Değişim her dönemde vardı ama modernleşme
değişimin değişmesi şeklinde tecelli etti. Modernleşme değişimi radikal ve
fundamantel bir niteliğe büründürdü. Değişimi fetişleştirdi. Modernite, önüne
çıkan her şeyi dümdüz ederek adeta ilerleyen bir canavara dönüştürdü.
İnsanlığın asırlar boyunca üretmiş olduğu, doğruluğu asırlar içinde kanıtlanmış
kadim değerleri berhava etti. Modern insan, geleneğin sükûn ve güven veren
imkânlarından mahrum kaldı. Zaman içinde insanlık geleneğin önemini, kadim
değerlerin imkânını yeniden kavramaya başladı. Fakat artık gelenek hemen
elimizin altında duran bir değer olmaktan uzaktadır. Gelenek ve kadim değerler,
üstü örtülmüş, keşfedilmesi gereken hazineler haline gelmiştir.
İşte “Gelenekten Geleceğe” dergisinin
temel amacı geleneği ve kadim değerleri yeniden ortaya çıkarmak, üstü küllenen
değerleri yeniden gün yüzüne çıkarmaktır. Kısaca ve özetle, derdimiz keşf-i
kadimdir. Önce geleneği bütün parlaklığıyla yeniden ortaya çıkarmak ve ardından
aktüel olanın karşısında o kadim değerleri yeniden yorumlamak… Yeniden üretmek,
yeniden fark ettirmek ve yeniden sahibine takdim etmek… Akif’in deyimiyle asrın
idrakine hitap etmek… Günümüzün modern insan tipi ile kadim değerleri yeniden buluşturmak…
Bizim medeniyetimizde geleneksel ve kadim
değerler yaklaşık iki asırdır, ‘çağdaşlaşma’ adına yok sayıldı ve horlanarak
bir anlamıyla yok olmaya mahkûm edildi. Geleneği ve kadim değerleri silme
yolunda sistematik bir “devlet baskısı” da oluşturuldu. Toplumsal hafıza devlet
aklıyla silinmek istendi; kadim değerlerin üstü betonla örtüldü, dışlanarak yok
sayıldı, küçümsendi, ötelendi, ötekileştirildi…
Fakat bütün bu gayretler nihai amacına ulaşamadı. Kadim değerler yok
edilemedi, silinemedi. Son yıllarda
kadim değerlere dönük ilgide büyük bir canlanmanın olduğunu memnuniyetle
müşahade ediyoruz. Malum eski devlet aklının yerine yeni devlet aklı da, kadim
değerlerimize ilişkin baskısı son on yıldan beridir, artık azaldığı da
aşikârdır. Fakat kadim değerlere yönelik artan bu ilgiye cevap verebilecek
nitelikli fikri yayın maalesef bulunmuyor. Özellikle geleneksel değerleri
günümüzün sorunlarına uyarlayacak bir popüler dergi bağlamında büyük bir boşluk
bulunuyor. İşte Gelenekten Geleceğe
dergisinin birincil amacı bu boşluğu doldurmaktır.
Ülkemizde gündem çok hızlı değişiyor ve
bu hızlı değişen gündeme hızlı ve popüler cevaplar vermek gerekiyor. İşte Gelenekten Geleceğe dergisi aktüel
olana, gelenekten gelen değerler ışığında sağlam ve ikna edici cevaplar verme
ihtiyacından doğmuştur. Muhafazakâr düşünce geleneğinin her soruna verecek bir
cevabı bulunmaktadır. Fakat bu cevabın üretilmesi ve modern insana takdimi için
bir mecraya, bir vasıtaya ihtiyaç bulunmaktadır. İşte bu derginin amacı,
muhafazakâr münevverlerin güncel sorunlara/sorulara cevaplar üreteceği ve bu
cevapları toplumun anlayacağı sade bir dille ifade edeceği bir mekân ve mecra
olmaktır.
Muhafazakâr düşünce “kökü mazide olan
ati”dir. Muhafazakâr düşüncenin her devirde söyleyecek sözü vardır. Önemli olan
bu sözü güzel ve yerinde söylemek, bu sözü zamanın ruhuna uygun söylemek ve bu
sözü kadim hikmete vakıf insanların anlayacağı bir dile söyletmektir.
Dergimizin yayına hayatına çıkışının esas misyonu budur. Dergimiz, kadim
değerleri günümüz insanının idrakine uygun bir dille ifade etmek; kadim hikmeti
günümüz insanıyla buluşturmak istiyor… Geleneği tebellür ettirmek istiyor…
Geleneği günümüzle yeniden buluşturmak ve taşımak, oradan da gelecek nesillere
bir miras bırakmak istiyor.
Bu misyonla yayına hayatına başlayana
dergimizin ilk sayısı ‘sanat’ temasıyla karşınıza çıkıyor. Çünkü son zamanlarda
üzerinde en çok tartışılan konuların başında sanat gelmektedir. Bu bağlamda
birçok soruya cevap aranırken, sanatın varlığı ve toplumsal işlevi hakkında da
derin tartışmalar yapılmaktadır. Sanat nedir? Sanat sanat için mi yoksa sanat
toplum için mi? Muhafazakâr düşünce ile sanat arasında nasıl bir ilişki
mevcuttur? Muhafazakâr sanat olabilir mi? Sanat ve politika ilişkisi nasıldır
ve/veya nasıl olmalıdır? İşte bu ve buna benzer birçok soru değerli
düşünürümüz, akademisyenlerimiz, edebiyatçılarımız ve tarihçilerimiz tarafından
tartışılmış ve bu sorulara cevaplar üretilmiştir.
