2014-01-29

"Akpınar" dergisi, Prof.Dr. Mehmet Kaplan özel sayısı


"Akpınar" kültür-sanat-edebiyat dergisinin 49. sayısı Prof.Dr. Mehmet Kaplan dosyasıyla çıktı.

Görüntü ve eldeki bilgilerle gerçek adına ortaya atılan kanaatler anlamına kullanılan tahmin, insanı yanıltmak gibi bir eksikliği bünyesinde barındırır. Tahkikte gerçeğin araştırılması ve soruşturulması vardır,  bir mesai harcayarak ulaşılmış veriler, tahminden daha çok itibar etmemiz gereken bir sonuçtur.
İnsanları tanımaya yönelik tahminlerimiz, bir de araştırarak vardığımız sonuçlar vardır. Bu bilgi, görgü ve insani vasıflar yönünden değerlendirmelerimize ışık tutacak bir metot geliştirmek,  oluşturmak nasıl mümkün olur?
Peşin kanaatlerimiz vardır, ona uyduğunu sandıklarımızı iyi, uymayanları kötü diyor bir anlamda damgalıyoruz. Bu sığ zihni yapı, daha doğru bir ifade ile kristalleşmiş zihin, bizi bazen ne denli yanlışlara götürür, ne denli sıkıntılara sokar bilir misiniz?
Adam milli değerlere önem veriyorsa muhakkak ırkçıdır, dini değerlere önem veriyorsa muhakkak gericidir, kökten dincidir, çalışanların hakkı, adil ücret gibi çalışma hayatı ile ilgili şeyler söylüyorsa muhakkak sosyalist veya komünist sanmak uzun yıllar toplumun içine düştüğü rahatsızlıklardan birisi idi.  Bilmem halen böyle düşünenler var mı?
İnsan öyle kolay anlaşılacak gibi değil, derinliği ve çok yönü olan bir varlık. Ona ne kadar yakın ve kolay ulaşılacak hedefler verirseniz, onun çalışmasını, azmini ve becerisini sınırlarsınız, ona yüksek bir ideal vermek ve onu bu yolda yüreklendirmek elbette üzerinde durulması, düşünülmesi gereken bir konudur.
Bütün ayrıntılara saygı duyabilirsiniz ama neticede insanlık denilen bir ideal vardır, baba oğluna ne demiş “ben sana vali olamazsın demedim  adam olamazsın dedim”, demesi gibi. Her şeyden önce insan olmanın yollarını aramamız ve çabalarımızın gayesi bu mükemmel insana ulaşmak, insanlığı yakalayabilmek olmalıdır. Artık mükemmel insan nasıl olmalıdır sorusunu sorup, beraberce üzerinde düşünüp konuşabiliriz, ne dersiniz?Meyve vermeyen ağaç, yiyecek bulamayan diş, sonuca ulaşamayan iş, renklere dalıp kalan göz, yürekten gelmeyen söz, aş pişirmeye yetmeyen  köz, her şeyi bırak insanı görmeyen göz neye yarar?

Dokuzuncu yılın ilk sayısı, 49. sayıda, 24 Ocak 1986’da kaybettiğimiz hocaların hocası değerli yazar ve mütefekkir Mehmet Kaplan’ı bir dosya ile anmak istedik. Bu özel sayıya Mehmet Kaplan’ın Yunus Emre’yi anlatan “Mukaddes Uçurum” başlıklı yazısı ile başlıyoruz. Hemen ardından yıllarca beraber çalıştığı talebesi ve akademisyen arkadaşı İnci Enginün’ün yazısı, İsmail Özmel, A.Vehbi Ecer, Kibar Ayaydın, Abdülkadir Güler ve Murat Soyak’ın yazılarını ilgiyle okuyacaksınız. Her zamanki gibi şiirle başlıyor ve İsmail Özmel, Yahya Akengin, Cevat Akkanat, A. Vahap Akbaş,  S. Burhanettin Akbaş, İsmail Adil Şahin, Elif Merve Şahin, Döndü Çetiner’in şiirlerini beğenerek okuyacağınızı sanıyorum.

Daha güzel sayılarda buluşmak dileği ile hoşça kalın, sağlıcakla kalın.

İsmail Özmel


İrtibat:
Yeni Çarşı İş Merkezi B Blok No:1/5 NİĞDE
ismailozmel@hotmail.com
0388 2131250



2014-01-26

Tasfiye edebiyat-düşünce dergisinde...

46. sayısının şairleri İsmail Söylemez, Nebiye Arı, Habil Sağlam, Abdülhâlik Aker ve İbrahim Eryiğit.
Merve Yalçın “Eski Baskı” adlı öyküsüyle ilk kez Tasfiye’de yer alırken Özkan Şahin’in “Türbe”, Ahmet Örs’ün “Şehrin Kralı”, Mustafa Ökkeş Evren’in “Kıssa Öyküler” adlı öykülerini dergideki bir diğer öykü olan Remzi Şimşek’in “Söyleşi” başlıklı çalışması takip ediyor. Bu arada George Orwell’ın “Fili Öldürmek” adlı hikâyesi de Ayşe Betül Gürcan’ın çevirisiyle 46. sayıda okuyucuyla buluşuyor.
Mustafa Emin Büyükcoşkun “Asi Şehir’den İsyanın Şehirlerine” adlı yazısında David Harvey’in “Asi Şehir” kitabını tartışırken Ahmet Örs “Heba’daki Şehir: Hakikatin Üzerini Asfalt ve Betonla” başlıklı denemsinde Hasan Ali Toptaş’ın “Heba” romanındaki şehir tasvirini açılımlıyor.
Kadrican Mendi, cumhuriyetin kurucu romanlarını çözümlemeye Münevver Ayaşlı’nın “Pertev Bey: Üç Kızı, İki Kızı, Torunları” adlı nehir romanı incelemesiyle devam ediyor.
Sacide Uras “Cahiliyye Döneminden Günümüze Kader İnancı, Hasan el-Basri ve Kader Risâlesi” başlıklı yazısında Mustafa İslamoğlu’nun kitabı üzerinden İslam tarihindeki en can alıcı mevzuyu masaya yatırıyor.
Yeni sayıdaki söyleşi Giorgio Agamben’le yapılan “Alman Tahakkümüne Karşı Latin İmparatorluğu mu?” başlıklı çeviri.
İkbal Zeynep Dursunoğlu iki yazısıyla 46. sayıda yer alıyor. “Sait Faik’in Üç Öyküsünde Meta-Anlatı ve Benlik” başlıklı incelemesiyle büyük hikâyeciyi ele alan Dursunoğlu “Olmak, Yazar Olmak” yazısında farklı yazarlık serüvenlerinin izini sürüyor.
Habil Sağlam “Sanatın Hükmü, Hümanizmin Dünyası, Zweig’ın Nostaljisi” başlığını koyduğu incelemesinde “Dünün Dünyası” üzerinden sanat ve hümanizm dolayımında önemli değerlendirmelerde bulunuyor.
Ahmet Örs’ün yol(culuk)u anlattığı “Son Kayısıcı” adlı yazısının ardından yine Tasfiye’de ilk kez yer alan iki ismin çalışması geliyor. Hacer Uras, Arnavut yazar İsmail Kadere’nin  “Ölü Ordunun Generali” romanını Tasfiye okuyucusuyla buluştururken Yasin Şafak da “Adapazarı’nda Kırk Yıl” başlıklı değerlendirmesinde Necati Mert’in “Memleket Kitabevi” adlı kitabını değerlendiriyor.

2014-01-15

Aşkın e Hali dergisinin 33.sayısı çıktı

Aşkın e Hali edebiyat dergisi
Ocak-Şubat-Mart 2014
Dosya: Nasıl yazıyorlar?


NASIL YAZIYORLAR?

Herkesin yazma şekli farklıdır. Ne yazdığımızdan çok, nasıl yazdığımız önemlidir
Yazmak bir yönüyle ortaya yeni bir şey koymaktır.
“Bulup kaybettiğim mısra nerdesin” diyordu Akif İnan.
Ne mısralar, ne öyküler, ne fikirler aklımıza gelmiştir de şartlar nedeniyle not alamadan uçup gitmiştir.
İnsanın kişiliği yaşadıklarına göre oluşur. 
Yazar, yaşarken bu yaşadıklarını alır edebi eser haline getirir.
Şairi harekete geçirecek güçlü bir etkene ihtiyaç vardır. Bu bazen aşk, bazen nefret, bazen de ideolojik sebeptir. Rutinin edebiyatta işi yoktur.
Yazılanın edebî olması zaten bir zorunluluktur. Onun dışında toplumsal bir karşılığının olması yazılan ile okuyucu arasında kuvvetli bir bağ oluşturur.
Şiir, öykü, deneme gibi edebi eserler öyle bir çırpıda yazıp ortaya konulacak kadar basit şeyler olamaz. Çoğu kalem sahibi, bu yolculukta basit tuzaklara düşer. Geleneği tanımayan yazar ortaya yeni ve orijinal bir şey koyamaz. Kimi yazar/şair adayları “Etkilenmemek için okumuyorum.” der. Kimisi de el yordamıyla yazmaya çalışır. 
Gözlerini kapatıp yol almak kadar zordur mevcudu bilmeden bir şey yazmak. 
Her eser sahibi “Yazdıklarımı okuyucu neden okumalıdır?” sorusuna cevap vermelidir.
Yarışmalarda ve dergilerde hâlâ anı ile öykünün birbirine karıştırıldığını görürsünüz. Kurgunun tarağının değmediği bir öykü okuyucuda karşılık bulmaz. Çeşmenin kalmadığı bir çağda çeşme başı aşkları yazmak, kayda değer eserlerin çıkmasını engelliyor. 
Arabesk duygularla “ya benimsin ya toprağın, sen gittin ben öldüm bittim, gözlerin için ölürüm, özlemin için yaşarım, gelsen nehirler gibi taşarım” tarzı, cılkı çıkmış sözleri arka arkaya getirmek o yazıyı edebi eser yapmaz.  
Çoğu kalem erbabı kendi yazdıklarını okumaktan uzak... 
“Yazım dergide çıkmış, gönderir misiniz?” diyenler...
“Şiirimi yayınlarsanız en az iki dergi isterim” diyenler... 
“Gönderdiğim yayınlandı ise özgeçmişime yazacağım” deyip görmeye bile gerek duymayanlar...
“İlk defa yazdım, arkadaşlarım çok beğendi, siz nasıl beğenmezsiniz, gönderin de ben de sizinkilere değer biçeyim” diyenler... 
Her yazdığını vahiy gibi eşsiz görüp “Bir noktasına bile dokunmayın” diyenler…
Ne var ki bizler Hemingway'ın dediği gibi ustası olmayan bir zanaatın çıraklarıyız.
Yıllardır yazıyoruz. Nasılı, nedeni, niçini yazıyoruz. Hatta Aşkın E Hali olarak yazım hayatına yeni girenlere fikir versin düşüncesiyle bu sayımızda “Nasıl Yazıyorlar?” dosyasını hazırladık. Umarız faydalı olur.
Diğer yandan Aşkın e Hali 33' lük bir tespihi tamamladı. Dokuz yaşına girdik.
Nice sayılarda buluşmak dileğiyle…

Kenan Yaşar


Dergi için irtibat:
askinehalidergisi@hotmail.com
kenanyasar19@hotmail.com
0532 355 99 12
0546 441 25 32

TYB Akademi Dergisinde "Edebiyat ve Eleştiri"

Türkiye Yazarlar Birliği, “TYB Akademi” ile, dört sene önce gerçek bir ilmî ve fikrî süreli yayın zemini oluşturma gayretlerini ortaya koydu.

İlk dokuz sayı hep konu ağırlıklı tasarlandı.

İlk sayı, İslâm ilim ve düşünce tarihinin gerçek mânasıyla önemli bir şahsiyetinin 900. Yılına tahsis edilmişti. 1111 yılında vefat eden ve “İmam” sıfatı yanında, “hüccetü’l-İslâm” (İslâmın delili) ve “zeynüddin” (dinin süsü) olarak da anılan büyük ilim ve fikir adamı Ebu Hamid Muhammed el-Gazâlî’nin akademik çerçevede hatırlanması yönünde bu çabamız güzel bir başlangıç olarak görülmelidir.

İkinci sayı, dilimizin, edebiyatımızın “Evliya”sı muhteşem seyyahımız Evliya Çelebi’ye tahsis edilmişti. Ardından, 1921’de Ermeni komitacılar tarafından katledilen büyük fikir adamı, Osmanlı’nın son sadrazamlarından Said Halim Paşa’yı 90 yıl sonra yâd eden 3. sayımızı yayınladık. Dördüncü Sayı, 2012 Ocağında İslâm dünyasının “Arap baharı” ile dalgalandığı bir dönemde “Çağdaş İslâm düşüncesi” özel sayısı olarak çıktı. Beşinci sayımızda vefatının 50. Yılında şair, yazar ve akademisyen Ahmet Hamdi Tanpınar edebî ve fikrî yönleri ile ele alındı. 2012’nin son sayısı “Balkan Savaşının 100. Yılında Büyük Göç ve Muhaceret Edebiyatı” başlıklı idi.

Üçüncü yıla “Yaşayan düşünce adamları” ile başladık. Bizde akademi geçmişle meşgul olmayı esas alır, bugüne gelmekte zorlanır. Bu sayı ile zor bir işi başarmaya çalıştık. Bugünü yazmak zordur. Henüz hüküm verilmemiş bir dönem yaşanmaktadır. Bazıları için yazma macerası devam ettiği için verilen hükümler erken sayılabilir, bazıları için de günün aktüalitesinden ötürü aceleye getirilmiş bulunabilir.

Sekizinci sayı “Türkiye’nin tarihi” oldu. Sunuş yazısında tarihin olup bitmiş, kayda geçirilmiş kütüphanelerde yerini almış, gerektiğinde müracaat edilen bir metinler toplamı olmadığını ifade ettik. Türkiye'nin birçok ülkede ders kitaplarının doğru yazılması için çaba sarf ettiğini, dışarıda böyle bir çaba içindeyken, içeride de artık tarihi ideolojiden arıtmamız gerektiğinin altını çizdik.

Üçüncü yılın son sayısının başlığı “Türkiye’nin sosyolojisi” idi. Misafir editörlüğünü Afyon Kocatepe Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanı ve Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mehmet Karakaş’ın üstlendiği sayıda Türkiye’de sosyolojinin 100 yıllık serencamı kişiler ve kurumlar üzerinden ele alınıyor.

Dördüncü yılda, ilk sayımız edebiyat ve eleştiri ağırlıklı. İçerisinde yer alan metinler ise şöyle:

Cumhuriyet Dönemi Edebiyat Tarihlerinde Ulus-İnşası Aracı Olarak İdeolojik Üslup (1923-1938) / Yılmaz Daşçıoğlu- Elmas Karakaş

Edebi Tenkit ve Estetik / Alim Gür- Mert Öksüz

"Cumhuriyet Aydını" olarak Tanpınar / D. Mehmet Doğan

Tarihi Gerçekler ve Kurgusal Gerçeklik Bağlamında Tarihi Roman / Zeki Taştan

Osmanlı Devleti'nin Kuruluşuyla İlgili Temel Görüşler ve Türk Romanından Hareketle Osmanlı Devleti'nin Kuruluş Sürecine Tematik Bir Yaklaşım / Salih Yılmaz- Cengiz Karataş

Munam'ın İçinde N/E Var? Nazan Bekiroğlu'nun İsimle Ateş Arasında Romanında 'Ateş/ten' Geçenler: Yeniçeriler ve Nu'man- Nihade Aşkı / Ahmet Cüneyt Issı

Osmanlıyı İtibarsızlaştırma Örneği Olarak Sadri Ertem'in Bir Varmış Bir Yokmuş'u / Alaattin Karaca

Tartışma- Kitabiyat bölümünde ise; Celil Güngör, Cem Somel, Emine Neşe Demirdeler ve Erden Sönmez'in metinleri yer alıyor.

Yedi İklim’den Şakir Kurtulmuş Dosyası

Yedi İklim Dergisi Ocak 2014 sayısının sunuş yazısı; “Edebiyat ve Duygu Dünyasının Oluşumu” başlığını taşıyor. Teknolojik imkanların artmasıyla orantılı olarak görsel etkilerin doymak bilmez bir şekilde yeni senaryolar, yeni metinler ürettiğine işaret ederek ruh ve duygu dünyasında edebiyatın belirleyiciliğine ve taşıyıcılığına gereksinim duyulduğu belirtiliyor.   
Yeni sayının en dikkat çeken özelliği ise “Şakir Kurtulmuş Dosyası”. Mehmet Özger’in hazırladığı dosyada Adem Turan, Mehmet Özger, Ahmet Edip Başaran, İsmail Demirel ve Gökhan Serter’in yazıları ile Mehtap Altan’ın Şakir Kurtulmuş ile yaptığı “Şakir Kurtulmuş ile Gönül Dergâhında Şiir Terennümü” başlıklı söyleşi yer alıyor. Ayrıca derginin sayfaları arasında Şakir Kurtulmuş’un “Yazma Çağrısı” başlıklı yazısı özellikle genç okur-yazar için ufuk açıcı bir yazı niteliğinde. 
İlk sayfada usta çizer Hasan Aycın’ı görüyoruz. Dergide sürekli çizgileri ile yer alan bir diğer isim ise, Serap Ekizler. Şiir sayfaları Nurettin Durman’ın “Ortalık Aniden Karıştı ve Sonra” başlıklı şiiriyle açılıyor. Hüseyin Akın’ın “İlk Taş”, Seyfettin Ünlü’nün “ Telhis III”, Suavi Kemal Yazgıç’ın “Hayatın ve Ömrün Eceli”, Erkan Kara’nın “Dağlarını Kaybeden Kadınlara / Baloncu Çocuk / Güzelim Diyene / Bakla” başlıklı dört şiiri ve  Gökhan Serter’in ”Telkin”, Serdar Kacır’ın “Ben Ülkesi” şiirleriyle devam ediyor. Bu sayının diğer şairleri ise; Ahmettahsin Erdoğan, İsmail Söylemez, Hatice Çay, Çağla Göksel Çakır, Erdem Arslan, Uygar Örtlek, Fuat Eren ve Kübra Yiğit yer alıyor. 
Öykü sayfalarında ise Âlim Kahraman’ın “Editöre Mektup”, Ali Haydar Haksal’ın “Dolunay”, Osman Koca’nın “Üçün Üçü”, Nuhan Nebi Çam’ın “Çırak”, Yunus Emre Özsaray’ın “Yazamayan Yazarın Hikâyesi” ve Nabi Çömez “Ev Hayali” öyküleri yer alıyor. 
Derginin bu ayki düşünce ve deneme yazıları arasında Osman Koca’nın “Öykü ve Kuram” başlıklı yazısının yanında Ali Haydar Haksal’ın Millî Kütüphanenin Kitaba Ettiği!” ve Çağla Göksel Çakır’ın “Yalnızlığın Üstadı” yazıları dikkat çeken yazılar arasında.    
Çeviri şiir bölümü ise, Veysel Akdoğan’ın  ‘Ebû Talib. B. Abdulmutâlib
Divanı’ndan, Halim Öznurhan’ın ‘Tahir Riyad’dan, İsmail Söylemez’in ‘Sohrab-î Sipihrî’den, Pelin Demiral’ın ‘Tony Harrison’dan yaptığı çeviri şiirlerden oluşuyor. 
Yeni Okumalar Değiniler bölümünde yer alan yazılarıyla Nabi Çömez, Cihangir Berk, Raif Suavi ve Muhammed Erkam Haksal Yedi İklim’in 286. sayısına katılan diğer isimler.  

