2010-06-29

Dört Mevsim Niğde’de Bahar var !

Niğde Belediyesi’nin şehrin sosyal, kültür, sanat ve edebiyat dokusuna katkı sağlamak için hazırladığı ‘Dört Mevsim Niğde’ isimli derginin ikinci sayısı çıktı.

Niğde’nin tarihi ve turistik değerlerinden, türküleri ve şivesi gibi folklorik öğelerine; tarihe mal olmuş ünlü portrelerin hayat hikâyelerinden Niğdeli şair ve yazarların şiir, yorum, araştırma ve inceleme gibi edebi eserlerini içeren Dört Mevsim Niğde üç aylık periyotlar halinde yayınlanmaya devam ediyor. Dört Mevsim Niğde 64 sayfadan oluşuyor.

Üçte ikilik bölümü Niğde’nin kültür, tarih, turizm ve edebiyat değerlerini içeriyor. Derginin son 12 sayfalık bölümünde ise Niğde Belediyesi’nin hizmetleri yer alıyor. Niğde Belediyesi derginin yanı sıra sadece belediyecilik hizmetleriyle ilgili olarak çıkarttığı aylık belediye bülteninin yayınına devam ediyor.

Derginin yazarları arasında H. İbrahim Tongur, Murat Soyak, Murat Akalın, Hayrullah Eraslan, Fatma Çınar, Uğur Arıbaş, Kibar Ayaydın, Harun Yardımcı, İsmail Özmel, Şinasi Yıldız, Muharrem Çifcibaşı,Fatih Kızılkaya yer alıyor. DefterK’nın çekirdek kadrosu dergiye önemli katkılarıyla dikkat çekiyor.

Hem Dört Mevsim Niğde hem de bültenin dağıtımını yapan Niğde Belediyesi, dağıtımı sadece Niğde içinde yapmıyor. 81 ile ulaşıyor!

Niğde’nin daha fazla tanınmasını; kültürel, sosyal, tarihi ve folklorik olarak sahip olduklarının Türkiye genelinde daha fazla bilinir kılınmasını hedefleyen Niğde Belediyesi Dört Mevsim Niğde dergisinin 81 ilin kurum ve bürokratlarına dağıtımını posta yoluyla yapıyor.

Dört Mevsim Niğde’ye internet üzerinden de ulaşmak mümkün. "Dört Mevsim Niğde" dergisinin ömrü uzun ve bereketli olsun. Nice güzelliklere...

H.Edip Tunç


İrtibat:
http://www.nigde.bel.tr/dergi.htm

2010-06-28

Hece'de "Yerlilik" dosyası

Düşüncede, Edebiyatta, Sanatta Yerlilik
Hasan Aycın/Çizgi 7

I. BÖLÜM: DÜŞÜNSEL/SİYASAL ARKAPLAN (8-216)
Vefa Taşdelen/Felsefe Yapmanın Yerli İmkanları 8
Ali K. Metin/Entelektüel Düşüncenin Yerlilik Perspektifinden Muhasebesi İçin Bir Giriş 17
Necdet Subaşı/Sadakat ve İstismar -Türk Siyasetinde Yerlilik Sorunu- 26
Mustafa Şahin/Yerlilik ve Yer Üzerinden Bir Yere Varabilir miyiz? 29
Murat Erol/Yerlilik İçin Kavramsal ve Anlamsal Bir Çerçeve 33
Lütfi Bergen/İsyandan Dirliğe: Anadolu'da Yerli Olmak 51
Aydın Aktay/Yersiz Yurtsuzlaşmaya (Modernliğe) Kültürel Bir Tepki Olarak... 70
Ali Ayçil/Yerlilik: 'Harita Yurt' ile 'Coğrafî Yurt' Arasında Muğlak Bir Sınır 86
Ercan Yıldırım/Yurt, Millet, İslâm ve Batılılaşma Ekseninde Türk Düşüncesinin Yerliliği 90
Firdevs Canbaz Yumuşak/Düşünsel Ütopyalar Açısından Yerlilik Sorunu 116
Kurtuluş Kayalı/On Yıl Sonraki Tipik Türk Sosyoloğunun Flu Bir Portresi... 124
Ahmet İnam/Anadolu'ya Gönülle Döşenen Kavram Yolları 130
Kenan Çağan/İdeolojilerin Yerlilik Algısı: ya da 'Biz' ve 'Herkes' Üzerine 142
Mustafa Aydın/Kültürcülük Sorunu: Kültürün Küresel, Evrensel ve Yerelliği 150
Kadir Canatan/Sömürgecilik Karşısında Yerellik 158
Hilmi Uçan/Yerlilik'te Siyasanın ve Dinin İşlevi 168
M. Murat Özkul/Modern ve Postmodern Sarkacında Yerlilik Düşüncesinin Kıstırılmışlığı 173
Cemal Şakar/Kimlik Krizlerimiz Karşısında Yerlilik Fikirleri 180
Selim Somuncu/Yerlilik Düşüncesi Açısından Yerli, Yaban, Yabancı 187
Mahmut Hakkı Akın/Yabancıda Aranan Yerlilik 192
Mustafa Aldı/Yerliliğin Çelişkili Statükosu 196
Mustafa Tekin/Yerlilik ve Feminizm -Ojeli Tırnaklar ile Kınalı Parmakların... 201
İsmail Arslan/Tarih, Tarih Bilinci ve Yerellik Düşüncesi 208
Sait Mermer/Otur Yer'ine 211

