2008-11-29

"Az Edebiyat" dergisi, yeniden !..


Yağmurla geldi "Az Edebiyat"ın 2. sayısı…

"Geç kalıyoruz…
Bilerek ve isteyerek tüm randevularımızı öteliyoruz.Yavaş adımla yürüyoruz.Vardığımızda bulduklarımız geç kalmışlığın ödülü oluyor.Beklemeyenlerse zaten hiç gelmemiş olanlardı"

Öyle bir çağda yaşıyoruz ki kurulmuş saat gibi tik takları hesap ediyoruz.Bir dakikadan ötekine taşmayan şaşmazlığımızla koşuyoruz.Geçtiğimiz yolun farkında olmadığımız gibi vardığımızda bulacağımızın üzerine de hayaller kondurmuyoruz.Hayrete bile vaktimiz yok.Randevu defterimiz sayfa sayfa ayırıyor birini ötekinden. Giriş sözleriyle kaleme aldığı önsöz. Hem derginin gecikmesini açıklıyor; hem de çağın insan ritmine ters aceleciliğinin eleştirisini yapıyor.

Kimseye yetişecek hırslarımız yok.Hiç bir şeye acele etmedik.Hiç bir şeye davet edilmedik de.Hiç bir hesabın içinde düşünülmedik.Düşlerimizi çoğalttık.Hayat ve hayal arasında sözcüklerimizle ağır adımladık.
Biz geldik.Orda kimse var mı? Sözleriyle de derginin duruşunu ortaya koyuyor.

Şair ve yazar kadrosuna baktığımızda; farklı yerlerden hayata aynı soruları soran ve aynı sorunları kendine dert edinenlerden oluştuğunu görüyoruz.

Dergi Usta kalem Berat Demirci'nin "Ad Koymak Üzerine" isimli denemsi ile başlıyor. Berat Demirci o güzel üslubuyla; Dede Korkut'tan günümüze çocuklara isim verme geleneğinin yolculuğuna çıkarıyor bizi.

İsmail Karakurt; "Şiirin Günlük Hayatı Evirmesi" makalesinde; " …Oysa şiir insanı, oysa şiir ruhu diriltir… Yaşayarak ortaya konulan şiir, aynı zamanda dirimi, devingenliği, dünyada olmaklığı kendinde barındırır." Sözleriyle, Şiirle günlük hayat arasındaki bağı ortaya koyuyor.

Adem Turan; "Bir Romantiğin Boğaz Turu" denemesinin ikincisinde vapura davet ediyor hepimizi. İstanbul'u vapurda duyuyoruz.

Mithat Tanrıkulu; kendine has kalemiyle "uğurlanmak üzere olduğu babasının ardından gurbetini yazıyor." Gidelim oğlum" dedi" eve gidelim midem yine fenalaştı"

İranlı yazar Ata Erat; "Hafız Şirazi ve Aşk" konusunu işliyor.

Mustafa Uçurum;Dijital bir kuşatma altındayız. Sözleriyle başlayan denemesinde Günümüzün eleştirisini fotoğraf makinelerinin değişen yüzünde yapıyor.

Mevlüde Alparslan son günlerde yeninden önem kazanan mektup türünün güzel bir örneğini sunuyor." Hüsn-i Vefa" başlıklı mektubuyla Alparslan; mektubun yazılana değil aslında yazana gerekli olduğunu gösteriyor bize.

Fatıma Zehra Merinos Ölüm gelmeden ölüm meleğiyle konuşuyor "Ölümle Bayramlaşmak" denemsinde.

Son dönem fantezi romanın genç kalemlerinden olan Kadim Gültekin; Öykünün Belkemiği "Kurgu" yu yazıyor.

Ayfer Telli; hayata intihara bulaşmış tebessümle bakıyor. Ve "Bir Güzü Yaşar Gibi Güldü Haline" denemesinde, zulasında her zaman bir ölüm taşıyan insanın kaleminden kuruyor cümlelerini

Serhan Şimşek; "Bozuk Para" öyküsünde; şimdiye kadar insanın gözünden parayı yazanlara inat; Bozuk Paranın gözünden insanı yazıyor.

Ali Sözer; Çevirilerine bu sayıda da devam ediyor. Nizar Kabbani'nin Iraklı edebiyatçı Sâbir Abid'e gönderdiği iki mektubunu okuyucuyla buluşturuyor. Aynı zamanda bu mektuplar; Nizar Kabbani'nin " Deneme" türü ile ilgili görüşlerini ortaya koyması bakımından da oldukça önemli.

Hüseyin Kaya; Sadece Türk Dünyasının değil bütün dünyanın adı konmamış çocuklarının türküsünü söyleyen Cengiz aytmatov'a türkülerin penceresinden ve türkü tadında bakıyor."… Aytmatov'un eserlerini okumak da türküye ansızın tutulmak gibidir." derken alışılmış bakmanın ötesinde kalbimizin ritmine çekiyor Aytmatovu.

Kemalettin Bal " Şathiye" isimli yazısında hayattan kısa damlalar sıçratıyor üzerimize. Birbiriyle bağımsız gibi gözüken şeylerin aslında insan hesaba katıldığında hiç de ayrı olmadıklarını görüyoruz.

Dergi ilk sayıya oranla şiir sayısını azaltmış, bu sayının şairleri Hüseyin Cahit Kesre " ba'glaç", Mustafa Çelep "Büyük Bir Adam Toprağa Girince" Mustafa Karasoy "Şair" Mehmet Şamil Baş "Şairin Öldüğüdür" Yelda Karataş "Gül Yarası" Filiz Bedük "Ölmekse", Münire Danış "Lâl Olsun Dünya" Hüseyin Karacalar "Yanık Esvap" Kemalettin Bal "Kuyunun Kün'cesi Kadar Düştüm İçime"

Bu sayıda Mesut Duran; Lale Müldür'le şiir, şair ve hayat üzerine söyleşiyor.

"Az edebiyat dergisi" Boyutu, tasarımı ve kadrosuyla dergi dünyasında daha 2. sayısında yerini alıyor. Önsözünde editörün " biz geldik orda kimse var mı? sözünü " biz varız" la cevaplıyoruz…

İrtibat:
azedebiyat@gmail.com
kemalettin_bal@hotmail.com
Bozdoğan Anadolu Lisesi / AYDIN

Virgül'de bu ay neler var?


'Virgül' aylık kitap ve eleştiri dergisi
Sayı:124-125, Kasım-Aralık 2008


Virgül'ün bu sayısında, Roni Margulies, geçtiğimiz günlerde yayımlanan Yadigâr-ı Hürriyet: Orlando Carlo Calumeno Koleksiyonu'ndan Meşrutiyet Kartpostalları ve Madalyaları adlı albüm ve 21-31 Ekim 2008 tarihlerinde düzenlenen sergi vesilesiyle, II. Meşrutiyetin ilanının "halk arasındaki etkilerini"n izini Memduh Şevket Esendal'ın "Hürriyet Gelirken" adlı öyküsü ve Nahid Sırrı Örik'in Abdülhamit Düşerken adlı romanında sürüyor.

İrvin Cemil Schick, "Abdülhamid'in her şeyden önce cinsel bir kimlikle ortaya konulmasının ardındaki dinamikler"i ele aldığı yazısında "Abdülhamid'in bunca değişik boyutu varken, neden cinselleştirilmiş olsun?" sorusunu şöyle yanıtlıyor: "Bunun en az iki nedeni vardır kanımca. Biri, kökeni Aristoteles’e kadar giden, XVII. ve XVIII. yüzyıllarda da tekrar gündeme gelmiş olan “Şark Zorbalığı (despotizmi)” söylemi; diğeriyse, yükseliş döneminde burjuvazinin kendini gerek altındaki, gerekse üstündeki sınıflardan cinsellik yoluyla tefrik etme çabaları."

Oğuz Eren ise "Alaturka" Sherlock Holmes'leri büyüteç altına alıyor. 1912 tarihli ilk yerli Sherlock Holmes romanı, Yervant Odyan imzalı Abdülhamit ve Sherlock Holmes'den günümüze Holmes külliyatının serüvenini okuyoruz.

Heidegger'in Varlık ve Zaman adlı eseri ile, bu metnin çevirmeni Kaan H. Ökten'in "Varlık ve Zaman" Kılavuzu eşzamanlı olarak yayımlandı. Kaan Özkan, Varlık ve Zaman'ın çeviri süreci hakkında Kaan H. Ökten'le söyleşti. Mustafa Aldı, bu yıl "1968: 40 Yıl Önce, 40 Yıl Sonra" temasıyla 27'incisi düzenlenen TÜYAP İstanbul Kitap Fuarı vesilesiyle, 68 ve sonrasında çocuk edebiyatı üzerine Necdet Neydim ile konuştu. Selda Uygur ise, Şiir Defteri 2008'in hazırlayıcıları Şeref Bilsel ve Cenk Gündoğdu ile görüştü.

Oğuz Arıcı, Kerem Karaboğa'nın geçtiğimiz aylarda yayımlanan Tragedya ile Sınırları Aşmak: Theodoros Terzopoulos’un Tiyatrosu adlı kitabını, "Günümüzde bir oyunculuk yönteminin varlığından söz edilebilir mi?" sorusu ekseninde inceliyor. Ardından ise, Virgül'ün Sahaf sayfasında, Metin And'ın Ekim 1979'da Hayat Tarih Mecmuası'nda yayımlanmış "Eski Istanbulda Yabancı Sirkler" başlıklı yazısı yer alıyor.


İrtibat:
Ömer Avni Mah. İnönü Cad. Dümen Sok.
No: 1/4 34427 Gümüşsuyu - Beyoğlu/İSTANBUL
virgul@virguldergisi.com
(0 212) 252 42 80
(0 212) 293 15 44
http://www.virguldergisi.com/

"Yedi İklim" dergisi


Sayı:224, Kasım 2008

Işık Nereden Doğar?

Her şeyin ayan beyan olduğu bir zamanda ışık aramak... Işığın var olduğu bir durumda, bir halde. Hakikat içinde hakikati aramak. Varlık içinde varlık, yokluk içinde yokluk. Bir insan gerçeği.
Her insan bir bendir. Her ben bir insan. Her ben bir dünya, her dünya ise bir ben değil. Benler kendi ruh denizlerinde yüzerler, bir dünya kurarlar, bir dünyanın sahibi olurlar. Her ben bir basma değil, her ben bir basma bir anlam da taşımaz. Ruhlar ve benler birbirini arar bulurlar, çünkü birbirlerine gereksinimleri var. Tek başarma bir anlam da ifade etmezler. Deniz suyunun damlacıkları gibi birbirine ulanırlar, ondan büyük bir insan okyanus oluşur,
İnsan aşkla aşk için yaratılmış. Bunun için büyük aşkın peşinden koşar. Yaratılan her şey sevgi ve aşk ile birbirini bütünler, birbirine ulanır ve bağlanır. İnsanî aşk ilahi aşktır. Büyük okyanusa ermek için küçük aşktan büyük aşka geçilir. İnsan insanın sığınağı, ruh ruhun sığınağı. Bütün sular bir yöne akar, büyük okyanusa, onda yok olmaya, onda erimeye ve onda o olmaya.
Gezegenler birer cansız varlık gibi uzamda dönerler de bir irade onları yönetir. Başladıkları gibi yol alırlar. Görevleri ve varlık nedenleri oldukları sürecedir. Bittikleri an ne alem biter, ne görev. Yaratıcı aşk onun yerine bir yenisini ikame eder. Cansız varlıklar, nesneler nasıl olur da uzamda devinim halindedirler, nasıl olur da bir düzden üzeredirler, nasıl olur da çizgileri hiç saçmaz ve sapmaz. Aşkın aşkı...
Ve insan... Ve ben... Ve ruhlar dünyası... İnsan denizi, ruh denizi...
Benler ruhlar dünyasıdır. Ruhlar kişilerin dünyası. Yeryüzünün tanrısal zenginliği. Bu, küçük bir ayrıntı değil, önemli bir durum. Yücelen benler yeryüzüne birer anıt gibi dikilirler. Onlar her şeyi, durumu ve anı hakkıyla değerlendirirler. Zamanı boşa geçirmezler. Gözlerim, sezgilerim, akıllarım kendilerim besleyecek olana yöneltirler. Akıl, ruh ve kalp gözü bir arayışta olur. Durduk yerde insana hiçbir şey gelmez, ulaşmaz, erişmez. Gözler kendilerini olması gerekene yöneltmedikçe...
Bütün benlerin buluştuğu yeryüzü düzleminde, benler sonsuz bir çeşitlilik. Yerin altı, üstü ve geleceği ben ve ruh çeşitliliğini içeriyor. Tarihin seyrinde şu kadar zamandır su kadar insan yaşamış, şu kadarı yaşıyor, şu kadarı da yaşacak, insan karmaşasından insan zenginliğine dair bir şeylerden söz edilir. Bu ruhlar sonsuzluk içinde eriyip gittiler mi? Onlar... Işıktan beslenip ışıkla gelip ışıkla mı gittiler?
İnsan ayaklarının üzerinde durduğu andan itibaren, farkında ya da değil etrafına hayret gözleriyle bakar. Farkında ya da değil arayış içinde sürer yolculuğu. Her gün bir şeylere bir şeyler ekler. Ruhu sıcak veya ılık veya soğuk bir düzlemin toprağı ona renk verir. Bir toprağın ruhu sıcak ise o ruhtan olma insanları da, eşyası da sıcaktır. Her şey birbirine yansır, birbirini besler, insanın aldığı ışık, beslendiği ruh derin anlamlar içerir.
Toprağın ruhu, sıcaklığı, ışığı insanı çoğaltır, insan topraktan yaratıldığına göre, topraktan tene, tenden cana, candan ruha geçer. Ruh ışığı insanın derinliklerinde kendine yer bulur. Ruh İnsanın kuru cesedini cana, canı ruha dönüştürür. Cana üflenen ruh insana ışık olur. Işık... Görünen, bilinen, ayan olan şey bilenen midir? Yeryüzü ışığı gündüzleri aydınlatır da gizler içinde gizler durur. Hakikat sahibi, seçilmiş ve peygamber olan bir ben bile kimi zaman bu gizlerden mahrumdur. Gizler üstünde gizler, ışıklar içinde ışıklar var. Hızır ile Musa bir ikilem değil. Birbirinin açılımları. Efendimizin gizler dünyasında daha derinlere ermesi bile bir yere kadardır. Onun da üzerinde bir ışık var.
Allah'ım senin sonsuz aşkın ve ışığından biraz daha istiyorum...
Yeryüzü çok aydınlık, ama insanlığın içi karardıkça karardı, körleştikçe körleşti.
Senin ruhundan ışık, ışığından aşk ve edebiyat ve hayat..

Yedi İklim

İçindekiler:

Yedi İklim
-
Işık Nereden Doğar
Osman Serhat
-
Üşüme Fazıl Hüsnü

Yeprem Türk
-
MSTF

Adem Turan
-
Ateş Böcekleri île Kanaviçe -8

Cafer Keklikçi
-
Yakın Muhacir

Mustafa Oğuz
-
Yedi Aynalı Sokak

Mustafa Burak Sezer
-
Hüzün Manifestosu

Ayşe Müşerref Kot
-
Guguk Kuşu

Yunus Emre Özsaray
-
Düş

Eyüp Akyüz
-
Düello - Sessiz iz

Mehmet Raşit Küçükkürtül
-
Araf

Vehbi Başar
-
Berae

Funda Karakoç
-
Asit Yağmurları

Çağatay Telli
-
Misafir

Rasim Özdenören
-
Sonsuz Kahvaltı

Cemal Sakar
-
Hikayat - Habeta/Na'ka/Ra'ina/Hacera

Kamil Yeşil
-
Sonrası

Murad Ertaylan
-
Maskeli Kurtlar

Fatma Rana Çerçi
-
Aşka Döner Dolap

Nuhan Nebi Çam
-
Yokoluş ve Diğerleri

Osman Bayraktar
-
Yaşantılar

Ali Haydar Haksal
-
Dostoyevski'de Osmanlı, İslam ve Türk Kavramları-II-

Günümüz Amerikan Şiirinden Örnekler

Sasha Dugdale
-
On On

Jim Harrison
-
Havlamak

Kay Ryan
-
Timsah Göz Yaşları Türkçesi: Zafer Acar

Nizar Kabbani
-
Belkıs Kasidesi VI Türkçesi; Ali Sözer

Bedir Şakir Seyyah
-
Yağmur Sarkışı Türkçesi: Rümeysa Zeynep Uylaş

Çizgi
- Hasan Aycın

Ali Haydar Haksal
- Ahmed Nedim Çeker

Aykut Nasip Kelebek
- Zafer Acar'ın 'Coğrafi Delilik’inde Bir Gezinti

Yunus Emre Özsaray
- Sabah-Çark-Ricat-Pus Kan Otları

Mehmet Erkam Kıtlıoğlu
- Türkçenin Hind Dillerinin Oluşumu ve Gelişimine Olan Etkisi

Yeni Okumalar:

İsmail Demirel
-
Şarkılar Seni Söyler

İrtibat:
Yedi İklim Yayıncılık ve Ticaret Ltd Şti
Bağdat Cad. No: 424/A Kat 4 Esenyurt Durağı
Maltepe / İSTANBUL
0 216 399 19 14
yediiklim@yahoo.com
yediiklimeditor@yahoo.com
www.yediiklimdergisi.com

2008-11-22

"Edebiyat Ortamı" dergisi


(Kasım-Aralık 2008, 5. Sayı)

EDEBİYAT ORTAMI'NDAN

Bu sayımızda söyleşi yerine, Cahit Zarifoğlu’nun mektuplarına yer vermeyi seçtik.
Sıcak ve hâlâ tazeliğini koruyan mektuplar. Bir dergi editörünün, bir şairin, bir yazarın mektupları. 1980 yılının son ayları ile 1981 yılının ilk aylarında yazılmış. O yıllarda Almanya’da yüksek öğrenim gören bir öğrenciye gönderilmiş; Prof. Dr. Ali İbrahim Savaş’a. Bize, bu mektupları yayınlama imkânı verdiği için Savaş’a teşekkür ediyoruz.

Mektubun bir edebi tür olup olmadığı tartışma götürse de, sanatçıların kaleme aldığı bu tür metinlerin kendine özgü bir karşılığının olduğu, merak uyandırdığı, o sanatçının edebiyat dünyasındaki karşılığına katkılar sağladığı söylenebilir. Hayatın edebiyata dâhil olduğu gerçeğini inkâr etmek mümkün mü? Yazının hayatı, yazarın hayatıdır biraz da. Mektuplar, o mektubu yazan sanatçının yüzü gibidir. Mektuplarda yazarın mimiklerini buluruz. Mektupların böyle bir tarafı var. Sanatçının varoluşuna dayanak olan çevreyi ve zemini önümüze açarlar. Heyecanlarını, öfkelerini, ufuklarını, çabalarını ve arzularını bir safiyet içerisinde görmemize imkân tanırlar.

Cahit Zarifoğlu’nun çok sayıda kişiye mektup yazdığını biliyoruz. Yüzlerce, binlerce mektup. Bir kısmı daktiloyla bir kısmı el yazısı ile. Yazık ki çoğundan haberimiz yok. Belki de hiçbir zaman olmayacak. Bir kısmı kaybolmuştur. Bir kısmı yırtılmıştır. Enikonu bir mektup işte. Okunduktan sonra işinin bittiği düşünülmüştür. Olabilir yani. Olmuştur. Ya da bir kargaşa anında, bir taşınma gününde, bir kitaplık/dosya temizleme girişiminin sabırsızlığında kaybolup gitmişlerdir. Talihi yaver gidenler ise bir gün şu an bizim yaptığımız gibi bir derginin sayfaları arasında ya da bir kitap bütünlüğü içerisinde okurun önüne çıkacağı günü bekliyordur. Yıllar sonra ‘yeni bulunmuş mektuplar’ olarak edebiyat okurlarının merakına karşılık gelmek ve edebi dimağlarına bir tat vermek üzere. Ama biz, Edebiyat Ortamı dergisi olarak şöyle bir teklifte bulunuyoruz: Bu mektuplar kıyıda-köşede keşfedileceği günleri beklemesin; bize gönderilsin, biz de bir kitap bütünlüğüne kavuşturalım, Edebiyat Ortamı Yayınlarının ilk kitabı olarak yayınlayalım. Açık bir teklif bu. Sadece birazcık bir zahmetle kolayca ulaşılabilecek bir sonuç. Ellerinde Zarifoğlu mektupları bulunanların bu mektupları dergimizin adresine göndermelerini rica ediyoruz. İsteyen aslını kendinde saklayabilir. Bize fotokopisi yeter. Ya da taranmış bir nüshası. Böylece postaneye gitmeye de gerek kalmaz, dergimizin mail adresine bir ‘tık’ ile çarçabuk gönderilebilir.

Bu teklifimizin nasıl bir karşılık gördüğünü gelecek sayılarımızda okurlarımıza duyuracağız. Arzu edenlerin isimlerini de dergimizde yayınlayacağız.

Bu sayımızda yer verdiğimiz altı mektubunda Zarifoğlu’nun bıkmak bilmez çabasına tanık olacaksınız. Mavera dergisi için, insanlık için, edebiyat için ve ideali için çırpınışını göreceksiniz. Mektupların birinde şöyle diyor muhatabına: ‘Tabir caizse, yakanız elime geçti, bırakmak taraftarı değilim’. Hele Amerika’da öğrenim gören ve hiç görmediği, tanışmadığı bir öğrenciye bir tek yazı için nasıl defalarca mektup yazdığını, cevap gelmemesine rağmen ısrarla yazmaya devam ettiğini ifade edişi var ki insanın içini burkuyor. Bu kadar çabanın sonunda ise topu topu bir tek yazı elde edebilmiştir. Ve muhatabını nazikçe uyarıyor: “Umarım siz de yazılarınızla Maveraya katılmayı arzu etmediğiniz takdirde böyle bir yol seçmezsiniz.” Diğer bir mektupta ise, dünyanın en ücra köşesindeki insanları birazcık olsun duyarlı olmaya, yazmaya çağırırken gösterdiği onca çabanın yankısızlığını şöyle dile getiriyor: “Tabii bunu yapmadılar.”

Bu mektuplardan hiç birinin ‘mektup yazma tutku’sunun sonucu olarak ortaya çıktığı söylenemez. Hayır, o, bir tutkudan, bir ilginçlikten hareket etmiyor. Bir davası var, bir derdi var, bir sorunu çözme gayretinin dikkatli bakışı ve arayışı var. “Fakat bir batılının şiirini ya da hikâyesini yayınlamaktan yana değilim. Zira bu bol bol yapılıyor ve ancak kültür emperyalizmine hizmet etmiş oluyorlar. Aslolan inisiyatifin bizde olmasıdır. Bizim yorumumuzdur.” Ayrıca, hiçbir durumu ve tutumu kişiselleştirmiyor. Şahsi olanı perdeliyor, gerilere itiyor.

Zarifoğlu, bu mektupları yazarken, gerek dergi sayfalarında gerekse kitap bütünlüğü içerisinde bir gün edebiyat dünyasının ilgisine sunulacağını hesaba katmış mıdır? Mektupların içeriğine bakarak söylersek, hayır. Bu tür bir hesabı sezdirici hiçbir belirti, hiçbir ima yok. O günün şartları içerisinde yapılması gerekeni yapmayı hedeflediğini görüyoruz. Dikkati ve çabası tamamıyla hedefe odaklanmış durumda. Öte yandan, edebi bir kaygı da taşımıyor yazarken. Ama cümleler düzgün ve dolgun. Üslubu rahat. Sonra, psikolojik açıdan muhatabını ateşleyici bir dil kullanıyor. Doğrudan bilincini ve duyarlığını hedef alıyor onun. Kendinde mevcut diriliği karşıya aktarmaya çalışıyor.

Mavera’nın ‘Okuyucularla’ bölümünü de mektup olarak göremez miyiz? Açık mektup. Onlarca, yüzlerce, hatta binlerce insana yazılmış… Derginin bu bölümünde tatlı-sert diye tanımlayabileceğimiz bir üslupla gençlerin ürünlerini değerlendirirken aslında ‘kızım sana söylüyorum gelinim sen anla’ havası içinde geleceğin zihnine biçim vermeye çalışmıştır. O değerlendirmelerden kim ne kadar pay aldı, ürünü değerlendirilen gençlerden kaçı yolunu bulma uğraşına girdi bilmiyoruz ama birçok insanı yazının, şiirin ve öykünün ne olduğu noktasında kendine çeki düzen vermeye zorladığını tahmin etmek zor değil. Nisan 1978’den Aralık 1981’e kadar 43 ay düzenli bir şekilde sürdürdüğü bu değerlendirmeler, geniş bir heyecan dalgası yaratmış, dergiyi sondan başa doğru okutmuştur. Mustafa Şahin’in yaptığı şu değerlendirme ne kadar haklı, doğru ve yerinde: “Mavera’yı aldığımızda ilk okuduğumuz yer okuyucu mektupları oluyordu... Ona hayranlığı artıran şey gençlere verdiği değerdi... O mektuplar uzaklarda bizim başımızı okşuyordu.”

Bir gün, Cahit Zarifoğlu’nun mektupları ve ‘Okuyucularla’ bölümündeki değerlendirmeleri üzerinde geniş çaplı incelemeler yapılacağını ve bunun Türk edebiyatına ciddi kazanımlar sağlayacağını düşünüyoruz. Ne de olsa, mektubun tarihi bir tarafıyla insanın tarihidir. Ve bir yazarın/şairin psikolojisi mektuplardan yola çıkılarak da ortaya konulabilir. Hem de ne güzel olur.

Mektupların bir kısmına tarih yazılmamış. İçerikten yola çıkarak bir sıraya koyduk. Yazılış biçimini aynen koruduk. Yazım yanlışlarına dokunmadık. Olduğu gibi aktardık yani. Fakat sakıncalı olabileceğini düşündüğümüz için bir banka hesap numarasını ve bir ismi çıkardık. Sadece bu kadar.
İyi okumalar…

İrtibat:
http://edebiyatortami.blogspot.com/
0.312.229 82 44
edebiyatortami@gmail.com

"Kur'anî Hayat" dergisi

KURANİ HAYAT DERGİSİ'NİN 3. SAYISI ÇIKTI!

'Hayatın inşası için' iki aylık periyotla yolculuğuna başlayan Kur'ani Hayat Dergisi'nin Kasım-Aralık sayısı 'Mahşerin Provası Hac' başlığıyla okuyucusuyla buluştu.

3. sayısına Mustafa İslamoğlu'nun 'Haccı Anlamak' başyazısıyla giriş yapan dergimiz, Abdulcelil Candan'ın hac algımızı yeniden gözden geçirmeyi salık veren 'Kabeye Örütü mü, Muhtaca Gömlek mi?' makalesi takip ediyor. Ardından, Rasullullah'ın yaptığı tek haccı tüm detaylarıyla elen alan 'Allah Rasulü'nün Haccı' başlıklı incelemeyi Mustafa İslamoğlu kaleme aldı. Şinasi Gündüz'ün 'Dinsel Geleneklerde Kurban ve Hac' yazısı İslam dışı dini geleneklerde hac ve kurban inanış ve uygulamalarını, Ekrem Demir'in yazısı ise hac, umre ve kurban şiarlarının neleri sembolize ettiğini inceliyor.

İsmail Güler'in aşk ve şefkati konu alan bir deneme yazısından sonra, Atasoy Müftüoğlu'nun küresel sistem krizinin olabildiğince derin yaşandığı bu günlerde 'İnsanlığın Evrensel Ufku' yazısıyla Müslümanlığı yegâne alternatif olarak sunan bir başka deneme yazısını okuyabilirsiniz.

'Kur'an'ın Burçları' başlıklı yeni bölümde yerini alan ve ilk burç olan Fatiha Sûresi'ni tanıtan iki yazı Yasemin İslamoğlu ile Fatih Okumuş'a ait.
İbrahim Sarmış'ın 'Kur'an ve Kıraatler', Murat Sülün'ün 'Kur'an'ın Kaynağı Nedir?', Saffet Köse'nin 'Kur'an Hükümlerinin Tarihselliği'ni ele alan üç makaleyi birbiriyle karşılaştırarak okumanızı tavsiye ediyoruz.

Kur'an'a göre cahiliye zihniyetini elen alan M. Emin Yıldırım'ın deneme yazısından sonra kurban ibadetinin fıkhi boyutlarını ve hacıların sağlığını konu alan inceleme yazılarını kurban kesecek tüm okurların dikkatine sunan derginin 3. sayısında Kur'an'ın hattını sanata dönüştüren Hattat Yusuf Sezer'le yapılan uzunca bir mülakatı zevkle okuyabilirsiniz.

Kurani Hayat Dergisi'nin son kısmında ise 'İktibas', 'Kur'an Kitaplığı' ve 'Kur'an Haberleri' bölümlerini bulacaksınız.

Dergi İbrahimi çağrıyı, aşkı, kurbanı ve Kâbe'yi konu edinen Bünyamin Doğruer'in 'İbrahim' şiiriyle son buluyor.

İrtibat:
Fatma Sultan Mah. Kahhalbağı Sok. No: 49 Topkapı-Fatih-İSTANBUL
0212 531 30 30 - www.kuranihayat.net

"Otuzuncu Harf" dergisi


Otuzuncuharf kaldığı yerden

Yayınına bir süre ara veren ve bir grup genç kuşak yazar, şair tarafından hazırlanan Otuzuncuharf edebiyat ve düşünce dergisi 4. sayısı ile kaldığı yerden devam ediyor. Filistin direnişçilerine vermiş olduğu sivil destek sırasında bir Yahudi tankının altında kalarak can veren Rachel Corrie için yapmış oldukları etkinlik ve ilan ettikler Dünya Vicdan Günü ile dikkatleri üzerlerine çeken Otuzuncuharf dergisi yayınlanan yeni sayısında da benzer duyarlılığı sürdürüyor.

Yazar ve televizyoncu Selahattin Yusuf ile yapılan söyleşi bir hayli ilgi çekici. Güncel meseleler ve edebiyata ilişkin konularda yapılan söyleşide Yusuf kaybolan duyarlılıklarımıza farklı yerlerden pencereler aralıyor.

İsa Karaaslan'ın kaleme aldığı Modern Türk Şiirinde İkici Yeni başlıklı yazı, Esra Dilce'nin Behçet Necatigil üzerine çözümlemeleri, Yüksel Güngör'ün Algı Problami üzerine geliştirdiği felsefi metin, Mustafa Alp'in sinema sanatının varoluşuna ilişkin eleştirel düşünceleri, Abdullah Yalçi'nin Suç ve Ceza romanının psikolojik derinliğine inmeye çalışan çıkarımları ve Yunus Emre Tozal'ın entelektüel kavramının izini sürdüğü yazısı derginin ciddi metinleri olarak karşımıza çakıyor.

Bunun yanında İlyas Alagöz'ün, Emre Dinç'in, Ercan Ertunç'un, Mustafa Nazif'in, Nurdal Durmuş'un, Banu Özbek'in, Ümmügülsüm Tat'ın, Hares Yalçi'nin, Enver İmaretli'nin, Adem Dönmez'in ve Rabia Bulut'un öykü ve denemeleri derginin kendisine has kadrosunun ortaya çıkardığı özgün metinler olarak değerlendirilebilir. Bu sayıda şiirlerini yayınlanan isimler ise şöyle: Gökhan Şimşek, Emine Tansu, Adnan Karakaş, Emre Dinç, Kurtuluş İzbek, Sümeyye Akkök, Mustafa Uysal, Nihat Kaçoğlu, Özgül Başar, Haki Çelik.

Dergi aynı zamanda her sayısında çizim ve desen çalışmalarına da yer veriyor. 4. sayının özgün çizim çalışmaları ise Furkan Birgün'e ait. Otuzuncuharf uzun bir aradan sonra çıkardığı bu yeni sayısını bir süre evvel trafik kazası sonucu kaybettikleri ve dergi kadrosundan olan arkadaşları Sümeyye Çomaklı'ya ithaf etmiş.

İrtibat:
www.otuzuncuharf.com

"İnkişaf" dergisi


İnkişaf Yola Devam Ediyor

Ateşten Denizleri Mumdan Gemilerle Geçmek

En olmazla en olur karşı karşıya… Her şeyi yakan ateş Hz. İbrahim’in (aleyhisselam) sadece ellerindeki kelepçeleri yakabildi.

İlahi kudret, mümin yürekler adına eşyanın hükmünü değiştirdi; İman küfre, aşk akla meydan okudu.

Semaya doğru yükselen ateş arasında gerçekte Hz. İbrahim’in (aleyhisselam) adı yüceldi. Küfür, evinde tarihinin en ağır yenilgilerinden birini; İslam ise, ayın, yıldızın, güneşin, taşın tanrı olarak görüldüğü şehirde en büyük zaferlerinden birini kazandı.

Güçlü olan Nemrut kaybetti, zayıf görülen ve bu yüzden aristokrasi tarafından söylediklerine itibar edilmeyen Hz. İbrahim (aleyhisselam) kazandı.

Hz. İbrahim (aleyhisselam), insan gücünün tükendiği yerde, ilahî kudretin devreye gireceğini ve bir muvahhidin yüreğini var eden tevhid çekirdeğinin ateşin içinde bile milyonlara bölünüp toprakta Hz. Mustafa’nın (sallAllahu aleyhi ve sellem) neşv ü nemasına sebep olacağını, yaralanan fakat sabreden ulvî ruhların bir gün mutlaka kazanacağını gösterdi.

Hal diliyle ateşin içinde nasıl “mütevekkil” ve “mustakim” kalınacağını öğretti.

İslam Ümmeti sarsılış ve sendeleyiş devirlerini İbrahimî ruhtan aldığı aşk ve heyecanla aştı.

Hz. Ebû Bekir (radiyAllahu anh) zamanındaki “riddet”, müteakip dönemlerde yaşanan “şiddet” ve “istibdat” hep bu irade ile zail oldu.

Batı’nın iki asırdır İslam coğrafyasını yakıp-yıkan “inkar ve yenilik ateşi” de “İbrahim'e bir serinlik ve bir selamet ol!” ayetini okuyarak “ateşten denizleri mumdan gemilerle geçip” gelecek Sünnet ve Cemaat akidesine bağlı mütefekkir alimlerle söndürülecektir.

Şimdi dünya “ateşin içinde yanmayan” o kahramanları bekliyor.

İslam

İslam, değişmeyen/değiştirilemeyen, ilahi koruma altında olan tek dindir.

Eğer böyle olmasaydı, nurunu söndürmek için başvurmadık hile ve yapışmadık sebep bırakmayan şer güçlere karşı ayakta duramazdı.

Şer güçler her yıkıldıklarında yeni isimler ve metodolojilerle varlıklarını inşa etme gayreti içerisinde oldular; fakat her yeni, Ebû Cehil ve İbn Sebe gibi zaman içerisinde yok olup gitti.

Çağdaş dünyanın ürettiği yeni isim ve usullerin akibetleri de seleflerinden farklı olmayacaktır:

“Onlar tuzak kurarlarken Allah da (onlara) tuzak kuruyordu. Çünkü Allah tuzağa düşmeye kim layık ise onu düşürür.” (Enfâl: 30)


İrtibat:
http://www.inkisaf.net

Son Derkenar


Derkenar'dan Veda!

İki aylık edebiyat ve kültür dergisi Derkenar sessiz sedasız bir şekilde yayın hayatına veda etti.

İki aylık edebiyat ve kültür dergisi Derkenar sessiz sedasız bir şekilde yayın hayatına veda etti. Seyfullah Aslan'ın yayın yönetmenliğinde 18. sayısından sonra bir süre yayına ara veren dergi, Mart 2008 de yeni sayısıyla yola devam demişti. Ancak bu yolculuk maalesef üç sayı sürebildi.


Dergi yönetimi 22.sayının biraz gecikeceğini söylemişti ama dergi bir türlü bayilerdeki yerini alamadı. Bekleyişe cevap olumsuz geldi ve Derkenar Dergisi internet sitesinden yaptığı açıklamada yayın hayatına veda ettiğini duyurdu.

Derkenar'ın Açıklaması:"Fazla söze gerek yok. Sözü uzatmadan söyleyelim: Derkenar yayına son vermiştir. Edebiyat dergiciliği açısından iyi şeyler yapmaya gayret ettik. Gençlerin heyecanla bir arada "söz" söylediği, "fikir" beyan ettiği bir dergi olduk. Derkenar'da yazan tüm arkadaşları yazdıkları dergilerden bundan sonra da okumaya devam ettiğimiz müddetçe iyi metinleri ıskalamayacağız demektir.Güneş doğuyor, güneş batıyor…"

"Yankı" dergisi


Dergimiz ilk sayısı ile teşekkül etmiş bulunmaktadır. Edebiyat ortamında belli bir zemin aranacak, her alanda yararlı dergicilik anlayışı ile hareket edilecektir. İlk sayı itibariyle elden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyoruz. Tabi ki verimin en üst seviyede sağlanması için olgunlaşmaya, olgunlaşmak için de zamana ve kaynağa ihtiyacımız bulunmaktadır. Yankı’nın vücut bulmasında herhangi bir maddi beklenti gözetilmemiştir. Bu nedenle yeri geldiğinde parasal yönden sıkıntılarımız olacağı, söylemeye hacet bırakmayacak kadar açıktır. Bizi okuyan, beğenen, güzel şeyler yapmaya çalıştığımızı anlayan arkadaşlarımızı destek olmaya çağırıyoruz. Reklam vb konularda yardımım dokunur diyen arkadaşlar verdiğimiz adreslerden bize ulaşabilirler.
Ayda bir çıkacak olan Yankı dergisi yazmak konusunda eleştirel, geliştirici, yardımcı olarak da yanınızda olacaktır. Yayımlanmasını istediğiniz deneme, şiir, makale, gezi yazısı, mektup, günlük vs gibi yazıları internet adresimize gönderebilirsiniz. Çok, azın birikmesiyle oluşur. Buna doğru diyorsanız böyle buyurun.

Vesselam…

İçindekiler:

Yankı DERGİSİ Sayının Son Sözüdür

Rüstem BUDAK Kutsalıma Dokunma

Ahmed H. ŞAHİNBEY San(dım)ki

S. Volkan SARI Öğretmen Adayları İçin

Ceyhun Atuf KANSU Dünyanın Bütün Çiçekleri

İbrahim BAYAR Günümüz Gençliğinin Edebiyata Bakışı

Şeyma AKKAN Türküler Umut Söylemiyor mu?

Serkan ALTUNTAŞ Sahici Hayatlar Sahte Fotoğraflar

Serhat KILINÇ Sessiz Harfler İçin

Kazım SANCAR Sensizlikte Kaybolan Bedenim

S. Volkan SARI Physical and Mental Developmen Of Children

Abdulkadir AKDEMİR Herkes Gibi

YANKI DERGİSİ Biraz Gülsek Nasıl Olur?


İrtibat:

yankiedebiyat@hotmail.com
a.k.kadir@hotmail.com

"Zemheri Edebiyat" dergisi


Zemheri Edebiyat 6. Sayısıyla Okurla Buluştu

6. Sayıda: Hüseyin Peker, Onur Caymaz, Yıldız Ramazanoğlu, Mehmet Aycı, Sıtkı Caney, Hülya Soyşekerci, Hüseyin Akın, Sibel Eraslan, Mustafa Uçurum, Osman Hakan A., Yavuz Türk, Mustafa Oral, Mehmet Şamil Baş, Suavi Kemal Yazgıç, Kadir Aydemir, Burak Tokcan, Turgut Türksoy, Hasan Tülüceoğlu, Üzeyir Lokman Çaycı tarafından “Edebiyatımızın Biyografisi Eksik” dosyası için gönderilmiş güncel biyografi ve otobiyografiler yer alıyor.

Bu sayıda şair Mustafa Celep ile kitabı “Ateş Bandosu” ve şiir üzerine uzun bir söyleşi, Ebrar Pınar Kara’ya ait çizgi, Üzeyir Lokman Çaycı’dan desen, resim ve fotoğraf olarak Sn. Suzan Kölüksüz, dünyaca ünlü ressam Onay Akbaş ve yönetmen Nuri Bilge Ceylan’ın eserlerine yer veriliyor,
Yine Mavera yazarlarından Hasan Tülüceoğlu’nun , Özgün İrade dergisi editörü Abdulaziz Tantik’in ve Adige Batur’un en yeni öykülerine de ulaşmak mümkün . Dopdolu bir sayı ile yoluna devam eden dergide şiir’den incelemeye, gezi’den sinema’ya otuzdan fazla yazı okuyucu ile buluşuyor.

Derginin genel içeriği ise şöyle;
Önsöz
Her şey Tükeniyor/ 6. Sayı Önsöz Niyetine
Röportaj;
Mustafa Celep
Dosya;
Edebiyatımızın Biyografisi Eksik
Şiir;
Meleklerin Nazarı Var / Mehmet Türkmen
Günebakan Çiçeği / Atilla Yaşrin
Üç Ve / Tan Doğan
Akortsuz Hayaller / Adnan TAŞ
Sardunyalar / Murat Serkan Önder
Bir Sen Ki Bin Muamma / Abdulsamet KILINÇ
Vurdum Duymazsın / Abdulkadir Akdemir
Aşkın İhtilâli / Halil İbrahim Polat
Hep / Ahmet Yılmaz Tuncer
Deneme;
Yüreğin Değiyor Sözlerime Meyl! Ö/z/lüyorum
Encam- ı Sema / Ceyhun Emre Teoman
Aşk Durdu Boğazıma / Gülnaz Eliaçık
Nil'in Bahçesi / Nergihan Yeşilyurt
Dünyaya sesini duyurmak / Ceyhun Köse
Gül'e Dair/ Abdurrahman Apaydın
Öykü;
Ene'l Aşk / Adige Batur
Yabancılaşmayı Ruhunda Hissetmek / Abdulaziz Tantik
Kadın Şehir ve Oğlan / Ersan Er Tefrika Öykü: Mihman, Bölüm-2 / Yahya Kurtkaya Kırık Yaz / Hasan TÜLÜCÜOĞLU
Makale;
Bugün Günlerden Muş / Taylan Özkan
Engin Çeber, Metin Göktepe, Festus Okey ve Utanılası Tavrımız / Kerem Buldu
Sansürlü Yazı / Tarık Saydıran
Sökülük, Kestane Ağacı ve Cibe / Leyla Marankoz
Dergilere Yazı Gönderme Âdâbı / Said Ercan
Mektup;
Bir Aşk Kaç Biz Eder? Bir Aşk Kaç kere ölüm? Züleyha Çay
Ruhumun Zindanından Anneme Mektup / Murat Hazine
Avusturalya Mektubu / Tuba Ünal
Sinema;
Bir Türk Sinema Kültü Uçurtmayı Vurmasınlar / H. Metin Avcı
Gezi;
Bir Bilmez Seyyahın Gezisi / Ümit Sönmez
İnceleme;
Tevellüdü İstanbul Olan Bir Şair; Andre Chenier / Öznur Tunç
Çizgi;
Ürkek ve Masum/ Ebrar Pınar Kara
Desen;
Lokman Üzeyir Çaycı
Ve
Konuşan Fotoğraflar ,
BÜYÜK HARF ,
Tavır,
Tanıtım,

İrtibat:
www.zemheriedebiyat.com zemheridergi@hotmail.com

2008-11-08

"Haksöz" dergisi


“Ergenekon’dan AYM'ye Militarizmin Sefaleti”ne dikkat çeken Haksöz'ün 212. (Kasım 2008) sayısı okurlarıyla buluştu. Ergenekon, AYM kararı, Kürt sorunundaki gerilim, Org. Başbuğ ve militarizm derginin ana gündem konularını oluşturuyor.

"Kur'an'ın aydınlığına doğru" aylık yayınını istikrarlı bir şekilde sürdüren Haksöz, gündem yazısında Ergenekon davasıyla ilgili değerlendirmelere yer veriyor. Ergenekon'un temel hedefinin darbeye zemin hazırlamak olduğunu belirten Haksöz, cuntacılığa "vatanseverlik" kılıfı, TSK'ya da "anti-emperyalizm" maskesi giydirildiğine dikkat çekiyor. Ergenekon'un kökünün darbeci gelenekte aranması gerektiğinin altını çizen dergi, çetenin köküne inilmesinin militarizmin bataklığının kurutulmasıyla mümkün olacağını dile getiriyor.

Anayasa Mahkemesi (AYM) kararının etraflıca yorumlandığı bu sayıda Rıdvan Kaya, kararın saçma, zalimane ve sonuçsuz olduğuna hükmederek AYM'nin varlık nedenini "despotizmin muhafazası" olarak niteliyor. Nevi şahsına münhasır bir hukuk anlayışıyla karardaki hukuksuzluklara atıf yapan Kaya, başörtüsü özelinde hayatımıza anlam katan değerler için sürdürülen mücadelenin asla bitirilemeyeceğini vurguluyor ve bu saçma kararlara tarihin çöplüğünün ev sahipliği yaptığına işaret ediyor. Av. Cüneyt Toraman ise AYM kararını resmi ideolojinin iflası olarak niteleyerek bu kararla eşitsizliğin tescil edildiğini ifade ediyor. Kararı hukuki olarak de değerlendiren Toraman, sorunun temelinde 12 Eylül Darbe Anayasası olduğuna dikkat çekiyor. Konuyu işleyen bir başka isim Beytullah Emrah Önce de AK Parti Hükümeti'nin kapanan perdenin altında kaldığına ve başörtüsü sorununun çözümünün bir kez daha kendi ellerimizde olduğuna dikkat çekiyor.

Hasan Soylu, "Aktütün Baskını ve Militarizmin Sefaleti" başlıklı yazısında Aktütün saldırısıyla ilgili gerçekleri tartışırken ulusalcı çevrelerin TSK'ya atfettikleri anti-emperyalist sıfatının da ne kadar yalan ve sahte olduğunu gözler önüne seriyor. Org. Başbuğ'un tehditlerle dolu konuşmasını ordu-siyaset-halk çerçevesinde yorumlayan Soylu, Başbakan ve hükümetin tutumunu da ele alıyor. Başbakan'ın, Taraf gazetesinde "Paşasının Başbakanı" manşetine neden olan yaklaşımını eleştiren Soylu, paşacı siyaseti 2. Şemdinli Vakası olarak tanımlıyor. Hükümetin, "Ne istiyorlarsa verdik!" itirafının ise bir acziyet belgesi olarak algılanması gerektiğini belirten Soylu, bu acziyet halini seçim, sandık ve dış tazyiklerle gidermenin mümkün olmadığına dikkat çekiyor. Bu bağlamda Kenan Alpay da otorite ve karizmalarının seyrini ele aldığı yazısında Org. Başbuğ ve Başbakan Erdoğan'ın tavırlarının nasıl da paralelleştiğine dikkat çekiyor. TSK'nın Kürt sorununa yaklaşımını da ele alan Alpay, bölgedeki kirli savaşla ilgili kısmi ayrıntılara da yer veriyor.

Rıdvan Kaya, bir diğer yazısında Altınova'da yaşananlardan Abdullah Öcalan'a kötü muamele haberleri çerçevesinde başlayan çatışmalara kadar Kürt sorunundaki gerilimi değerlendiriyor. Sorunun kaynağına ilişkin tahlillerde bulunan Kaya, AYM'nin DTP hakkında vereceği kararı da yorumluyor. DTP'nin kapatılmasının Kürt kimliğinin inkârında diretmek anlamına geleceğini belirten Kaya, uluslararası hukukla da çelişecek böyle bir kararın gerilimi ve çatışmaları daha besleyeceğine dikkat çekiyor.

Devletin, muhaliflerine karşı tutumunun bir göstergesi olarak Engin Ceber cinayetinin ve işkencenin de ele alındığı dergide, Gülsüm Peker Alpay da öğrenci affını yorumluyor. Başörtülüler için bu affın da geçersiz olduğunu ifade eden Peker, başörtülü öğrencilerin "af" değil; hakların iadesini beklediğini belirtiyor.

Yusuf el-Karadavi'nin açıklamaları sonrasında alevlenen mezhep tartışmalarını ele alan Bülent Şahin Erdeğer, Sünni ve Şii kesimlerden yetkin isimlerin yaklaşıma yer vererek, mezheplerin yakınlaştırılması ve ortak noktaların vurgulanmasının önemine işaret ediyor. Süleyman Ceran ise yıllar sonra Açe'ye dönen Tunku Hasan di Tiro'nun mücadelesine yer verdiği yazısında Açe'deki mücadelenin tarihi arka planına ilişkin de bilgiler aktarıyor. Dergide küresel ekonomik krizi yorumlayan bir Noam Chomsky çevirisine de yer veriliyor.

"Almanya Gurbeti ve Kimlikte Bilinçlenme Süreci" başlıklı yazısıyla Almanya'daki Müslümanların Almanya serüvenini gündeme getiren Hamza Türkmen, tarihi süreçle birlikte entegrasyon-asimilasyon tartışmalarını da analiz ediyor. Almanya'daki İslami örgütlülükler hakkında bilgiler veren Türkmen, 11 Eylül sonrası açılımlara ve Almanya'daki Müslümanların bilinçlenme sürecindeki kazanımlarına dikkat çekiyor.

"Kur'an Nesli" bağlamında yazılarına devam eden Mehmet Pamak ise, bu ayki yazısında "Asım'ın Nesli"nden "Büyükdoğu Nesli"ne, "Diriliş Nesli"nden "Işık Evler"e, "Milli Gençlik" gibi diğer nesil projelerinin açmazlarına ve sorunlu "medeniyet" tasavvurlarına atıf yaparak "Kur'an Nesli"nin tarih, medeniyet ve iktidar eksenli olmadığına dikkat çekiyor.

Kur'an çalışmalarında Fevzi Zülaloğlu, Kur'an'da çokluk ilgili ayetleri kategorize ederek insanların çoğunun neden hüsranda olduğunu analiz ederken; Cengiz Duman da Taberî'ye atfedilen "Kur'an dünyayı düz olarak niteler." iddiasını çürüten bir yazı kaleme almış. Laik-seküler yazarların Müslümanlara saldırı amaçlı bu iddialarına karşı çıkan Duman, Kur'an'daki evren tasavvuruyla ilgili ayetlere yer veriyor.

Bu sayıda Bernard Lewis'i masaya yatıran Asım Öz, Lewis'in Kemalizm modelinin her zaman tutarlı bir savunucusu olmakla birlikte Siyonist oryantalizmin de bayraktarlığını yaptığını ortaya koyduktan sonra Lewis'in "Babil'den Dragomanlara" ve "Haşişiler" kitaplarını değerlendiriyor. İktidar üreten bir tarihçi olarak Doğu'nun "terörist" kökenini bulma derdindeki Lewis'in yazılarının oryantalizm ile emperyalizm arasındaki ilişkinin ete kemiğe bürünmüş hali gibi olduğunu belirten Öz, Lewis'in çözümlemelerin Pentagon raporları gibi durduğuna dikkat çekiyor.

Geçtiğimiz günlerde yapılan "Aliya İzzetbegoviç" ve "Balkanlarda Gelecek Tasavvuru" sempozyumları üzerinden izlenimlerini aktaran Haşim Ay, farklı perspektiflerin Aliya betimlemelerine yer verirken Murat Kayacan da Asr-ı Saadet'te İslam adlı kitapta yer alan İhsan Süreyya Sırma'nın Asr-ı Saadet Öncesinde Mekke Toplumu adlı makalesini değerlendiriyor.

Günay Bulut'un bir öykü/denemesinin yer aldığı dergide F Tipi hapishanelerden gelen mektuplara ve Kudüs Günü etkinlik değerlendirmesine de yer verilmiş.

HAKSÖZ-HABER

Haksöz Dergisi Kasım Sayısında Yer Alanlar:

Darbeciler ve Direniş İradesi
HAKSÖZ

Ergenekon Çetesi ve Militarist Bataklık
HAKSÖZ

Saçma, Zalimane ve Sonuçsuz Bir Metin Olarak Anayasa Mahkemesi Kararı
RIDVAN KAYA

Resmi İdeolojinin İflası, Eşitsizlik; Anayasa Mahkemesi Kararıyla Tescil Edildi!
CÜNEYT TORAMAN

Anayasa Mahkemesi Perdeyi Kapattı!
BEYTULLAH EMRAH ÖNCE

Bu da Bizim Kararımız: "Başörtüsüz Asla!"
HAKSÖZ

Aktütün Baskını ve Militarizmin Sefaleti
HASAN SOYLU

Kürt Sorunu Karşısında Org. Başbuğ ve Başbakan Erdoğan'ın Otorite ve Karizmalarının Seyri
KENAN ALPAY

"Ergenekon'un Kökü Darbeci Gelenektir!"
HAKSÖZ

Kürt Sorununda Yüksek Gerilim Hattı
RIDVAN KAYA

DTP Neden Kapatılmamalı?
RIDVAN KAYA

Devletin Muhaliflerine Karşı Tutumunun Bir Göstergesi Olarak Engin Ceber Cinayeti ve İşkence
HAKSÖZ

Başörtülü Öğrencilerin Affetmeyeceği Tasarı Yasalaştı
GÜLSÜM PEKER ALPAY

Karadavi'nin Açıklamaları ve Alevlenen Mezhep Tartışmaları
BÜLENT ŞAHİN ERDEĞER

Büyük Gerilla Tunku Hasan Di Tiro Özgür Açe'ye Hoş Geldin!
SÜLEYMAN CERAN

Küresel Ekonomik Kriz ve Kapitalizmin Gerçek Yüzü
NOAM CHOMSKY

"Almanya Gurbeti" ve Kimlikte Bilinçlenme Süreci
HAMZA TÜRKMEN

Kur'an Nesli; Tarih, Medeniyet, İktidar Değil, Vahiy ve Kulluk Eksenlidir
MEHMET PAMAK

İnsanların Çoğu Neden Hüsrandadır?
FEVZİ ZÜLALOĞLU

Kur'an'a Göre Dünya Düz mü?
CENGİZ DUMAN

Bernard Lewis: İktidar Üreten Bir Tarihçi
ASIM ÖZ

Sempozyum İzlenimleri
HAŞİM AY

Asr-ı Saadet Öncesi Mekke Toplumu
MURAT KAYACAN

İyileşen Kanatlarım Yolunu Bekleyecek Her Bahar
GÜNAY BULUT

İşkenceye Sıfır Toleransın Geldiği Nokta, Demir Çubuklarla Gelen Ölüm Oldu!
İSMAİL ŞAH BALTA

Hukuk Yalnızca Ergenekoncular İçin mi Var?
ALİ KANAT

Ümmetin Diriliş Günü'nde Kudüs'e Ahdimizi Yineledik!
HAKSÖZ


İrtibat:
http://www.haksozhaber.net
haksozdergisi@gmail.com

"Umran" dergisi


Küresel Sistem Köpük Gibi Patlıyor

Tevfik Emin, Metin Alpaslan, Abdullah Yıldız ve Umran için çevrilen makalesiyle Michel Chossudovsky bu ay Umran'da.

Sistem miadını doldurdu mu, yoksa “piyasa” kendini yeniden başka biçimlerde mi üretecek? Dünya şimdi bu sorulara cevap arıyor ve kapitalizm kendini çok ciddi biçimde sorgulatıyor. Ekonomik çöküş, küresel sistem için bir son olmasa bile hiçbir şeyin eskisi gibi idare edilemeyeceği yeni bir başlangıç olmak zorunda diyen Umran dergisi, ana gündemini ekonomik krizin yansımalarına ayırıyor. Umran, “Küresel sistem” “şeriatına” aykırı hareket etti “bırakınız yapsınlar” diyemedi, peki şimdi ne olacak? şeklinde meselenin özüne ilişkin sorular soruyor.

Garaudy’ye gönderme yaparak Umran: “Batı bir kazadır” diyor ve ekliyor: “Kaza yani, insanlık tarihinde bir sapma, tali ve sun’i bir yol. Yaşanan küresel ekonomik kriz bunu bir kere daha gösterdi. Küresel ekonomik krizin altında Batı’yı meydana getiren temeller var: “vahşi bireyselcilik ve acımasız rekabet”, ilişkileri “piyasa”ya indirgemiş ve insanı “kazandığı oranda değerli” gören anlayış ve insansız spekülatif ekonomik sistem…”

Umran dergisinin Kasım sayısında yer alan yazısında Metin Alpaslan’ın Arjantin Cumhurbaşkanı Kirchner’den yaptığı alıntı aslında meseleyi özetler nitelikte: “Bir ara hepimize gayret edip ulaşmamız gereken bir ‘Mekke’ olarak gösterilen Birinci Dünya şimdi bir köpük gibi patlıyor...”

Tevfik Emin, Metin Alpaslan, Abdullah Yıldız ve Umran için çevrilen makalesiyle Michel Chossudovsky’nin Kapak konusuyla ilgili yazılarının yanı sıra Umran’ın Kasım sayısının öne çıkan başlıklarını Burhanettin Can’ın “Güzel Ahlakın Yeniden İnşası”, Cevat Özkaya’nın “Bürokratik İktidar Kırılıyor mu?”, Seyhan Yaman’ın “Tanzimat’ın Tanzim Ettikleri”, Asım Öz’ün “Fatma Karabıyık Barbarosoğlu’nun Son Romanı” ve Hasan Hanefi ile yapılan söyleşi “Batı İkinci Vicdan Krizinde” olarak tespit etmek mümkün.

İrtibat:
umran@umrandergisi.com
www.umrandergisi.com
0212 640 01 22

"Temrin" dergisi



ÜNLÜ TATAR ŞAİRİ ABDULLAH TOKAY’IN TÜRKÇE ŞİİRLERİ TÜRK EDEBİYATIYLA BULUŞTU

Mayıs ayında yayın hayatına başlayan aylık düşünce ve edebiyat dergisi Temrin, yazı ve mizanpaj kalitesiyle kısa sürede edebiyat dünyasının dikkatini çekmeyi başardı. Dergi, Kasım sayısında ünlü Tatar şairi Abdullah Tokay’ın Türkçe şiirlerini Türk edebiyatıyla buluşturdu.

Kardeş edebiyatlar araştırmacıları için değer taşıyan bu araştırma, Türk edebiyatında ilk kez yayımlanıyor. Abdullah Tokay, Osmanlı’nın son dönemlerinde İstanbul’a gelmiş, Osmanlı aydınları ve edipleriyle tanışmış, Türkiye Türkçesi öğrenmiş Tatar milli şairidir. Tataristan’la o dönemde edebiyat alanında var olan ilişkilerin günümüz okuruyla buluşması çok önemli bir araştırma ve hizmettir.

Temrin, Abdullah Tokay’a ait “Derdmend değil miyim?” isimli Türkçe şiirle Kasım sayısında dosyayı açmış bulunuyor. Diğer Türkçe şiirlerin de belli aralıklarla birer birer yayımlanacağı belirtilen açıklamada: “Abdullah Tokay’ın vefatına İstanbul’daki aydınların gönderdiği taziyenin aslının da kasım sayısında yayımlanması da edebiyat adına önemli bir araştırmadır.” denildi. Temrin, geçen sayısında da Bektaşi şairi Hilmi Dede’ye ait “Kerbela Mersiyesi”ni ilk kez yayımlamakla dikkatleri çekmişti.

Temrin’in Kasım sayısında yeni isimlerle dikkat çekiyor. Şiiriyle bu sayıya dâhil olan iki yeni isim var: Leyla N. Karaca ve Melih Taşçı. Daha önceden şiirleri yayımlanan Yasemin Başer ve Uğur Uzunok bu sayıda da yeni şiirleriyle yer alıyorlar.

Yusuf Aktaş, “Tahta Ata Binmek” isimli denemesiyle bu sayıya dâhil oldu. Daha önceki sayılarda öykülerinden tanıdığımız Şeniz Bayır’ın “Kayıp Kent: Sıla” isimli denemesi oldukça sıcak ve akıcı bir üslupta yazılmış. Zeynep Elbasan, Tüyap Kitap Fuarı’nın bu yılki onur konuğu olan Füruzan’a bir denemesiyle “hoş geldiniz” diyor. Nazan Özen’in “Adı Bahar Kendi Bahar” isimli denemesi, güz mevsiminin ruh dünyamızdaki zengin çağrışımlarını ele alıyor. Şeref Yılmaz’ın “Şiirin Tehlikeli Sularında” isimli yazısı, her ne kadar deneme üslubuyla yazılmış olsa da aslında bir poetika… Yaklaşık çeyrek asırdır Türk şirinde poetika yayımlanmıyor. En son İsmet özel “Şiir Okuma Kılavuzu” adı altında poetikasını yayımlamıştı. Her poetikanın Türk şiirini zenginleştirdiğini düşünürsek, şair Şeref Yılmaz’ın bu poetikasının da tartışılacağını söyleyebiliriz.

Temrin’in Kasım sayısına öyküleriyle katkıda bulunan kalemler de var. Fatih Parlak/ “Cevap” isimli öyküsüyle, Murat Taş/ “Leylekler” isimli öyküsüyle, Rabia Avcı/ “Dökülen Saç telinden Hayata Ölüme Dair” isimli aykırı öyküsüyle, Mükrime Taş/ “Şiirle Konuşan Bülbül” isimli öyküsüyle bu sayıda yer alıyorlar. Önceki sayılarda öyküleri çıkan Nevzat Canan ve Işıl Su da bu sayıda yeni öyküleriyle okura sesleniyorlar.

Tuba Genç Fidanlı, bu sayıda Orhan Pamuk’un “Masumiyet Müzesi” isimli romanını tanıtmış. Fatih Kutlu, “Abdullah Tokay’ın Şiirlerinde Osmanlıca Etkisi” isimli araştırmasıyla dikkatleri çekiyor. Melek Altun, “İki Şair Bir Fıtnat” isimli incelemesiyle, Reyhane Gümüş, Rasim Özdenören’in “Kuyu” isimli öyküsünü inceleyen yazısıyla dergiye katkıda bulunmuşlar.

Temrin, Kasım sayısında da okurun karşısına dolu dolu çıkıyor.

İrtibat:
(0216) 5508151
temrindergisi@gmail.com
www.temrindergisi.com

"Türk Edebiyatı" dergisi, Yahya Kemal özel sayısı


Çocuk yaşta bir Jön Türk olarak kaçtığı ve dokuz yıl yaşadığı Paris’te siyaset bilimi okuyan ve modern Fransız şiiriyle tanışan Yahya Kemal, Birinci Dünya Savaşı yaklaşırken yeni bir şiir, tarih, vatan ve millet anlayışıyla ‘ev’e dönmüş ve modern Türk şiirinin doğuşunda etkin bir rol oynamıştı. Üstlendiği önemli rollerden biri de, 1923 öncesinin yok sayıldığı bir devirde etkili; fakat kavgacı olmayan bir muhalefetle kültürde sürekliliğin önemini vurgulamak olmuştu. Türk tarihinin ve kültürünün bir özeti olarak gördüğü İstanbul’da odaklanan şiiri ve düşüncesi, Osmanlı kültürüyle Cumhuriyet devrinde inşa edilmek istenen kültür arasında köprüler kurarak kimlik krizini aşmaya çalışanlar için sağlam bir tutamak verdi. Bu sebeple, geride çok az metin bıraktığı hâlde hâlâ etkilidir ve ölümünün 50. yılı olan 2008 bu sebeple “Yahya Kemal Yılı” ilan edilmiştir. Türk Edebiyatı olarak bu yılı boş geçiremezdik; onun için Kasım sayımızı “Yahya Kemal Özel Sayısı” olarak hazırladık. Bildiğiniz gibi, 1 Kasım, Yahya Kemal’in ölümünün tam 50. yılıdır.

Bu sayımız, bir zamanlar Yahya Kemal’le yapılmış ve tozlu gazete ve dergi sayfalarında unutulmuş mülâkatlarla başlıyor. İlyas Dirin ve Tahsin Yıldırım tarafından derlenen bu mülâkatlarda, Yahya Kemal’in titizliği ve mükemmeliyetçiliği hakkında ipuçları bulacaksınız. Ben, Yahya Kemal’in 1940’larda, başta Garip şairleri olmak üzere “yeni”lerle ilişkilerini anlatmaya çalıştım ve Kaynak dergisinin onun aleyhinde yaptığı ankete göz attım. Prof. Dr. Abdullah Uçman, yayımlandığı tarihte geniş yankı uyandıran “İthaf” şiirini değerlendirdi. Zafer Acar, “Sessiz Gemi” şiirindeki metinler arası ilişkileri araştırırken, Ömer Erdem “Yahya Kemal’in Eldivenleri” adlı denemesiyle katkıda bulundu. Mehmet Narlı, Yahya Kemal’in şiirindeki “kolektif ruh”a, Sabahattin Çağın “Nazar” şiirine, Hacer Gülşen de “Mehlika Sultan”a yakından baktı. Âlim Kahraman 1924 yılında modern Türkiye’yi tanıtmak için Karadeniz gemisiyle yola çıkan “seyyar sergi”nin Varşova’da elçi olarak görev yapan Yahya Kemal tarafından nasıl karşılandığını anlattı. M. Selim Gökçe, Mütareke yıllarında Yahya Kemal’in bilmediğimiz bir sebeple Yakup Kadri ve Falih Rıfkı’yı düelloya davet ettiğinden söz ediyor ve “bizde düello” meselesini kurcalayarak son zamanlardaki “düello”lu siyasete göndermede bulunuyor. Yahya Kemal’in golf oynarken çekilmiş hareketli bir fotoğrafıyla da yine son zamanların bir tartışmasına atıfta bulunuyor. Sadık Kutalmış ise, Yahya Kemal’in büyükelçi olarak gittiği Pakistan’dan ne getirdiği sorusunu cevaplandırdı.

Talip Mert’in yazısına özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum. Değerli dostumuz, Osmanlı ve Cumhuriyet arşivlerinde, Yahya Kemal’in biyografisindeki bazı boşlukları dolduracak önemli belgeler buldu. Yine Talip Mert’in arşivde bulduğu hiç yayımlanmamış Celile Hanım fotoğrafı, Yahya Kemal ve Nâzım Hikmet hayranlarını herhâlde memnun edecektir.

Prof. İlhami Turan, Güzel Sanatlar Akademisi’nin Tezyini Sanatlar Bölümü’nde öğrenci iken Yahya Kemal’in bazı şiirlerini Latin harfleriyle sanatkârane bir biçimde yazmış, tezhip motifleriyle bezedikten sonra Park Otel’e giderek kendisine takdim etmişti. İlhami Bey, Yahya Kemal’in görüp beğendiği ve sonuna bir not yazıp imzaladığı bu güzel hatırayı Türk Edebiyatı okuyucularıyla paylaşmak istedi.

Yahya Kemal’in karikatürü en fazla yapılan şair olduğunu elbette biliyorsunuz. Bu sayıda, okuyucularımızı birazcık gülümsetmek için üstadı çeşitli aşırılıklarıyla (şişmanlığı, oburluğu, az yazması, eski şiire, musikiye ve Osmanlı tarihine düşkünlüğü) yansıtan karikatürlerden bazılarını bir araya getirerek bir bölüm hazırladık. “Karikatürlerle Yahya Kemal” başlığını taşıyan bu bölümü beğeneceğinizi sanıyoruz.

Mehmet Samsakçı da, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yayımlanan Yahya Kemal Beyatlı adlı armağan kitabını değerlendirdi.

Kırkambar’ımız bu ay tam dokuz sayfa. Bu sayımızı “Yahya Kemal Özel Sayısı” olarak hazırladığımız için 15 Eylül’de kaybettiğimiz Fazıl Hüsnü Dağlarca’yla Mustafa Ruhi Şirin’in çeşitli tarihlerde yaptığı ve dergimiz için bir araya getirdiği kısa söyleşileri Kırkambar’da kullanmak zorunda kaldık. Gelecek sayımızda da Dağlarca hakkında birkaç yazı bulacaksınız. Kırkambar’da ayrıca Cemal Aydın’ın Nobel Edebiyat Ödülü’nün bu yılki sahibi Le Clézio hakkındaki yazısını okuyabilirsiniz.

Son olarak: Geçen ay şiirlerini nasılsa karıştırdığımız iki şairimizden, Cengizhan Orakçı’yla Mehmet Narlı’dan ve bütün okuyucularımızdan özür diliyoruz. Bu hatamızı bağışlatmak için söz konusu şiirleri bir arada yeniden yayımlamayı doğru bulduk.

Daha güzel, daha zengin sayılarda buluşmak ümidiyle ve muhabbetle efendim.

"Mühür" dergisi


İnsan Nasıl Kaybolur?

Binlerce yılın irfanından bize ulaşmış ve asla unutmamamız gereken bir benzetmemiz var: Yaşlılarımızı çınara benzetmek. Benzetme, gelmekte olanlara kendilerinin de bir çınar gibi yaşlanmalarının gereğini hatırlatıyor. Belki o gelenlerin pek azı öyle olacak. Ama olsun. Gene de amaç ısrarla, tekrar tekrar vurgulanmalı. Çınar gibi kök salmalıyız, yapraklarımız insan eli gibi gölge vermeli. Dallarımız, üzerine gölgemizin düştüğü o gelecek olanları insan kolları gibi sarıp sarmalamalı. Büyüdüğümüz zeminde söğütler, meşeler, cevizler de olacak elbet… Olsun. Ama her ağaç, hal dilince çınar olmak ister; olamasa da dert değil. Bu istek onu ayrık otu olanların cümlesinden korumaya yetecektir.

Geçtiğimiz günlerde iki büyük şairimizi sonsuzluğa uğurladık. Önce İlhan Berk, Fazıl Hüsnü Dağlarca. Kuşkusuz ikisi de farklı şiir biçimlerinin adıydı. Şiir sevgileri, tabiat kavrayışları ortaktı her şeye rağmen. Onların şiiri üzerine epeyce yazılıp çizilmiştir. Şimdi yokluklarının, günün şiir ortamında kendisini dev aynasında görenlerle birlikte düşünülmesi gerek. Şiir ortamımız bu kaosta yeni çınarlar (dünyada uzun kalmaları gerekmez bu çınarların; çınar, fidanken de çınardır) ancak böyle çıkarılabilir çünkü. Bu sözlerle zamanımıza haksızlık etmiş değiliz. Olanı görmek gerek.

Günün şairi, şimdiden olgunlaşmış bu haliyle yetmişine varabileceğe benzemiyor. Eğer varırsa etrafa türlü kötü kokular yayacağı da muhakkak. Hâsılı kaybetmenin de anlamını kaybetmekle yüz yüzeyiz. Bu bakımdan günün şairleri şimdiden çınar oldukları açıkça belli olan (yaşları ne olursa olsun) şairlerin kuytusunda daha çok eğleşmeliler. Birbirlerine görsel, işitsel, çok sesli, lal, kekeme, emme basma gibi bilumum zırvalıklarla oyalamamalılar. Mühür’ün sayfalarından bunu vurguluyoruz durmadan. Üzüntü duyduğumuz şey, insanlar arasından “şair” diye anılanların giderek buharlaşması çünkü. Umuyoruz ki şiirin ve şair olmanın her şeyden önce kendine ait sorumlulukları gereğince fark edilir. Mühür, şiirimizin başının sağ olmasını dilemeden önce taşıdığı başın esenliğini kavramasına işaret etmek istiyor. Başımız sağ değilken kaybettiğimiz büyük, ulu başları fark etmemiz mümkün değil çünkü…

İçindekiler:
ŞİİRDE AKTÜELLİK, NEREYE KADAR?
CELÂL FEDAİ “ŞİİRDE RÜZGÂRI KOLLAMA”
ADİL İZCİ “HANGİ ŞİİR?”
OGÜN KAYMAK “KAZANMAK,KAYBETMEK YA DA HİÇ MAÇA ÇIKMAMAK”
AHMET TÜZÜN “ERDEM BAYAZIT VE MODERNİZM…”
AYŞEGÜL ERGİŞİ “GÜLTEN AKIN’IN ŞİİRİNDE GELENEĞİN İZLERİ”
AHMET GÜNBAŞ ““BİR FOTOĞRAFINIZ DA BENDE KALMIŞ”(*)
k. İSKENDER “DAĞ YOLUNDA İLHAN BERK PALACE”
NACİ BAHTİYAR “İLHAN BERK’i ANARKEN”
YILMAZ ARSLAN “XIX. ASIR TÜRK EDEBİYATI TARİHİ VE
AHMET HAMDİ TANPINAR DOLAYIMINDA TÜRK ELEŞTİRİSİNE BAKIŞ...”
AHMET ADA “OSİP MANDELŞTAM’A MEKTUP”
MUSTAFA FIRAT “Celâl Fedai’nin Şiiri Üzerine”

AHMET ADA -HÜSEYİN YURTTAŞ- k. İSKENDER- MEHMET SADIK KIRIMLI- CELÂL FADAİ- HÜSEYİN PEKER- AHMET GÜNBAŞ- M.MAHZUN DOĞAN-OGÜN KAYMAK-SALİH AYDEMİR-KUBİLAY K. SUVARLI-ERKAN KARA- ERSAN ERÇELİK-BERNA OLGAÇ-HAMZA ÜMİT KADIOĞLU- AHMET GÖK- MERAL KOŞAR-MUSA ÖZ- MÜSLÜM DANAOĞLU-SEDEF ÜNAL (ÇEVİRİ ŞİİR)- YÜKSEL ANDIZ-ZEYNEL ÇOK

İrtibat:
0539 386 86 59

2008-11-02

"Kitap-lık" dergisi


Yahya Kemal’in Rüzgârıyla
Kasım 2008 Sayı: 121

Frankfurt coşkusu yerini İstanbul Kitap Fuarı’na bıraktı... Bu yılın onur yazarı Füruzan. 47’liler’e odaklanan etkinliklerle, söyleşilerle “Füruzan dolu bir fuar” bizi bekliyor.
Füruzan’ın kitaplarla ilişkisini anlattığı ilginç bir söyleşiyle başlıyor Kitap-lık. Ardından Engin Soysal, Le Clézio’nun yazı evrenine götürüyor bizi. Bu sayının sürprizi ise sandıktan çıktı: Tanpınar’ın 1960 tarihli “Atatük” yazısı... (Atatürk’ün 70. ölüm yıldönümüne denk geldi ortaya çıkışı.)
Yahya Kemal’in ardından 50 yıl geçti (1 Kasım 1958). Sayısız yayın ve etkinlik yapıldı yıllar içinde. Üzerinde en çok çalışılmış birkaç yazardan biri kuşkusuz. Büyük yazarlar elbette tüketilemezler. Her zaman yeni çalışmalar yapılabilir, farklı bakışlara hedef olabilirler.
Kitap-lık da kendine özgü bir kurguyu gerçekleştirmeye çalıştı. 1950-65 arasında doğmuş günümüz şairlerinden on ikisini bir mektupla Yahya Kemal üstünde düşünmeye davet ettik. Altı şair dosyaya katılabildi (Frankfurt Fuarı’nın da etkisiyle). Mehmet Can Doğan da şairin son yıllarındaki algılanışını değerlendirdi. Böylece bir büyük şairin zaman içindeki yolculuğu bir parça görünür oldu.

Bu yıl gerçekten büyük bir tırpan geçirmiş eline, canlara göz diken. Hoyratça her yana savurdu ama en dibimize de salladı tırpanını. İşte Metin And ve işte Dağlarca... And, geleneksel gösteri sanatlarına, tiyatro tarihine kendini adadı, olmazsa olmaz emekler kattı kültürümüze. Şiiriyle, ömrüyle bereket demekti Dağlarca da; son verimleriyle, şiiri her zaman kanatlandırabileceğini gösterip gitti.

Ama edebiyat, sanat en gür teselli kaynağı: Yapıtları elimizin altında gidenlerin, hatıraları da çok uzakta değil...

Murat Yalçın

İçindekiler:

EDİTÖR'DEN

RÜZGÂR GÜLÜ

Füruzan’la söyleşi, Engin Soysal, Hulki Aktunç, Feyza Zaim, Feyyaz Kayacan, Necmi Sönmez, Sevgi Ünal, Turgut Yüksel

ŞİİR

Hulki Aktunç - Yeke

Abdülkadir Budak - Yaş Meselesi

Lâle Müldür - Seyhan Özdamar, Medine

Cem Uzungüneş - Fosil Tarih

Yücel Kayıran - komşularımız çok uzakta

Bâki Ayhan T. - Çöplük

Betül Tarıman - En Büyük Sorun

Yavuz Özdem - Cesetler Gecenin Kıyısına Vurmuş, Islak ve Soğuk Fotoğraf

Ahmet Çakmak - Beyazlama

Murat Üstübal - Deliler Lojistiği

Soner Demirbaş - Rüzgâr Çanlı Oda Masalı

Azad Ziya Eren - Bir Dal Zeytin, Bir Dal Peygamber Kemiği, Bir Dal Oğul...

Fahri Güllüoğlu - Gagarin Bağı

Sine Ergün - Yorgun Sevgi Büyümek
ÖYKÜ

İlhan Durusel - İl/Han/Dan I Yürüyüy, Halay, Kıbrıs

Yasemin Yazıcı - Ada Su Atlas

Melida Tüzünoğlu - Yoksa yanılıyor muyum Nalan?

Kerem Işık - Bir Tuhaf Rüyaymış Zaman

SÖYLEŞİ

Mehmet Erte - “Gönül rahatlığıyla bir sandalyede oturduğunuzu söyleyebilir misiniz?”

DENEME / İNCELEME

Uğur Kökden - Kızıl Güz Meyveleri

Oğuz Demiralp - Yazıntılar I

Ebubekir Eroğlu - Medya İnsanı

SANDIKTAN

Ahmet Hamdi Tanpınar - Atatürk

DOSYA
YAHYA KEMAL’IN RÜZGÂRIYLA

Tuğrul Tanyol - Bir Toplum Mimarı Olarak Yahya Kemal

Şavkar Altınel - Bir Erotizm ve Geri Çekiliş Şiiri: “Ric’at”

Haydar Ergülen - Yahya Kemal’in Beş İstanbul’u

Roni Margulies - Dişi Bir Parsın Elâ Gözleri

Necmi Zekâ - Aziz Trapez

küçük İskender - Yahya Kemal Hakkında Savruk Maddeler

Mehmet Can Doğan - İfrat ile Tefrit Arasında Yahya Kemal
BABİL KULESİ

Ferma Lekesizalın - Masumiyet Çağı’ndan Masumiyet Müzesi’ne

Necip Tosun - Düşsel Öyküler: Ferit Edgü Öykücülüğü

Âlim Kahraman - Yahya Kemal’in Sağlığında Yayımlanan İlk ve Tek Kitabı: Balkan’a Seyahat

Ömer Ayhan - Zoraki Gezgin: Ahmet Haşim

Orhan Kahyaoğlu - Toplumsalcı Şiirden Şeytan’ın Şiirine

2008-11-01

"Mor Taka" dergisi


Türkiye gariplikler ülkesi. Bu gariplikleriyle hiç de şaşırtmıyor bizi. Kelli felli adamlar demokrasiyle tek kale maç yapıyor. Milyonlarca insanın iradesini yok sayarak yapıyor bunu, özgürlükleri hasıraltı edip rejimle alay ederek yapıyor bunu. Yazıyı kaleme alırken Türkiye'nin itiraz etmeden kanıksayabileceği bir haberle başladım güne: "Uzan'a Kitap Okuma Cezası." Başbakana hakaret etme davası sonuçlanmış. Ve garibim Uzan, ceza olarak 'öfke kontrol sistemi' programına katılacakmış ve 5 kitap okuyacakmış. Efendim 'kitap okuma'nın infazı tamamlama hal'i olduğu bir ülkede bilgideki hikmetin anlaşılma ihtimali olabilir mi? Hadi okumayı sevenler suç işleyelim!.. Postmodern ve gayet modern darbelerle halkın iradesine müdahil olanlar son günlerde çok öfkeli. Dünyada birçok kavramın içinin daha insani, gayet insani bilinçle doldurulduğunun farkında olup kumdan başımızı kaldırmanın zamanı gelmedi mi?

Barack Obama, büyük maça ısındırılıyor. Sonun başlangıcındaki ABD, ikiz kulelerin getirimini sekiz yıl kâr hanesine kıl payı işleyebildi. Ve beklenen kriz 2008'e damgasını vurdu. İmdi; siyahi bir liderle siyahileri ve öteki itirazcıları sekiz yıl daha kenetler. Titanik de hiç batmayacak bir gemiydi, küçük bir delik yetmişti ona. Her gecenin bir sabahı vardır!.. *

Şiir azaptaki vicdanımızdır. Kimi örtünür, kimi maskeler, kimi öteler… Poetikayı ve şair hallerini konuşmak için yola çıkan "Mor Taka" amatör bir inisiyatiftir. Kimsenin kamusalına etik dışı müdahil olma hakkını kendinde görmez. Bu tavır hiç şüphesiz polemik ya da kavga tedirginliğimizden değil, insan onuruna olan saygımızdandır. Kırıp dökmeyi, hoyratça tüketmeyi ebleh, aymaz hüneri bildik. "Kötülüğe iyilik er kişi harcı" erdemiyle yürüyoruz. Örgütlenen dilin parantez içine alınmış yağması etik endişemiz olagelmiştir. Dile yüklediğimiz atıflar söylenmiş ama söylenmemiş gibi iltifatsız kalması da gariplikler ülkesinin aydın kırgınlığı olsun dedik. Bulanık suda balık avlanmayı sevenler birbirinin gözlerini çıkartadursun, kendi safında adam gibi duranlarla konuşmak hep keyifli gelmiştir bana. Barışın da, kavganın da erdemini iyi bilmeliyiz, diyoruz ve işimize bakıyoruz. Bilinir ki, yönünü bilmeyen gemiciler için uygun rüzgâr hiç esmemiştir.

EDEBİYAT DÜNYASINDA YAPRAK DÖKÜMÜ

Zolu bir yıl geçti. Cengiz Aytmatov, Aleksander Soljenistsin, Erhan Bener, Ali Püsküllüoğlu, Mehmet H.Doğan, Erdem Beyazıt , Fethi Naci, Mahmud Derviş, İlhan Berk veMetin And'in ölüm haberleri üzdü bizi.Yeni kuşağın otopsiden arızalı, malul çıktığını düşünürsek, daha yalnızlaştı şiir, daha da hüzünle odalara çekildi söz. (Baskıya girdiğimiz 15 Ekim günü akşamı beklediğimiz ama kabullenmekte zorlandığımız bir ölüm haberi daha geldi. Koca şiir çınarı son yaprağını da dökmüştü.

16.50 ölümün tarifine çok fazla uymayan bir saat, ama şairce bir yolculuk zamanıydı. 94 yıllık efsane Fazıl Hüsnü Dağlarca, Cemal Süreya'nın bir atfını zarafet olarak görür, şiirindeki akılcı boyut saptamasını yeminle reddeder. "Bir odunda ne kadar akıl varsa, benim şiirimde de o kadar akıl vardır," der. Masumiyetin ve özgünlüğün kalp kalesini inşa eden 'duygu', onun için de bozguncu akıldan çok daha önemliydi. Dilsiz bilimin, imgelemsiz uygarlığın olamayacağını ve bu uygarlığın ilk adımlarının sözcükler olduğunu savunuyordu. Sözcüklerin ustası olarak dolu dolu yaşadı. Âh ne demeli!...

En çok büyük eserler verenler ölür.

Rehavet ve ölü toprağı, küresel kırılmalarla eşzamanlı olarak serpiliyor üstümüze. İyimser olunamayacak kadar sıkıntılı bir dünya inşa etti modernite havarileri. Bireyselleşme ve yalnızlaşma modern zamanların kaçınılmazıydı. Bireyselleşen şairle birlikte şiir artık yalnız bir serüvencidir!.. Zaten duygusallıktan öte gitmeyen şiirin küratörleri ne'lik hırkasına büründü. Bu yolculuklar ölümlü olduğumuzu, içi doldurulamayan kavramların boş bir levha olduğunu kaç bininci kez hatırlattı bize.

Bulanıklık var, pamuk ipliğine bağlı pusulanın manyetik maymuncuğunu, mıknatıs nereyi isterse orayı çekeliyor. Bu ülke on yıllardır bizim maruzatımız değil mi?..

ŞAİRİN PATOLOJİK KAZISI

Aynaların yüzleştirilmesi tehlikeli ve imkânsızdır. 'Parçalanan dünyanın yeniden inşası' ne kadar mümkün? Henüz 27 yaşında aşırı kokainin de desteğiyle yaşama sırtını dönen şair Georg Trakl'ın dediği gibi "sızılı şeyler"dir müsebbibi, bedeninde ve ruhunda izin veremediğimiz kazının. Pathos, açılımları, okumaları zengin bir kavram. Dosyamızı oluştururken sınırlayıcı olmak istemedim. Zihinlerde karşılık bulduğu, çağrışım yaptığı, algılattığı 'şey'ler, toplumsal bilinç okumalarında hangi karşılığı bulduğu önemliydi. Dosyayı kurgularken psikopatolojinin boyutlarını ele almayı düşünüyordum. Toplumsal kırılmalar, nevrotik eğilimler, şairin kendiyle ve çevresiyle uyum sağlayamama sorunsalıydı. Şair saldırganlığının, bahane üretip sataşmasının arkaplanı, örgütlenen dile yüklenen mecazların nedenselliği, saklıbilincin ne'liği tahlil edilip çözümlenmesi amaçlanıyordu. Edebiyat, bu kırılmanın dış verileri olarak tedavi unsuru mu, yazınsal eylem fiili olarak mı muhatap edilecekti bu okumalara?

Nedense kılık değiştirmeyi, maskeyle dolaşmayı severiz. Bir soru üretiyor bellek: Gerçekle hayalin ayırtı çok mu önemli? Başka bir zihnin 'başkalaşan' öncelikleri, ayrıcalıkları kimlere uyar? Gerçekle hayalin arasına saklanan güve hasta ruhların daha organik üretim sürecini imlediği pratiğini savunur. Bilinçaltının iş'leyişinin deşifresi bizleri korkutur çoğu zaman. Bu deşifre arıklığımızın göstergesi olur endişesi ile 'sızılı şey'lerle örtündüklerimizi içten içe kabul etsek de zırhımızı incelteceği korkusu tedirginliğimizi ve savunmamızı arttırır. İmdi ortalık pembe bir rehavet, körler dalaşı olduğu zamandır. Tüm zamanların en birinci doğrusu; Kim korkar övgü dolu eleştiriden?

Biliyoruz ki: Madalyonun ters yüzü bizim kabullenemediğimiz gerçeğimizdir. Algılanan eleştirel dayatma; mahremimizi, kamusalımızı örseleyen unsur/kavram olarak görülürken özgüven sorunsalımızın adını koymaya yaklaşmayız bir türlü. Erk talebi; İçe dönüklüğü ve nevroz'a ihale ettiği örtünme ile yaşananın neresindedir? Şiir kendini hangi sorunsallarla üretir?

Biz bozukluklar üzerinden yeni okumalar yapmak istiyoruz. Şiiri ya da şairi pathos'un inceleme alanlarına ayrıştırarak; nedenselliğe, oluşun hallerine, yapısaldaki değişimlere, yaşamsal 'değer'lere yanıt arıyoruz. Aristoteles, pathos'u tanımlarken; "Bir insanı ikna etmek için müşterek duygulanımlar alanını kurmayı, kullanmayı" önerir.

Biz nedensellik ve teşhis üzerinde duracağız.Müdahalelerin şair malzemesi üzerinde tedavi kabul etmeyeceğine göre iyileştirmenin imkânsızlığına inananlardanım. küçük İskender, bir söyleşisinde; "Şiir de, şairin içinde bir tür iltihap gibidir," diyor ve ekliyordu: "Çünkü dışarıdan hayatına giren hem bireysel, hem sosyal olumsuzluklar, kendi dünyasındaki güzel olan kavramlarla çatışır; hem kendinden birtakım şeyler ölür, hem dışarıdan gelenler ölür. O oluşan iltihaba, patolojik bir gözle bakarsak, şiir demek mümkündür."(1) Yapısal fonksiyon bozukluğunun şuaranın başat proplematiği, şiirin diyalog platformunda denek taşı olduğu, kimsenin kimseyi okumadığı, itelediği yaşanan gerçek. Geri çekilmek yeni bir hamle için kaçınılmazdır. "Şairlerden bıktığını, hikâyecilerle arkadaş olmak istediğini" söyleyen Haydar Ergülen'i (2). "Şairlere saygı duymuyorum, dahası, büyük bir kısmı giderek bir acıma uyandırıyor bende. Şairin olması gereken yerle bulunduğu yer arasındaki uçurum bu duyguyu yaratıyor. Şair hiçbir zaman bu denli düşmemişti ve düştüğü yerde açılan çukur yalnızca onun eseridir." (3) diyen Tuğrul Tanyol'u böylesine katı serzenişe sürükleyen neydi? Cemal Süreya da benzer kaygıları dile getiriyordu; "…Bir bölük şair, yazar, edebiyatı siyasal açıdan küçümsüyor, hafife alıyor, doğru. Ama bunların dışındaki yazarların da edebiyata sevgiyle bakmadıklarına tanık oluyoruz. Acıdır bu. Kısaca, hepimiz kötüyüz. Sevmiyoruz birbirimizi, ikiyüzlüyüz." (4) İsmet Özel, fiil üzerinde ayrıştırıyor şiirin ol'ma ciddiyetini; "Şiir konusundaki ciddiyetten de mahrumuz ya da bunlar birbirinin sebebi. Şiiri atladığımız için Türkiye'nin kendime mahsus yolu meselesini gözden kaçırıyoruz ya da Türkiye'nin kendine mahsus yolu bizim derdimiz olmadığı zaman şiiri rahatlıkla çöpe atabiliyoruz." (5) Şiirin bir ülkenin, hayatın teminatı olduğunu, söyler, siyasetçilerinin zaaflarını, ülke insanın şiirle kurmuş olduğu irtibatın zayıflığıyla ilişkilendirir, duygulanımlar alanını kurmayı, kullanmayı önerir.

PATOLOJİK KAZA!.. İNTİHAR!.. HESAPLAŞMANIN ÖTEKİ YÜZÜ

Kurgunun ve pratiğin patolojisi çokça tartışıldı, konuşuldu. En çok tedirgin olduğumuz kavram şüphesiz intiharlardır. Çok daha karmaşık bir yapısı vardır. 'İntihar'ların içselleştirdiğimiz bir yanı olmuştur hep. Dalgalı hayatların erken yaşlandırdığı organizma, bu dünyada yapacak bir şeyinin kalmadığı kanaatindedir, "Yaşamda kalmaya kendini ikna edemeyenlerin", akan kanı donduran şairlerin ortak paydaları çok benzeşiyor. Çocuk yaşta sorumluluk üstlenmeleri, anne babanın erken kaybı, yoksulluk, melankolik aşklar, sosyal incinmeler ilk akla gelen etkenler…

Kendini yok etme erken geri çekilme projesidir. Bu kaçış egzotizmi, bilinmeze ve büyülü sonsuza ne çeşit bir yolculuktur? Oysa bu ürkünç oyun bir kez tecrübe edilebilir ancak.Yüzleşmekten korktuğumuz bedenimizin yalnızlığıdır. Ruhu ayartan 'iblis'in ruletteki adaletsizliğinin farkında olduğumuzda tekrarı olmayan bir oyunu tecrübe ediyoruzdur. NilgünMarmara, "hayatın neresinden dönersen kârdır," derken; yaşamı zarar hanesinde geciktirmemeyi planlamıştır çoktan. Soğuk yüzlü bir trenin demir tekerlerinin altına atlayarak hayatına son veren Attila Josef, 32 yaşındadır. ''Raylarda çırpınır kanlarım sıcak'' son dizeleridir. Modern sürrealizmin ilham kaynaklarından, romantizmin en güçlü temsilcisi olan Gerard de Nerval, kendini bir sokak lâmbasına asar. Ya da sokak lâmbası onda asılır. Evinin pencere demirlerine astığı da başka bir rivayettir. Lirik şair Paul Celan, Seiné Irmağı'nın serin suyuna kendini bıraktığında 28 yaşındadır. "Siyah sütünü içiyoruz, sabahın akşam saatlerinde/ Onu içiyoruz, öğle sabah demeden hep onu/ Geceleri içiyoruz,/ habire içiyoruz/ Bir mezar kazıyoruz gökyüzüne rahatça yatmak için/ Adamın teki, bir evde yılanlarla oynuyor, yazıp çiziyor." Güzdökümcü şiirin önemli temsilcisi, bu sayıda söyleşisini türkçeleştirdiğimiz Sylvia Plath, teknolojinin kötü faili 'gaz'a teslim olduğu zaman 30 yaşındadır. Sergey Aleksandrovich Yesenin'de otel odasında bileklerini kestiğinde aynı yaştadır. Vladimir Vladimiroviç Mayakovski, 37 yaşında silâhının infazına boyun büker. Sön sözleri "Şu yaşamda en kolay işti ölmek.. Asıl güç olan, yepyeni bir yaşama başlamak...'' olur. Özge Dirik, İlhami Çiçek, Sâdık Hidâyet, Samuel Taylor Coleridge, Georg Trakl, Anne Sexton, Antonin Artaud, Beşir Fuad, Dalida, Kevin Carter, Ernest Hemingway, Stefan Zweig,Walter Benjamin, Yasunari Kavabata, VirginiaWoolf, Jack London, Vincent Van Gogh…. Ve daha niceleri. Bu kutsal katillerin eylemi korkakça ve zamansız değil miydi? Bir de yaşayarak intihar edenler var…Kavgaya katıldıkları için bunlar beni daha çok ilgilendiriyor.

Bir sürü eksik yaşam, bir sürü trajedi… 'Her sabah yeni bir başlangıç' olmasının güzelliğini arıyorum. Bir oyun mu bu, terapi mi, geri çekilme mi?

BU SAYIDA

Bu sayıda; Erdem Beyazıt ve İlhan Berk'in ölüm ülkelerine başlattıkları yolculuğun anmalığı ile başladık. Kemal Özer'le şiiri, şairi, yayıncılığı konuştuk, şiirinden ve günlüklerinden örnekler sunduk. SıdıkAkbayık, keyifli bir İlhan Berk şeceresi yaptı. Şiir ve pathos dosyamızda; Anton Neumayr'ın şiirde pathos ve tıp, Hüseyin Atabaş, 'Patoloji ve şiir'i, Yusuf Alper, pathos'u, Hilmi Haşal, Deliye her gün bayram gerekçesi: şiir'i, Niyazi Karabulut, 'Kalemini kıran çöl şairleri'ni, Erdal Sarıçam, "İntihar eden ünlüler" bağlamında intiharın var oluş nedenleri'ni, Tan Doğan, çağcıl yaşamda 'insan' ya da 'çökkünlük, depresyonu, Gökher Şükrü Baylan, Hakikatin katli'ni, Tülay Kale, Yürek sandalı hayata çarpanlar'ı, Mustafa Karaosmanoğlu, 'Aralık' kavramı altında bireyin 'ne'lik sorunsalı'nı, Enver Uzun, Rus şiirinde pathos'u konu aldı. Celâl Fedai, 'Patetik Hâllerimden Bir Nebze' Filistinli şair Mahmud Derviş, 1941 yılında başladığı yaşamına; hastalık, sürgün ve hapisle geçen zorlu 67 yılın ardından 9 Ağustos günü son noktayı koydu. Şairi Türkçeye kazandırdığımız şiirleriyle anıyoruz.

Bir okuyucusu S.Plath'a soruyor: 'Eser yayınlandığında üzerinize düşen bu berbat sorumluluk yüzünden yazmaya nasıl cesaret ediyorsunuz, şiir yazıp yayınlamaya nasıl cesaret ediyorsunuz?' Açık yüreklilikle yanıtlıyor S.Plath. M.Yeniay'ın çevirisiyle okuyacaksınız. Kerim Humari, Teysir Sebul, Kasım Cabbara, Hermann Hesse, Paul Éluard, Bojidar Grozev, Friedrich Rückert, RalphWaldo Emerson, Sándor Hunyadi ve Abdulkadir Es-Sufı çevirilerini zevkle okuyacaksınız. Laurent Jenny'nin "Betimleme nedir?" sorusuna verdiği yanıtı, Vural Bahadır Bayrıl ile şiir eksenli söyleşiyi Selçuk Erat, Orhan Karaveli ile Nazım Hikmetin Moskava günlerini Rıfat Gürsoy, Nurettin Durman'la "Kayıp zaman atlası" üzerine konuşmayı Asım Öztürk yaptı. SıdıkAkbayır'ın İlhan Berk çeşitlemesi farklı bir soluk getiriyor. İkinci bölümünü yayınladığımız Sergei Rudol'fovich Mintslov'un Trabzon Eyaletinin İstatistik Özeti, 1916-17 yıllarına ışık tutmaktadır.

MuharremTanrıveren'in "Dil ve din dilini",Mustafa Fırat, gizem ve erdem şiirleri olarak "Nar Meseli"ni, İhsan Bektaş, TamerAbuşoğlu'nun 9.şiir demeti'ni, İmren Ç.Tüzün, "Bir özgürlük talebi: 1968'i, Hasan Akarsu, "Zamansız zamanlar"ın şiirlerini, Yahya Kurtkaya, Tan Vakti Eşya'yı Tanımak', M.NihatMalkoç, Şiirin KalbineYolculuk'u, HasanAktaş, Can Yücel'in Şiirinde Mistik Ve Ekolojik Dölleme İle Hacı Bektaş- I Veli'yi yazdı. Z.E.Deniz Oğuz, gizemli bir Karadeniz yolculuğuna ekliyor bizi. Türkiyenin ve dünyanın nabzını tutan şairlerin şiirlerini keyifle okuyacaksınız.

Çevirileriyle; V.Doğan Günay, A.Serra Dilek, Hüseyin Kara, Müesser Yeniay, Niyazi Karabulut, Yahya Kurtkaya, Gülmisal Kızılhisar, Hilmi Haşal, Enver Uzun, Mehmet Kandemir, Bünyamin Kasap, H.İbrahim Aydın, Vural Yıldırım dünya dillerinin gizemini Türkçemize taşıdı. Mor Taka etik müdahaledir.

GELECEK SAYI

12. sayımızın dosya konusu: "ŞİİRDE, TEKNİK ve ESTETİK" olacaktır. Tartışılacağını umduğumuz yeni bir projeyi de deklere edeceğiz. Gönderilecek yazıların 'world', görsel malzemelerin 'photoshop' formatında düzenlenmesi işimizi kolaylaştıracaktır. Yapılan çevirilerde, metnin alındığı kaynaklar belirtilmelidir. Özellikle şiir gönderen arkadaşlarımızın, şiirleri ve akıbetleri hakkında özel yanıt isteklerine, bazen yanıt veremiyoruz. Anlayışla karşılanacağını umarız. 12. Sayıda buluşmak dileğiyle.

MOR TAKA

ŞİİR VE KENT KÜLTÜRÜ




ISSN 1307-3060

sefer sayımız: on bir

güz / iki bin sekiz

*

rüzgâr muhalif esmez ise

yolculuk anı gelince demir alır

-yerel süreli yayın-

*

kaptanı:

yaşar bedri özdemir

*

bağlı bulunduğu liman:

fatih mh. zübeyde h.cad. kırklar ap.altı:23

61040 trabzon/türkiye

*

konuşma-yazışma-seyirlik :

tel-fax:0462 - 229 06 34

mortaka@gmail.com

www.yasarbedri.com

*

yapım, tersane, kapak, iç düzen :

nakkaş reklâmcılık tanıtım hizmetleri

tel: 0(535) 945 43 45

*

yayın koordinatörü:

rıfat gürsoy /tel: 0532 430 48 54

rfat_gursoy@yahoo.com

*

bölgesel iletişim / saktış noktalarımızı:

(adana) cumali başeğmez, (0542 488 43 71)

(ankara) filiz kılınç, (0546 493 92 77)

(bursa) seriyye kitabevi, (0224 224 50 52)

(giresun) rıfat gürsoy, (0532 430 48 54)

(gümüşhane) ahmet ayvacı, (0456 213 42 83)

(istanbul) said ercan, (0532 688 24 94)

(izmir)mehmet şamil, (0555 596 07 90)

(Ankara İstanbul) imge kitabevleri

(İzmir) Pan, İletişim,Yakın kitabevleri

(Trabzon) Akoluk, Beşikçi, Çağrı, Ra

Mehmet Şamil Baş

"Ada" dergisi


Ada dergisi 10. Sayısını Yayımladı.

Özellikle Anadolu’da kültür ve edebiyat içerikli dergi çıkarmak ve onu yaşatmak hayli güç. Ada 10. sayısıyla okuruna güz mevsimine yaraşır okunacak iyi bir dergi sunuyor. Ada, ‘her zaman bir başka ada vardır ’ diyerek başladığı yolculuğuna devam ediyor.


İlk sayısından itibaren şiirdeki titizliğiyle dikkati çeken Ada’nın bu sayısında da şiirler özenle seçilmiş. Ali Çivril, Ali Osman Kurun, Alperen Yeşil, Aydın Afacan, Celaleddin Koç, Derya Önder, Ercan Yılmaz, Ertan Yılmaz, Ertuğrul Aydın, Fatma Esti, Hasan Aydın, Hakan Hakkı Cankatan, Kaan Koç, Mehmet Ercan, Mehmet Şamil, Nadir Aşçı, Naime Erlaçin, Neriman Calap, Selaattin Yolgiden, Selçuk Küpçük, Veysel Çolak , Yavuz Türk ve Aragon çevirisiyle Kenan Sarıalioğlu Ada’nın sayfalarını süslüyor.

Ada’da iki özel söyleşi yer alıyor . İlki Türk Edebiyatının önemli öykücü ve romancılarından Hasan Ali Toptaş’la gerçekleştirilmiş.
Aylin Süreyya Antmen, Ayşe Keskin, Feyza Hepçilingirler, Gülce Başer, Hülya Soyşekerci, Kadir Aydemir, Ruşen Ergün, Serkan Ozan Özağaç ve Serkan Türk’ün sorduğu soruları Hasan Ali Toptaş içtenlikle yanıtlamış.

İkinci Söyleşimizi Sanat, Edebiyat ve Dil Üzerine Ferit Edgü ile Dr. Mutlu Deveci ile gerçekleştirdi.

Müge İplikçi, Ruşen Ergün, Serkan Türk ve Temel Karataş, birbirinden güzel öyküleri ile Ada’ya renk katıyorlar.

Rilke üzerine ada bu sayıda üç özel yazı yayımlıyor. Alper Sarı’nın Rilke ve Ölümün Doğurganlığı Üzerine, Arzu Alkan’ın Duino Ağıtları ve Ayşe Keskin’in Bir Y/azdan, Bir Ayaza… Mektup! isimli denemesiyle Batı şiirinin en büyük şairlerinden Rilke’ yle buluşturuyor bizleri..

Murat Ergin’in Kayıp Oda adlı denemesi, Korhan Altunyay’ın Şiir ve düşünce birlikteliği: Nazım Hikmet şiirine estetik bağlamda bir bakış adlı inceleme yazısı, Genç Öykücü Seyit Göktepe’nin Bir Okuma Serüveni Olarak İstanbul başlıklı yazısıyla Ada ’nın bu sayısına katkıda bulunuyor.

Onur Caymaz’ın Dünebakan adını verdiği günlüğünü bu sayıda da okumayı sürdürüyoruz.

Mehmet Sümer’in “Şer Cisimler” Asrında bir “Melek Geçti” adlı yazısı V.Bahadır Bayrıl şiirine incelikli ve yeni bir bakış açısı sunuyor.

Fatih Kanter, Tutunamayanlar romanında mekan adlı denemesiyle dikkat çekiyor.

Aysuda Şahin’in Kurşunlanan Türkoloji adlı eser üzerine kaleme aldığı inceleme yazısıyla genel bir bakış sunuyor okuyuculara.

Gürcü Tiyatrosuna Necati Zengin’le kapsamlı bir bakış, Kadri Özcan’ın Türk Edebiyatında Devlet Tiyatrosunun Yeri adlı yazısını da keyifle okuyacağınızı düşünüyoruz.

Ada, ilk sayısından itibaren ustalara saygıyı, gençlere kucak açmayı düstur haline getirmiş bir dergi olarak bundan sonra da dil, bilinç ve ruh kirliliğinden olabildiğince uzakta yer alacaktır.

İrtibat:
ADA üç aylık edebiyat-kültür dergisi
Sahibi: Serkan Türk
Bilgi İçin: 0 462 223 41 36
0 505 496 94 93
e-posta: serkanturk61@gmail.com
Yazışma adresi: PK. 203 TRABZON

"Şiiri Özlüyorum" dergisi

ŞİİRİ ÖZLÜYORUM DERGİSİ’NİN 28. SAYISI İÇİNDEKİLER:

John O’Loughlin- Anti- Şiirin Anti- Felsefesi/ S.2
Veysel Çolak- Aşkın Bekleyen Kıyıları (Şiir)/ S.3
Ahmet Ada- Derin Beyaz Atlar (Şiir) / S.4
Celal Soycan-Aleylua-4 (Şiir) / S.5
Hüseyin Çiftçi-Derinlikler (Şiir) /S.6
İlhan Kemal- Güz?- Ben Değilim! (Şiir) / S.7
Mustafa Ergin Kılıç- Esin Tin-Uçuk(Şiir) / S.8
M. Mahzun Doğan- Merhaba (Şiir)/ S.9
Ogün Kaymak-En Derin Yeri Zamanın (Şiir) / S.10
Tamer Gülbek- İşgalci (Şiir) / S.10
Okan Alay- Dengbej Filit (Şiir) / S.11
Fahrettin Koyuncu- Kemlik Suresi (Şiir) / S.12
Seyhan Özdamar- Ah’topot (Şiir) / S.12
Ahmet Gök-Gaja (Şiir) / S.13
Ercan. Y. Yılmaz- Muska (Şiir) / S.14 (Şiir)
Emin Kaya- Kült Kediler Yasası (Şiir) / S.14
Özgür Balaban- Rose (Şiir) / S.15
Gökhan Göçer- Evlere Çalım Atan Kuş (Şiir) / S.15
-------------------------------------------------------
Dosya: İlhan Berk (S.16-45)
Mustafa Durak: İlhan Berk Şiirinde Kuramsalın Değeri
Fuat Çiftçi: Şiirin Tohum Kuyusu İlhan Berk
Adil İzci: İlhan Berk İçin
Hüseyin Alemdar: Kült Bir İlham Berk
Betül Tarıman: İlhan Berk’i Anlama Çabası
Ahmet Uysal: İlhan Berk Ölmüş Dediler- Nesneler Şamanı
Zeki Karaaslan: İlhan Berk’e Selam
Mustafa Ergin Kılıç: Kuşların Doğum Gününe Gitti !
Volkan Odabaş: Ölüm, Uzun Bir Adam’da Yazıyor Yazısını
İlhan Kemal: Sihir Adam İlhan Berk
Okan Alay: İlhan Berk Ve Şiir
-------------------------------------------------------
Hüseyin Alemdar- Beşli Aşk Kağıdı (Şiir) / S.31
Uluer Oksal Tiryaki- Verlaine Günlükleri (Şiir) / S.45
Görselcilere Sinir Ağı- 1 / S.46
Birkaç Kuş Birkaç Anı’da Saklısu: Veysel Çolak ( Kitap Tanıtımı) S.47
Zeki Karaaslan- Şiirin Aşısı/ S.48-49
Fuat Çiftçi- Değiştirmeler (Şiir) / S.52 (Arka Kapak)

Ayrıntılı bilgi:
www.siiriozluyorum.blogcu.com
www.siiriozluyorum.blogspot.com
0542 407 2802

"Hece" dergisi

Eşiklerin etkileyici yazarı Adalet Ağaoğlu, insanın daima merkezde olduğu bir edebiyat anlayışını benimser. Bu anlayışla kendi 'okur kabilesi'ni de adım adım yaratmıştır. Romandan öyküye, oyundan denemeye pek çok türde çok sayıda eser vermiş olan Ağaoğlu, 1946 yılında Ulus gazetesinde tiyatro eleştirileri yazarak başladığı edebiyat serüvenini 62 senedir yorulmaksızın sürdürüyor. Bu serüvende üzerine eğildiği her türün hakkını vermeye çalışıyor.
Füsun Akatlı'nın ifadesiyle "düşünce düzeyindeki doğrularla, sanat düzeyindeki doğruları buluşturabilmiş" bir yazar olan Ağaoğlu, eserlerinden bazıları ile ödüller de aldı. Üç Oyun ile 1974 TDK Tiyatro Ödülünü, Yüksek Gerilim ile 1975 Sait Faik Hikâye Armağanını, Bir Düğün Gecesi ile 1979 Sedat Simavi Vakfı Edebiyat Ödülünü, 1980 Orhan Kemal Roman Armağanını, 1980 Madaralı Roman Ödülünü, Çok Uzak Fazla Yakın ile 1992 Türkiye İş Bankası Edebiyat Büyük Ödülünü, 1995 Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülünü, Romantik Bir Viyana Yazı ile 1996 Aydın Doğan Vakfı Edebiyat Ödülünü, 1997 NTV Yılın Yazarı Ödülünü ve 1999 Aziz Nesin Ödülünü aldı. Fikrimin İnce Gülü, "Sarı Mercedes" adıyla 1993 yılında Tunç Okan tarafından filme alındı. Ağaoğlu, The Reader's Encyclopedia of World Drama (New York, 1969) adlı tiyatro ansiklopedisinde dünya tiyatro yazarları arasında anıldı.
Bu dosyada öncelikle bu göz alıcı birikimin roman, öykü ve oyun kısmına eğilelim istedik. Ruh Üşümesi, Yazsonu, Göç Temizliği gibi bazı eserler çok istememize rağmen dergimizin kapsamı nedeniyle değerlendirilememiş oldu. Özellikle bu yıl Nisan'da Amerika'da İngilizcesi yayımlanan Yazsonu, şiirsel dili ve ilgi çekici tekniğiyle ciddi bir çalışmanın konusu olmayı hak ediyor. Umarız ki bu dosya yazarın okur kabilesine yeni katılımları sağlamak yanında başka çalışmalara da zemin hazırlamış olsun.

Hayriye Ünal

DERGİNİN İÇERİĞİ:

KUM SAATİ
Yavuz Demir/Bir Frankfurt Güzellemesi 3
Selim Kahveci/Saatin Çarklarıyla Dönen Bir Mektep: Saatçi Musa'nın Yeri 3
Recep Şükrü Güngör/Yazmak Marazı 5
Murat Er/Asırlık Şiir Ağacı Fazıl Hüsnü Dağlarca Vefat Etti 7

Hasan Aycın/Çizgi 11
Hüseyin Atlansoy/Yarın Bekleyebilir 12
Mustafa Muharrem/Merdiven6 13
Ömer Aksay/Caz Halindeki Şehrin Agresif Şairinden... 15
Ali Emre/Frenk Avlusu 17
Hasan Yurtoğlu/Taş 18
Mustafa Köneçoğlu/Yanlış Hesap 19
Şahin Taş/Somur Bitmez 21
Mustafa Oğuz/Gözleri Şiir Olan Bilge Adam 24
Hüseyin Avni Cinozoğlu/Hayatı Sorgulama 25
Ali Pektaş/Mum İsi 26
Cemal Şakar/Entelektüel Vaizler 27
Ali Emre/Türkçe Bilmeden Şiirde Çığır Açmaya Yeltenmek 32
Fatih Yavuz Çiçek/Bir Şiir Dizesi Gibi Yaşamak 34
Mustafa Şerif Onaran/Gün Akşamlıdır 37
Gönül Utku/Sonuncu Frankfurt Karşılaşması 42
Âtıf Bedir/Seyyahın İzinde... 45
Ahmet Bozkurt/Vehim ve Rüyâ: Ahmet Hamdi Tanpınar... 48
Fazıl Hüsnü Dağlarca'dan Balkanlara Mektup 57

Dosya
Adalet AĞaoĞlu:
"Hİçbİr Şeyden ÖĞrenmedİm Yazarak ÖĞrendİĞİm Kadar."

Hayriye Ünal / Adalet Ağaoğlu'yla Romanları, Öyküleri ve Tiyatroları Üzerine Söyleşi 60
Hayriye Ünal/Dar Zaman Fragmanları 76
Ümit Apaydın/Adalet Ağaoğlu'nun Ölmeye Yatmak Romanında... 84
Ercan Yıldırım/Çelişkileri Derinleştiren Kültür ve Bir Düğün Gecesi 90
Firdevs Canbaz/Yüksek Gerilim'den Hayatı Savunma Biçimleri'ne... 98
Mustafa Aldı/Çok Yönlülükte Unutulan Bir Yapıt: Duvar Öyküsü 107
Mehmet Narlı/Karanfil/Mercedes/Buzdolabı... 114
Ali Galip Yener/Adalet Ağaoğlu'nun Üç Beş Kişi Adlı Romanını... 119
Mustafa Zeki Çıraklı/Romantik ya da Roman-Tik: Adalet Ağaoğlu'nun... 125
Ülkü Ayvaz/Adalet Ağaoğlu Tiyatrosu Üzerine 131

Asım Öz/Kuramdan Yapıta, Yozlaşmadan Baskıya Sanatın Hâlleri 135
İshak Yetiş/Nobel Edebiyat Ödülü Le Clézio'nun 140
Süleyman Ceran/Özgür Açe'ye Hoşgeldin Büyük Gerilla Tunku Hasan Di Tiro 145
Ertan Engin/Nâzım Hikmet'in 'Faust'u: Kafatası 151

KİTAPLIK
Necati Mert/İçimdeki Zonguldak 155
İbrahim Koca/Afrika 156
Yusuf Turan Günaydın/Bizim Yunus 157
Yusuf Turan Günaydın/Ayla Demiroğlu Kitabı 159

"Sincan İstasyonu" dergisi

Sincan İstasyonu,Kasım 2008, Sayı: 15
Aylık Edebiyat Dergisi

İçindekiler:

Sina Akyol * Cihan Oğuz * Abdullah Şevki * Galip Doğan * Engin Berk *
Mustafa Emre * Veysel Çolak * Hüseyin Avni Cinozoğlu * Rahmi Emeç *
Serdar Ünver * İrfan Yıldız * Bekir Doğanay * Hüseyin Peker *
Özlem Sezer * Şahin Taş * Fergun Özelli * Remzi İnanç * Turan Karataş *
Erdem Arslan * Ahmet Emin Atasoy * Abdülkadir Budak


Şiirin direnişi * Yahya Kemal için prelüd * Vasat şair * Ahmet Erhan ya da beş damla kan * Koroya katılmadan bakmak * Can Yücel şiirinde anlam patlamaları *Gündeme yansımayan gölgeler * Pişmiş şair * Edebiyat yalan söyler *Dergilere çapraz değiniler * Şair olmak * Ölüm yaşanmıyor ki * Zorunlu biyografi * İsmet Özel’in travması * Tebessüm * Mektup var * Kumaşın ilk metresi * Edebiyat dünyasında ne var, ne yok

İrtibat:
Atatürk Cad. İrem İşhanı No: 2/28
Sincan/ANKARA
0312 269 38 00
0536 462 21 70
P.K.6 Sincan/ANKARA
sincanistasyonu@mynet.com
http://www.sincanistasyonu.com/

E-POSTA GRUBU

Dergi~lik e-posta
dergilik@googlegroups.com