2010-01-30

“İkindi Yazıları”nı hatırlar mısınız?



















Merhum M. Ali Zengin’in o sarı kâğıda basılı İkindi Yazıları, yeniden tıpkıbasım olarak yayımlanacak. Hazırlıklar son aşamaya gelmiş durumda. İkindi Yazıları dergisinin 54-56.sayılarına maalesef ulaşılamadı. Derginin belirtilen bu nüshalarına ulaşmak için bizimle iletişime geçerseniz seviniriz. Saygı, sevgi ve selâm ile...

İletişim:
duran_boz@hotmail.com
dergilik@gmail.com

2010-01-16

Dergiler çıkmalı...

Bir dergi çıkarmak için sızlanıp dururduk. Hatta, şöyle zengininden bir hacıbabanın kızına kendimizi feda etmeyi göze aldığımız bile olurdu, bu sayede bitimiz kanlansın da bir dergi çıkaralım diye…

Kurumlaşmayı matah bir şey sanırdık, uzun soluklu olmayı, markalaşmayı… Çünkü hepimiz gençtik ve bu konularla ilgili sınavlarla boğuşuyorduk o zamanlar…

Bizim için dergi çıkarmaktan da önemlisi dergi çıkarmayı konuşmaktı biraz da…

Üç kişi bir araya geldik mi dergi projeleri akardı dilimizden…

O projeler, o imkansızlıklar, o hayaller daha bir pekiştirirdi arkadaşlıklarımızı…

Hayata, sanata / edebiyata, ekip hareketine bakışımız kimliğimizi şekillendirirdi; dergi tanımlı sevinçlerimizle, kavgalarımızla, düşmanlıklarımızla farkında olmadan sıkı bir eğitimden geçerdik aslında…

Bir dergi çıkarma ukdesi taşıdığım için söylemiyorum bunları… Hamdolsun, tadacağım kadar tattım bu heyecanı da… Ali Haydar Haksal'ın Yedi İklim'ine ilk sayılarında omuz verdim, Hasan Aycın, Yusuf Ziya Cömert ve merhum Ramazan Dikmen'le "Kayıtları"ı başlattım, Hüseyin Su ve güzide arkadaşlarıyla birlikte Hece Edebiyat'ı ve Hece Öyküler'i sırtlandım… Hece Edebiyat, Hece Öykü ve Yedi İklim'in yayın hayatı sürüyor; ben oralarda yazmıyorum artık, bundan sonra da yazmayacağım ama her yeni sayılarıyla gönlüm göneniyor…

Evet, konu benim ukdem değil…

Konu, dergiciliğin hâlâ meteliksiz sanat sevdalılarının işi olduğudur; sanatla uğraşmaktan başka kârları olmayanların kârıdır dergi çıkarmak...

Konu, paranın olduğu yerde edebiyatın amatör sesinin kısıldığını, profesyonelliğe çıkacak yolun tıkandığını söylemektir…

Dergâh, Hece, Varlık, Özgür Edebiyat gibi yerleşik dergileri dışarıda tutarak söyleyecek olursam, iyi dergiler hâlâ dergi çıkarmayı mesele edinenler ve bu işi cep haçlıklarıyla yapmayı seçenler tarafından çıkarılıyor…

Bir Nokta, Ay Vakti, Temrin, Ğ bir edebiyat eylemi, Heves, Kuşluk Vakti, Ayraç, Yüzakı, Yolcu, Ayburcu, Mor Taka, İkindi Yağmuru… ve adını hatırlayamadığım onlarca derginin hiç birini, edebi buzdolabı niteliğindeki sermaye dergilerinin topuna değişmem…

Değişmem çünkü bu dergilerden sanat sevdası tüter buram buram… Orada yazanlar soran ve sorgulayan dillere sahipler… Daha da önemlisi sanatın künhüne vakıf olma ve tüm tırnaklarıyla ona tutunma çabası tek gündem maddesidir…

Bu dergilerdeki dipdiri heyecanlar bize şunları fısıldarlar biteviye: Biz bu dergileri çıkarmazsak yeryüzünde sanat bitebilir ve biz bu dergilerde yazmazsak kimseler almaz kalemi eline…

Elbette o dergiler çıkmaz ve onlar yazmasa değişen pek bir şey olmaz dünyada… Olmaz ama ancak iddiaları olanlar dimdik durabilirler hayatın orta yerinde…

Büyük bütçeli ama tertemiz dergiler olur zaman zaman, ortalama bir bütçeyle ucu-ucuna çıkan dergiler de… Bir zamanlar Enis Batur'un çıkardığı Gergedan, şimdilerde Dergâh, Hece, Varlık, Özgür Edebiyat, Yedi İklim… böyle dergiler… Sanat ortamını bu dergiler belirlerler ama oradaki asıl haketi "seriyye dergileri" sağlarlar; üç beş sayı çıkarlar ve kapanırlar ama çıkışları da kapanışları da hep hareket içredir…

Zaman'dan Yusuf Gündüz'ün yaptığı o güzel kültür – sanat haberlerinden birinde okumuştum: Kapanması kararlaştırılan Virgül dergisinin koordinatörü Bünyamin Güneş, dergiciliğin sponsor desteğiyle ya da piyasa koşullarına uyum sağlamakla yapılabileceğini, Kültür Bakanlığı'ndan destek almadıklarını, böyle bir talepte bulunmadıklarını belirterek dergiyi kapatmayı seçtiklerini söylüyordu…

Virgül'ün kapanması tümüyle maddi imkansızlıktan ibaret değildir, aransa elbette yeni bir imkan bulunurdu… Virgül'ün kapanması "muhanete muhtaç olmama ahlakı"nın bir gereğidir ve bu alkışlanacak bir tutumdur…

İstitraden söyleyeyim: Virgül, solcuların değil de sağcıların elinde olsaydı, onlar ilgili bakanlıkların kapısında günlerce ağlayarak yatarlar, gerekli desteği almadan da kalkmazlardı.

Seriyye dergiciliği de işte bunun için önemlidir… Bu dergiler hep çıkmalıdır, bir kapanmalı üç çıkmalıdır… Deli-dolu yazan kalemleri, illginç merakları, samimi öfkeleri, muhalefetleri, eyvallah etmeyen tutumları ve cep harçlıklarıyla sanat sevdalıları bizzat bu işin ve hareketin içinde olmalıdır…

Böyle olmazsa sermaye dergilerinde monşerlerin zevkine göre kalem oynatanların belirledikleri buz gibi bir bir sanat ortamına mahkum oluruz.

Solcuları ve İslamcıları sanatta var kılan maddi sermayeleri değil, gönül sermayeleridir; salt ticari ilişkilerin belirlediği bir sanatsal hayat onların gönüllerini ve misyonlarını kirletir.

Sağcıları sanattan nasipsiz kılan da işte tam budur…


Ömer Lekesiz

Yeni Şafak
16 Kasım 2009

Aydın’da Bir Edebiyat Dergisi: Az Edebiyat

Bu yazı ”Az Edebiyat”a dairdir. Edebiyat Ortamı Dergisi’nin 7.sayısında yer alan Arif Ay’ın “Dergiler Arasında” yazısını okuduktan sonra nicedir yazmayı düşündüğüm bu yazıyı yazma zamanının geldiğini fark ettim. Evet, daha fazla geç kalmamalı ve ”Az Edebiyat”a dair az-çok demeden bir şeyler yazmalıydım.

Arif Ay yazısında Dergâh’ın 2009 Ocak sayısında yayımlanan “Mavi Yeşil” dergisinin editörü ile yapılan söyleşiden bahsettiği yazısında taşradaki edebiyat dergilerinin konumunu ele almış. Bunun üzerine taşrada yaşayan birisi olarak bir taşra dergisi olan Az Edebiyat’ tan bahsetmenin tam da zamanı olduğunu düşünüyorum. Az Edebiyat birinci yılını tamamladı. Mavi yeşil’in 10 yıldır yayımlandığı düşünülürse el’an bu dergiden bahsetmenin çok uygun olmayacağını düşünenler olabilir. Amma velâkin durum öyle zannettiğiniz gibi değildir efendim…

Bir kere Aydın gibi maalesef edebiyatın yeteri kadar önemsenmediği bir yerde dergi çıkarabilmek bile başarılı sayılmak için yeterlidir. Az Edebiyat her şeyden evvel bunu başarmıştır. Siz bir de bu derginin edebiyat dergisi olduğunu düşünün; bu işe kalkışmak için edebiyata ne derece sevdalı olmak gerektiğini tahmin edebilirsiniz.

Az Edebiyat’ın sahibi ve sorumlu yazı işleri müdürü olan Kemalettin Bal bir edebiyat öğretmeni. Kemalettin Bey’in bu dergiden önce okuldaki öğrencileriyle birlikte çıkardığı bir edebiyat dergisinin olduğunu ve Az Edebiyat gibi bu derginin de hemen her şeyi ile kendisinin ilgilendiğini biliyorum. Hatta o derginin birini görme imkânım oldu; şöyle yazıyordu künyesinde : “Para buldukça yayımlanır.”

Sevgili Kemalettin Bal’la tanışma imkânım oldu. Ben de merak ediyordum; hayallerimi gerçekleştiren, Aydın’da edebiyat dergisi çıkarma cüretini kendinde bulan kimdir diye. Karşılaştığımda, matbaada derginin yeni sayısı için hazırlık yapıyordu. Karşımda dergi çıkarmanın yükünü omuzlamış oldukça mütevazı birini gördüğümü bilmenizi isterim. Derginin, edebiyatın, hayatın yükünü omuzlamış birini…

Ahmet Turan Alkan kendisini anlatırken birkaç sayıda kalmasına rağmen çıkardığı bir dergiden bahseder. Hayatında çok kısa da olsa yer almış bu durumdan bahsetmesinin elbet bir sebebi vardır: Dergi çıkarmanın ne kadar meşakkatli ve ne kadar ehemmiyetli olduğunu bildiğinden yapılan hiçbir çalışmayı küçük görmez. Kendisini anlatmak için söyleyebileceği onca özelliği varken o; kısa süren dergicilik macerasına değinmeden geçmez.

Kimileri için böyledir bir dergi çıkarmak. Bütün zorluğuna rağmen vazgeçilmezdir. Kemalettin Bal gibi bu yola gönül verenlerin, edebiyat dergisini çıkarmak için “vazife şuuru” ile çalıştıklarına inanırım ben. Bu yolda yürürken belki kendilerine destek olacak kimse yoktur etraflarında ama vazifeyi ihmal etmemek için çırpınan kocaman bir yürekleri vardır onların ve bir de edebiyata olan sevdaları.

Bu mukaddes yola çıkma cesaretini gösterdiği ve hayatı biraz daha anlamlandırmak için elinden gelen gayreti esirgemediği için sevgili Kemalettin Bey’e bilhassa Aydın ahalisi adına teşekkürü bir borç bilirim.

Biliyorum, bütün bu çırpınışlar az daha edebiyat için…

Kağan Aksoy

2010-01-10

"Mostar" dergisi "Resmi ideoloji ve Türk romanı" dosyası ile çıktı

Mostar, Ocak sayısında "Resmi İdeoloji ve Türk romanları" başlığıyla, tartışmalı bir konuyu gündeme getiriyor.

Mostar, 2010 Ocak tarihli 59. sayısında, son yılların oldukça
tartışmalı konularından birisini kapağına taşıdı. "Resmi İdeoloji ve
Türk romanları" başlıklı dosyada, 20. yüzyıla yeni bir devlet ve
ideolojiyle girilen Türkiye'de, egemen ideolojinin halkı zihinsel
anlamda biçimlendirmesinde edebiyatın üstlendiği rol konu ediliyor.
Dosya, Köksal Alver'in dosyaya da ismini veren yazısıyla açılıyor.
Alver, "koşullandırılmış bir anlatım olarak gördüğü romanın, resmî
ideoloji ile olan ilişkisini güdümlü, ödevli, vazifeli ve ödünç
kelimeleri kuşanarak meydana sürülmüş gözü kara, anlayıştan uzak ve
bağnaz bir dil" olarak tanımlıyor. Yazar bu ilişkinin insana
dokunmayan, insanı anlamaktan uzak ve onu sadece hedefi için
araçsallaştırmayı amaç edinen yanına dikkat çekiyor. Celil Civan, bu
ilişkinin günümüze dair en somut örneği olan Şu Çılgın Türkler'den
hareketle kaleme aldığı "Şu mağrur ve mağdur Türkler" isimli
yazısında, "iyiler ve kötüler ayrımına yaslanan bir kurgu" olarak
gördüğü bu eserin, "gerçek tarih"i anlatmaktan öte cumhuriyete özgü
bir mitoloji tasarımını ima ettiğini belirtiyor. Alper Çeker ise
"Cumhuriyet'in ısmarlama edebiyatı" başlığını taşıyan yazısında,
Türkiye'de edebiyat ve sanat aracılığıyla kamuoyu oluşturulmasını tek
parti yönetiminin bir alışkanlığı olarak gördüğünü ifade ediyor. Bu
alışkanlığın devamını çeşitli olaylar üzerinden değerlendiriyor.
Dosyaya "Akıntıya karşı sivil şiir" isimli makalesiyle destek veren
Ahmet Murat ise, "Şairin bir ideolojik örgütlenme olarak 'sistem'le
sorunları olabildiğini ve Türk şiirinin bu konunun yetkin ve aşikâr
örnekleriyle dolu olduğunu vurguluyor. Özellikle Ece Ayhan'ın "sivil
şiir" tabiriyle hâkim ideolojinin edebiyatla hemhal olmasına verdiği
tepkiyi, askerle, askerî düzenle didişmesini, Ayhan'ın "Gerçekte
yeniçeri ocağı kapatılmamıştır" sözünü referans alarak yorumluyor.

Mostar'ın Gündem dosyasında bu ay "Demokratik Açılımın Seyri" konu
ediliyor. 2009 yılına damgasını vuran Demokratik Açılım, geçtiğimiz ay
gerçekleşen Reşadiye baskını, DTP'nin kapatılması, şiddetin sokaklara
taşması gibi olaylarla tökezlemiş ve "acaba bitiyor mu?" sorusu ortaya
çıkmıştı. Bu soruya konunun uzmanlarından Hatem Ete ve Naci Bostancı
cevap ararken, dosya kapsamında Prof. Dr. Bülent Aras ile yapılan
söyleşi de önemli bir tartışma ortaya koyuyor.

Mostar'ın diğer sayfaları da dikkat çekici. Bülent Arınç'a suikast
iddiaları hakkında önemli açıklamalarda bulunan Mehmet Altan; "Devlet
Açılımına, Anayasal Kapatma mı" sorusuna cevap arayan Murat Yılmaz;
"Devlet Basireti, Sokak Sağduyusu, Sanatçı Duyarlılığı" isimli
yazısıyla demokratikleşme sürecinin yolunun toplumdan geçtiği
vurgusunda bulunan M. Mücahit Küçükyılmaz; son ayların önemli tartışma
konularından 'katsayı eşitsizliği'nin temelindeki probleme işaret eden
Mustafa Şentop; geçtiğimiz ayın önemli dış politika konularına dair
önemli yorumlarda bulunan Cüneyt Yenigün, Ali Şahin ve Mesut Özcan;
Batı'daki düello geleneğinin Mütareke Dönemi'nde ülkemizde tırmanışa
geçmesini somut örneklerden yola çıkarak detaylıca inceleyen Ali Şükrü
Çoruk; dünya genelinde Hollywood'dan daha büyük bir ekonomiye sahip
bilgisayar oyunları sektörüne ve bu sektörün muhtemel tesirlerine
farklı bir bakış sunan Hakan Hastaoğlu; geçen ay kaybettiğimiz ve bu
topraklar için sinemanın tercümesini yapan yönetmen Ahmet Uluçay'ı
saygıyla anan yazısıyla Elif Tunca; değer(ler) algısının değiştiği bir
zamanda insanımıza kaybettiklerini yeniden bulduracak Fethi
Gemuhluoğlu'na dair İnsan ustası isimli yazısıyla Said Yavuz; ne idüğü
belirsiz yapıtlar ve çevirilerin oluşturduğu manyetik alanda pusulasız
kalmış okura dair önemli çözümlemelerde bulunan Ahmet Terzioğlu ve
diğerleri... Mostar okurlarını bu ay da doyurucu bir içerik bekliyor.

İletişim:
EYÜPSULTAN MAH. ESMA SOK. NO: 7/A
SAMANDIRA-SANCAKTEPE/İSTANBUL
TEL: 0216 564 25 00
www.mostar.com.tr
dergi@mostar.com.tr

2010-01-03

"Dergâh" dergisi

Hudayinabit adlı şiir kitabı Profil Yayınları'ndan çıkan şair Süleyman Çobanoğlu Dergâh dergisinin orta sayfa sohbetinde az şiir kitabı çıkarmasının sebeplerini anlattı.

Dergâh dergisine konuşan şair Süleyman Çobanoğlu, son şiir kitabı "Hudayinabit"in "Şiirler Çağla"dan on beş yıl sonra yayınlanmasını, "Şiir yayınlamak, hatta yazmak konusunda bir programım, projem, stratejim, yaklaşımım yok. Şiirimi planlamıyorum. Takvimimde işaretlemiyorum. Biliyorum ki, şiirin kaçırdığı bir tren yok, elden çıkardığın bir zaman, getireceği bir kâr yok" diyerek açıklıyor.
Hudayinabit adlı şiir kitabı Profil Yayınları'ndan çıkan şair Süleyman Çobanoğlu Dergâh dergisinin orta sayfa sohbetinde az şiir kitabı çıkarmasının sebeplerini anlattı. Şiirler Çağla'dan on beş yıl sonra yeni şiir kitabı için neden bu kadar uzun süre beklediğiyle ilgili soruyu şöyle cevaplıyor:

"Çok basit: Yeni kitabım bitmemişti. Şiir yayınlamak, hatta yazmak konusunda bir programım, projem, stratejim, yaklaşımım yok. Şiirimi planlamıyorum. Takvimimde işaretlemiyorum. Biliyorum ki, şiirin kaçırdığı bir tren yok, elden çıkardığın bir zaman, getireceği bir kâr yok.

İçine sindi mi, bu bir şiir kitabı oldu mu? Hayır. O zaman çıkarma. Bir dergiden mutlaka kafanı uzatmak mı, yoksa yazdığın şeyin şiir olması mı?

Hudayinabit'in bir bütünlük arz ettiğini görene kadar çıkarmadım. Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın çok kitap çıkarması faziletse, "Kendi Gök Kubbemiz" nedir?"
Kitap boyunca gözetilen bir hatır, hissedilen bir vefa, duyulan bir merhamet, onarılan bir gönül, özen gösterilen bir denge var. Bunların içinden özellikle "merhamet" sorulduğunda şunları söylüyor Çobanoğlu: "Bu başat duygudur, doğru.

Çünkü ortalık karıştığında, tarih tıkandığında ve insanın acınası insanlığı köpürdüğünde, ilk kurban verilen merhamet olur. Şairin en çok aradığı. Merhamet, evet.

Ama o edilgen, yapış yapış, cıscıvık sevicilik değil. Çok daha başka, çok daha derin bir şey. Merhamet, şairin ve insanın varlığa katılmasıdır. Hüznünü gideren, yalnızlığını azaltan o merhem...

Merhametsizlik bunun yolunu acımasızca keser. Şiirin tam da bugün merhameti talep etmesi ve merhamet yayması gerek. Aksi, şiirden beklenen temel şeyin ıskalanması olur."İlham, ocaktan indirmememiz gereken bir aştır görüşünü tekrardan yorulmayacağını dile getiren şaire göre, "ilham Alllah'ı hatırlatır. Gergin bir urgan gibi; diğer ucundan mutlaka bir tutan olmak lazımdır. Derinlemesine bir çizgiden söz edenlerin, insan ve toprakla, Allah ve dünya ile bağıntıdan dem vuranların "ilham" diye bir meselelerinin olmaması; sağlıksız, kişiliksiz. (...) İlham, neyi nasıl anlayacağımızı söyleyen bir anahtardır."

Dergâh dergisinin Aralık sayısında Murat Türkyılmaz, Atakan Yavuz, Rıdvan Sözener, Mustafa Burak Sezer, Murat Saldıray, Elif Nuray, Emel Özkan, Orhan Tepebaş ve Nadir Aşçı'nın şiirleri, Selçuk Orhan ve V. Hüseyin Kaya'nın ise hikâyeleri yer alıyor. Osman Toprak, Mustafa Akar ve Said Yavuz'un derkenar sütunlarında yazdığı dergide Mustafa Kutlu'nun son kitabını Kadir Can Dilber, alternatif anlatımlarla ele alıyor. Hakkı Özdemir'in "Türk Romanı" yazıları Tarık Buğra ile sürüyor. Dergâh dergisini eline alanlar bu sayıda ayrıca Adem Yazıcı'nın "Ziya Osman Saba", Emel Koşar'ın "Suat Salih Arsal" yazılarını da okuyabilirler. Fatma Karabıyık Barbarosoğlu'nun "Cumhuriyetin Dindar Kadınları" adlı önemli eserini Yunus Emre Tozal değerlendiriyor.

Tel: 0 212 518 95 78

2010-01-02

"Ay Vakti" dergisi

Ay Vakti 111-112. Sayı: Önce Değer

Önce değer diye başlamış Ay Vakti ön sözünde. İnsanlığın hırslarıyla mahvettiği doğa ve yine hırslarıyla mahvettiği kendi öz varlığı duruyor karşımızda. Can çekişiyor tarih, tekerrür etmekten yorulmuş encamıyla. Ve cevap veriyor Şeref Akbaba ‘Dar Kapıdan Geçerken’de; ibret alınsaydı olmazdı… Olmazdı diyor. Ardından ekliyor, hakikatin değişmez adresinin sorularımıza cevap vereceğini.

“Ceza” ile Naz Ferniba masal tadında bir öykü sunarken, “İnsanlığın Serencamı” ile Üzeyir Süğümlü, hikâye ediyor insanlığı kendi deyimiyle. Sayının diğer öyküleri; Talip Çukurlu; “Bir Hat’ıra” ve Samet Kara; “Aynadaki Yara”.

Ahmet Sezgin, “Kar Renkli Çocukluğum” isimli denemesiyle bir çocuğun güncesinden kaçamaklar sunuyor bize. Buzlu camların arkasından izledigimiz ilk kar heyecanımızı dillendiriyor. Sonrasında Necmettin Evci; “Düşünce Çıkmazı, Düşünce Yokluğu” geliyor.

Bülent Gündoğan , ‘Sanal İsitila’yla hatırlatıyor; telefon, televizyon, internet gibi hızla yayılan ve bizi yutan sanal felaketin farkına bile varmadığımızı. Yanı başından Celal Tosun sesleniyor; ‘seni bekliyorum aşk!
Bütün zamanların, bütün mevcudatın diliyle yalvarıyorum O’na.
Bana aşkından bir zerre ihsan etmesi umuduyla…’
Şiir tadında bir deneme; “Yokluk-Yakarışlar” okurlarını bekliyor.

Araştırma başlığı altında; “Mevlevîlik” ile Hüseyin Güllüce, Mevlevî tarikatında süregelen mürşitlik ve halifelik şeceresi hakkında doyurucu bilgiler verirken, Bayram Gündoğdu; ‘Azerbaycan’da M. Akif Hayranı Bir Şair: Bahtiyar Vahabzade’yi konu alıyor.

Şiiri de unutmamak lazım; Bahaettin Karakoç; Sevgilim Kıskansa da, Mehmet Atilla Maraş; Kül, A.Vahap Akbaş; Savaş Çocuğu, Yavuz Ertürk; Erken Gelir Haberler, Talip Işık; Esenlik Muştusu ve Rasim Demirtaş; İkinci Bahar-Ruh Kadehi okumalarınız arasında bize tatlı bir soluk aldırıyor.

Söyleşi kısmında, Mustafa Uğurlu’nun konuğu; Hattat Yusuf Bilen…

Sinema kategorisini dolduran isim ise, “Kameranın İsyanı ya da Fransız Yeni Dalga Sineması” ile Abdullah Ömer Yavuz ‘meselenin özü şiirin isyanı gibi Yeni Dalga Sineması da isyandır, isyandadır’ Diyor.

Kitap bölümünde, ‘Şairlerin Gazze’si tanıtılıyor Uğur Mantu tarafından ve Umberto Eco üzerine keyifli bir yazı, Mehmet Erikli’nin kaleminden bizi bekliyor.

Ve Şiraze; Saklı Mektuplar LIII…

Keyifli okumalar.

www.ayvakti.net
ayvakti@gmail.com

Yasemin Başpınar

"Temrin" dergisi



Temrin edebiyat dergisi, Ocak ayına 21. sayısıyla girdi. Aylık düzenli olarak yayımlanan derginin okul kimliği bu ay bir kere daha kendini gösteriyor. Derginin bu sayısında yine yeni kalemler yer alıyor.

Ocak sayısında derginin girişinde bizi bir tercüme şiir karşılıyor. Nihan Işıker’in Sohrap Sepehri’nin bu şiirini Farsça aslından tercüme etmesi, derginin ciddiyetini ve hassasiyetini göstermesi bakımından anlamlı duruyor. Derginin tercüme edilmiş bir şiiri koyma yerine bizzat bir şiiri tercüme ettirmesi, genç yaşına rağmen güven ve ümit veriyor. Bu sayının şairleri: Metin Tonbul, Emin Çelikli, Leyla N. Karaca, Kenan Mermer, Nurettin Durman, Şeref Yılmaz, Zeliha Köse ve Muaz Güner.

Ersin Teres, “En Eski Türk Şiiri” serisinin dördüncüsünü kaleme aldı. Türk şiir geleneğini ilk örnekleriyle ele alan bu çalışma, edebiyat araştırmacıları için önem taşıyor. Mükrime Dilekçi, “Hayata Dair Not(a)lar” isimli yazısında kendi iç sesini dillendiriyor ve kalbinin derinliklerine yolculuk yapıyor. Hatice Eğilmez Kaya, “Bir Derde Müptela Olmak” isimli yazısında, her varlığın bir derde müptela olduğunu, her derdin tarif edilemediğini ve varlığın kendisinin başlı başına tatlı bir bela olduğunu berrak bir üslupla anlatıyor. Nevzat Canan, “Volonkova İstasyonu” isimli öyküsünde, içkiden uzak duran birisinin bunun sebeplerini fark etmesi üzerinde duruyor. Erhan Kolak, “Nepra” isimli öyküsünde, Nepra’nın ölümüyle oluşan boşluğu, sevdiklerinin ne kadar derinden duyduklarını anlatıyor. Mehmet Uyar, bu sayının yeni konuğu… Bu ilk öyküsünde bir hazırlık hâlini sürükleyici ve etkili anlatabilmeyi başarmış. Onur Akbaş, Polisiye romanı ele alan önemli bir çalışma ile bu sayıya katkıda bulunmuş. Yazının başlığına konulan “I” ifadesinden, yazının devam edeceği anlaşılıyor. Edebiyatın dışında gibi algılanan ama merkezinde yer alan bir konu için oldukça ilginç bir çalışma… V. Hüseyin Kaya, “Bugün Bayram” öyküsüyle okurun karşısına çıkıyor. Çocukluğundaki bayramları hatırlayan kahramanın yıllar sonra nişanlısıyla şekerlere bakıp mutlu olamaması çekici bir üslupla ele alınıyor. Nazan Özen “Yüzleşme” isimli denemesinde çocukluğuna gidiyor. Çocukluğunda ruhuna etki eden konuları ve kurduğu hayalleri dillendiriyor. Bu sayının bir başka yeni ismi ise Eylül Başak… Eylül Başak bu sayıda “Kenan İlinde Bir Elif” isimli öyküsüyle ilk kez okurun karşısına çıkıyor. Elif’in Canan ve Züleyla kimliğine bürünüp bir aşk peşinde gidişini, sonra Elif hâline dönerek gerçeği kavramasını anlatan öykü, başlangıç için iyi bir yerde duruyor. Murat Taş, bu kez “Araba Sevdası” isimli öyküsüyle okuru selamlıyor. Araba alma hayali ile yaşayan bir insanın ruh halini rahat ve trajikomik bir üslupla ele alıyor. Halenur Uluğ, derginin kadrosunda bir isim olmasına rağmen ilk kez okurun karşısında çıkıyor. “Ateşi Kes” isimli denemesinde, insandaki güçlerin kontrol altında tutulması ve müspete kanalize edilmesi gerektiği, savaşın çıkar yol olmadığı ve savaştan önce önlemin alınması gerektiği üzerinde duruyor. Fatih Kutlu “Annemin Armağanı” isimli yazısında annesinin, büyüklerinden öğrendiği ve duyduğu bazı bilgileri okurla paylaşıyor. Halk edebiyatına katkıda bulunabilecek böyle bir yazının önemli olduğunu ifade edelim. Merve Akbaş’ın, “Cihan Aktaş’ın Hikâyelerinde Kadın Duyarlığı” isimli yazısı, önemli detaylara ışık tutuyor. Gülçin Aydın Gürler, bu sayıda ilk kez okurun karşısına çıkan bir başka isim… Sabancı Müzesi’ni gezerken hissettiklerini kaleme almış. Şeniz Bayır’ın, “Gecikmiş Rüya” isimli öyküsü, “anlatıcı unsuru”na farklı bir açıdan yaklaşması bakımından önem taşıyor. Abdullah Tosun, ilk kez bu sayıda okurun karşısına çıkıyor. “Yaprağın Düşü” isimli öyküsünde daldan düşen bir yaprağın serencamını akıcı bir şekilde ele almış. Mustafa Bağ, “Bir Kazak Hikâyesi” isimli öyküsünde bir kazağın örülme macerasını anlatırken insanın eşyaya olan bağımlılığına da dikkat çekiyor. Güzin Akyüz, “Tiz Çargâh Perdesi” isimli öyküsünde, bir musiki makamına kurguyu başarılı bir şekilde giydirebilmiş. Bu sayının kitap tanıtımını İmdat Akkoyun yapmış.

İletişim:
bilgi@temrindergisi.com
www.temrindergisi.com

E-POSTA GRUBU

Dergi~lik e-posta
dergilik@googlegroups.com