Nisan-Mayıs-Haziran 2011
“Şiirdeki kelimeler şapkadan bile çıksa, şiir şairine benzer” demiş Tristan Tzara. Jerome Rothenberg ise dil aracılığıyla gördüğünü ve bunun doğal bir sonucu olarak, dil olmaksızın, kör olduğunu söylüyor. “Edimsel olarak dilde oyun akla bir tür sonsuzluk, temel bir açıklık [düşüncesi] getirebilir” diyor Bruce Andrews; “fakat bunun dışında, algının, bilme yetisinin ve duyuşun kurulu omurgasında, kapalılık, ortaya çıkar” diye tamamlıyor cümlesini.
Dilci (l=a=n=g=u=a=g=e) şairlerde dikkatimizi çeken şey, en politik meselelerde bile sağlam bir teorik temelden hareket ediyor olmaları. Dilde oyun / deney züppelik değilse eğer, edimsel olarak, algıyı, bilme yetisini tetikleyecek, devreye sokacak bir şey olarak karşımıza çıkıyor. Rosmarie Waldorp da şiir yazarken müstakbel bir okuyucuyla, hatta ideal bir okuyucuyla değil, dil ile diyalog içinde olduğunu belirtiyor. Dile bu tür yaklaşımlar nedense bizde bir tür züppelik olarak itham edilir; bu tür teorik ilgiler genellikle hor görülür. Kurulu / yerleşik düzenin, ideolojinin, söylemin kaynağı olarak dil ya da egemen ideoloji tarafından motive edilmiş dil değil tabi ki burada söz konu ettiğimiz. Zaten kapalılığı getiren de bu patetik anlayıştır.
Dilde oyun, oyunbozan bir şey değilse onu ciddiye almamız gerekmez. Dilin motoruna çomak sokmak, dili kendi uçurumunun kıyısına bırakmak, kurulu düzene karşı getirdiğimiz bir sivillik eylemidir. Bu nedenle ister ona müstakbel, isterse ideal okuyucu diyelim motive edilmiş okuyucuya hitap etmemiz, onu şımartmamız, kollamamız, yolunu beklemememiz gerekmiyor. Şiir en karanlık yerlerde yolumuzu aydınlatacak bir fener değil. En insansız şiirde bile, şiirle kurduğumuz ilgi, insanla kurduğumuz o dolaysız ilgidir. Şiirle kurduğumuz ilgi, hakikate doğru bir ilgidir. Hakikatin taşıyıcısı olma iddiasındaki şiir, ideolojik anlamda güdülenmiş ortalama okuyucuya seslenen sözde şiirdir.
Bu sayımızın şairleri Serkan Işın, Yavuz Altınışık, Osman Özbahçe, Bülent Keçeli, Naz Yılmaz, Vural Kaya, Yunus Emre Altuntaş, Emre Öztürk ve Hakan Şarkdemir.
Fasıl bölümümüzü Bülent Keçeli’ye ayırdık. Son dönemdeki çıkışıyla dikkatleri üzerine toplayan Keçeli’nin şiirini Osman Özbahçe ve Yavuz Altınışık yazdı. Vural Kaya, Keçeli’nin ayrıntılı biyografisini, Osman Özbahçe kronolojisini çıkardı. Muhavere bölümünde de Murat Üstübal’ın Keçeli’yle yaptığı söyleşiyi ilgiyle okuyacağınızı umuyoruz.
Bu sayımızın ara faslında eleştiri yazıları ağırlıkta. İdris Ekinci, Sezai Karakoç şiirine giriş niteliğinde bir yazı yazdı. Musab Kırca edebiyat, şiir ve psikoloji üzerinden iktidar okumalarına devam ediyor. Ece Ayhan’ı yakın plâna aldığı yazısı bizce ilgiyi hak ediyor. Şiir ve yazılarıyla son dönem Karagöz’de yer alan Rafet Arslan bu sefer çağdaş sanat akımlarına akademinin bakışını eleştiriyor.
Erman Akçay’ın büyük bir titizlikle hazırladığı Çağdaş Sanat Dosyası öncü kafaları anlamaya ışık tutan bir yazı. Erman Akçay’ın bu sayımızın mizanpajına katkısını da takdirlerinize sunuyoruz. Suvare ve Matine bölümümüzde Tabutta Rövaşata var; Yavuz Altınışık yazdı. Temaşa’ya Aslı Togay yeni bir hikâyesiyle katıldı.
Atilla Mülayim tarafından hazırlanan Kıraathane’de yeni çıkan kitaplar, dergiler, etkinlikler bulacaksınız.
Her ne kadar sürç-lisân ettikse aff ola! Bizden bu seferlik de bu kadar...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder