2012-04-27

'Yağmur' dergisinin 59.sayısı çıktı

Mart-Nisan 2012

Yağmur sizleri "İlim ve Araştırma Aşkı" ile karşılıyor bu ay. Başyazımız, ilmin ve araştırmanın bizim zâviyemizdeki önemini ele alıyor. İnsanlığın dünden bugüne ilmî serüveninin anlatıldığı bu yazıda, medeniyetimizin hassasiyetleri de ele alınarak ilim ve araştırma konusunda olmamız gereken yere işaret ediliyor.

Başyazımızı takip eden diğer bir önemli yazı "İslâmî Türk Edebiyatı Kavramı". Prof Dr. Orhan Okay'ın geçen yıl düzenlediğimiz İslâmî Türk Edebiyatı Sempozyumu'nda sunduğu bu açılış tebliği, İslâmî Türk edebiyatının sınırlarını ve çerçevesini yeniden gözden geçirmemize vesile oluyor. Sempozyuma ait iki kıymetli çalışma daha yer alıyor elinizdeki sayıda. Bu çalışmalardan biri Prof. Dr. Bilâl Kemikli'ye ait, diğeri ise Prof Dr. İsmail Çetişli'ye. Bu iki önemli hocanın İslâmî Türk edebiyatına dair fikirleri, meseleyi farklı bir açıdan okuma imkânı sunuyor.

Erdoğan Tücan'ın "Ayaz Vurmuş Eller" adlı hikâyesinin ardından, Cihangir Asyalı'nın "Sabun Bir Çiçek mi ki?" adlı yazısı ile karşılaşacaksınız. Her gün kullandığımız, fakat güzelliklerine pek dikkat etmediğimiz 'sabun'lara bir iade-i itibar sayılabilir Asyalı'nın satırları.

Recep Şükrü Güngör, bu sayımıza "Bahçedeki Ev" adlı hikâyesi ile katkıda bulunuyor. Güngör'ün hikâyesinde yaşlı bir kadının yalnızlığını paylaşan iyi niyetli insanları görüyoruz. İnsanın insana neler kattığını, katabileceğini...

Mehmet Doğan Selâm'lı bir mektupla yer alıyor bu sayımızda. Sıcak ve içten bir üslûpla kaleme alınan mektupta, samimiyet kokulu satırlar var.

"Adım Gibi Biliyorum" adlı bir hikâyesi ile tanıyacağınız Özlem Gürhan, dergimizin yeni imzalarından.

Seri yazılarımız bu sayıda da devam ediyor. "Tatarlı Günlüğü" ve "Hikâye Mektupları" Yağmur okurlarının âşinası olduğu yazılardan. Cihan Okuyucu'nun "Özbekistan İzlenimleri" ise ilk bölümü ile yer alıyor dergimizde. Sümeyye Şeref'in Çağ ve Nesil serisine atıfta bulunduğu "Pınar Başında Damlaya Serenat" ikinci bölümüyle bu sayımızda son buluyor.

Şiirlerden de bahsetmek gerekiyor elbette. Yaşar Beçene'nin "Asûde Şarkı"sı, Hasan Çağlayan'ın "Kâl Diliyle"si bunlardan ikisi. Diğer şairlerimiz ise Müjdat Er, Ziya Paşa Akyürek ve Said Öndegelen.

Yağmur Dergisi'nin yeni sürprizleri de var okurlarına. Nihat Dağlı bu sayı ile birlikte okurlardan gelen yazıları değerlendirecek. Dağlı, böylece genç kalemlerin yazma heyecanlarını tavsiyeleriyle destekleyecek.

Şimdilik sayımıza dair bahsedeceklerimiz bu kadar. Gerisi, meraklı okurlarımızı içeride bekliyor. Daha güzel sayılarda buluşmak dileğiyle, hoşça kalınız

2012-04-26

Şiirin Güzelliği

Şiir, var olduğu günden beri hayata dahil.

Hayatımızın ayrılmaz bir parçası...

Sevincimizi, öfkemizi, özlemimizi, sevgimizi dile getirmek için dili kullandığımız andan beri şiirden ya­rarlanmışız.

İlk şiir örneklerimiz olan sagu ve koşuklar için de geçerli bu, her ay yeni sayısıyla okurlara ulaşan dergi­lerde yayınlanan modern şiirler için de...

Hayatımızdan ayıramadığımız, kendimizin bir par­çası kıldığımız şiire asli değerini vermeliyiz.

Nasıl mı?

Elbette şiir okuyarak, şiiri kalbimizin gülü yaparak...

Şiiri göz bebeğimiz yaparak...

Şairlerin gelecek zamana gönderdikleri mektupları, şiiri, okuyarak...

Şiirin eskimediğim, eskimeyeceğini, insanla birlik­te varolacağını, şiiri elimizden düşürmeden göstere­rek...

İşte elinizde tuttuğunuz kitap bu amaçla hazırlandı.

Şiirname, günümüzde gürül gürül yaşamaya devam eden şiirden bir damla, evet bir damlacık, seçilerek ha­zırlandı.

Şiir deryası öylesine uçsuz bucaksız bir derya ki hepsine ulaşmak artık neredeyse imkânsız.

Elinizdeki kitap ulaşabildiğimiz şiirlerden küçük bir demet...

Telif yasalarına uymak açısından ancak izin alabildi­ğimiz yaşayan şairlerin şiirlerine yer verdik bu kitapta. Bu yüzden kitapta az sayıda şairden şiir yer alıyor. Bu kitap bir antoloji değildir. Dönemin şiir anlayışını yan­sıtan bir antoloji olsaydı çağdaş şiirin her temsilcisin­den birer şiir almamız gerekirdi.

Bunun altını özellikle çizmek istiyorum.

Gençlerin sevebileceğini düşündüğüm şiirleri kendi şiir anlayışım doğrultusunda kitaba taşımaya çalıştım.

Bu elbette herkesi memnun edemeyecektir.

Ki daha önce bu tür kitap hazırlayanlar, bu tür eleş­tirilere hep maruz kalmışlardı.
Bunun önüne geçmek mümkün değil.

Ben de geçemeyeceğimi, eleştirileceğimi biliyo­rum.

Yine de elinizdeki kitabı oluşturmaktan vazgeçme­dik.

İstedik ki genç okurlar, yaşayan Türk şiiri hakkında az veya çok bilgi sahibi olsun. Günümüzde de güzel şi­irler yazıldığını görsün, bu şiirleri okuyarak şiiri sevsin, hayatına taşısın.

Niyetimiz şiir kadar duru ve temizdir.

Sonucun da şiir kadar duru ve temiz olmasını dile­rim.

Bu seçkiyi oluşturmamda her türlü desteği veren Zambak Yayınları'na ve şiirlerini yayımlamamız nokta­sında izin veren değerli şairlerimize teşekkür ederim.

Şiirle kalınız, şiir gibi kalınız.


Mustafa Oğuz

2012-04-20

'Kur’ani Hayat' dergisi 23. sayısında 'Adalet' konusunu ele alıyor

Vahiyle inşa olma çabalarına mütevazı bir katkı yapma umuduyla yoluna devam eden Kur’ani Hayat Dergisi 23. sayısında Adalet konusunu ele alıyor.

Manşete de kaynaklık eden başyazısında Mustafa İslâmoğlu, adaletin hakikatini, devlet tüzel kişiliğinin imanı mesabesinde oluşu ekseninde anlatıyor. İbrahim Sarmış, İslam’ın adalet anlayışıyla Müslümanların adalet algısı ve uygulamaları arasındaki uyuşmazlığın sebeplerini irdeliyor. Haydar Öztürk başyazının devamı niteliğinde, adaletin nasıl devletin dini ve imanı haline getirilebileceğini araştırıyor.

Abdulcelil Candan konuya toplumların âdil veya zalim oluşları, Mustafa Demir ise bireysel ve toplumsal huzuru elde edebilmek için adalet ve kıst’ın ne denli lüzumlu olduğu açısından yaklaşıyor. Hüseyin Kerim Ece, adaletin merhametle ilişkisini, Mahmut Çınar ise adaletin mülkle ilişkisini Kur'an ekseninde ele alıyor.

İlahiyat hocaları Murat Kayacan ve Murat Sülün’ün yazıları bazı okurlarca fazla teknik bulunabilecek olsa da erbabına ikram olacak yazılar olarak adalet sayısındaki yerini aldı.

Ömer Bayar’ın hikmet bağlamında adaleti, Mehmet Deri’nin, adaletin sünnetteki yansımalarını, Zekeriya Yürük’ün zulmü meşrulaştırma aracı olarak kullanılan veto hakkını, Bünyamin Doğruer’in âdil insan olabilmek için verilmesi gereken mücadeleyi deneme tadında irdeleyen yazılarının ve yine Bünyamin hocanın şiirinin sayıya renk kattığını düşünüyoruz. Dergiye ilk kez konuk olan Ramazan Altıntaş, Kur’an’a göre sosyal adaleti, önceki sayıdan tanıdığınız Elvin Ağayev, Ehl-i Beyt okuluna göre adalet ve zulüm kavramlarını yazdı.

Kadir Canatan, “Bakara: kutsal inek” simgesi ile irfan köşesindeki yerini aldı. Hasan Aycın’ın kutsal inek çizgisi Canatan’ın yazısına eşlik etti. Osman Arpaçukuru bu sayıda yeni bir yazı dizisi başlatıyor. Gelecek sayılarda da devam edecek olan Hadis İncelemeleri köşesinde bu ilk adımda geniş bir girişin ardından halkın dilinde hadis diye dolaşan “levlâke…” rivayeti inceleniyor. Adalet sayısı Yasemin İslâmoğlu’nun Yusuf Sûresi tanıtımıyla noktalanıyor.

Derginin geçmiş 21 sayısının tamamını bir arada temin etmek isteyen okurlar dergiyle irtibata geçerek takım halinde edinip sürekli istifade etme imkânı bulabilecekler.

Kur’ani Hayat Dergisi yeni dönemde de Kur’an’ın temel kavramlarını okurlarıyla paylaşmaya devam edecek.

Telefon ederek ya da mail yazarak 2012 yılı için abone olabilir, tüm sayıların pdf nüshalarına erişim için elektronik nüsha aboneliğini de gerçekleştirebilirsiniz.

Dergi mayıs ayı başında çıkacak emanet konulu 24. sayıda buluşma dileğiyle ilim ve fikir camiasındaki yerini alıyor.

İrtibat:
0212 531 30 30

'Vuslat' dergisi 130. sayısında

Vuslat dergisi 130. sayısında, Müslümanlar için örnek bir nesil olan ve Kur’an’da: “Allah onlardan razı olmuştur onlarda Allah’tan razı oldular” ayetiyle Allah (c.c.) tarafından takdir alan, nesli günümüze ve gündemimize taşıyor.

Asr-ı Saadet nedir?

“Asr-ı Saadet” terimi, Hz. Muhammed (s.a.s.)’in Peygamberliğinden vefatına kadar geçen süreyi ifade eder. Asr-ı Saadet’in temel özelliği âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed (s.a.s.)’in hayatını kapsayan, onun örnek yaşantısını adım adım izleyebilmiş, bizzat onun mektebinde yetişmiş ve vahyin ilk muhatapları olmuş sahabe neslini bünyesinde barındıran bir zaman dilimi olmasıdır. Kur’an bu nesilden övgü ile söz ederek onlara şerefli bir mevki vermiştir.

Asr-ı Saadet Nesli Güçlü Bir İmana Sahiptir

Asr-ı Saadet neslinden söz eden ayet ve hadisler ile o dönemin olaylarını ve yaşayış biçimini anlatan siyer çalışmaları incelendiğinde, Asr-ı Saadet insanı ve neslinin nitelikleri hakkında şu tespitler yapılabilmektedir: Asr-ı Saadet nesli güçlü bir imana sahiptir. İslâm’ın tebliğinde karşılılaştıkları her türlü güçlüğe göğüs germeye hazır, sabır timsali kişilerdir. Yapılan her işte Allah’ın rızasını ölçü alırlar. Allah’ın yardım ve desteğine güvenirler “Rabbimiz Allah’tır” dedikleri için yurtlarından, yuvalarından kovulmuş, mallarını kaybetmişlerdir. Ziyana, hakarete ve işkenceye uğratılmış olup her güçlüğe göğüs germişlerdir. Ümmet arasında insanlar için çıkarılmış hayırlı nesillerdir. Biz Müslümanların yaşam modeli Asr-ı Saadet olmalıdır…

Nisan Sayısında Öne Çıkan Konu Başlıkları

Muhammed Emin Yıldırım “Kur’an’ın En Büyük Mûcizesi Sahabe Nesli” isimli makalesinde sahabe neslinin önemi üzerinde durmaktadır.

Doç. Dr. Muhammed Târik “Sadr-I İslam’da (Asr-I Saadette) Dostluk ve Kardeşlik Ruhu” isimli yazısında sizlere Asr-ı Saadette ki, sevgi ve dostluğun kadim köklerini hatırlatacak.

Prof. Dr. Rıza Savaş “Hz. Muhammed (s.a.s.) Devrinde Kadın ve Aileye Genel Bir Bakış” incelemesinde o dönemde ailenin sağlam temellere dayandığına dikkat çekiyor.

Prof. Dr. Âdem Apak “Hz. Peygamber’in (s.a.s.) Asabiyetle Mücadelesi” yazısıyla İslâm’ın, asabiyetin tesirini kırmak için asabiyet sebebiyle gerçekleştirilen kabile savaşlarını yasakladığına vurgu yapmakta.

Prof. Dr. Osman Güner “Medine Toplumunda Gayrimüslimler: Farklı Kültürlerle Birarada Yaşamanın Esasları” isimli araştırma yazısında gayr-i müslimlerle münasebetlerimiz konusuna değinmektedir.

Hüseyin Kerim Ece “Mutluluğu Öğreten Zaman” yazısında sahabe hayatından saadet örneklerini okuyacaksınız.

Derginin bu ay ki röportaj konuğu ise Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma.

Ayrıca Ahmet Varol İslam dünyası köşesinde “Suriye İntifadasının Bir Yılı” yazısında Suriye konusunu masaya yatırıyor.

Dergi hakkında detaylı bilgi için: 0216 612 78 22

2012-04-19

2. 'Karabatak'

Edebiyat ve sanat dergisi Karabatak, ikinci havalanışında yirmi üç şiir, altı öykü ve on bir deneme ile döndü.

Derginin röportaj bölümünün konuğu ise Ayşe Şasa. Zeynep Ural'ın yaptığı söyleşide Şasa, "Allah'ı sanat yoluyla zikretmek ve hatırlamak sanatı ibadetin bir parçası haline getirir." diyor. Modern toplum ile geleneksel toplumun anlayış farkını ise şöyle özetliyor Şasa: "Para, mevki, şöhret... Modern toplumda insanlar bu putların yaydığı sihir alanına sokulabildiği, bu putlara yakın olabildiği oranda başarılı sayılıyor. Bu başarı anlayışı insanın asıl varoluş gereği açısından da bakıldığında oldukça hazin ve sefil bir görünüm arz ediyor. Bizim geleneksel medeniyet anlayışımızda insanı eşref-i mahluk yapan, üstün ve değerli yapan putlardan arınmış olmaktır." Güzel olan bütün sanatlara kapılarını açan derginin diğer yazı ve şiirler içinse Karabatak'ın kağıttan kanatlarına göz atmakta fayda var.

2012-04-18

Taşradan kente: Mustafa Kutlu hikâyeciliği


Türk Edebiyatı dergisi Nisan sayısında Mustafa Kutlu'nun hikâyeciliği üzerine bir dosya hazırladı. Pek çok yazar ve şairin yazılarıyla katkıda bulunduğu dosya, arşiv niteliğinde.

Aylık Dergi, Hece, Kafdağı Fayrap başta olmak üzere pek çok dergi Mustafa Kutlu hikâyeciliğine değinen sayılar hazırladı. Bunun dışında onun kitapları üzerine önemli yazılar kaleme alındı, akademik dünyada tezler hazırlandı. Necip Tosun ve Ercan Yıldırım’ın Mustafa Kutlu hikâyeciliğini çözümleyen kitapları yayımlandı. Kemal Aykut’la merhum Nusret Özcan Mustafa Kutlu Kitabı’nı hazırladılar. Yani bir şekilde Türkçe edebiyat dünyası Kutlu hikâyeciliğini anlama ve anlamlandırmaya çalıştı. Bu çaba hâlen devam ediyor, görünen o ki devam edecekte.

Bu ayki Türk Edebiyatı dergisinin eşik sözünden, derginin öteden beri hazırlamayı planladığı Mustafa Kutlu dosyasını Küçükçekmece Belediyesi’nin 26-27 Nisan tarihlerinde bir Mustafa Kutlu Sempozyumu gerçekleştireceğini öğrenince öne çekmek durumunda kaldığını öğreniyoruz. Mustafa Kutlu’nun hikâyeciliğine odaklanan dosyada yer alan yazarlar ve yazılar şöyle: Alâattin Karaca “Ortadaki Adam’dan ‘Hayat Güzeldir’e Mustafa Kutlu’nun Hikâyesi”,Ali Ayçil “Kutlu Üzerine Dokuz Pasaj”, Bahtiyar Aslan “Mustafa Kutlu’nun Suluboya Resim Koleksiyonundan İki Güzide Eser Üzerine”, Sezai Coşkun “Mustafa Kutlu Hikâyeciliğinin Ontolojik Derinliği”, Taner Namlı “ Mustafa Kutlu’nun “Sır”rı”, Sabahattin Çağın “Kapıları Açanlar Ve Kaçanlar”, M. Fatih Kanter “Gönül İşi’ni Gönülden Okumak”, Suavi Kemal Yazgıç “Mustafa Kutlu Hikâyesinin Bazı Dinamikleri” Yazıların neredeyse tümünün duygusal iyi niyet üzerinden yol aldığını belirtmemiz gerekir öncelikle. Buna eleştirel bakış açısından yaklaştığımızda “mesafe ayarı” yokluğu da diyebiliriz sanırım. Böyle olsa da bir yazarı belli noktalarda kavramayı ve yeni okumaları mümkün kılıyor Türk Edebiyatı’nın bu sayısı. Sözgelimi Mustafa Kutlu hikâyelerinde yer bulan tasavvuf ile Rasim Özdenören öykülerinde varlık kazanan tasavvufun izinin sürülmesi gerekliliği bunlardan biri.

DEĞİŞİMİN MACERASI

Kuşkusuz, toplumu ve toplumda olup bitenleri en belirgin biçimde anlamak için edebiyat önemli imkânlar sunar. Hele gündelik hayat sosyolojisi dediğimiz alanın kodlarını/göstergelerini en iyi öğrenebileceğimiz alan ele aldığımız dönemde ortaya çıkan edebiyat ürünleridir. Bu aynı zamanda hem zihniyet dünyalarını anlamayı hem de üzerine konuşulan toplumsal alandan tümüyle soyutlanmamayı da beraberinde getirir. Bahsettiğim bu bakışın izinden gittiğimizde Kutlu hikâyeciliğinin dönemlere ayrılmasında olsun, hikâyelerinde ortaya koyduğu muhasebenin niteliğini bütün olarak anlamlandırma sürecinde olsun toplumsalın dönüşümü mutlaka dikkate alınmalıdır M. Fatih Kanter’in yazısının son kısmında yapmış olduğu tespitler Alâattin Karaca’nın edebiyat üzerinden yaptığı tespitleri toplumsalı daha öne çıkararak yapmasından dolayı son derece önemlidir: “ Mustafa Kutlu’nun (…) yazdığı (…) hikâyeler, Türkiye’nin modernleşme serüveni ile örtüşmesi bakımından son derece önemlidir. Türkiye’deki sosyo-kültürel değişimleri bizzat yaşayan, duyan ve duyumsayan Kutlu, bu değişim macerasını gözlemleyerek yazmıştır.”

Suavi Kemal Yazgıç Kutlu’yu popülist bir yazar olarak değerlendiriyor, onun halkçılığına vurgu yaparak. Keşke popülizm meselesini biraz daha açsaymış. Malum bu sözcük kültürel ortam başta olmak üzere genelde olumsuz bir içerikle anlamlandırıldığından ‘lanetli’ sözcükler sözlüğünde yer alıyor. Kutlu’nun taşraya bakışının hâkim edebi kanondan farklılıklarına değinen Yazgıç’ın yazısının girişindeki tespitleri haklı kılan pek çok örnek var Kutlu’nun dünyasında. Sadece birini aktararak yetinelim: “Günümüzde edebiyat ferdî olana doğru gitti. Ben ise ferdi cemaatan ayırmak eğiliminde değilim.”

Ayrıca “Mustafa Kutlu’nun Desenleri” başlıklı küçümen bir “görsel yazı” da yer alıyor dosyada. Burada yer alan yazı ve Hareket dergisi kapakları Mustafa Kutlu’nun düşünce dünyasının oluşum seyrini görmek bakımından en az diğer yazılar kadar önemli. 1947 doğumlu Mustafa Kutlu'nun çocukluğu Erzincan'da geçer. Yüksek öğrenimini Erzurum Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili Edebiyatı Bölümü'nde tamamlar. Kutlu, öğrencilik yıllarında fel­sefeyle ilgilenen, özellikle Nietzsche okuyup resim yapan, öfkeli bir insandır. Erzurumlu yazarların sıkça uğradığı Hemşin Pastahanesi'nde tesadüfen tanıştığı Ezel Erverdi'ye Hareket dergisi eleştirisi yapan Kutlu, eleştirilerini derginin desensiz oluşuna yoğunlaştırır. Yani dergi ile yazı üzerinden değil çizgi üzerinden ilişki kurar. Ezel Erverdi Mustafa Kutlu'dan dergiye desen göndermesini ister ve gönderdiği ilk deseni de kapakta kullanır.

Aslında bu tanışma onun için önemli bir kırılma noktasıdır. Ressam olarak katıldığı Hareket’te hikâyeci ve biyografi yazarı olarak öne çıkan Mustafa Kutlu'nun dergi kapaklarına yansıyan desenlerinde Anado­lu gerçeğini çeşitli açılardan yansıttığı görülür. Tunceli ve İstanbul'da edebiyat öğretmenliği yapan Kutlu, 1974'de görevinden ayrılarak Dergâh Yayınları'nda çalışmaya başlar. Bundan sonrasını İsmail Kara’nın “Hayatımın Tesadüfü” yazısından izlemek mümkün. Aktarmaya çalıştığımız bu serencam Mustafa Kutlu’nun gerek edebiyat gerekse düşünce dünyası bakımından belli konuları öne çıkarmasında Hareket dergisi çevresinin ve onunla birlikte Nurettin Topçu’nun büyük bir etkisi vardır. Şunu mutlaka dile getirmeliyiz: Türk Edebiyatı dergisinin bu sayısının en önemli eksikliklerinden birini Topçu’nun Kutlu hikâyeciliği üzerindeki etkisini yeterince belirginleştirmemesi olduğu söylenebilir.

BU BÖYLEDİR AMA

Alâattin Karaca, Türk hikâyeciliği ve edebiyatta karakter analizi ile başladığı yazısında Mustafa Kutlu'nun hikâye serüvenini çözümlüyor. Karaca, Kutlu'nun ilk kitabı 'Ortadaki Adam'dan sonuncusu 'Hayat Güzeldir'e gelene kadar hem Mustafa Kutlu'nun hem Türk hikâyeciliğinin geçirdiği evreleri belirginleştiriyor. Karaca’nın yazısının otobiyografik yönlerinin olduğunu da belirtmekte fayda var. Kutlu’nun hikâyeciliğinin başlangıcını oluşturan kitaplardan Ortadaki Adam’da yer alan “Al Sartre’ı, al Russel’ı eline, gözün dünya görsün!” üzerinden yerlilik yabancılık tartışmasına uzanan yazı 1950’lerde Türkçe edebiyatta yaygın olan bunalım meselesine değinir. Yazının belirleyicilik ölçüleri, yerlilik/yabancılık kutuplarında dolanmak. Bunalım, tutunamama, yabancılaşma gibi varoluşçu felsefenin temel kavramlarını olumsuzlayan Karaca, bu modanın Rasim Özdenören gibi İslâmcı yazarların öykülerine kadar uzandığını belirtir: “Rasim Özdenören gibi İslâmcı bir yazar bile bu Kafkaesk modaya kapılıp günlerce odasından çıkmayan, yatağında kendi karanlığına gömülmüş insan tiplerinin ruhunu bir burguyla kurcalayıp durdu; tabiri caizse karanlığı deşeledi bir süre. Faulkner, Dostoyevski, Kafka Camus, James Joyce… Bir kısım Türk hikâyecileri uzun süre bu yazarları dilinden düşürmedi.(…) Dragomanlar cumhuriyetinin hikâyecileri, kendi anlatma geleneklerine yönelerek ‘yerli bir hikâye’, yerli bir insan, yerli bir hayat yazmak yerine, Kafka’nın ‘dava’sının peşine düştüler.” Nedense, Karaca’nın, Kutlu’yu sevdiği, ona yakınlık duyduğu için hikâyelerini olduğundan yüksek bir noktaya yerleştirdiği kanaatine ulaştım, Özdenören’e tersi duygularla yüklendiğini.Umarım yanılıyorumdur.

Kafkasever hikâyecilerle taşarlı okurları karşıt kutuplara yerleştiren Karaca Kutlu’nun başlangıçta Sabahattin Âli ile Sait Faik’e yönelmesinin çerçevesini bahsettiğim bu çerçeve içinden çiziyor. Eminim onun bu bakışını Ahmet Sait Akçay okusa bu çizginin edebiyatı tıkadığını postmodern edebiyatın imkânları üzerinden eleştirir. O nedenle elli kuşağı öykücülerini yetmişli yıllarda eleştirmekle bugün eleştirmenin farklılık taşıması gerekir. Tekrar vurgulamak gerekir ki; Anadolu toplumunun sanayi ile tanışması, taşradan şehre göçü, modern değerler ile kendi değerleri arasında sıkışması, zanaatkârlığın ve küçük esnaflığın çöküşü gibi konulara değinirken Nurettin Topçu’yu ihmal etmek Kutlu hikâyeciliğinin temel direğini görmemektir bir bakıma. O yüzden Necip Tosun’un “Mustafa Kutlu öykülerine başlanmadan önce mutlaka Nurettin Topçu'dan birkaç temel eser okunması gerekir. Çünkü Topçu tanınmadan Kutlu öyküsü tümüyle kavranamaz” tespiti son derece önemlidir.

GELECEĞİN GEÇMİŞİ

Bu noktada bence dosyanın en önemli yazısı Ali Ayçil, 'Kutlu Üzerine Dokuz Pasaj' başlıklı değerlendirmesi. Çocukluktan kahramanlara, resimden edebiyatın sezgine kadar Kutlu hikâyeciliğini kuşatan bir ‘kıs(s)a’ bir yazı bu. Ayçil, yazarın hikâyeciliğini Türkiye'nin yakın geçmişte yaşadığı göç sorunuyla birlikte okuyor. “Ayna” başlıklı pasajında şu tespitleri yapıyor: “Mustafa Kutlu'nun yazarlık hayatı, Türk toplumunun hızla taşradan şehre göçmeye başladığı son yarım asrın sosyal hareketliliği içerisinde şekillendi. Bu göçün üç cephesi vardı: Göçün yüklendiği yer, göç hâli ve göçün çözüldüğü yer. Dinmek bilmeyen bir insan seli, on yıllarca sadece büyük şehirlere değil, hem Türk sinemasına hem de Türk Edebiyatına malzeme taşıdı (…) Mustafa Kutlu külliyatının yarım yüzyıllık zamana tutulmuş devasa bir aynaya benzemesinin sebebi, kumaşına gösterdiği sadakatti.”

Kutlu hikâyeciliği özellikle seksenli yıllarda yaşanan değişimlere tutmuş olduğu ayna ve geleceğe dönük sezgileri ile de önemlidir. Siyasetten tekkeye oradan tüketim toplumuna uzanan değişimi kavramak için eşik metinlerden biri Sır’dır. Kapitalizm’in Müslüman bireyde oluşturduğu bilinç yarılmasını tekke dünyası üzerinden ele alan Kutlu’nun Sır kitabı hakkında şu tespitleri yapıyor Ayçil: “ Kapitalizmin, inançlı bir adamın hayatında açabileceği dehşetli çatlağı ancak yeni yeni kavrayabiliyoruz. Oysa, Kutlu Sır’da, ufukta belirmekte olan ‘yeni iktidarın bileşenleri kent, siyaset ve ekonomi’nin, manevî dünyamıza ödeteceği bedeli, ‘şeyh efendi’ üzerinden çeyrek yüzyıl önce hikâye etmişti. Hikâyenin yazıldığı dönem, Müslüman okumuşların bir dava sahibi olduğu ve İslâmi geleceğin müjdelendiği bir dönemdi. Sürekli geçmişi ya da bu günü anlattığını düşündüğümüz Kutlu, aslında pek çok cümlesinde, geleceğin geçmişinden de haber verir.”

Türkiye’de sosyoloji çalışmalarının en kurak olduğu alan olarak karşımıza çıkan edebiyat sosyolojinin mutlaka dikkate alması gereken değerlendirmelerdir bunlar. Belki bu yüzden ben 1990 yılında yayımlanan Sır kitabını, Ruşen Çakır’ın yine aynı yıl yayımlanan Ayet ve Slogan kitabının çağla karşılaşmayı anlattığı ilk bölümü ile birlikte düşünmeyi ve anlamlandırmayı öncelerim. Kolay değil tabii, her hesaplaşma gibi acıtır ruhumuzu bu hesaplaşma ve karşılaştırma.

Dolayısıyla Kutlu hikâyeciliğini sosyolojiyi ihmal ederek tümüyle zamansız “ontoloji” üzerinden okumak Kutlu hikâyelerini kendisinden uzaklaştırmak olur. Onun hikâyeleri varlığın olduğu kadar zamanımızın hikâyesidir.


Asım Öz



www.dunyabulteni.net
18 Nisan 2012

2012-04-17

En Sevgiliye Adanmış Şiirler Şöleni

Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri çerçevesinde Bursa Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş. tarafından ilki geçtiğimiz yıl Ördekli Kültür Merkezi’nde düzenlenen Naat Şiirleri Şöleni’nin ikincisi 14 Nisan 2012 Cumartesi günü İbrahim Paşa (Mahkeme Hamamı) Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi.

Mahkeme Hamamı Kültür Merkezi

2. Naat Şiirleri Şöleni, Mahkeme Hamamı Kültür Merkezinde gerçekleştirildi. İbrahim Paşa Hamamı olarak da bilinen Mahkeme Hamamı, vakfiyesinden öğrenildiğine göre;
Çandarlı İbrahim Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa tarafından 1421 tarihinde yaptırılmıştır.

Eser Osmanlı mimarisindeki çifte hamam grubundan olup, kubbeli mekânlarının yanı sıra iç içe eyvanlar da uygulanmıştır. Taş ve tuğladan yapılmış olan hamam, vakıf kayıtlarından ve kültürel mirasın ayağa kaldırılması projeleri kapsamında restore edilerek geçtiğimiz ay tekrar şehre kazandırılan tarihi Mahkeme Hamamı’nın büyük bir bölümü kültür merkezi olarak işlevselleştirilmiştir.

Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından restore edilerek halkımızın hizmetine sunulan Mahkeme Hamamı Kültür Merkezi, Hz. Muhammed (SAV) için yazılmış şiirlerin okunduğu şiir şöleni ile ilk kez kitlesel nitelikli bir kültür faaliyetine ev sahipliği yaptı.


2. Naat Şiirleri Şöleninden Yansımalar

2. Naat Şiirleri Şöleni, Bursa Büyükşehir Belediye Başkan Vekili Abdullah Karadağ’ın açış konuşmasıyla başladı. Abdullah Karadağ konuşmasında, Hz. Muhammed’in âlemlere rahmet olarak gönderilen bir peygamber olduğunu belirterek, onun insanlık barış ve kardeşliğine sunduğu ilkelerin büyük önem taşıdığını vurguladı. Bu bağlamda, Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri çerçevesinde Kültür A.Ş. tarafından organize edilen Naat Şiirleri Şöleni’nin hayli değer taşıdığını belirten Karadağ, bu etkinliğin geleneksel olarak gelecek yıllarda da sürmesini arzuladığını söyledi. Etkinliğin yapıldığı mekânla ilgili olarak da kanaatlerini dile getiren Karadağ, Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin son yıllarda pek çok tarihi eseri ayağa kaldırarak büyük hizmetler verdiğini, fakat asıl başarının bu mekânların içlerinin kültürel etkinliklerle doldurulmasında olduğunu söyledi.

Program daha sonra şair Metin Önal Mengüşoğlu’nun “Hz. Peygamber’i Anlamak” konulu konuşmasıyla devam etti. Mengüşoğlu konuşmasında Hz. Muhammed’in anlaşılması için sahici çabalara girişilmesi gerektiğini, bu çerçevede, Peygamber’in hayatının iyi tetkik edilmesini ve uygulamalarının esas alınmasını tavsiye etti. Allah tarafından övülmüş ve alemlere rahmet için gönderilmiş Hz. Muhammed’in doğru anlaşılması/doğru anlatılması üzerinde önemle durdu. Hz. Peygamber’in örnekliğini asr-ı saadetten verilen misaller ile anlattı.

Sezai Karakoç, "Na't" başlıklı yazısında şöyle der: "İnsanın ufku, mü'mindir. Müminin ufku Peygamberdir. Peygamberin ufku da, mutlak gerçeklerin habercisi, her peygamberin şahsiyetini, kanatlarında birer yaprak gibi bulunduran Son Peygamber... Peygamber nasıl insanın ufkuysa, Na't da şiirin ufkudur."

Şair Mustafa Özçelik, “Türk Edebiyatında Naat” başlıklı bir konuşma yaparak programa farklı bir renk kattı. Bu ufuk anlayışından ötürüdür ki klâsik dönem şairlerimiz eserlerine Allah’a yalvarma (Münacat) şiirlerinden hemen sonra Hz. Peygamber övgüsüyle örülü Naat’lerle başlamışlardır.

Edebiyatımızın Hz. Muhammed etrafından oluşmuş zengin bir birikime sahip olduğunu belirten Özçelik, bunlar arasında naat türünün eşsiz örneklerinin önde geldiğini vurguladı. Mevlid, mirâcnâme, gazavatname, şefaatname, mucizâtname, ahlak-un-Nebi, esmâa-i Nebî, hilye, kırk hadis, vb. gibi naat çeşitleriyle şairlerin Hz. Muhammed’e ait pek çok hususu kaleme aldıklarını söyleyen Mustafa Özçelik, Türk edebiyatının önemli naat şairlerini de tek tek zikretti.

En sevgiliye, Peygamber Efendimize Adanmış Şiirler

Naat, şiirin imkânlarıyla en sevgiliye, Peygamber Efendimize bir adım daha yakınlık vesilesi. O kutlu çağdan iyilikler, güzellikler taşıma ve duyurma çabası.

Yoğun bir dinleyici kitlesinin katıldığı 2. Naat Şiirleri Şöleni’nde Metin Önal Mengüşoğlu, Mustafa Özçelik, Şeref Akbaba, Cevat Akkanat, Mustafa Oğuz, Murat Soyak, Abdurrahman Adıyan ve Yunus Emre Altuntaş şiirlerini okuyan şairlerdi.

Şairlerimiz kendi şiirlerinin yanı sıra, naat edebiyatımızın güzide şiirlerinden örnekler de sunmayı ihmal etmediler. Bu bağlamda, Yunus Emre, Fuzuli, İsmail Hakkı Bursevi, Mehmet Akif Ersoy, Arif Nihat Asya, Necip Fazıl Kısakürek, Sezai Karakoç, Erdem Bayazıt, Ali Ulvi Kurucu, Nurullah Genç, Celal Fedai şiirleri okunan diğer şairlerdi.

Bursa Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş tarafından hazırlanıp sunulan 2. Naat Şiirleri Şöleni, hediye töreni ile sona erdi. Bu noktada, Büyükşehir Belediye Başkan Vekili Abdullah Karadağ ve Kültür A.Ş. Genel Müdürü Rıfat Bakan, katılımcı şairlere teşekkür ederek hediyelerini takdim ettiler.

Cem Turan

2012-04-12

'EDEP' edebiyat dergisi

Nisan 2012, Sayı:26

Edep'in Nisan sayısı okuruyla buluştu.

Nisan sayısının şairleri: Erdal Çakır, Nurettin Durman, Selçuk Azmanoğlu, Murat Soyak, Adem Turan, Mustafa Oğuz, İbrahim Eryiğit, Cihat Buçak, Mehmet Aycı, Çağatay Telli.

"Devrimci Özün Savaşımcı ve İlerici Umut Burcu: Nuri Pakdil" yazısıyla Mehmet Eliusta derginin kadrosuna katılan bir yazar.

M. Fatih Kutan "Şayet" başlıklı hayata dair notlarını bundan sonraki sayılarda da sürdürecek.

Öyküleriyle Şerife Durna ve Zeynep Sati Yalçın, "Gün Dökümleri"yle Arif Ay, Çehov üzerine yazısıyla Hayrettin Durmuş, "Dumanı Üstünde" tanıtım yazılarıyla Halis Emre ve Nasreddin Hoca'nın dünyasından yola çıkarak kaleme aldığı "İlle Yüz Altın İsterim" başlıklı yazısıyla Şaban Abak bu sayının yazarları arasında yer alıyor.

Derginin bulunduğu kitabevleri: İstanbul'da Kitabevi (Cağaloğlu), Robınson Crusoe (Beyoğlu), Penguen (Kadıköy) Ankara'da Birleşik, Akçağ, Turhan, Dost, Fatih, Kurtuba, İhtiyar, Mekan

İrtibat:
edepdergisi@gmail.com

2012-04-11

Bursa'da Naat Şiirleri Şöleni

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav) için şiirler söylemek, yazmak…

Âlemlere rahmet için gönderilen “Adı güzel, kendi güzel Muhammed”. Şiirin imkânları ile yeniden bir muştu ve anlama/anlatma çabası. “İnsanlığın ufku peygamber, şiirin ufku naat” sözü bu anlamda kıymetli bir işarettir.

Şiir geleneğimizde “Naat” yazmak önemli bir yer teşkil eder. “Divan” için kıymetli, anlamlı başlangıç hep ‘Münacat’ ve ‘Naat’ ile olmuştur.

Bursa Büyükşehir Belediyesinin tertip ettiği “Naat Şiirleri Şöleni” 14 Nisan 2012 tarihinde, saat 15.00’de başlayacak. Bu etkinlik, Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından restore edilip kültür mekânı olarak hayata kazandırılan tarihi bir yapıda, ‘Mahkeme Hamamı Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilecek.

“Naat Şiirleri Şöleni”ne katılacak şairler: Metin Önal Mengüşoğlu, Cevat Akkanat, Abdurrahman Adıyan, Yunus Emre Altuntaş, Şeref Akbaba, Mustafa Oğuz, Murat Soyak, Mustafa Özçelik.

“Naat Şiirleri Şöleni”ne davetlisiniz.

2012-04-09

Güzel emek: 'Değirmen' dergisi, yüzyılın dergileri özel sayısı


Değirmen dergisi, hacimli bir dosyayla karşımızda.. Türkiye'de yüz yılda çıkan 49 fikir, sanat ve edebiyat dergisi farklı yazarlar tarafından değerlendirildi.

Değirmen dergisi “Yüzyılın Dergileri Özel Sayısı” yayımlandı. Alanında bir ilk olan sayı Türkiye'nin edebiyat ve düşünce tarihinin son yüzyılına ışık tutuyor. İlgilisini seçkin kitabevlerinde ve abonelik yoluyla bekliyor.

Değirmen, anlam üretmek için yola çıktı. Hem yola revan oldu, hem anlam döngüsünü kurmaya baş koydu. Kendi dışındaki dünyayı anlamlandırırken veya anlamını idrak etme uğraşısı verirken hedefte karşılaştığının kendisi olduğunu fark etti.

Âlicenaplığından, kendisini anlatmak yerine anlam hamaliyelerinin son yüz yılını gündeme taşımak için oldukça farklı ve önemli bir dosya konusu kendisine seçti.
Gündem anayasa tartışmalarına ayarlı. Herkesin bir teklifi var. Hâlâ sosyolojiye müdahalenin argümanı olarak, bir şekilde anayasada yer almak isteyenlerle dünyayı paylaşıyoruz.

Değirmen öyle özel bir sayı ile geleneğini sürdürmektedir ki, tam bir kadirşinaslık örneği. Yüzyılın dergileri ile kendi anlam dünyasını buluştururken aynı zamanda yüzyılın tasavvur ve tahayyüllerini de sinesinde barındırarak ülkemizdeki mevcut gündem için çok orijinal bir laboratuvar olma hükmünü ifa edecektir. Dosya konusunda yer alan dergilerin her biri bir kimliğin inşaası için kendisine varlık alanı oluşturmuş yapıların tasavvurunu yansıtmaktadır.

Böylelikle incelikli ellerde her türlü farklılığa rağmen ortaya konulan insicam, keşfedilmeyi beklemekte, ustalıklı ellerde içtihada dönüşeceği ufku gözetlemektedir.

Entelektüel derinliğimizin hem zirve noktası, hem de kuşatıcılığımızın örnekliği açısından oldukça önemli bir sayı ile yanınızdayız. Araştırmacı ve yazarlarımızın farklı iklimlerin özelliklerini taşıyan birbirinden değişik dergilerin hakkaniyetle tahlillerine şahit olurken, bir taraftan da Değirmen ailesinin anlam üreten gayretlerinin yansımalarını göreceksiniz.

Yüzyılın dergileri, yüzyılın fikirlerini, tabularını, değişmezlerini, gelecek tasavvurlarını ihtiva ediyor. Geldiğimiz şu noktada fikirlerin ne kadar değiştiğini, tabuların nasıl yıkıldığını, değişmezlerin nasıl savrulduğunu çok net göstermekte.

Yüzyılın dergileri, bu sayıdaki dosyamızda ortaklaşa olarak temel bir içtihat haykırıyor: Hiçbir anayasa ve yasa metni sonraki nesiller üzerinde ipotek oluşturamaz. Bu böyle biline!

Değirmen Dergisi, "Yüzyılın Dergileri" dosyasıyla Türkiye’nin edebiyat- düşünce serüvenini gözler önüne seriyor. 1900- 2000 yılları arasında Türkiye’de ekol ve okul olma özelliği taşıyan edebiyat, düşünce, haber ve karikatür dergilerini ele alıyor.

Dergilerin çıkış öyküleri, yarattıkları etki ve oluşturdukları çizgi, alanında geniş araştırmaları olan ve bu arayışa tanıklık eden değerli kalemler tarafından yazıldı.

Geçmişe tanıklık etmek, şimdiyi anlamak ve yaşamak, geleceği kurmak için bu dergilerin yaşadığı- yarattığı izleri tanımak gerekiyor. Yüzyılın Dergileri sayısında yer alan dergiler: Sırat-ı Mustakim-Sebilürreşad, Genç Kalemler, Servet-i Fünun, Kadro, Orhun, Ağaç, Güneş, Varlık, Akbaba-Çınaraltı, Mavi, Hareket, Dergâh, Büyük Doğu, Diriliş, Papirüs, Halkın Dostları, Yansıma, Pınar, Töre, Türk Edebiyatı, Kubbealtı, Adımlar, Birikim, Mavera, Zafer, İktibas, Diyojen-Gırgır, Edebiyat, Sızıntı Sombahar, İkindiyazıları, Nokta, Aktüel, Çete, Yedi İklim, Haksöz, A’raf, Yeryüzü, Türkiye Günlüğü, Değişim, Son Duvar, Edebiyat Ortamı, Kökler, İslâmiyât, Hece, Doğu Batı.

Yüzyılın Dergileri Özel Sayısı -İçindekiler-

Cabülka ve Cabülsa Arasında Yüzyılın Dergileri/ Rüstem Budak
Sırat-ı Mustakim-Sebilürreşad Dergisi/ Mustafa Özçelik
Genç Kalemler/ Yrd. Doç. Dr. Mehmet Özdemir
Servet-i Fünun’a Farklı Bir Bakış/ Sebahattin Karakoç
Kadro Dergisi ve Kadrocular/ Alparslan Nas
Orhun/ Necmeddin Sefercioğlu
Ağaç Dergisi/ Mehmet Emin Purçak
Bir Cumhuriyet Dönemi Dergisi: Güneş/ Birol Bulut
Bir Ekol ve Okul Olarak Varlık Dergisi/ Adnan Özyalçıner
İki Bacanağın İki Kardeş Mecmuası: Akbaba ve Çınaraltı/ Necati Tonga
Mavi Dergisi Üzerine Bir İnceleme/ Seval Selçuk
Hareket ve Nurettin Topçu/ Yusuf Yavuzyılmaz
Dergâh’ın Seyir Defterinden/ Suavi Kemal Yazgıç
İdealden Aksiyona Büyük Doğu Dergisi/ Kibar Ayaydın
Diriliş Dergisine Dair/ Murat Soyak
İkinci Cumhuriyet Aydınının Dergisi: Papirüs/ Selçuk Küpçük
Sosyalist Mücadelenin Aşkî Örneği: Halkın Dostları/ Reşit Güngör Kalkan
Yansıma ile Hece/ Necati Mert
Çapa’da Yükselen “Mücadele”nin Kültür Sanat Pınar’ı/ Kâmil Büyüker
Töre’ye Dair/ Ömer Faruk Beyceoğlu
40. Yılında Türk Edebiyatı Dergisi ve Kurucusu Hocam Ahmet Kabaklı’ya Dair/ Prof. Dr. M. Mehdi Ergüzel
Kuruluşunun 41. Yılında Kubbealtı Mektebi/ M. Nihat Malkoç
Erzurum’dan Ülkeye Adımlar/ Şahin Torun
Düşünsel Özerkliğin Birikim’i/ Lütfi Bergen
Mavera Dergisi Üzerine Notlar/ Asım Gültekin
Zafer Dergisi’nin 36 Yıllık Serüveni/ Nurdoğan Ceylan
İktibas Dergisi/ Mehmed Durmuş
Diyojen’den Gırgır’a Miz(ah) Dergiciliği Tarihimiz/ Said Coşar
Edebiyat Dergisi Üzerine/ Mehmet Ali Abakay
Sızıntı Dergisi: “Zühre” Değil, “Katre” Değil, “Reşha”/ Hüdayi Can
Sombahar’a Dair/ Orhan Kahyaoğlu
Geleceğe Yazılan Sarı Mektuplar: İkindiyazıları/ Mustafa Oğuz
1980’ler: Siyasal Devrimciliğin İflası ve Nokta Dergisi/ Alper Görmüş
Aktüel: 90’ların Politik-Apolitik Dergisi/ Alper Görmüş
1989-Ankara; Bir Çete Hikâyesi/ Güven Adıgüzel
Vahiy Eksenli Medeniyet Özleminin İzinde: Yedi İklim/ İsmail Demirel
Kur’an’ın Aydınlığında Yürümek; Haksöz Dergisi/ Salih Can
Bir Durumu Erken Sezen Dergi: A’raf/ Mehmet Can Doğan
İslami Mücadelede Bir Ara Durak; Yeryüzü Dergisi/ Sait Alioğlu
Türkiye Günlüğü Dergisi/ Dilşad Türkmenoğlu Köse
Bir Hareket Öyküsü: Değişim Dergisi/ Necip Cengil
Pırıl Pırıl Bir Dergi: Son Duvar/ Mehmet Can Doğan
90’ların “Edebiyat Ortamı” Dergisi/ Osman Söğüt
Yerli Bir Duruş: Kökler Dergisi/ Ali Bayram
İslâmiyât’ın Hâlleri/ Veli Aknar
Hece’nin Tempolu Yürüyüşü/ Yusuf Turan Günaydın
Doğu Batı/ Şermin Korkusuz
Yüzyılın Mecrasında Dergilerin Macerası/ Menderes Daşkıran
Bibliyografya/ Edebiyat - Düşünce – Kültür ve Sanat Dergileri (1929-1990)/ İlyas Dirin



İrtibat:
degirmendergi@gmail.com

2012-04-07

'Dil ve Edebiyat' dergisinin 40.sayısı

Yeni anayasanın dili 'Dil ve Edebiyat' dergisi tarafından gündeme getiriliyor

Dil ve Edebiyat dergisi 40. sayısına ulaştığı Nisan sayısıyla yine çok önemli dosya ve konularla okurların ilgisine sunuluyor. Dergimiz kültür-sanat gündeminin nabzını tutmaya devam ederken bir ilke imza atıyor ve hazırlanmakta olan anayasayı dil açısından zengin bir içerikle değerlendiriyor.

Dil ve Edebiyat, bir asrı aşkın bir süredir tartışılan ve ilk defa ciddi anlamda toplumsal bir sözleşme olarak ele alınarak oluşturulmak istenen anayasa çalışmalarına 40. sayısıyla katkıda bulunuyor. Ülkenin önde gelen dil, edebiyat ve hukuk dünyasının isimleri bu defa yeni anayasaya dil ve edebiyat açısından bakıyor.

Prof. Dr. Servet Armağan, Prof. Dr. Hamza Zülfikar, Doç. Dr. Abdurrahman Eren, Ahmet Turan Alkan, Dr. Yusuf Akçay ve Üzeyir İlbak’ın yazı ve önerileriyle Yeni Anayasanın Dili başlıklı dosyamız Türkiye’de konuyu dil ve edebîlik bağlamında masaya yatırıyor.

Dil ve Edebiyat Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Üzeyir İlbak, Coğrafyanın Ruh Atlası Kelimenin Aidiyet Destanı başlıklı yazısında anayasaya, “kuşattığı coğrafyada yaşayan insanların medeniyet ikliminden beslenerek; onların hayat tarzlarından ve kültüründen derlediği ruhla, o toprak parçasını anlamlı kılan kelimeler atlasıdır” şeklinde bir çerçeve çiziyor.

“Anayasalar etnik, dinî, millî-ulusalcı ve ideolojik sembollerden arındırıldığında, herkese kendisini orada görme şansı tanındığın da ülkede nefes alan her bir bireyin anayasası olur” diyen İlbak, yeni anayasanın dili kucaklayıcı olduğu kadar, ihtişam ve belagatle de öne çıkmalıdır” önerisini paylaşıyor.

Prof. Dr. Servet Armağan ise, Tanzimat’tan günümüze anayasa tecrübelerini ele aldığı makalesinde özellikle 1982 Anayasası’ndaki hatalı ve gereksiz ifadeler ve tespit ettiği dil yanlışlarını örneklendirerek Yeni Anayasanın Dili’ne ilişkin çıkarımlarda bulunuyor.

Prof. Dr. Hamza Zülfikar da kapsamı, tanımı her dönemde tartışma konusu olmuş Anayasalar içinde Türk dili açısından tartışmalara konu olan ilk anayasanın 1945 Anayasası olduğunu işaret ettikten sonra süreç içinde ortaya çıkan sorunları değerlendiriyor. Zülfikar’ın nihai yorumu; “yeni Anayasa, dil uzmanlarınca yazım, terim, dil ve anlatım açısından gözden geçirilir, Batı dillerinden Türkçeye geçen kelimelerin Türkçelerine yer verilir, bundan sonra çıkarılacak kanun ve yönetmeliklere örnek olur” şeklinde.

Anayasa hukuku uzmanı Doç. Dr. Abdurrahman Eren, Anayasanın Dili Kimliğidir başlıklı; Ahmet Turan Alkan Kanun Yazıcılığı Edebiyatına Dair ve Dr. Yusuf Akçay da Uygarlığın Dili başlıklı yazıları da dosyada yer alıyorlar.

Dil ve Edebiyat dergisi ana dosya konusu yanı sıra beğeniyle takip ettiğiniz bölüm, edebî ürün ve sayfalarıyla sizleri bekliyor.

'Temrin' dergisi

Nisan 2012

Heybesinde asıl saklı duranın vefa ve emek olduğu farkındalığıyla yoluna dosdoğru devam ediyor Temrin. Sağa sola sapmadan, taşa gölgeye aldırmadan; söze kıymeti, iyiye hakkı teslim ederek…

İyiye hak teslimi demişken… En iyi şiirin bile nasıl ki yarası beresi, açığı gediği okuyan göze göre değişkenlik arz ediyorsa; bir derginin eğriliği doğruluğu, çizgisi çemberi de okura göre çeşitlilik gösteren bir durum. Yani, kiminin göğe çıkardığı çalışmalar, başkasınca bir kalite taşımayabiliyorken; tam tersi durum da pekâla geçerli olabiliyor. Bu noktada özellikle bir derginin tüm yapısı için bir söz söylenecekse, bu, derginin yıllardır istikrarla büyüttüğü emek göz ardı edilmeden yapılmalı. Aksi halde, havada uçuşan cümleler, korkarız ki kasti yergi ifadelerinden öteye gitmez. Oysa en vasat dergiler dahi bir emeğin ve gönül ortaklığının ürünüdür. Saygı elzemdir, hak teslimi mühimdir.

Çekilmesi gereken bir çizgi de şu: Temrin asla ve kat’a bir şair yahut yazarın doğrudan uzantısı, başka bir deyişle hâkim olduğu bir dergi değil. Açık ve net. Tartışmaya kapalı.

**

Bu sayı bazı yönleri dolayısıyla göğsümüzü kabartıp yüzümüze narin bir tebessüm yerleşmesine vesile oldu. Neden mi? Güzide misafirlerimiz var: Uzun süredir cümlesini hiçbir yerde görmediğimiz ve fakat Marie Sophie ile zihnimizde yer eden bir şairi ağırlıyoruz: Serkan Ozan Özağaç.

Şiirlerine ciddi anlamda az dergide rastlanacak iyi bir kalem yine bu sayının şairlerinden: Seyit Pelitli

Kalbe dokunan filmlerin kalbe dokundukları yerden seslenilecek taze-nadide bir bölüm: “Seyr-i Fuad”. İlk sesleniş Ebru Kayır’dan.

Nergihan Yeşilyurt, bundan böyle “Devran” da özgün üslubuyla bizlere haberler fısıldayacak.

Elbette kıymetlimiz olan diğer şair ve yazarlarımızın çalışmaları yine sizlerle buluştu.

Son söz:
Kalemimizin akı, yolumuzun ışığıyla tevazudan ödün vermeden yol almaya devam ediyoruz, edeceğiz. Taşlara ve gölgelere inat, taşlara ve gölgelere rağmen. Aziz Şeker’in deyişiyle: “Biz yanlış çağlara ilerlemiyoruz, yaşam bizi doğrulayacaktır.”

Vesselam!

2012-04-06

'Kuyudaki Koro' dergisinin 2.sayısı

Bu yılın Ocak ayında okuyucuyla buluşan ve üç ayda bir yayınlanan Kuyudaki Koro Nisan sayısında kitapçı raflarındaki yerini aldı. Bünyamin K. , Harun Balcı ve Hasan Yasin Altıner editörlüğünde, Maraş’ta yayınlanmakta olan Kuyudaki Koro'da şiir, öykü ve denemelerin yanında resim ve fotoğraflara da dikkat çekiyor.

İlk sayısına bir ön sözle başlayan Kuyudaki Koro, ikinci sayısında “son ön söz” başlığıyla ön sözden niçin vazgeçildiğini ve dergide dosya ya da soruşturmalara niçin yer verilmeyeceğini kısaca anlatıyor.

Mustafa Karasoy’un şiiriyle başlayan şiir sayfaları Arif Burun, Fatih Bedir Köker, Bestami Açıkgöz, Rasim Demirtaş, Soner Sancaktepe, Betül Yegül, Mustafa Köneçoğlu, Hasan Yasin Altıner, Harun Balcı ve Bünyamin K.nın şiirleriyle devam ediyor. Bu sayıda dört öyküye yer verilmiş. Hasan Kaya’nın “Oku” başlıklı öyküsü akıllarda kalacak bir anlatımla zihinlerde yer alacak bir konuyu işliyor. Bünyamin K.nın “Ben Şiiri Böyle Bilmezdim” adlı eleştirel yazısı üç boyutlu şiir üzerine bir deneme yazısı. Bu sayıda Ömer Yalçınova’nın “Toplu Basım mı, Toplu Baskın mı?” başlıklı yazısı da dikkate değer bir yazı. Nuri Demirci, Sibel Atasoy, M. Raşit Küçükkürtül de bu sayının deneme yazarlarından.Anlatı çizimleriyle Ahmet Demir dikkat çekiyor.

Çeviri, yöntem ve yorum denemelerinin yanı sıra her sayısında yer alacak olan “Cam Kenarı” nda yine şehirler, mekanlar,yollar, insanlar anı ve anlatılar var. Ayşe Olgun, kısa öykü tadında üç kısa metinle yer almış.Oktay Orhun, Bursa’nın bir bilindik mekanı olan Mahfel’i, Nurduran Duman, Üsküdar’ın Salacak semtini, Elif Pınar ise Süleymaniye’yi anlatıyor.

'Ayna İnsan' 3. sayısıyla okurla buluşuyor

"Şuur, varlığın ve hâkikatin varlığını sürdürmesine imkân tanıyan bir varoluş, bir hayatiyet düzlemine geçmesini sağlar insanın. Şuur, şiirle taçlanacaktır. Şiir, ancak şuur varsa varolabilir ve varkılabilir insanı;ancak o zaman hayatı anlamlı ve yaşanabilir kılabilir" Albert Schweitzer

Ayna İnsan 3. Sayısıyla okurla buluşuyor. Derginin 3.sayısında Esat Selışık, Hakan Bilge, Metin Dikeç, Semiha Kavak, Zeki Karaaslan deneme ve inceleme yazılarıyla, Nihan Işıker hem kendi yazdığı şiir hem de Granaz Musevi’den çeviri şiirle, yine uzun yıllar dergilerde şiir yayımlamaktan uzak duran, 1987 yılında Atilla İlhan'ın Sanat Olayı Dergisi 61.sayısında “çağdaş şiirimizin önemli bir damarını oluşturan, çağrışım şiirinin, ilginç örneğini veriyor..Muhayyilesi yeterince geniş, imge düzeni zaman zaman türün ustalarını hatırlatsa da, yeterince özgünleşmiş” diyerek şiirinden övgüyle söz ettiği Adnan Onay’da bu sayımızdan itibaren Ayna İnsan sayfalarında yer alacak. 3.sayının diğer şairleri Abdurrahman Adıyan, Elif Nuray, Fatih Akıcı, Fatih Budak, Gökhan Ertekin, İshak Altundağ, Kubilay Bürgan, Metin Dikeç, Mehmet Türkmen, Seyit Pelitli ve Zeynep Usman.Ayna İnsan; İz Bırakan Şairler bölümünde Edip Cansever’i andı.4. sayıda buluşmak dileğiyle…

İçindekiler

Ayna İnsan/Sunuş : Bahar Mevsimlerin Şahıdır
Esat Selışık : Aşka ve Tercihlere Dair
Hakan Bilge : Kadın: Kayıp Kıta
Metin Dikeç : Rainer Maria Rilke Şiirlerine Bakış-I
Semiha Kavak : Ateşi Bölen Gece
Zeki Karaaslan : Şiir Bahçesinde 4 Şair 4 Şiir
(Adnan Durmaz, Murat Üstübal, Murathan Çarboğa, Yılmaz Arslan)
İz Bırakan Şairler : Edip Cansever

Ve şiirleriyle
Abdurrahman Adıyan : Asıl Aşk Şimdi Başladı
Adnan Onay : Suskun Sözler Aryası
Elif Nuray : Kuyu
Fatih Akıcı : Davet Gazeli
Fatih Budak : Hayallerde Vur Beni
Gökhan Ertekin : Sonbahar Unutkanlığı
İshak Altundağ : Ölü Dere
Nihan Işıker : Çeviri Şiir/Granaz Musevi/Özlem
Nihan Işıker : Issızım
Kubilay Bürgan : Kilit ve Ayna
Metin Dikeç : Kırk
Mehmet Türkmen : Leyla in the middle of London
Seyit Pelitli : Israr, İspat Ve İtaat
Zeynep Usman : Sen Salın Gün Akşamlıdır

Ayna İnsan Sahibi ve Sorumlu Yazı İşler Müdürü/Semiha KAVAK
Yayın Yönetmeni ve Editör/Fatih Yavuz Çiçek

İletişim:
aynaveinsan@gmail.com

2012-04-05

Yedi İklim'in ustası Ali Haydar Haksal'a saygı programı

Yedi İklim Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Ali Haydar Haksal için düzenlenen saygı gecesi 7 Nisan 2012 Cumartesi akşamı Altunizade Kültür Merkezi’nde gerçekleştiriliyor.

Öykücü, eleştirmen ve yazar kimlikleriyle öne çıkan Ali Haydar Haksal aynı zamanda Türk edebiyatına katkı sunan kuşakların hayatında da önemli bir yere sahip.

Düşünce geleneğini önemseyen, ilkeli ve samimi duruşuyla bilinen Ali Haydar Haksal’a yapılacak olan saygı gecesi ‘büyük bir buluşma’ya da sahne olacak. Üsküdar Belediyesi ve Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şubesi’nin birlikte düzenledikleri gecede Haksal’ı edebiyat dünyasının önemli isimleri anlatacak.

Adem Turan ve Bünyamin Yılmaz’ın sunacağı gece bir panele de ev sahipliği yapacak. Yedi İklim okulundan yetişmiş şair ve yazarların yanı sıra Haksal’ın düşünce dünyasını bilen, edebiyatımıza katkılarını önemseyen pek çok isim onun edebiyatımıza düşen izdüşümlerini yorumlayacak.

Programın Adı: Kentleşen Yazar Ali Haydar Haksal’a Saygı

Tarih: 7 Nisan 2012 – Cumartesi
Saat: 19.00

Yer: Altunizade Kültür Merkezi

Programın Sunucuları: Adem Turan- Bünyamin Yılmaz

Programa katılacak olan panelistler:

Prof. Dr. İsmail Kıllıoğlu

Yüksel Kanar

Osman Bayraktar

Cemal Şakar

Selvigül Kandoğmuş Şahin

Zafer Acar

Ayrıca, geceye katılan bazı önemli isimler de söz alıp, Ali Haydar Haksal ile ilgili duygularını ifade edeceklerdir.

'Umran' dergisinde "Kurucu Tecrübeyi Anlamak"


Nisan 2012

Umran dergisi bu ay, Hz. Peygamber’in sünnetinin nasıl anlaşılacağı ve günümüzde nasıl yaşanacağı konusunu ele aldı.

Hz. Peygamber (s.a.v.)’in sünnetinin nasıl anlaşılacağı ve günümüzde nasıl yaşanacağı konusu çağdaş Müslüman düşüncenin üzerinde durduğu önemli konular arasında yer almaktadır. İlahi Hitab’ın ilk muhatabı olmanın yanında onun ilk uygulayıcısı olan son Allah elçisinin sünnetinin mahiyeti kadar sünnet söz konusu olduğunda mutlaka gündeme gelen hadisler, hadis eleştirisi, hadislerin kültürel boyutu gibi meseleler de sünnet konusu konuşulurken gündeme getirilen konular arasındadır.

Çağlar boyunca sünnet Müslüman toplumların yapısında, iç işleyişinde çok önemli bir yere sahip olmuştur. Birçok insan aslında neyin sünnet olduğunu, nasıl olduğunu bile bilmeden bir sonraki nesle hareketlerle aktarıyor. Bu annemiz, babamız, dedemiz tarafından da aktarılmaktadır. Bazen de birçok insan bunun sünnet olduğunu biliyor veya bilmiyor ancak pratik hareketlerle bunlar aktarılmaya devam ediliyor. Bugün için önemli soru(n) şu: Bugün sünneti nasıl yaşamalıyız?

Hal böyle olunca yaşamak kadar hatta ondan daha önce sünneti doğru anlıyor muyuz, sorusu üzerinde durma gereği ortaya çıkmaktadır. Çünkü sünnet denilince herkes aynı şeyi anlamıyor. Bu yüzden öncelikle sünnet anlayışımızı belirginleştirmemiz gerekiyor. Eğer doğru bir sünnet anlayışına sahip değilsek, sünneti doğru bir şekilde yaşamaktan da söz edemeyiz. Sünneti nasıl yaşayacağımız, sorusunun cevabı ise en temelde, Kur’ân’ı nasıl yaşayacağız, sorusunun cevabıyla aynıdır. Kur’ân ile sünnet arasında bu açıdan bir fark yoktur. Zira sünnet dediğimiz şey, Kur’ân’ın Hz. Peygamber’in hayatında hikmetli bir biçimde uygulanmış halidir. Bu yüzden rivayet kültürü içinden seçilmiş zanni bilgilerle oluşturulan “delail ve hasais edebiyatı” ile Müslümanların kültürel dünyasında yer edinmiş olan peygamber imajı gerçeğinden önemli ölçüde uzaktır.

Bugün Hz. Peygamber’in tarihsel olmuş ve örnek alamayacağımız yönleri yerine ticaret ahlakı, adaleti, insani yönü, evliliği, toplumsal ilişkileri, ahlakı, savaş ve barış ilişkileri ve tavırları bizim için daha önemlidir. O’nun hayatına bütüncül olarak bakılması gerekmektedir. Melekler arasında değil insanlarla hayat süren peygamberin belli yönlerini ön plana çıkaran zanlardan uzak durulması gerekliliği bulunmaktadır. Bazılarının ön plana çıkardığı gibi O, sadece kıyafeti, oturuşu ve yemek adabıyla mı örnektir? Söz gelimi zahitçe bir hayat yaşamayı tercih etmemesi önemli değil midir? Gerçek örnekliği, mazluma yardım etmesi, açları doyurması, fakirleri himaye etmesi, af ve misafirperverliğinde değil midir? İşte bu yüzden sünnet, hadis ve siyer bilgisi konusundaki tartışmaları doğru bir zeminde ele almak gerekir.

Umran dergisi bu çerçevede, Hz. Peygamber’in örnekliğini, Müslüman dünyadaki farklı hadis anlayışlarını, sünneti yaşama sürecinde ortaya çıkan bazı sorunları ele alan bir dosya sunuyor.



İrtibat:
0212 631 12 50
abone@umrandergisi.com

2012-04-04

'Yedi İklim' dergisinin 265. sayısı çıktı

Yedi İklim–265, Nisan 2012


Yaratılış gününü hatırlamaya ne çok ihtiyacımız var.

Kıyamet gününü hatırlamaya ne çok ihtiyacımız var.

İnsan unutkandır; ne kadar bin yıl olduysa yeryüzünde olalı, insana varoluş macerasını birçok kere hatırlatmak gereği hâsıl oldu bunun için.

Adlarını bildiğimiz kadar elçiler, sayısını bilmediğimiz kadar elçiler geldi bin yıllar içinde.

Elçilerin hikâyeleri ulaştı bize; hikâyeleriyle birlikte ilkeleri.

İnsan muhatap oldu; muhatap olmaktan muaf tutulmadı hiçbir insan.

Muhatap olmak; hitaba layık olmak, çağrıyı kavrama yeteneği bahşedilmiş olması ne büyük onurdur insan için.

İnsana kendini ifade edebilmesi, duygularını, düşüncelerini dile getirebilmesi için dil verildi bir de.

İnsan, varoluş macerası içinde kendini ifade etme yeteneğini geliştirdi, çeşitlendirdi. Konuşmanın yanında sanatı, edebiyatı keşfetti. Ya da tam tersine, başlangıçta bütün konuşması şiir düzeyindeydi de, gündelik olan indi zaman içinde.

Her nasıl olduysa, insana bahşedilen, bu güçlü ifade ve sezgi yeteneği, en olumsuz koşullarda bile varlığını korudu.

“Yol ücretini ödemediğiniz kimse size haberler getirecek” dizesini söyledi, Lebid ve bu dize Kutlu Elçi’nin dilinden tekrarlanarak kutlu bir söz oldu; ölümsüzce geçti kayıtlara.

İnsana bahşedilen bu yeteneği olumsuzca kullananlar da oldu elbet; bir savaş aracı gibi; onlara da gereğince karşılık verildi onlara da.

Sağduyu, salim akıl insanın kurtuluşu için bir imkândır; insan bunun için muhatap kılınmıştır zaten. Ama bu kadarı; salt sağduyu, salt insanın kendisini, duygularını güzel ifade ediyor olması, tabiatın sesini kavrıyor olması yeterli midir birlikte yola çıkmak için?

Son noktada, ne kadar hassas olursa olsun, insan duygu ve düşüncesini vahyin aydınlığına açmamışsa, bir şekilde vahiy bilgisiyle buluşmamışsa sadece güzel sözler kalır ortada. Bazı kere büyük bir acıyı, sadece insanın içini kanatırcasına büyük bir acıyı yansıtan sözler. Çoğu kere de insanların tekrar edip durdukları, ancak içlerinde yankısı olmayan süslü söz dizimleri.

Evet, eksilmeyen biçimde vahiy bilgisini hatırlamaya ihtiyacımız var; bildiklerimizi her gün yeni baştan öğrenmeye.

Şiir büyük söz olacaksa; insanın kendisini görebileceği bir ayna olacaksa sanat, bu ancak şairin, sanatçının vahiy bilgisinde yıkanmasıyla mümkündür.

Çünkü insan sorumludur.

Yeryüzünden, gökyüzünden, kendisinden, insandan.

Söylediklerinden, söylemediklerinden; yapıp ettiklerinden, yapıp etmediklerinden.

Dağların yüklenmekten kaçınmış olduğu emaneti yüklenmiş olmaktan. Yüklenmiş olduğu emanete sahip çıkmaktan.

Baharın, güzelliklerinden demetler sunduğu şu güzel günlerde, Yedi İklim de Nisan sayısıyla edebiyata dair nice şiirsel, öyküsel, yazınsal güzellikler sunuyor, okurlarına. Arap Baharının, ikindi vakti gelen Son Elçi (sav) devrine Asr-ı Saadete bir pencere açmasını ve İslam Baharına dönüşmesini diliyoruz.

Yedi İklim, şiirle açıyor sayfalarını: Zafer Acar, Seyfettin Ünlü, Ali Haydar Haksal, Abdullah İlhan, Umut Koç, Turgay Demirel, Salih Turcan, Ertaç Omur, Bahtiyar Aslan, İsmail Söylemez, Yeprem Türk’ün şiirlerini okuyabilecek okurlar.

Bu sayımızın öykücüleri ise, Yunus Emre Özsaray, Fatma Rânâ Çerçi, Ebru Ak, Meral Afacan Bayrak ve Emine Batar. Emine Batar, bir süredir dergimizde yazıyor. Bir dil yakalama uğraşında, kendisinden ümitliyiz.

Hasan Aycın ve Serap Ekizler birer çizgi ile katılıyor.

Arkadaşlarımız Mustafa Cemil Efe ve Özden Aydın inşallah önümüzdeki sayıdan itibaren yeniden hat ve ebru çalışmalarıyla aramızda olacaklar.

Erdoğan Erbay Hoca, Mehmet Akif’in cemiyet anlayışına, cemiyete bakışını irdeliyor.

Geçtiğimiz yıl ilk şiir kitabını okurla buluşturan Ümit Zeynep Kayabaş, büyük şairler durgun su nedir bilmezler diyor, Baudelaire’in şiirlerini okuyarak.

Ali Haydar Haksal, Doğu Büyüsü Ah Kudüs kitabının süreği olabilecek yeni bir kitabın ilk yazılarını Kazancakis ile başlatmıştı. Haksal, bu sayımızdaki yazısıyla Renan’a başlıyor.

Batının Doğusu adlı kitabıyla düşün dünyamıza yeni veriler ortaya koyan Yüksel Kanar, Haçlılar Çağı Yazıları adlı yazısında haçlı seferleriyle ilgili ufuk açıcı bir yazıyla aramızda. Önümüzdeki sayılarda bu yazının devamını okuyacağız, nasipse.

Şakir Kurtulmuş, anılar defterinde kalan sahaflar çarşısını, eski kitapları anlatıyor bize ve iletişim ile tüketim çılgınlığına göndermede bulunarak sahaflar ağlıyor diyor.

İbrahim Coşkun, Batıya dair izlenimlerin yer aldığı kitapları değerlendirmeyi sürdürüyor: Batı Notları ile başlattığı değerlendirmelerini, Batı Topu ile sürdürdü. Bu sayımızda Pakize Yelen adlı bir öğretmenin Avrupa Dedikleri adlı kitabını değerlendiriyor. Coşkun’un bu yazılarını sürdürmesini diliyoruz.

Değiniler bölümünde İbrahim Coşkun, son çıkan yayınlar hakkında kalem oynatıyor. Geçtiğimiz aylarda piyasaya 6 kitapla merhaba diyen Büyüyen Ay Yayınlarını, Abdurrahman Arslan’ın söyleşiler toplamı Nehri Geçerken’i, Güray Süngü’nün son romanı Kış Bahçesi’ni, Ali Haydar Haksal’ın son öykü kitabı Ruh Denizinden Öyküler’i yazdı.

Abone kampanyamızı yineleyelim: Yedi İklim’e bir yıl (12 sayı) abone olan okurlarımıza, eski sayılarımızdan 24 adedi aboneliklerinin ilk ayıyla birlikte –kargo ücretini karşılamaları karşılığında- ücretsiz olarak gönderilecektir. Derginin yıllık abone bedeli 75 liradır.

Hayırlı okumalar...


İrtibat:
0 216 352 49 77
yediiklim@yahoo.com
yediiklimeditor@yahoo.com
www.yedi-iklim.com

Sezai Karakoç Sempozyumu

Kültür ve Turizm Bakanlığı, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı, Diyarbakır Valiliği ve Dicle Üniversetisi’nce ortaklaşa olarak düzenlenen ULUSLARARASI SEZAİ KARAKOÇ SEMPOZYUMU 12.4.2012 – 14.4.2012 tarihleri arasında Diyarbakır’da Dicle Üniversitesi’nin Kongre Salonu’nda gerçekleştirilecek.

Düzenleme Kuru Osman Horata, Ayşegül Jale Saraç, Ramazan Kaplan, Sabri Eyigün, Yakup Çelik, Kemal Timur, Mehmet Emin Uludağ ve Ömer Çakır’dan oluşan ULUSLARARASI SEZAİ KARAKOÇ SEMPOZYUMU’unda Durmuş Günay, Ramazan Kaplan, Mehmet Törenek, Ebubekir Eroğlu, Kemal Timur, Önder Göçgün, Turan Karataş, Abdullah Uçman, İsmet Emre, Recep Duymaz ve Alaaddin Karaca’nın moderatörlüklerinde yapılacak oturumlarda şu yazar ve bilimadamları Sezai Karakoç’un edebiyat hayatını, düşünce ve şiirlerini konuşacaklar:
Şaban Abak, Ahmet Albayrak, Fatih Arslan, Münire Kevser Baş, Kamil Eşfak Berki, Ulaş Bingöl, Erdal Bozdağ, Mecit Canatak, Mehmet Akif Çeçen, Yakup Çelik, İsmet Emre, Kamuran Eronat, Ebubekir Eroğlu, Serdar Demircan, Recep Duymaz, Cafer Gariper, Önder Göçgün, Bekir Gökçe, , Hamide Güler, Durmuş Günay, Tevfik Sabri Hammam, İhsan Işık, Beyhan Kanter, Ramazan Kaplan, Alaattin Karaca, Cevdet Karal, Turan Karataş, Ömer Lekesiz, Taner Namlı, Mehmet Narlı, Resul Özavşar, Rasim Özdenören, Zeki Taştan, Mehmet Tezgören, Kemal Timur, Mehmet Törenek, Abdulkerim Tuğluk, Gökhan Tunç, Ramazan Siracoğlu, Mustafa Ruhi Şirin, Himmet Uç, Abdullah Uçman, Mehmet Emin Uludağ, Mehmet Fatih Yanardağ, Hüseyin Yaşar, Mevlana İzdis Zengin, H. Salih Zengin.

Sempozyum, yapılacak son bir genel değerlendirme oturumuyla tamamlanacak.

ULUSLARARASI SEZAİ KARAKOÇ SEMPOZYUMU oturumlarını konu ve zaman ayrımlı olarak şu adresten görebilirsiniz:

http://www.akmb.gov.tr/templates/resimler/File/sezaikarakoc.pdf

2012-04-02

'Derin Tarih' dergisi yayın hayatına başladı

Okuyucuya tarihte yaşananlar konusunda farklı bir bakış açısını kazandıracak birbirinden ilginç ve dikkat çekici konuların yer aldığı 'Derin Tarih' dergisi bugün İstanbul, yarın da tüm Türkiye'de okuyucuyla buluşuyor. Dergi, tarihi şahsiyetlerin ve tarihteki önemli olayları, az konuşulan, az bilinen ya da bilinmeyen yönleri ve farklı bir bakış açısı ile yayın hayatına adım attı.

Tarihe ilginin artmaya başladığı, filmler, tv dizileri, tarihi romanların peşi sıra yayınlandığı, tarih içerikli konferansların ilgiyle izlendiği günümüzde, bu kadar görsel ve yazılı yayın var ama yine de tarihe bakış açısı ya da tarihe nasıl bir bakış açısı ile yaklaşım sergilenmeli? Soru ve cevapları her zaman gündemde olmayı sürdürecek gibi. Tam da bu cevap bekleyen sorular ve sorgulamalar yaşanırken, tarihe ve tarihi şahsiyetlere ve tarihi olaylara alışıla gelmişin dışında, akademik ama bir o kadar da sıcak, akıcı ve de tarihin derinliğine inecek bir dergi yayın hayatına giriyor. Tarih araştırmaları ile tanınan gazeteci-yazar Mustafa Armağan'ın Genel Yayın Yönetmenliğini yaptığı, tarih alanında ülkemizde ve yurt dışında çalışmaları ve eserleri ile tarihe geçen isimlerin yazılarının okunabileceği bir dergi. Geçmişte ve günümüzde, yayın hayatında yeralmış olan tarih dergilerinden daha farklı, daha yeni, akademik ve akıcı bir üslup ile yayın hayatına başlayan 'Derin Tarih' dergisi 128 sayfa. Ayrıca, derginin her sayısında 16 sayfalık çocuklara hitap eden 'Geçmişin Büyüsü' adlı bir de çocuk tarih eki ile birlikte 8 TL. olarak tarihe meraklı olanlar ve tarih severler ile buluşuyor.

ASLINDA HER ŞEYİN BİR TARİHİ VAR

Hangi amaçla bir tarih dergisi yayınlama kararı alındı? Tarihe bakış açısını anlatır mısınız? Ne tür konuları daha çok okuma imkanına sahip olacağız?

Derginin merkezinde tarih olacak tabii ki. 'Aslında her şeyin bir tarihi vardır' gerçeğinden yola çıktık. Tuzun da, şeytanın da birer tarihleri var. İnsanın dünyasına giren her nesne veya kavramın bir tarihi oluşuyor. Bu mantıktan yola çıktık ve tarihin nasıl çok boyutlu ele alınabileceği üzerinde titizlikle çalıştık. Bir yanda nesnelerin ta-rihini ele alırken (ilk sayımızda anahtar ve kilit iki-lisini inceledik mesela), edebiyatımıza doping etkisi yapan 1859 yılının şifresini çözmeye çalıştık. İbnülemin gibi yaman bir geçmiş avcısını incelerken, Atatürk'ün başlattığı müzik devriminin olumsuz sonuçlarını ele alırken bulduk kendimizi. İrtica edebiyatını da, Kâzım Karabekir'in laikliğin Lozan'da dayatıldığı iddiasını da bu çerçevede ele aldık. Böylece tarihin pek çok alanından bilgiler aktı masamıza. Bizeyse onu en itinalı bir şekilde okurun sofrasına servis etmek kaldı.

AMACIMIZ TARİHTEKİ BÜYÜK VE KÜÇÜK HAKSIZLIKLARI DÜZELTİLMEK

Geçmişte ve halen yayınlanmakta olan tarih dergilerinden farklı olarak, okuyucu Derin Tarih dergisinde ne bulacak?

2003 yılında çıkan ilk kitabım 'Osmanlı: İnsanlığın Son Adası'nın arka kapağında "mazlum bir tarihin sesi" olmak istediğimi yazmıştım. Yıllar içinde tarihte hakkı yenmişlerin, hatta gasp edilmişlerin hakkını iade etmek için çırpınıp durdum. Sultan II. Abdülhamid'i de, Kâzım Karabekir'i de bu mazlumlardan oldukları için yazdım. Amacım, tarihte eşitliği ve adaleti sağlamaktı. 'Derin Tarih' dergisi de bu çabalarımın bir sonraki durağı aslında. Tarihteki büyük veya küçük haksızlıkların düzeltilmesi ve gerçeklerin ortaya çıkması için bir şeyler yapılması, dergimizin ana gayesi olacak. Bu ülkenin bir tarih derdi var ve biz bu derdin, tercümanı olmak istiyoruz.

AKADEMİK BİLGİ, BİRİKİM VE AKICI BİR ÜSLUP BENİMSEDİK


Aktüel ya da popüler tarih yaklaşımı ile akademik tarih bakış açısı arasında Derin Tarih nerede yer alacak?

Popüler tarih dergiciliğimizin tam 102 yıllık bir macerası var. 'Tarih-i Osmani Encümeni Mecmuası' gibi dergiler fazla akademik ve belgeye bağımlı çıkmış. 'Yıllarboyu Tarih' gibi dergilerse biraz fazla magazin kokuyor. Biz ikisinin ortasında bir yol tutturalım istedik. Hem akademik bilgi birikimi yansısın sayfalara hem de bunlar soğukluğunu atsın üzerinden, genel okura seslenebilmesi amacımız. Şimdiye kadar bu kıvamı tutturan bir dergi yoktu karşımızda. Nitelikli kalemleri 'Derin Tarih' kadar bir araya getirebilecek, aynı zamanda rahat okunabilecek kıvamda, keza bir derdi ve iddiası olan bir dergi bulunmuyor kulvarımızda. Geniş anlamıyla okurun sağlıklı akademik materyalle bağlantısını kuracak bir dergiye ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz. Bunun için yola çıktık. Umarım başarırız. Bu başarı, aynı zamanda okurun başarısı olacaktır.

Çocuklar da unutulmadı

Derin Tarih dergisi ile birlikte, her sayıda çocuklarımıza hitap edebilecek bir dergiyi de ek olarak vereceksiniz?

'Geçmişin Büyüsü' adlı çocuk eki, tarihin sadece büyüklere değil, belki asıl küçüklere sevdirilmesi, yani tarih sevgisinin küçük yaştan başlaması gerektiği gerçeğinden hareketle hazırlandı. 16 sayfalık, eğlendirirken öğretecek, salt eğlendirmeyi değil, ders almayı, örnek şahsiyetlerin hayatlarına tanık olmayı o yaşlarda sevdirebilirsek onlar aynı zamanda dergimizin gelecekteki okurları da olacaktır diye düşündük. Zaman, bir nehir gibi geçmişten geleceğe doğru akarken gelecekteki parçamızı ihmal etmemiz sözkonusu olamazdı. Dolayısıyla 'Geçmişin Büyüsü', 'Derin Tarih'in Genç Takımı olarak düşünülmeli. Yaklaşık 6 aylık bir hazırlanma süremiz oldu. Aslında bu kısa bir süre, iddialı bir dergi için. Ancak özverili bir çalışmayla bir noktaya getirdik dergimizi. Tabii bu noktaya gelmemizde fikir ve yazılarıyla büyük emekleri geçen hocalarımıza, bizi yüreklendiren dostlarımıza, destek veren kişi ve kurumlara şükran borçluyuz. Kuşkusuz en iyi tarih dergisini çıkarttığımız iddiasında değiliz. Ancak bu kısa sürede ve elimizdeki imkânlar ölçüsünde en iyisini başarmaya çalıştığımızı söyleyebilirim. Şunu da söyleyeyim ki, dergicilik uzun soluklu bir iş. İlk sayımız, sadece yapacaklarımızın bir numunesi olarak görülmeli. Her sayıda sürpriz isimler ve dosyalar görecekler. Göreceğiz

İnalcık Hoca'dan Finkel'e geniş yelpaze

Derin Tarih'in ilk sayısında, okuyucu hangi dosyalar ile karşılaşacak?

İlk sayıda tarihçiliğimizin piri Halil İnalcık hocanın yakınlarda kaybettiğimiz Halil Sahillioğlu hakkında dergimize özel olarak yaptığı değerlendirme de çok önemli bir katkı. Mustafa Demirci'nin İslam dünyasındaki bir zenci isyanını ele aldığı yazı dikkat çekici. Tabii Avrupa'da yamyamlığın tıbbî görüntü altında da olsa 19. yüzyıla kadar, üstelik saraylarda nasıl yaşadığını anlatan yazı, tam anlamıyla haber değeri de taşıyor bence. Caroline Finkel'in Evliya Çelebi'yi adım adım takip ettiği yazısından Çanakkale'nin 'kıyamet günü' olarak adlandırılan 25 Nisan çarpışmalarına, Osmanlı'da kentsel dönüşümün nasıl yapıldığından 31 Mart ve irtica edebiyatının nasıl doğduğuna kadar pek çok konu yer alıyor dergimizde.

Dergimizin yazar kadrosunda ülkemizden olduğu gibi Avrupa ve Amerika'dan da yazarlar var. Mesela Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Norman Stone ve Princeton Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şükrü Hanioğlu gibi isimler bulunuyor. Ayrıca Türkiye'nin önde gelen tarihçilerinden Prof. Dr. İsmail Kara, Prof. Dr. Abdülkadir Özcan, Prof. Dr. Semavi Eyice sürekli yazarlar arasında.

Yayınlarınızda, hedeflediğiniz belirli bir okuyucu kitlesi var mı? Daha çok kimlere hitap edecek bu yeni dergi?

Hedef kitlesi olarak, lise ve üniversite çağlarındaki gençlerden başlayıp yukarıya doğru çıkmak istiyoruz. Hatta 'Geçmişin Büyüsü' ekiyle ilk ve orta kademedeki gençlerimize de seslenmeyi bir görev bildik. Okur yelpazemizi genişletirken, bütün yaşlara birden hitap etmek gibi çetin bir iş çıktı karşımıza. Lakin güçlüklerden yılmadık. Sonuçta bu geniş yelpazeyi yakalayacak potansiyele sahip bir tarih dergisi çıkardığımıza inanıyorum.

Alanının üstadları

Derin Tarih dergisinin yayın kurulunda ve danışma kurulunda, ülkemiz ve yurt dışında tarih alanında önemli araştırma, incelemelere imza atmış ve kaynak niteliğinde çok sayıda eserler kazandırmış isimler yeralıyor. Yayın Kurulu'nda Salim Aydüz, Mustafa Budak, Mehmet Fatih Can, Yusuf Ziya Cömert, M. Şükrü Hanioğlu, Abdülhamit Kırmızı, Mehmet Niyazi Özdemir, Ahmet Şimşirgil, Mümtaz'er Türköne ve Yunus Uğur gibi isimler yer alırken; Danışma Kurulu'nda da Fahri Aral, Ali Birinci, Zeynep Tarım Ertuğ, Semavi Eyice, Mehmet Genç, Şinasi Gündüz, Halil İnalçık, Cemal Kafadar, İsmail Kara, Mahmut Erol Kılıç, Emine Gürsoy Naskali, Orhan Okay, Mim Kemal Öke, Abdülkadir Özcan ve Norman Stone gibi tarihçiler katkı sağlıyor.


Şamil Kucur


Yeni Şafak
03.04.2012

www.derintarih.com

'Akpınar' dergisinin 38.sayısı

Mart-Nisan 2012

Zengin ve renkli bir münderecatla huzurunuzdayız. Yine şiirle başlıyoruz. İsmail Özmel, Ali İhsan Kolcu,Yahya Akengin, Mehmet Nuri Parmaksız, Tuncer Gülensoy, İbrahim Berber, Mustafa Zekai, Fatma Çetin Kabadayı, Murat Soyak’ın şiirlerini zevkle okuyacaksınız.

09.02.2012 günü kıymetli tarihçi Yılmaz Öztuna’yı kaybettik. O konudaki duygularımı yazmayı bir görev bildim.

15.03.1915 Çanakkale Deniz zaferinin 97. yıldönümü bize bir büyük zafer ve milli mücadeleye büyük bir moral kazandıran zaferin kahramanlarını, en samimi şükranlarımızla anmasak olmazdı. Onun için bu sayımızda 4 yazı ile bir “Çanakkale Dosyası” oluşturduk. İsmail Özmel “Tahayyüle Sığmayan Çanakkale”, Ahmet Doğan “Çanakkale Ruhu”, Murat Soyak “Çanakkale’de Buluşmak”, M. Nihat Malkoç “Türk Romanında Çanakkale Zaferi” başlıklı yazıları ile bu büyük hadisenin edebiyata yansımalarını anlattılar.

Bekir Oğuz Başaran “Ozan Ağacı’nda şiirin mevsimleri üzerine, Kibar Ayaydın “Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Medeniyet Tasavvuru’nu yazdı, Hadi Önal YGS-LYS-KPSS-SSS başlıklı yazısında eğitim konusuna dokunduruyor, Ahmet Vehbi Ecer, Adnan BÜYÜKBAŞ'ın “Hiç Kimse” adlı bir romanı tanıtıyor, Mehmet Baş “Edebiyat Bahçesinin Gülleri’ni, Fatih Çelik “Gitme Vakti’ni yazdı. Lokman Zor’un “Beni Tanıyor musunuz?” başlıklı hikâyesini de beğenerek okuyacağınıza inanıyorum.

Gelecek sayımızda Asaf Halet ÇELEBİ ile Cengiz DAĞCI'yı anmak ve anlatmak istiyor yazılarınızı bekliyoruz.

Daha güzel sayılarda buluşmak dileği ile hoşça kalın, sağlıcakla kalın.


İsmail Özmel



İrtibat:
Yeni Çarşı İş Merkezi B Blok No:1/5 NİĞDE
ismailozmel@hotmail.com
0388 2131250

'Yüzakı' dergisi

Şiddete Çare: O’NUN REHBERLİĞİNDE BİR HAYAT

Herkes yollarda... Bu sonsuza doğru akışın mutlak hakikati yolculuk... Herkes yolcu... Fakat yollar karanlık... Bu sebeple, rehber şart... “Delilsiz gidilmez yollar yamandır.”

Herkes, bir ışığın peşinde yol almakta... Ateş de ışık verir, nurlu bir sabahın pırıl pırıl güneşi de...O hâlde, rehber çok mühim... Rehberin elindeki nur ve hidâyet çok mühim...Dünya hayatının karanlık dehlizlerinde, rahmete muhtacız. O rahmete çıkmayan her sokak, şiddetle dolu... Kabalıkla, kasvetle, zulümle, haksızlıkla dolu... Böyle yolların sonu ateş çukurlarıyla dolu...

Şiddetten bîzârız... Fert olarak, aile olarak, cemiyet olarak... Kadınıyla, erkeğiyle, çocuğuyla, genciyle, yaşlısıyla...

Rahmete muhtacız... Fert olarak, aile olarak, cemiyet olarak... Kadınıyla erkeğiyle, çocuğuyla, genciyle, yaşlısıyla...

Bir bahar yağmuru gibi, Nisan’da teşrif eden Fahr-i Kâinat -sallâllâhu aleyhi ve sellem- karanlık yollarımızın yegâne rehberi... O’nun nurlu ve yüce sünneti, câhiliyye şiddetinin yegâne çaresi...

O’na tâbî olmak, bizim için de bir nefhada kurtuluşun çaresi...

O’na sığınmak, şiddeti üreten zalimleri bir hamlede yere serme kudreti...

Yeter ki O’na medyun olduğumuz zarâfeti, merhameti, şefkati, inceliği, kısaca güzel ahlâkı yeniden kuşanalım...

Bu duygularla belirlediğimiz dosya konumuz:

Şiddete Çare: O’NUN REHBERLİĞİNDE BİR HAYAT...

Genel Yayın Yönetmenimiz, Kapitalist dünyanın ürettiği şiddeti gizli tahrik metodunu teşhis ederek, çareyi ortaya koyuyor: Kadın olsun, erkek olsun, bu fânî hayatı, içinden çıkılmaz bir hâle getirmemek için tek çare: O’nun rehberliği.

Doğru bir merhamet için bu şart. Şefkat için, adâlet için, bağışlamak ve bağışlanmak için; hayatımıza O’nun rehberliği gerek. Gerçek bir hak-hukuk için, O’nun nefesi gerek.

Muhterem Osman Nûri TOPBAŞ Hocaefendi; «Câhiliyye Şiddetinin İlâcı: Kur’ân ve Sünnet’in Rahmet İklimi...» başlıklı makalelerinde, gündemimizi bir süredir meşgul eden, kadına şiddet mevzuuna mâneviyat penceresinden, gönül dünyamızdan bakarak, hâl çaresini kaleme aldı.

Kalbin Gözyaşlarında; Orhan Afrika’yı tanırken, Yûnus Dede’nin hasretinde «Yemen’deki Yanımda...» sırrına ermeye çalışıyor. Eğitim Notlarında ise Eğitim Bülbülü; Elma Ağacı temsiliyle, hizmet, kendini beğenme, vesile mevzuuna bakış ve şirk mevzularını şakıyor.

Mustafa Asım KÜÇÜKAŞCI, başta Efendimiz olmak üzere, peygamberlerin eğitim hususundaki sünnetlerini tespit etmeyi sürdürdü. Ayla AĞABEGÜM, toplumu saran şiddetten kurtuluş için çıkış yolları teklif etti. Yard. Doç. Dr. Harun ÖĞMÜŞ, Sünnetullah kavramına Kur’ânî bir tahlil ile yaklaştı. H. Kübra ERGİN, insanlık için peygamberlik müessesesinin ve peygamberlerin önemini hatırlattı. Dr. Naif ÖZKUL, batı ve doğu medeniyetlerini sistemli bir şekilde karşılaştırdı. B. Cahit ÖZDEMİR ve Aydın TALAY, Efendimiz ve Sünnet üzerine makaleleriyle dosyamızda...

Ahmet ZİYLAN, tevâzu ve cömertliği insana kazandıracak, iki adresi unutmama ihtarını kıssalarla anlatırken; Aynur TUTKUN, sinema sahasındaki derin boşluğa dikkatleri çekti.

İrfan ÖZTÜRK Hocaefendi, Avrupa seyahatinden; Turhan ATEŞCİ, umre seyahatinden notlar paylaştı. Âdem SARAÇ, Rahmet’e tuzak olan bedbahtlara inen «Kurusun!» hitabını ele alırken; Sami GÖKSÜN, sünnete sarılmanın, O’nun boyasıyla boyanmanın iki dünyadaki bereketini kaleme aldı. Hamza CAN bu sayıda, «Gönül Alma» sünnetinin misalleriyle yüzünüzü başka bir şekilde güldürmeyi seçti.

Ebussuud Efendi, Kemalpaşazâde, Turgut Reis, Ahmed Vefik Paşa tarih bölümümüzde sizi karşılayacak sîmâlar...

Şiirler... Taze Nisan yağmurları gibi, Efendimiz’in, âhiret yollarındaki yegâne rehberimizin nûrânî ışığını, rûhânî sadâsını gönüllerimize gösteren ve işittiren mısralar... O’nun bir nefhada gönüllerimizde, bir hamlede kâinatta başardığı felâh dile geliyor...

Şiddetten rahmete, cehennemden cennete... giden yolda tek çare O’nun sünneti, O’nun rehberliği...

'Üçüncü Mevki’nin 2. sayısı çıktı

“Edebiyat da bizi birleştiremeyecekse, yaşamayalım.” mottosuyla yola çıkan “Üçüncü Mevki” 2. sayısıyla okurlarıyla buluşuyor. 1 Nisan’dan itibaren ilgili yerlerde bulabilirsiniz.

Bu sayıda; Leyla Karaca Tok, Emrah P., Soner Atalan, Bilal Yavuz, Derviş D. ve Mert Öztürk şiirleriyle aramızda. Ayrıca Ertuğrul Rast'ın, Ryuichi Tamura'dan çevirdiği “Görünmez Ağaç” şiiri de sayfalarımız arasında. Bu sayımızın öykücüleri Gökçe Özder, Süha Murat Kahraman ve Atiyye Küçük. Bilge Makas ve Serda Ç. denemeleriyle sayfalarımızda. Ertuğrul Rast'ın Leyla Karaca Tok ile şairin şiirleri ve şiirin sorunları hakkında yaptığı söyleşisi de Üçüncü Mevki'nin 2. Sayısında, Leyla Karaca Tok şiirle ilgili önemli tespitlerde bulunuyor. Ertuğrul Rast şiirin tanımını sorgulayan yazısıyla, Gökçe Özder ise hikaye ve öykü sözcüklerinin tanımıyla ilgili olarak kaleme aldığı yazısıyla Üçüncü Mevki'yi zenginleştiriyor. Fatih Dere'nin Metin Erksan’ın Sevmek Zamanı filmi ile ilgili yazısı Üçüncü Mevki için bir ilk. Gökçe Özder bu sayıda da Sessiz Raflar köşesinde kitap tavsiyelerine devam ediyor.

İyi okumalar.


İletişim:

ucuncumevki@gmail.com

'Serencam' dergisi


Türkiye’deki en zor dönemlerin şahitleri dergiler. M. Akif’ten Eşref Edip’e, Yakup Kadri’den Halit Ziya’ya, A. Kutsi Tecer’den Necip Fazıl’a, Cemil Meriç’ten Sezai Karakoç’a kadar pek çok şair, yazar ve fikir adamının kullandığı bir aydınlatma yöntemidir dergi.

Ülkemizin fikir dünyasına damgasını vuran birçok ünlü düşünürümüzün dergiler neşrettiğini, neşretmeyenlerin de en az bir dergide yazı yazdığını biliyoruz. Cemil Meriç dergileri “ekol” olarak niteler. Bir nevi okul!

Öğretici, duyguları tazyik edici, gönülden gönle köprü kurucu olması yönüyle dergilerin ekol olması günümüz şartlarında da inkâr edilemez bir gerçek.
Yine ona göre “hür tefekkürün kalesidir” dergiler.

Gaziantepli genç yazar ve sanatçılar olarak biz de hür tefekkürün özgürce kanat çırptığı bir ekol oluşturma fikriyle yola çıktık. Kültür, sanat, edebiyat dünyamıza yeni bir değer kazandırma niyetindeyiz. Birikimli yazar kadromuz ve diğerkâm ekibimizin özverili çalışmaları sonucu Serencam dergimizi siz değerli okurlarımıza sunmanın heyecan ve mutluluğunu yaşıyoruz.

Serencam Gaziantep’te kültür, sanat, edebiyat alanında atılan faydalı adımların belki de en önemlisi… Heyecanımız biraz da bundan. İşleyeceği kapak dosyalarıyla edebiyatımıza önemli ölçüde katkı sağlayacak…

Elinizde tuttuğunuz bu ilk sayımızda “Aşk”ı irdeledik. Güçlü kalemlerin kendine özgü yorumundan “Aşk”ın tüm renklerini edebiyatseverlerin ilgisine sunuyoruz. Sadık Yalsızuçanlar, Bahattin Karakoç, Recep Şükrü Güngör, Nihat Dağlı, İnci Okumuş, Nergihan Yeşilyurt, Bestami Yazgan…

Tarihe mal olmuş birbirinden değerli aşk hikâyelerini yine yazarlarımızın özgün yorumundan okuyacaksınız.

Leyla ile Mecnun, Mem ile Zin, Hüsn ü Aşk, Zühre…

Dergimiz gezi yazılarıyla da okurlarını ülkemizin birbirinden güzel şehirlerine yolculuk yaptıracak. Bu sayımızda Hasan Mahir’in kaleminden Gaziantep’imizi sizlere taşıyoruz.

Şiir, kitap tahlilleri, öykü, deneme ve çeşitli edebi yazılarla Serencam sizlere dolu dolu bir içerik sunuyor.

İlk sayımızda bizlere destek olan tüm dostlara ve Serencam ekibine teşekkürlerimizi sunuyor, heyecanımızı paylaşan siz değerli okurlarımızı “AŞK” ile selamlıyoruz.

'Hece' dergisinin 184.sayısı

Nisan 2012

EDEBİYAT GÜNDEMİ

Necati Mert/İspor ve Entelektüel 3

Mehmet Kahraman/Edebiyat Neye Yarar... 5

Ayşe Bağcivan/Cezbede Bir Narsist Üzerine Vural Kaya ile Söyleşi 7



TAKİP MESAFESİ

Hayriye Ünal/ Şiirde Avamlığın Methi 12

Liman Mehmetcihat/Gündeliğin Nevrotik Samplingleri 1: Halk Ekmek 15

Yalçın Armağan/Kendi Üstüne Çöreklenmiş Sanat 22

Liman Mehmetcihat/Gündeliğin Nevrotik Samplingleri 2: Çerçöp 23

Hasan Aycın/Çizgi 27

Ömer Aksay/Kartalın Et Söküşü 28

Kenan Çağan/Tecrit Yasası 32

Mehmet Sümer/Umarsız Sayrının Söylediği 33

Mustafa Celep/Allah’a İman Ettim Bir de Türkiye’ye 36

Yahya Kurtkaya/Akan Su Kir Tutmadığında 38

Ayşe Sevim/Depresan 40

Yasin Mortaş/Saatlere Paragraf Açan Seyyah 41

William Shakespeare/Korkma Kavurucu Güneşten… 42

Turan Koç/Erdem Bayazıt’ın Şiirlerinde Tanıdık Ses 43

Mustafa Köneçoğlu/Şairin Söz Hakkı: Sözün Hayat Hakkı 49

Mustafa Zeki Çıraklı/Anlatıbilim Yazıları/"Nikâhına Beni Çağır Sevgilim":... 54

Ahmet Haydar Ak/Foucault ve Eksikleri 58



DOSYA: ŞİİR TECRÜBESİ-1

Ali Galip Yener/Estetik Tecrübe ve Modernist Şiir... 65

Celâl Fedai /İşte, Masalar Musalla Taşı… 74

Ömer Aksay/Hem Nasıl Bir Cür’ettir Şiir Yazmak! 85

Ömer Erdem/Taze Ölüm Yalnız Tecrübe 90

Ali K. Metin/Şiirin Kozası: Şairin Meramı 92

Mustafa Muharrem/Baba Kim, ’Şair’in Sütü Yeterli mi? 97

Ali Emre/Gülümser Dibinden Bize Zamanın 100

Abdülkadir Budak/Şiir Tecrübesi 106



Atasoy Müftüoğlu/Hatırlayabildiklerim... 109

Abdullah Uçman/Yazarlar ve Yazı Mekânları Üzerine 112

Ali K. Metin/Devriye 119

Muhsin Mete/Zürih-Viyana-Kişinev Seyahat Notları- II 128

Mustafa Şerif Onaran/"Evet, Sabah Olacaktır..." 135

Asım Öz/Zeynep Uysal’la Edebiyat-Tarih İlişkisi Üzerine Söyleşi:... 139



KİTAPLIK

Mustafa Melih Erdoğan/Cezbede Bir Narsist 148

Mustafa Kirenci/Büyüyenay Yayınevi 149

Yusuf Turan Günaydın/Karabatak: İki Ayda Bir Edebiyat ve Sanat Dalışı 152

'Türk Edebiyatı' dergisinde Mustafa Kutlu özel dosyası

Nisan 2012

UNESCO, Medeniyetler İttifakı Enstitüsü’nün teşebbüsüyle 2012 yılını, “Uluslararası Itrî Yılı” ilan etti. Yıl sonuna doğru sayılarımızdan birini, tam 300 yıl önce vefat eden bu büyük bestekârdan yola çıkarak musikiyle ilgili meselelerin ele alınacağı özel sayı hazırlamayı planlıyoruz. Ancak daha önce “Itrî Yılı”nın ilan ediliş sürecini, neler yapılmak istendiğini, hazırlıkların hangi safhada olduğunu öğrenmek için Medeniyetler İttifakı Enstitüsü’nün sanat danışmanı Dr. Yalçın Çetinkaya ile görüştük. M. Selim Gökçe’nin sorularını cevaplandıran Çetinkaya’nın anlattıklarından anladığımız kadarıyla, 2012, musikimiz açısından çok verimli geçecek.

Itrî’nin çağdaşı büyük şair Urfalı Nâbî de 1712’de, yani tam 300 yıl önce vefat etmişti. Bu iki sanatkâr arasında dostluk var mıydı, bilmiyoruz ama, Itrî, Nâbî’nin “Hûn-ı dilimi gonce-i câm eyledi bülbül” mısraıyla başlayan gazelini Isfahan makamında bestelemişti. Bu vesileyle bir Nâbî uzmanı olan Dr. Hüseyin Yorulmaz’ı aradık. İmzasını ara sıra dergimizde gördüğünüz aziz dostumuz, hikemî şiirin bu büyük ismi hakkında bir değerlendirme kaleme aldı.

Mütareke devrinde, Millî Mücadele’nin ateşini tutuşturan olaylardan biri de, 23 Ocak 1920 Cuma günü Darülfünun Konferans Salonu’nda Süleyman Nazif’in Malta Adası’na sürülmesine yol açan son derece heyecanlı bir konuşma yaptığı “Piyer Loti Günü”dür. O gün Yahya Kemal de Pierre Loti hakkında bir konferans vermişti. Mehmet Samsakçı, bu konferansın metnini, o tarihte İleri gazetesinde yayımlandığı biçimiyle sunuyor. Bu ilgi çekici yazının dikkatinizi çekeceğini sanıyorum.

Mehmet Samsakçı’nın yazısını, Hülya Atakan’ın “Notre Dame’dan Machu Picchu’ya” başlıklı yazısı takip ediyor. Kısa bir süre önce çoğu dergimizde yayımlanan yazılarının bir araya getirildiği, Kırkambar’da kısa bir tanıtımını da okuyacağınız Kış Çayı adlı ilk kitabı yayımlanan Hülya Hanım’ın yazısına özellikle dikkatinizi çekiyorum.

Bu yıl, Charles Dickens’ın da doğumunun 200. yılı. Yadigâr Türkeli Sanlı, bu ünlü İngiliz romancının doğum yıldönümünü kutlamak amacıyla İngiltere’de yapılan ve yapılacak olan törenlerden söz etti. Bu sayımızda ayrıca Gülsün Nakiboğlu Elif Şafak’ın İskender romanını, Prof. Dr. Gürsel Aytaç hocamız Orhan Pamuk’un Saf ve Düşünceli Romancı adlı kitabını, Erden Dönmez, Necati Mert’in hikâye kitabı Zamansız’ı, Nadir Aşçı da İbrahim Tenekeci’nin yeni şiir kitabı Kimsenin Kalbi’ni değerlendirdi.

Ve dosyamız: “Mustafa Kutlu’nun Hikâyeciliği”. Küçükçekmece Belediyesi’nin 26-27 Nisan tarihlerinde bir Mustafa Kutlu Sempozyumu gerçekleştireceğini öğrenince, öteden beri hazırlamayı planladığımız dosyayı biraz öne çektik.

Ali Ayçil’in “Kutlu Üzerine Dokuz Pasaj” başlıklı yazısında dediği gibi, onun yazarlığı “Türk toplumunun hızla taşradan şehre göçmeye başladığı son yarım asrın sosyal hareketliliği içerisinde şekillendi. Bu göçün üç cephesi vardı: Göçün yüklendiği yer, göç hâli ve göçün çözüldüğü yer. Dinmek bilmeyen bir insan seli, on yıllarca sadece büyük şehirlere değil, hem Türk sinemasına hem de Türk Edebiyatına malzeme taşıdı (…) Mustafa Kutlu külliyatının yarım yüzyıllık zamana tutulmuş devasa bir aynaya benzemesinin sebebi, kumaşına gösterdiği sadakatti.”

Alâattin Karaca’nın Mustafa Kutlu’yu ve hikâyeciliğini çok iyi anlattığı yazısıyla başlayan dosya, Ali Ayçil, Bahtiyar Aslan, Sezai Coşkun, Taner Namlı, Sabahattin Çağın, Fatih Kanter ve Süavi Kemal Yazgıç’ın yazılarıyla devam ediyor. Ressamlığı da olan, hatta Hareket dergisinde hikâyelerinden önce desenleriyle görünen Mustafa Kutlu’nun bu desenlerinden birkaçını da tadımlık olarak sunmak istedik. Tabii bir hayli fotoğraf...

Bu sayıda maalesef hikâyeye yer veremedik. Şairlerimize gelince: Mehmet Aycı, Cengizhan Orakçı, Kalender Yıldız, Muhammet Hüküm, Hatice Eğilmez Kaya, Necip Fazıl Akkoç ve Mehmet Özdemir.

Tabii, Kırkambar’ımız da her zaman olduğu gibi dopdolu. Daha güzel ve daha zengin sayılarda buluşmak üzere. Muhabbetle efendim.

Beşir Ayvazoğlu

E-POSTA GRUBU

Dergi~lik e-posta
dergilik@googlegroups.com