2008-12-21
"Yeni Dünya" dergisinde Mehmet Âkif
Yeni Dünya Dergisi son sayısını Mehmet Akif Ersoy'a ayırdı. Usta yazarların Akif'i anlattığı derginin Yayın yönetmeni Mahmut Bıyıklı'nın giriş yazısı şöyle:
Kasım 1873’te Fatih’te yaşadığı ülkenin manevi çehresini güzelleştirecek bir çocuk dünyaya geliyordu. Babası Fatih Medresesi müderrislerinden Tahir Efendi, annesi ise Emine Şerife Hanım. Emir Buhari Mahalle mektebi, Fatih idadisi, Fatih Merkez Rüştiyesi ve Baytar mektebi Âkif’in resmi eğitim çerçevesini teşkil ediyor. Ama bunun yanında ona rahatlıkla üzerindeki Rabbani istidatları keşfederek ve muhteşem rehberinden gözünü hiç ayırmayarak edeb, tazim ve azimetle “kendini yetiştiren adam” adam diyebiliriz.
Mehmet Âkif denilince belki en önce bahis konusu edilmesi gereken onun, Tanzimat sonrası gelişen yeni şiir anlayışının en büyük şairlerinden biri olduğunun neden üzeri örtüldüğü ve çarpıtıldığıdır. Mehmet Âkif, meşrutiyet döneminin en büyük şairlerinden biridir; hamasi, destanvârî şiirimizin zirvesidir. İslâm ve Batı hakkındaki derin bilgisi, kanaatleri, azmi, itidali ile her cenahtan ve her nesilden insanın muhabbet ve hayranlığını kazanmış; şiiri şahsiyetini şahsiyeti şiirini yansıtan ve tamamlayan bir müstesna isimdir.
Yeni yetişen bir neslin Mehmet Âkif’i hakiki hüviyetiyle tanıyamaması, onun sanat ve şahsiyetinin sağlam çizgilerini bilmemesi büyük bir eksikliktir. Türk şiirinin bu dâhiyane mert ve mümin sîmâsını hakkıyla tanımak, şiirimizin ve düşünce tarihimizin aydınlık ve ahlâkî geleceği açısından bir zaruret arzetmektedir.
Her büyük şahsiyetin çağına verdiği bir karşılık ve çağından aldığı bir aks-i sadâ vardır. Mehmet Âkif, çağında anlaşılmış, sevilmiş sayılmış ve takib olunmuş bir şairdir. Ne öncesinde ne sonrasında cemiyet meselelerini onun kadar tutarlı ve bütünlük içinde işleyebilen bir şaire rastlıyoruz. Üslûbundaki incelik ve o ferasetli sadelik, ancak, kalbinin dili olmadığı için bîzâr olan, şiiri hayatın kendisi olarak kavrayan, ihlâsın bu en muhkem kalesine nasib olmuştur.
Fakat Mehmet Âkif’in hayat safhalarındaki hüsran bundan sonraya rastlamaktadır. Millî mücadele sonrasında Cumhuriyetin ilanıyla birlikte şiirin siyasetle kol kola girdiği dönemdeki uzlaşmaz sükûtu, iki niyetli rejim muhiblerini ziyadesiyle ürkütmüştür. Bu ahlâk tanımayan marazî vehim, Millî Mücadeleye bil-fiil katılmış, hayatın hakikatini yüreğinin samimiyetiyle mezc ederek şiir hâlinde eritmiş bu yüce ruhlu insanı, Millî Mücadeleye katılmadığı gibi böyle bir mücadelenin imkân dâhilinde olabileceğine bile ihtimal vermemiş manda-himayeci çift yürekli bir avuç zevâtın hedef tahtası hâline getirmiştir. Ve nihayetinde Türk tarihini, Türk şiirini, 1923’ten başlatma sevdasında düşmüş, redd-i miras etmiş bir zihniyetin, tutarsız, bilgisiz ve haksız çığlıkları, bu gönlü hüzünler kulübesine dönen ince ruhlu asil adamı gönüllü bir sürgüne sevk etmiştir.
Toprakta gezen gölgeme toprak çekilince,
Günler şu heyûlâyı da er geç silecektir.
Rahmetle anılmak, ebediyet budur amma;
Sessiz yaşadım; kim, beni, nereden bilecektir...
diyecek tevazuyu hayat edinmiş bir asil ruhun, mukaddes dinini örnek yaşayışıyla taçlandıran, Ahlak ve karakter abidesini imkanlarımız ölçüsünde sınırlı bir dosyayla anıyoruz. Rabbimiz milletimize nice Akif şahsiyetli nesiller nasib etsin efendim. Selam, saygı, muhabbetle…
İrtibat:
www.yenidunyadergisi.com
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder