2012-12-30

‘Türk Edebiyatı’ dergisinde Ahmet Mithat Efendi


2012, bizim için hareketli bir yıl oldu; son üç sayıyı özel sayı olarak hazırlamak zorunda kaldık. Bu sebeple son iki sayıda şiir ve hikâyeye yer veremediğimiz için üzgünüz. Ancak kütüphanelerde muhafaza edilecek değer ve zenginlikte olan özel sayılarımızın çok beğenildiğini ifade etmek isterim. Özellikle “Itrî ve Türk Musikisinin Meseleleri” özel sayımız musikisi çevrelerinde büyük bir ilgiyle karşılandı. “Ahmet Midhat Efendi Özel Sayısı” olarak hazırladığımız bu sayının da beğenileceğini tahmin ediyoruz.

Elinizdeki sayı, her zaman olduğu gibi bir röportajla başlıyor. Arkadaşımız Sezai Coşkun, Ahmet Midhat Efendi hakkında ilk önemli ve kapsamlı çalışmayı yapan aziz hocamız M. Orhan Okay’la konuştu. Bu röportajı, hocamızın Beykoz’daki Ahmet Midhat Efendi Yalısı’nda çekilmiş fotoğraflarıyla zenginleştirdik. Yeri gelmişken, özel sayımızın aynı zamanda bir “Ahmet Midhat Efendi Albümü” niteliği kazandığını belirtmeden geçmek istemem.

İnci Enginün hocamız, Ahmet Midhat Efendi’nin sansür karşısındaki tutumunu ele aldı. Üss-i İnkılâp adlı eserinde “Hangi hükümet olsa yalnız kendisinin değil mensup olduğu milletin dahi sahihasını ihlal eyleyecek olan bu misüllü neşriyat-ı muzırrayı men etmesi elbette haklıdır.” diye yazmış olsa da, onun hür basından yana ve sansüre karşı olduğunu açık bir biçimde gösteriyor. Gürsel Aytaç hocamız, Midhat Efendi’nin Felâtun Bey ile Râkım Efendi, Müşâhedat ve Jöntürk adlı eserlerinin roman alanında özellikle anılmaya değer olduğunu belirterek Müşâhedat’ın orijinal kurgusunu enine boyuna analiz ediyor. Fazıl Gökçek de Midhat Efendi’nin romancılığını ele aldı. Vardığı sonuç şu: Midhat Efendi’nin bütün hikâye ve romanları elbette aynı değerde değildir. Ama onun geçimini yazdıklarıyla sağladığı ve zamanının okuyucu beklentilerine cevap vermeye çalıştığı unutulmamalıdır. Bununla beraber “geleceğe kalma kaygısı taşıyarak yazdığı hikâye ve romanlarının sayısı az değildir ve bugün bu yazdıkları ile yeniden edebiyat dünyasının gündemine girmiş, çok az sayıda yazarımıza nasip olan bir çeşit ‘yeniden doğuş’a mazhar olmuştur.”

İbrahim Şahin, “Ahmet Midhat Efendi’de Dil ve Tahayyül” başlıklı yazısında, roman ve hikâyelerini “ahlâk ve âdât” çerçevesinde düşünen “Hâce-i Evvel” için tahayyülün mistik değil, dünyevî olduğundan; Sabahattin Çağın da Hâce-i Evvel ve Kıssadan Hisse adlı ilk eserleriyle bir eğitimci yazar olarak edebiyat dünyasına ilk adımını atan Midhat Efendi’nin özellikle Kıssadan Hisse’deki tavır ve görüşlerinin uzun yıllar onun eserlerinde değişik şekillerde kendini gösterdiğinden söz ediyor. Handan İnci’nin Midhat Efendi ile Halid Ziya arasında cereyan eden roman tartışmasını anlattığı “Romanda İlk Baba-Oğul Kavgası” başlıklı yazısının da ilginizi çekeceğinden eminim. İbrahim Tüzer’in dikkate değer yazısında, Ahmet Midhat’ın, yaşadığı ülke için bir kırılma sayılabilecek XIX. yüzyılda, “yenileşme”yi, gelecek adına esaslı bir kimliğin inşası için fırsat olarak gördüğünü söylüyor. “Bu kimliğin özünü Batı dünyasının özellikle ilim ve teknik sahada insanlığa kazandırdıkları ile asırlar boyu Doğu medeniyetinin temel dinamiği olan adalet, ahlâk, insan sevgisi gibi değerler oluşturmaktadır.”

Ferhat Korkmaz’ın yazısı da Midhat Efendi’nin romancılığıyla ilgili. Ayşe Kasap, “Hâce-i Evvel”in çocuğa bakışını ve çocuklar için neler yazdığını; Şaban Çobanoğlu, şair Fıtnat Hanım’la yaşadığı aşk macerasını; Sezai Coşkun, felsefeyle ilişkisini ve felsefî görüşlerini anlattı. Nagihan Gür, özel sayımıza “Midhat Efendi’ye Göre Peder Olma Sanatı” başlıklı yazısıyla katkıda bulundu. Seval Şahin, Midhat Efendi hakkında henüz hayattayken yazılmış iki önemli kitabı tanıttı.

Midhat Efendi’in ilgi sahası Osmanlı coğrafyasıyla sınırlı değildi; özellikle Rusya Türkleriyle yakından ilgilenir, İstanbul’da okuyan Türkistanlı gençlere destek olurdu. Türk dünyasında okunma açısından da gelmiş geçmiş yazarların hiçbiri Midhat Efendi’yle kıyaslanamaz. Kazanlı büyük bir yazar ve âlim olan Rızaeddin Fahreddin, “Ahmet Midhat ve Rusya Müslümanları” başlıklı yazısında bu gerçeği anlatıyor. Ömer Küçükmehmetoğlu tarafından Türkiye Türkçesine çevrilen bu yazıya dikkatinizi çekiyorum.

Midhat Efendi ile ilgili birkaç yazıyı bu sayıya sığdıramadığımız için Ocak sayımıza aktardık. Değerli yazarlarımızın anlayışla karşılayacağını umuyoruz.

Şiir ve hikâyeye maalesef bu sayıda da yer veremedik, fakat Kırkambar’ımız yine dopdolu.Daha güzel ve daha zengin sayılarda buluşmak üzere…Muhabbetle efendim.

Beşir Ayvazoğlu

Hiç yorum yok:

E-POSTA GRUBU

Dergi~lik e-posta
dergilik@googlegroups.com