İletişim: 
yediiklim@yahoo.com
www.yediiklimdergisi.com

2014-01-13

Gelenekten Geleceğe dergisi "Mimarimiz" özel dosyasıyla çıktı

Gelenekten Geleceğe dergisi bir medeniyet perspektifi ile ortaya çıktı. Amacı bizi biz yapan değerleri ortaya koymak ve bu değerlerimizi günümüzün ehil insanlarına yeniden yorumlatarak geçmiş ve gelecek arasında bir köprü kurmak. Böyle bir niyetle çıktığımız yolculuğumuzun bu sayısında, kültür birikimimizin en bariz somut nesnesi ve medeniyetimizin en göz önünde duran bir meyvesi olan MİMARİMİZ’i konu olarak seçtik.
Mimarlık, sırtında taşıdığı sorumluluğu itibariyle en yüksek ve en zor bir sanat dalı. İhtiyaçlar hiyerarşisinde en temel ikinci bir ihtiyaç kabul edilen barınmaya tekabül etmesi dolayısıyla insanlık tarihiyle yaşıt ve artık bugün bir uzmanlık alanı olmanın ötesinde, bir çok alt disiplini içinde barındıran, meslekler üstü bir kavram olma yolunda ilerleyen kadim bir meslek mimarlık. Mimarlığın onu anlamlı kılan bu faydacı yönü ve ayrılmaz parçası olan teknik boyutu dolayısıyla belki sanat deyince her zaman ilk akla gelen mimarlık değil ama, resim, heykel, yazı, süsleme vb. tüm güzel sanatların ev sahipliğini ve öncülüğünü üstlenme, bir anlamda onların 'sebeb-i vücudu' olma şerefi, mimarlığa çok özel bir imtiyaz veriyor. İnsanlık için bir terakki ve gelişmişlik ifade eden 'medenî' olmak, aynı zamanda 'şehirli' olmak demek. Bu yüzden medeniyetin bir bakıma doğrudan ilk göstergesi olan şehirleşme, mimarlığın eseri. Gelmiş geçmiş medeniyetlerin en bariz izlerini îmar eserlerinde buluyoruz. Selimiye'yi 'Edirne'nin tapusu' mertebesinde ehemmiyetli kılan, mimarlığımızın medeniyetimizdeki yerinin büyüklüğü. Bu yüzden 'sanat tarihi' denilince akla ilk olarak 'mimarlık tarihi' geliyor ve bu yüzden bu alanda öncelik her zaman mimarlığın olmuş.
Mimarlığının üzerinden, bir toplumun ilmini, ahlâkını, maddî ve manevî terakki seviyesini, nasıl yönetildiğini, genel mânâda kalitesini ölçmek mümkün. Şehirleşmesinden, o toplumun insanlarının kâinatı idrâk ve anlamlandırma biçimini, birbirine ve diğer canlılara gösterdiği saygı anlayışını, birlik olabilme vasfını, demokrasi düzeyini ve daha bir çok şeyi okuyabilirsiniz. Mobilya vs. mekân donatılarından, o insanların günlük hayatına dair bir çok ayrıntıya ulaşabilirsiniz. Bu yüzden mimarîyi konuşmak demek, insanlığı konuşmak demek; geleceğin mimarîsine yön verebilmek ise, insanlığın istikbaline yön verebilmek demek.
Peki mimarîde dünya ne durumda, biz bu gidişin neresindeyiz? Taha F. Ünal, bu tabloyu şöyle ortaya koymuş:
“Artık evlerimizde olsun, şehirlerimizde olsun bir bütünlük, aileyi, mahalleyi, tabiî çevreyi ve şehri, bir başka cihetten düşünceyi, faaliyeti, maddeyi, ma'nâyı, faydayı, estetiği, mahremiyeti, açıklığı yekpareleştiren bir bütünlük değil, bir ferdîlik hakimdir. "Artık kimse yanındaki ile âhenk kurmaya çalışmıyor, aksine yanındakinden daha etkili olmaya bakıyor". Esasen varlığı, birbirini anlamlı bir âhenk halinde bütünleyen değil, birbirine zıt ve birbiriyle çatışan madde ve ruh gibi iki kutba ayıralıdan beri batıda ve sonra bizde hayat da, san'at da kutuplaşmıştır. Buna, pratik faydacılığın teknolojiyi her mes'eleyi çözecek bir put haline getirmesi de eklenince, insan kitleleri ekonomik, politik ve idarî güçlerin aleti haline dönüşmüş, bu "gayr-ı ahlakî, insana saygısız, kısa vadeli, faydacı ve yağmacı zihniyet"in meydana getirdiği kültürel kirlenme, tabiî olarak çevreye de, mimarîye de tesir etmiştir. Dolayısıyla, modern mimarî, bilhassa bizim gibi kendi tarihî temellerinden uzaklaşmış ve her türlü rüzgâra açık toplumlarda komşu yapıyı, tabiatı, insanı, insan rûhunu, hisleri, düşünceyi ve inançları nazara almayan, tamamen faydacı, estetikten uzak, kâra dönük, fonksiyonalist, sosyal muhtevalı ve tek boyutlu bir manzara arzetmektedir. Bu manzaranın evlerimiz ve şehirlerimizdeki yansıması üslûpsuz, şekilsiz, her türlü güzellik duygusundan uzak, fonksiyonu ön plâna çıkaran, mahremiyete kapalı, tabiî, hattâ içtimaî çevreden kopuk, tek başına ve hepsinden öte insanı hiç hesaba katmayan beton yığınlarıdır. Bu yığınlarda mekân metre metre bölünmekte, dört köşe arasında zamanın ve mekânın her türlü sonsuzca genişliği, amûdî yüksekliği, derinliği ve dinlendiriciliği kaybolmakta ve insana, üzerine dar, sıkıcı ve betondan ikinci bir elbise giydiği intibaı vermektedir.”
Bu karamsar tabloya rağmen Turgut Cansever; “mimarîde yeni yönelişleri ortaya koyabilecek tek ülke Türkiye'dir” demişti. Ona bunu söyleten inancın kaynağı neydi? 20. Yüzyıl'ın ikinci yarısından itibaren bugüne gelinceye kadar ülkemizde mimarlık nazariyatı anlamında son derece kısır ve verimsiz geçen bir dönemde adeta tek başına mücadele ederek müslüman kimliğiyle bütünleşen bir mimarlık nazariyesi ortaya koyan Turgut Cansever'in bu birikimini değerlendirebildiğimiz ve onu anlayabildiğimiz ne yazık ki söylenemez. Daha geriye gidildiğinde, İkinci ve Birinci Ulusal Mimarlık dönemlerinde yaşanan nazarî ve tatbikî tecrübelerin, Osmanlı dönemindeki zirveye çıkış ve iniş süreçlerinin yeni nesiller tarafından anlaşılmadığı ve değerlendirilmediği, gerek bunların gerekse Modern Mimarî maceramızın zayıf ve güçlü yanlarının neler olduğunun üzerinde durulmadığı bir gerçek.
Dünyanın git gide daha da birlikden, ahenkden uzaklaştığı, üslûplar devrinin geçmişte kaldığı, sanatın ve sanatçıların parçalandığı ve ferdî bir yol tuttuğu söylenedursun, kâinattaki vahdet sırrına ve kaynağını insan fıtratından alan geleneğin gücüne inanan bizler, bu dağılış ve savruluşun ilanihaye sürüp gidemeyeceğini, bunun kendi içinden bir birleşme ve toparlanma dalgasının geleceğini, hayatın akışına bakarak öngörüyoruz. Diğer taraftan, büyük sermayelerin hareket ettirilmesiyle adeta şehrin dev parçaları halinde gerçekleştirilen toplu konut projelerindeki tekdüze mimarînin de, tıpkı popüler müzikdeki tekdüzelik gibi insanî olmadığını görüyoruz. Biz; bu tezatlıklar arasında geçmişi ve geleceğindeki belirsizliklerle bulanıklaşmış dimağlara, bir ölçü ve rehber olabilecek hakikatlerin gün ışığına çıkmasında, bilginin münevver camiamızda paylaşılarak çoğalmasında ve yaygınlaşmasında, böylelikle geleneğin tıkanan yollarının açılmasında küçük de olsa bir katkımız olabilirse bahtiyar olacağız. Geleneğin geçmişe dönmekle sürdürülemeyeceğini, geçmişden geleceğe uzanan bir silsilenin hayatla iç içe, canlı ve insanla karşılıklı etkileşen bir halkası haline getirilmesiyle ancak yaşatılabileceğini savunan Gelenekten Geleceğe Dergisi; mimarîmizin geleceğine ışık tutacak kalıcı bir kayıt düşebilmek ve mimarlık camiasında tartışılan güncel konulara farklı bir yaklaşım getirebilmek adına projektörlerini mimarîmize çeviriyor ve sizlere mimarî fikir birikimimizden seçkin ve umut vadeden bir kesit sunma iddiasıyla karşınıza çıkıyor.
Bu sayımızdaki ilk mülâkatımızda Nuran Kara Pilehvarian; Osmanlı döneminden başlayarak bugüne uzanan modernleşme sürecimizin, şehirleşmemizin, Taksim Meydanı ve Topçu Kışlası'nın tarihini, Cumhuriyet dönemindeki cami mimarlığının durumunu ve kentsel dönüşüm projelerini yorumluyor. İkinci mülâkatımızda İlhan Tekeli; son yıllarda çok eleştirilen, siyasetin mimarîye müdahalesinin hangi sınırlarda meşru olabileceğinin ölçüsünü tartışıyor ve mimarî üzerinden modernleşme hikâyemizi anlatıyor. Bu mülâkatta, gerek bilimde, gerekse sanatta ithalâtçılığı nasıl aşabileceğimizin kendince bir reçetesini de veriyor sayın Tekeli. Ertuğrul Çağrı Korkmaz; son yıllarda sıkça tartışılan ve Çamlıca Camii örneği ile gündemi daha da meşgul eden 'cami mimarîsi' üzerinden, mimarîde taklitçilik ve tekrarcılığın sınırlarına, sanatın tanımından başlayarak açıklık getirdiği yazısında, kendi mimarî çizgimizi bulmamızın ipuçlarını araştırıyor ve birbirimize ötekileştirmeden, empatiyle yaklaşarak toplumsal bir uzlaşı tesis etmemizin de bunda rolü olacağına vurgu yapıyor. Sevcan Güleç; bir medeniyet göstergesi olarak kentin ve mekânlarının görünenden çok daha derin anlamlarla yüklü olduğunu, mimarlık tarihiyle birlikte ele alıyor. Hasan Bacanlı; Batı'nın ve İslâm'ın zaman ve mekân algısının farklı olduğunu, Cumhuriyet döneminde mimarlığın laikliğin etkisinde kaldığını, apartmanlaşmayla birlikte insan-mekân ilişkisinin kişiliksizleştiğini, Türklere ve Müslümanlara özgü bir mimarînin tarihe karıştığını dile getiriyor. Ali Değirmenci; yazısında Topkapı Sarayı'nın mimarî özellikleriyle birlikte, müthiş bir düzen içinde işleyen Osmanlı saray hayatının ayrıntılarını da aktarıyor. Mahmut Babacan; bir edebiyatçı olarak Ahmet Hamdi Tanpınar'ın mimarîye vukufiyetini, onun bir çok eserine atıflar yaparak tesbit ediyor. Metin Şenbil; İstanbul'un ulaşımında giderek artan bir yere sahip olan raylı taşımacılığı ve raylı sistemin en önemli istasyonlarından biri haline gelecek olan Taksim'i, kentsel çevresiyle beraber ele alıyor ve Topçu Kışlası'nın bu alana anlam katacağını savunuyor. Dosya dışı bir konu olarak ise Alper Gürkan; esasen sosyalist bir kavram olan 'sosyal adalet'i, devlet, toplum, iktisat, din ve felsefe ilişkileriyle geniş bir çerçevede ele alıyor ve bu kavramın İslâmî düşünce içinde kabul edilebileceğini öne sürüyor. İşte yine dopdolu bir içerikle Gelenekten Geleceğe Dergisi huzurlarınızda...
Musikimiz sayısında buluşmak üzere...


Dergi için irtibat:
gelenekdergi@gmail.com

2014-01-05

BİR NOKTA edebiyat dergisinin 144. sayısı çıktı


BİR NOKTA edebiyat dergisi yürüyüşünü sürdüyor.

"EDEBİYAT 'HAKİKATLİ' İŞTİR ÇÜNKÜ"
Birnokta Edebiyat Dergisinin 144. sayısı çıktı. 2014 Ocak sayısı,
Cahit Koytak'ın "Suyun Kaynağına Doğru" şiiriyle başlıyor.
Adem Kandemir - Kendi Şarkını söyle,
Nurettin Durman - Değil Mi Ki Ölüm Var,
Bünyamin Durali - Yakarış Şiir(ler)i,
Suavi Kemal Yazgıç - Dünya Hayatı,
Fatih Kınalı - Emekçisi,
İbrahim Yolalan - Bulanık Göç,
Tuncay Günaydın - Sağlık Durumu,



Ali Yasin Güzey - Bir Kalbin Sana Akan Pompası,
Kemal Can Açık - Hesabı Getirin Lütfen,
Resul Tamgüç - Nehir Hikâyesi
ve İbrahim Eryiğit - El-Melîk şiirleriyle,

Aliye Akan "Üç Yudum Su Eylül",
Hüseyin Alioğlu "Molla",
Cemal Kılınç "Atanmış Soyadı"
ve hikâyede yeni bir kalem olan
Ayşegül Ergül "Ondan Sonra" isimli
hikâyeleriyle yer alıyorlar.
Mehmet Kurtoğlu, Huysuz Kızdan İtaatkâr Kadına başlıklı yazısında Shakespeare'in "Hırçın Kız" isimli oyununu inceliyor. Necmeddin Atlıhan ise "Tütüncü Mehmed Efendi Günlüğü"nün ikinci yazısıyla, şehrin hafızasından okurlara su taşımayı sürdürüyor.

Yaşamak ve Yazmak başlıklı yazısında Murat Soyak, çocukluğundan bugüne kadarki yazı serüvenini her zamanki samimi ve içten üslûbuyla okurlarla paylaşıyor.
Derginin kapağındaki görsel, 4 Temmuz 1895 Servet-i Fünûn da yer alan Libade Suyu'nun fotoğrafı.
Derginin sunuş yazısında belirtildiği gibi, Birnokta bu sayıdan itibaren dağıtım şirketine verilmeyecek. Derginin temin edilebileceği kitabevlerinin bir kısmının listesi ise dergide mevcut.
Dergiyle ilgili diğer gelişmeler ve detaylar @ist_birnokta adlı twitter adresinden takip edilebilir.

"Hece" Dergisinde Orhan Kemal

Hece dergisi 2014’ü Orhan Kemal Özel Sayısı ile açtı. Edebiyat ve düşünce dünyamızın önemli isim ve kavramlarını özel sayıda ele alma geleneğini sürdüren Hece dergisi bu yılın ilk özel sayısını ünlü romancı ile açmış oldu.“Bereketli Toprakların Yazarı” alt başlığıyla yayımlanan dergide Orhan Kemal’i değişik açılardan ele alan yazılar yanında bir de Orhan Kemal albümü bulunuyor. 
Her özel sayıda olduğu gibi bu sayının kaynakçasını da Yusuf Turan Günaydın hazırlamış.
Ayrıca dergide dikkat çeken yazılardan birkaçı şöyle: Mehmet Narlı “Orhan Kemal Portresi: Hayat, İnsan ve Yazar”, Ercan Yıldırım “Türk Tipi Muhalif”, Aynur Erdoğan "Aydınlık Gerçekçiliğin" Rotası”, Yavuz Ahmet Koç “Abdülkadir Kemali Bey ve Ahali Fırkası”, Mehmet Nuri Gültekin “Köyler, Kentler ya da Bütün Hayat Modernleşirken”, Vefa Taşdelen "Çevrilebilirlik" Yaklaşımı Açısından Orhan Kemal’in Romanlarındaki Kavramsal Yapı”, “Kenan Çağan “Birkaç "Önemli Not!", Atilla Mülayim “Orhan Kemal’in Politik Kimliği ve Din Algısı”, Ali Emre “Orhan Kemal’in Düşünce ve Edebiyatta Öncüleri ve İzleyicileri”, Selim Somuncu “Hanımın Çiftliği’nden Kaçak’a Eşkiya Romanlarını Anımsatan Bir Kanunsuzluk Hikâyesi”, Köksal Alver “Bereketli Topraklar” Üzerinde”, Alâattin Karaca “Mor Biletli Öykücü Orhan Kemal” , İbrahim Demirci “Orhan Kemal’de Din, İman ve Allah Meselesi”, Necip Tosun “Pamuk Tarlaları, Irgatlar, Toprak Ağaları, Çırçır Fabrikaları: Çukurova”, Necati Mert “Orhan Kemal’in Dili, Üslûbu ve Diyalog Ustalığı”, Abdullah Harmancı “Orhan Kemal’in Günlükleri”, Hilmi Uçan “Tanık Değil Müdahil Olmak İsteyen Bir Romancı: Orhan Kemal”.
İÇİNDEKİLER
Bereketli Toprakların Yazarı
Orhan Kemal 5
Hasan Aycın/Çizgi 10

I. BÖLÜM: HAYATI, KİŞİLĞİ, DÜŞÜNCESİ (1-174)
Mehmet Narlı/Orhan Kemal Portresi: Hayat, İnsan ve Yazar 11
Ercan Yıldırım/Türk Tipi Muhalif 34
Aynur Erdoğan/"Aydınlık Gerçekçiliğin" Rotası 43
Yavuz Ahmet Koç/Abdülkadir Kemali Bey ve Ahali Fırkası 49
Yücel Yiğit/Muhalif Bir Ses: Abdükadir Kemali Bey ve Ahali Cumhuriyet Fırkası 59
Ali Galip Yener/Orhan Kemal ve Türk Aydınında Kimlik Meselesi 73
Mehmet Nuri Gültekin/Köyler, Kentler ya da Bütün Hayat Modernleşirken 81
Vefa Taşdelen/"Çevrilebilirlik" Yaklaşımı Açısından Orhan Kemal’in
Romanlarındaki Kavramsal Yapı 96
Murat Erol/Orhan Kemal’in Dünyası: Baba ve Devlet, Ev ve Vatan 104
Kenan Çağan/Birkaç "Önemli Not!" 114
Atilla Mülayim/Orhan Kemal’in Politik Kimliği ve Din Algısı 120
Alper Gürkan/Marksist Dünya Görüşü Ekseninde Orhan Kemal’in
Anlatılarına Genel Bir Bakış 137
Ali Emre/Orhan Kemal’in Düşünce ve Edebiyatta Öncüleri ve İzleyicileri 158

II. BÖLÜM: ROMANCILIĞI VE ÖYKÜLERİ (175-337)
Ülkü Eliuz/Orhan Kemal’in Romanlarında İsim-İçerik İlişkisi 175
Fikret Uslucan/Orhan Kemal’in Romanlarında Köylü 199
Selim Somuncu/Hanımın Çiftliği’nden Kaçak’a Eşkiya Romanlarını Anımsatan
Bir Kanunsuzluk Hikâyesi 208
Bilal Uysal/Orhan Kemal’in Romanlarında Toprak Sorunu Ve Ağalık Kurumu 216
Erhan Akdağ/Orhan Kemal’in Roman ve Öykülerinde Göç ve Gurbet 225
Celal Demir/Orhan Kemal’in Eserlerinde Hapishane ve Mahkûmlar 235
Köksal Alver/Bereketli Topraklar Üzerinde 246
Ayşe Ulusoy Tuncel/Hatıralar Bohçasına Uzanmak; "Baba Evi" ve "Avare Yıllar" 255
Banu Altınova/Orhan Kemal’in "Müfettişler Müfetiş"i 272
Özlem Fedai/Orhan Kemal’in "Gerçek"liğe Bakışı ve Onurlu İki Küçük Adam’ı:
"Murtaza" ve "Kaptan" 282
İbrahim Koca/Orhan Kemal Romanlarında Hapishanelerden Portreler 288
Bedia Koçakoğlu/Baba Evi’nin Kapısındaki Çocuğa Freudyen Bir Bakış Denemesi 298
Ertan Örgen/Orhan Kemal’in Öykücülüğünde Sadelik Perpspektifi 312
Alaattin Karaca/Mor Biletli Öykücü Orhan Kemal 319
Baki Asiltürk/Orhan Kemal Öykülerinde Gerçeklik Tabloları 325
Duygu Kuş/Orhan Kemal’in Öykülerinde "Suç ve Çocuk" 333

III. BÖLÜM: YAZI VE ESERLERİNİN AÇISI (338-421)
İbrahim Demirci/Orhan Kemal’de Din, İman ve Allah Meselesi 338
Ali K. Metin/Orhan Kemal Gerçekçiliğinin Tezahürleri 345
Şahin Köktürk/Orhan Kemalin Romanlarında Halk Kültürü Unsurları 351
İbrahim Demirci/Orhan Kemal’in Şiirleri 371
Necip Tosun/Pamuk Tarlaları, Irgatlar, Toprak Ağaları, Çırçır
Fabrikaları: Çukurova 378
Fidan Uğur/Orhan Kemal’in Romanlarında Kadın ve Aşk 387
Necati Mert/Orhan Kemal’in Dili, Üslûbu ve Diyalog Ustalığı 394
Mustafa Zeki Çıraklı/Orhan Kemal’in Bir Çocuk Adlı Öyküsünde Klasik ve Postklasik
Anlatıbilim Öğeleri: "Vitrine Bakan Çocuk" İmgesi 401
Funda Masdar Kara/Sinema Filmi ve Televizyon Dizilerine
Uyarlanan Orhan Kemal Eserleri 411

IV. BÖLÜM: MEKTUPLAR VE TANIKLAR (422-489)
Abdullah Harmancı/Orhan Kemal’in Günlükleri 422
Hatice Bildirici/Nâzım Hikmet ve Orhan Kemal Dostluğu 429
Mehmet Öztunç /Bir Dönemin Ruhu: Orhan Kemal’in Mektupları 438
Canan Olpak Koç/Orhan Kemal’in Hapishane Günleri 447
Hilmi Ucan/Tanık Değil Müdahil Olmak İsteyen Bir Romancı: Orhan Kemal 457
İshak Yetiş/İkbal Kahvesi 475
Tarık Deniz/Orhan Kemal’in Öteki İstanbul’u 480

V. BÖLÜM: SORUŞTURMA (490-518)
Doğan Hızlan/Orhan Kemal’in Hatırlattıkları 490
Talat S. Halman/"Orhan Kemal’in Emaneti" 492
Oğuz Demiralp/Kalven Murtaza 493
Adnan Özyalçıner/Edebiyatımızın Ustabaşı 496
Kemal Gündüzalp/Orhan Kemal’in Yazındaki Yeri 498
Veysel Colak/Orhan Kemal: Kanadıkça Yazdı, Yazdıkça Kanadı 501
Mahmut Temizyürek/Nâzım Okulu’ndan Orhan Kemal 503
Emin Özdemir/Orhan Kemal’in Anımsattıkları 506
Omer Celik/Sınırları Aşan Orhan Kemal 508
Işık Öğütçü/Orhan Kemal Bizi Aydınlatmaya Devam Ediyor... 511
Adalet Ağaoğlu 513
Abdulkadir Budak/Saflığın Romanını Özlemek ve… 514
Süreyya Berfe 515
Yüksel Aksu/Orhan Kemal ve Sinema 516

VI. BÖLÜM: KAYNAKCA (519-544)
Yusuf Turan Günaydın/Orhan Kemal Bibliyografyası (1950-2013) 519
A. Yazılar 520 • B. Kitaplar 537 • C. Kitaplarda Bölümler 537 • D. Ansiklopedi
Maddeleri 541 • E. Özel Sayılar, Dosyalar 542 • F. Röportajlar 542
G. Tezler 542 • H. Eserleri 543 • J. Orhan Kemal Roman Armağanı Alan Eserler 544

