Son yıllarda hem ülkemiz de
hem de uluslararası entelektüel dünyada değerlerle ilgili çalışmalara ilgi
giderek artmıştır. Çağımızın “hoşgörü”, “öteki”, “savaş”, “barış, “özgürlük”
gibi temel problemlerini göz önüne alırsak “Değerler”in bu yükselişi tesadüfü
olmasa gerek. Aydınlanmayla birlikte başlayan “değerler”in
değersizleştirilmesi anlayışı, hem bireysel olarak hem de toplumsal olarak
beklenmedik olumsuz sonuçlar doğurdu. Aydınlanmanın “akıl”ın güvencesinde
kurmaya çalıştığı modern toplum, temel değer olarak meşrulaştırdığı “bilim”i,
bütün değerlerin mihenk taşı olarak görüp sanattan dine kadar bütün alanları bu
mihenk taşının sıkıdenetimine tabi tuttu. Bu meşrulaştırmanın aracı ve atölyesi
de modern eğitim sistemi oldu. Bugün bunun sıkıntılarını her alanda derinden
hissetmekteyiz. Değerlerin boşa çıkartılması yalnızca felsefede derin krizlere
yol açmakla kalmadı, toplumda da telafisi pek de kolay olmayacak sonuçlara yol
açtı. Değer kavramı “Nasıl bir dünyada yaşamalıyız?” sorusuyla doğrudan
ilgilidir. Bugün bu soruyu sormanın zamanı gelmiş ve geçmek üzeredir.
Muhafazakâr Düşünce Dergisi
değerlerle ilgili çalışmalara katkı yapmak amacıyla bu sayısında konuyu geniş
bir alanda tartışmaya açmıştır.
Sadık Türker “Malumat – Bilgi
Ayrımı ve Bilginin Teşhisi” başlıklı makalesinde malumat (information) ve bilgi
(knowledge) arasındaki ayrımı felsefi bir açıdan ele almakta ve bilginin
epistemik karakterine dikkat çekmektedir. Malumatın salt hafızanın
(hatırlamanın) konusu olduğunu fakat bilginin bunun ilerisinde şu özelliklere
sahip olduğunu tartışmaktadır; yanlışlayıcı ya da doğrulayıcı olma, şüphe
içerme, soru sorma ya da sorun oluşturma, kavramsal ayrım ya da
kavramsallaştırma yapma, herhangi bir malumatı bilgiye dönüştürecek biçimde
yeniden ifade etme.
Hakan Gündoğdu “Evrimci
Etiğin Sorunları ve Antony Flew” başlıklı makalesinde Antony Flew’in evrimci etiğe ilişkin eleştirel
değerlendirmeleri üzerinde durmaktadır. Makalede ele alınan bazı temel sorular
şunlardır: Evrimci etik Doğalcı/Tabiatçı Yanlış’a düşüyor mu?, Mutlak bir
ilerlemeci gelişme yasası gerçekten var mı?, Böyle bir yasa gerçekten var olsa
bile o insanın ahlaki özgürlüğüyle çelişmez mi? İlerleme yasası, ahlaki iyi
için bir ölçüt verebilir mi?, “Doğa yasası”, “en uyumlu olanın hayatta
kalması”, “doğal seçilim” gibi ifadeler yanlış mı anlaşılıyor? Sadece hayatta
kalmak ahlaken tek başına istenebilir bir şey midir? Aygün Akyol “İslam Ahlak
Felsefesinde Değerler Eğitimi” başlıklı makalesinde İslam filozofu İbn Miskeveyh açısından değer eğitiminin özellikle aile
bağlamında önemi üzerinde durmaktadır. Fikri
Gül “Bir Değer Olarak İnsan Hakları ve İnsan Hakları Bilincinin Gelişiminde
Demokrasinin Rolü” adlı makalesinde insan hakları bilincinin gelişmesinin demokrasi
bilincinin gelişmesiyle paralel olduğunu ele almaktadır.
Ömer Faik Anlı “Bilim Sosyolojisi Bağlamında
Bilimin Dışsal Belirleyenleri Olarak Değerler” başlıklı makalesinde Robert
Merton’un ve Paul Feyerabend’in sosyal bir fenomen olarak bilimsel bilgiye ve
bilime felsefi-sosyolojik yaklaşımlarını incelemektedir. Anlı, Merton’un,
bilim ethosu’nda temellenen bilimin özerkliğinin, özgür toplum ve ilerleme
için anahtar konumda olduğu görüşüne karşı Feyerabend’ın çoğulcu, özgür
toplumun, geleneklerden ve ideolojilerden korunduğu gibi bilim tarafından çok
fazla etkilenmekten de korunması gerektiği görüşünü tartışır.
Nazmi Avcı “Hilmi Ziya Ülken’de Muhafazakârlığın
Temeli: Bilgi ve Değer” başlıklı makalesinde Hilmi Ziya Ülken’in
muhafazakârlık tiplemesinde Yunus Emre’yi nasıl bir örnek insan olarak gördüğü
incelenmektedir. Yunus Emre’nin “hoşgörü meziyetli değer” anlayışı, onun
dinlerde ortak olanı, insaniyi bulup görünüşü ve gösterişi aşmasını ve
evrensel bir kişilik olmasını sağladığı ayrıca, dini, değerlerle
bütünleştirerek insanlık ve doğruluk olarak yaşadığı ele alınmaktadır.
Murat Satıcı “Modernleşme-Değerler Sorunu ve
Sinemamıza Yansıması” başlıklı makalesinde Türkiye’de modernleşmenin algılanış
tarzının toplumsal, kültürel ve sosyo-ekonomik açıdan yeni modern değerler ile
geleneksel eski değerler arasında bir çatışma alanı doğurduğunu ileri
sürülmekte ve bu çatışmanın Türk sinemasındaki örneklerini ele almaktadır. Vefa Taşdelen “Varoluşun Anlamı Sorunu”
makalesinde insanın en temel sorusunun felsefi anlamda varoluşumuzun anlamı
sorusu olduğunu ele almakta ve bu soruya verilen cevapları geniş bir bağlamda
tartışmaktadır. Sorunun hâlihazır bir cevabının olmadığını, aslında bu cevabı
bulma serüveninin benliğimizi oluşturması bakımından önemli olduğunu ileri
sürmektedir.
Muhafazakâr
Düşünce Dergisi’nin Değerler sayısına makaleleriyle katkı veren kıymetli
yazarlara ve derginin hazırlanmasında büyük emeklerinden ötürü S.Ertan Tağman’a
teşekkür ediyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder