Dil ve Edebiyat dergisi, 55.sayısında (Temmuz 2013) Taksim-Gezi Parkı olaylarının zihinsel, kültürel arka planını sorguluyor! Taksim’de On Dokuzuncu Yüzyıldan Bir Ses Yükseldi başlığıyla çıkan Dil ve Edebiyat dergisi, Taksim- Gezi Parkı olaylarında “on dokuzuncu yüzyıl kodlarına uyarlı bir zihnin” sahne aldığına vurgu yapıyor.
Kapağa taşınan Taksim’de On Dokuzuncu Yüzyıldan Bir Ses Yükseldi başlıklı yazısına Üzeyir İlbak, “İhalesi yapılmamış, yargı süreci devam eden bir projeden dolayı ‘başkentler başkenti’ bir şehri ateşe veren akıl, sahiden idrak eden bir akıl mıydı?” şeklinde bir soru ile başlıyor.
“Kavga, olmayan algılar olguya dönüştürülerek ortaya çıkarılmıştır.” diyen İlbak algıların şekillenmesinde sanatçıların rollerine işaret ederek, sanat çevrelerindeki “mahalle baskısı”na dikkat çekiyor.
“Görevleri hakikati anlatmak olan sanatçı kimliğinin ardına saklanan dizi oyuncuları, bir kısım popçu ve meşhur olma derdine düşen köşe yazarları meslektaşlarına önü alınamayan bir mahalle baskısı uyguladılar ve hatırladıkları her ismi ilan ederek “neden burada değilsin?” sorusunu sordular. ‘Niteliksiz ünlüler’ galerisine dönüşen meydan eylemleri ise niteliksiz paparazzi geçit törenlerini aratmaz noktadaydı. Meydan dizi oyuncusu/tiyatrocu [banka ve telefon reklamları ile kapitalistleşen], şarkıcı ve popçulardan oluşan ekseriyeti ‘niteliksiz’ kategorisindeki sanatçılar (!) üzerinden verilen mesajlar, boyalı ve nefretçi medya desteğiyle ‘mahalle baskısı’na dönüştürüldü.”
Gençlik üzerinden yapılan tanımları da eleştiren İlbak, “Meydanda kullanılan dil, yazılan pankartlar, sloganlar ve kullanılan kavramlar bu iddia ve tanımların” yapılan “tasniflerle örtüşmediğini ve olayın Batılı anlamda anarşizm olarak tanımlanabileceğini ortaya koydu.” diyor.
“Tarihsel ve toplumsal bir değişim yaşadığımız hakikatini göz ardı etmeden yeni nesli anlamaya ‘evet’” diyen İlbak “Bu günün aydınları (!) 1970’lerde attıkları sloganların bünyelerinde ürettiği heyecan ve adrenalinle bize yeşil bir masal anlatarak yükselen alevleri gizlemeye çalıştılar. Oysa her şey 1970 ve 80’lerden kalmaydı. Meydandaki sloganlar, pankartlar, flamalar, renkler 1 Mayıs 1977’den kalmaydı. (AKM’ye asılan bezleri hatırlayın.)” şeklindeki sözleriyle bu nesli kendi arkaik amaçları doğrultusunda yönlendirmeye çalışan eski Marksistler ile olayları nostaljik bir hazla destekleyen Marksist kökenli liberallere işaret etti.
Aydın ve sanatçılar kadar fonksiyon yüklenen medyanın konumu ise yazıda değerlendirilen ana başlıklardan: “Dağınık ve güvenilmez enformatik yapısıyla medyanın haber yapma ile yönlendirme arasındaki sınırda kaybolduğu bu dönemde yaşananlar; ülkenin demokratik olgunluk noktasında yeterliliğe ve olgunluğa ulaşmadığı, karar almada hâlâ ideolojik tercihlerin belirleyici olduğu gerçeğini ortaya koydu. Tüm değerlendirme ve analizler ideoloji, etnik aidiyet, mezhep, tarih algısı ve Batılı Marksist ideolojinin temel öğretisi sınıf eksenli anlayış üzerinden kurgulandı… Derinlikli bir düşünce iklimi yoktu. Tartışmalar, sloganlar ve sığ fikirler ile karşılığı olmayan algı metaforları üzerinden yapıldı. Üzerinde düşünmeye değer bir soru ve anlamlı bir teklif yoktu.”
“Bu coğrafyada kifayetsiz politikacı ve çakma aydınlar üzerinden taşınan Batılılaşma, Batıyı tanıma ve Batıya entegre olma şeklinde uygulanamadı; yapılan bireyin kendisine ve değerlerine yabancılaşarak asimile olmasıdır. Batının ideolojik üretimlerinin tümü ‘nihilizmin örtüleri ve dönüşüme uğramış biçimlerinden ibarettir’ diyen Hermann Raushing’i haklı çıkardılar.”
Dergi’de önce çıkan diğer başlıklar:
Nevzat Bayhan, Kalbim Ağrıyor –şiir-
Yusuf Akçay, Kelam-ı Kadim’den Lisan-ı İbrahim’e
M. Atilla Maraş, Erdem Bayazıt: Selama Dursun Zaman
R. Şükrü Güngör, Susuz –hikâye-
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder