2008-11-01

"Mor Taka" dergisi


Türkiye gariplikler ülkesi. Bu gariplikleriyle hiç de şaşırtmıyor bizi. Kelli felli adamlar demokrasiyle tek kale maç yapıyor. Milyonlarca insanın iradesini yok sayarak yapıyor bunu, özgürlükleri hasıraltı edip rejimle alay ederek yapıyor bunu. Yazıyı kaleme alırken Türkiye'nin itiraz etmeden kanıksayabileceği bir haberle başladım güne: "Uzan'a Kitap Okuma Cezası." Başbakana hakaret etme davası sonuçlanmış. Ve garibim Uzan, ceza olarak 'öfke kontrol sistemi' programına katılacakmış ve 5 kitap okuyacakmış. Efendim 'kitap okuma'nın infazı tamamlama hal'i olduğu bir ülkede bilgideki hikmetin anlaşılma ihtimali olabilir mi? Hadi okumayı sevenler suç işleyelim!.. Postmodern ve gayet modern darbelerle halkın iradesine müdahil olanlar son günlerde çok öfkeli. Dünyada birçok kavramın içinin daha insani, gayet insani bilinçle doldurulduğunun farkında olup kumdan başımızı kaldırmanın zamanı gelmedi mi?

Barack Obama, büyük maça ısındırılıyor. Sonun başlangıcındaki ABD, ikiz kulelerin getirimini sekiz yıl kâr hanesine kıl payı işleyebildi. Ve beklenen kriz 2008'e damgasını vurdu. İmdi; siyahi bir liderle siyahileri ve öteki itirazcıları sekiz yıl daha kenetler. Titanik de hiç batmayacak bir gemiydi, küçük bir delik yetmişti ona. Her gecenin bir sabahı vardır!.. *

Şiir azaptaki vicdanımızdır. Kimi örtünür, kimi maskeler, kimi öteler… Poetikayı ve şair hallerini konuşmak için yola çıkan "Mor Taka" amatör bir inisiyatiftir. Kimsenin kamusalına etik dışı müdahil olma hakkını kendinde görmez. Bu tavır hiç şüphesiz polemik ya da kavga tedirginliğimizden değil, insan onuruna olan saygımızdandır. Kırıp dökmeyi, hoyratça tüketmeyi ebleh, aymaz hüneri bildik. "Kötülüğe iyilik er kişi harcı" erdemiyle yürüyoruz. Örgütlenen dilin parantez içine alınmış yağması etik endişemiz olagelmiştir. Dile yüklediğimiz atıflar söylenmiş ama söylenmemiş gibi iltifatsız kalması da gariplikler ülkesinin aydın kırgınlığı olsun dedik. Bulanık suda balık avlanmayı sevenler birbirinin gözlerini çıkartadursun, kendi safında adam gibi duranlarla konuşmak hep keyifli gelmiştir bana. Barışın da, kavganın da erdemini iyi bilmeliyiz, diyoruz ve işimize bakıyoruz. Bilinir ki, yönünü bilmeyen gemiciler için uygun rüzgâr hiç esmemiştir.

EDEBİYAT DÜNYASINDA YAPRAK DÖKÜMÜ

Zolu bir yıl geçti. Cengiz Aytmatov, Aleksander Soljenistsin, Erhan Bener, Ali Püsküllüoğlu, Mehmet H.Doğan, Erdem Beyazıt , Fethi Naci, Mahmud Derviş, İlhan Berk veMetin And'in ölüm haberleri üzdü bizi.Yeni kuşağın otopsiden arızalı, malul çıktığını düşünürsek, daha yalnızlaştı şiir, daha da hüzünle odalara çekildi söz. (Baskıya girdiğimiz 15 Ekim günü akşamı beklediğimiz ama kabullenmekte zorlandığımız bir ölüm haberi daha geldi. Koca şiir çınarı son yaprağını da dökmüştü.

16.50 ölümün tarifine çok fazla uymayan bir saat, ama şairce bir yolculuk zamanıydı. 94 yıllık efsane Fazıl Hüsnü Dağlarca, Cemal Süreya'nın bir atfını zarafet olarak görür, şiirindeki akılcı boyut saptamasını yeminle reddeder. "Bir odunda ne kadar akıl varsa, benim şiirimde de o kadar akıl vardır," der. Masumiyetin ve özgünlüğün kalp kalesini inşa eden 'duygu', onun için de bozguncu akıldan çok daha önemliydi. Dilsiz bilimin, imgelemsiz uygarlığın olamayacağını ve bu uygarlığın ilk adımlarının sözcükler olduğunu savunuyordu. Sözcüklerin ustası olarak dolu dolu yaşadı. Âh ne demeli!...

En çok büyük eserler verenler ölür.

Rehavet ve ölü toprağı, küresel kırılmalarla eşzamanlı olarak serpiliyor üstümüze. İyimser olunamayacak kadar sıkıntılı bir dünya inşa etti modernite havarileri. Bireyselleşme ve yalnızlaşma modern zamanların kaçınılmazıydı. Bireyselleşen şairle birlikte şiir artık yalnız bir serüvencidir!.. Zaten duygusallıktan öte gitmeyen şiirin küratörleri ne'lik hırkasına büründü. Bu yolculuklar ölümlü olduğumuzu, içi doldurulamayan kavramların boş bir levha olduğunu kaç bininci kez hatırlattı bize.

Bulanıklık var, pamuk ipliğine bağlı pusulanın manyetik maymuncuğunu, mıknatıs nereyi isterse orayı çekeliyor. Bu ülke on yıllardır bizim maruzatımız değil mi?..

ŞAİRİN PATOLOJİK KAZISI

Aynaların yüzleştirilmesi tehlikeli ve imkânsızdır. 'Parçalanan dünyanın yeniden inşası' ne kadar mümkün? Henüz 27 yaşında aşırı kokainin de desteğiyle yaşama sırtını dönen şair Georg Trakl'ın dediği gibi "sızılı şeyler"dir müsebbibi, bedeninde ve ruhunda izin veremediğimiz kazının. Pathos, açılımları, okumaları zengin bir kavram. Dosyamızı oluştururken sınırlayıcı olmak istemedim. Zihinlerde karşılık bulduğu, çağrışım yaptığı, algılattığı 'şey'ler, toplumsal bilinç okumalarında hangi karşılığı bulduğu önemliydi. Dosyayı kurgularken psikopatolojinin boyutlarını ele almayı düşünüyordum. Toplumsal kırılmalar, nevrotik eğilimler, şairin kendiyle ve çevresiyle uyum sağlayamama sorunsalıydı. Şair saldırganlığının, bahane üretip sataşmasının arkaplanı, örgütlenen dile yüklenen mecazların nedenselliği, saklıbilincin ne'liği tahlil edilip çözümlenmesi amaçlanıyordu. Edebiyat, bu kırılmanın dış verileri olarak tedavi unsuru mu, yazınsal eylem fiili olarak mı muhatap edilecekti bu okumalara?

Nedense kılık değiştirmeyi, maskeyle dolaşmayı severiz. Bir soru üretiyor bellek: Gerçekle hayalin ayırtı çok mu önemli? Başka bir zihnin 'başkalaşan' öncelikleri, ayrıcalıkları kimlere uyar? Gerçekle hayalin arasına saklanan güve hasta ruhların daha organik üretim sürecini imlediği pratiğini savunur. Bilinçaltının iş'leyişinin deşifresi bizleri korkutur çoğu zaman. Bu deşifre arıklığımızın göstergesi olur endişesi ile 'sızılı şey'lerle örtündüklerimizi içten içe kabul etsek de zırhımızı incelteceği korkusu tedirginliğimizi ve savunmamızı arttırır. İmdi ortalık pembe bir rehavet, körler dalaşı olduğu zamandır. Tüm zamanların en birinci doğrusu; Kim korkar övgü dolu eleştiriden?

Biliyoruz ki: Madalyonun ters yüzü bizim kabullenemediğimiz gerçeğimizdir. Algılanan eleştirel dayatma; mahremimizi, kamusalımızı örseleyen unsur/kavram olarak görülürken özgüven sorunsalımızın adını koymaya yaklaşmayız bir türlü. Erk talebi; İçe dönüklüğü ve nevroz'a ihale ettiği örtünme ile yaşananın neresindedir? Şiir kendini hangi sorunsallarla üretir?

Biz bozukluklar üzerinden yeni okumalar yapmak istiyoruz. Şiiri ya da şairi pathos'un inceleme alanlarına ayrıştırarak; nedenselliğe, oluşun hallerine, yapısaldaki değişimlere, yaşamsal 'değer'lere yanıt arıyoruz. Aristoteles, pathos'u tanımlarken; "Bir insanı ikna etmek için müşterek duygulanımlar alanını kurmayı, kullanmayı" önerir.

Biz nedensellik ve teşhis üzerinde duracağız.Müdahalelerin şair malzemesi üzerinde tedavi kabul etmeyeceğine göre iyileştirmenin imkânsızlığına inananlardanım. küçük İskender, bir söyleşisinde; "Şiir de, şairin içinde bir tür iltihap gibidir," diyor ve ekliyordu: "Çünkü dışarıdan hayatına giren hem bireysel, hem sosyal olumsuzluklar, kendi dünyasındaki güzel olan kavramlarla çatışır; hem kendinden birtakım şeyler ölür, hem dışarıdan gelenler ölür. O oluşan iltihaba, patolojik bir gözle bakarsak, şiir demek mümkündür."(1) Yapısal fonksiyon bozukluğunun şuaranın başat proplematiği, şiirin diyalog platformunda denek taşı olduğu, kimsenin kimseyi okumadığı, itelediği yaşanan gerçek. Geri çekilmek yeni bir hamle için kaçınılmazdır. "Şairlerden bıktığını, hikâyecilerle arkadaş olmak istediğini" söyleyen Haydar Ergülen'i (2). "Şairlere saygı duymuyorum, dahası, büyük bir kısmı giderek bir acıma uyandırıyor bende. Şairin olması gereken yerle bulunduğu yer arasındaki uçurum bu duyguyu yaratıyor. Şair hiçbir zaman bu denli düşmemişti ve düştüğü yerde açılan çukur yalnızca onun eseridir." (3) diyen Tuğrul Tanyol'u böylesine katı serzenişe sürükleyen neydi? Cemal Süreya da benzer kaygıları dile getiriyordu; "…Bir bölük şair, yazar, edebiyatı siyasal açıdan küçümsüyor, hafife alıyor, doğru. Ama bunların dışındaki yazarların da edebiyata sevgiyle bakmadıklarına tanık oluyoruz. Acıdır bu. Kısaca, hepimiz kötüyüz. Sevmiyoruz birbirimizi, ikiyüzlüyüz." (4) İsmet Özel, fiil üzerinde ayrıştırıyor şiirin ol'ma ciddiyetini; "Şiir konusundaki ciddiyetten de mahrumuz ya da bunlar birbirinin sebebi. Şiiri atladığımız için Türkiye'nin kendime mahsus yolu meselesini gözden kaçırıyoruz ya da Türkiye'nin kendine mahsus yolu bizim derdimiz olmadığı zaman şiiri rahatlıkla çöpe atabiliyoruz." (5) Şiirin bir ülkenin, hayatın teminatı olduğunu, söyler, siyasetçilerinin zaaflarını, ülke insanın şiirle kurmuş olduğu irtibatın zayıflığıyla ilişkilendirir, duygulanımlar alanını kurmayı, kullanmayı önerir.

PATOLOJİK KAZA!.. İNTİHAR!.. HESAPLAŞMANIN ÖTEKİ YÜZÜ

Kurgunun ve pratiğin patolojisi çokça tartışıldı, konuşuldu. En çok tedirgin olduğumuz kavram şüphesiz intiharlardır. Çok daha karmaşık bir yapısı vardır. 'İntihar'ların içselleştirdiğimiz bir yanı olmuştur hep. Dalgalı hayatların erken yaşlandırdığı organizma, bu dünyada yapacak bir şeyinin kalmadığı kanaatindedir, "Yaşamda kalmaya kendini ikna edemeyenlerin", akan kanı donduran şairlerin ortak paydaları çok benzeşiyor. Çocuk yaşta sorumluluk üstlenmeleri, anne babanın erken kaybı, yoksulluk, melankolik aşklar, sosyal incinmeler ilk akla gelen etkenler…

Kendini yok etme erken geri çekilme projesidir. Bu kaçış egzotizmi, bilinmeze ve büyülü sonsuza ne çeşit bir yolculuktur? Oysa bu ürkünç oyun bir kez tecrübe edilebilir ancak.Yüzleşmekten korktuğumuz bedenimizin yalnızlığıdır. Ruhu ayartan 'iblis'in ruletteki adaletsizliğinin farkında olduğumuzda tekrarı olmayan bir oyunu tecrübe ediyoruzdur. NilgünMarmara, "hayatın neresinden dönersen kârdır," derken; yaşamı zarar hanesinde geciktirmemeyi planlamıştır çoktan. Soğuk yüzlü bir trenin demir tekerlerinin altına atlayarak hayatına son veren Attila Josef, 32 yaşındadır. ''Raylarda çırpınır kanlarım sıcak'' son dizeleridir. Modern sürrealizmin ilham kaynaklarından, romantizmin en güçlü temsilcisi olan Gerard de Nerval, kendini bir sokak lâmbasına asar. Ya da sokak lâmbası onda asılır. Evinin pencere demirlerine astığı da başka bir rivayettir. Lirik şair Paul Celan, Seiné Irmağı'nın serin suyuna kendini bıraktığında 28 yaşındadır. "Siyah sütünü içiyoruz, sabahın akşam saatlerinde/ Onu içiyoruz, öğle sabah demeden hep onu/ Geceleri içiyoruz,/ habire içiyoruz/ Bir mezar kazıyoruz gökyüzüne rahatça yatmak için/ Adamın teki, bir evde yılanlarla oynuyor, yazıp çiziyor." Güzdökümcü şiirin önemli temsilcisi, bu sayıda söyleşisini türkçeleştirdiğimiz Sylvia Plath, teknolojinin kötü faili 'gaz'a teslim olduğu zaman 30 yaşındadır. Sergey Aleksandrovich Yesenin'de otel odasında bileklerini kestiğinde aynı yaştadır. Vladimir Vladimiroviç Mayakovski, 37 yaşında silâhının infazına boyun büker. Sön sözleri "Şu yaşamda en kolay işti ölmek.. Asıl güç olan, yepyeni bir yaşama başlamak...'' olur. Özge Dirik, İlhami Çiçek, Sâdık Hidâyet, Samuel Taylor Coleridge, Georg Trakl, Anne Sexton, Antonin Artaud, Beşir Fuad, Dalida, Kevin Carter, Ernest Hemingway, Stefan Zweig,Walter Benjamin, Yasunari Kavabata, VirginiaWoolf, Jack London, Vincent Van Gogh…. Ve daha niceleri. Bu kutsal katillerin eylemi korkakça ve zamansız değil miydi? Bir de yaşayarak intihar edenler var…Kavgaya katıldıkları için bunlar beni daha çok ilgilendiriyor.

Bir sürü eksik yaşam, bir sürü trajedi… 'Her sabah yeni bir başlangıç' olmasının güzelliğini arıyorum. Bir oyun mu bu, terapi mi, geri çekilme mi?

BU SAYIDA

Bu sayıda; Erdem Beyazıt ve İlhan Berk'in ölüm ülkelerine başlattıkları yolculuğun anmalığı ile başladık. Kemal Özer'le şiiri, şairi, yayıncılığı konuştuk, şiirinden ve günlüklerinden örnekler sunduk. SıdıkAkbayık, keyifli bir İlhan Berk şeceresi yaptı. Şiir ve pathos dosyamızda; Anton Neumayr'ın şiirde pathos ve tıp, Hüseyin Atabaş, 'Patoloji ve şiir'i, Yusuf Alper, pathos'u, Hilmi Haşal, Deliye her gün bayram gerekçesi: şiir'i, Niyazi Karabulut, 'Kalemini kıran çöl şairleri'ni, Erdal Sarıçam, "İntihar eden ünlüler" bağlamında intiharın var oluş nedenleri'ni, Tan Doğan, çağcıl yaşamda 'insan' ya da 'çökkünlük, depresyonu, Gökher Şükrü Baylan, Hakikatin katli'ni, Tülay Kale, Yürek sandalı hayata çarpanlar'ı, Mustafa Karaosmanoğlu, 'Aralık' kavramı altında bireyin 'ne'lik sorunsalı'nı, Enver Uzun, Rus şiirinde pathos'u konu aldı. Celâl Fedai, 'Patetik Hâllerimden Bir Nebze' Filistinli şair Mahmud Derviş, 1941 yılında başladığı yaşamına; hastalık, sürgün ve hapisle geçen zorlu 67 yılın ardından 9 Ağustos günü son noktayı koydu. Şairi Türkçeye kazandırdığımız şiirleriyle anıyoruz.

Bir okuyucusu S.Plath'a soruyor: 'Eser yayınlandığında üzerinize düşen bu berbat sorumluluk yüzünden yazmaya nasıl cesaret ediyorsunuz, şiir yazıp yayınlamaya nasıl cesaret ediyorsunuz?' Açık yüreklilikle yanıtlıyor S.Plath. M.Yeniay'ın çevirisiyle okuyacaksınız. Kerim Humari, Teysir Sebul, Kasım Cabbara, Hermann Hesse, Paul Éluard, Bojidar Grozev, Friedrich Rückert, RalphWaldo Emerson, Sándor Hunyadi ve Abdulkadir Es-Sufı çevirilerini zevkle okuyacaksınız. Laurent Jenny'nin "Betimleme nedir?" sorusuna verdiği yanıtı, Vural Bahadır Bayrıl ile şiir eksenli söyleşiyi Selçuk Erat, Orhan Karaveli ile Nazım Hikmetin Moskava günlerini Rıfat Gürsoy, Nurettin Durman'la "Kayıp zaman atlası" üzerine konuşmayı Asım Öztürk yaptı. SıdıkAkbayır'ın İlhan Berk çeşitlemesi farklı bir soluk getiriyor. İkinci bölümünü yayınladığımız Sergei Rudol'fovich Mintslov'un Trabzon Eyaletinin İstatistik Özeti, 1916-17 yıllarına ışık tutmaktadır.

MuharremTanrıveren'in "Dil ve din dilini",Mustafa Fırat, gizem ve erdem şiirleri olarak "Nar Meseli"ni, İhsan Bektaş, TamerAbuşoğlu'nun 9.şiir demeti'ni, İmren Ç.Tüzün, "Bir özgürlük talebi: 1968'i, Hasan Akarsu, "Zamansız zamanlar"ın şiirlerini, Yahya Kurtkaya, Tan Vakti Eşya'yı Tanımak', M.NihatMalkoç, Şiirin KalbineYolculuk'u, HasanAktaş, Can Yücel'in Şiirinde Mistik Ve Ekolojik Dölleme İle Hacı Bektaş- I Veli'yi yazdı. Z.E.Deniz Oğuz, gizemli bir Karadeniz yolculuğuna ekliyor bizi. Türkiyenin ve dünyanın nabzını tutan şairlerin şiirlerini keyifle okuyacaksınız.

Çevirileriyle; V.Doğan Günay, A.Serra Dilek, Hüseyin Kara, Müesser Yeniay, Niyazi Karabulut, Yahya Kurtkaya, Gülmisal Kızılhisar, Hilmi Haşal, Enver Uzun, Mehmet Kandemir, Bünyamin Kasap, H.İbrahim Aydın, Vural Yıldırım dünya dillerinin gizemini Türkçemize taşıdı. Mor Taka etik müdahaledir.

GELECEK SAYI

12. sayımızın dosya konusu: "ŞİİRDE, TEKNİK ve ESTETİK" olacaktır. Tartışılacağını umduğumuz yeni bir projeyi de deklere edeceğiz. Gönderilecek yazıların 'world', görsel malzemelerin 'photoshop' formatında düzenlenmesi işimizi kolaylaştıracaktır. Yapılan çevirilerde, metnin alındığı kaynaklar belirtilmelidir. Özellikle şiir gönderen arkadaşlarımızın, şiirleri ve akıbetleri hakkında özel yanıt isteklerine, bazen yanıt veremiyoruz. Anlayışla karşılanacağını umarız. 12. Sayıda buluşmak dileğiyle.

MOR TAKA

ŞİİR VE KENT KÜLTÜRÜ




ISSN 1307-3060

sefer sayımız: on bir

güz / iki bin sekiz

*

rüzgâr muhalif esmez ise

yolculuk anı gelince demir alır

-yerel süreli yayın-

*

kaptanı:

yaşar bedri özdemir

*

bağlı bulunduğu liman:

fatih mh. zübeyde h.cad. kırklar ap.altı:23

61040 trabzon/türkiye

*

konuşma-yazışma-seyirlik :

tel-fax:0462 - 229 06 34

mortaka@gmail.com

www.yasarbedri.com

*

yapım, tersane, kapak, iç düzen :

nakkaş reklâmcılık tanıtım hizmetleri

tel: 0(535) 945 43 45

*

yayın koordinatörü:

rıfat gürsoy /tel: 0532 430 48 54

rfat_gursoy@yahoo.com

*

bölgesel iletişim / saktış noktalarımızı:

(adana) cumali başeğmez, (0542 488 43 71)

(ankara) filiz kılınç, (0546 493 92 77)

(bursa) seriyye kitabevi, (0224 224 50 52)

(giresun) rıfat gürsoy, (0532 430 48 54)

(gümüşhane) ahmet ayvacı, (0456 213 42 83)

(istanbul) said ercan, (0532 688 24 94)

(izmir)mehmet şamil, (0555 596 07 90)

(Ankara İstanbul) imge kitabevleri

(İzmir) Pan, İletişim,Yakın kitabevleri

(Trabzon) Akoluk, Beşikçi, Çağrı, Ra

Mehmet Şamil Baş

Hiç yorum yok:

E-POSTA GRUBU

Dergi~lik e-posta
dergilik@googlegroups.com