2013-05-22

'Ayna İnsan' dergisinin 7.sayısı çıktı


Ayna İnsan, Nisan-Mayıs-Haziran 2013 7. sayısıyla okurla buluşuyor. Derginin 7.sayısında Esat Selışık, Kubilay Bürgan, Metin Dikeç, Semiha Kavak, Özge Akdemir deneme ve inceleme yazılarıyla,  Nijat Aliyev, öyküyle yer aldılar. 7. sayının şairleri Abdullah Eraslan, Adnan Onay, Fatih Yavuz Çiçek, Hasan Parlak, H.Hüseyin Göksel, Metin Dikeç, Neslihan Yalman, Nihan Işıker, Nur Alan, Seyit Pelitli ve Yusuf Bal.
Ayna İnsan, İz Bırakan Şairler bölümünde Rene Char’ı andı.
8. sayıda buluşmak dileğiyle…
İçindekiler
Ayna İnsan/Sunuş: İnsan, Edebiyat Ve Hukuk Üçgenine Bakış
Esat Selışık: Anlamak
Metin Dikeç: Mahkeme Kapısı’nın Aralığından
Kubilay Bürgan: İlhan Berk Şiiri Üzerine
Nijat Aliyev: Dâhi
Özge Akdemir: Bilim ve Sanatta Soyluluk
Semiha Kavak: Necip Fazıl Şiirlerinde Toplumsal Muhalefet-1
İz Bırakan Şairler: Rene Char
Ve şiirleriyle
Abdullah Eraslan: Olasılık-1
Adnan Onay: Serçe Günlüğü  
Fatih Yavuz Çiçek: Algoloji
Hasan Parlak: İyilik Paradigması
H.Hüseyin Göksel: Sabır Atları
Metin Dikeç: Âşığın Öldüğü Kande Görülmüş
Neslihan Yalman: İlkte Son/suzduk
Nur Alan: Avluda Bir İp
Nihan Işıker: Hüzünçelen
Seyit Pelitli: Islak Gecenin Özeti
Yusuf Bal: Beni Ört
Ayna İnsan dergisini temin edebileceğimiz yerler;
Ayna İnsan 7.Sayı İstanbul’da Beyoğlu Mephısto, Ankara’da Kurtuba Kitabevi, Turhan Kitabevi, İhtiyar Kitap Kafe, İzmir’de Kemeraltı Salepçioğlu İş Merkezi İnsancıl Yayınları, Alsancak’da Yakın Kitabevi, Adana’da Alfabe Kitabevi, Antalya’da AKSAV Kültür Sanat Vakfı, Bursa’da ASA Kitabevi, Eskişehir'de Tepebaşı/İnsancıl Sahaf, Erzurum’da Üniversite Kitabevi, Giresun’da M-Store Kitabevi, Kahramanmaraş'da Kalyon Cafe, Şelale/Büfe, Kıraathane, Kırıkkale’de Yenigün Kitabevi, Konya’da Meram/Gençlik Kitabevi, Samsun’da İlkadım/Deniz Kültür Merkezi, Sivas’da Aralık Kitap Kafe, Trabzon’da Trabzon Sanat Evi, Uşak'ta Keyif Sanat Kahvesi'nden temin edilebilir.

İletişim: 

'Mostar' dergisi


MOSTAR MAYIS 2013: “ANNE KARNINDA EĞİTİM ŞART!”

Mostar olarak 99. sayımızda eğitim konusunu ele alarak "Anne Karnında Eğitim Şart!" başlığını kapağımıza taşıdık.  Kapak yazımızı Mükerrem Mete yazdı. Zihnimizin çeperlerini saran ve bizleri yanıltan eğitimle ilgili ön kabulleri ele almayı uygun gördük. Ömür boyu eğitim gibi sözlerle hepimizi hizaya sokma çabasındaki nevzuhur hurafelere karşı aklen teçhiz olmak gerektiğini düşünüyoruz.

Mükerrem Mete, Medrese eğitimi almış olan İbrahim Aydemir ile “Medreselerde Eğitim ve Klasik Kitaplar” üzerine ilgi çekici bir söyleşi yaptı. Süleyman Halil Oktan “Medine’de On Gün”, Emre Baştuğ “Ayrılık Deryası” başlıklı araştırma röportaj yazısıyla, Mümin Munis “Abbas Çölünden İstanbul Surlarına ”, Cemaleddin Uğuz “ Tezhipten Minyatüre”, Muharrem Yeşilyurt “Sütçü İmam”, Sulhi Ceylan “Schopenhauer’ın Karamsar Dünyası”, Emre Topoğlu “Küreselleşme”, Argun Cevher “F Klavye” yazılarıyla sizlerle buluşuyor.

Dergimizin en önemli bölümü olan “Tezgâh” bu ay sizlerden gelen iki şiir ve iki denemelerle biraz daha hareketleniyor. Muhammed Emin Selvi’nin hazırladığı Ödüllü hikâye yarışması “Tanık” Tezgâh’da sizlerle buluşuyor. 

Gündelik hayatın, sosyal konuların, genel kültürün ve mizahın geniş yer tuttuğu yazılar da zevkle okuyacağınız bir bölüm oluşturuyor. “Gençliğin Gündemi”, “Çorba”, “Kitap”, “Külliyat”, “Öğrenci Günlüğü”, “Bilişim”, “Rahle”, “Kırkambar”, “Tarih Diyalogları”, “Çizgi Hikâye”, “Çizgili Düşler” ve “Zaman Zaman İçinde” bölümleri de ilginizi bekliyor.

2013-05-18

'Akpınar' dergisinin 45. sayısı çıktı








































Bu sayımıza da şiirlerle başlıyoruz. İsmail Özmel, Muhsin İlyas Subaşı, Rasim Demirtaş, İbrahim Berber, Hikmet Elitaş, İsmail Kara, Mesut İlkay Yanık, Mehmet Baş, Yusuf Bal şiirleri ile dergimizi süslemişlerdir.

İsmail Özmel, Yunus Emre tetkiklerinde bir metot denemesi başlıklı yazısında bu konudaki teklif ve düşüncelerini anlatıyor. Yazarlarımızın bu konudaki yorum ve değerlendirmelerine sayfalarımızı açıyoruz.

Nurullah Çetin Hoca geçen gün Niğde Üniversitesinin davetlisi olarak geldi ve kalabalık bir dinleyici kitlesine düşüncelerini anlattı. Güzel bir sohbetti. Tekrar görüşmekten dolayı da mutlu olduk. Bu sayımızda Mehmet Nuri Parmaksız dostumuzun, İlhan Akın’la beraber yazdıkları Mahşerin Esrarı adlı romanını tahlil ediyor. Zevkle okuyacağınıza inanıyoruz.

İbrahim Öztürk Cumhuriyetin ilk yıllarında Niğde Basınındaki spor yazılarını, anlattığı, Murat Soyak’ın Bu Ülkede Yaşamak ve Yazmak, Alper Göncü Eğitimci Yazar Ali İhsan Beyhan ile yaptığı söyleşisini, Kibar Ayaydın’ın Ahmet Hamdi Tanpınar’da Rüya Estetiği başlıklı yazısını, Ahmet Vehbi Ecer’in Kayseri Musiki Yolcuları başlıklı yazılarını beğenerek, Mehmet Şükrü Baş’ın Şairin Ölümü( H.Rıdvan ÇONGUR) başlıklı yazısını da duygulanarak okuyacaksınız.

Bu arada kıymetli arkadaşım Avukat Kutsi Yılmaz ve şair dostumuz Rıdvan Çongur’un kaybından derin üzüntü duyduğumuzu da belirtmeliyim.

Gelecek sayımızı( 46. sayı) Muhafazakâr sanat konusuna tahsis edeceğiz. Kıymetli yazarlarımızın yazılarını ve tahlillerini 25 Haziran’a kadar gönderebilirler. Yetişemeyen yazılar gelecek sayılarda değerlendirilecektir.

Daha güzel sayılarda buluşmak dileği ile hoşça kalın, sağlıcakla kalın.


İsmail Özmel


İrtibat:
Yeni Çarşı İş Merkezi B Blok No:1/5 NİĞDE
ismailozmel@hotmail.com
0388 2131250


'Edep' dergisinde Necip Fazıl






































   Mayıs 2013 Necip Fazıl Kısakürek’in vefatının otuzuncu yılı. Bu vesileyle Edep, Mayıs sayısını Üstad Necip Fazıl’a ithaf etti.
   Derginin ilk sayfasında Arif Ay’ın “Üstad” şiiri, Arif Ay’ın Necip Fazıl’ı anlatan “Portre”si ve Ali Cenk’in “Necip Fazıl’ı Anlamak” başlıklı yazısı yer alıyor.
   Eyüp Önder’in “Lirik Çıngılar”ı, Musa Deniz’in “Mehmet Akif İnan ve Şiiri”, Arif Ay’ın “Gün Dökümleri”, Elif İnceli’nin “Edep’e Gelenler”i, Ziya Işıklı’nın “Yürümek” başlıklı yazısıyla birlikte Zeynep Okur’un “Altı Çizili Satırlar”ı, “Güldeste” “Hatırat” ve “Dizelik” derginin içeriğini oluşturuyor.

2013-05-10

BİR NOKTA edebiyat dergisinin 136. yürüyüşü...

 
Mayıs 2013, Sayı: 136

Türk Dili dergisi, Necip Fazıl özel dosyası


Mayıs 2013, Sayı: 737

Türk Dili dergisinin yeni dönemdeki yaklaşımıyla ilgili olarak Ocak 2013 sayımızın Sunuş yazısında amacımızın, dergimizi daha ileri noktalara götürmek; geçmişinde olduğu gibi bugün de daha etkin, daha nitelikli, daha kuşatıcı bir dil ve edebiyat iklimine taşımak, ortak değerimiz Türkçe etrafında ülkemizin bütün renkleri ve tonlarının içinde kendine yer bulduğu; iyi öykünün, iyi denemenin, iyi eleştirinin ve iyi yazının yayımlandığı bir dergi hâline getirmek olduğunu vurgulamış; kendilerine ulaştığımız/ulaşamadığımız bütün yazarlarımızdan, dile ve edebiyata gönül vermiş bilim insanlarımızdan katkı beklediğimizi belirtmiştik.
Büyük bir memnuniyetle gördük ki, Türk Dili dergisinde daha nitelikli ve kuşatıcı bir edebiyat iklimi oluşturma çabamız ve çağrımız karşılık buldu, buluyor. Her yeni sayımızda aramıza edebiyatımızın çok değerli yeni isimleri ekleniyor.
Dergimizin gördüğü bu hüsnükabul ve ilgi, her sayısını bir öncekinden daha iyi yapmanın gayreti içinde olan bizlere ayrı bir güç veriyor.
Bu yeni yönelişimizde sesimize ses, çağrımıza karşılık veren, takdir ve teşekkür iletileri ile Türk Dili’nin yeni biçim ve yönelişini destekleyen, gönderdikleri şiirler, öyküler ve yazılarla dergimize farklı renkler, sesler, desenler ekleyen herkese teşekkür ederiz.
Türk Dili sizlerle daha güçlü ve emin adımlarla yürüyüşüne devam edecektir.
Bu sayımız diğer sayılarımızdan farklı oldu.
Dergi içerisinde özel bir bölüm olarak düşündüğümüz konuyla ilgili öyle kendiliğinden bir gelişme oldu ki, gelen yazılar özel bölüm boyutunu aştı ve dergi boyutuna ulaştı. Bu kendiliğinden gelişme bize iki sayı hacminde bir dergi armağan etti.
Her sayıda var olan şiir, öykü, deneme ve edebiyatın diğer türlerinden yazıların yanında birkaç sayıdır sürdürdüğümüz günümüz yazarlarıyla söyleşinin bu ayki konuğu usta öykücü ve romancımız Selim İleri.
Mehmet Öztunç’un, yazarının: ‘-Günümüzün çoksatarlara düşkün okuru için yazmadım.’ dediği son romanı Mel’un üzerine yaptığı bu özlü söyleşiyi ilgiyle okuyacağınızı umuyoruz.
Bu sayıdaki özel bölümümüzün konusu: Necip Fazıl.
Bilindiği üzere 25 Mayıs 2013 tarihi edebiyatımızın seçkin ve öncü isimlerinden Necip Fazıl Kısakürek’in 30. ölüm yıl dönümü.
Bu yıl dönümü nedeniyle ülkemizin çeşitli kentlerinde ulusal ve uluslararası ölçekte birçok anma etkinliği ve kültürel program düzenleniyor. Şairimiz hakkında kitaplar yayımlanıyor; dergilerimizde özel sayılar ve dosyalar hazırlanıyor.
Türk Dili dergisi olarak biz de Türk şiirinin bu öncü ve seçkin şairini özel bir bölümle anmak istedik. Bu özel bölümün içeriğini ve sınırlarını belirlerken öncelikle, aynı zamanda bir düşünce ve eylem adamı da olan Necip Fazıl’ın, daha çok sanatına ve edebiyatımızdaki yerine ilişkin inceleme ve değerlendirme yazılarına; şair, yazar, sanatçı ve bilim insanlarının bu bağlamdaki görüş, düşünce ve yaklaşımlarını içeren soruşturma dosyasına yer vermek istedik.
Bu yaklaşımla hazırladığımız soruların cevaplandırılmasının, hem merhum şairimizin Türk dili, şiiri ve edebiyatı içerisindeki yerinin daha iyi anlaşılmasına katkı sağlayacağını hem de edebî bir değer olarak Necip Fazıl’ın şiiri ve sanatı üzerinde yeniden düşünmemize yol açacağını düşündük.
Bu özel bölüm için gerek yazılarıyla gerekse soruşturma bölümünde yer alan sorular bağlamında yaptıkları özgün değerlendirmelerle katkı veren herkese içtenlikle teşekkür ederiz.
Ayrıca bu özel bölüm için yazarlarımızdan Bahtiyar Aslan, Necip Fazıl ve sanatı üzerine çok değerli bir eser de hazırlamış olan Prof. Dr. Orhan Okay’la bir söyleşi gerçekleştirdi. Hem bu kıymetli söyleşi için hem de soruşturma cevabı için hocamıza teşekkür ederiz.
Necip Fazıl, edebiyatın hemen hemen bütün dallarında eser vermesine rağmen öncelikle usta bir şairdir. Ona sultanuşşuara unvanının verilmesi de ayrıca bir kıymet ifadesidir sanırım. Dolayısıyla onun şairlik yönü bu özel bölümde de kendiliğinden öne çıktı. Necip Fazıl’ın hem genel olarak şiirine hem de yakın planda tek bir şiirine ya da şiir sanatı hakkındaki görüşlerine eğilen yazılarla onun şair kimliği olabildiğince vurgulanmış oldu.
Necip Fazıl’ın şiir alanındaki başarısı ve ustalığı büyük ölçüde diğer edebî türlerde de kendini gösterir.
Bu özel bölümümüzde bir bütün olarak Necip Fazıl’ın sanatına ilişkin özgün değerlendirmeler ve yaklaşımlar bulacağınızı umuyoruz.
Yeni sayılarımızda buluşmak umuduyla.

Ali Karaçalı

'Yedi İklim' dergisinde...

                                

Mayıs 2013, Sayı: 278


Aylık sanat, edebiyat, kültür ve medeniyet dergisi Yedi İklim Mayıs 2013 tarihli 278. sayısıyla okurlarıyla yeniden buluşuyor. Yedi İklim okurlarının ilgisini sorulara çekiyor ve özetle şöyle diyor, açılış sayfasında:
“…..[İkinci Dünya Savaşıyla]Yıkılmış Avrupa, aydınlarıyla, siyaset adamlarıyla kendilerine ‘Avrupa’yı nasıl bütünleştirebiliriz?’ sorusunu sorarken, İslam ülkelerinin siyaset adamları ve aydınları, ‘Bu bölünmüşlükleri nasıl temellendirebiliriz?’ sorusunun peşine düştü yıllarca. Batılı aydınların kendilerine sorduğu soru, bugün onları tek devlet olmaya doğru götürürken, İslam aydınlarının kendilerine sorduğu soru ise, bizi yapay tarihlere, yapay uluslara, yapay ırklara, yapay mezheplere, yapay coğrafi bölgelerin kutsallığına götürdü.”

Yedi İklim, Mayıs sayısında üç fotoğraf taşıyor kapağına: Mehmet Ragıp Karcı, Sait Faik Abasıyanık ve Orhan Okay… Mehmet Ragıp Karcı’yla yapılmış bir söyleşi, Sait Faik öyküleri üzerine yazılmış bir inceleme-araştırma yazısı, Orhan Okay’ın son kitabı üzerine yazılmış bir değini bulunuyor.

Yedi İklim sayfalarını şiirler açıyor her zaman olduğu gibi… Bu sayının şairleri Mehmet Ragıp Karcı, Şakir Kurtulmuş, Erkan Kara, Âdem Turan, Fatma Şengil Süzer, Suat Ak, Serdar Kacır, Hacer Akıcı, Abdurrahman Danış, M. Ertuğrul Evyapar, Caner Solak, Ersin Aydın, Hünkâr Karaca, Rabia Şura Horuz ve Sümeyye Akkuş. Hemen burada, Rabia Şura Horuz’un lise onuncu sınıf, Sümeyye akkuş’un da onbirinci öğrencisi olduğunu belirtelim. Yedi İklim, öğrencilerle buluşmasının meyvelerini toplayacak gibi…

Derginin bu sayısında iki söyleşi var; iki söyleşi de kapağa taşınmış. İlk söyleşi Mehmet Ragıp Karcı’la Sergül Vural’ın yaptığı söyleşi. Görece uzun söyleşide Karcı, şiir anlayışından, türkülerden bahsediyor. İkinci söyleşi ise Yeprem Türk’ün Edebiyat Ortamı dergisinin yayın yönetmeni Mustafa Aydoğan ile yaptığı söyleşi. Bu söyleşide de yıllık ve şiir üzerine konuşmuş şairler. Yeprem Türk’ün bir de yıllık üzerine yazdığı bir değerlendirme yazısı var.

Dergiye Hasan Aycın çizgisiyle, Serap Ekizler çizgisiyle Özden Aydın da ebrusuyla katılıyor. Dergi okurları Mustafa Cemil Efenin hattalar üzerine yazdığı yazılardan uzun zamandır mahrum kaldılar. Yakın zamanda Efe’nin bu yazılarına yeniden başlayacağını ümit ediyoruz.

Derginin hikâye hanesinde ise, İsmail Demirel, Osman Koca ve İbrahim Eyibilir imzalarını görüyoruz. Demirel uzun zaman sonra yeni bir hikâye yayımlıyor. Osman Koca hikâye yazmayı bütün hızıyla sürdürüyor.


Erkan Kara, Şiirde İnsana Söz Vermek, Hüner Şencan Guguşcuk adlı denemeleriyle dergide yer alıyorlar. Ali Haydar Haksal, fakülte yıllarından hocası Orhan Okay’ın yakınlarda Dergâh Yayınlarından çıkan Kâğıt Medeniyeti adlı deneme kitabını inceliyor ve kitap üzerinden denemenin sıcaklığını bize hissettiriyor.

Osman Bayraktar öykücü incelemelerine bu ay Sait Faik’i ekliyor. Daha önce Necip Fazıl, Memduh Şevket, Ömer Seyfettin gibi yazarların öykülerini inceleyen Bayraktar, bu sayıda Sait Faik öykülerini inceliyor. Bayraktar’dan bu yazılarını kitaplaştırmasını bekliyoruz.

Bu ay dördüncü bölümünü yayınladığımız bir şiir var. Veysel Akdoğan’ın yoğun emek harcadığı bir tercüme. Peygamber Efendimizin (sav) amcası Ebu Talip’in Kaside-i Şib’iyye’sinin dördüncü bölümünü yayımlıyoruz. Şiirin ilerleyen aylarda da süreceğini bildirelim. Akdoğan’ın klasik şiirler çevirmeyi sürdüreceğini de müjdeleyelim.

Mehmet Habil Tecimen, Şekspir okumalarını sürdürüyor. Bu sayıda Şekspir’in Otello tercümelerine örnekleriyle birlikte değiniyor. Tecimen bu yazısıyla Şekspir’e Türkiye’de giydirilen elbiseyi ve birçok sorunumuzu da gözler önüne sermiş oluyor. Tecimen’den bu tarz yazıların devam ettirmesini bekliyoruz.

Değiniler bölümü Yedi İklim renkli ve canlı bölümlerinden… Bu sayıda değiniler bölümünde, İbrahim Coşkun son dönem kültür yayıncılığımızın yüz akı Büyüyen Ay Yayınlarından çıkan yeni kitapları tanıtıyor. Şakir Kurtulmuş, Duran Boz’un editörlüğünü yaptığı Okuma Hikâyeleri adlı kitabı tanıtıyor. Nabi Çömez, yeni baskısı yapılan Kaynak Yayınları tarafından yapılan, Turan Karataş’ın Doğunun Yedinci Oğlu Sezai Karakoç adlı kitabına değiniyor. Yeprem Türk nostaljik ufuklu dergilere değiniyor. İsmail Demirel, Dergi Sayfaları Arasında başlıklı yazısında, geçtiğimiz aylarda okuduğu dergilerden Edebiyat Ortamı, Bu Ülke, Umran, Semaver Öykü, Ur’ye değiniyor. Demirel bir de okul dergisi tanıtıyor ki, bu dergi, Yedi İklim şairlerinden Gökhan Serter’in yoğun çabaları sonucu ortaya çıkan Tekirdağ İmam Hatip Ortaokulunun dergisi: Elif. Allah Elif’e hayırlı uzun ömürler versin diyoruz.

Son olarak, Yedi İklim Yayınlarından çıkan üç kitabın müjdesini verelim. Daha önce çıkacağını duyurduğumuz Şakir Kurtulmuş’un, Mehmet Özgeri’in ve Yeprem Türk’ün şiir kitapları nihayet çıktı. Okurlarımız kitaplara derginin adresinden ulaşabilirler. Bu arada hemen şunları da ekleyelim Yusuf’un Kuyusu, Şakir Kurtulmuş’un ikinci kitabı. 1958 doğumlu Kurtulmuş’un ilk kitabı Ah Güzel Bir Gün, Akabe Yayınları tarafından basılmıştı. Bu arada bu şiirin Yönelişler dergisinde yayımlandığını da hatırlatalım. Kitabın uzun zamandır baskısı yok. Kurtulmuş bu kitabıyla yeniden görücüye çıkıyor diyebiliriz. 1978 doğumlu Mehmet Özger, Muş Alpasan Üniversitesinde yardımcı doçent olarak görev yapıyor. Üniversite yılarından beri şiirlerini Yedi İklim dergisinde yayımlıyor. Muhtasar Cinnet Risalesi, Özger’in ilk şiir kitabı. Şair, daha önce de Kaknüs Yayınlarından çıkan Türk Romanında 12 Eylül adlı bir kitaba imza atmıştı. Dergimiz şiir editörü, 1979 doğumlu Yeprem Türk de ilk kitabını yayımlıyor. Önemli Olan adını taşıyan kitabıyla Yeprem Türk, şiirimiz için önemli bir çıkış oluşturacak gibi. Şairlerimizi kutluyoruz.


Haberleşme ve iletişim için adres ve telefonlar:

Yedi İklim Dergisi
Mimar Sinan Mahallesi, Evliya Hoca Sokak, No: 51/A, Üsküdar

0 216 352 49 77
0 533 310 88 83
0 535 866 65 58

İnternet sitesi:
www.yediiklimdergisi.com

E-posta:
yediiklim @ yahoo.com
yediiklimeditor @ yahoo.com

Facebook adresi:
facebook/7EDİİKLİM



Mahalle Mektebi, 11


11. sayısına ulaşan Mahalle Mektebi; tarzı ve nitelikli yazarların yazılarıyla göze çarpıyor…
Mahalle Mektebi’nin 11. sayısı okurlarıyla buluştu. Derginin kapağı Sezai Karakoç’un “Biz koşu bittikten sonra da koşan atlarız.” dizelerini hatırlatıyor.
Önemli isimlerin bulunduğu sayıda, okurların beklentilerini karşılayacak nitelikte metinler var. Şiir ve öykünün ağırlıklı olduğu dergide deneme, inceleme, seyahat ve sinema yazıları bütün okurların beklentilerine cevap veriyor. 

Bu sayının söyleşisine de dikkat çekmek gerekir. Mustafa Yıldız’la hayatın içinden, hayata dair yapılmış bir söyleşi var. “Her yazı bir doğum gibidir; insanı çoğaltır.” diyen Yıldız’la sıcak, hoş bir sohbet gerçekleştirilmiş.
Dergi Mustafa Köneçoğlu’nun “Eksik Empati’ şiiriyle açılıyor. Köneçoğlu “empati”yi yaşadığı çağa yöneltiyor, “en mesut insanlar fotoğrafhanesi”ni aramaya çalışıyor şiirinde. 

Derginin neredeyse tamamını genç şairler oluşturuyor, bu bir dergi adına çok sevindirici bir durum.Murat Çelik, Afra Kutluğ Benli, Özgür İren Bayram, Ömer Avcı, Nergihan Yeşilyurt, Hakan Şahin, Nuray Kamer, Sibel Akın, Rıfat Eroğlu, Burcu Karakoç ve Ali Bektaş bu sayının şairleri.  

Ayrıca Dylan Thomas, Muhammed el-Mağut ve Murat Nemet-Nejat’ tan çevrilen şiirleri görüyoruz bu sayıda. Mahalle Mektebi için çeviri önemli bir husus gördüğümüz üzere.
Abdullah Harmancı uzun bir aradan sonra “Gıcır Kitap Cix Telefon” öyküsüyle 11. sayının öykücülerinden. Dördüncü öykü kitabı çıkan bir yazarın kitapla temasına, heyecanına tanık oluyoruz öyküde. Bu tanıklık bir sorgulayış aynı zamanda. Öyküdeki şu cümle çok ilginç: 

“Sen kimsin, kitapları milyarlara ulaşmışların yayında, sen kimsin, tarihi değiştirmiş kitapların yanında, sen kimsin, sen kimsin…” 


Köksal Alver ise “Köprübaşı”  öyküsü ile kalemini şehre, şehrin insanına çeviriyor. Neler görür insan, şehre bakınca? Duyduğu şey nedir? Onca insan köprüde ne arar? “Umutlarını mı, kayıplarını mı?” 
On iki öykünün bulunduğu derginin diğer öykücüleri: Mehmet Kahraman, H. Yeşim Koçak, Duran Çetin, Meral Afacan Bayrak, Numan Altuğ Öksüz, İmdat Akkoyun, Emre Orhan, Elif Nihan Akbaş, Fatma Akkubak ve Safiye Gölbaşı.
Mustafa Arıcı ve Hasan Arslan yazılarında şehre adını yazdırmış insanları konu etmiş. Mustafa arıcı, İslahiye’de önemli çalışmalar yapmış, son zamanlarda özellikle Suriye’den gelen mültecilere yardımda önemli işler yapmış Mustafa Yıldız’ı ve çalışmalarını anlatmış. 

Hasan Arslan ise haziran ayının ilk haftasında verilecek olan “Zemçi Çetinkaya Şiir Ödülü” nedeniyle dostu/arkadaşı Zemçi Bey’le kurduğu dostluğu ve şehir okumalarını okurlarıyla paylaşmış. “İnsan yaşadığı şehri sevebilmenin yollarını aramalı,” diyor Arslan. Zemçi Bey’le şehri nasıl yeniden var ettiklerini anlatıyor yazısında.
İki maktul sufi şair, Hallacı Mansur ve İsmail Ma’şukiMurat Ak, genç yaşlarda öldürülen bu iki sufi şairi konu etmiş. Ali Akar ise “Şuara Suresi”nden hareketle kıssalardan bugüne yansıyan önemli gerçekleri yalın, anlaşılır bir şekilde okurlarına sunuyor.
Fatma Atıcı “Werther’in Acıları”yla gezdiği Frankfurt’u anlatıyor okurlarına. “İnsan insandan ne ister”e; oradan, “insan tanrı’dan ne ister”e gelen süreçte acının, ölümün ve algıların hayata yansımalarını okuyoruz Atıcı’nın yazısında.
Sinema yazılarında Ahmet Aksoy “Kelebeğin Rüyası” ile adından çokça söz ettiren oyuncu/yönetmen Yılmaz Erdoğan’ın “Vizontele” ile başlayan filmografisini inceliyor.
Derginin son yazısı “ortadakarışık”. Artık köşe haline geldiği anlaşılan “ortadakaşırık”ta Ertuğrul RastHacı Şair ve Ücra dergilerinin son sayılarını değerlendiriyor, yeni çıkan kitaplardan altını çizdiği yerleri okurlarıyla paylaşıyor, bu sayıda İsmail Aslan’ı ve Emre Öztürk’ü konuk etmiş.
Evet, 100 sayfalık Mahalle Mektebi, 4tl ücretiyle ve nitelikli yazılarıyla güzel bir iş çıkarmış.

2013-05-05

Türk Edebiyatı Dergisinde Necip Fazıl Dosyası


Türk şiirinin hiç şüphesiz en büyük isimlerinden biri olan Necip Fâzıl aramızdan ayrılalı tam otuz yıl oldu; fakat hatırası taptaze. Onun ismini çeşitli vesilelerle anmadığımız gün yok gibi. Ya şiirlerinden bir mısra dilimize takılır yahut esprilerinden birini anlatır, gülüp neşeleniriz. Necip Fâzıl olmasaydı, eminim, sadece edebiyatımız değil, hayatımız da yoksullaşırdı.
Başkasında bizi çok rahatsız edecek şişkin “ben” duygusu onun yaratılışının olmazsa olmazı gibiydi; rüzgârın önünde sürüklenen iradesiz ve tepkisiz kalabalıkların yitirdiği hayatiyetin tamamı onda toplanmıştı sanki. Kendisini kalabalıkların kaybedilmiş şuuru gibi hisseder, “Durun kalabalıklar!” diye haykırarak onların yerine de en yüksek perdeden haykırırdı.
Necip Fâzıl’ı sınırlı küçüklükler değil, sınırsız büyüklükler ilgilendiriyordu. Bunun için bütün meselelerimize “mutlak olan”ın adesesinden baktı. Beyni “zonk zonk sızlayan” bir mistikti; varlığı parçalayarak anlamaya çalışan bir filozof değil, yekpâre olarak kavramaya çalışan bir şair, bir vecd insanıydı. Gözlerini bir imparatorluk coğrafyasında açıp şuuru aydınlığa kavuştuğunda kendisini eskisine göre çok küçük bir ülkenin vatandaşı olarak bulan trajik bir neslin beyni yaralı bir ferdi olarak konuştu. Bir dünyanın, bir hayat tarzının, bir kültürün toptan inkâr edildiğini görmüş, kökten kopuşun, gitgide küçülüşün acılarını yaşamıştı. Olup bitenin farkına varabilen birkaç kişiden biriydi o, belki de tekti. Hiçbir zaman bir üçüncü dünyalı gibi “mazlum” edası takınmadı, büyük bir imparatorluğun ve büyük bir kültürün mirasçısı, daha da önemlisi, büyük bir dinin mensubu olduğunun şuurundaydı, bunun için mağrur ve kendinden emindi. Şiiri de, aynı şekilde, erkek sesli, yani yakınan değil, meydan okuyan bir şiirdi.
Bu sebeple büyük şairi, vefatının 30. yılında yeniden değerlendirmek istedik. Dosyamız, önemli bir röportajla başlıyor. Necip Fâzıl-Adnan Menderes İlişkisi adlı önemli bir kitabı bulunan Alâattin Karaca, Necip Fâzıl’ın şiirimizdeki yeri, getirdiği yeniliğin mahiyeti ve -en önemlisi- birkaç ay önce tartışmalara yol açan örtülü ödenek meselesiyle ilgili sorularımızı cevaplandırdı.
Ali Birinci ise, her zamanki titizliğiyle arşivleri didik didik ederek Necip Fâzıl’ın dedesi, babası, dayıları ve hayatının karanlıkta kalmış taraflarıyla ilgili yeni bilgilere, daha da önemlisi çocukluğunda yazdığı bilinmeyen iki şiirine ulaştı. Birinci üstadımızın bu çalışması sayesinde Necip Fâzıl biyografisi yazmak isteyenlerin yolları epeyi kısaldı diyebilirim. Abdullah Uçman da “Gaibden Gelen Ses” başlıklı yazısında, Necip Fâzıl’ın şiirinin nasıl oluştuğunu derinlikli bir biçimde ele aldı. Sezai Coşkun da modern dünya şiirinin kurucularından olan Rimbaud ile Necip Fâzıl arasındaki duyuş ortaklığından söz etti.
Ahmet Ağır’ın “Necip Fâzıl’ın Şiirinde Yabancılaşma veya Anlamsızlık” başlıklı yazısıyla katkıda bulunduğu dosyamız, Mehmet Narlı’nın Necip Fâzıl’ın hikâyelerini “akıl ve ruh bozuklukları açısından” ele aldığı yazısı takip ediyor. Bahtiyar Aslan da Necip Fâzıl’ın hikâye ve otobiyografi gibi iki farklı türde kaleme aldığı eserlerinde, büyükbabasının ölümünü anlatmasını, çocukken şahit olduğu bu gerçeğin yarattığı travmadan kurtulma çabasına bağlayarak dikkate değer bir yaklaşım getiriyor. Cafer Gariper, Necip Fâzıl’ın Bahriye Mektebi’nde hocası olan Yahya Kemal’e yönelttiği eleştiriler, Muzaffer Doğan da “Necip Fâzıl-Abdülhakim Arvasî Buluşması” hakkında yazdı. Adem Polat, Üstad’ın “Zindandan Mehmed’e Mektup” şiirini Foucault’nun “hapishane” hakkındaki yaklaşımından yola çıkarak yeniden okumayı denedi. Selçuk Karakılıç da, 1942 yılında, Necip Fâzıl’ın Para isimli piyesi etrafında cereyan eden, tanınmış birçok ismin karıştığı intihal tartışmasını enine boyuna irdeledi.
Elinizdeki sayının tek hikâyesinde, Recep Seyhan, Necip Fâzıl’ın Paris macerasını ve maceranın sonunda yaşadığı derin iç hesaplaşmasını hikâye diliyle anlatıyor.
Şiire maalesef yer veremediğimiz bu sayıda dosya dışında da iki yazımız var; Gürsel Aytaç hocamızın Selim İleri’nin son romanı Mel’un’u değerlendirdiği yazı ve Mehmet Nuri Yardım’ın geçen ay kaybettiğimiz büyük sanat tarihçisi Prof. Dr. Oktay Aslanapa hakkındaki yazısı…
Kırkambar’ımız her zaman olduğu gibi dopdolu…
Daha güzel ve daha zengin sayılarda buluşmayı ümit ediyorum.
Muhabbetle efendim.
 Beşir Ayvazoğlu

"Dil ve Edebiyat" Dergisi


Dil ve Edebiyat Dergisi’nin “Tarihdeş Bir Milletin Yolculuğu” konulu 53.sayısı çıktı.

Aynı tarihi paylaşmak sadece geçen zamanı birlikte yaşamak değil aynı havayı aynı suyu ortak bir mekânda yoğurup adına medeniyet denilen bir birlikteliği inşa etmektir. Üzeyir İlbak “Tarihdeş Bir Milletin Yolculuğu”nu anlatırken “Ahlat Şehitliği ile Çanakkale Şehitliği bu coğrafyayı paranteze alan en özel mekanlardır” demekte ve bütün reelpolitik söylemleri, endişeleri, ithamları yersiz kılacak bir gerçekliği hatırlatmaktadır.

Ülkemiz edebiyat ve kültür hayatının toplumsal gelişmelerle ilişkisi belki de her toplumdan daha fazladır. Bunun yaşadığımız coğrafyada son iki asırdır dinmeyen çalkantılı, sancılı toplumsal değişmelerle yakından ilgisi bulunmaktadır. Son dönemde ve özellikle de “barış süreci”nde edebiyata da yüklenecek misyon bu paralelde ve onun yaşananlara duyarsız ve ilgisiz kalamayacağı şeklindedir. Bu durumun en açık tanığı elbette zaman olacaktır.
Dil ve Edebiyat dergisi 53’üncü Mayıs 2013 sayısında tarihin tanık olduğu sürece katkı sunan bir sayı ile çıkıyor. Üzeyir İlbak’ın “Tarihdeş Bir Milletin Yolculuğu” başlıklı yazısını kapağına taşıyarak; İlbak’ın “Ahlat Şehitliği ile Çanakkale Şehitliği bu coğrafyayı paranteze alan en özel mekanlardır” cümlesinde ifadesini bulan ortak yaşanmışlıklarla dolu en az bin yıllık bir parantezi açmaya davet ediyor.
Dil ve Edebiyat dergisindeki yazısında dergimiz Genel Yayın Yönetmeni Üzeyir İlbak, özellikle “barış süreci”nde yaşanan gelişmeleri medeniyet perspektifinden ele alıyor. İlbak bu bakış açısıyla meseleyi kavramsal ve duygusal yönlerden kuşatıcı bir yaklaşımla değerlendirmeye çalışıyor.
İlbak yazısına “Hemdert olmak”ı hatırlatarak başlıyor: “Hemdert olmak, felaketlerin, ıstırapların, cehalet ve aymazlıkların ülkemiz coğrafyasında inşa ettiği düşmanlıklardan etkilenen ana-baba-kardeş insanlarımızın dert ve kayıplarını sayısallaştırmadan, karşılıklı istatistik verileri üzerinden gönülleri daha fazla karartmadan hepsiyle özdeşleşerek bir başlangıç yapmaktır.”
Bu ifadeler, “etnik ve dinî kimlikler üzerinden” yapılan suni tanımlamalarla “cendereye sıkışmış/sıkıştırılmış halimizden da kurtuluşun anahtarı gibi sunuluyor.
İlbak’ın yazısında üzerinde durduğu temel problem özellikle Cumhuriyet’le birlikte “bin yıllarla tanımlanan ortak tarih”in yok sayılmış ve “son seksen yılda görmezden gelinmiş” olmasıdır. “Tanzimat’la başlayan ‘ötekileştirme’ ve ‘tek-tip insan üretme’ çabası Cumhuriyet’in ilanından yirmi yıl sonra anayasaya konularak bu coğrafyanın insanları isyan ettirici bir etnik homojenlik cenderesine sıkıştırılmıştır.”
Yazıda çeşitli raporlardan yapılan alıntılarla bu sıkışma, sıkıştırma hâli örneklendiriliyor: 1940 yılında yayımlanan CHP Azınlıklar Raporu’undan yapılan alıntı şöyle:
“Vilayet ve kaza merkezlerinde, hükûmet ve belediye dairelerinde ve diğer kuruluşlarda, okullarda, çarşı ve pazarlarda Türkçeden başka dil kullananların cezalandırılması. Bölgeye gidecek yabancı kişi ve kuruluşların hükümetten izin almaları gerekmektedir. Ermeni mülklerine yerleşmiş Kürtler, yerleştikleri yerlerden çıkartılarak eski yerlerine veya batı bölgelerine gönderilmeli ve demografik yapı değiştirilmelidir. Dersim bir an evvel Kürtlüğe karışmaktan kurtarılmalıdır. Olağan mahkemelerde ve sıkıyönetim mahkemelerinde asker ve sivil ‘yerli’ hâkim [yani Kürt] bulunmayacaktır. Görkemli hükûmet konakları kurulmalıdır. …Kürtler Türkleştirilmelidir! Kürt meselesi Türkiye’nin en mühim meselesidir. Yol yapımına öncelik verilmelidir. Asimilasyonun ilk şartı dil öğretmektir.”
İlbak, “Ötekileştirme ve yargılamadan mahkûm etme devlet politikası hâline getirilerek sistematik bir şekilde uygulandı ve son bir asır, bu coğrafyada yaşayan dini ve etnik topluluklara zehir edildi.” tespitini yaptıktan sonra benzer yaklaşımın yakın dönemde de sergilendiğini şu cümlelerle belirtiyor: “Bulgar zulmüne ve Belen sürgünlerine resmî ağızlardan ağıt yakıldığı günlerde Diyarbakır cezaevinde işkence sesleri duvar dışına taşıyor, köylerde dışkı yedirme merasimleri düzenleniyordu.”
Ortak tarihi yok sayma anlayışıyla üretilen politikalar, uygulamaların aksine yazıda belirtildiği gibi “Anadolu çok kültürlü, çok dinli, çok topraklı kadim medeniyetlerin art arda ve bir arada yaşadığı coğrafya”dır. “Bu topraklar” İlbak’ın ifadesiyle “Anadolu, Mezopotamya, Kafkasya, Akdeniz ve Karadeniz’dir. Anadolu medeniyeti ve kültürleri, semavi dinlerden de beslenerek birbirlerini etkilediler, geliştirip, büyüttüler ve temasta bulundukları Avrupa medeniyetlerini de etkilediler. Anadolu, Akdeniz havzasının ve Ege kültür varlığının tüm değerlerini kendi muhteva hamurunda yoğurarak derleyip toparladı, büyülü bir bireşim meydana getirdi.”
İlbak bunun üzerinde şu hatırlatma/uyarıyı yapıyor: “‘Otuz yıllık’ aymazlık üzerinden bu coğrafyanın insanlarına ve tarihi birikimine öfke kusanlar, biraz durup bu coğrafyanın şehitliklerine göz atmalı ve aynı inançla bir Fatiha okumalı. Bilinmeli ki, Ahlat Şehitliği ile Çanakkale Şehitliği bu coğrafyayı paranteze alan en özel mekanlardır. Anadolu’nun doğu kapısında da batı kapısında da birlikte şehit olduk; kanlarımız bu topraklara anlam kazandırdı. Alpaslan’ın Cuma hutbesini birlikte dinledik Anadolu’nun Malazgirt kapısında… Buğday çorbasını paylaşan mektepli çocuklarla Çanakkale’de ‘süngü taktık’. 1071’de ortak rüyanın adı Anadolu’ydu. 1918’de de aynı rüya için Anadolu’nun en batı noktası Çanakkale’de bin yıllık ortak rüya yok olmasın diye birlikte şehit olduk; karındaşlığın ötesinde bir kardeşlikle, kanlarımızı yatacağımız topraklara katık ve gelecek yaparak. Son büyük ortak rüya Çanakkale mücadelesinin üzerinden bir asır bile geçmeden ellerimizle rüyalarımıza katran döktük.”
Aslında “Tarihdeş Bir Milletin Yolculuğu” yakın geçmişteki suni durumun geçiciliğine vurgu yapıyor. Gelecek perspektifini de böylece çiziyor: “birlikte yaşama kültürüne aşina bu topraklar Türk, Kürt, Çerkez, Laz, Kafkas, Arap, Süryani, Asuri… dil ve kültürleriyle birbirini aşılayarak daha da zenginleşmeye devam edecekler. Anadolu, mevcut dil ve kültür zenginliğini yeni değerlerle besleyerek daha da büyütecektir. Farklılıklar bu toprakların zenginliği olmaya devam edecektir.”
“Geleneğimize dönüp bu toprakların kadim halklarıyla ‘eşit’ yurttaşlar olarak barışmak, helalleşmek, her bir topluluğun kendisi kalarak, kültürlerini yaşatarak ve her bir değerin “Göklerin ve yerin yaratılması ile dillerinizin ve renklerinizin ayrı olması, O’nun ayetlerindendir. Şüphesiz bunda, bilenler için gerçekten ayetler vardır” [Kur’an 30/22] hakikati gereği, farklılıkların  ‘yaratılmış bir ayet olduğu’ gerçeğini benimseyerek yeni bir asrın ilk çeyreğinde gelecek büyük vizyon sahibi ülke idealine katkı vermek zorundayız.”
Dil ve Edebiyat dergisi 53’üncü sayısında Üzeyir İlbak’ın “Tarihdeş Bir Milletin Yolculuğu” başlıklı yazısını kapağına taşıyarak tarihi sürece katkı sunan bir sayı ile çıkıyor.
Dil ve Edebiyat dergisinde öne çıkan diğer başlıklar ise şöyle:
Müçtehit Şair: Sezai Karakoç/ Zafer Acar
Bir Gönül Şairi: Yunus Emre/ Mustafa Özçelik
Necip Fazıl’ın Sinema Anlayışı ve Senaryo Romanları/ Mustafa Miyasoğlu
Otobüs –günlük- / Özkan Şahin

E-POSTA GRUBU

Dergi~lik e-posta
dergilik@googlegroups.com