II. BÖLÜM: EDEBİYATTA YERLİLİK (217-338)
Mehmet Narlı/Edebiyatta Yerlilik 217
Ali Pulat/Edebiyatta Yerlilik Nedir? 226
Recep Yıldız/Yerlilik ve Eğitim 231
Dursun Ali Tökel/Yerlilik Kavramından Divan Şiirine Bakmak 245
Ali Emre/Tanzimat Edebiyatı: Bir Yabancılaşmadan Başka Bir Yabancılaşmaya 258
Alâattin Karaca/Yerlilerin Arasındaki Yabancılar Millî Edebiyatçılar ve Köy Romancıları 265
Celâl Fedai/Evrenselin Yerelinde, Yerelin Taşrasında 272
Necati Mert/Yerlilik Açısından Edebiyatta Şehir ve Taşra Sorunu 277
Şaban Sağlık/Edebiyatın Yerel Boyutu Olarak Edebiyat Sosyolojisi 282
Abdurrahim Karadeniz/Yerlilik, Dil ve Görsel Dil 289
Ertan Örgen/Yerliliğin Cumhuriyet Dönemi Türk Şiirinde Görünümleri 294
Mustafa Zeki Çıraklı/Türk Edebiyatında Yerlilik Üzerine Bir Yol Haritası Denemesi 298
Bekir Şakir Konyalı/Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatında Yerlilik 305
Ümit Apaydın/Cumhuriyet Döneminde Bir Yerlilik Arayışı: Mavi Anadoluculuk ve... 312
Alev Erkilet/İçerdeki Yabancı, Dışarıdaki Dost: Amin Maalouf ve John Berger... 322
İshak Yetiş/'Yerli Düşünce' 330
Mustafa Şerif Onaran/Yerelden Evrensele İnce Memed 334
III. BÖLÜM: SANAT, MİMARİ, RESİM (339-382)
Köksal Alver/Yer ve Mekân Ekseninde Yerlilik 339
Mehmet Öğün/Neyin Mimarisi? 342
Yusuf Civelek/Düzen ve Çeşitlemeden Karmaşıklık ve Çelişkiye: Mimari Güzelliğin... 349
Mustafa Karaosmanoğlu/Mimarlık Evrensellik ve Yerellik Meselesi 359
Ekrem Kahraman/Günümüz Türk Sanatı/Resminin Entelektüel/Siyasal Zemini Üzerine 374

IV. BÖLÜM: SİNEMA, TİYATRO, MÜZİK, TV... (383-441)
Cafer Özgül/Yerli Filim 383
Necip Tosun/Ulusal Sinema Tezi ve Yerlilik Sorunu 390
Salih Nurdağ/Türk Tiyatrosunda Yerlileşme/Adaptasyon Çalışmaları ve Geleneğin... 398
Yalçın Çetinkaya/Yerellik ve Evrensellik Açısından Müzik Dili 406
Savaş Ş. Barkçın/Mûsikîmiz Kimin?: Anlamsız Bir Soruya Anlamlı Bir Cevap 409
Mustafa Selçuk Erarslan/Dinî Duyuş ve Yaşayışın Müziği 416
Bayram Bilge Tokel/Halk Musikimizin Yerli Değerler Yönünden Anlam ve Önemi 419
Mehmet Harmancı/Arabesk Müziğin Yerliliği Meselesi ve Orhan Gencebay Şarkıları 423
Selçuk Küpçük/Türk Pop Müziği ve Yerlilik-Yabancılık Sorunu 426

V. BÖLÜM SORUŞTURMA (442-476)
Turan Koç/Medeniyetin Ben Bilinci 442
İsmail Kıllıoğlu/ Yerlilik Üzerine 444
Recep Duymaz/Yerliliğin Sanat/Estetik Kuramlarımızdaki Yeri 446
Süleyman Hayri Bolay/Yerlilik ve "Komşu Canıyla Durmak" 448
Atasoy Müftüoğlu/Yerliliğe Kapanıp Kalmak 451
Doğan Hızlan/Yerlilik, Önemli ve Unutulmaması Gereken Bir Kavram 453
Ertuğrul Günay/Kültür Dünyasında Yerlilik/Evrensellik Tartışmaları Üzerine 457
Abdullah Şevki/Göçebelikten "Yerliliğe" Değil "Yerleşikliğe" 459
Hüseyin Atlansoy/Yerliler için Kısa Notlar 464
A. Ali Ural/Yerlinin "Yer"i 465
Mustafa Muharrem/Kendilik Bilinci 466
Semih Gümüş 467
Ömer Erdem/Ben Yerli miyim? 468
Ömer Erinç/Bir Yerde Olmak/Bir Yerden Bakmak 469
Mustafa Köneçoğlu/"Doğunun Yedinci Oğlu" Bağlamında Yerlilik ve Aidiyet Sorunsalı 471
Gönül Yonar Utku/Çıkınımızda Ne Var? 473
Erdal Çakır/Yerliliğin Evren (Selliğ)i ya da Zihnimiz Kaç Köşeli Bir Dairedir 475

VI. BÖLÜM: KAYNAKÇA (477-488)
Yusuf Turan Günaydın/Yerlilik Bibliyografyası 477
Kitaplar/477 o Makaleler/477 o Kitaplarda Bölümler/481
Özel Sayılar-Dosyalar/482 o Röportaj, Açıkoturum ve Soruşturmalar/482
Tezler/482

"Dergâh" dergisi

"Dergâh" dergisi
Sayı: 244, Haziran 2010


Mustafa Kutlu yönetiminde yayın hayatına istikrarlı bir şekilde devam eden Dergâh dergisi, 244. sayısında da nitelikli çalışmalara ev sahipliği yapıyor.

İbrahim Tenekeci, Öktem Tepe, Rıdvan Sözener, Mustafa Akar, Reyyan Ağlamaz, Mehmet Tepe, Emel Özkan,Yusuf Genç ve Kenan Göçer bu sayının şairleri.

Suavi Kemal Yazgıç ile Yunus Emre Tozal 'derkenar' sütunlarına yazdı.Gülçin Durman ve Ümit S. Taşkesen hikâyeleri ile bu sayımıza katkıda bulundu.Furkan Çalışkan
"Modern Şiirin Kodları" yazı dizisine devam ediyor. Bu sayının 'orta sayfa sohbeti'ni İbrahim Tokel hazırladı. Gökhan Akçiçek ile yapılan konuşma şairin şiir dünyasını ve "çocuklar için şiir" konusunu enine-boyuna dile getiriyor.

Bilal Kemikli, "Sufî şairler"in şiire yaklaşımını örneklerle inceliyor.
Metin Tonbul, Haydar Ergülen'in şiirini ve bu şiirde ağırlık taşıyan "nar" metaforunu ele aldı.

Kâmil Yıldız, M. Kutlu'nun son kitabı "Tahir Sami Bey'in Özel Hayatı"ndan kalkarak günümüzde "mahrem olan" konusunu irdeliyor.

Ali Görkem Userin rahmetli mimar Turgut Cansever'in genel olarak "şehir ve mimari" özel olarak "Osmanlı şehri" konularına nasıl yaklaştığını araştırıyor.Efe Murad, Peyami Safa'yı merkeze alarak romanda "gerçeklik ve hakikat" ayrımını tartışıyor.
Adem Turan'ın "Mustafa Kara'nın Beş Vakti" başlıklı yazısını önemine binaen bir siteden iktibas ettik. Daha güzel sayılarda buluşmak umuduyla.

2010-06-24

Ay Vakti’nde Bahattin Yıldız dosyası

"İnne lillahi ve inne ileyhi raciun. O sözünde durdu, darısı bize inşallah." Bahattin Yıldız, Ay Vakti Düşünce-Kültür-Edebiyat Dergisi'nin 97. sayısında yayımlanan Müseferet isimli yazısına böyle son vermişti. Bizler de ömrünü bir şiar, şuur, şiir olarak idame ettirmiş bu ismi rahmetle yâd ediyoruz.

Ay Vakti Dergisi Haziran 2010 sayısında kalemiyle öne çıkan önemli isimlerden derlediği yazılarla, çok yakın bir tarihte aramızdan ayrılan Bahattin Yıldız'ın fikir, gaye ve eylemlerine ithafen özel sayı niteliğinde bir dosya hazırladı. Prof. Dr. Mustafa Ağırman "Kunduz Dağlarında Bahattin Yıldız", Şeref Akbaba "Dağlara", Fatih Pala "Şehid", Taner Taştekin "Mücahit", Musa Kırca "Bahattin Yıldız" isimli şiir ve yazıları ile dergiye katkıda bulunmuş. Ayrıca, Bahattin Yıldız'ın daha önce Ay Vakti'nde yayımlanmış yazılarından "Cihaddan Sonra" isimli hikâyeye, bu sayıda tekrar yer verildi. Yıldız'ın dergide, daha önce "Müseferet" ve "Muhtaç Ağlatır" isimli iki gezi yazısı yayımlanmıştı.

Necmeddin Evci ,"Düşünce ve Benlik", Üzeyir Süğümlü, "Bakış Açısı ve Kimlik", Gürsel Çopur, "Bir Bahar Merceğinden", Zehra Betül Bulut, "Anahtar", Mustafa İbakorkmaz, "Sevgiyi Öğrenmek" adlı denemeleriyle bu sayıda karşımıza çıkan isimler. Ayrıca Muhsin İlyas Subaşı'nın "Bir Gölgenin Karanlığından Kurtulmak mı?" isimli deneme yazısı ile de edebiyatımız ve tarihimiz zihin süzgecinden geçirilip eleştiriye tabi tutuluyor. Selami Şimşek, Yavuz Ertürk, A. Vahap Akbaş ve Salih Temiztürk ise bu sayıda şiirleri bulunan diğer isimler. Naz Ferniba, Deniz Dengiz Şimşek ve Bülent Gündoğan hikâyeleriyle öne çıkıyor. Abdullah Ömer Yavuz "Hollywood'da Muhalif Bir Yönetmen: Brian De Palma" isimli sinema yazısıyla genelde Amerikan-Hollywood sineması, özelde Brian De Palma ve filmleri hakkında açıklayıcı bilgi veriyor.

İnceleme ve araştırmaya önem veren Ay Vakti Düşünce-Kültür-Edebiyat Dergisi bu sayıda Mustafa Miyasoğlu'nun "Necip Fazıl Kısakürek" isimli inceleme yazısıyla büyük şairimizi okuyucuya sunuyor. Nargiza Dosbayeva "Aslına En Yakın Yoldan" diyerek Türkçe, Özbekçe, Rusça yazılmış edebi eserler ile çeviri metinler üzerinde duruyor. Ahmet Sıvacı ise "Gogol'un "Kaput"u Sihirli Miydi?" adlı yazısıyla Rus edebiyatına ışık tutarak üç büyük Rus yazar Gogol, Dostoyevski ve Puşkin'i eser, üslup bakımından karşılaştırmaya tabi tutarak yazarlar hakkında bilgi aktarıyor. Uğur Mantu "Sözün Değerinin Muhafazası İçin: Metin Tenkidi" isimli yazısıyla Prof. Dr. Salahattin Polat'ın Metin Tenkidi adlı kitabını incelemeye alıyor. Ve son sözü her zamanki gibi Şiraze'nin Saklı Mektuplar'ına bırakan Ay Vakti Düşünce-Kültür-Edebiyat Dergisi, Haziran sayısı ve zengin içeriği ile yenilenmiş olarak okuyucu karşısına çıkıyor.

İrtibat:
www.ayvakti.net
ayvakti@gmail.com
(216) 341 11 66

2010-06-23

Kur’an’ın Aydınlığında Haksöz'ün 20. Yılı

1991 Nisanında “Söz” adıyla ilk sayısını çıkaran Haksöz, bugün çıkan yeni sayısıyla tam 20. yılına girmiş oldu. 20 yıldır "Bilgi, İnanç, Eylem" diyen Haksöz'ün uzun seferi Kur'an'ın aydınlığında devam edecek.

Önce ilahiyat fakülteli bir grup öğrencinin Kur'an'ın anlaşılması ve vahyin sosyal şahitliğinin inşası için 1991 Nisanında çıkarmaya başladıkları Haksöz, bugün çıkan 229. sayısı (Nisan 2010) ile 20. yaşına girdi.

20 yıl boyunca Kur'an çalışmalarından gündemi vahiy merkezli okumaya, ufuk açan düşünce ikliminden tavır almaya çağıran edebi/sanatsal yazılara değin ciddi bir arşiv oluşturan Haksöz Dergisi, Kur'an'ın aydınlığında bir hayatı inşa etmek ve mücadele sorumluluğumuzu her daim hatırlatmak için 20 yıl boyunca istikrarlı bir şekilde aylık yayınını sürdürdü. Tevhidi, adaleti ve özgürlüğü getiren yolun; bilgi, inanç ve eylem olduğuna vurgu yapan Haksöz; böylelikle Kur'an merkezli bilgilenmeye, sahih ve samimi bir imana, salih amel ve eylemliliğe çağırmaktan hiçbir zaman geri durmadı.

Gerek yaşadığımız ülkedeki zorbalara ve zalimlere gerekse küresel hegemonyaya karşı hak sözünü sakınmayan Haksöz, sistemin kutsallarına dokunduğu için kimi zaman bazı nüshaları toplatıldı; kimi zaman yazarları yargılandı, tutuklandı; kimi zaman para cezalarıyla susturulmaya çalışıldı ancak hiçbir zaman haksızlık, zulüm karşısında susmadı. Kavmî, mezhebî, hizbî bir ayrım gözetmeksizin Müslüman halklarla dayanışma içinde olmaya, mazlumlara sahip çıkmaya çalışan Haksöz, kardeşlik hukukunun gerektirdiklerini yerine getirmek hususunda da her zaman titiz oldu. Kur'an çalışmalarının baskı, zam, zulüm, işkence, hak ihlalleri, işgal gibi gerçeklerden bağımsız olmadığının ısrarla altını çizen Haksöz, yaşanan darbe süreçlerinin tüm yıldırıcı etkilerine rağmen ayakta kalmaya ve direnmeye devam etti.

Haksöz, bugün 20. yaşına girdi. "Şimdi, umudu daha yoğun bir biçimde mücadeleye dönüştürme, tebliğ ve davet çabalarını yoğunlaştırma zamanıdır." diyen Haksöz, sahih kimlik ve ilkeleri sahiplenme sorumluluğunu yerine getirme konusunda ısrarcı olmayı sürdüreceğini belirtiyor. Bu bağlamda Haksöz okuyucularının da sorumlulukları olduğunu hatırlatarak 20. Yıl sayısının Sunuş yazısını sizlerle paylaşıyoruz:


Haksöz'ün Uzun Seferi

Elinizdeki sayıyla Haksöz, 20. yılına girmiş bulunuyor. Tam 19 yıl ve 228 sayıyı geride bırakan Haksöz'e bu uzun yolculuğunda emek veren herkesi; yazarak, okuyarak, eleştirerek, destekleyerek sahip çıkan tüm kardeşlerimizi, dostlarımızı Rabbimizin selamıyla selamlıyoruz.

Haksöz, tevhidî uyanış sürecinde sözüyle, eylemiyle sağlam bir mevzi; cahiliyenin kuşatmasına karşı mücadele bilinci ve kararlılığına bir katkı şiarıyla çıktığı yolda, Rabbimizin yardımıyla ilkelerinden taviz vermeden, sapmadan, şaşırmadan bugüne dek hak sözün sözcülerinden biri oldu. Aynı zamanda sözün tek başına yetersiz, anlamsız olduğu ve ancak amelle bütünleştiğinde değerli olduğu kabulünden kalkarak tüm bu süreçte sadece sözü güzel söylemekle yetinmedi, pratiğe de taşımaya çalıştı.

Şüphesiz sözü edilen 20 yıllık zaman dilimi gerek Türkiye Müslümanları gerekse de tüm ümmet coğrafyası için sancılı, zorlu bir dönemdi. Baskılar, zorluklar ve beraberinde gelen savrulmalar gündemi çokça etkiledi. Egemenlerin ölçüsüz, dizginsiz saldırıları karşısında zaaflara; kısa mesafelere, çabuk başarılara endeksli çıkışların bedel gerektiren ortamlarda çözülüşlerine bolca tanıklık edilen bir süreçti yaşanılan. Ama bu aynı zamanda yeryüzünün dört bir yanında adanmış bir bilinçle küresel ve yerel dayatmalara yaygın bir karşı koyuşun gerçekleştirildiği bir süreçti de. Umudu temsil eden ve de çoğaltan bu olguya Haksöz, sözünün yettiğince ve elinden geldiğince eşlik etti, şahitlikte bulundu. İslam adına, Müslümanlar adına sergilenen zaaflara dikkat çekerken, hep güzel örneklikleri çoğaltma gayreti içinde oldu.

1991 Nisanında yayınlanmış ilk sayımızdan bu yana eski sayılarımızı karıştırdığımızda belki güncel siyasi gelişmelere ilişkin kimi değerlendirmelerde ayrıntı düzeyinde bazı hatalarımız, tali sayılabilecek bazı eksiklerimiz olabilse de Rabbimize hamdolsun ki, temel tespitlerimize ilişkin bir farklılaşma, sapma sayılabilecek boyutta bir yanlışımız olmadığını görmekten dolayı mutluyuz. Bu uzun yolculuğunda Haksöz kadrosunda isimler bazında değişmeler olsa da Kur'an'ın aydınlığına doğru yönelişimizde bir çelişme, bir farklılaşma yaşanmadı. Pek çok açıdan bir kırılma, bir dönüm noktası şeklinde algılanan 28 Şubat sürecinden önce de bu süreçte de sonrasında da çizgimizde bir değişiklik olmadı. Öncesinde ne söylüyorsak, sonrasında da aynı şeyleri söyledik. Sözümüzü ne büktük, ne incelttik, kalemimize asla peruk takmadık!

Şimdi nispeten söz söylemenin daha rahat olduğu bir ortamdayız. Küresel emperyalistlerin yenilmez olmadıklarının ayan beyan görüldüğü, darbecilerin defterlerinin dürüldüğü bir süreçten geçiyoruz. Şimdi umudu daha yoğun bir biçimde mücadeleye dönüştürme, tebliğ ve davet çabalarını yoğunlaştırma zamanı. Haksöz inşallah bu süreçte de sahih kimlik ve ilkeleri sahiplenme sorumluluğunu yerine getirecek. Ne var ki, gerek yaşadığımız ülkede ideolojik yayıncılığın uzunca bir süredir zayıflatılması gerekse de internet ve benzeri iletişim imkânlarının çoğalması periyodik yayın faaliyetinin çeşitli zorluklarla karşılaşmasına ve daralma olgusuna yol açmıştır.

Bu olgunun okuyucularımıza da sorumluluk yüklediğini düşünüyor, dergimizle dayanışmalarını artırmalarını bekliyoruz. Abone olarak, abone bularak, dergimizi daha ciddi takip ederek, gerektiğinde eleştirerek Haksöz'e sahip çıkılmasını arzu ediyoruz. Rabbimizden yürüyüşümüzü bereketlendirmesini diliyor, Mayıs sayımızda tekrar birlikte olmayı umuyoruz.

(Haksöz Dergisi, Sayı: 229, Nisan 2010)

"Bizim Külliye" Yavuz Bülent Bakiler Özel Sayısı

44. sayımızda yine birlikteyiz.

Dergimizin her sayısında seçkin imzaların yer aldığını görüyorsunuz. Türk diline, edebiyat ve sanatına vefa gösteren kalem erbabı, yurdumuzun her köşesinde yazılarıyla olsun şiiriyle olsun bize destek vermeye devam ediyor. Bizler de kültür ve edebiyatımıza hizmet edenleri, bu yönde eser verenleri özel dosyalarla hatırlayıp/hatırlatacak, ahde vefa örneği göstermeye devam edeceğiz.

Dergimiz, özel dosya konusuna ‘Destan Şairi’miz Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu ile başlamıştı; sonra Ahmet Kabaklı Hoca ve bozkırın bilgesi Cengiz Aytmatov ile devam etti. Şimdi de aynı halkanın bir devamı olarak gördüğümüz Yavuz Bülent Bâkiler’e ayırdık.

Yavuz Bülent Bâkiler, yalnızca özel dosyamızın konuğu olmadı, şehrimizin ve Vakfımızın da konuğu oldu. Kendileri davetimize icabet edip Elazığ’a da geldiler.
O, Türkçemizin sevdalısı olarak karşımızdaydı. Ona olan saygı ve hürmetimizi perçinledik, sevgimizi çoğalttık. Bazen şair ve yazarlarla aynı ortamı, aynı atmosferi paylaşmak, onlarca kitap okumaya denk düşüyor.
45. sayımızda buluşmak dileğiyle...

Bağlantı:
http://www.bizimkulliye.com/dosyalar/44.pdf

2010-06-17

Edebiyata, sanata "İkindi Yağmuru"

İkindi Yağmuru dergisi yeni sayısıyla okurlarının karşısına çıktı. Yirmi dördüncü sayısını yayımlayan derginin bu nüshası önceki sayılarından aldığı güçle daha iyi.

Yazıların çeşitliliği, gündem oluşturacak seviyede hazırlanan makaleler derginin yeniden tartışılmasını, konuşulmasını sağlıyor. Edebiyat dergiciliğinin her gün biraz daha kan kaybettiği bir dönemde, sınırlı imkânlarla bıkmadan, usanmadan yoluna devam eden İkindi Yağmuru, edebiyata önemli imzalar atmaya devam ediyor. Derginin kurucusu ve Genel Yayın Yönetmeni İlyas Şanver'in gayreti bunu bize söyletme cesareti veriyor. Edebiyat dergiciliğinin belini büken finansman sorununu ortadan kaldıran, her sayı daha iyi olan bir dergi İkindi Yağmuru. Ümit Aktaş, Orhan Tepebaş, Mehmet Şahinkoç, İbrahim Gökburun, H. İbrahim Polat, Mustafa Uçurum, Halil Güler ve İlker Gören İkindi Yağmurunun bu sayısında şiirlerini gördüğümüz isimler.

Dergide çeviriye ayrı bir önem veriliyor. Turgay Şafak, Nima Yusiç'in "kaknüs" şiirini, Mustafa Burak Sezer W.H. Auden'in "Beaux Arts Müzesi" şiirini çevirdi. Behlül Dündar ise Joseph Joubert'in Not Defterimden seçkilerini çevirmiş. Derginin bu sayısında hikâyeleriyle Yılmaz Yılmaz, Remzi Şimşek, Nadir Aşçı ve Mustafa Bilgücü var. Derginin kurucularından Remzi Şimşek haricindeki yazarlar ilk kez hikâye yayınlıyorlar. Dergideki doyurucu yazılardan biri de Mehmet Şahinkoç'un kaleme aldığı "Sözcük, Şiirde Yaramaz" başlıklı yazı. Mehmet Şahinkoç bu yazısını seri halinde sürdürecekmiş. Mustafa Celep İkindi Yağmurundaki bir başka isim. Celep, Adem Yazıcı şiirini yazmış. Adil Varol, Ümit Aktaş'ın son romanı Rüyâ üzerine iyi bir yazı kaleme almış. Remzi Şimşek, edebiyat dergilerindeki hikâyeler üzerine yazılarına başladı. İlk yazıda Hece Öykü dergisindeki öyküleri incelemiş. Bundan sonra ki sayılarda farklı dergilerden farklı isimleri konu edeceğini öğrendik. Derginin bu sayısında İkindi Yağmuru dergisinin ilk sayısından bugüne eserleriyle varolan Ünsal Ünlü ile söyleşi yapılmış. Ünsal Ünlü'nün yeni kitabı Savaşlar Kararında üzerine gerçekleştirilen söyleşiyi Yakup Öztürk yapmış.

Savaş Güner

İletişim:
0216 553 33 73
ikindiyagmuru@gmail.com

2010-06-12

BATI, RUSYA VE ÇİN’İN ASIL HEDEFİ TÜM İSLÂM ÜLKELERİNİ ZİNCİRE VURMAK!

İstanbul, 10 Haziran 2010

Basın Bildirisi

Güvenlik Konseyi’nin neredeyse el birliğiyle aldığı İran’a uygulanması istenen yaptırım kararı, sadece bu ülkeye yönelik bir davranış değil, esasta, İslâm’a karşı bir tavırdır. Ve bu tavır, her zaman olduğu gibi, yalnız Batı’nın değil, Kuzey ve Doğu’nundur da. İslâm, söz konusu olunca, ibretle izlenmelidir ki, Batı (ABD ve AB), Kuzey (Rusya) ve Doğu (Çin) birleşti!

Bu kararın anlamı şudur: Batı (Amerika ve Avrupa), nükleer silâh sahibi olabilir, Rusya olabilir, Çin ve Hindistan olabilir, fakat herhangi bir islâm ülkesi nükleer silâh sahibi olamaz. Protestanlar, katolikler, ortodokslar ve budistlerin, brahmanistlerin nükleer silâh sahibi olmalarında bir sakınca yoktur, ama müslümanların bu silaha sahip olmaları sakıncalıdır!

Bu konuda, Batı o kadar bağnazdır ki, Brezilya ve Türkiye’nin, İran’ın bu silâha sahip olması için değil, o enerjinin barışçıl amaçlarla kullanımına izin verilmesi yönünde girişimde bulunmaları bile onlarda aşırı bir tepki uyandırıyor. İran’la sözde diyalog yolunu açık tuttukları halde, bu diyaloğa aracılık yapmak isteyen iki ülkeyi protestolarla, tehditlerle boğmak istiyorlar.

Oysa, İnsanlık için büyük tehlike, Batı, Doğu ve Kuzey’dedir. Merkezde olan İslâm, Dünya Barışı için insanlığın tek garantisi, tek şansıdır. İslâm Dünyası uyanıp, bir an önce bir araya gelip, ABD, AB, Rusya ve Çin gibi büyük bir devlet veya Birlik kurmazlar ve nükleer silâh üretecek bir güce erişmezlerse, en geç, on beş ya da yirmi yıl içinde, Doğu ile Batı arasında çıkacak büyük ve Topyekûn Savaş yüzünden İnsanlık, yok olma, Medeniyet de, taş devrine geri dönme durumuna düşecektir.

Batı, Doğu ve Kuzey bilmelidir ki, gerçek insanlık, islâmlıkla özdeştir, islâmlıktadır. Hiçbir güç, müslümanlara, ikinci sınıf insan muamelesi yapamaz. Kendilerinde, insanlığı yok edecek korkunç silahların sahibi olmaya hak görenler, sırf caydırıcı amaçla bu silâha sahip olmak isteme hakkını müslümanların ellerinden alamazlar.

Gönüllülerin yardım gemilerine saldırılarının hemen ardından, Batılıların (ve hatta Doğu ve Kuzeylilerin) sergilediği bu tavır, anlayan kafalar ve gören gözler için, en âcil alarm zilleridir.

Veyl görmeyen gözlere, işitmeyen kulaklara ve anlamayan veya anlamazlıktan gelen kafalara!

“Bölgemizde nükleer silâh istemiyoruz” diyen hayalperestlere gelince, daldıkları hülyadan uyanıp, gerçekleri görsünler: bölgemizi ve hatta her tarafımızı, Batılılar, çevremizi de Doğulular ve Kuzeyliler nükleer silâhla doldurmuş ve donatmışlardır.

Yüzyılın en büyük korkusu, en büyük kâbusu, İnsanlığın üzerine her an nükleer silahların boşanması ihtimalidir.

Bu duygu, çağımızın kitleler üzerindeki en korkunç psikolojik travmasını doğurmakta ve İnsanlığın şuuraltına umutsuzluğun dinamitini yerleştirmektedir.

Bu dinamit patladığı gün, gelecekte neler olabileceğini bugünden kestirmek mümkün değildir.

İlle de, “uyan ey akıl, ey vicdan, ey insanlık!” diye bağırmak mı gerekmektedir?


YÜCE DİRİLİŞ PARTİSİ

GENEL BAŞKANI

A.Sezai KARAKOÇ


Kaynak:
http://www.yucedirilis.org.tr/

"Temrin" dergisi





















Aylık edebiyat ve düşünce dergisi Temrin, Haziran ayında yayımladığı 26. Sayısı ile üç yaşından gün almaya başladı. İki sene önce Mayıs ayında 48 sayfa olarak yayın hayatına mütevazı bir şekilde giriş yapan dergi, birinci yılını doldurunca 60 sayfaya çıktı. Her ay düzenli olarak okura ulaşan dergi bu zamana kadar Yahya Kemal, Kaşgarlı Mahmut ve Nasrettin Hoca özel sayısı yapmayı başardı. Gelecek ay “toprak” özel sayısı yapacağını duyuran dergi, bu özel sayısında kendi hacminin üstüne çıkacağının haberini veriyor. Temrin dergisinin Haziran sayısında bazı usta kalemlerin ürünleri dikkat çekiyor: Sıddık Akbayır/Şairler Sınıfı isimli yazısıyla, Yıldız Ramazanoğlu/Monna Rosa Kuşağı isimli yazısıyla, Cahit Koytak/Ağaca, Yağmura, Rüzgâra Poetikaları Sorulsa isimli şiiriyle, Şeref Yılmaz/Derin Şiir isimli şiiriyle okurun karşısına çıkıyor. Yayın hayatına başladığı günden beri “okul dergi” kimliğiyle birçok genç yeteneğe sayfalarını açan dergi, bu yönüyle Türk edebiyatında önemli bir görevi yerine getiriyor. Her ay en az bir çeviri şiirle dünya edebiyatını Türk okurlarıyla tanıştıran dergi bu sayıda da bir Kırgız ve bir Çek şairin şiirini okura sunuyor. Kırgız şiirinden çeviriyi İbrahim Türkhan, Çek şiirinden çeviriyi ise Nihan ışıker yapmış. Bu sayıda yer alan diğer isimler şöyle: Mükrime Dilekçi, Elif Nuray, Muhammed Murat Köprülü, Ersin Karaca, Onur Akbaş, Ümit Çakır, Murat Çelik, Şeniz Bayır, Ayşe Yılmaz, Hatice Eğilmez Kaya, Ayşe Aldemir, Mihman Dinçadam, Bilal Can, Erol Afşin, Murat Taş ve Ersin Teres.

"Yüzakı" dergisi "Hayâ, hayattır"


Hayâ, hayattır; insanlık haysiyetidir; Îmandandır.

Güzeli müptezel olmaktan koruyan bir zırhtır hayâ...

Nûru gelip geçici bir yaldız, yanıp sönücü bir ışıltı olmaktan

koruyan bir fânustur hayâ...

İnsan varlığının özündeki kıymeti, kerâmeti muhafaza

gayretidir hayâ...

Goncalarda saklı al al güllerdir, bulut bulut tüllerdir

hayâ...

Hayâ, insanî değerlerin gözleri yerde bekçisi...

Elinin, dilinin ve belinin hâkimi, «edep» kuşanmış insan;

yiyip, içip varlığını ve neslini devam ettirmek

sevk-i tabiîsiyle yaşayıp giden sâir canlılardan

ayrılır. Helâl mührünü görmediği şeye; nefsi

ne kadar istese el uzatmayan, gönlünü yöneltmeyen,

gözünü dikmeyen gerçek insan...

Kimilerine sadece sıcaklar ve tatili çağrıştıran, kimilerine

Kur’ân ikliminde mânevî hasatlar ilham

eden Haziran ayında, üç ayların arifesinde dosya

konumuzu hayâ, iffet ve edep çerçevesinde

belirledik...

Hatırlatmak istedik;

Hayâ, hayattır.

Hayâ, insanlık haysiyetidir.

Hayâ, îmandandır...

Genel Yayın Yönetmenimiz M. Ali EŞMELİ; bu çerçevede

kaleme aldığı yazısında; “Eğer hayat, hayâ

çizgisinde yaşanıyorsa; huzur ve sıhhat, bereket

ve rahmet vesilesidir. Eğer hayâ ile yaşanmıyorsa;

gönüller, ağrı ve sızı içinde kıvranan hastalar

misâli perişandır. Akıl da perişandır. Eğitim de

çıkmazdadır. Unutmamalıdır ki; doğruluğun ve

dürüstlüğün güzelliği de hayâ iledir. Namazın

güzelliği de niyâzın güzelliği de hayâ iledir. İnsanın

güzelliği de hayâ iledir.” vurgusu üzerinde

tefekkürü yoğuruyor.

Mustafa KÜÇÜKAŞCI; «Üç Gününüz Kaldı!» mesajının

hayatımızı ve hayata bakışımızı nasıl değiştireceğini

ele alıyor; şiiriyle de Sütçü İmam’ı gündemimize

getiriyor. Yard. Doç. Dr. Harun ÖĞMÜŞ;

sırf gözlere hitap eden çağımızda, aşk kavramının

yozlaşmasını ve yapılabilecekleri kaleme

alıyor. Ayla AĞABEGÜM, hayatımızı düzenleyeceğimiz

ölçülere Mesnevî hikâyeleriyle temas

ediyor. H. Kübra ERGİN; televizyon ve internet

kültürüyle yetişen nesillerin akıl kontrolünden

mahrum, uç davranışlarının, beynimizdeki ve

toplumumuzdaki sebeplerine eğiliyor.

Muhterem Osman Nûri TOPBAŞ Hocaefendi; Zirve

Şahsiyetleri ele aldığı makale dizisinde, bu

ay, hikmetli sözleri ve ibretli hayatıyla İmâm-ı

Şâfiî’yi gönül dünyamıza misafir ediyor. İmâm-

ı Şâfiî’nin şu sözü, dosya konumuzu özetler

mâhiyette:

“İffetli olmayan kişi, insanlık haysiyetini zaafa uğratmıştır.”

Aynur TUTKUN; düğünler mevsiminde evliliklerde, karşılıklı

anlayışın altını çiziyor. İnsanlık haysiyetini

koruma yolunda, helâlin büsbütün terk edilmemesinin,

îtidali gözetmenin bize kendi şahsında

öğretildiği, büyük âlim ve âbid sahâbî Abdullah

bin Amr -radıyallâhu anhümâ-’nın hayatı Ömer

OKUDAN’ın kaleminden dosyamızda...

Tarih köşemizde; IV. Haçlı Seferi’nde, İstanbul’u işgal

ederek, kendi dindaşının ırzına tasallut eden

Lâtinlerin yaptıkları ile Fatih Sultan Mehmed’in

ordusunun İstanbul’u fethinden sonra yerli halkın

can, mal ve namus emniyeti için aldığı âsâyiş

tedbirleri; insanlık haysiyeti adına bir tezadı ortaya

koyan güzel bir tevâfuk oldu...

Ve şiirler...

Sevgiyi şehvet balçığından iffet nûruna yükselten edep

şuurunda...

Sadece câhilce cinayetlerle anılır olan namusun; bu

milletin, bekçisi olduğu en mukaddes kıymetlerden

biri olduğunun idrâkinde mısralar...

Hayâ, iffet, edep değil de nedir insanlığın yüz akı?

Yüzakıyla...

İrtibat:
dergi@yuzaki.com
0 216 532 44 44

2010-06-05

BÜYÜK MİLLETİMİZE
















İstanbul, 4 Haziran 2010

Basın Bildirisi

BÜYÜK MİLLETİMİZE

Milletimizin başına sık sık gelen bin bir mûsibetten birini daha yoğun bir şekilde yaşadık. Bu, ne ilk, ve maalesef ne de sondur. İslâm Dünyasında, yönetimleri ve aydınları kuşatan büyük, âdeta sınırsız olan gaflet devam ettiği sürece, başa gelen bu tür belâ ve felâketler azalmaz, artarak çoğalır ve daha tahripkâr olur ve daha çok zarar verir.

Gönüllü insanların ve kuruluşların donatıp yönettiği yardım gemilerine yapılan bu saldırı, sadece, sözüm ona bir devletin kendi başına tertipleyip gerçekleştirdiği saldırısı değil, kendi aralarındaki Soğuk Savaş’ı sona erdirdikten sonra, düşman ilân ettikleri İslâm’a, Batı’nın açtığı TOPYEKÜN SAVAŞ’ın bir gecelik enstantanesi olma özelliğini taşımaktadır.

Bu, bir zincirin bir halkasıdır. Ve sembolik anlamı itibarı ile önemlidir. Bir taraftan en son modern silâhlarla donanmış bir güç, öbür tarafta, gıda ve ilaç gibi zaruri ihtiyaç maddelerini muhtaç olanlara götüren silâhsız insanlar vardı. Merhamet yüklü bir medeniyete, düşmanlık ve silâh yüklü sözde medeniyet, ölüm kustu.

Bu, görüldü ki, tesadüfi, öncesiz sonrasız bir olay değil, öteden beri devam eden MEDENİYETLER SAVAŞI’ nın – ona “Çatışma” demek onu çok küçültmek olur. – bir anı, bir parçası ve ruhların bir aynası, bir gösterge işaretidir. Bir kere daha kafalara dank etmelidir ki, bir Medeniyetler İttifakı ya da Dinler Arası Diyalog yok, maalesef İslâm’ın doğuşundan bugüne kadar, Batı’nın ve Doğu’nun, kesilmeyen ve çağlar ve yüzyıllar boyu süren, tarihi alt üst eden, şehirleri ve medeniyeti yıkıma uğratan saldırısı vardır.

Bu saldırı, Birinci Dünya Savaşında büyük İslâm Devleti olan Devletimiz Osmanlı Devletini yıkmış, İkinci Dünya Savaşından sonra da, bu kez, tüm İslâm ülkelerinin işgaline yönelmiştir.

Afganistan’da, Irak’ta, Kafkasya’da, hatta Afrika’da ve tüm İslam ülkelerinde, açık ya da gizli, dolaylı ya da dolaysız bu istilâ ve saldırı, bu, İslâm’ı yok etme savaşının iz ve eserleri, tesir ve tahribi göz önündedir. Bu istilâ ve saldırının durması için Batı’dan medet umanlar daima hüsrana ve hayal kırıklığına uğrayacaklardır. Batı ile uzlaşma imkânı olduğunu sanan bu kişiler, böylesi tavırlarla sonunda devletin batmasını önleyemeyen son dönem Osmanlı vezirlerinin durumuna düşeceklerdir.

Tek çare ve çözüm, İslâm Dünyasının, uyanıp ya da uyandırılıp, en azından, Batı’nın Nato’su gibi bir Askerî Güç, Avrupa Birliği gibi bir Siyasi Birlik oluşturması ve böylece Doğu ile Batı arasında hür ve bağımsız yaşamaya kavuşmanın gereğini yerine getirmesidir.

Kutlu Kitap, akıl, tarih, bilim ve tecrübe bunu emrediyor.

Veyl ibret almayanlara !

Bu saldırıda ölenlere Allah’tan rahmet, ailelerine ve Milletimize baş sağlığı, yaralananların bir an önce şifaya kavuşmalarını diler, gerçek bir kurtuluşa ermek için, bir an önce, insanlarımızın sahte, şişmiş, sözde büyük partilerin değil, gerçek fikir ve ideal sahibi bir partinin etrafında bir sur gibi kenetlenmesini umut ettiğimizi belirtir, Milletimizin ışıklı ve muhteşem geleceği için can ve gönülden dualar ederiz.

Milletim! Ruhundaki güçle, geçmişte kurduğun o büyük devletler gibi bir YÜCE DEVLET’i gün yüzüne çıkar. Çıkar ki dünya, yeniden barışa kavuşsun. İSLÂM BARIŞI BİR KEZ DAHA DÜNYAYA HÂKİM OLSUN VE İNSANLIĞI KURTARSIN.



YÜCE DİRİLİŞ PARTİSİ

GENEL BAŞKANI

A.Sezai KARAKOÇ



Kaynak:
http://www.yucedirilis.org.tr/

E-POSTA GRUBU

Dergi~lik e-posta
dergilik@googlegroups.com