Birinci Balkan Harbi, tam yüz yıl önce 8 Ekim’de başlamış, 30 Mayıs 1913 tarihinde sona ermişti. Bu yedi aylık savaşta yüz binlerce sivil Müslüman katledildi. Vahşi Bulgar askerleri Çatalca’ya dayandılar ve Edirne’ye girip kanlı çizmeleriyle Selimiye’yi kirlettiler, tahrip ettiler. Ve göçler, göçler, göçler... Neredeyse bütün Rumeli’yi kaybettik, Edirne’yi bile… Bu korkunç gerçek, bizim için yüz kızartıcı anlaşma olan Londra Muahedesi’yle resmiyet kazandı. Sadece Edirne’yi daha sonra geri alabildik. Balkanlar’daki Osmanlı hâkimiyeti her şeye rağmen bir süre daha devam edebilir ve problemler kan dökülmeden çözülebilirdi. Ancak Hakkı Paşa hükümetinin 1910 yılında, bazı tarihçilerin haklı olarak “hamakat şaheseri” dedikleri Kiliseler Kanunu’yla Makedonya’daki Bulgar, Sırp ve Yunan azınlıkları arasındaki ihtilafta âdeta hakemliğe soyunması, böylece Balkan ittifakına yol açması felaketi çabuklaştırmıştır. Öyle akıl almaz hatalar yapılmış ki, bugün bile okurken isyan ediyor insan. Rusya’nın Balkanlar’da savaş çıkmasına izin vermeyeceği yolundaki teminatına güvenilerek Rumeli’de yetişmiş yüz yirmi tabur askerin terhis edilmesi, Sırbistan’ın Almanya’dan aldığı gelişmiş topların Selanik Limanı’na çıkarılıp bizim demiryollarımızdan Belgrad’a nakline izin verilmesi, Bulgaristan, Sırbistan, Karadağ ve Yunanistan’ın Osmanlı Devleti aleyhinde ittifak kurmak üzere yaptıkları görüşmelerin zamanında öğrenilememesi ve İttihatçı subaylarla İtilafçı subaylar arasındaki siyasî çekişme... Mehmed Âkif, Safahat’ın üçüncü kitabı olan Hakkın Sesleri’nde başta İttihatçılar olmak üzere bütün gafil yöneticileri “üç beyinsiz kafa”, Fatih Kürsüsünde ise “beş altı sefil” diye tarif etmiştir. Balkan Harbi’nde yaşanan büyük acılar en derin ifadesini hiç şüphesiz Mehmed Âkif’in Hakkın Sesleri’nde bulmuştu. Vatansever bir aydın olarak ata yurdunun kaybından duyduğu derin acıyı mısralarına bütün samimiyetiyle döken Âkif ve bu savaşı bizzat yaşamış bir asker olan Ömer Seyfeddin olmasaydı, Balkan trajedisi edebiyatımıza pek yansımamış olacaktı. Ne kadar tuhaf! Bu büyük trajedinin 100. yılı dolayısıyla, başka neler yazılmış diye merak ettik. Hazırlamak istediğimiz özel sayının organizasyonunu, dergimizin yazarlarından Yrd. Dr. Sezai Coşkun üstlendi. Kendisine teşekkür borçluyuz. Balkan Harbi ve savaş edebiyatı üzerine çalışmış bir akademisyen olan Prof. Dr. Harun Duman’la o konuştu. Ayrıca Balkan Harbi’nin Necati Cumalı’nın eserlerine nasıl yansıdığını araştırdı ve Sevinç Çokum’un Bizim Diyar adlı romanı hakkında bir değerlendirme yazdı. Prof. Dr. Hülya Argunşah, Ömer Seyfeddin’in Balkan Günlüğü’nü ele aldı. Dr. Nesime Ceyhan Akça, Balkan Harbi felaketinin hikâyelerdeki izlerini araştırdı. Mehmet Samsakçı da Sâmiha Ayverdi’nin Mesihpaşa İmamı adlı romanını analiz etti. Bu romanda, bilindiği gibi, inancının ve ibadetinin mânâsını yitirmiş bir medreselinin, imamlık yaptığı Mesihpaşa Camii’nde sığınan perişan Rumeli muhacirleriyle haşir neşir olurken gerçek aşkı buluşu hikâye edilir. Mehmet Güneş’in yazısında, Balkan Harbi acılarının Âkif’in şiirleri dâhil, Türk şiirindeki akisleri gözden geçiriliyor. Balkan Harbi sırasında gazeteci olarak İstanbul’a gelen Kazanlı Fatih Kerimi’nin ibret verici izlenimlerini Prof. Dr. Fazıl Gökçek; I. Balkan Harbi’nin hemen ardından İstanbul’u ziyaret eden Pierre Loti’nin karşılanışını, İstanbul’daki günlerini ve yaşanan trajedi hakkındaki düşüncelerini Doç. Dr. Ali Şükrü Çoruk, İvo Andriç’in Drina Köprüsü romanında Balkan Harbi’ne nasıl bakıldığını M. Selim Gökçe, bu harbin hatırat kitaplarındaki yansımalarını da Yakup Öztürk anlattı. Bu sayıda ayrıca Belkıs İbrahimhakkıoğlu’nun kısa bir süre önce kaybettiğimiz Altan Deliorman hakkında bir yazısını ve Recep Seyhan’ın “Güneşin Doğduğu Yerde” isimli ilgi çekici bir hikâyesini okuyacaksınız. “Hazine-i Evrak” köşesinde merhum Prof. Dr. Mehmet Kaplan’ın Nüvit Özdoğru’ya yazdığı, hâlen Yusuf Çağlar arşivinde bulunan mektubu yer alıyor. Şairlerimize gelince: Kosovalı şair Taner Güçlütürk, Kalender Yıldız, Cengizhan Orakçı, Mehmet Aycı, İsmail Aykanat, Mehmet Narlı, Mehmet Özdemir, Ahmettahsin Erdoğan, Niyazi Mete Gürgan, Rasim Demirtaş, Ziya Paşa Akyürek ve Sabri Kaplan... Kırkambar’ımız da her zaman olduğu gibi dopdolu. Daha güzel ve daha zengin sayılarda buluşmak üzere… Muhabbetle efendim. Beşir Ayvazoğlu |
2012-10-06
'Türk Edebiyatı' dergisinde 'Balkan Harbi ve Edebiyatımız'
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder