2013-04-17

71. Yürüyüşünde "Yolcu"


71. YÜRÜYÜŞÜNDE YOLCU: “COĞRAFYAM: HER RENK İNSAN”
YOL EHLİ:


*ferhat kalender *mustafa öner *ömer idris akdin *mehmet aycı*faik öcal *m. şamil baş *ferhat dönmez *müştehir karakaya  *rabia gelincik *s. kemal yazgıç *selami ay *sulhi ceylan *mehmet çelik *rıza kemal k. *m. fatih kutan *fatma fidan *aydın uzkan *ali korkmaz *banu özbek *ferhat özbadem *recep yazgan *ismail korkmaz *hasan tülüceoğlu *meryem yiğit *tayyip atmaca *hamit seven *ömer çoban *hamza çelenk 

FERHAT KALENDER SEYİR DEFTERİ’NDE YAZDI:

“Umut kırıcıları boş verin. Tarihin her deminde bu tür yara kaşıyıcılar ola geldi. Doğudan batıya doğru iz süren bir ses ile birbirimizi anlayacağız. İki tarafı keskin bir kılıç gibidir bu ses, hangi yanına sarılırsan diğerinden kan damlar. Kimse kimseye düşmemeli, onurdur ki kişi düşenin elinden tutup kaldırmalı, alnından öpmeli, yüreğine dokunmalı ve doğudan batıya doğru akan o sesin künhüne varmalı. Her değer yaşamak için vardır, onurlu, başı dik ve rüzgar gibi esenlikle. Kim diyorsa bir değer inşa ettim gel de öl. Yalancının tekidir. Kim diyorsa ki kurtuluş reçeteniz irademle yazdığımdır, tabi ol da kurtul. Düzenbazın hasıdır. Toprağın soluğunu, bir dağ menekşesinin irkilişini ve çiseleyen gökyüzünün sükunetini akletmeden yaşayan kim varsa  cücelerin düzenini çağırıyor demektir.”

MUSTAFA ÖNER, ESENLİK VE ADALETLE İLGİLİ YOLCU’NUN MANİFESTOSONU KALEME ALDI:

“On yılı aşkın bir süredir yayın yapmakta olan bir dergi olarak Yolcu, Müslümanlara karşı yapılan komplo ve kumpasın bir başka adı olan 28 Şubat saldırısına karşı sürdürdüğü özgürlük ve adaletten yana olan duruşunu, kalbimizin doğusunda kangren hale gelmiş diğer yaramızın onurlu ve adil bir biçimde sarılması için sürdürecek. Hiçbir değer insanımızın canından daha kutsal değildir. Türk, Kürd, Arap, Ermeni ya da Rum ve ya başka bir topluluk, insanlık ailesinin vazgeçilmez ve şerefli üyesidir. İnancımız açısından ise insanın diğerine üstünlüğü onun Allah’a olan yakınlığı mesabesindedir. Ve şüphesiz ki böyle bir üstünlüğün bilgisi Allah katındadır. Yüzyıllardır topraklarımıza musallat olan, coğrafyamızı parselleyerek, üzerindeki halkları birbirine düşman etmeye çalışan ve adına ulus devlet denilen modern oligarşik düzen, kurgulandığı Batı’da küresel hegemonya kazanında eritilirken, evrensel ilkeleri olan bu kadim coğrafya üzerinde daha fazla hayatiyetini sürdüremez. Esenliğin (Barışın) ve adaletin dili, kalplerimizin ve yüzlerce yıllık varoluşumuzun dilidir. Kaos kahinlerine inat, Türkü ve Kürdü ile bu toprakların umudu ve ufku olması, yeryüzünde yeniden insanlığın, ahsen-i takvim yani yaratılmışların en güzeli veçhesiyle hayatiyet kazanması yolumuzdaki en önemli işaretlerden biridir. Elbette ver elini kardeşlik ver elini insanık, diyeceğiz!”

MECMUANIN ORTA YERİ: BİLAL CAN SELÇUK KÜPÇÜK’Ü KONUŞTURDU:

“Günümüz sivil toplum çağı, insani ve vicdani hareketler çağı. Ülkücüler bunu kavrayamıyor. Kaç aile bugün evladını bu tür ocaklara göndermek ister. Ülkücü hareketin partilerinde yer alan yöneticiler dahil, belli gelir düzeyini yakalamış, ülkenin orta bandında yer alan ve çocuğunun iyi bir eğitimle, saygın bir meslekle karşısına çıkmasını bekleyen kaç aile evladını bu ocaklara emanet eder. Hemen hemen hiç.”

EYYÜP AKYÜZ, ‘KARŞI SORULAR’ DA SORUŞTURDU:

“Yeni ve köklü bir medeniyet inşası için nereden başlansa yeridir?”
 *Prof. Dr. Sadettin ÖKTEN, *Zeynep DELAV, *Lütfi BERGEN, *Abdurrahman ŞEN, *Gülcan TEZCAN, *Nevval SEVİNDİ, *Prof. Dr. Ümit MERİÇ

"Gelenekten Geleceğe" doğru yolculuk


Değişim her dönemde vardı ama modernleşme değişimin değişmesi şeklinde tecelli etti. Modernleşme değişimi radikal ve fundamantel bir niteliğe büründürdü. Değişimi fetişleştirdi. Modernite, önüne çıkan her şeyi dümdüz ederek adeta ilerleyen bir canavara dönüştürdü. İnsanlığın asırlar boyunca üretmiş olduğu, doğruluğu asırlar içinde kanıtlanmış kadim değerleri berhava etti. Modern insan, geleneğin sükûn ve güven veren imkânlarından mahrum kaldı. Zaman içinde insanlık geleneğin önemini, kadim değerlerin imkânını yeniden kavramaya başladı. Fakat artık gelenek hemen elimizin altında duran bir değer olmaktan uzaktadır. Gelenek ve kadim değerler, üstü örtülmüş, keşfedilmesi gereken hazineler haline gelmiştir.

İşte “Gelenekten Geleceğe” dergisinin temel amacı geleneği ve kadim değerleri yeniden ortaya çıkarmak, üstü küllenen değerleri yeniden gün yüzüne çıkarmaktır. Kısaca ve özetle, derdimiz keşf-i kadimdir. Önce geleneği bütün parlaklığıyla yeniden ortaya çıkarmak ve ardından aktüel olanın karşısında o kadim değerleri yeniden yorumlamak… Yeniden üretmek, yeniden fark ettirmek ve yeniden sahibine takdim etmek… Akif’in deyimiyle asrın idrakine hitap etmek… Günümüzün modern insan tipi ile kadim değerleri yeniden buluşturmak…

Bizim medeniyetimizde geleneksel ve kadim değerler yaklaşık iki asırdır, ‘çağdaşlaşma’ adına yok sayıldı ve horlanarak bir anlamıyla yok olmaya mahkûm edildi. Geleneği ve kadim değerleri silme yolunda sistematik bir “devlet baskısı” da oluşturuldu. Toplumsal hafıza devlet aklıyla silinmek istendi; kadim değerlerin üstü betonla örtüldü, dışlanarak yok sayıldı, küçümsendi, ötelendi, ötekileştirildi…  Fakat bütün bu gayretler nihai amacına ulaşamadı. Kadim değerler yok edilemedi, silinemedi.  Son yıllarda kadim değerlere dönük ilgide büyük bir canlanmanın olduğunu memnuniyetle müşahade ediyoruz. Malum eski devlet aklının yerine yeni devlet aklı da, kadim değerlerimize ilişkin baskısı son on yıldan beridir, artık azaldığı da aşikârdır. Fakat kadim değerlere yönelik artan bu ilgiye cevap verebilecek nitelikli fikri yayın maalesef bulunmuyor. Özellikle geleneksel değerleri günümüzün sorunlarına uyarlayacak bir popüler dergi bağlamında büyük bir boşluk bulunuyor. İşte Gelenekten Geleceğe dergisinin birincil amacı bu boşluğu doldurmaktır.

Ülkemizde gündem çok hızlı değişiyor ve bu hızlı değişen gündeme hızlı ve popüler cevaplar vermek gerekiyor. İşte Gelenekten Geleceğe dergisi aktüel olana, gelenekten gelen değerler ışığında sağlam ve ikna edici cevaplar verme ihtiyacından doğmuştur. Muhafazakâr düşünce geleneğinin her soruna verecek bir cevabı bulunmaktadır. Fakat bu cevabın üretilmesi ve modern insana takdimi için bir mecraya, bir vasıtaya ihtiyaç bulunmaktadır. İşte bu derginin amacı, muhafazakâr münevverlerin güncel sorunlara/sorulara cevaplar üreteceği ve bu cevapları toplumun anlayacağı sade bir dille ifade edeceği bir mekân ve mecra olmaktır.

Muhafazakâr düşünce “kökü mazide olan ati”dir. Muhafazakâr düşüncenin her devirde söyleyecek sözü vardır. Önemli olan bu sözü güzel ve yerinde söylemek, bu sözü zamanın ruhuna uygun söylemek ve bu sözü kadim hikmete vakıf insanların anlayacağı bir dile söyletmektir. Dergimizin yayına hayatına çıkışının esas misyonu budur. Dergimiz, kadim değerleri günümüz insanının idrakine uygun bir dille ifade etmek; kadim hikmeti günümüz insanıyla buluşturmak istiyor… Geleneği tebellür ettirmek istiyor… Geleneği günümüzle yeniden buluşturmak ve taşımak, oradan da gelecek nesillere bir miras bırakmak istiyor.

Bu misyonla yayına hayatına başlayana dergimizin ilk sayısı ‘sanat’ temasıyla karşınıza çıkıyor. Çünkü son zamanlarda üzerinde en çok tartışılan konuların başında sanat gelmektedir. Bu bağlamda birçok soruya cevap aranırken, sanatın varlığı ve toplumsal işlevi hakkında da derin tartışmalar yapılmaktadır. Sanat nedir? Sanat sanat için mi yoksa sanat toplum için mi? Muhafazakâr düşünce ile sanat arasında nasıl bir ilişki mevcuttur? Muhafazakâr sanat olabilir mi? Sanat ve politika ilişkisi nasıldır ve/veya nasıl olmalıdır? İşte bu ve buna benzer birçok soru değerli düşünürümüz, akademisyenlerimiz, edebiyatçılarımız ve tarihçilerimiz tarafından tartışılmış ve bu sorulara cevaplar üretilmiştir.

Bu sayımızda yer alan makaleler:
Türkiye’deki “Muhafazakâr Sanat” tartışması bir anlamda Mustafa İsen’in  "Muhafazakâr kesimin nasıl bir demokrasi anlayışı varsa muhafazakâr estetik ve muhafazakâr sanat normlarını ve yapısını oluşturmak gibi bir yükümlülük içindeyiz" sözleri ile başladı. Tartışmanın öncül isimlerinden olan İsen’in hem edebiyat profesörü hem de Kültür Bakanlığı Eski Müsteşarı olması hasebiyle, kendileri ile uzun bir mülakat yapıldı. Bu mülakatta İsen, varolan sanat anlayışımızın geleneğimizden ayrı düşünemeyeceğimizi güçlü argümanlar ile ortaya koyuyor. Besim Dellaloğlu “Kriter, Kritik Kriz: Dünyalı bir Kültür-Sanatın İmkânları” başlıklı yazısı ile güncel tartışmalara önemli bir katkı sunmaktadır. Dellaloğlu bu önemli yazısı ile kriterlerin bulunmadığı bir ortamda kritik yapılamayacağını, aksi halde bir kriz ortamı oluşacağını belirterek güncel sanat tartışmalarını özetleyen ve konuya farklı bir açıdan bakmamıza imkân sağlayan bir perspektif sunmaktadır. Düşünce dünyamızda kendine has bir üslubu olan Hasan Bülent Kahraman “Muhafazakâr Sanat Üstüne Edebiyat ve Mimarlık Bağlamında Bazı İrdelemeler” başlıklı makalesi ile güncel muhafazakâr sanat tartışmalarını doğal bulduğu ve hatta bu konuda tartışmaların daha derinlere inmesi gerektiği üzerine güncel analizler ve yorumlarıyla renk katmıştır. İkinci mülakatımız kültür, sanat ve tarih alanlarındaki çalışmalarıyla bilinen,  “Muhafazakârlık ve Sanat” konusunda Türkiye’nin en yetkin isimlerinden biri olarak kabul edilen Beşir Ayvazoğlu ile yapıldı. “Yaratıcı Muhafazakârlık” kavramı ortaya koyan Ayvazoğlu’na göre insan önce içinden geldiği dünyayı bilecek sonra o dil ile dünyayı kavrayacaktır. Zamanımızda sadece gelenek ile beslenmek yeterli değildir aynı zamanda evrenseli de gözetmek zorundayız. Sanat denilince edebiyat, edebiyat denilince şiir, şiir denilince ilk akla gelen isimlerdendir değerli hocamız Hilmi Yavuz. Şairliğinin ve edebiyatçılığının yanı sıra düşünce hayatımızda özgün bir yeri olan Hilmi Yavuz’un şairliğinin 60. yılında ‘Sanat’  sayısında ‘Şiir’ üzerine uzun bir mülakat yaptık.
Edebiyatımızın yeni yüzlerinden Sadık Yalsızuçanlar sanat tartışmalarına “İslam Sanatının Manevi Doğası” yazısı ile İslam anlayışı içinde sanatın yeri ve İslami sanat anlayışının arka planı hakkında doyurucu örnekler ve analizlerle önemli bir konuya temas etmiştir. Önemli siyaset bilimcilerimizden Ali Yaşar Sarıbay “Sanat Olarak Politika” yazısı ile ihmal edilmiş bir konuya değinmiş ve politikacılar arasındaki farklılığın bilgelikte değil sanatta olduğunu vurgulamıştır. “Gelenek Savunusu”nun en önemli metinlerinden biri olan “Gelenek ve Bireysel Yeti” adlı T.S. Eliot’ın makalesine sanat tartışmalarında birçok yazar tarafından atıf yapıldı. Daha önce Türkçe’ye çevrilen metin bu sayımızda yeniden yayınlanmasının uygun olacağını düşündük. “Öz Yurdunda Garip” yazısında Mümtaz’er Türköne, “Muhafazakâr Sanat nedir? sorusunu, anılarını bizlerle paylaşarak cevaplandırmaya çalışmıştır. Değerli orkestra şefi Selman Ada “Muhafazakâr Avant Gardiste” yazısı ile kişinin hem muhafazakâr hem de avant gardiste, yani öncü olabileceği yolundaki düşüncelerini bizlerle paylaşmıştır. Mavi Yeşil Dergisi’nin editörü Hasan Öztürk “Siyasetin Tiyatroyla Sınavında ‘Günün Adamı’ Olmak” başlıklı çalışmasıyla, Haldun Taner’in 1949 yılında hazırladığı “Günün Adamı” isimli tiyatro oyunu ve ardından vuku bulan olaylar üzerinde durmuştur. Mahmut Erol Kılıç’ın geleneksel sanatlarımız ve buna fikri zemin hazırlamadaki rolü itibariyle tasavvufun rolü üzerine makalesi iki mesleğin arasındaki derin bağlantıya işaret ediyor. Son makalemiz, Bengül Güngörmez ve Üzeyir Tekin ait. “Muhafazakâr Düşüncenin “Estetik Kaygısı”yla İmtihanı” adlı makalede yazarlarımız, muhafazakârlık ve sanat tartışmalarına son on yıllık süreci dikkate alarak ilginç analiz ve yorumları ile bu sayımıza katıda bulundular.
Uzun yolculuğa çıkan bir derviş misali azığını hazırlayan dergimizin geçtiği duraklarda umuyoruz ki okuyucu tarafından hoş karşılanacak ve bağrına basılacaktır. 

"Semaver Öykü" dergisi

Semaver Öykü Dergisi, Mart- Nisan 2013 sayısı ile öykü yolculuğuna devam ediyor. Bu sayıda, Aleksandr Soljenitsin’den  ‘Ufacık Öyküler’, Sevinç Üçgül; Demain S. Lunaris’ten ‘Bilge ile Halk’ Mehmet Akif Coşkun çevirileriyle yer alıyor. Söyleşi bölümünde Özcan Karabulut ile ‘Öykü ve Yazarlık Serüveni’ üzerine, özellikle genç öykücülerin dikkatle okuması gereken bir söyleşi var. Ayhan Emir Yolcu, seri öykülerine ‘III.Kanto’ ile devam ediyor. Ayrıca Ahmet Zeki Yeşil, ‘Rahmetli’; Mustafa Oğuz, ‘Sabah Resimleri’; Semrin Şahin ‘’Rüyanın Mahzeninde’; Semih Polat ‘Unutulmuş’; Baki Karcı, ‘Koca Efe’; Deniz Dengiz Şimşek, ‘Kırmızı Şarap ve Kitap Eki’ öyküleriyle yer alırken, Senem Gezeroğlu, Cemal Şakar’ın yayına hazırladığı ‘Sessiz Harfler’ kitabını tanıtıyor.


İrtibat: 
PK.19 /  Kayseri

E-POSTA GRUBU

Dergi~lik e-posta
dergilik@googlegroups.com