Bir müteşairin bazı dergilere yaptığı mı diyelim, yoksa bazı dergilerin bir müteşair elinde perişan bir vaziyete düşüşü mü?
Nasıl bir şeydir bu? İşte peşinen yazıyorum, yüz kızartıcı bir şeydir!
İşte Edebiyat Ortamı dergisi. Kıyısından köşesinden kendimizi de ait hissettiğimiz bir süreli yayın. Az da olsa, sayfalarında görünme imkânı bulduğumuz edebiyat mevkutesi…
Edebiyat Ortamı, Ankara’da çıkıyor, Server Eğitim Vakfı’nın yayımladığı bir dergi.
Server Eğitim Vakfı deyince aklıma ilk gelen, 28 Şubat’lı yıllarda şimdiki Edebiyat Ortamı’nın ilk örneklerini yayımlaması akla gelir. 12 sayı sürmüştü, hatırladığım. Günnük Güllük başlığı altında günlükler yazmıştım. Ali K. Metin yönetiyordu dergiyi. Fakat adı geçen vakıfta katıldığım bir kültür programı daha derin hatıralar bıraktı bende. TC’nin 75. Yılı kutlamalarının yapıldığı gece Kızılay Meydanı’nda sürü sürü kitleler tepinip dururken, biz 7-8 kişi Fuzuli’nin Leyla vü Mecnun mesnevisinin roman olarak okunup okunmayacağını müzakere ediyorduk. Meydanı dolduranlar perişan vaziyette dağıldı, biz ayaktayız!
Edebiyat Ortamı 6 yıldır yeniden yayın hayatında. Şair Mustafa Aydoğan var başında. Künyesinde kerli ferli başka üstatların isimleri de kayıtlı. Geçelim.
Edebiyat Ortamı’nın nazarımızda yüzünü kızartan hususa gelelim:
“Hem Al Hem Âh Bir Cemal Süreya” başlıklı bir yazı var derginin son (34.) sayısında. Solcu müteşair Hüseyin Alemdar’ın yazdığı bir metin bu. Takdir Hüda’nındır, önümüze çıkardı, bu yazının daha önce birkaç küçük değişiklikle “Şiirin Erzingân Gülü: Cem’âh Süreya!” başlığıyla yayınlandığını gördük. Kültür Bakanlığı’nın Cemal Süreya adıyla 2011’de yayımlanan prestij kitabın ekonomik baskısının 249-259. sayfalarında! Oraya da Hece dergisinden alınmış olabilir: Hayriye Ünal’a yapılmış yüksek atıflar var zira yazıda. Ama ihtiyatı da elden bırakmayalım, Hece’yi inceleyip araştırmamız lazım!
Edebiyat Ortamı’ndaki bu durumu Dil ve Edebiyat dergisinin Ekim sayısında kaleme aldım. Orada bahsettiğim şeyleri bir daha tekrarlamaktansa, değinme fırsatı bulamadığım şeyleri yazmalıyım.
Hüseyin Alemdar’ın söz konusu metninde erotik göndermeler, kimi sapkın söylemler, dahası İslamî hassasiyetlere yapılmış taarruzlar var. Bunları örneklendirmek istiyorum:
Yazının “Gözleri Öğle Üstü” başlıklı kısmında Cemal Süreya’nın Terazi Türküsü adlı metninden alıntı yapmış Alemdar ve yorumlamış: “… ‘Sigara içenlere ateş etmeyiniz/Evli bir kadınla rakı içerken’ lütfunda aşkı ters sadakat gibi kuşanan pırlanta tabancalı…” Cemal Süreya’nın metninde evli bir kadınla girişilen gayri meşru bir ilişkiden övgüyle bahsedilirken, Hüseyin Alemdar bunu daha da ileri götürüp lütuf ve ‘ters sadakat’ olarak alkışlıyor. Yazının “Aşk Erk Sevişmek ergenlik/ti!” başlıklı bölümü aynı zihniyetin bir başka tezahürüdür ki Cemal Süreya’nın “Beni Öp Sonra Doğur Beni” adlı şiirinin yorumu üzerinedir, şöyle biter: “Aşk erkse, sevişmek ergenliktir dercesine göz ve tenden ibaret bir dünyaya ibadet etmenin Türkçesi.” Göze ve tenden ibaret bir ibadet! Hazzın dinî bir ritüel olarak yeniden tasarımı! Yahut ‘ibadet’in sapkınlık bağlamında tahrifatı!
Alemdar’ın yazısının 6. Bölümüne Cemal Süreya’ya yönelik şu övgü cümlesiyle girilir: “Masumiyet ve hüznüniyetin şiiri olduğu kadar aşk ve erotizmin de şiiridir Cemal Süreya’nın şiiri. Velev ki, Tercan ve Bordeaux susması hüznü ve aşkı içselleştirmenin…” Aşk ve erotizim; devamından Tercan (peynir) ve Bordeaux (şarap) isimleriyle kodlanan bir meyhane masası. Yazarın müskirat masası övgüsünden hemen sonra, Cemal Süreya’nın Kısa Türkiye Tarihi adlı şiirinden ilham alarak Kemalist bir sürecin bugüne gelemeyişine içlenişini, hayıflanışını okuruz: “… Ötetürkiye! Öyle bir ötelenmiştir ki, 1930’lardan 80’lere ve 2000’lere bugüne gelememiştir”.
Yazının “Keşke!” başlıklı bölümünün ilk cümlesi de taksirlidir kanaatimizce: “Vaktiyle Cemal Süreya ‘İnsan süsüdür günah’ demiştir ya; sahiden demişse, tanrı küçkü bir kızçocuğu olabilir!” Bu cümlenin taksiratı bir sonraki bölümde net bir şekilde şöyle beliriyor: “Değil mi ki, şiir ve tanrı Kadıköy iskelesinden uzak gözlerle dünyaya bakan küçük bir kızçocuğu! Yiten zaman değilse mitos mudur?!/ Gömülmeden önce biraz gezdirilmiş midir bari!” İzah: Tanrı küçük bir kız çocuğudur, o mitolojik bir kahramandır, yitmiş, kaybolmuştur; gömülmüştür. Yani, ‘Tanrı öldü’!
Allah’a sataşma cümleleri bunlarla sınırlı değil: Yazıya konulan üç dipnottan ikisi haddi aşmanın aleni görünümüdür. İlkinde “Ah, hâlâ iki din var: Siyah ve beyaz…” İkincisinde ise “… Cemal Süreya’nın Allah ve dünya inancı, ince sızıda yırtılmış bir kırmızı kadın ve erotizm inancı kadardı. Bundan olsa gerek, şiir kıblesi hep doğru gösterdi!”
Hüseyin Alemdar yazısında Cemal Süreya’nın 555 K şiiri bağlamında 27 Mayıs darbesi taraftarlığına atıflar yapıyor. Bu atıflar bir taraftan da Gezi Olayları’na yapılmış göndermelerle geliştirilir, darbecilik güncellenir! Yazarın işbu yazının sonuna koyduğu “Mayıs, Haziran 2013” yazısı da bu güncellemeyle ilgilidir!
Edebiyat Ortamı’nda yer alan ve portre olarak sunulan metnin, yukarıda bahsettiğimiz prestij kitap nüshasından farkı son bölümde net olarak gözükür. Her ne kadar her ikisinde de manzum metinler kullanılsa da bu metinler birbirinden farklıdır. İlki hakkında bir şey söylemeyeceğim fakat bu ikincisi bizim yazımız için oldukça fazla muhteva unsuru sunuyor: “boktan”, “ibneler”, “kat kat kerhâne”, “kasığımın piçi”... Bunlar nasıl yer bulabiliyor Edebiyat Ortamı’nda? Yazık!
İkinci dergiye geldi sıra…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder