2011, Miladî Ağustos’la Hicrî Ramazan’ın kucaklaştığı yıl oldu. Böyle bir fırsat her zaman ele geçmez diye düşünerek bayramın ilk iki gününü de içine alan Ağustos’u bir “Ramazan ve Bayram” özel sayısıyla taçlandırmak istedik ve hem İstanbul’da Cumhuriyet’in ilk yıllarında yaşanan Ramazanları, hem de yıllarca Erzurum’da görev yaptığı için taşra Ramazanlarını çok iyi bilen Prof. Dr. M. Orhan Okay’ın kapısını çaldık. Akranlarından çoğunun aksine, bugünkü Ramazanları daha güzel ve yaşanası bulan aziz hocamız, Yusuf Çopur’un sorularını cevaplandırırken Ramazan hayatının geçmişten bugüne edebiyatımıza nasıl yansıdığını da anlattı.
Prof. Dr. Abdullah Uçman, “Nerede O Eski Ramazanlar” başlıklı yazısında, “Yaş elliyi geçtikten sonra genellikle ‘Nerde o eski günler!’ şeklinde geçmişe duyulan özlem, acaba yaşadığımız zamandan memnun olmama veya geleceğe güvenle bakamamaktan mı ileri geliyor?” sorusuna cevap aradıktan sonra, merhum Amil Çelebioğlu’nun yayına hazırladığı, Ramazan mânilerinden oluşan Ramazannâme adlı kitabı değerlendirdi.
Ahmet Turan Alkan da, başlığını kapağımıza büyük puntolarla taşıdığımız yazısında kendi çocukluğunun Ramazanlarını tatlı tatlı anlattıktan sonra bugünün çocukları için Ramazan’ı güzel renklere boyamanın nasıl mümkün olduğuna dair ipuçları veriyor.
Prof. Dr. İnci Enginün’ün bayramlar, Dr. Berat Demirci’nin de yaz Ramazanları hakkındaki denemelerini zevkle okuyacağınızdan eminim. Doç. Dr. Mehmet Narlı da önce çocukluğunda yaşadığı Ramazanlardan söz ediyor, daha sonra Ramazan’ın edebiyatımızdaki yansımalarını gözden geçiriyor. Mahya tarihine özel bir ilgi duyan, hatta bu konuda önemli bir kitabın da editörlüğünü üstlenen Yusuf Çağlar ise Ramazan gecelerini şehrayine çeviren mahyaların geçmişinden ve bugününden söz etti. Bu yazıda ve diğer yazıların çoğunda kullandığımız fotoğraflar onun koleksiyonundandır. Kendisine teşekkür ediyoruz.
Ali Çolak, “Bir Zamanlar Taşrada Ramazan” başlıklı denemesinde, bir Anadolu köyünde yaşadığı çocukluk Ramazanlarını anlatırken, Prof. Dr. Hüsrev Hatemi, kendi hatıralarından hareketle İstanbul’da 1940’ların Ramazanlarıyla çok partili döneme geçildikten sonraki Ramazanları karşılaştırdı. Dr. Yılmaz Taşçıoğlu da “Aşk ve Arınma” başlıklı denemesinde, Ramazan’la beraber gelen yaşama sevinciyle edebî birikim arasında doğrudan bir ilişki bulunduğuna dikkatimizi çekti. Fatma Karabıyık Barbarosoğlu ise bir Ramazan hatırasından yola çıkarak hafızamızın hatıraları nasıl düzene sokup yeniden inşa ettiğini anlatıyor.
Nuri Sağlam’ın “Ramazan Çocukları”nı okurken içiniz burkulacak.
Prof. Dr. Turan Karataş, Cenab Şahabeddin’in Abdullah Uçman tarafından derlenip yayına hazırlanan İstanbul’da bir Ramazan, Prof. Dr. Âlim Gür de Ahmet Rasim’in Muzaffer Gökman tarafından hazırlanan Ramazan Sohbetleri adlı eserlerini değerlendirdiler. Ben de eski İstanbul’da Ramazan hayatının ve kültürünün vazgeçilmezi olan semai kahvelerini anlatmaya çalıştım.
Bu yazılar arasına serpiştirilmiş bazı metinlerde, Osmanlı basınında Ramazan’ın nasıl yer aldığına dair küçük ipuçları bulacaksınız. Vala Nurettin Va-Nu’nun Haber gazetesinde 1935 yılında yayımlanmış “Din Bayramı ve Ulus Bayramı” başlıklı yazısında da Tek Parti döneminde dinî bayramların nasıl görüldüğü açıkça anlaşılmaktadır.
Funda Özsoy’un ve Bahtiyar Aslan’ın Ramazan ve bayram konulu hikâyelerini de beğenerek okuyacağınızdan eminim. Cengizhan Orakçı, Abdurrahman Hancıoğlu, Mehmet Aycı, İsmail Aykanat, Osman Bülent Manav, Servet Gündoğdu, Ömer Duman, Melaike Hüseyin ve Bilal Yavuz da bu sayımıza şiirleriyle katkıda bulundular.
Tabii, Kırkambar’ımız her zaman olduğu gibi dopdolu.
Bu vesileyle Ramazan-ı Şerifinizi ve bayramınızı tebrik ediyorum.
Daha güzel ve daha zengin sayılarda buluşmak üzere…
Muhabbetle efendim.
Beşir Ayvazoğlu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder