Türkiye’nin geleceği için açılacak alanın, göğe çakılacak çivinin, iklimi getirecek hareketin henüz uykuda olduğunu söylemek lazım. Bugün, kültürel anlamda, toplumun ve siyasetin yaratmayı arzuladığı sinerji ile tarihin bizden beklediği sinerji arasında bir paralellik görünmüyor. Siyasetin ve siyasetçinin ne yapmakta olduğunun ve hangi yolu gözüne kestirdiğinin belirlenmesi ve bilinmesi önemli. Bizim gibi toplumlarda siyaset ile hayat eşgüdümlü hareket eder. Birlikte bozulur ya da birlikte dinginleşirler. Belki de her toplum için böyledir, bilemiyoruz.
Soru şu: Bugünkü siyasetçinin düşünce, edebiyat, kültür ve sanatla; şairle, ilim adamı ile, deha parıltıları ile kurduğu ilişkinin mahiyeti nedir ya da bu yönde bir ilişkinin varlığından bahsedebilir miyiz? Bu soru birkaç açıdan önemli. Birincisi, kudretli parmağın işaret ettiği ya da iltifat ettiği değerler toplumsal bilincin oluşmasına etki ederler. İkincisi, iltifat edilen değere sahip olanlar moral değerler açısından her zaman daha üstün olurlar. Üçüncüsü, değer ortaya koymasına rağmen iltifat görmeyenler hem moral çöküntüye uğrarlar hem de hızlarını kaybedebilirler.
Siyasetin ve siyasetçinin belki de en önemli görevi ve sorumluluğu nasıl bir toplum hayal ediyorsa o yönde bir iklim ve hava oluşturmaktır. Asıl olan, zihin açıcı iklimin oluşturulmasıdır. Siyasetçi eninde sonunda bir hava oluşturur ama bu havanın hangi dimağlara yaradığına bakmak lazım.
Bugünün Türkiye’sinin bir kültürel harmoni içinde soluklandığını söylemek güç. Hatta imkânsız. Bugün göğüslerde dolaşan kan, rengini ve hızını bilginin, düşüncenin, şiirin duruluğuna ve diriliğine borçlu hissetmiyor kendini. Ekonomik ve politik güce sırtını dayamış görünüyor. Göğsümüzdeki ritmi kime ya da neye borçluysak oraya doğru gideriz. Oysaki siyasetçinin bütün yapıp etmelerine “yer çekimi” olacak gerçek atılım kültürel ve düşünsel atılımdır. Aksi takdirde uzay boşluğuna bırakılmış eşyalar gibi kendine mekân, zemin ve simetri bulamaz.
*
İyi okumalar...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder