2010-05-29

"Değirmen" dergisi "Çatışma Kültürü" dosyası

DEĞİRMEN 21 / ÇATIŞMA KÜLTÜRÜ

Bugün insanlığın hemen hemen çatışma paradigmasından hareketle hayatını idame ettirdiğini ileri sürmek mübalağa olmayacaktır. Kuzey-Güney çatışması, Şark-Garb çatışması, Hilal-Salib çatışması, Türk- Gâvur çatışması, Filistin-İsrail çatışması… bunun yanında; etnik, dini, mezhebi, iktisadi, sınıfsal, ideolojik ve bir hükümran paradigma olarak terör kaynaklı çatışmaların orta yerinde ve eskimiş ulus-devlet söylemlerinin tükenmiş şarjıyla kalakalmış durumdayız.

Bu sayıda, insanın bu hikâyesine paralel bir biçimde yeryüzünde vuku bulan çatışma hadisesini izah etmeye gayret ettik. Olgu düzeyinde bir yaygınlık kazanan ferdi ve içtimai, milli ve beynelmilel çatışma kültürünün kapsamı, mahiyeti ve kavram çerçevesini ortaya koymak; düşüncede, edebiyatta, kültür ve tarihte ve en önemlisi de hayatta meydana gelen- gelmiş bu çatışma paradigmasının kelimelerini yazmaya niyet ettik. Bu manada, çok kıymetli fikirlerin ve değerlendirmelerin teveccühünüze mazhar olmak için bu sayıda yer aldığını haber vermek isteriz. Amellerimiz ile niyetlerimiz arasındaki muvazatı sizler takdir edeceksiniz.



Bu Sayıda;

Saz / Mehmet DOĞAN

İmge ve Çatışma / Ali ÖZTÜRK

İnsan İlişkilerinde Çatışmanın Temelleri: Korku- Çıkar- Sevgi ve Anlam / Rüstem BUDAK

Röportaj: Prof. Dr. Ertan EĞRİBEL ve Doç. Dr. Ufuk ÖZCAN ile Şark ve Garb Tenakuzuna Dair

The Hilal End The Rest / Mehmet DOĞAN

Osmanlı Şehrinde Asayiş / Murat DEMİRCİ

Çatışma, İslam ve Dinlerarası Dialog / Yusuf YAVUZYILMAZ

Toplumsal Çatışma Açısından

Meşhur Meçhul Aleviler / Ali AKTAŞ

Hak Mezhepliler Arasında Hak Uğruna / Âdem ARIKAN

İnsanın Doğa İle Çatışması / Şeniz YILDIRIMER

A.B.’nin Türkiye Yargılarında Tarihsel Çatışmanın Belirleyici Etkisi / E.Sinan MALKOÇ

Siyasal Kültürümüzde İktidar ve Çatışma / Battal ALMA

Çağdaş Toplumda Çatışma ve Sosyalleşme Olgusu / İbrahim ALTUNDAL

Avrupa’nın Karanlık Tarihi- Şiddet Batıdan Doğar / Ahmet SAKARTEPE

Değerler Çatışması / Olgun GÜNDÜZ

Kutup/ Ayhan ASLAN

Havuzlu Çarşı Kitapçısı / Murat TAŞ

Öl/ Ol / Fedai GÜNAYDIN

Yaşlı Açlık / Serpil TUNCER

Cemre / Hızır İrfan ÖNDER

Tarihin Bize Söylediği / Sabahattin KARAKOÇ

Kalkış / Rasim DEMİRTAŞ

Rüya / Asiye YÜCEL

Anı / Nihat KAÇOĞLU

Edep, Edebiyat ve Kardeşlik / Necati MERT

Kendisinden Korkulmasından Korkmak / Menderes DAŞKIRAN

Türkiye’de Karikatürün Kavgalı Tarihi/ Said COŞAR

Ney Neyi Söyler / Mehmet ÖZDEMİR

Şiirde Haz / Nihat KAÇOĞLU

Lokman Hekim / Özer BURGAZ

Çatışma, Kavga, Uzlaşma / Abdurrahim TUFANTOZ

İstanbul’un Kanatları Altında / Mustafa DURAN

Kültürel Çatışma / Yüksel ERTAŞ

Pandora / Orhan BAYRAKTAR

İçtimai Değişim ve Çatışma Kültürü / Lütfi BERGEN

Dede Korkut Destanında Yer Adları / Ekrem HÜSEYİNZADE

Sanal Cemaatler / İlyas SUCU

Şiddetin Son Durağı / Ömer KEMİKSİZ

İmajoloji- Büyük Muhalefete Aday Bir Kitap / Zekeriya MENAK

Sosyoloji Yıllığı / Rıdvan ŞİMŞEK

Değirmenden Mektuplar / Mehmet DOĞAN


İrtibat:
Tığcılar Mah. Dönergeçit Sok.No:4 Daire: 3 Adapazarı / Sakarya
0505 647 03 25
degirmendergi@gmail.com
www.degirmendergi.com

2010-05-16

"Az Edebiyat" dergisi çıktı

Az Edebiyat’ın altıncı sayısı çıktı

Sesi karakterinden baskın olan dergilerin yarattığı tahrifatın ortadan kaldırılması pek mümkün görünmüyor. Dergiler kof savaş enstrümanları olmaktan çıkıp sanata gerektiği önemi gösteremiyor. Edebiyatın başat figürü olan dergilerin öncülük etme vasfını giderek yitirdiğine tanık olmak yine de bir derginin yeni sayısına ulaşmanın yaşattığı hazzı gölgeleyemiyor. Gölgelemiyor gölgelemesine de vıcık vıcık ilişkilerden, sayfa boşluğu dolsun diye yayınlanan şiirlerden, al gülüm ver gülüm eleştiri yazılarından gına geldi. Salt edebiyat için yola çıkan insanların sayısındaki azalma bu şekilde devam ederse yakın zamanda sadece eş dost muhabbetlerini okumak zorunda kalacağız.

Az Edebiyat Dergisi bütün bu çıkar ilişkilerinin dışında kalmayı amaç edinmiş bir dergi olarak yayın hayatına devam ediyor. Kemalettin Bal yönetimindeki dergi altıncı sayısına ulaştı. Derginin dizaynı oldukça iyi bir noktaya gelmiş bulunuyor. Sayfa sayısındaki artış daha çok “şiir” olarak dönmüş okuyucuya. İlk sayısından itibaren ortaya koymaya çalıştığı ayrımsız dergi olma yolunda emin adımlarla ilerliyor. Ayrımsız bir dergi dediysem siz şunu anlayın: bu derginin başı sonu bir, doldurma ya da gönül alma ürünleri değil salt sanat ürünleriyle karşılıyor sizi.
“Sözün kenarındayız.

Bazen değişmeyenin sesini duymak için kenarda olmak gerekir. Buna inanıyoruz ve bu yüzden kenarda olmaya akıntıya kapılmamak adına kararlıyız.” Derginin bu sayısında şiirler göz dolduruyor. “Milyon Sesli” şair Ali Emre, Yersiz Yurtsuz Bir Türkü İçin Prelüd isimli şiiri ile çıkıyor okuyucunun karşısına. Mustafa Özçelik /seni de içine alacak bu mağara/gözlerin kör/gönlün kapalı/ diyor Göç Zamanı isimli şiirinde. Hüseyn Kaya uzun zamandır göremediğimiz iyi şiirlerden birini sermiş gözler önüne: /herkes unuttu beni bu kıyısında nehrin/kırılan aynaların en uzağında yüzüm/ diyor “Hatıra”sında. Suavi Kemal Yazgıç’ın insanı her zaman hayret ettirmeyi başaran bir üslubu var: /bir bıçak savuruşu mesafedeyim sana/yine de çözemedim şu kör düğümü/. Mustafa Uçurum’un Galip Bir Aşk İçin Seferdeyim isimli şiirinin Uçurum’un şimdiye kadar okuduğum en iyi şiirlerinden biri olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim: /Dünya çekilse kenara en azından bir kerelik/Nefesim beni taşıyana kadar bir çiçeği soluyana kadar/Ben dizlerime derman yükleyip ölümü öğrenene kadar/.

Gökhan Akçiçek Miraçhan’ın Oyunları ile, İsmail Karakurt Bahar Ağrısı ile, Mehmet Aycı Yol Haritası Eski ile, Hayrettin Orhanoğlu Mutsuzluk Komedyası ile, Filiz Bedük Beklemekse ile, Cahid Efgan Akgül Beş Haiku ve Şair ve Çiçekler isimli şiirleri ile, Münire Sulusaray Yalnızlık Baladı ile, Kemalettin Bal Ekmek Gibi Sevmek şiiri ile ve Hüdai Can Gunbannazar Ezizov çevirisi ile Az Edebiyat’ın altıncı sayısında.

Derginin bu sayısında İsmail Karakurt’un Pörçük Poetikası, Berat Demirci’nin Kadı Burhaneddin’in bir gazelinden yola çıkarak Divan Edebiyatı hakkında yazdığı Hariçten Bir Gazel Okuma Denemesi, Mustafa Celep’in şiirinin yapı taşlarını anlattığı Cesaretin Şiiri, Şiirin Gücü, Hasan Yurtoğlu’nun İpin Ucu, Çay Kaşığı, Şiir ve Şairin Tehlikesi ve Bir Fenomen Olarak İsmet Özel isimli eleştiri yazılarını, M. Sait Türkoğlu’nun Hazin Kayıplar Üstüne, Mithat Tanrıkulu’nun Geçmiş Zaman Olur ki, Hayali Değmez Hiçbir Şeye, Fâtıma Zehra Merinos’un Rar Dosyası, Onur Akbaş’ın Şehre Mana Verdi Aşkın Kudreti isimli denemelerini ve Nevzat Akyar’ın Yol Ver Dağlar, Suat Acar’ın Sesin S’si, Ayşe Şavkıyıldız’ın Ayakkabı, Ömrüm Işıkay’ın Emanet isimli hikayelerini okumak mümkün.

Yine bu sayıda Kemalettin Bal, Ali Çolak ile Memleket Havası ya da Deneme Vadisinde Bir Bahçe Düş isimli bir söyleşi gerçekleştirmiş.


Mustafa Karasoy


"Az Edebiyat" irtibat:
Ordu Cad. 140. Sk. Belediye Arkası Nazilli/Aydın
www.azedebiyat.com
E-Posta: azedebiyat(at)gmail.com
Telefon: 0 506 582 95 94

"Mostar" dergisinde bilim tarihimiz

Mostar, “bilim tarihini yeniden okuma”ya çağırıyor

Mostar, Mayıs sayısında “İslam ve Bilim” başlıklı dosyasıyla, İslam Bilim Tarihi’ne dair önemli bilgiler sunuyor.

Mostar, 2010 Mayıs tarihli 63. sayısında, İslam Bilim Tarihi’ni masaya yatırıyor. İslam’ın doğuşu sonrası bu yeni dinin yayılma alanı bulduğu coğrafyada yetişen ilim adamlarının öncülüğünde 8. yüzyıldan itibaren hız kazanan çeviri faaliyetleri ve ardından yapılan bilimsel çalışmalar, dünyada bilimsel gelişmelerin devamını sağladığı gibi, dünya bilim tarihine de eşsiz bir miras bırakmayı başardı. Bu süreçte İslam coğrafyasında yetişen bilim adamları yaptıkları bilimsel çalışmalarla birçok buluşa imza attılar, modern anlamda birçok bilimin kuruluşuna öncülük ettiler, geride bıraktıkları eserler ve öğrencilerle bilimin sürekliliğini sağladılar. Fakat bugünden geriye bakıldığında, günümüzde bilimin öncülüğünü yapan Batı kaynaklı bilgilerde, İslam dünyasının bu birikimi büyük oranda yok sayılmakla birlikte, Müslüman bilim adamlarına eşsiz bir esin kaynağı olan İslam dininin hem bilimin gelişmesine engel olduğu, hem de İslam dünyasının bugünkü geri kalmışlığının en önemli sebebini oluşturduğu yorumlarına şahit oluyoruz. Daha acı olanı ise, tamamen Batı kaynaklı bu oryantalist propagandanın içinde yaşadığımız toplumda da fazlasıyla karşılık bulmuş olması… Buradan hareketle Mostar, gerçekleri yansıtmayan bu düşünceye ‘bir karşı okuma’ sunmak düşüncesiyle, İslam Bilim Tarihi’ne yönelik çalışmalarıyla uzmanlaşmış akademisyenler öncülüğünde, İslam ve Bilim ilişkisini ve tarihini inceliyor.

Dosya kapsamında ilk makale Ahmet Yıldız’a ait. Modern bilimin ‘Batılı’ olmaktan kurtulma ihtiyacı” ismini taşıyan yazıda yazar, Batı biliminin seküler bir kainat ve tarih tasavvurunun yol açtığı sorunlardan hareketle, modern bilimin neden Batılı olmaktan kurtulması gerektiği sorusuna cevaplar sunuyor. Bir diğer yazar Adnan Aslan, yazısının da başlığı olan “Bilim rehberlik edebilir mi?” sorusundan hareketle bilimin son yıllarda ürettiği bilgiler ve teknolojik gelişmeye rağmen insan için hayatî denebilecek sorulara cevap üretemeyişinin nedenlerini irdeliyor. Salim Aydüz ise, “Osmanlı’da ilim hayatı” başlıklı yazısıyla, 8. Yüzyıldan itibaren İslam dünyasının hamiliğini üstlenen bilimin Osmanlı döneminde kaydettiği gelişmeyi gözler önüne seriyor. Dosyanın röportaj konuğu ise, İslam Bilim Tarihi’nin dünyada önde gelen uzmanlarından Prof. Dr. Fuat Sezgin. Aynı zamanda İstanbul İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi Müdürlüğü’nü de yapan Prof. Sezgin, “Müslümanların bilime olan katkıları bilinenden çok fazla” üst başlığıyla, İslam Bilim Tarihi’ne dair önemli açıklamalarda bulunuyor.

Mostar’ın anadosya konusu dışındaki diğer sayfaları da dikkat çekici. Gündemden, Görsel Hafıza, Siyasetname, Köşetaşı, Dünya, Türkiye, Ekonomi, Edebiyat, Tarih, Kitap, Edebiyat Gündemi, Sinema, Teknoloji ve Çizi-Yorum bölümleri bu ay da okuyucuya doyurucu bir içerik sunuyor.

Yeni bir dergi: "İskele"

İskele’den

Yazmak, diyordu bir şair, fâniliğin saldırısına karşı bazı insanların göstermiş olduğu reflekstir. Tam bir yıl önce bizi sonsuz sularda bu yolculuğa çıkaran şey de galiba bu refleksti. Hiçbirimizin "mesleği" değildi edebiyat ama "meselemiz" in ta kendisiydi. Bunun için de vaktimizden bir mesai saati ayırmadık edebiyata. Ona ömrümüzün tamamını mesai kılma niyetinde olduk, rüyalarımız da dâhil.

Bu sulara ineli bir yıl oldu demiştim. Başladığımız bu yolculukta sise de maruz kaldık, rüzgârların hırçınlıklarına da. Ama bir hayalimiz vardı ve bu hayal ile direndik tüm bunlara. Ve şimdi sığınma talebimizi kabul eden bu iskele’deyiz. Hayalimizin gerçekleştiğine şahitlik eden gözlerimiz artık ufku gözlüyor. Yoldan çıkarak yola çıkmış birilerini bekliyoruz. İskele'miz, ortak itirazlarımız ve ortak aşklarımızla buluşabileceğimiz bir yer olsun istiyoruz.

Şimdi isteğimiz bir kenarda bekleyedursun, devam ediyor yolculuklar. Kiminiz yolculuğuna iskele'de mola verip devam edecek, kimimizin yolculuğu da bu iskele'den başlayacak. Ama hepimiz kendimizce güzel olanı paylaşmak için yolda olacağız. Sıyrılıp bir şeylerden yolda olmak... Bu bile ayrı bir güzellik belki de. Sözü daha fazla uzatmadan, sizi güzelliklerimizle baş başa bırakmak istiyorum.

Hepiniz hoş geldiniz efendim ve bir sonraki sayıda görüşünceye kadar hepinize hayırlı yolculuklar...

*

‘İskele’ye Sığınma Talebi!
Dergi sayısındaki artışın tartışıldığı şu sıralarda edebiyat dünyası yeni bir dergiye daha merhaba dedi: İskele. Üç ayda bir çıkacağı açıklanan mevsimlik dergi iskele; bahar 2010 diyerek yolcuları ağırlamaya başladı. Şiir, hikâye, deneme, inceleme, foto-yorum, kitap tanıtımı ve film tahlili gibi pek çok kültürel ürünü 32 sayfaya sığdırabilmiş bir dergi.

İlk sayı için çok hoş bir kapak seçilmiş. Melankolik bir iskele resmi koymaktansa renk uyumuyla dikkat çeken güzel bir resim kullanılmış. İskeleden bakar gibi bakıyorsunuz martılara. Karagöz veya fayrap’ın aykırı kapaklarına benzemese de ilk sayı için gayet başarılı.

Tasarımı da gayet hoş. Ne çok cafcaflı ne de çok sade. Gözü yormayan, rahatça okunabilecek bir mizanpaja sahip. Salt yazı yok, arada üzerinde gözlerinizi yürütebileceğiniz resim ve fotoğraflarla desteklenmiş eserler.

İlk sayısında bir dosya yahut kapak konusu olmasa da farklı farklı konular hakkında çeşit çeşit ürünlerle zenginleştirilmiş bir içerik var. Bundan sonraki sayılarda -tabii devamı gelirse- bir dosya beklediğimizi belirtelim.

Gençlerin çıkardığı bir dergi olmasından mütevellit ağırlığını genç yazarlar oluştursa da Ali Haydar Öztürk, Mehmet Önal, Hüdayi Can ve Ömer Karataş gibi isimlerin eserleri de var ilk sayıda. Bu saydıklarımız dışında; Mehlika Toyga, Ersin Poyraz, Okan Aksoy, Akın Özkan, Mücteba Sezen, Kağan Aksoy, Safa Arslan, Asım Aksoy, Asaf Ali, Mustafa Ali Varol, Zahide Erdoğan ve Keşşaf Çelebi bu sayıya katkıda bulunan diğer isimler.

Hayırlı olsun diyoruz. 1 yıl gibi bir süre doğmayı bekleyen bu dergi bakalım nasıl karşılanacak Türk edebiyatında.

*

Dergi şu an için Türkiye’de 19 ilde kitapçılar ve kitap kahvelerde bulunabiliyor. Bu sayı daha da artacakmış birkaç hafta içinde. Dilediğiniz takdirde irtibata geçip [iskeledergi@gmail.com] adresinize de dergi gönderilmesini isteyebiliyorsunuz.

Mithat Demir


"İskele" irtibat:
iskeledergi@gmail.com

2010-05-09

"Yedi İklim" dergisi

Yedi İklim 242. sayısıyla yolculuğuna devam ediyor. Dergi bu ayki sayısında Ömer Erdem’i kapağa taşımış; şairin son çıkan Kireç adlı kitabı ve şiirler toplamına verdiği Evvel adlı kitap münasebetiyle bir özel bölüm hazırlamış. Derginin bu bölümünde Zafer Acar şairler bir söyleşi gerçekleştirmiş. Acar, söyleşinin dışında bir de Kireç bağlamında bir değerlendirme yazısıyla katılmış bölüme. Osman Bayraktar Ömer Erdem’in Şehirleri adını verdiği yazısında kendi izleğinden yola çıkarak izini sürmüş Erdem şiirinin. Bilindiği üzere Osman Bayraktar uzun zamandır Yaşantılar başlığı altında gezi-inceleme-değerlendirme yazıları kaleme alıyor. Ali Haydar Haksal, Mehmet Özger, Yeprem Türk, Aziz Mahmut Öncel Erdem dosyasına katkı sunan diğer isimler. Haksal, Erdem şiirinin Türk şiirindeki en önemli damar olan Diriliş damarıyla olan akrabalığa ve o damardaki yerine değiniyor. (Bu arada başarılı bir cerrahi operasyon geçiren Haksal’a acil şifalar ve yakınlarına da sabırlar diliyoruz.) Yedi İklim’deki şiirlerinden tanıdığımız Özger’in yazısı önemli dikkatler içeriyor.

Dosyada yer alan seperatörler ise Mustafa Cemil Efe’ye ait. Efe’ye bir başlık açmak durumundayız. Hat sanatıyla meşgul olan Efe, Yedi İklim’de son birkaç aydır modern hat örnekleri sunmanın yanında, hattatların hayatlarıyla ilgili de kısa anekdotlar sunuyor okuyucuya. Bu anlamda derginin medeniyet saç ayağının da işlev görmeye başladığını söyleyebiliriz. Efe bu sayıda Necmeddin Okyay’ı tanıtmış, hatırlatmış okuyuculara.

Derginin ilk bölümü şiirler ve öykülerden oluşuyor. İkinci bölüm yukarda andığımız Ömer Erdem dosyasından oluşurken, son bölüm ilk iki bölüm kadar önemli imzalara yer veren Yeni Okumalar-Değiniler bölümünden oluşuyor.

Ahmet Mercan, Hüseyin Alemdar, Ahmet Tokiş, Hacer Akıcı, Ali Karan, Serap Aslı Araklı bu sayıda şiirlerine yer verilen şairler. Hasan Aycın, Ömer Say, Banu Kaba, Osman Koca da bu sayının öykücüleri. Uzun zamandır hemen her sayıda bir çeviri metin yayınlayan dergi bu geleneğini bu sayıda sürdürerek C.Bokowski’den bir şiiri okurlarına sunmuş. Çeviri Habil Tecimen’e ait. Hasan Aycın’nın bu sayıda da bir çizgisi olduğu hatırlatmadan geçmeyelim.

Derginin son bölümü her zaman olduğu gibi yeni okumalar-değiniler ayrılmış. Fakat 242.sayının bu bölümü gayet dolu ve uzun tutulmuş. Bölümün ilk yazısı Yasin Doğru’ya ait. Doğru, Arif Ay yönetiminde yayın hayatına başlayan Edep dergisine değinmiş. Derginin aynı zamanda şiir editörü olan Zafer Acar ise üç yazıyla katkıda bulunmuş bu bölüme. İlk yazıda Hece dergisine, ikinci yazıda Üç Nokta dergisine yöneltirken dikkat ve eleştirilerini, son yazıda Yakup Kiyat’ın bir internet sitesinde şiirleri hakkında yazdığı yazıdan yola çıkarak şiirlerinin reklâmcılar tarafından apartıldığı düşüncesine katıldığını söylüyor. Derginin iki genç öykücüsü İsmail Demirel ve Yunus Emre Özsaray da bu bölümde öykü kitaplarına değinmişler. Bir Kitap Bir Balta, Rüyalarının Kızı, Sâlik Yola Çıkınca, Şebek Romanı, Her Şey Hakkında Bir Öykü iki genç öykücünün değindiği kitaplar olarak gözümüze çarpıyor.

Yedi İklim’in, edebî kamudaki eleştiri yokluğu konusunda yöneltilen eleştirilere cevap verir nitelikte metinler yayınlaması, dergiyi okunur kılan en önemli özelliğidir diyebiliriz. Bu sayı da bu durumdan yeteri kadar nasibini almış. İyi okumalar.

2010-05-08

"Yüzakı" dergisi sordu:Neyin Çilesini Çekiyoruz?

Büyük gayeler, yüksek idealler, dev hayaller; büyüklükleriyle aynı nisbette bir dertlenme, çile ve ıstırap ile ancak hakikat olabiliyor. Aksi takdirde; yalancı bir temenni, avuntu bir hayal olarak kalıyor.

II. Mehmed; «İstanbul’u nasıl fethederim!» sualinin cevabı peşinde uykusuz gecelerin çilesini çekerek Fatih oldu. Bilâller, işkence çilesini îman metanetiyle karşılayarak Efendimiz’in sevgili ashâbı oldular... Büyük adamlara, büyük belâlar, ağır musîbetler, çetin imtihanlar geliyor ki elmas taştan, altın bakırdan, dev şahsiyetler kuru kalabalıklardan ayrılsın...

Yapmadığı, yapmayacağı şeyleri söylemek, şairlerin başta geldiği kalem erbabının tehlikesi... Söz ve fiil, ideal ve davranış, inanç ve amel birliği... Bu uğurda çile çekmek... İddiayı dâvâya dönüştürme, eseri hem sözle hem fiille dünyaya getirme çilesi...

İstanbul’un fethinin daimî gündemi olduğu Mayıs ayı; fikir çilesini, yokluk çilesini, tecrit çilesini, hapis çilesini, yok sayılma çilesini ayrı ayrı çeken ve şiirleştiren, eserleştiren çilekeş ve muzdarip şairimizin, Necip Fazıl KISAKÜREK’in hem doğum hem vefat yıldönümü...

Bu irtibat ile;
“Çilesiz suratlara tüküresim geliyor!”
diyen Necip Fazıl’ın ruh dünyasına da temas ettiğimiz dosyamızda sorduk:
Neyin Çilesini Çekiyoruz?

Çünkü çileler de çeşit çeşit... Boyunu aşan kitapları başında dirsek çürüten öğrenci, milletine şeref, insanlığa ışık olacak bir ilim adamı olmanın çilesinde mi, yoksa kuru bir kariyer derdinde mi? Gecesini gündüzüne katan idareci, işadamı, ilim adamı... halkına, insanına, milletine daha iyi hizmet çilesinde mi, yoksa nefsini tatmin derdinde mi? Sorular ve misaller uzar gider... Çile çekmek kadar, hayırlı bir gayenin çilesini çekmek de mühim...

Genel Yayın Yönetmenimiz M. Ali EŞMELİ; çileleri, sûrete ve sîrete hizmet eden, âhiret için ve dünya için çekilenler olarak ikiye ayırdığı başyazıda şu soruları soruyor:

“İnsanlık için çekilen onca çile, sadece sûrete hizmet eder de sîreti hiç hesaba katmazsa, insan neyin çilesini çekmiş olur? Evlâtlar için onca çekilen çile, yalnız biyolojik yönde gerçekleşmiş de şahsiyet ve rûhâniyet açısından kayda değer hiçbir şeye faydalı olmamışsa, insan neyin çilesini çekmiş olur? Eğitim için çekilen onca çile, onca masraf, onca zamandan sonra elde avuçta netice itibarıyla hiçbir şey kalmaz da yarına sadece faydasız bin bir eyvahtan başka bir şey bırakmazsa, insan neyin çilesini çekmiş olur?”

Necip Fazıl dosyasında; İdeolocya Örgüsü’nden bugüne mesajlarla Ayla AGABEGÜM; Necip Fazıl’ın siyaset çilesinden vesikalarla Sadettin KAPLAN; Necip Fazıl’ın «Sevgi ve Korku» teâruzuna getirdiği çözümlerle Mustafa KÜÇÜKAŞCI; hayatı aksiyonla değerli kılmak yönüne temasla Yard. Doç. Dr. Harun ÖĞMÜŞ; Çile şairinin çileli hayatından kesitlerle B. Cahit ÖZDEMİR’in emek mahsûlü yazıları var...

Muhterem Osman Nûri TOPBAŞ Hocaefendi, ilmin ve ilim adamlığı vakarının çilesini zindanlarda çekmiş mezhep imamımız, İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe -rahmetullâhi aleyh-’in hayatından çizgiler, misaller ve hikmetli sözlerle devam ediyor; «Tarihe Yön Veren Zirve Şahsiyetler; Gönüllere Taht Kuranlar» başlıklı yazı dizisine...

Abdullah İbn-i Ömer ve Abdullah İbn-i Mes‘ûd... İki kıymetli sahâbî, örnek hayatlarıyla bu ay dosyamızda... Tarih bölümümüzde İstanbul’un Fethi’nden mühim ayrıntılar... Toplum bölümümüzde çocuk psikolojisi ve namazın duyguların ifadesine katkıları üzerine incelemeler sizleri bekliyor... Kelime seçiminden imlâsına her şeyiyle îtina ve titizlik mahsûlü daha birçok makale...

Ve şiirler... Necip Fazıl’ın tabiriyle; fikre yüksek duygu, hisse yüksek bir fikir kıvamı kazandırılmış şiirler... Dâvâ, cemiyet, nesil ve yarın endişeleriyle, fikir ve eser çilesinin meyveleri...

«Mukaddes yüke hamal» olan insana, çileli ve ağır mes’ûliyetlerini «en tesirli şekilde» hatırlatmak, dünden bugüne şairlerin vazifesi... Bu çileli vazifeden yüz akıyla çıkmak temennisiyle...

İrtibat:
dergi@yuzaki.com

2010-05-06

"Akpınar" dergisi

Sevgili Akpınar Okuyucuları,

Çanakkale Zaferi’nin 95. yıl dönümünde (18 Mart 1915-18 Mart. 2010), bu sefer bir uyanışı görmenin tesellisi ile bu satırları yazmaya başlıyorum. Bütün yurt sathında, herkes kendi malzemeleri nispetinde, ama muhakkak ki samimi ve yürekten bir Çanakkale anması yaptı. Bunu büyük bir uyanış olarak saygıyla selamlıyorum.

Çanakkale sadece dönemin düşman tahayyüllerini felç eden bir zafer değil, aynı zamanda Kurtuluş savaşımızın da bir müjdecisi ve yol göstericisi oldu. Hatta ondan sonraki zamanların da bir moral kaynağı olarak, bir bayram sevincinden öte, bir ibadet heyecan ve huşusuyla andığımız nadir günlerimizden birisi olarak milli hafızadaki yerini aldı.

Her anmada dünyayı şaşırtan büyük hadisenin bir başka yönünü keşfederek, saygımızı ve hayranlığımızı yeniden ifade etmek zaruretini hissediyoruz. Çünkü her söylemi, her anlatımı yetersiz buluyor, bazen Mehmet Akif’in

“Şu boğaz harbi nedir var mı ki dünyada eşi
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.
Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya?


Mısralarıyla başlayan şiirine veya edebiyatımızın kahramanlık, vatan sevgisi terennüm eden şiirlerini tekrarlayarak duygularımıza tercüman bulmaya çalışıyoruz.Ben derim ki Çanakkale tarifsiz bir gün doğumudur, bir diriliştir, onun kahramanlarının her birine ayrı ayrı destanlar yazmak, her biri adına abideler dikmek gerekir. Bunun devamı olarak Anadolu’nun her karış toprağına ayrı ayrı rahmet ve şükran abideleri dikmek gereklidir. Çanakkale, vatanı için canını hiçe sayan serdengeçtilerin ölümle alay ettiği bir mahşerdir. Yeni nesillerin hafızalarının en mutena yerine Çanakkale’yi, Kurtuluş Savaşını, yerleştirmek gereklidir. Her sıkıntı ve ümitsizlik döneminde onları hatırlasınlar, her zorluğu yenen bu ruha sarılsınlar, her başarının temelinde böyle serdengeçtilerin kan ve ter izlerinin olduğunu bilsinler, onları tanımaya çalışsınlar ve sonra da onu muhafaza etmeye, yaşatmaya çalışsınlar.

Bu büyük dünya imtihanında, Allah milletimizi bir daha böyle mahşer yaşatacak noktalara getirmesin.

Niğde Üniversitesi çok güzel bir sayfa açtı: 17 Mart 2010 günü “KENT-ÜNİVERSİTE İŞBİRLİĞİ ÇALIŞTAYI’na imza attı. Kamu ve Siyaset, Ticaret-Sanayi, Sivil Toplum ve Medya, Kent ve Üniversite, Serbest Oturum, bölümlerinde birçok konu görüşüldü ve faydalı oldu.

Üniversitemizin, Üniversite Sanayi işbirliğinin meseleleri konuşuldu.
Niğde Üniversitesi Rektör Prof. Dr. Adnan Görür’le başarılı işlere imza atmaya devam ediyor diyebiliriz. Emeği geçenleri kutluyoruz.

Çok kıymetli arkadaşım Erol Bedirhan İzgi’yi kaybettik. Sevenlerine ve yakınlarına başsağlığı, kendisine de Allah’tan rahmet diliyorum. Şen, şakrak, hoş bir insandı.

İLESAM (Türkiye Edebiyat ve İlim eseri Sahipleri Meslek Birliği)’nin genel kurulu 27.03.2010 günü Ankara, Türk Tarih Kurumu Salonunda yapıldı. Yeni Yönetime Mehmet Nuri Parmaksız, Prof. Dr. Nurullah Çetin, Prof. Dr. Tuncer Gülensoy, Prof.Dr. Özkul Çobanoğlu ve birçok yazar-şair dost seçildi. Eski yönetime teşekkür ediyor, yeni yönetimi kutluyor, başarılar diliyoruz.

Akpınar güzel yazılar ve şiirlerle huzurunuzda. Yeni sayılarda buluşmak dileği ile sağlıcakla kalın, hoşça kalın.

İsmail ÖZMEL


İletişim:

ismailozmel@hotmail.com

Tasfiye dergisi “Kürtçe Edebiyat” özel sayısı

TASFİYE’DEN “KÜRTÇENİN EDEBİYATI”NA ÖZEL SAYI

Tasfiye Dergisi 24. sayısını “Kürtçe Edebiyat” özel sayısı olarak çıkardı. Dergi daha önce de Gazze Direniş sürecinde “Filistin Özel Sayısı” çıkarmıştı.
Özel sayıda Kürtçe Edebiyat’a dönük bir soruşturma var. Kürtçe Edebiyatın tarihsel gelişiminden mevcut durumuna, son dönem politikaların Kürtçe Edebiyata etkilerine kadar yedi soruya katılımcılar önemli cevaplar vermişler. Geniş bir yelpaze oluşturan katılımcılar şu isimlerden oluşuyor: Evdile Koçer, Helîm Yûsif, Selim Temo, Muhsin Kızılkaya, Mahmut Yavuz, Hasan Polat, Murat Celali ve Haşim Ay. Süleyman Çevik’le de Asım Öz “Nûbihâr” dergisi hakkında bir söyleşi gerçekleştirmiş.

Özel sayıda Kürtçenin edebiyattan sinemaya kadar geniş alanla irtibatını ele alan diğer isim ve yazılar da şunlar:

Ahmet Örs “Vicdanın Dili”,
Haşim Ay “Ulusal Edebiyat Terkibi ve Arınmanın Önemi”,
Murat Celalî “Kurmê Şîrî Heta Pîrî”,
Bengin Botî “Başlangıçtan Sürgüne Kürtçe Edebiyat ”,
Mihemed Jiyan “Klasik Kürt Edebiyatı”,
Haşim Ahmedzade “İran Kürdistanı Kürtçe Romanı”,
Habil Sağlam “Sen û Ben: Romanı Doğuran An/ı/lar”,
Süleyman Çevik “Etkisi Süregelen Bir Kaynak: Kürtçe Klamlar”,
M.Ragıp Ete “Sözü İşleyen Dengbejler”,
Şehmuz Kurt “Türkçenin Şairliğinden Kürt Şairliğine Geçiş: Kemal Burkay”,
Şakir Koçer “Şair ve Şiir Üzerine”,
Şehmuz Kurt “Dört Ülkeden Kürt Kadın Şairler Kendilerini ve Şiir Serüvenlerini Anlatıyor”,
Ali Ekber Konuk “Ghobadi ve Kürt Sineması”,
Said Alioğlu “Kürtçe: ‘En Yakın’ Yabancı Dilim!”,
Alaattin Uras “Pandora’nın Bavulu”,
Süleyman Ceran “Zincirleme İletişim Kazası: Babil”,
Sacide Uras, “Zulmün Altında Suskunun Gölgesi”

Özel sayının şair ve şiirleri ise şöyle: Serdar Bülent Yılmaz “Ardıç Gölgeleri”, Mezher Bozan “Lâl”, Sabah Kara “Çağdaşlar İçin”, Şahin Gürçay “Fa, Sol, İsyan!”, Sabah Kara “Dört Dörtlük”

Evdile Koçer’in “Deniz” ve Ahmet Örs’ün “Kar Kesilen” adlı çalışmaları da özel sayıda yer alan hikâyeler.

Tasfiye İrtibat:
www.tasfiyedergisi.com – tasfiyedergisi@gmail.com – 505 259 07 15
Soğukpınar Mah. Behzat Bulvarı, No: 220, Kat: 2, TOKAT

E-POSTA GRUBU

Dergi~lik e-posta
dergilik@googlegroups.com