Bu sayımızda yer alan makaleler:
Türkiye’deki
“Muhafazakâr Sanat” tartışması bir anlamda Mustafa İsen’in
"Muhafazakâr kesimin nasıl bir demokrasi anlayışı varsa muhafazakâr
estetik ve muhafazakâr sanat normlarını ve yapısını oluşturmak gibi bir
yükümlülük içindeyiz" sözleri ile başladı. Tartışmanın öncül isimlerinden
olan İsen’in hem edebiyat profesörü hem de Kültür Bakanlığı Eski Müsteşarı
olması hasebiyle, kendileri ile uzun bir mülakat yapıldı. Bu mülakatta İsen,
varolan sanat anlayışımızın geleneğimizden ayrı düşünemeyeceğimizi güçlü
argümanlar ile ortaya koyuyor. Besim Dellaloğlu “Kriter, Kritik Kriz: Dünyalı
bir Kültür-Sanatın İmkânları” başlıklı yazısı ile güncel tartışmalara önemli
bir katkı sunmaktadır. Dellaloğlu bu önemli yazısı ile kriterlerin bulunmadığı
bir ortamda kritik yapılamayacağını, aksi halde bir kriz ortamı oluşacağını belirterek
güncel sanat tartışmalarını özetleyen ve konuya farklı bir açıdan bakmamıza
imkân sağlayan bir perspektif sunmaktadır. Düşünce dünyamızda kendine has bir
üslubu olan Hasan Bülent Kahraman “Muhafazakâr Sanat Üstüne Edebiyat ve
Mimarlık Bağlamında Bazı İrdelemeler” başlıklı makalesi ile güncel muhafazakâr
sanat tartışmalarını doğal bulduğu ve hatta bu konuda tartışmaların daha
derinlere inmesi gerektiği üzerine güncel analizler ve yorumlarıyla renk
katmıştır. İkinci mülakatımız kültür, sanat ve tarih alanlarındaki
çalışmalarıyla bilinen, “Muhafazakârlık
ve Sanat” konusunda Türkiye’nin en yetkin isimlerinden biri olarak kabul edilen
Beşir Ayvazoğlu ile yapıldı. “Yaratıcı Muhafazakârlık” kavramı ortaya koyan Ayvazoğlu’na
göre insan önce içinden geldiği dünyayı bilecek sonra o dil ile dünyayı
kavrayacaktır. Zamanımızda sadece gelenek ile beslenmek yeterli değildir aynı zamanda evrenseli de gözetmek zorundayız. Sanat
denilince edebiyat, edebiyat denilince şiir, şiir denilince ilk akla gelen
isimlerdendir değerli hocamız Hilmi Yavuz. Şairliğinin ve edebiyatçılığının
yanı sıra düşünce hayatımızda özgün bir yeri olan Hilmi Yavuz’un şairliğinin
60. yılında ‘Sanat’ sayısında ‘Şiir’
üzerine uzun bir mülakat yaptık.
Edebiyatımızın
yeni yüzlerinden Sadık Yalsızuçanlar sanat tartışmalarına “İslam Sanatının
Manevi Doğası” yazısı ile İslam anlayışı içinde sanatın yeri ve İslami sanat
anlayışının arka planı hakkında doyurucu örnekler ve analizlerle önemli bir
konuya temas etmiştir. Önemli siyaset bilimcilerimizden Ali Yaşar Sarıbay
“Sanat Olarak Politika” yazısı ile ihmal edilmiş bir konuya değinmiş ve
politikacılar arasındaki farklılığın bilgelikte değil sanatta olduğunu
vurgulamıştır. “Gelenek Savunusu”nun en önemli metinlerinden biri olan “Gelenek
ve Bireysel Yeti” adlı T.S. Eliot’ın makalesine sanat tartışmalarında birçok
yazar tarafından atıf yapıldı. Daha önce Türkçe’ye çevrilen metin bu sayımızda
yeniden yayınlanmasının uygun olacağını düşündük. “Öz Yurdunda Garip” yazısında
Mümtaz’er Türköne, “Muhafazakâr Sanat nedir? sorusunu, anılarını bizlerle
paylaşarak cevaplandırmaya çalışmıştır. Değerli orkestra şefi Selman Ada
“Muhafazakâr Avant Gardiste” yazısı ile kişinin hem muhafazakâr hem de avant
gardiste, yani öncü olabileceği yolundaki düşüncelerini bizlerle paylaşmıştır. Mavi Yeşil Dergisi’nin editörü Hasan
Öztürk “Siyasetin Tiyatroyla Sınavında ‘Günün Adamı’ Olmak” başlıklı
çalışmasıyla, Haldun Taner’in 1949 yılında hazırladığı “Günün Adamı” isimli
tiyatro oyunu ve ardından vuku bulan olaylar üzerinde durmuştur. Mahmut Erol
Kılıç’ın geleneksel sanatlarımız ve buna fikri zemin hazırlamadaki rolü
itibariyle tasavvufun rolü üzerine makalesi iki mesleğin arasındaki derin
bağlantıya işaret ediyor. Son makalemiz, Bengül Güngörmez ve Üzeyir Tekin ait. “Muhafazakâr
Düşüncenin “Estetik Kaygısı”yla İmtihanı” adlı makalede yazarlarımız,
muhafazakârlık ve sanat tartışmalarına son on yıllık süreci dikkate alarak ilginç
analiz ve yorumları ile bu sayımıza katıda bulundular.
Uzun
yolculuğa çıkan bir derviş misali azığını hazırlayan dergimizin geçtiği
duraklarda umuyoruz ki okuyucu tarafından hoş karşılanacak ve bağrına
basılacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder