umran etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
umran etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2012-08-08

'Umran' dergisi 216. sayısında

Temmuz ayında yayımladığı ‘İslâmcılığın Seyri’ başlıklı dosyası ile basında süren İslâmcılık tartışmalarını ‘başlatan’ Umran dergisi yeni çıkan 216. sayısında İslâmcılıkla yakından ilgili olan çağdaş Müslüman düşüncenin bazı eğilim ve yönelimlerini gündeme taşıyor.

Çağdaş Müslüman düşüncenin mahiyetini belirleyen temel unsurlardan biri, Müslüman kavimlerin Batı ile karşılaşması ve onunla yüzleşme arzusudur. Bu dönemin tipik özelliği ‘yenilmişlik duygusu’nun beslediği tepkiselliktir. Çünkü Müslümanlar, bu dönemde siyasi güçlerini neredeyse bütünüyle yitirmişlerdir. Bu ise, doğal olarak, yenilginin nedeni üzerinde yoğunlaşma ihtiyacını doğurmuştur. Bu yoğunlaşma hali kimi zaman savunmacı bir karakterde olmuş kimi zaman özgüvenli bir karşı çıkışa işaret etmiştir. Dönemsel etkilenmeler/etkileşimler dikkate alındığında bugün çağdaş Müslüman düşünce hem bir imkana hem de zaafa işaret etmektedir. Bir arayışı içinde barındırmasından dolayı önemli bir imkan olan bu düşünsel seyir düşünce konularında bütünlüklü bir bakışı yetkin bir biçimde teorize edemediğinden dolayı zaaflarından kurtulamamıştır.

Umran’ın bu sayısında M. Kürşad Atalar genel olarak meselenin bu boyutuna eğiliyor. Talal Asad Muhammed Esed’i, Miraç Can Uğur ise Fazlur Rahman’ı ele alıyor. Abbas Pirimoğlu ise meseleyi genel bir perspektiften Müslümanların düşünce sorunları üzerinden ele alarak işliyor.

Ortadoğu’da yaşanan gelişmeleri ele alan yazılar tartışılan konuların mahiyetini kavramak bakımından önemli. İlhan Akkurt, liberalizm tartışmalarına ilişkin bir kritik yazısı kaleme aldı. Mesut Karaşahan ise modern zamanların merhametsizliğini, ahlak ve iffetin yok oluşunu Almanya’daki terk edilen bebeklerin konulduğu kutular üzerinden ele alıyor.

Umran’ın ağustos ayrıca Şakir Kocabaş’la ilgili olarak Metin Önal Mengüşoğlu’nun kaleme aldığı önemli bir yazıyı Hasan el-Basrî konulu söyleşi izliyor. Ahmet Sait Akçay Müslüman şair Shabbir Banoobhai hakkındaki değerlendirme yazısı ile yer alıyor Umran’da.

Dergide dosya konusu dışında ilk önemli metinler de yer alıyor. Muhammed Esed’in Mekke’ye Giden Yol kitabında 1973 yılında yazmış olduğu ve Türkçede yayımlanan hiçbir tercümede yer almayan metni Selim Karlıtekin tarafından çevrildi. Ölümünün ellinci yılında çeşitli etkinliklerle anılan Ahmet Hamdi Tanpınar’ın kırk yılı aşkın bir zamandır Edebiyat Üzerine Makaleler kitabında dört sayfası eksik yayımlanan bir metninin tam hali yer alıyor. Asım Öz’ün metnin serencamını anlattığı sunuşuyla beraber yayımlanan bu metin tek parti devrindeki yayıncılık faaliyetlerini anlamak bakımından da önemli.


İrtibat:

0212 631 12 50
www.umrandergisi.com

2012-07-04

'Umran' dergisi

Umran dergisi temmuz sayısında, İslâmcılık, Türkiye iç siyasal hayatı ve bilhassa Suriye ve Mısır olmak üzere Ortadoğu’da yaşananlar ve Müslüman düşünür Roger Garaudy’nin vefatı başlıklı üç önemli dosya ile okuyucularının karşısına çıkıyor.

İslâmcılık dosyasında İslâmcılığın ne ifade ettiğini, Müslüman âlemindeki İslâmcılık hareketlerinin birbiriyle ilişkileri-etkileşimlerini, bulundukları ülkelerdeki rejimlerle mücadelelerini ele alan yazılar ve röportajlar yer alıyor. Bilhassa dünyanın gözleri önünde Suriye’de icra edilen Esed-Baas rejiminin vahşi katliamlarının, Mısır İhvan’ının cumhurbaşkanlığı seçim zaferinin tahlili, gelecek dönemde askeri dikta ile ilişkilerinin incelendiği Ortadoğu dosyası çarpıcı yazılardan oluşuyor. Müslüman oluşu dünyada büyük yankılar uyandıran, Siyonizm’e karşı sert duruşu bağlamında kaleme aldığı ve şok eser olarak nitelendirilen “İsrail, Mitler ve Terör” kitabı yüzünden dünya kamuoyunca aforoz edilen, kitaplarının çoğunun Türkçeye de çevrildiği Müslüman düşünür-filozof Roger Garaud’nin vefatı üzerine özel bir dosya hazırlanmış.



İrtibat:

0212 631 12 50
www.umrandergisi.com

2012-06-11

'Umran' dergisinde 'Yeni Anayasa' dosyası

Haziran 2012

Umran dergisi haziran sayısında, günümüze kadarki tüm anayasaların ortak özelliğinin tepeden inmeci, halktan kopuk ve Batı’cı oluşuna dikkatleri çekiyor.

Türkiye uzun zamandır anayasa meselesini tartışıyor ve bu tartışmalar neticesinde artık yeni bir anayasa yapım sürecine girmiş bulunuyor. Her ne kadar 12 Eylül anayasası tartışılıyor gibi gözükse de bu bağlamda Umran dergisi Haziran sayısında, Türkiye’nin yakın tarihini de tartışmak anlamına gelen anayasa yapım sürecinin, günümüze kadarki hazırlanmış olan tüm anayasaların ortak özelliğinin tepeden inmeci, halktan kopuk ve Batı’cı oluşuna dikkatleri çekiyor.

Geçmiş anayasaların tepeden inmeci/jakoben bir tavırla yapıldığının tek göstergesi bu değil. Bu anayasaların tamamı da masa başında ve yüzleri Batı’ya dönük aydınlar tarafından hazırlanmış metinlerdi. Türkiye aslında büyük ölçüde bir modernleşme toplumuydu. Yani Batı gibi kendi modernliğini bizatihi kendi toplumsal dinamikleriyle üretebilmiş bir toplum değildi. Batı modernliği, arkasındaki toplumsal aktörlerin, sınıfların iradeleriyle ortaya çıkan bir süreçti. Bizde ise modernleşme daha çok bir “batı gibi olma”, “modern gibi olma”ya dayanıyordu. Daha çok devletin bir ihtiyacı olarak ortaya çıkmıştı, toplumun değil. Bu anlamda modernleşme bir anlamda devletin topluma biçim vermeye çalıştığı bir projeydi.

Dönemin elitleri “Her şeyin doğrusunu ben bilirim” düşüncesindeydiler. Sorun olan esas husus, tüm bildiklerini Batı’dan almaları ve bunları kendi ülkelerine ancak masa başı düzenleme yaparak uyarlamaya çalışmalarıydı. Halkına ve ülkesine yabancı olan bu aydınlar empati de kuramıyor, ülkenin ve halkın lehine-aleyhine olacak hususları masa başında kestiremiyorlardı. Bu açıdan bakıldığında anayasa tartışmalarının siyasetten kültüre, yargıdan asker siyaset ilişkilerine uzanan bir tarafı bulunuyor.

Yeni anayasa tartışmalarının içeriğinin ne kadar yeni olduğu üzerinde de durulması gerekir. Demokratik, özgürlükçü, katılımcı, çoğulcu gibi ifadelerle anılan bir anayasanın ütopyacılarda bile rastlanamayacak derecede büyük bir hayal olduğu söylenmeli. Zira tarihin sonu gelmediği gibi ideolojiler de bitmemiştir. “Demokratik, özgürlükçü, katılımcı, çoğulcu bir anayasa” söylemi son kertede liberalizmin hâkimiyetinden başka bir amaca hizmet etmez. Zira demokrasi de özgürlükçülük de çoğulculuk ve katılımcılık da içleri boş hayallerle doldurulmuş, pratiği tarihin hiçbir döneminde yaşanmamış, sahnede küresel kapitalizmin Truva atları olarak rol almış soyut kurgulardan ibarettir.

Bu bağlamda anayasa tartışmalarını derinleştirerek sürdürmek gerektiğini belirterek Umran dergisi, Burhanettin Can, Sıbğatullah Kaya, Hüseyin Hatemi, Osman Can, Reşat Petek, Besim Dellaloğlu, Macit Kenanoğlu, Kaya Kartal ve Ömer Faruk Karagüzel’in yazılarına ve görüşlerine yer veriyor. Öner Buçukcu, Dilaver Demirağ Türkiye ve dünya gündemini yorumluyorlar. Metin Önal Mengüşoğlu, Necip Fazıl biyografisini hatıraları üzerinden yazmaya devam ediyor.

İrtibat:
0212 631 12 50
www.umrandergisi.com

2012-05-07

'Umran' dergisinde yeni sosyoloji

Mayıs 2012

Umran dergisi Türk Sosyolojisi’nin nasıl bir sürece girdiğini, darbelere ve diktaya verdiği cevazlarla toplumsal realiteden koptuğunu gözler önüne seriyor.

Umran dergisi Mayıs 2012 tarihli sayısında devlet merkezli, halkı aşağılayıcı, milliyetçi formatta oluşturulan Türk Sosyolojisi’nin son yıllarda yaşanan toplumsal, siyasal, kültürel değişimlerle beraber nasıl bir sürece girdiğini, artık bu dayatmacı teori ve üslublarla, darbelere ve diktaya verdiği cevazlarla toplumsal realiteden koptuğunu gözler önüne seriyor. Artık bütün bu sürecin hilafına yeni nesil sosyologların yetiştiğine, bu gelişmenin, yarının Türkiye’sini ve İslâm dünyasını inşâda, insanlığa yepyeni umutlar sunmada çok önemli bir dönemeç olduğuna dikkat çekiyor.

2012-04-05

'Umran' dergisinde "Kurucu Tecrübeyi Anlamak"


Nisan 2012

Umran dergisi bu ay, Hz. Peygamber’in sünnetinin nasıl anlaşılacağı ve günümüzde nasıl yaşanacağı konusunu ele aldı.

Hz. Peygamber (s.a.v.)’in sünnetinin nasıl anlaşılacağı ve günümüzde nasıl yaşanacağı konusu çağdaş Müslüman düşüncenin üzerinde durduğu önemli konular arasında yer almaktadır. İlahi Hitab’ın ilk muhatabı olmanın yanında onun ilk uygulayıcısı olan son Allah elçisinin sünnetinin mahiyeti kadar sünnet söz konusu olduğunda mutlaka gündeme gelen hadisler, hadis eleştirisi, hadislerin kültürel boyutu gibi meseleler de sünnet konusu konuşulurken gündeme getirilen konular arasındadır.

Çağlar boyunca sünnet Müslüman toplumların yapısında, iç işleyişinde çok önemli bir yere sahip olmuştur. Birçok insan aslında neyin sünnet olduğunu, nasıl olduğunu bile bilmeden bir sonraki nesle hareketlerle aktarıyor. Bu annemiz, babamız, dedemiz tarafından da aktarılmaktadır. Bazen de birçok insan bunun sünnet olduğunu biliyor veya bilmiyor ancak pratik hareketlerle bunlar aktarılmaya devam ediliyor. Bugün için önemli soru(n) şu: Bugün sünneti nasıl yaşamalıyız?

Hal böyle olunca yaşamak kadar hatta ondan daha önce sünneti doğru anlıyor muyuz, sorusu üzerinde durma gereği ortaya çıkmaktadır. Çünkü sünnet denilince herkes aynı şeyi anlamıyor. Bu yüzden öncelikle sünnet anlayışımızı belirginleştirmemiz gerekiyor. Eğer doğru bir sünnet anlayışına sahip değilsek, sünneti doğru bir şekilde yaşamaktan da söz edemeyiz. Sünneti nasıl yaşayacağımız, sorusunun cevabı ise en temelde, Kur’ân’ı nasıl yaşayacağız, sorusunun cevabıyla aynıdır. Kur’ân ile sünnet arasında bu açıdan bir fark yoktur. Zira sünnet dediğimiz şey, Kur’ân’ın Hz. Peygamber’in hayatında hikmetli bir biçimde uygulanmış halidir. Bu yüzden rivayet kültürü içinden seçilmiş zanni bilgilerle oluşturulan “delail ve hasais edebiyatı” ile Müslümanların kültürel dünyasında yer edinmiş olan peygamber imajı gerçeğinden önemli ölçüde uzaktır.

Bugün Hz. Peygamber’in tarihsel olmuş ve örnek alamayacağımız yönleri yerine ticaret ahlakı, adaleti, insani yönü, evliliği, toplumsal ilişkileri, ahlakı, savaş ve barış ilişkileri ve tavırları bizim için daha önemlidir. O’nun hayatına bütüncül olarak bakılması gerekmektedir. Melekler arasında değil insanlarla hayat süren peygamberin belli yönlerini ön plana çıkaran zanlardan uzak durulması gerekliliği bulunmaktadır. Bazılarının ön plana çıkardığı gibi O, sadece kıyafeti, oturuşu ve yemek adabıyla mı örnektir? Söz gelimi zahitçe bir hayat yaşamayı tercih etmemesi önemli değil midir? Gerçek örnekliği, mazluma yardım etmesi, açları doyurması, fakirleri himaye etmesi, af ve misafirperverliğinde değil midir? İşte bu yüzden sünnet, hadis ve siyer bilgisi konusundaki tartışmaları doğru bir zeminde ele almak gerekir.

Umran dergisi bu çerçevede, Hz. Peygamber’in örnekliğini, Müslüman dünyadaki farklı hadis anlayışlarını, sünneti yaşama sürecinde ortaya çıkan bazı sorunları ele alan bir dosya sunuyor.



İrtibat:
0212 631 12 50
abone@umrandergisi.com

2011-11-03

Kısa Notlar Dergilerden


"Kapitalislam" ve "Ruhu"

Tütün dergisinin 73. sayısında Bayram Kılıç'ın yazı başlığı böyle. Bunu bir terim olarak kullanan yazar tanımını da yapmış: "Dünyanın mümin için de bir cennet olabileceğini, olması gerektiğini iddia eden Müslümanların ideolojisidir." Müslümanların (her halde Türkiyeli Müslümanların) içinde bulunduğu durumdan hareket ettiği görülen Kılıç, onların, kapitalizmin eksiklerini tamir etmekte pek mahir olduklarını belirtiyor. Çarpıcı yazının ana fikri: Kapitalislam, İslâm'ı boğazlıyor!

Konuyu ele alan bir başka yazar Ahmet Şimşek. "Kapilalislamın Ruhu". Ana fikrini ve yargısını çarpıcı bir spotla şöyle yansıtmış: "Emek üzerinden hudutsuz bir şekilde kâr edebilme imkânlarıdır kapitalizm. Kim bu imkânları hudutsuzca kullanıyorsa Müslüman'ım dese de bizden değildir." Bayram Kılıç'ın ikinci bir yazısıyla Ebubekir Abid'in Önce Geri Çekilelim başlıklı metni de Tütün'ün bu sayıda ele aldığı "özel" konuyla ilgili.

Konu ciddi. Bununla birlikte şimdiye kadar Tütün'deki bu yazılar konuşulmadı, tartışılmadı. Neden acaba?

Afganistan'ın Orada Ne İşi Var?

Kertenkele dergisinde Mustafa Celep'in Babasız Kederli Çocukları Halkımın başlıklı manzum bir metni var. Bir kavga havası hâkim metne. Özellikle yakın çevreden başlayarak uzak Asya'ya, bir ara memleket sathına ve oradan da Avrupa içlerine kadar gidip geliyor Celep. Şairin seyahatinde gözümüz yok, fakat şiirin sağlamlığına halel getirmemeli. Özellikle doldurma dizeler metni aksatıyor. Tabii bir de şunun gibi ifadeler: "Afganistan'ı al da ...... sok Amerika". Afganistan'ın böyle bir fiilin edilgen nesnesi olarak kullanılması neyle açıklanabilir? Mustafa Celep'in bu yaptığı kendi şairliğine ve şanına halel getirmez mi?

Oysa bakın genç şair Murat Şahin, nasıl inmiş köklere, oradan söylüyor: "parçalanmış bulutlardan akan sağanak / bir vahiy edasıyla aldı seni / diri bir haber gibi indin kalbe"

Edebiyatın Edebi?

Şair ve Kötülük diye bir yazısı var Mustafa Aydoğan'ın İtibar dergisinde. Sohbet havasında, kendisini okutan bir yazı. Fakat, bir yeri var, kendi içinde tutarsız gibi. "Edebiyatın 'edep'le, 'edepli olmakla' doğrusal bir ilişkisinin" olmadığını iddia ediyor Aydoğan. Dahası, yaygın olarak kabul edilen bu ilişkiyi derinliksiz buluyor. Daha net cümlesi ise şöyle: "İzleyebildiğim kadarıyla iyi bir edebiyatçı olmak için iyi ahlâklı olmak zorunluluğu bulunmamaktadır. Sanatsal yetenek kendini açığa vururken, edepli olmakla kendiliğinden bir bağ kurmaz. Edepli oluş sanatsal yeteneğin içinde kendiliğinden mevcut değildir yani." Afakî yargılar bunlar. Bunları tam tersinden örnekler vererek, yani "edepsiz"lerden kimi numuneler aktararak söyleseydi, belki daha inandırıcı olurdu. Saydığı birkaç isim var, ama onların da edepsizliklerinin neler olduğunu söylememiş Mustafa Aydoğan.

Yazının bu bölümüyle sonu arasında da bariz çelişkiler var sanki. Tartışmaya açık materyaller sunan bu yazının kimi nasıl etkileyeceğini merak ediyorum. Şimdiye kadar bir ses duymadık fakat.

Said Halim Paşa'ya Özel Dergi

TYB Akademi dergisi adı üstünde Türkiye Yazarlar Birliği'nin dil edebiyat ve sosyal bilimlere yönelik akademik dergisi... Yılda üç sayı çıkan bu derginin şimdiye kadar çıkan her bir sayısında ayrı bir şahsiyet konu edinildi. Yolculuğa Gazali ile başlayan TYB Akademi, ikinci sayısında Evliya Çelebi'yi, yılın son sayısında ise Said Halim Paşa'yı sayfalarına taşıdı. Elimizdeki son sayıya D. Mehmet Doğan'ın Said Halim Paşa ve Cahilliklerimiz başlıklı sunuş yazısıyla girilmiş. Derginin içeriğinde ise; Sadrazam Said Halim Paşa, İslâmcı Bir Düşünür Olarak Said Halim Paşa'da Milliyetçi Yaklaşımlar, Said Halim Paşa'da Üç Tarz-ı Siyaset: Batılılaşma, İslâmcılık ve Milliyetçilik, Said Halim Paşa'yı Yüzyıl Sonra Yeniden Okumak gibi başlıkları taşıyan makaleler yer almakta...

Umran'da da Said Halim Paşa

Said Halim Paşa'yı Umran dergisinin Ekim sayısından da okuyabilirsiniz. Metin Önal Mengüşoğlu'nun Osmanlı Asabiyetinden İslâmî Şuura Said Halim Paşa başlıklı yazısı, onu takiben Kudret Bülbül'ün Said Halim Paşa'nın Düşüncelerini Eleştirel Değerlendirmeleri Fazlası İle Hak Etmektedir başlığıyla sunulan mülakatı, Güngör Göçer'in Çağını Aşan İslamcı Bir Mütefekkir Said Halim Paşa başlıklı incelemesi bunlar arasındadır.

Cevat Akkanat



Millî Gazete
3 Kasım 2011

2011-08-24

'Umran' dergisinin 200. sayısı çıktı


Milli Görüş’ün Mirası

Umran, bu sayısında 1969’da başlayan Milli Görüş hareketini ve elbette merhum liderini kapsamlı bir biçimde ele aldı. Derginin 200. sayısının o sembolik titreşimleri içinde Mili Görüş hareketine ayrılmış olması da önemli. Türkiye’de İslamcılığın partili kaynaklarından biri olarak Milli Görüş hareketinin teorisinden pratiğine, Türkiye ve dünya meselelerine bakışına kadar pek çok noktasını masaya yatırdığımız bu sayının Milli Görüş hareketi etrafında geliştirilen kimi yorum biçimleri hakkında farklı bir bakışı da ortaya koyduğunu belirtmek abartılı olmaz. Milli Görüş’ün neyi ne kadar yaptığı, amacının neresinde olduğu, teorisi ve kadrosu gibi önemli soru(n)ların irdelendiği Burhanettin Can’ın yazısı Milli Görüş hareketinin işlevini anlayan, hakkını teslim eden ama aynı zamanda kimi eksik noktalara da dikkat çeken önemli bir yazı. Abdullah Yıldız, Mustafa Tekin, Serkan Yorgancılar, Quinn Mecham, Musa Çağıl ve Vahap Yaman Erbakan’ı ve Milli Görüş’ü farklı boyutlarıyla ele aldılar. Hatıralardan sosyolojik çözümlemeye uzanan bu yazılar hareketin politikasını, daha doğrusu dönemler içinde farklılaşan kimi politikalarını tarihsel gelişimi içerisinde ele alıyor. Bu bakımdan ortaya konan perspektifin önemli olduğu yadsınamaz.

Düşünce Tarihçisi Olarak Kurtuluş Kayalı

Derginin siyaset odaklı sayfaları kadar düşünce sayfalarında da önemli metinler yer almakta. Her düşünce gerçek anlamını düşünce tarihi içinde kazanıyor. Kurtuluş Kayalı, yıllardır sosyolojiden siyasete, romandan sinemaya, edebiyat eleştirisinden portreye birçok alanda önemli eserler ortaya koymuş bir aydın, akademisyen. Kitaplarının/yazılarının çoğu kendi alanında tek olacak yetkinlikte. Böylesi bir bilincin ve duyarlı çalışkanlığın birleşimi olarak ortaya çıkan yapıtlar/yazılar Türkçe düşünce dünyasını bütün boyutlarıyla kavramamızı sağlayacak derinliğe sahip bir bütünlük sunuyor. Düşünce tarihçisi olarak Kurtuluş Kayalı’nın farklılığını oluşturan edebiyat ve sinema ilgisinin, bununla bağlantılı olarak dergilere odaklanmasının Türkçedeki kültürel alanın bütünlüklü bir biçimde irdelenmesi noktasında önemli katkılar sunduğu yadsınamaz. Kurtuluş Kayalı’nın düşünce tarihi alanındaki yerini daha iyi değerlendirebilmek için Asım Öz’ün hazırladığı soruşturma soruları Alim Arlı,Aytaç Yıldız, Hakan Arslanbenzer ve Suavi Kemal Yazgıç tarafından cevaplandırılmış.

İslamcılarda Eleştiri Yok mu?

Metin Önal Mengüşoğlu ise Etyen Mahçupyan’ın geniş Müslüman kitle arasında tenkitçi ve kritikçi bir damar olmadığını işaret eden yazısını kritik ediyor ve her zaman İslamcı aydınlar içerisinde eleştiriyi ibadet bilen nitelikli kalemlerin olduğunu ortaya koyuyor. Gene bu bağlamda Kelim Sıddıki’nin eleştirel ufkunu değerlendiren Zafer Bangash’ın metni de oldukça dikkat çekici bir yazı.

2011-01-14

'Umran' dergisi kültür komplosuna odaklanıyor

Bu ay 196. sayısı yayımlanan Umran dergisi Kültür Komplosu odaklı bir sayı ile okurlarıyla buluştu.

"Hakikatin yalan, yalanın da hakikat gibi göründüğü bir dönemeçteyiz şimdi. (...) Her düşünce, daha önce kültür endüstrisinin merkezlerinde biçimlendirilmiş olarak geliyor bize. Böyle bir ön biçimlendirmenin izini taşımayan şeylerse, inandırıcılıktan yoksun bulunuyor." diyordu Theodor W. Adorno, Minima Moralina'da.

Uzun zamandır yaşananları dahası toplumsal ve dünyasal gerçekliği siyasal bakımdan tasvir edip çözümleme süreci içinde karmakarışık olmuş durumda olan ve yaşanmış deneyimimizin önemli hatta en önemli bir parçasını oluşturan kültürel alandaki gelişmeleri, çatışmaları ve örtücülükleri gölgede bırakmaktadır. Siyasal tartışmalar içinde de ortaya çıkan zihin kirliliği ve entelektüel sefalet, bariz biçimde kültürel sorunlar ele alınırken de önemli bir yer tutmaktadır. İbahiyyenin yeni adı olarak da okunabilecek olan kültürel alanı farklı boyutları ile irdeleyen bir dosya ile karşınızda Umran bu sayısında.

Kültürel alanda yaşanan hokkabazlıklar esas olanı örterek kapitalist hegemonyayı pekiştirmekte. Çünkü kültürel alan geç kapitalizmde çalışmanın uzantısıdır. Bu bağlamda, çalışma zamanının dışındaki vakit, kültür endüstrisi mabetleri, ritüelleri ve gösterileri tarafından doldurulur. Burada esas olan, hazzın kamçılanmasıdır. Arzu nesneleri yaratılarak, tüketici onlara yönlendirilir. İşte bu kültürel paradigma içindeki aktörleri ve yeni çatışmaları çoğu zaman görmezden gelmekteyiz. Toplumsal dilden yahut ilkelerin dilinden kültürel bir dile geçiş söz konusu olduğunda çoğu hususlar gizlenerek varlığını kolaylıkla benimsetebilmektedir. Kültür söz konusu olduğunda, olan yahut olması gereken tepkilerin kolaylıkla ifade edilemediğini de belirtmek gerekir. Kültürel paradigma adeta bir din gibi algılandığından dolayı sorgulanması istenmeyen bir konumdadır. Sözü, kuralları ve sınıflandırmaları bir egemenlik sistemini işaret eden kültürel söylem giderek sıkılan bir egemenliğin aracıdır artık. Yeni egemenlik biçimleri kültürellik ardından kurulmaktadır artık. Daha genel ve dramatik olan ise "başka olma hakkı" üzerinden her türlü sapkınlık ile İslami olan görünümler kültürellik potasında karıştırılmaktadır artık. Hükümdar, Adorno'ya göre günün kültür tekelleri bu konuda hiçbir sakınca görmez artık.

Kültür tekelleri, hem üretimi hem de tüketimi belirler; denenmemiş/piyasanın çerçevesinin dışındaki herhangi bir şeye şüpheyle yaklaşır. Her şey, piyasanın kuralları içinde/izin verildiği ölçüde, sürekli değişmeli ve üretim-tüketim dengesi devam etmelidir. Ancak bu şekilde kültür tekellerince çizilen sınırın dışına çıkılmayacağının güvencesi elde edilmiş olur. Kültür endüstrisinin temel amaçlarından biri de, hafif sanat (eğlence) ile yüksek sanatı uzlaştırmak; iç içe geçirmek ve nihayet birbirine dönüştürmektir. Böylece tüketicinin "gereksinimi" karşılanırken, bir yanda da eğlenmesi sağlanmaktadır. Bu bağlamda Haşmet Demirel ve Dilaver Demirağ'ın yazıları modernlik, kapitalizm ve kültür ilişkisini ele alıyor.

Kültür ile yönetim arasında bir bağ var mıdır? Adorno, bu soruyu olumlu şekilde yanıtlar. Çünkü ona göre "kültürden söz ediyorsak yönetimden de bilerek veya bilmeyerek söz ederiz". Hikmet Demir'in yazısı ise kısa ama muhafazakarlığın kültürel politikasını merkeze alması bakımından önemli. Vicdan Tekin ise kültürün biçimlendirici yanı üzerinde duruyor. Habil Sağlam ise 2010 Avrupa Kültür Başkenti özelinde bir yazı ile dosyada yer alıyor. Asım Öz ise, boğucu kültüre değinmekte. Burhanettin Can tebliğ konulu bir yazıya yer alıyor Umran'da. Abdullah Yıldız vve Celalettin Vatandaş edep konusuna eğilirken Halil Çelik Türk dizileri ve Selefi kanallar arasında sıkışan Arap medyasını masaya yatırıyor. Metin Önal Mengüşoğlu Divan dergisinde İsmail Kara'nın yazdığı bir yazı özelinde kültürel geçmişi olduğu gibi yüceltmenin sıkıntılarına değinmekte. Naipaul tartışmalarını ise Nurşen Aldı özetledi.

Hasan Hanefi Bizde Niçin Filozof Yok konusuna odaklanırken Sue Palmer Zehirlenen Çoçukluk kitabının arka planını Umran okurları için açıklıyor.

2010-03-07

"Umran" dergisinde "Aile" dosyası

UMRAN’DA AİLENİN DÖNÜŞÜMÜ

Türkiye’de ailenin gerek geleneksel, gerekse çağdaş toplum yapılarında görmediğimiz kendine özgü bir yapı kazandığını, toplumun değişim ve dönüşüm sürecinde bu durumun özel bir aile yapısı yarattığını ortaya koyan bir dosya ile okurlarıyla buluştu Umran dergisi.

Son yıllarda ağırlıklı olarak gündem darbe ve vesayetçi yapılanmaların halkı kafesleme faaliyetleri etrafındaki tartışmalarla şekillendi. Bunun yanında dünyada da önemli gelişmeler yaşandı. Filistin, İran, Afganistan ve tabii küresel imparatorluk ABD’de.Dergimizin gündem sayfalarında dünyada ve Türkiye’de öne çıkan olaylardan birkaçının değerlendirmesi yer alıyor.Cevat Özkaya ve Dilaver Demirağ Türkiye’de yaşanan hukuk(suzluk) tartışmalarını hem tarihsel hem de zihniyet konumlanışı bakımından analiz ettiler.

Elbette toplumsal hayattaki gelişmeler sadece bununla sınırlı değil. Aileden ekonomiye değin bir dizi değişim ve dönüşüm söz konusu. İçinde yaşadığımız dünyada aile yapısı da ciddi bir değişim/dönüşüm geçirmekte.

Türkiye’deki aile yapısı değişiyor ama Türkiye’de standart bir aile yapısının olmadığı da ortada. RTÜK Başkanı Davut Dursun aile yapısının farklılığından hareketle şunları ifade ediyor: “Türk aile yapısı deyince şehirli aileyi mi kastediyoruz köylü aileyi mi? Yoksa geniş aileyi mi çekirdek aileyi mi, İstanbul'dakini mi Hâkkari'dekini mi? Standardı bulmak sanıldığı kadar kolay değil. Söylenmesi gereken şey, aile yapısının korunmasının önemsenmesi olmalı.”

Aile yapısının değişme nedenlerini şöyle sıralayabiliriz: Değişen mekânlar, değişen hayat kazanma biçimleri, aile kompozisyonunda değişmeler, roller ve ilişkilerde yaşanan değişim, kadının çalışmasıyla değişen ev içi roller, çocuk yetiştirilmesi, konum sağlamak, güvence ve uyum. Türkiye’de ailenin kentleşmeyle beraber, sosyal etkileşim, kişiler arası bağlılık ve karşılıklı bağımlılığa dayanan yeni yapısı içinde melezleştiğini, bunun da farklı bir aile yapısını oluşturduğunu ifade edebiliriz. Türkiye’de ailenin gerek geleneksel, gerekse çağdaş toplum yapılarında görmediğimiz kendine özgü bir yapı kazandığını, toplumun değişim ve dönüşüm sürecinde bu durumun özel bir aile yapısı yarattığını ortaya koyan bir dosya ile okurlarıyla buluştu Umran dergisi

Ailenin Dönüşümü çerçevesinde Burhanettin Can, Mustafa Aydın, Kadir Canatan, Mustafa Tekin ve H.Vicdan Tekin yazılarıyla aile yapısında meydana gelen dönüşümü anlamayı ve değerlerimizden hareketle bu konuda yapılabilecekleri ortaya koydular. Bu çerçevede Türkiye’de Aile (Ailenin Yapısal Özellikleri, İşlevleri ve Değişimi) adlı araştırmanın verileri de oldukça önemli. Sosyal Ekonomik Araştırmalar Merkezi (SEKAM) tarafından yapılan araştırmayı aile yapısında meydana gelen değişimleri anlamak için Celalettin Vatandaş ile konuştuk.

Yaşayan İslam bölümünde Özcan Taşçı eleştirel akıl ve orta ümmet kavramalarından hareketle İslam düşüncesi okumalarında karşımıza çıkan kimi sorunları irdeledi.Düşünce sayfamızda İslamcılık araştırmalarında öne çıkan muhafazakâr yaklaşımı İsmail Kara’nın son kitabı üzerinden masaya yatırdı.

Kültür sanat bölümünde söyleşi konuğumuz eleştirmen Ömer Lekesiz. Kendisiyle eleştir, eleştiri anlayışı ve eleştiri dünyasındaki güncel kimi tartışmaları konuştuk. Ayrıca Ekrem Sakar ve Habil Sağlam kitap eleştirileri ile katkıda bulundular.Süleyman Ceran ise Tanrının Kitabı filmi üzerinden Holywood’un yeni yönelimlerini irdeledi.

UMRAN DERGİSİ iletişim:
0212)220 98 90
www.umrandergisi.com
umran@umrandergisi.com
abone@umrandergisi.com

2008-12-06

"Umran" dergisi



Siyah Yüze Beyaz Maske


Umran dergisi Aralık sayısında, “Amerikan rüyasının yeniden inşa aracı olarak “Obama”, Amerika imajı üzerine yeniden düşünmeyi gerekli kılıyor.” diyor ve hem Obama sonrası Amerikan uluslar arası siyasetinin geleceğini hem de Amerikan seçimleri üzerine gelişen tepkileri masaya yatırıyor.

Kan, vahşet, saldırganlık, istiğna ve istikbar ile oluşan ve Batı dışı dünyanın neredeyse tamamında “cellat”a dönüşen Amerikan imajının 11 Eylül’de yara alması üzerine insanların “sevinç”lerine dikkat çeken Umran aynı insanların Obama’nın Başkan olması üzerine de sevinmesinin bir cellâdına âşık olma sendromu olup olmadığını sorguluyor.

İmajların gerçek görüntülerden daha belirleyici olduğu bir çağda yaşadığımızı bir kere daha hatırlatan Umran, hem 11 Eylül’e hem de Obama’nın seçilmesine karşı insanların sevinmesinin en önemli nedeninin zihinlerdeki Amerika imajı olduğunun altını çizdikten sonra önsözünde şu ifadelere yer veriyor: “Amerika, içerde ‘Zenciler’, ‘Hispanikler’, ‘Kızılderililer’ ve dışarda da Afrika’dan İslam dünyasına(!) kadar ötekileştirdiği unsurları, Obama ile “yeni ötekiler”e karşı daha geniş bir cephede -aynı aşk hikâyesinde- buluşturmuş görünüyor.
Bununla birlikte aşk hikâyesinin bir de öte tarafı var: Obama’nın başkan seçilmesi ile oluşan “yeni Amerika imajı”na Amerika’yı iten nedenleri de gözden geçirmek gerekiyor.” Abdurrahman Babacan’ın yönettiği ve Ferhat Kentel ile birlikte açıkoturumumuza konuk olan Akif Emre, ABD’nin eski gücünü kaybettiğini ve stratejik öngörüyle tedbirlerini almaya çalıştığını söylüyor. Amerika’nın öncülüğünü yaptığı Batı medeniyetinin en ileri düzeye eriştiğini “Tarihin Sonu” teziyle iddia eden Fukuyama da -çark etmeye devam ediyor-, Umran için çevirdiğimiz ve bu sayımızda yayımlanan makalesinde: “ABD ekonomik modelinin bir “kovboy kapitalizmi” şeklinde tanımlanması, pekâlâ umursanmayabilirdi. Ancak mevcut durumda bu hala mümkün mü?” diye soruyor.

Obama, basit bir tercih olmanın ötesinde Amerika için bir zorunluluktu. Karanlık geçmişi onun geleceği aydınlatmasına izin vermiyordu. Kirli/ siyah WASP’lı (yani Beyaz, Anglo-Sakson ve Protestan) yüzüne; beyaz bir maske gerekmişti; Obama. Olanları küresel ekonomik çöküşle birlikte düşününce insan, bu aşk hikâyesinin sonunu daha bir merak ediyor. Çünkü insan, cellâdına ondan ayrılacağını hissettiği an âşık olurmuş.”

Umran’da dikkat çeken diğer başlıklar ise şöyle:

- AKP’nin Zor Kararı: Vesayete Evet mi, Hayır mı?/ Cevat Özkaya
- Egemenler İslam’dan Neden Hazzetmez/ Abdullah Yıldız
- Piyasa Tektanrıcılığı/ Roger Garaudy
- Beşir Ayvazoğlu ile Söyleşi

İrtibat:
http://www.umrandergisi.com

2008-11-08

"Umran" dergisi


Küresel Sistem Köpük Gibi Patlıyor

Tevfik Emin, Metin Alpaslan, Abdullah Yıldız ve Umran için çevrilen makalesiyle Michel Chossudovsky bu ay Umran'da.

Sistem miadını doldurdu mu, yoksa “piyasa” kendini yeniden başka biçimlerde mi üretecek? Dünya şimdi bu sorulara cevap arıyor ve kapitalizm kendini çok ciddi biçimde sorgulatıyor. Ekonomik çöküş, küresel sistem için bir son olmasa bile hiçbir şeyin eskisi gibi idare edilemeyeceği yeni bir başlangıç olmak zorunda diyen Umran dergisi, ana gündemini ekonomik krizin yansımalarına ayırıyor. Umran, “Küresel sistem” “şeriatına” aykırı hareket etti “bırakınız yapsınlar” diyemedi, peki şimdi ne olacak? şeklinde meselenin özüne ilişkin sorular soruyor.

Garaudy’ye gönderme yaparak Umran: “Batı bir kazadır” diyor ve ekliyor: “Kaza yani, insanlık tarihinde bir sapma, tali ve sun’i bir yol. Yaşanan küresel ekonomik kriz bunu bir kere daha gösterdi. Küresel ekonomik krizin altında Batı’yı meydana getiren temeller var: “vahşi bireyselcilik ve acımasız rekabet”, ilişkileri “piyasa”ya indirgemiş ve insanı “kazandığı oranda değerli” gören anlayış ve insansız spekülatif ekonomik sistem…”

Umran dergisinin Kasım sayısında yer alan yazısında Metin Alpaslan’ın Arjantin Cumhurbaşkanı Kirchner’den yaptığı alıntı aslında meseleyi özetler nitelikte: “Bir ara hepimize gayret edip ulaşmamız gereken bir ‘Mekke’ olarak gösterilen Birinci Dünya şimdi bir köpük gibi patlıyor...”

Tevfik Emin, Metin Alpaslan, Abdullah Yıldız ve Umran için çevrilen makalesiyle Michel Chossudovsky’nin Kapak konusuyla ilgili yazılarının yanı sıra Umran’ın Kasım sayısının öne çıkan başlıklarını Burhanettin Can’ın “Güzel Ahlakın Yeniden İnşası”, Cevat Özkaya’nın “Bürokratik İktidar Kırılıyor mu?”, Seyhan Yaman’ın “Tanzimat’ın Tanzim Ettikleri”, Asım Öz’ün “Fatma Karabıyık Barbarosoğlu’nun Son Romanı” ve Hasan Hanefi ile yapılan söyleşi “Batı İkinci Vicdan Krizinde” olarak tespit etmek mümkün.

İrtibat:
umran@umrandergisi.com
www.umrandergisi.com
0212 640 01 22

2008-10-08

"Umran" dergisi


“İçimizdeki Boşluğu” Yabana Atmayın!

Umran’ın Ekim sayısında, Burhaneddin Can, Ramazan Kayan, Sibel Eraslan, Abdullah Yıldız, Abbas Apaydın gibi seçkin isimlerin yanı sıra kendisiyle söyleşi yapılan Richard Falk ve Umran için yazdığı makalesi ile Noam Chomsky de yer alıyor.

Umran, ‘yürüyen siluetlere mi dönüşüyoruz’ endişesini dile getirerek seçkin yazarlarıyla Güzel Ahlak’a vurgu yaparken toplumun ve bireyin içindeki boşluğu hiç yabana atamayacağımız bir zamandayız, diyor. Burhanettin Can, Ramazan Kayan, Sibel Eraslan, Abdullah Yıldız, Abbas Apaydın’dan oluşan dosya yazarları konuyu enine boyuna, sarsıcı bir şekilde işliyorlar.

Umran Ekim sayısında, dosya konusu dışında, gündeme ilişkin önemli konu ve isimlere yer veriyor. Umran, uluslar arası siyasetin Gürcistan olayları ile başlayan ve büyüyen gündemine, alanın sayılı iki kaynağı Richard Falk ve Noam Chomsky’nin Umran için açtıkları penceresinden bakma imkânı sağlıyor. Noam Chomsky’nin Umran için yazdığı makalesi ve Richard Falk’un yöneltilen sorulara verdiği cevaplardan önümüzdeki dönem; “Ne Yeni Soğuk Savaş Ne de Tek Kutuplu Dünya” şeklinde de okunabilir.

Umran ulusları siyaset, düşünce ve kültür alanında birincil kaynakları okuyucularıyla buluşturmaya devam ediyor. Dergi ayrıca, dini ve felsefi açılımlarıyla adeta bir ölüm kalım meselesine dönüştürülen Cern’deki yüz yılın deneyini analiz sayfalarında Selçuk Kütük’ün kaleminden ele alırken, Asım Öz’ün Dini Anlatımın Starlaşması başlıklı yazısı ile Umran bağımlılarının ilgiyle takip ettikleri Abdullah Yıldız’ın hazırladığı ve hem bir yakın tarih okuması hem de sosyolojik bir analiz hüviyetine sahip Geçmişten Geleceğe Ko(nu)şanlar sayfasında yer alan Ahmet Akın Çığman söyleşisini de Ekim sayısında okurlarına sunuyor.

İrtibat:
www.umrandergisi.com
umran@umrandergisi.com
0 212 640 01 12

2008-08-26

"Umran" dergisi


"Umran" düşünce, kültür, siyaset dergisi yürüyüşünü sürdürüyor. Derginin 167.sayısı yayımlandı.

İçindekiler:

Analiz TARIK RAMAZAN YENİ BİR MARTİN LUTHER Mİ?
Umran EK Türkiyede Siyasal İslamın Yükselişi / RAND Corporation 2008
Kültür-Sanat İki Eleştiri Kılıcı: Pasaj ve Kritik Kalıcı olacak mı?
Kültür-Sanat Belirsizlikler Çağında Kurani Hayat
Yaşayan İslâm Savrulan Mümin ya da Yakini İman Problemi
Yaşayan İslâm Kuranda Sıcak Kelimeler
Geçmişten Geleceğe Ko(nu)şanlar Üsküdarlı Bir Alimin Ardından: Ahmed Yüksel Özemre Hoca da Hakka Yürüdü
Düşünce "Etik" versus "Ahlak" meselesi
Düşünce Algısal Dejenerasyon
Düşünce Dünyevileşme-3 MAL-MÜLK-SERVET TUTKUSU
Gündem Ampül Sönse de Işığı Yakmalı
Gündem Anadoluda Yaşamanın Büyük Bedeli
Gündem Futbolun Metafiziği
Kapak Şerif Mardin Minyeli Abdullahî neden okudu?
Kapak Seçkinci Din Karşıtlığı Üzerine
Kapak Komitacı Devletin 100. Yılı
Kapak Meşrutiyetin 100. yılında Sistemin Meşruiyeti
Kapak Toplum Mühendisliğinin Türkiye Tarihi Tanzimat, Neşrutiyet, Cumhuriyet
Kapak Meşrutiyetin Meşruiyeti "Sanal İrtica"
Umrandan İttihatçı Tarz-ı Siyaset ve Sistemin Meşrutiyet Sorunu

İrtibat:
http://www.umrandergisi.com
0212 6400122

2008-06-16

"Umran" dergisi


Aylık düşünce-siyaset-kültür dergisi Umran, Haziran (166.) sayısında havaların ısınmasıyla daha da artan ülke gündeminin sıcaklığında Müslümanları hayatın her alanında rehavetten kaçınmaya davet ediyor. Umran’ın yeni böylesine gevşetici ve genişletici bir ortamın aldatıcılığına karşı yazı fırsat bilerek, okuyucusunu yeniden arınmaya ve hem iç hem de ümmet içersindeki durumunu gözden geçirmeye davet ediyor.
Derginin kapağındaki “Zaman Kaybediyoruz” ifadesiyle siyasetten topluma, ahlaktan insana kadar her seviyede yaşanan fasit daireden artık çıkılması zarureti vurgulanıyor. Dergiye göre modern zamanların en büyüleyici numaralarından olan tatil hakkı aslında yine modern hayat tarzının elimizden aldıklarını biraz ambalajlamak suretiyle üstelik de kısmen geri vermeyi vaat etmesinden ibaret. Müslümanların bizatihi sistemin kendi kurgusundan kaynaklanan gerekçelerle akıl ve siyasi düşünce melekelerinin zaafa uğraması ve bu bağlamda tatil zamanlarının heba edilmesi tehlikesine dikkat çekilirken, cari olan bu akış ve anlayışa karşı zamanı daha da değerli kılacak İslami bir düşünüş ve yaşayış biçiminin önemi vurgulanıyor. Yaşam biçiminin endüstriyelleşmesi ile birlikte arta kalan vakitleri birer harcama etkinliklerine dönüştürdüğümüzden yakınan Umran kapitalist çarkın vazettiği sınırsız birikim kurgusunun gönüllüleri olmadan hayatın her alanında bir ölçü/denge arayışına ve bu ölçünün biricik kaynağına dönüşe davet ediyor. Umran, bu bakışla ele aldığı kapak dosyasında Tevfik Emin’in tatil kurmacasını eleştirdiği ve müslüman aklını tatilden geri dönmeye çağırdığı yazısına, Seyhan Yaman’ın yaz dönemini Kur’an ve onun biçimlendirdiği bir zamanla bereketlendirmek üzerine değerlendirmesine, Mustafa Aldı’nın yazı okumak ve okumayı sevdirmek için bir imkan hüviyetinde okuyan ve son olarak Hikmet Demir’in eğitimde yaz kurslarının ve bunda da ailenin hayati rolünü vurguladığı makalelerine yer veriyor. Gündem kısmında ise Cevat Özkaya’nın “Türkiye’de Vesayet Rejiminin Sonu Mu?” sor(g)usuyla siyasallaşan hukuk ve enformel muhalefet geleneğini merkeze alan tahlilini, Abbas Apaydın’ın Ak Parti’nin ön savunması üzerine kaleme aldığı değerlendirme yazısı bütünlüyor. Alptekin Dursunoğlu’nun İran üzerine Ortadoğu’daki son gelişmeleri eksene aldığı makalesi ile Dilaver Demirağ’ın coşkulu üslubuyla bu defa dışarıya, kasırganın vurduğu Myanmar’a (Burma) eğildiği eleştirel metni tamamlıyor.
Derginin geçen sayısında ilk bölümleri yayımlanan Abdurrahman Arslan’ın “Sivil Akıl, Sivil Toplum, Sivil Müslüman” başlıklı düşünce yazısı ile Atasoy Müftüoğlu söyleşisinin ikinci ve son kısımlarını bu sayıda okuyabiliyorsunuz. Bu sayının düşünce yoğunluğuna bir katkı ise Perviz Manzur’un “Modernite, Aşkınlık ve Siyasal Kuram” isimli tefekküre çağıran tahlili olmuş. Yaşayan İslam bölümünde Abdullah Yıldız’ın, Myanmar ve Çin’deki afetlerden hareketle ölüm üzerinde düşünmeye davet ettiği çarpıcı yazısına ilaveten, Geçmişten Geleceğe Ko(nuş)anlar bölümünün bu ayki konuğu olan “ayaklı tarih” Metin Hasırcı’yı bulabilirsiniz. Umran’ın Kültür-Sanat kısmında yine farklı ve çeşitli etkinliklerden haberdar olabilir, derinlikli kitap ve dergi analizlerini bulabilirsiniz.

İrtibat için:
0 212 640 0122