dosyamızda, Ayasofya’nın Türk resmine nasıl yansıdığını az çok göstermeye çalıştık. Bu sayımızın aynı zamanda mini bir Ayasofya Albümü olduğunu söyleyebilirim.
Bilindiği gibi, bu yıl, Cahit Sıtkı Tarancı’nın doğumunun yüzüncü yılı. 1910 yılında doğan ve 46 yaşında hayata veda eden şairle ilgili çeşitli programlar düzenleniyor. Cahit Sıtkı, unutulmayı hiç hak etmeyen çok önemli bir şairdir. Biz de Bahtiyar Aslan ve A. Cüneyt Issı’nın imzalarını taşıyan iki yazıyla bu değerli şairi okuyucularımıza hatırlatmak istedik.
Ömer Erdem’in “Şair Tanpınar ya da fiiirinde Olmayan Tanpınar” başlıklı yazısında, Tanpınar’ın kendi şiirini yazamamış, sadece tekniğini değil, duyuşunu da modernleştirememiş bir şair olduğunu iddia ediyor. Geçen ay Mimar Sinan Üniversitesi’nin düzenlediği “Tanpınar Sempozyumu”nda yapılmış bir konuşmanın metni olan bu yazıdaki görüşler, verimli bir tartışmaya yol açabilir. İtirazı olanlara dergimizin sayfaları açıktır.
Deniz Özbeyli’nin “Rousseau ve Bitkiler Arasındaki Eşitsizlik” başlıklı denemesini de eminim zevkle okuyacaksınız. Jean-Jacques Rousseau’nun ‹nsanlar Arasında Eşitsizliğin Kaynağı ve Temelleri Üzerine Konuşma’sından yola çıkan Özbeyli, bitkiler arasında eşitliğin olup olmadığını sorguluyor.
XX. yüzyılın ilk yarısında Türkistan’daki Türk ülkelerinin bağımsızlığı için mücadele eden, bu yüzden Sovyet döneminde “vatan haini” ve “halk düşmanı” ilan edilen Mustafa Çokay adına, uzun yıllar yaşadığı bir park açıldı ve bu parkta bir büstü dikildi. Parkın açılışına katılan Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Abdulvahap Kara, Çokay’ın bağımsızlık mücadelesindeki yerini ve Çokay Parkı’nı anlatıyor.
“Dünya Şiirinden” sayfamızda da Özgür Çavuşoğlu’nun Christina Sylvia Plath’dan çevirdiği “Sabah Şarkısı” adlı şiir yer alıyor. “Resimli Türk Edebiyatı” sayfasında da, çocuk yaşlardan itibaren hayatını yazarak kazanmak zorunda olduğu için çok yazan ve çeşitli türlerde yüzlerce esere imza atan Peyami Safa’nın bu yönüne gönderme yapan iki karikatür ve Hakkı Süha Gezgin’in “Peyami Safa” portresinden bir bölüm bulacaksınız.
Elinizdeki sayı, şiir ve hikâye bakımından bir hayli zengin: Şairlerimiz Mustafa Ruhi Şirin, İbrahim Tenekeci ve A. Yağmur Tunalı; hikâyecilerimiz ise Nihan Kaya, Sevgül Yılmaz ve Yıldırım Türk.
Kırkambar’ımız her zaman olduğu gibi dopdolu.Daha güzel sayılarda buluşmak üzere hoşça kalınız.Muhabbetle, efendim.
Beşir Ayvazoğlu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder