2012-02-29
183. 'Hece'
Mart 2012
EDEBİYAT GÜNDEMİ
Hüseyin Su/Tartışmanın Boyutları 3
Ercan Y. Yılmaz/Memur Sinema ve New York’ta Beş Minare 7
Darın Seker/Ömirhan Abdimanov’la Aytmatov Üzerine Söyleşi:... 9
İbrahim Koca/Edebiyat Eylemi ve Nuri Pakdil Sempozyumu 11
Murat Erol/Sabahattin Ali’yi Öldürmek 13
TAKİP MESAFESİ
Hayriye Ünal /Modern Şiire Dair Can Alıcı Noktalar 15
Erhan Altan /İç Güveyinden Flörtöz Birlikteliklere 21
Johnny Panik 22
Hasan Aycın/Çizgi 24
Hüseyin Atlansoy/Gizli Ölmek 25
Ömer Aksay/Hatâ Secdesi 26
Mustafa Muharrem/Pasajda Melek 28
Kenan Çağan/Kemik ve Ayraç 30
Mustafa Köneçoğlu/Sen Hâlâ Oradasın? 32
Mustafa Uçurum/Mahcubuz Mütemadiyen 33
Şenol Korkut/Ayrı Düşmek 35
Sümeyye Betül Karakaya/Varagele 36
Türker Özşekerli/Aşker 40
Ayşe Sevim/Gam 41
Mehmet Solak/Hiç 42
Atilla Mülayim/Tarihin Sonu 44
Şehriyar/Düşmüşüm Ayağına 46
Mustafa Zeki Çıraklı/Anlatıbilim Yazıları"E N’olmuş Yani": Anlatılabilirlik 48
Ali K. Metin/Devriye 52
Lütfi Bergen/Namık Kemal’in ‘Medeniyet’ Makalesi 62
Emrah Adaklı/Âsım ve Halûk Modellerindeki Tip Analizi 65
Muhsin Mete/Zürih-Viyana-Kişinev Seyahat Notları- I 68
DOSYA
YAZARLAR VE YAZI MEKÂNLARI
Ali Galip Yener/"Mekânın Poetikası" Bağlamında Yazar ve Evi 79
Rasim Özdenören /Benim Yazı Mekânlarım 85
Selim İleri/Yazı Masası Notları 90
Hüseyin Su/Yazar ve Yazı Mekânları 93
Necati Mert/Yazarın Mekânı 100
Cemal Şakar/Mekanda Okumak, Mekanda Yazmak 103
Celâl Fedai/Soraydım Ben de Sarı Çiçeğe: "Annen Baban var mıdır?" 107
Cemil Kavukçu/Yazmanın Mekânı 111
Hatice Bildirici/Kadının "Kendine Ait Bir Oda"sı 113
Mustafa Şerif Onaran/Çalışma Odası 117
Merve Koçak Kurt/Mekân-Sız(ı)larımız 121
Âlime Kurt/Ütü Masası 124
Alper Gürkan/Müslüman Düşüncesinde Unutulmuş Bir Perspektif... 126
Veikko Polameri/Japon Estetiğinde Feminen Gelenek 134
M. Fatih Kutan/Yahya Kurtkaya ile Şiir Üzerine Konuşma:... 142
Celâl Fedai/Ne ‘Zar’ Ne ‘Heyhat’; Yaşasın Endişe! 150
KİTAPLIK
Mustafa Köneçoğlu/Kör 155
Ali Emre/Ömrümün Kısa Günü 157
İbrahim Koca/İslam’ın İkinci Mesajı 159
EDEBİYAT GÜNDEMİ
Hüseyin Su/Tartışmanın Boyutları 3
Ercan Y. Yılmaz/Memur Sinema ve New York’ta Beş Minare 7
Darın Seker/Ömirhan Abdimanov’la Aytmatov Üzerine Söyleşi:... 9
İbrahim Koca/Edebiyat Eylemi ve Nuri Pakdil Sempozyumu 11
Murat Erol/Sabahattin Ali’yi Öldürmek 13
TAKİP MESAFESİ
Hayriye Ünal /Modern Şiire Dair Can Alıcı Noktalar 15
Erhan Altan /İç Güveyinden Flörtöz Birlikteliklere 21
Johnny Panik 22
Hasan Aycın/Çizgi 24
Hüseyin Atlansoy/Gizli Ölmek 25
Ömer Aksay/Hatâ Secdesi 26
Mustafa Muharrem/Pasajda Melek 28
Kenan Çağan/Kemik ve Ayraç 30
Mustafa Köneçoğlu/Sen Hâlâ Oradasın? 32
Mustafa Uçurum/Mahcubuz Mütemadiyen 33
Şenol Korkut/Ayrı Düşmek 35
Sümeyye Betül Karakaya/Varagele 36
Türker Özşekerli/Aşker 40
Ayşe Sevim/Gam 41
Mehmet Solak/Hiç 42
Atilla Mülayim/Tarihin Sonu 44
Şehriyar/Düşmüşüm Ayağına 46
Mustafa Zeki Çıraklı/Anlatıbilim Yazıları"E N’olmuş Yani": Anlatılabilirlik 48
Ali K. Metin/Devriye 52
Lütfi Bergen/Namık Kemal’in ‘Medeniyet’ Makalesi 62
Emrah Adaklı/Âsım ve Halûk Modellerindeki Tip Analizi 65
Muhsin Mete/Zürih-Viyana-Kişinev Seyahat Notları- I 68
DOSYA
YAZARLAR VE YAZI MEKÂNLARI
Ali Galip Yener/"Mekânın Poetikası" Bağlamında Yazar ve Evi 79
Rasim Özdenören /Benim Yazı Mekânlarım 85
Selim İleri/Yazı Masası Notları 90
Hüseyin Su/Yazar ve Yazı Mekânları 93
Necati Mert/Yazarın Mekânı 100
Cemal Şakar/Mekanda Okumak, Mekanda Yazmak 103
Celâl Fedai/Soraydım Ben de Sarı Çiçeğe: "Annen Baban var mıdır?" 107
Cemil Kavukçu/Yazmanın Mekânı 111
Hatice Bildirici/Kadının "Kendine Ait Bir Oda"sı 113
Mustafa Şerif Onaran/Çalışma Odası 117
Merve Koçak Kurt/Mekân-Sız(ı)larımız 121
Âlime Kurt/Ütü Masası 124
Alper Gürkan/Müslüman Düşüncesinde Unutulmuş Bir Perspektif... 126
Veikko Polameri/Japon Estetiğinde Feminen Gelenek 134
M. Fatih Kutan/Yahya Kurtkaya ile Şiir Üzerine Konuşma:... 142
Celâl Fedai/Ne ‘Zar’ Ne ‘Heyhat’; Yaşasın Endişe! 150
KİTAPLIK
Mustafa Köneçoğlu/Kör 155
Ali Emre/Ömrümün Kısa Günü 157
İbrahim Koca/İslam’ın İkinci Mesajı 159
2012-02-24
67.yürüyüşünde 'Yolcu' : "Başkaldırmıyorsa nedir ki söz?"
YOLDAKİLER:
*ferhat kalender *bülent sönmez *mustafa karaosmanoğlu *erdal kurgan *müştehir karakaya *emre şimşek *dursu nali sazkaya *m .akif şahin *rabia gelincik *eyyüp akyüz *mustafa atalay *seher ortaöner *rıza kemal g. *ferhat özbadem *sulhi ceylan *bilal can *nebiye arı *faik öcal *mahir müjde *hikmet kızıl *a. vahap dağkılıç *fahri eyhan *özgür puya *selami ay *sami demir *nurullah yardımcı *ahmet şevki şakalar *hares yalçi *muhammet çelik *sıddık akbayır *banu özbek *baran aydın *tarık sezai karatepe *bünyamin doğruer *rabia görmüş *hamza çelenk
MECMUANIN ORTA YERİ: BİLAL CAN TARİHÇİ DOÇ. DR. AHMET ŞİMŞEK’İ KONUŞTURDU:
“Objektivizmintarihyazımında işlediği pek söylenemez. Bu durum genelde zannedildiği gibi “tarihçilerin pespaye tutumlarından dolayı” değildir. Evet, tarihi kötü yazanlar, işini gerektiği titizlikte yapmayanlar her zaman var oldu. Mesleğine ve mesleğinin biricik hedefi “hakikat”e bigâne kalanlar, belli merkezlerin güdümünde yazanlar da öyle. “
FERHAT KALENDER SEYİR DEFTERİ’NDE YAZDI:
“Ulus devlet denilen mekanizmanın çok önemli bir işlevi var. Kendine talip olanı hızlı bir biçimde kendine benzetir. Yani hiçbir değeri olduğu gibi kabul etmez. Sisteminin çarkında öğüttüğü ve nemalandığı ne varsa posasını çıkardıktan sonra anlamsızlaştırır. Bunun için kullandığı en önemli enstrümansa ideolojilerdir. Soğuk savaş dönemi lokal ideoloji olan Kemalizm’in akıbeti son örnek değildir. Şu an yaşanan örnek bizi daha çok ilgilendiriyor. Kendilerini muhafazakâr olarak konumlandıran ‘Emevi tipi’ yapılanmaya daha da dikkat kesilmek gerekiyor. Bir başka boyutta faşizme evrilen bu muhafazakarlaşma süreci, tabiatı itibariyle seküler (din dışı) bir organizmayı, her türlü musibetiyle formda değiştirip, içerikte bu organizmaya kulluğu öngörür. Bu durumun en kötü çıktısı bilincin ve zulme karşı duruşun körleştirilmesidir.”
SIDDIK AKBAYIR ‘BEJAN MATUR’U DENEDİ:
“Hayatı, bir yola çıkma halidir. Yolların arkadaşlığına tutkundur. Ruhu sürekli bir yola çeker ve ilk fırsatta gider. Durabilmenin bir yetenek ve kendisinin de bu yetenekten yoksun olduğunu düşünür. Çocukken atlasları çok sever. Dünya haritasını neredeyse ezbere bilir. Haritadaki nehir, dağ ve göl adları ilgisini çeker. Kafasının içinde dünya haritası yeniden oluşur sanki. Ve kendi yollarını yaratır. Her yolculuğa bavulunu toplayarak ‘belki kalırım, dönmem’ diyerek çıkar bu güne kadar. Ve her defasında Türkçeyi özler. Londra'da 6 ay yaşar ve dilin ne kadar canlı bir şey olduğunu anlar. Dilin kokusunu duyar. Çünkü, yazan kişinin ülkesi dilidir. O kişi kendisini dilin içinden, sözcüklerle var eder.”
MUHAMMED ÇELİK ‘İLHAMİ ÇİÇEK ŞİİRİ ÜZERİNE’ YAZDI:
“ve dünya bir oyun ve eğlencedir. dalarak, ciddiye alarak, ötesini ve görünmeyeni görerek daha iyi kavranabilmektedir. şair yürümektedir. belki de kaybolmak ve kaybolduğuna sevinmektir gerçek yürüyüş. uzun bir sessizliktir yürüyüş. yaşamak, varoluş sürecinde sergilediğimiz bir oyunsa, insan bunun oyuncusudur. zaman akıp giden bir şarkı ve oyunca bir düştür. bir nehir boyunca (çünkü “uzun bir nehirdir satranç”) ve oyunca yaşamak, derinden nefes alıp vermek, işte belki de sahici bilgelik budur.”
*ferhat kalender *bülent sönmez *mustafa karaosmanoğlu *erdal kurgan *müştehir karakaya *emre şimşek *dursu nali sazkaya *m .akif şahin *rabia gelincik *eyyüp akyüz *mustafa atalay *seher ortaöner *rıza kemal g. *ferhat özbadem *sulhi ceylan *bilal can *nebiye arı *faik öcal *mahir müjde *hikmet kızıl *a. vahap dağkılıç *fahri eyhan *özgür puya *selami ay *sami demir *nurullah yardımcı *ahmet şevki şakalar *hares yalçi *muhammet çelik *sıddık akbayır *banu özbek *baran aydın *tarık sezai karatepe *bünyamin doğruer *rabia görmüş *hamza çelenk
MECMUANIN ORTA YERİ: BİLAL CAN TARİHÇİ DOÇ. DR. AHMET ŞİMŞEK’İ KONUŞTURDU:
“Objektivizmintarihyazımında işlediği pek söylenemez. Bu durum genelde zannedildiği gibi “tarihçilerin pespaye tutumlarından dolayı” değildir. Evet, tarihi kötü yazanlar, işini gerektiği titizlikte yapmayanlar her zaman var oldu. Mesleğine ve mesleğinin biricik hedefi “hakikat”e bigâne kalanlar, belli merkezlerin güdümünde yazanlar da öyle. “
FERHAT KALENDER SEYİR DEFTERİ’NDE YAZDI:
“Ulus devlet denilen mekanizmanın çok önemli bir işlevi var. Kendine talip olanı hızlı bir biçimde kendine benzetir. Yani hiçbir değeri olduğu gibi kabul etmez. Sisteminin çarkında öğüttüğü ve nemalandığı ne varsa posasını çıkardıktan sonra anlamsızlaştırır. Bunun için kullandığı en önemli enstrümansa ideolojilerdir. Soğuk savaş dönemi lokal ideoloji olan Kemalizm’in akıbeti son örnek değildir. Şu an yaşanan örnek bizi daha çok ilgilendiriyor. Kendilerini muhafazakâr olarak konumlandıran ‘Emevi tipi’ yapılanmaya daha da dikkat kesilmek gerekiyor. Bir başka boyutta faşizme evrilen bu muhafazakarlaşma süreci, tabiatı itibariyle seküler (din dışı) bir organizmayı, her türlü musibetiyle formda değiştirip, içerikte bu organizmaya kulluğu öngörür. Bu durumun en kötü çıktısı bilincin ve zulme karşı duruşun körleştirilmesidir.”
SIDDIK AKBAYIR ‘BEJAN MATUR’U DENEDİ:
“Hayatı, bir yola çıkma halidir. Yolların arkadaşlığına tutkundur. Ruhu sürekli bir yola çeker ve ilk fırsatta gider. Durabilmenin bir yetenek ve kendisinin de bu yetenekten yoksun olduğunu düşünür. Çocukken atlasları çok sever. Dünya haritasını neredeyse ezbere bilir. Haritadaki nehir, dağ ve göl adları ilgisini çeker. Kafasının içinde dünya haritası yeniden oluşur sanki. Ve kendi yollarını yaratır. Her yolculuğa bavulunu toplayarak ‘belki kalırım, dönmem’ diyerek çıkar bu güne kadar. Ve her defasında Türkçeyi özler. Londra'da 6 ay yaşar ve dilin ne kadar canlı bir şey olduğunu anlar. Dilin kokusunu duyar. Çünkü, yazan kişinin ülkesi dilidir. O kişi kendisini dilin içinden, sözcüklerle var eder.”
MUHAMMED ÇELİK ‘İLHAMİ ÇİÇEK ŞİİRİ ÜZERİNE’ YAZDI:
“ve dünya bir oyun ve eğlencedir. dalarak, ciddiye alarak, ötesini ve görünmeyeni görerek daha iyi kavranabilmektedir. şair yürümektedir. belki de kaybolmak ve kaybolduğuna sevinmektir gerçek yürüyüş. uzun bir sessizliktir yürüyüş. yaşamak, varoluş sürecinde sergilediğimiz bir oyunsa, insan bunun oyuncusudur. zaman akıp giden bir şarkı ve oyunca bir düştür. bir nehir boyunca (çünkü “uzun bir nehirdir satranç”) ve oyunca yaşamak, derinden nefes alıp vermek, işte belki de sahici bilgelik budur.”
2012-02-23
Diriliş Okumaları - 8
2012-02-17
'BİR NOKTA' 121
2012-02-16
'Üçüncü Mevki' edebiyat fanzini çıktı
Yıl:1, Sayı:1, Şubat 2012
'Üçüncü Mevki' edebiyat fanzininin 1.sayısı yayımlandı. Hayırlı olsun, devamlı olsun, bereketli olsun!..
İçindekiler
ŞİİR
Ertuğrul Rast / Şizoid Bulgu
Ertuğrul Rast / Felsefe
Soner Atalan / Oysa
Hasan Demirci / Sen
Murat Köstüklü / Noktalı Güvercin
ÖYKÜ
Gökçe Özder / Kayıp
Gökçe Özder / Diyetin Diyeti
Elif Şentürk / Ben?!
DENEME
Vildan Metin / İstanbul’u Yaşamak
Ertuğrul Rast / Bir Garip Masal : Doğu-Batı
Süha Murat Kahraman / Hakikat
Vuslat F. / Huzur(!) Evi
Bilge Makas / Sonsuzdan Korkmak
Bilge Makas / Yol
Emel Mirza / Saatleri Ayarlama Enstitüsü'ne Mektup
Gökçe Özder / Sessiz Raflar
Üçüncü Mevki’ye ulaşabileceğiniz yerler:
İstanbul (Beyoğlu) - Mephisto
İstanbul (Kadıköy) - Mephisto
Ankara (Kızılay) - İmge Kitabevi
Konya - Endülüs Kitap Kafe
Konya - Hüner Kitabevi - Rampalı Çarşı en alt katta
E-posta: ek727@hotmail.com
'Üçüncü Mevki' edebiyat fanzininin 1.sayısı yayımlandı. Hayırlı olsun, devamlı olsun, bereketli olsun!..
İçindekiler
ŞİİR
Ertuğrul Rast / Şizoid Bulgu
Ertuğrul Rast / Felsefe
Soner Atalan / Oysa
Hasan Demirci / Sen
Murat Köstüklü / Noktalı Güvercin
ÖYKÜ
Gökçe Özder / Kayıp
Gökçe Özder / Diyetin Diyeti
Elif Şentürk / Ben?!
DENEME
Vildan Metin / İstanbul’u Yaşamak
Ertuğrul Rast / Bir Garip Masal : Doğu-Batı
Süha Murat Kahraman / Hakikat
Vuslat F. / Huzur(!) Evi
Bilge Makas / Sonsuzdan Korkmak
Bilge Makas / Yol
Emel Mirza / Saatleri Ayarlama Enstitüsü'ne Mektup
Gökçe Özder / Sessiz Raflar
Üçüncü Mevki’ye ulaşabileceğiniz yerler:
İstanbul (Beyoğlu) - Mephisto
İstanbul (Kadıköy) - Mephisto
Ankara (Kızılay) - İmge Kitabevi
Konya - Endülüs Kitap Kafe
Konya - Hüner Kitabevi - Rampalı Çarşı en alt katta
E-posta: ek727@hotmail.com
Tûtî çıktı!
Aralık-Ocak-Şubat 2012, Sayı:8
Tûtî çıktı! Bu sayının merhumu Suphi Taşhan. O bir kayıp şair. Ölümünden elli yıl sonra ilk kitabı çıktığı için biraz heyecanlı. Onu biraz tanıyın istedik. Hayali Kafe’de bir sohbetimiz oldu kendisiyle. Evet. Yalnızlık dolu şu koca dünyada, kurmacayla gerçeğin alabildiğine birbirine karıştığı bir sayıyla daha işte karşınızdayız. Biz 11. sayı diyoruz ama resmi rakamlar 8’i gösteriyor. Biz daha çok okumaya ve yazmaya devam ediyoruz.
İşte bu sayının (dergimizi okumadan) içinde ne var ne yok (tarzı haber yapsınlar) paragrafı:
(takdim ya da) itirazları Ehet Seli devam ettiriyor. Editör öldü, yaşasın yeni editör! Kurgu röportaj da ona kalmış böylece. Uzun-renkli bir röportaj ve heyecanlı bir merhum şair sizi bekliyor. Şiirleriyle Erdal Çakır (Mezopotamya I-II-III), Mehmet Selim Özban (Bir Deli Ellerini Arar), Mehmet Aycı (Uçku), Berat Bıyıklı (Limansız), Cihat Buçak (Yön ve Ayna), İbrahim Gürses (Sevdalinka), Babür Turna (Zamanın Sürmesi II); hikâyeleriyle Emrah Tunç (Teşettüt Devresi ve Birkaç Küçük Mesele) , Onur Aydın (Kelime Düğümlenmesi), Fatih Mutlu (Eşsiz Dans), Okan Cem Çırakoğlu (Cennet Bahçesi), Emre Ergin (Son Savaş), Emrah Aydoğdu (Düşlem); kısa anlatısıyla Feyza Korkmaz Sağlam (Başım) var. Tûtî, iyi şiir ve hikâye yayımlamaya devam ediyor, yıllıkları hazırlayanlar görmese de olur. Emrah Tunç, Amaçsız Yazıları’nı; Hakan Bilge Sinema’da film eleştirilerini yaza dursun, Tiyatro’da Tadashi Suzuki var. Memet Baydur’un Çin Kelebeği oyununu bu sayıya almadan edemedik. Emrah Tunç’tan uzun bir Tanpınar biyografisi: Yıllar’ca Tanpınar. Rıfkı Dingin, Dipnot’ta küçük bir anlaşmazlığı yazdı. Çeviri Dosyası’nda Michael Frayn’in Kopenhag oyununun üçüncüsünü Bora Boşna sunarken; Emre Ergin, Ann Beattie’nin bir hikâyesini, Kar’ı çeviriyor. Kitap Tezgahı’nda Deniz Depe, Sinek Isırıkları’nın Müellifi’ni eleştirirken; Yasemin Köksal, Atlas’ı anlatıyor. Alıntılar’da Ehet Seli’nin on dergiden seçtiği dizeler, Haber’de edebiyat dünyasından Deniz Depe’nin derlediği güncel olaylar var. Son iki sayfamızı (resmi) 2. yılın dizinine ayırdık.
Sonra bitiyor işte. Kitap gibi dergi. Kapağı da güzel. Kitapçılarda da var. Herkes alabilsin diye fiyatı da 4 lira.Ulaşamayıp haber edenlere de gönderiyoruz. Ama işte kapakta Suphi Taşhan yazıyor. Popüler ve yaşayan şair-yazarlarla röportaj falan yapmadığımız için almaz şimdi kimse. Memet Baydur sayısı da bu yüzden rağbet görmemişti. Ama hiç pişman olmadık. Yine böyle şeyler yapacağız. Alıp okuyabilirsiniz, bizim için bir sakıncası yok.
Biz: EDEBİYAT MAĞDURLARI. Siz kimsiniz kuzum?
Tûtî çıktı! Bu sayının merhumu Suphi Taşhan. O bir kayıp şair. Ölümünden elli yıl sonra ilk kitabı çıktığı için biraz heyecanlı. Onu biraz tanıyın istedik. Hayali Kafe’de bir sohbetimiz oldu kendisiyle. Evet. Yalnızlık dolu şu koca dünyada, kurmacayla gerçeğin alabildiğine birbirine karıştığı bir sayıyla daha işte karşınızdayız. Biz 11. sayı diyoruz ama resmi rakamlar 8’i gösteriyor. Biz daha çok okumaya ve yazmaya devam ediyoruz.
İşte bu sayının (dergimizi okumadan) içinde ne var ne yok (tarzı haber yapsınlar) paragrafı:
(takdim ya da) itirazları Ehet Seli devam ettiriyor. Editör öldü, yaşasın yeni editör! Kurgu röportaj da ona kalmış böylece. Uzun-renkli bir röportaj ve heyecanlı bir merhum şair sizi bekliyor. Şiirleriyle Erdal Çakır (Mezopotamya I-II-III), Mehmet Selim Özban (Bir Deli Ellerini Arar), Mehmet Aycı (Uçku), Berat Bıyıklı (Limansız), Cihat Buçak (Yön ve Ayna), İbrahim Gürses (Sevdalinka), Babür Turna (Zamanın Sürmesi II); hikâyeleriyle Emrah Tunç (Teşettüt Devresi ve Birkaç Küçük Mesele) , Onur Aydın (Kelime Düğümlenmesi), Fatih Mutlu (Eşsiz Dans), Okan Cem Çırakoğlu (Cennet Bahçesi), Emre Ergin (Son Savaş), Emrah Aydoğdu (Düşlem); kısa anlatısıyla Feyza Korkmaz Sağlam (Başım) var. Tûtî, iyi şiir ve hikâye yayımlamaya devam ediyor, yıllıkları hazırlayanlar görmese de olur. Emrah Tunç, Amaçsız Yazıları’nı; Hakan Bilge Sinema’da film eleştirilerini yaza dursun, Tiyatro’da Tadashi Suzuki var. Memet Baydur’un Çin Kelebeği oyununu bu sayıya almadan edemedik. Emrah Tunç’tan uzun bir Tanpınar biyografisi: Yıllar’ca Tanpınar. Rıfkı Dingin, Dipnot’ta küçük bir anlaşmazlığı yazdı. Çeviri Dosyası’nda Michael Frayn’in Kopenhag oyununun üçüncüsünü Bora Boşna sunarken; Emre Ergin, Ann Beattie’nin bir hikâyesini, Kar’ı çeviriyor. Kitap Tezgahı’nda Deniz Depe, Sinek Isırıkları’nın Müellifi’ni eleştirirken; Yasemin Köksal, Atlas’ı anlatıyor. Alıntılar’da Ehet Seli’nin on dergiden seçtiği dizeler, Haber’de edebiyat dünyasından Deniz Depe’nin derlediği güncel olaylar var. Son iki sayfamızı (resmi) 2. yılın dizinine ayırdık.
Sonra bitiyor işte. Kitap gibi dergi. Kapağı da güzel. Kitapçılarda da var. Herkes alabilsin diye fiyatı da 4 lira.Ulaşamayıp haber edenlere de gönderiyoruz. Ama işte kapakta Suphi Taşhan yazıyor. Popüler ve yaşayan şair-yazarlarla röportaj falan yapmadığımız için almaz şimdi kimse. Memet Baydur sayısı da bu yüzden rağbet görmemişti. Ama hiç pişman olmadık. Yine böyle şeyler yapacağız. Alıp okuyabilirsiniz, bizim için bir sakıncası yok.
Biz: EDEBİYAT MAĞDURLARI. Siz kimsiniz kuzum?
2012-02-13
'Diriliş' dergisi
'Dil ve Edebiyat' dergisinin 38.sayısı çıktı
Şubat 2012
Dil ve Edebiyat dergisi, Şubat sayısıyla edebiyat dünyamızın zengin coğrafyasında mekik dokumaya devam ediyor. Dil ve Edebiyat; Militarist Modernleşme/Batılılaşmanın Huzursuz Dünyası, Orhan Okay ile Söyleşi, Âkif Yılı Etkinlikleri ve Âkif Hakkında Yeni Yayınlar gibi başlıkları son sayısında kapağına taşıyor.
Üzeyir İlbak tarafından kaleme alınan Militarist Modernleşme/Batılılaşmanın Huzursuz Dünyası başlıklı yazı, kültür tartışmalarının da odak kavramlarından olan “ötekileştirme zihniyetini” sorguluyor. İlbak, ötekileştirme zihniyetinin tarihî arka planına giderek gündelik hayattan edebiyat ortamına kadar geniş bir alana sirayet eden tahrip edici yaklaşımın âdeta foyasını ortaya çıkarmayı deniyor. Modernleşmenin, Fransız İhtilali’yle suni kimlikler ürettiğini ve bunların yeryüzünde farklı kültür ve medeniyetlerin iletişimini kesen fay hatlarına dönüştüğünü belirtiyor. Dil ve Edebiyat dergisinin Şubat sayısında yer alan derinlikli yazısında İlbak; farklılıkları ötekileştirici bir unsur olarak değil, değer üretici ve mevcut birikimi daha da değerli kılıcı bir katkı aracına dönüştürebilmenin imkânlarını aramayı öneriyor. Toplumu kendilerine ait “dinî, etnik, kültürel” kodlarına müdahale etmeden bir arada tutabilmenin ilham verici dilini geliştirmeye çağırıyor. Modernleşme tecrübeleri ile iki asrı aşan bir süreçte dünyanın stratejik kültürel merkezinin taşındığını düşünen İlbak, “Akdeniz medeniyeti dünya kültür mirasının ana çekirdeğidir” diyor.
Üzeyir İlbak’ın kuşatıcı makalesi yanında Dil ve Edebiyat’ın ilgi çeken sayfaları arasında Prof. Dr. Orhan Okay ile gerçekleştirilen bir söyleşi de yer alıyor. İlmî çalışma ahlakı, eleştiri kültürü ve edebiyat-musiki ilişkisi gibi konularda açıklamalarda bulunan Okay, edebiyat-musiki ilişkisi bağlamında kendisine yöneltilen soruya “Doğrusunu isterseniz günümüzün şartlarında müzik zevkini kaybettim” şeklinde cevap veriyor. Edebiyat dünyamızın duayenlerinden Orhan Okay’ın dikkat çekici açıklamaları Dil ve Edebiyat dergisinin Şubat sayısında.
Dil ve Edebiyat, son sayısında yer verdiği yazılarla 2011 Âkif Yılı’nın bir anlamda muhasebesini yapıyor. Mustafa Miyasoğlu’nun “Âkif Yılı Etkinlikleri ve Âkif Hakkında Yeni Yayınlar” yazısı bunlardan biri ve hem düzenlenen etkinlikleri hem de ortaya konan eserleri değerlendiriyor. Dosya içinde görüşleri yer alan farklı isimler, 2011 Âkif Yılı’nın arzulanan hedefe yaklaşmaktan uzak olduğu noktasında birleşiyorlar.
Dil ve Edebiyat dergisi, gerek derinlikli makaleleri ve ilgi çekici söyleşileri gerekse tartışma yaratan dosyaları ve sayfalarını açtığı hikâye, şiir ve deneme gibi edebî ürünleriyle dopdolu bir sayı ile raflardaki yerini alıyor.
Dil ve Edebiyat dergisinde yer alan bazı yazılar:
Edebiyat ve Mizah (A’dan Z’ye) / Biliriz (şiir) Atilla Maraş / Sevgililer Günü’nün Tarihçesini Ne Kadar Biliyoruz? Prof. Dr. Fuat Yöndemli / Dedemin Bahçesi Çıtırık Salih Koca / Edebiyat ve Sanatta Hilyeler Prof. Dr. Hikmet Özdemir / Şeyyâd Hamza Prof. Dr. Kemal Yavuz / Tevazuun İhtişamı Sadettin Kaplan / Kanun Metinlerindeki Dil Yanlışları / Fikri Akyüz / Soğuk ve Palto (hikâye) Üzeyir Süğümlü
Zafer Özdemir
İrtibat:
Dil ve Edebiyat Dergisi
Feshane Caddesi Nu: 3 Eyüp İstanbul
0 212 581 69 12
http://www.ded.org.tr
dilveedebiyatdergisi@gmail.com
2012-02-09
'Yedi İklim' dergisi, Kadir Tanır özel sayısı
Şubat 2012, Sayı:263
“Dergi açısından bir sanatçı hakkında dosya hazırlamak, o sanatçıyı kendi bakış açısına konumlandırmaktır. Yedi İklim, tavır olarak bu güne kadar sahiplenmediği yazar ve sanatçılar hakkında özel dosyalar, özel sayılar düzenlemedi. Eleştiri yazıları oldu elbet, değerlendirmeler yapıldı, ancak bunlar daha çok tekil yazılar düzeyinde gerçekleşti. Kuramsal olarak böyle değil elbette ama Yedi İklim geleneği, sahiplendiğimiz, yolumuzda yoldaş olarak gördüğümüz kişiler için toplu bir çaba ortaya koymak şeklinde tecelli etti.
Bu sayıyı Kadir Tanır’a tahsis ettik. Doğrusu önce bir dosya hazırlayacağımızı varsaymıştık. Arkadaşlarımızın gayreti bu niyeti hacimli bir sayıya dönüştürdü. Gönendirici bu hacme karşın bir burukluk hissiyle takdim edebiliyoruz bu sayıyı. Nice zamandır gündemimizde olan bu çaba ne yazık ki ancak o bu dünyayı terk ettikten sonra gerçekleştirilebildi.
Ne diyelim bu da kaderin bir yüzü.
Sanatçının ölümüyle eserinin edebiyat dünyasına toplu olarak takdimi birlikte gerçekleşiyor. Bir bakıma insanın geride bıraktığı, etkisi devam eden ameline tanıklık etmek, onu sahiplenmek ödevi.
Kadir Tanır, üniversite öğretiminin dışında hep Maraş’ta yaşadı. Mesleği gereği çevreyi de gezdi, dolaştı, yakından gözlemledi. Bu deneyim bazen inanı ürpertircesine, silinmez bir bellek gibi yansıdı onun eserlerine. Sadece bulunduğu çevreyi aktarmakla yetinmedi, oradan yakın dönemin tarihine, bir bütün olarak insanlık macerasına da ilgi gösterdi. Son dönemde yazdıklarıyla kötülüğün çağdaş görünümlerini gösterdi, daha doğrusu o kötülüğün arkasındaki güçlerin portrelerini çizdi, zayıf belleklerde gizlenip kayıt dışı kalmasınlar diye.
Evet bu çaba bir bakıma Kadir Tanır için bizim tanıklığımız, fatihamızdır. Artık tamam ermiş bir verimin bir imkân olarak edebiyat dünyasına sunulması, kayda geçirilmesi.”
***
Bu sayımızın editörlüğünü İsmail Demirel üstlendi.
Dergide, Kadir Tanır öyküsü hakkında Recep Seyhan, Fatma Rana Çerçi, Yunus Emre Özsaray, Osman Koca, Recep Şükrü Güngör, Osman Alagöz ve İsmail Demirel yazdı.
Romanı hakkında Mehmet Özger, Gönül Yonar ve Emine Batar yazdı.
Bu değerlendirmelerin yanında Tanır’ı tanıyanların, başta Ali Haydar Haksal olmak üzere, Serdar Yakar ve Nuhan Nebi Çam’ın hatıra süzgeçlerinden geçirerek yazdıkları yazılar da Kadir Tanır’ı tanımak isteyen okuyucular için iyi bir fırsat olacak.
Hasan Aycın bir çizgiyle, Mustafa Cemil Efe ise üç seperatörle katıldı özel sayıya.
Kadir Tanır’dan da birçok metin var bu sayıda. Öncelikle “En Uzun Hüzün” başlıklı şiirlerinin 6–7–8 ve 9. bölümlerini yayınlıyoruz. Ki bu bölümler, hastalık dönemindeki Tanır’ın yaşadığı ruh hâlini belirgin bir şekilde ortaya koyuyor. Özel sayı için Kadir Tanır, biyografisini kendisi yazdı. Uzun ve bir o kadar güzel ve ilginç bir biyografi… Kadir Tanır bir de çok sevdiği kedileri yazdı. İnsan bu metinleri okuyunca, Tanır daha çok yazsaydı ve daha çok kitabı yayınlansaydı diye hayıflanıyor…
Tanır’la söyleşiyi Ali Haydar Haksal gerçekleştirdi.
Kadir Tanır’ın çocukları, Kemal Tanır, Merve Tanır ve Saniye Tanır Gürbak; babalarına hitap ettikleri birer mektup yazılar, duygu yüklü. Yine Saniye Tanır Gürbak’ın 11-12 yaşlarındayken babasına yazdığı muzip iki mektup da baba Kadir Tanır’ı resmeden çok güzel metinler…
Fatma Sevde Haksal, Kadir Tanır’dan İngilizceye bir öykü çevirdi.
Cahit Zarifoğlu’nun Kadir Tanır’a yazdığı mektuplar, bu sayının sürprizleri arasında yer alıyor. Yine aynı şekilde Tanır’ın Erdem Bayazıt’ı anma gününde sunduğu tebliğ de sayının bir başka güzelliği. Ali Haydar Haksal, Kadir Tanır Özel Sayısının çıkışı sürecinde Tanır’la yapılan elektronik ortamdaki iletişimleri de kayıt altına aldı.
Hastalığı döneminde hazırlanmasına karar verdiğimiz bu dosya, maalesef, Kadir Tanır’ın vefatından sonra çıkabildi. Bu özel sayını, Tanır’a rahmet dilemenin bir vesilesi olmasını diliyoruz. Allah, yazdıklarını, büyük şefaate nail olabilmesi için aracı kılsın. (Âmin)
Dergimizin bu sayısının fiyatını da 7 lira olarak belirledik. Kampanyamızı yeniden yineleyelim: Yedi İklim’e bir yıl (12 sayı) abone olan okurlarımıza, eski sayılarımızdan 24 adedi aboneliklerinin ilk ayıyla birlikte –kargo ücretini karşılamaları karşılığında- ücretsiz olarak gönderilecektir. Derginin yıllık abone bedeli 75 liradır.
Hayırlı okumalar.
İrtibat:
0 216 352 49 77
yediiklim@yahoo.com
yediiklimeditor@yahoo.com
www.yedi-iklim.com
'Akpınar' dergisinin 37.sayısı çıktı
Ocak-Şubat 2012
Müzikolog Etem Ruhi Üngör’le ilgili yazımı takdim ederken, tarifsiz duygular içinde kaldım. Böyle musikimize, musiki tarihimize eser vermiş, ömrünü Türk Musikisine vakfetmiş değerli bir insanı anmakta ne kadar geç kaldığımı düşünerek üzüldüm.
Musiki deyince her nağmesi ile beslendiğimiz bu büyük ve uçsuz bucaksız zenginliğin bilebildiğim kıyılarında dolaşırken, Türk Musikisine ruh ve can veren üstatlara ve onların eserlerine, onların lezzet ve ruh dünyasına ulaşmaya çalışan tahayyülümde; Yahya Kemal’in, talebesi Ahmet Hamdi Tanpınar’la birlikte, Itrî vadisine gittikleri günü hatırladım.
Nesilleri nesillere bağlayan, nesilleri vatan toprağına bağlayan öyle görünmez ibrişimler, ilgiler, sevgiler var ki, bu ilmekleri çözmeyi bırak, saymaya insan ömrü ve gücü yetmez demek için Edebiyat tarihimizden bir anıya, sözü Orhan Okay’a bırakmak istiyorum: “Tanpınar’ın Türk Musikisi ile ilk çarpıcı karşılaşması Konya’daki öğretmenliği sırasındadır. Bu karşılaşma kendi ifadesiyle “inkılâplardan evvel yapılan son Mevlevi âyininde olmuştur. Konya Mevlevihanesi’nin gösteri maksatlı değil, otantik ve mutat bir âyininde Mevlânâ’nın bir natı için Itrî’nin yaptığı besteyi dinleyen Ahmet Hamdi “ bu eserin delâletiyle eski musikimizin bize ait olan kapalı cennetine girmiş sayılabilirdim” der. Ancak keşfine rağmen bu cennetin kapılarının daha bir süre Tanpınar’a kapalı kalacağı anlaşılıyor.” (s:173)
“Bir gün Löbon Pastahanesi’nde otururken Yahya Kemal birden bire anlatmakta olduğu hatıralarından silkinerek, “haydi kalk, konservatuara gidelim”(Ahmet Hamdi Tanpınar’a) demiş ve onu İstanbul Belediyesi Türk Musikisi Konservatuarı’na götürmüştür. Orada eski bir gramofonun önüne çökerek yine Itrî’nin bu defa Nevâkârı’ını üst üste iki defa dinlemişlerdir…”(s:173)
Bakınız bir bestekâr ve besteleri kaç nesli birbirine, tarihe ve toprağa bağlıyor.
Baki Süha Ediboğlu anılarında, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Itrî’yi, Zaharya’yı, Dede Efendi’yi, Hacı Arif Bey’i dinlemek için saatlerce İstanbul Radyosunun diskotek odalarında veya stüdyosunda beklediğini anlatmaktadır. Ruhumuzu ilmek ilmek dokuyan nağmeler, ne sihirli bir dünyanız var, görünmez ellerinizle hepimizi kucaklayan, bağrına basan.
Sevgili Akpınar Okuyucuları,
Yedinci yılın ilk sayısı, 37. sayıda güzel şiirler ve yazılarla sizi selamlamak bahtiyarlığına ulaştığımız için mutluyum.
Daha güzel, daha zengin sayılarda buluşmak dileğiyle.
Sağlıcakla kalın, hoşçakalın.
İsmail Özmel
ismailozmel@hotmail.com
Müzikolog Etem Ruhi Üngör’le ilgili yazımı takdim ederken, tarifsiz duygular içinde kaldım. Böyle musikimize, musiki tarihimize eser vermiş, ömrünü Türk Musikisine vakfetmiş değerli bir insanı anmakta ne kadar geç kaldığımı düşünerek üzüldüm.
Musiki deyince her nağmesi ile beslendiğimiz bu büyük ve uçsuz bucaksız zenginliğin bilebildiğim kıyılarında dolaşırken, Türk Musikisine ruh ve can veren üstatlara ve onların eserlerine, onların lezzet ve ruh dünyasına ulaşmaya çalışan tahayyülümde; Yahya Kemal’in, talebesi Ahmet Hamdi Tanpınar’la birlikte, Itrî vadisine gittikleri günü hatırladım.
Nesilleri nesillere bağlayan, nesilleri vatan toprağına bağlayan öyle görünmez ibrişimler, ilgiler, sevgiler var ki, bu ilmekleri çözmeyi bırak, saymaya insan ömrü ve gücü yetmez demek için Edebiyat tarihimizden bir anıya, sözü Orhan Okay’a bırakmak istiyorum: “Tanpınar’ın Türk Musikisi ile ilk çarpıcı karşılaşması Konya’daki öğretmenliği sırasındadır. Bu karşılaşma kendi ifadesiyle “inkılâplardan evvel yapılan son Mevlevi âyininde olmuştur. Konya Mevlevihanesi’nin gösteri maksatlı değil, otantik ve mutat bir âyininde Mevlânâ’nın bir natı için Itrî’nin yaptığı besteyi dinleyen Ahmet Hamdi “ bu eserin delâletiyle eski musikimizin bize ait olan kapalı cennetine girmiş sayılabilirdim” der. Ancak keşfine rağmen bu cennetin kapılarının daha bir süre Tanpınar’a kapalı kalacağı anlaşılıyor.” (s:173)
“Bir gün Löbon Pastahanesi’nde otururken Yahya Kemal birden bire anlatmakta olduğu hatıralarından silkinerek, “haydi kalk, konservatuara gidelim”(Ahmet Hamdi Tanpınar’a) demiş ve onu İstanbul Belediyesi Türk Musikisi Konservatuarı’na götürmüştür. Orada eski bir gramofonun önüne çökerek yine Itrî’nin bu defa Nevâkârı’ını üst üste iki defa dinlemişlerdir…”(s:173)
Bakınız bir bestekâr ve besteleri kaç nesli birbirine, tarihe ve toprağa bağlıyor.
Baki Süha Ediboğlu anılarında, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Itrî’yi, Zaharya’yı, Dede Efendi’yi, Hacı Arif Bey’i dinlemek için saatlerce İstanbul Radyosunun diskotek odalarında veya stüdyosunda beklediğini anlatmaktadır. Ruhumuzu ilmek ilmek dokuyan nağmeler, ne sihirli bir dünyanız var, görünmez ellerinizle hepimizi kucaklayan, bağrına basan.
Sevgili Akpınar Okuyucuları,
Yedinci yılın ilk sayısı, 37. sayıda güzel şiirler ve yazılarla sizi selamlamak bahtiyarlığına ulaştığımız için mutluyum.
Daha güzel, daha zengin sayılarda buluşmak dileğiyle.
Sağlıcakla kalın, hoşçakalın.
İsmail Özmel
ismailozmel@hotmail.com
Diriliş Okumaları - 7
2012-02-08
'Tasfiye' 37
Şubat-Mart 2012
Şiir
Ümit Aktaş, “Deniz”, 2
Nebiye Arı, “Dertleşme Makamında”, 3
Ahmet Örs, “Tarihî Otuz İki Aralık Grevi”, 4
Ünsal Ünlü, “Zaman Aşırı”, 5
Tuba Kaplan, “Üstadımız TDK’ya Göre ‘Ropdöşambr’”, 7
Baran Çaçan, “Savaşa ve Kadınlara Kavimler Göçü”, 8
Şehmuz Kurt, “Hutbenin Çürümesi”, 9
Habil Sağlam, “Beklenti”, 9
Öykü
Ahmet Örs, “Üçgen Üçgen”, 10
Görkem Evci, “Asfalt”, 11
Eleştiri, Deneme
Cemal Şakar, “Demokratik Bir Hak Olarak İslamcılık”, 24
Ümit Aktaş, “Adalet, Özgürlük ve Edebiyat”, 16
Ahmet Örs, “Allah’ın Yok mu Yazar!”, 30
Mehmet Sacit, “Saraç Hocanın Dersleri”, 60
Dosya: Italo Calvino
Italo Calvino, “Üç Kısa Öykü”, 29
William Weaver, “Italo Calvino ile Söyleşi”, 32
Ammar Kılıç, “Kente Direnen Kahraman: İşçi Marcovaldo’nun Öyküsü”, 40
Hüseyin Etil & Buket Teneke, “Calvino’nun Devrimci Coğrafyası: Kentler Atlası”, 51
Linda Badley, “Direniş Olarak Okuma: Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu Örneği”, 56
Habil Sağlam, “Modernitenin Soykütüğünü Masallarla Çıkarmak”, 37
Şiir
Ümit Aktaş, “Deniz”, 2
Nebiye Arı, “Dertleşme Makamında”, 3
Ahmet Örs, “Tarihî Otuz İki Aralık Grevi”, 4
Ünsal Ünlü, “Zaman Aşırı”, 5
Tuba Kaplan, “Üstadımız TDK’ya Göre ‘Ropdöşambr’”, 7
Baran Çaçan, “Savaşa ve Kadınlara Kavimler Göçü”, 8
Şehmuz Kurt, “Hutbenin Çürümesi”, 9
Habil Sağlam, “Beklenti”, 9
Öykü
Ahmet Örs, “Üçgen Üçgen”, 10
Görkem Evci, “Asfalt”, 11
Eleştiri, Deneme
Cemal Şakar, “Demokratik Bir Hak Olarak İslamcılık”, 24
Ümit Aktaş, “Adalet, Özgürlük ve Edebiyat”, 16
Ahmet Örs, “Allah’ın Yok mu Yazar!”, 30
Mehmet Sacit, “Saraç Hocanın Dersleri”, 60
Dosya: Italo Calvino
Italo Calvino, “Üç Kısa Öykü”, 29
William Weaver, “Italo Calvino ile Söyleşi”, 32
Ammar Kılıç, “Kente Direnen Kahraman: İşçi Marcovaldo’nun Öyküsü”, 40
Hüseyin Etil & Buket Teneke, “Calvino’nun Devrimci Coğrafyası: Kentler Atlası”, 51
Linda Badley, “Direniş Olarak Okuma: Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu Örneği”, 56
Habil Sağlam, “Modernitenin Soykütüğünü Masallarla Çıkarmak”, 37
'Berceste' dergisinin 116.sayısı
Şubat 2012
İçindekiler:
Aşk Oduna Yanmak Ya da Ahmedî’de Aşka Dair -I-/Mahmut KAPLAN
Taş Yürek Yazgısı/ Yusuf AKYÜZ
Sıklet Veren YADİGÂRLAR/ Özer ŞENÖDEYİCİ
Mektup/ İsa YAR
Aman Nazar Değmesin/ İbrahim ŞAHİN
Küçük Türkiye Tarihi’nden / Selim TUNÇBİLEK
Fındıklı Kurabiye Tarifi veya Kelime Tahlili!/ Ayşe İLKER
İkizler / Oyhan Hasan BILDIRKİ
Anadolu’dan Hurasan’a /Mustafa S. Kaçalin
Neyzen/Kubilay YILDIZ
Beyaz/ Rasim DEMİRTAŞ
Ya Resûlullah/Ahmet ŞAHİN
Ve Yelkovanı da Akrep Sokar/Kübra OKUDAN
Gizemin Bir Diğer İsmi: Kahire/Filiz KALYON
O Benim İşte/ Bekir OĞUZBAŞARAN
Yâ Mütekebbir/ Musa TEKTAŞ
Semender ile Gri Dünyanın İçinden Sızan Hüzün /Sergül VURAL
Semender Adlı Romanı İçin Tarih/ Mustafa ASLAN (Cemâlî)
Dağlar/ Cansaran KIZILTAŞ
Hiçlik Vadisi/ Vagif SULTANLI
Kâğıtlar Tutuşmaz/ Osman KOCA
Pervanenin Duası/Hatice Eğilmez KAYA
Taşlıbel Cinayeti/Osman AYTEKİN
Merhaba/İsmail Âdil ŞAHİN
Bir Yazardan İki Değerlendirme/Hüzeyme Yeşim KOÇAK
Vesselam / Mahmut YAVUZ
İmece Düşler Arefesi/ Kadir KARAMAN
İsmail Adil Şahin’in Giz Adlı Kitabı Üzerine/Mustafa İBAKORKMAZ
Irmağın Öte Yakası’na Dair/Bünyamin TETİK
İletişim:
bercestedergisi@gmail.com
'Sıcak Nal' dergisi 12. sayısında: "Nasıl Yazmamalı?"
NASIL YAZMAMALI?
Sıcak Nal, 12. sayısında “nasıl yazmayı” değil, “nasıl yazmamalı”yı sordu, Ahmet Büke, Ayfer Tunç, Murat Gülsoy, Şule Gürbüz, Jale Sancak, Semra Topal, Aslı Tohumcu, Fatih Özgüven, Melida Tüzünoğlu, Mine Söğüt, Janset Karavin ve Anita Sezgener yanıtladı. Melike Koçak da, “Ne Reçeteli, Ne Reçetesiz mi?” diye sorarak yazmak için reçetelere ihtiyaç olup olmadığını araştırdı.
İbrahim Halaçoğlu “edebiyatta çocuk istismarı”nı, Hasan Turgut “kendi kendinin terzisi” bir edebiyatçı olan Sevim Burak’ı, Kathryn Schulz “Murakami’nin büyük yapıtı”nı, Nazlı Karabıyıkoğlu “Maurois’in İklimler”ini, Taylan Acar ABD’de yaygınlaşan “İşgal Et” eylemlerini Wisconsin’deki işgal yerinden yazdı. Ceren Yartan, “devletin cinsel kıyıları”nda Aslı Zengin’le söyleşirken, “Tedirginlik iyidir” diyen Aslı Biçen’le de Sema Aslan söyleşti. Albüm, film, etkinlik ve konser takiplerinin de yer aldığı Sıcak Nal, 12. Sayısıyla kitapçılarda!..
Sıcak Nal, Sayı 12 / İçindekiler:
Nasıl Yazmamalı? /Yazarlar Soruşturması / Ahmet Büke, Ayfer Tunç, Murat Gülsoy, Şule Gürbüz, Jale Sancak, Semra Topal, Aslı Tohumcu, Fatih Özgüven, Melida Tüzünoğlu, Mine Söğüt, Janset Karavin, Anita Sezgener
Ne Reçeteli, Ne Reçetesiz mi? / Melike Koçak
Böyle Öyküler 9 / Faruk Ulay
Dinleyici – Hayatımın En Güzel Günü / Sine Ergün
Kalan ve Ortada Kalan Hakikat / Arzu Eylem
Politik Video Oyunları / Olivier Mauco (çev. Kemal Akay)
Kahkaha Çiçeği Çıkmazı Kadınları / Merve Koçak Kurt
Murakami’nin ‘Büyük Yapıt’ı / Kathryn Schulz (çev. İbrahim Halaçoğlu)
Dondurucu Soğukta Yeşeren Umutlar / Taylan Acar
Bunları Hiç Yaşamamış Olmayı Tercih Ederdim / Yaqob Tilermeni
Francesca Woodman’ın Fotoğraftaki Yaşamı / Oktay Orhun
Maurois, İklimlerde Boğulmak ve Haydar Rifat’ın Dumanlı Başı / Nazlı Karabıyıkoğlu
Lou Beach’in ‘420 Characters’ Kitabından Seçme Öyküler / Lou Beach (çev. Ilgın Yıldız)
Edebiyatta Çocuk İstismarı / İbrahim Halaçoğlu
Kendi Kendinin Terzisi Bir Edebiyat: Sevim Burak Yazıhanesi / Hasan Turgut
Devletin Cinsel Kıyılarında ( Aslı Zengin ile Söyleşi) / Ceren Yartan
Bulutlardan Pencere’ye (Yap-) Bozkırkurdu Bakışı / Ata Tuncer
Düş Günlüğü / Zaghun Kadını / Gülseli İnal
Tedirginlik İyidir! / (Aslı Biçen ile Söyleşi) / Sema Aslan
Okurlar Ne Okumuyor? / Haz. Alara Çakmakçı
Tektonik Döküntüler / Muhammet Uçan
Bendenben / Makbule Aras
Karbon Kopya: Derviş ve Labirent / Laçin Aşkıdil
Ermenistan Takip (Ararat’ın Gölgesinde) / Halil İbrahim Ünal
Albüm Takip ( Kate Bush, 50 Words For Snow) / Görkem Daşkan
Konser Takip ( Camille) / İbrahim Halaçoğlu
Albüm Takip (Dale Cooper Quartet & The Dictaphones, Métamanoir) / Ceren Yartan
Film Takip ( Tree of Life – Doğa’ya Bir Güzelleme) / Alâra Kuset
Etkinlik Takip (Sevgi Soysal Sempozyumunun Ardından) / Ayşe Güngör
Etkinlik Takip (Onlar Toplantısı) / Janset Karavin
Yazında Sınırlar Kalkmalı! (Nazlı Karabıyıkoğlu ile Söyleşi) / Anıl Altın
İletişim:
sicaknal@gmail.com
2012-02-07
Yeni dergi: 'Karabatak'
2012-02-06
Edebiyat Dergileri Üzerine
Körler ve sağırların birbirini ağırladığı küçük birer çete çoğu. Bunların çetesi öyle organize olmuş bir çete ki kendileri dışında kimseye yaşama hakkı tanımayan gözlerini hırstan açamayan bir çete.
Her ay aynı şiirler aynı öyküler aynı denemelerle sadece isimleri ve yazarları değişen yazılarla saman tadı vermekten başka bir durum yok ne yazık ki ortada. Postmodernizm dediğimiz batının gayr-i meşru çocuğu bizi nasıl bu kadar etkisi altına aldı şaşırmamak mümkün değil. Özünü yitirmiş bir edebiyatla karşı karşıyayız. Ne bir manifesto ne bir poetika ne bir duruş ne bir nokta-i istinat var. Her şey bir boşluğun etrafında kararsızca dönüyor gibi yerinden göçürülmüş, şaşkın ve kararsız. Değerleri savunanların savundukları değerleri bile yozlaşmış ifadelerle savunmaları bu ne perhiz bu ne lahana demekten başka bir sözü gerektirmiyor. Edebiyatın edep olduğunu unutarak şahsi hırslarına yenik düşen bir sürü yazar ve şairin kendine yer bulmaya çalıştığı bir âleme dönmüş bu âlem.
Entelektüel olduklarını iddia eden fakat katmerli bir cahilliğin girdabında dönüp durmaktan başka bir şey yapmayan yapamayan çoğu kişi edepsiz ve cahil olduğunun farkında bile değil. Fakat sorsanız dünyanın kendi etraflarında döndüğünü söylerler.
Herhangi bir iddialı edebiyat dergisinin kapağını kaldırdığımızda karşımıza şiir diye çıkan hezeyanları okuyunca içimize çöken sisi dağıtacak bir rüzgâr yok mudur? Milletin anlamadığı bir dille ve karmakarışık anlamlarla yazılmış sayfalarca metin hangi niyetlerle yazılıyor anlamak mümkün değil.
Denize atılan bir şişe misali sahibini arayan mektuplarla sahibini arayan şiirlerle dolu ortalık. Cami avlusuna bırakılan bir bebek gibi ağlıyor feryat ediyor bir sürü şiir. Bir cinnetin yazılmamış hikayesi olsa gerek bu durum.
Ne demek istediğini dahi anlatamayan sırf aklına o an gelen deli saçması kelimeleri büyük bir ilhamın mahsulüymüş gibi ortaya süren manzumeciler bir yanda, kendi içinde dönüp duran, hikâyesi olmayan hikâye yazarları bir yanda bu edebi boşluğu çoğaltıp duruyorlar.
Emeksiz ve çilesiz üç beş sloganik birikimle ya da bir gruba dâhil olmakla hemen namlı şair ve yazar olduğunu zanneden bu insanlar aslında edebiyat ağacının köküne kibrit suyu dökmekten başka bir şey yapmıyorlardır.
Şöhretin arkasına sığınarak ne yazsam okunur mantığıyla saçma sapan dizeleri şiir diye yutturan şairleriyle, kendisine mektup gönderen okuyucuyu adam hesabına almayan kibirli ve ukala yayın yönetmenleriyle, sanattan çok kayırdığı adama bakan edebiyat şikecileriyle, ayrımı ayrı gayrımı gayrı bir âlemdir bu âlem.
Dışarıdan bakıldığında İslami bir görüntünün arkasına saklanan ve de bir medeniyet inşasında görev aldıklarını iddia eden bazı dergiler ise buram buram dünya kokmaktadırlar. Onların İslamcılığı sadece lafta kalan bir tatlı su İslamcılığı olmaktan öteye gitmemektedir.
Edebiyat dergilerinin sözlü ve görüntülü medya karşısında zaten yarışa on sıfır yenik başladıkları bir ortamda birde suyun başını tutan bazı zatların insafsız ve adaletsiz tutumları bu yenilgiyi artırıp durmaktadır. Bir şiirin iyi şiir olması için illa çeteden birileri tarafından yazılmış olması mı gerekmektedir. Onların dışında Allah şiir ve hikâye yazma yeteneğini başka kimseye nasip etmemiştir galiba. Onlar hem doğuyu hem batıyı yutmuş oldukları için sözlerinin üstüne kimsenin laf söylemeye hakkı yoktur.
Büyük bir medeniyetin çocukları ne yazık ki küçük mü küçük komplekslerinin bataklığında boğulup durmaktadır. Derinliği olan metinlerin yerine sırf popüler olma maksadı taşıyan metinler yazma daha doğrusu kolaycılığa kaçma bir salgın hastalık misali yayılıp durmaktadır.
Vicdanını kâğıt tüccarına ipotek ettiren yayıncıların, ruhunu kamuoyunun aldatılması uğruna pazarlayan reklamcıların, beynini sermaye kapısında bekçi diye diken ilim adamlarının cirit attığı bir aydınlar dünyasında var olan bu tekeli nasıl kırılabilir bilemem.
Birliği baltalamak dirliği bozmak konusunda gösterdikleri çabaları bir türlü birleştirmek sevdirmek konusunda gösteremeyen bu zevat kadar kendileriyle çelişen başka bir zevat yoktur. Bunların bu tutumu yüzünden şiir halktan halk şiirden koptu. Ortalığı posta gazetesinin şairleri sardı. Bu boşluğu arabesk cümleleri şiir diye satan şairimsi tüccarlar kapladı. Arz talep olayından dolayı çıkardıkları dergileri ayda yüz kişi bile okumuyor. Sırf kendi egolarını tatmin etmek için dergi çıkarmaktan başka bir dertleri yok.
Birde bu zevatı eleştireceğim diye ismini saklayıp, internette kurdukları sitelerden terbiyesizlik ve saldırganlık yapan başka bir zevat türedi. Bunlar objektif eleştiri yapıyoruz diye sağa sola çamur atmayı marifet sanmaktan başka bir şey yaptıkları da yok zaten. Aslında bunlarda bu çetelerin içine giremeyip edebiyat âleminin yol kesiciliğine soyunan birkaç haramiden başka birileri olmasa gerek.
Tüm bunların dışında gecesini gündüze katan ve hiçbir menfaati olmadığı halde koşturan ve bu işi yıllardır takip eden varını yoğunu bu uğurda feda eden değerli şair ve yazarlar da yok değil. Burada ki eleştiriler zaten onları kapsamıyor. Herkes sözlerin kime gittiğini kimin üstüne alınması gerektiğini çok iyi biliyor zaten.
Evet, ortada bir büyük edebiyat var. Büyük bir şuur ve gayretle bu edebiyat toplumu sırtlayabilir. Aydın bir kişi bir veba mikrobu taşıyormuş da karantinaya alınmış gibi fildişi kulelere çekilip durmaz. Özüne döner. Edebiyatçılar aydındır. Aydın kişilerin sorumluluğu vardır. Sorumluktan kaçan kişiler aydın olamazlar.
Eleştirmek yıkmak için değil inşa etmek için olmalıdır. Bizim yaptığımız bu eleştiri de ne yazık ki mevcut durumu anlatmak için küçük kazma darbeleri de kullanılmıştır. Şehirlerde bile kentsel dönüşüm başlamışken ve gecekondular bir bir yıkılırken edebiyat dünyasında da bir dönüşüm başlamalıdır. Bunun vakti çoktan gelmiştir ve geçmektedir. Yarın çok geç olabilir.
Rıfat Cantekin
Her ay aynı şiirler aynı öyküler aynı denemelerle sadece isimleri ve yazarları değişen yazılarla saman tadı vermekten başka bir durum yok ne yazık ki ortada. Postmodernizm dediğimiz batının gayr-i meşru çocuğu bizi nasıl bu kadar etkisi altına aldı şaşırmamak mümkün değil. Özünü yitirmiş bir edebiyatla karşı karşıyayız. Ne bir manifesto ne bir poetika ne bir duruş ne bir nokta-i istinat var. Her şey bir boşluğun etrafında kararsızca dönüyor gibi yerinden göçürülmüş, şaşkın ve kararsız. Değerleri savunanların savundukları değerleri bile yozlaşmış ifadelerle savunmaları bu ne perhiz bu ne lahana demekten başka bir sözü gerektirmiyor. Edebiyatın edep olduğunu unutarak şahsi hırslarına yenik düşen bir sürü yazar ve şairin kendine yer bulmaya çalıştığı bir âleme dönmüş bu âlem.
Entelektüel olduklarını iddia eden fakat katmerli bir cahilliğin girdabında dönüp durmaktan başka bir şey yapmayan yapamayan çoğu kişi edepsiz ve cahil olduğunun farkında bile değil. Fakat sorsanız dünyanın kendi etraflarında döndüğünü söylerler.
Herhangi bir iddialı edebiyat dergisinin kapağını kaldırdığımızda karşımıza şiir diye çıkan hezeyanları okuyunca içimize çöken sisi dağıtacak bir rüzgâr yok mudur? Milletin anlamadığı bir dille ve karmakarışık anlamlarla yazılmış sayfalarca metin hangi niyetlerle yazılıyor anlamak mümkün değil.
Denize atılan bir şişe misali sahibini arayan mektuplarla sahibini arayan şiirlerle dolu ortalık. Cami avlusuna bırakılan bir bebek gibi ağlıyor feryat ediyor bir sürü şiir. Bir cinnetin yazılmamış hikayesi olsa gerek bu durum.
Ne demek istediğini dahi anlatamayan sırf aklına o an gelen deli saçması kelimeleri büyük bir ilhamın mahsulüymüş gibi ortaya süren manzumeciler bir yanda, kendi içinde dönüp duran, hikâyesi olmayan hikâye yazarları bir yanda bu edebi boşluğu çoğaltıp duruyorlar.
Emeksiz ve çilesiz üç beş sloganik birikimle ya da bir gruba dâhil olmakla hemen namlı şair ve yazar olduğunu zanneden bu insanlar aslında edebiyat ağacının köküne kibrit suyu dökmekten başka bir şey yapmıyorlardır.
Şöhretin arkasına sığınarak ne yazsam okunur mantığıyla saçma sapan dizeleri şiir diye yutturan şairleriyle, kendisine mektup gönderen okuyucuyu adam hesabına almayan kibirli ve ukala yayın yönetmenleriyle, sanattan çok kayırdığı adama bakan edebiyat şikecileriyle, ayrımı ayrı gayrımı gayrı bir âlemdir bu âlem.
Dışarıdan bakıldığında İslami bir görüntünün arkasına saklanan ve de bir medeniyet inşasında görev aldıklarını iddia eden bazı dergiler ise buram buram dünya kokmaktadırlar. Onların İslamcılığı sadece lafta kalan bir tatlı su İslamcılığı olmaktan öteye gitmemektedir.
Edebiyat dergilerinin sözlü ve görüntülü medya karşısında zaten yarışa on sıfır yenik başladıkları bir ortamda birde suyun başını tutan bazı zatların insafsız ve adaletsiz tutumları bu yenilgiyi artırıp durmaktadır. Bir şiirin iyi şiir olması için illa çeteden birileri tarafından yazılmış olması mı gerekmektedir. Onların dışında Allah şiir ve hikâye yazma yeteneğini başka kimseye nasip etmemiştir galiba. Onlar hem doğuyu hem batıyı yutmuş oldukları için sözlerinin üstüne kimsenin laf söylemeye hakkı yoktur.
Büyük bir medeniyetin çocukları ne yazık ki küçük mü küçük komplekslerinin bataklığında boğulup durmaktadır. Derinliği olan metinlerin yerine sırf popüler olma maksadı taşıyan metinler yazma daha doğrusu kolaycılığa kaçma bir salgın hastalık misali yayılıp durmaktadır.
Vicdanını kâğıt tüccarına ipotek ettiren yayıncıların, ruhunu kamuoyunun aldatılması uğruna pazarlayan reklamcıların, beynini sermaye kapısında bekçi diye diken ilim adamlarının cirit attığı bir aydınlar dünyasında var olan bu tekeli nasıl kırılabilir bilemem.
Birliği baltalamak dirliği bozmak konusunda gösterdikleri çabaları bir türlü birleştirmek sevdirmek konusunda gösteremeyen bu zevat kadar kendileriyle çelişen başka bir zevat yoktur. Bunların bu tutumu yüzünden şiir halktan halk şiirden koptu. Ortalığı posta gazetesinin şairleri sardı. Bu boşluğu arabesk cümleleri şiir diye satan şairimsi tüccarlar kapladı. Arz talep olayından dolayı çıkardıkları dergileri ayda yüz kişi bile okumuyor. Sırf kendi egolarını tatmin etmek için dergi çıkarmaktan başka bir dertleri yok.
Birde bu zevatı eleştireceğim diye ismini saklayıp, internette kurdukları sitelerden terbiyesizlik ve saldırganlık yapan başka bir zevat türedi. Bunlar objektif eleştiri yapıyoruz diye sağa sola çamur atmayı marifet sanmaktan başka bir şey yaptıkları da yok zaten. Aslında bunlarda bu çetelerin içine giremeyip edebiyat âleminin yol kesiciliğine soyunan birkaç haramiden başka birileri olmasa gerek.
Tüm bunların dışında gecesini gündüze katan ve hiçbir menfaati olmadığı halde koşturan ve bu işi yıllardır takip eden varını yoğunu bu uğurda feda eden değerli şair ve yazarlar da yok değil. Burada ki eleştiriler zaten onları kapsamıyor. Herkes sözlerin kime gittiğini kimin üstüne alınması gerektiğini çok iyi biliyor zaten.
Evet, ortada bir büyük edebiyat var. Büyük bir şuur ve gayretle bu edebiyat toplumu sırtlayabilir. Aydın bir kişi bir veba mikrobu taşıyormuş da karantinaya alınmış gibi fildişi kulelere çekilip durmaz. Özüne döner. Edebiyatçılar aydındır. Aydın kişilerin sorumluluğu vardır. Sorumluktan kaçan kişiler aydın olamazlar.
Eleştirmek yıkmak için değil inşa etmek için olmalıdır. Bizim yaptığımız bu eleştiri de ne yazık ki mevcut durumu anlatmak için küçük kazma darbeleri de kullanılmıştır. Şehirlerde bile kentsel dönüşüm başlamışken ve gecekondular bir bir yıkılırken edebiyat dünyasında da bir dönüşüm başlamalıdır. Bunun vakti çoktan gelmiştir ve geçmektedir. Yarın çok geç olabilir.
Rıfat Cantekin
'Türk Edebiyatı' dergisinde Yunus Emre
Şubat 2012, Sayı:460
Yunus Emre, halkın asırlar boyunca hiç unutmadığı, menkıbeleri dilden dile, nesilden nesile aktarılan, belki de daha yaşarken efsaneleşmiş bir şairdi. Bestekârlar, ilâhi, naat, mersiye, kaside, durak, tevşih gibi dinî formlarda eser bestelemek istedikleri zaman önce tekkelerin vazgeçilmez söz hazinesi olan Yunus Divanı’na bakar ve mutlaka istedikleri güzellikte bir şiir bulurlardı.
Yunus’un şiirlerinin tekkelerde öncelikle tercih edilmesinin sebebi, Türkçesindeki saflık, söyleyişindeki içtenlik ve düşünüşündeki derinlikti; halk onun divanında kendi ruhunun yansımalarını görürdü. Aydınlar, onu, Fuat Köprülü’nün 1912 yılında Türk Yurdu’nda çıkan makaleleri ve 1919 yılında yayımlanan Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar adlı eseri sayesinde keşfettiler. O gün bugündür sürekli tartışılan, her ideolojik grubun sahiplendiği ve farklı yorumladığı bir şair olan Yunus Emre, İskender Pala’nın son romanı Od’la yeniden gündeme taşındı. Biz de bu fırsattan istifade ederek bir dosya hazırlamak istedik; fakat dosya kendiliğinden özel sayıya dönüştü.
Böyle bir özel sayıda, Türkçeyi ve Türk kültürünü dünyada tanıtmak ve yaymak amacıyla, Almanların Goethe, İspanyolların Cervantes Enstitüleri örnek alınarak kurulan Yunus Emre Enstitüsü’nden söz etmemek olmazdı. Arkadaşımız Selçuk Karakılıç, Yunus Emre Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Ali Fuat Bilkan’la ilginizi çekeceğinden emin olduğum, “efradını câmi, ağyarını mâni” bir röportaj gerçekleştirdi. Bu röportajı Sezai Coşkun’un “Roman Kahramanı Olarak Yunus Emre” ve Ahmet Turan Alkan’ın “Yunus Emre Modern mi?” başlıklı yazıları takip ediyor. Coşkun’un Nezihe Araz, Kemal Tahir, Mustafa Necati Sepetçioğlu, Emine Işınsu ve İskender Pala’nın romanlarında Yunus’un nasıl ele alındığını irdelediği yazısından sonra, “Türk Resminde Yunus Emre” adlı mini bir albüm göreceksiniz. Funda Özsoy Erdoğan’ın Od romanını değerlendirdiği yazının hemen ardından bu romanın yazarıyla, yani İskender Pala’yla Ali Erdemli tarafından yapılan röportaj yer alıyor.
Şubat, Türk Edebiyatı Vakfı’nın ve Türk Edebiyatı dergisinin kurucusu olan merhum Ahmet Kabaklı’nın vefatının 11. yıldönümüdür. Yunus’u çok seven, Yunus Emre adlı bir kitabı ve “Yunus’un Gülleri” adlı bir şiiri bulunan hocamızın aziz hatırasını da İsa Kocakaplan’ın yazısıyla yâd ettik.
M. Fatih Andı, Yunus’un modern Türk şiirinde nasıl algılandığına baktı ve şu sonuca vardı: Şiirimizin Yunus Emreleri de, inanç, düşünce ve hatta bilim ortamlarındaki Yunus Emreler kadar çeşitli ve birbirinden farklıdır.
Fuat Köprülü’den sonra Yunus Emre meselesi Rıza Tevfik’in de ilgi alanına girmiştir. Prof. Dr. Abdullah Uçman, öteden beri üzerinde çalıştığı Rıza Tevfik’in Yunus Emre’yi nasıl anladığı, yazılarında ve şiirlerinde nasıl yansıttığı üzerinde durdu. Mehmet Aycı ise “İşitin Ey Yarenler” başlıklı denemesinde birbirinden farklı Yunus Emre portrelerinden kendine has üslûbuyla söz etti. Aycı’nın yazısının özü şu cümlelerdedir: “Yunus Emre portreleri bitmez, her ne renkte ve kıyafette olursa olsun, muhatabına göre şairimiz, pîrimiz ete kemiğe bürünmekte ve Yunus diye görünmektedir.”
Senail Özkan “âşıkane söyleyiş” bakımından Yunus Emre’yle büyük Alman şairi Rilke’yi karşılaştırdı. Zekeriya Başkal da Yunus hakkında yazılmış İngilizce eserlerin arkasındaki zihniyet dünyasına dikkatimizi çekiyor. Başkal’a göre, bu eserlerin çoğunda, İslâm’ı Yunus Emre’nin şiirlerindeki erdemleri taşımayan bir din olarak gösterip Yunus Emre’yi başka kaynaklara bağlama çabası şeklinde özetlenebilecek oryantalist bakış açısı hâkimdir. Ben de Ahmet Adnan Saygun’a Yunus Emre Oratoryosu’nu yazdıran ortamı, bu eserin besteleniş hikâyesini ve yankılarını anlatmaya çalıştım.
Bu sayının hikâyeleri Ayşe Göktürk Tunceroğlu, Deniz Özbeyli, Bahtiyar Aslan, Hatice Eğilmez Kaya, Hümeyra Yargıcı ve Recep Şükrü Güngör’den... Şiirler ise Mustafa Ruhi Şirin, Yaşar Beçene, Kalender Yıldız, Mehmet Aycı, Abdurahman Şimşek, Ahmet Sıvacı, Müjdat Er, Nazım Payam, İsmail Çakmak ve Sabri Kaplan imzalarını taşıyor.
Tabii, Kırkambar’ımız da her zaman olduğu gibi dopdolu.
Daha güzel ve daha zengin sayılarda buluşmak üzere. Muhabbetle efendim.
Beşir Ayvazoğlu
'Yüzakı' dergisinin 84.sayısı çıktı
Kâmil mü’minde; zarâfet,hassasiyet, ince bir ruh...
Azâzil, küçümseyerek baktı Âdem’e... Çamurdan, tozdan-topraktan, kesâfet âleminden bir varlıktı işte... Ne özelliği olabilirdi! Benzeri şekilde yaratılan hayvanâtın hâli ortadaydı.
Melekler de Hakk’ın halîfesi olma liyâkatini görememişlerdi... Ne melekler gibi nurdu o, ne cinler gibi ateş... Ayaklar altındaki topraktı...
Hikmet-i İlâhî, Âdem’e Rûh’undan üfürdü. Ona bütün esmâyı öğretti. Muhabbet ve mârifet güneşleriyle ısıttı. Vahiy yağmurlarıyla suladı. Peygamberler ve vârisleriyle de o toprağın ihlâs ve takvâ usulleriyle nasıl işleneceğinin yolunu öğretti.
Artık bu toprak, Hakk’ın inâyetiyle, rengârenk özellikler ve güzelliklerle donanabilirdi. Rengârenk, tertemiz çiçekler, müstesnâ ıtırlar, cıvıl cıvıl bahçelerle, cennete namzet, insan!..
İşlenmek, vasıflar kazanmak, rûhunu, rûhânî istîdatlarını inkişâf ettirmek şartıyla...
Aksi hâlde; kupkuru dikenlerden başka bir şeyin bitmediği bir taşlık, susuz bir çöl, mülevves bir bataklığa dönüvermek işten bile değil...
84. sayımızda, dosya konumuz olarak, kazanmamız gereken vasıflara, güzel özelliklere dikkat çekmeyi arzu ettik. Bilhassa özümüzdeki o büyük cevhere:
Kâmil Mü’minde; Zarafet, Hassâsiyet; İNCE BİR RUH...
Genel Yayın Yönetmenimiz M. Ali EŞMELİ, insanın kalınlaştığı yerden koptuğu tespitiyle başladığı, vasıflılık, ve hassâsiyetin üzerinde durduğu başyazıda; ayırt etme özelliğini de bir mihenk olarak gösterdi: “Ayırt ediş hâssası olmadıktan sonra, bin bir vasıf neye yarar? Çirkine ve kötülüğe güzel diyen bir göz, ne kadar gözdür? İsyanı seven bir kalp, ne kadar kalptir?”
Muhterem Osman Nûri TOPBAŞ Hocaefendi; «Hakkı Tebliğ İçin» makalelerinin ikinci bölümünde, kâmil bir mü’minin gönül toprağını tezyîn edeceği müsbet hasletleri ve fersah fersah uzak duracağı menfî vasıfları serdetti.
Vefatının sene-i devriyesinde bulunduğumuz «Ramazanoğlu Mahmud Sâmi Efendi Hazretleri»nden bir hâtıra... Hem de çok câlib-i dikkat bir mesaj...
Mustafa Asım KÜÇÜKAŞCI, «Lisan ve Beyan»a dair hasletlerin ince noktalarına Kur’ân’dan yansıyan ışıkları toplarken; Yard. Doç. Dr. Harun ÖĞMÜŞ, İslâmî ilimlerde «sıfat» konusunun tedâîlerini paylaştı. Ayla AĞABEGÜM, Yûnus Emre Hazretleri çerçevesinde gençliğe ölümsüz özelliklerimizi nakletmenin yollarını tarif etti.
H. Kübra ERGİN, «Gençlik ve Güzellik» üzerinde estirilen maddî revacın kapitalist ve karanlık yüzünü ifşâ etti. Aynur TUTKUN, artı meşgalelerle artı kazanımlara sahip olmanın önemini vurguladı.
Kalbin Gözyaşlarında erkek-kadın ihtilâtı ve tesettürün mânevî yönünün ihmali problemlerine; «Eğitim Notları»nda ise Kur’ân eğitiminde son zamanlarda karşılaşılan vahim bir hataya temas edildi.
İrfan ÖZTÜRK; hasletlerin ilki, olmazsa olmazı îman sahibi olmanın kıymetini kaleme aldı. Dr. Yakup ŞAFAK, insanın en mühim husûsiyetlerinden akıl ve en fârik vasıflarından ilim üzerine Hazret-i Mevlânâ’nın bakış açısını nakletti. Âdem SARAÇ; Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in el-Emîn vasfıyla müsellem doğruluğuyla, kavmini ikaz ve irşada başlayışındaki huzur ve güvenini anlattı. Sami GÖKSÜN ise mes’ûliyet duygusunu Ömer bin Abdülaziz’den misallerle işledi.
M. Ali VAR, bir öğretmen olarak, milletçe dünkü kadar vasıflı insan yetiştiremeyişimizin sebep ve çarelerini hulâsa ederken; Ahmet ZİYLAN, iş ahlâkı ve kontrol prensibi etrafında kıssa ve hâtıralar nakletti. Turhan ATEŞCİ biri destan, biri dram olmak üzere «ailemiz»e dair iki fotoğrafı gözler önüne serdi. Hakkı ŞENER, bir şehid annesinin oğlunu karşılayışını yazdı.
Tarih köşemizde Molla Fenârî, Somuncu Baba, Barbaros Hayreddin, Cennetmekân Sultan II. Abdülhamid Han gibi muhteşem mâzîmizin vasıflı şahsiyetleri...
Dergimiz her Şubat olduğu gibi, bu yıl da mizanpaj tazeliği içerisinde... Mânâda olduğu gibi şekilde de, bâtında olduğu gibi zâhirde de en güzelin peşinde...
Şiirler...
Elvan elvan çiçekleri, ıtırları, desenleri, hasletleri terennüm eden, vasıflı şiirler...
Özümüzde çiçekler açtırmak, meyveler verdirmek için, bu toprağın bakımı şart...
Bakarsak bâğ olur, bakmazsak rûhumuzun ayağına dağlar gibi bir bağ...
Yüzakıyla...
Hay Hak 'Karagöz' !
Edebiyat ya da şiir kendi üzerine kapandığında kat yerleri bir süre sonra iz yapmaya ve aşınmaya başlar. Hep aynı şeylerden ve kimselerden söz açar. Belli bir çevrenin zevkine hitap eder. Benzer lakırdıları heceler. Söz gelimi kapaktan içeriğe kadar bir dergi, sürekli kendi beğenisini okuyucuya aşılıyor ve kendi kadrosuna referans yapıyorsa ciddi anlamda bir sorun vardır. Sözün özü sürekli kendiyle söyleşen edebiyatın özü gürleşmez. Kendine hayran bir edebiyat özgürleşmez.
Bize kalırsa devletin müdahalesi dışında, okumanın mümkün olduğu bir ortam, görece özgür bir ortam sayılabilir. Görece özgürlük, eskiden bizde karaborsaydı; bugünse Batı’daki gibi belli bir bedeli ödemeye razı olana kendini bırakır. Kuşkusuz şiirin ne görece özgürlüğe ne de özgürlük yanılsamasına ihtiyacı vardır. Bir özgürlük patlaması, baharı da değildir şiirin beklediği.
Diğer sanatların aksine şiirin bir okulu yoktur. Kitap sahibi de olsalar dehalar okullarda yetişmez. Şiir kendini bir müfredata bağlı hissetmez. Kendine ayrılana rıza göstermez. Adımlarını başkalarının bakış açılarına hapsetmez. Şiirden bir atılım sadır olmuşsa, olacaksa bu verilen bir söz ya da sunulan bir mevki nispetinde değildir. Yeni bir atılımın peşindeki şiir, kendinden öncekilere çalım atmanın iş olmadığını bilir. Ona göre asıl iş, makul bir hızla mevcut estetiğin yörüngesinden kopmak değil, kamusal aklı yadırgatan bir hıza ulaşmaktır.
Fasıl bölümümüzde, geçen sayıda “Kanonsuzlar” başlığıyla ele aldığımız kanon konusunun devamı olarak okunabilecek iki yazı var. Osman Özbahçe “Resmî İdeolojinin Eleştirisi” başlıklı yazısını kopuş ve devam fikri etrafında ördü. Türk şiirindeki yenilik fikriyle, resmî ideolojinin sunduğu yenilik fikrinin niçin zıtlık içinde olduğunu göstermeye çalıştı.
Serkan Işın, Yalçın Armağan’ın Türk şiirinin modernleşmesini incelediği İmkânsız Özerklik kitabından hareketle, modernleşmesini tamamlayıp tamamlamadığı sorgulanan şiirimizin, hangi aşamalardan geçtiğini anlamaya çalıştı. Armağan’ın kitapta izini sürdüğü özerklik tanımının neden imkânsız olduğunu ortaya koymaya çalışan “Mekân, Mecra, Malzeme İstemeyen Modern” başlıklı yazısında Işın, günümüz şiirinin açmazlarını tarihsel bir perspektiften okudu.
Bu sayımızın şairleri Osman Özbahçe, Hakan Şarkdemir, Yavuz Altınışık, İdris Ekinci, Özgür Ballı, Derya Vural, Bülent Keçeli, Yunus Emre Altuntaş ve Rafet Arslan.
Ara Faslımızı modern şiir konuşmalarına ayırdık: Musab Kırca’nın Turgut Uyar şiiri üzerine, Murat Üstübal’ın Ece Ayhan şiiri üzerine, Bülent Keçeli’nin Metin Eloğlu şiiri üzerine, Hayriye Ünal’ın Cahit Zarifoğlu şiiri üzerine, Yavuz Altınışık’ın İsmet Özel şiiri üzerine yaptığı ufuk açıcı konuşmaları zevkle okuyacağınız kanısındayız.
Temaşa’da Rafet Arslan avangardın sesi olmayı sürdürüyor. Şafak Çelik “Esnaf Lokantası” başlıklı ilk hikâyesiyle huzurunuza çıkıyor.
Evren Kuçlu, Hayriye Ünal’ın eleştiri kitabı Eşikteki Özgürlük’ü çoksesli şiir bağlamında tartıştı. Çoksesli şiirin günümüz şiirindeki pratik karşılığını sorguladı. İdris Ekinci, Karagöz’ün temel konularından birisine dönüşen yenilik fikri üzerinde durdu. Şiirimizdeki yenilik çabalarına eleştirel bir yaklaşım sergiledi.
Hilmi Çakoğlu, Batı modernleşmesinin “hayırsız evlâdı” Rusya’nın 1917 sonrası sanat hareketlerini anlattı. 1930’lu yılların ortasına kadar süren bu hareketler sanat için olduğu kadar, Batı modern sanatı için de büyük atılımlarla dolu.
Hakan Şarkdemir’in, Northrop Frye’ın Eleştirinin Anatomisi’nden yaptığı çevirileri bu sayıdan itibaren parça parça sunuyoruz.
Bora Başkan, Erkut Terliksiz, Ece Zeber, Mustafa Horasan ve Ufuk Atan’ın resimleriyle zenginleşen Karagöz yine dopdolu.
Şikeste beste ma’zûr!
Her ne kadar sürç-lisân ettikse affola!
Bir gemim var üç direkli
Heyamola heyamola
Kaptanı arslan yürekli
Heyamola heyamola
Bize kalırsa devletin müdahalesi dışında, okumanın mümkün olduğu bir ortam, görece özgür bir ortam sayılabilir. Görece özgürlük, eskiden bizde karaborsaydı; bugünse Batı’daki gibi belli bir bedeli ödemeye razı olana kendini bırakır. Kuşkusuz şiirin ne görece özgürlüğe ne de özgürlük yanılsamasına ihtiyacı vardır. Bir özgürlük patlaması, baharı da değildir şiirin beklediği.
Diğer sanatların aksine şiirin bir okulu yoktur. Kitap sahibi de olsalar dehalar okullarda yetişmez. Şiir kendini bir müfredata bağlı hissetmez. Kendine ayrılana rıza göstermez. Adımlarını başkalarının bakış açılarına hapsetmez. Şiirden bir atılım sadır olmuşsa, olacaksa bu verilen bir söz ya da sunulan bir mevki nispetinde değildir. Yeni bir atılımın peşindeki şiir, kendinden öncekilere çalım atmanın iş olmadığını bilir. Ona göre asıl iş, makul bir hızla mevcut estetiğin yörüngesinden kopmak değil, kamusal aklı yadırgatan bir hıza ulaşmaktır.
Fasıl bölümümüzde, geçen sayıda “Kanonsuzlar” başlığıyla ele aldığımız kanon konusunun devamı olarak okunabilecek iki yazı var. Osman Özbahçe “Resmî İdeolojinin Eleştirisi” başlıklı yazısını kopuş ve devam fikri etrafında ördü. Türk şiirindeki yenilik fikriyle, resmî ideolojinin sunduğu yenilik fikrinin niçin zıtlık içinde olduğunu göstermeye çalıştı.
Serkan Işın, Yalçın Armağan’ın Türk şiirinin modernleşmesini incelediği İmkânsız Özerklik kitabından hareketle, modernleşmesini tamamlayıp tamamlamadığı sorgulanan şiirimizin, hangi aşamalardan geçtiğini anlamaya çalıştı. Armağan’ın kitapta izini sürdüğü özerklik tanımının neden imkânsız olduğunu ortaya koymaya çalışan “Mekân, Mecra, Malzeme İstemeyen Modern” başlıklı yazısında Işın, günümüz şiirinin açmazlarını tarihsel bir perspektiften okudu.
Bu sayımızın şairleri Osman Özbahçe, Hakan Şarkdemir, Yavuz Altınışık, İdris Ekinci, Özgür Ballı, Derya Vural, Bülent Keçeli, Yunus Emre Altuntaş ve Rafet Arslan.
Ara Faslımızı modern şiir konuşmalarına ayırdık: Musab Kırca’nın Turgut Uyar şiiri üzerine, Murat Üstübal’ın Ece Ayhan şiiri üzerine, Bülent Keçeli’nin Metin Eloğlu şiiri üzerine, Hayriye Ünal’ın Cahit Zarifoğlu şiiri üzerine, Yavuz Altınışık’ın İsmet Özel şiiri üzerine yaptığı ufuk açıcı konuşmaları zevkle okuyacağınız kanısındayız.
Temaşa’da Rafet Arslan avangardın sesi olmayı sürdürüyor. Şafak Çelik “Esnaf Lokantası” başlıklı ilk hikâyesiyle huzurunuza çıkıyor.
Evren Kuçlu, Hayriye Ünal’ın eleştiri kitabı Eşikteki Özgürlük’ü çoksesli şiir bağlamında tartıştı. Çoksesli şiirin günümüz şiirindeki pratik karşılığını sorguladı. İdris Ekinci, Karagöz’ün temel konularından birisine dönüşen yenilik fikri üzerinde durdu. Şiirimizdeki yenilik çabalarına eleştirel bir yaklaşım sergiledi.
Hilmi Çakoğlu, Batı modernleşmesinin “hayırsız evlâdı” Rusya’nın 1917 sonrası sanat hareketlerini anlattı. 1930’lu yılların ortasına kadar süren bu hareketler sanat için olduğu kadar, Batı modern sanatı için de büyük atılımlarla dolu.
Hakan Şarkdemir’in, Northrop Frye’ın Eleştirinin Anatomisi’nden yaptığı çevirileri bu sayıdan itibaren parça parça sunuyoruz.
Bora Başkan, Erkut Terliksiz, Ece Zeber, Mustafa Horasan ve Ufuk Atan’ın resimleriyle zenginleşen Karagöz yine dopdolu.
Şikeste beste ma’zûr!
Her ne kadar sürç-lisân ettikse affola!
Bir gemim var üç direkli
Heyamola heyamola
Kaptanı arslan yürekli
Heyamola heyamola
2012-02-02
'EDEP' edebiyat dergisinin 24. sayısı
Şubat 2012
Edep'in Şubat sayısı çıktı. Bu sayıda Asım Öz'ün Arif Ay ile şiir ve siyaset üzerine yaptığı söyleşi yer alıyor.
Şiirleriyle Adem Turan, Cihat Buçak, Abdurrahman Adıyan, Mehmet Aycı, Mustafa Ruhi Şirin, Çağatay Telli, Murat Soyak, Mediha İstanbullu; Öyküsüyle Zeynep Satı Yalçın yer alıyor.
"Nuri Pakdil'in Metinlerinde Sosyal Adalet" başlıklı yazısında Arif Ay Nuri Pakdil'in metinlerini irdelemeye "Gün Dökümleri" başlıklı yazısıyla da gündeme dair notlar düşmeye devam ediyor.
"Dumanı Üstünde" başlığıyla Halis Emre yeni çıkan kitapları tanıtıyor.
"Altı Çizili Satırlar"da Zeynep Okur William Chittick'den ilgi çekici bölümler sunuyor.
Ayrıca derginin Selçuk Azmanoğlu'nun hazırladığı iki yıllık dizini de derginin sayfaları arasında.
İrtibat:
edepdergisi@gmail.com
Edep'in Şubat sayısı çıktı. Bu sayıda Asım Öz'ün Arif Ay ile şiir ve siyaset üzerine yaptığı söyleşi yer alıyor.
Şiirleriyle Adem Turan, Cihat Buçak, Abdurrahman Adıyan, Mehmet Aycı, Mustafa Ruhi Şirin, Çağatay Telli, Murat Soyak, Mediha İstanbullu; Öyküsüyle Zeynep Satı Yalçın yer alıyor.
"Nuri Pakdil'in Metinlerinde Sosyal Adalet" başlıklı yazısında Arif Ay Nuri Pakdil'in metinlerini irdelemeye "Gün Dökümleri" başlıklı yazısıyla da gündeme dair notlar düşmeye devam ediyor.
"Dumanı Üstünde" başlığıyla Halis Emre yeni çıkan kitapları tanıtıyor.
"Altı Çizili Satırlar"da Zeynep Okur William Chittick'den ilgi çekici bölümler sunuyor.
Ayrıca derginin Selçuk Azmanoğlu'nun hazırladığı iki yıllık dizini de derginin sayfaları arasında.
İrtibat:
edepdergisi@gmail.com
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)