VII. BÖLÜM: ALBÜM (545-576)

"Muhafazakâr Düşünce" Dergisinde


Geçen sayımızla başladığımız “Türkiye’de Muhafazakâr Düşünceyi Etkile­yen İsimler”  dosya konusuna bu sayıda devam ediyoruz. Öncelikle, gerek yüzyüze tebriklerini ileten gerekse, telefonla, maille bizlere ulaşan tüm Mu­hafazakâr Düşünce Dergisi okurlarına gösterdikleri yoğun ilgiden dolayı te­şekkür ediyoruz. 37. sayımıza sizlerden gelen olumlu tepkiler, tarihe not dü­şen arşivlik bir sayı hazırlama konusunda motivasyonumuzu artırdı ve biz­lere yaptığımız işin önemini tekrar hatırlattı.
Bu sayıda Said-i Nursî, Sezai Karakoç, Samiha Ayverdi, Halide Edip Adıvar, Fuat Köprülü ve Mustafa Şekip Tunç isimleriyle devam ediyoruz yolculuğumuza…
Ahmet Yıldız tarafından “İslamın Muhafazakâr Görünümünden Muha­fazakârlığın İslami Bakiyesine Bediüzzaman, Nurculuk Ve Muhafazakârlık” başlığıyla incelenen Said-i Nursî Osmanlı’dan Cumhuriyete geçiş döneminin öne çıkan dini figürlerindendir. Yıldız, Said-i Nursi’yi Muhafazakârlığın ya­kınında ve uzağında olmak üzere iki farklı cepheden de okumanın mümkün olduğunu iddia etmektedir.  Ancak dine yaptığı vurgu, alfabe değişikliği, medreselerin kaldırılması, ders kitaplarında ve diğer tüm kamusal ortam ve araçlarda İslam’ın iman esaslarına savaş açılmasına karşı süreklilik vurgusu içinde mücadele etmesi, değişimi sürekliliğin aracı olarak telakki eden mu­hafazakâr tutuma yakın bir duruşun ifadesidir. Said-i Nursi’nin ferdiyeti önemsemekle birlikte, “zamanın cemaat zamanı olduğunu” belirtmesi, fer­din dahi olmasının bile bu durumu değiştirmeyeceği şeklindeki görüşleri de muhafazakâr çizgi ile uyumludur. 
M. İnanç Özekmekçi ve Ayşegül Komşuoğlu tarafından ele alınan Sa­miha Ayverdi “Geçmişi Hatırlayarak Hatırlatma” başlığı ile incelenmekte­dir. Ayverdi’nin eserlerinde, Türkiye muhafazakârlığının gelenek, tarih, bi­rey, toplum, aile, eğitim, din ve devlet olarak özetlenebilecek temel yazın alanlarının tümünde, yaşadığı dönemde gerçekleşen hızlı değişime bir alter­natif gösterdiği görülmektedir. Gökhan Çetinsaya;  Samiha Ayverdi’nin temsilcilerinden olduğunu söylediği muhafazakâr ekolün ortak özelliklerini “Tanzimat ve Batılılaşma karşıtlığı, Abdülhamit taraftarlığı ve ittihatçı düş­manlığı, tasavvuf bağlılığı ve sevgisi, komünizm, siyonizm ve masonluk karşıtlığı” olarak özetlemektedir. Ayverdi’nin Osmanlı-Türk motiflerine da­yanan ve farklı bir modernite uygulaması öneren yazıları muhafazakâr du­ruşlarına seçkin bir kök arayan birçok farklı isme esin kaynağı olmuştur.
Sezai Karakoç’u ikinci yeni şairleri arasındaki yeri ile birlikte değerlendi­ren çalışmasında Olgun Gündüz, Karakoç’u geleneğin yeni formlar içinde güncele taşınması ve takip edilmesi açısından önemli bir imkân olarak ta­nımlamaktadır. Gündüz’e göre Sezai Karakoç, şiirini gelenek üzerinden inşa etmiş, İkinci Yeni içinde, şiirinin biçim özelliklerinde değişikliğe gitse de gelenekle tematik bağını sürdürmüştür. Karakoç şiirinin merkezinde yer alan diriliş teması her koşulda bireyi ve toplumu salâhata erdirecek bir gü­cün varlığını kendi geleneği içinde bulabileceğine işaret etmesi bakımından önem taşımaktadır.
Fuat Köprülü’nün Muhafazakâr Ulusal Tarih Tezi Kurgusu” başlığıyla Yalın Alpay tarafından ele alınan Fuat Köprülü, eserleriyle Türk Milliyetçili­ğinde önemli bir yere sahiptir. Alpay’a göre Köprülü’nün Türklerin Batı’nın çizdiği uygarlık yaratamayan, sorundan başka bir şey üretemeyen bir top­lum olduğuna karşı çıkışı ise devrimci radikal Batıcı Kemalist tarih tezinden farklı bir şekilde evrimci muhafazakâr bir tarih tezi aracılığıyla olmuştur. Köprülü Orta Asya ile İran ve daha sonra da İran ile Anadolu arasında ulu­sal Türk kültürünün bozulmadan muhafaza edilerek transfer olduğunu savlamaktadır. Alpay’a göre Köprülü’nün muhafazakârlığı, yalnızca Ziya Gökalp’in medeniyet-hars ayrımı bağlamında, onun bu ikiliden hars’ı muha­faza etmeye çalışması olarak kalmadı. Köprülü, bu harsı, yani kültürü, bu­günden, yani modern çağdan bakarak geçmişte yeniden kurmuştu. Böylece Köprülü’nün muhafazakârlığındaki önemli noktalardan biri, Doğu’yu, Batı yöntemleriyle yeniden yapılandırması olmuştur.
Yakup Yıldız tarafından ele alınan Mustafa Şekip Tunç Cumhuriyet mo­dernliği açısından Bergson felsefesini yaratıcı ve özgün bir kaynak olarak görmekte ve bu felsefenin temel kavramlarını siyasallaştırmaktan ziyade “bir kültür görüşü” olarak Türk modernliği ile uzlaştırmaya çalışmaktadır. Tunç, Türkiye’de muhafazakâr düşüncenin teorik çerçevesini belirleyen dü­şünürlerden biri olmasına rağmen, 1950’li yılların ortalarına kadar kendisini “muhafazakâr” olarak tanımlamaktan özellikle kaçınır; her şeyi toptan de­ğiştirmeyi hedefleyen devrimcilikten uzaklaşır, geçmişi bütünüyle benim­semek gerektiğini savunan salt gelenekçi tutumu eleştirerek muhafazakârlı­ğın bu türünden kendisini ayrıştırır. Bu iki yaklaşım dışında onun tercihi “şuurlu bir muhafazakârlık”tır. Bu kavramsallaştırma devrimcilik ve anane­cilik dışında, kontrollü, gelişmeye açık bir düşüncedir. Tunç bu kavramla kendisini Tek Parti yönetiminin tek tipçi tutumu ve sadece geçmişte yaşayan ananecilerden ayrıştırdığı gibi muhafazakâr bir tutumla ortaya çıkan “şuur­suz” dini reaksiyonların tehlikesine işaret eder.

Mehtap Tanar tarafından “Kültür- Medeniyet İkilemi Üzerinden Halide Edip’in Düşüncesinde Muhafazakârlık” başlığıyla ele alınan Halide Edip Adıvar Cumhuriyet tarihinin önemli kadın aktivistlerindendir.  Tanar’a göre olan Halide Edip’in yaptığı çalışmalar da kültür- medeniyet ikilemi ekse­ninde olmuştur. Batılı tarzda aldığı eğitim ve yetiştiği geleneksel Osmanlı ailesinin Halide Edip’in düşüncesindeki ikiliğin oluşmasında önemli bir rol oynamıştır. Ayrıca yakın arkadaşı Ziya Gökalp’in bu konudaki düşünceleri de Halide Edip’i oldukça etkilemiştir. Halide Edip, yazdığı romanlar ya da yaptığı diğer çalışmalarda, bir taraftan bilimsel yönden modernleşmeyi sa­vunurken diğer taraftan sosyo-kültürel özün muhafaza edilmesi gerektiğini belirtir. Halide Edip, Türk düşünce tarihinde muhafazakâr, Batıcı, liberal, Türkçü, İslamcı, feminist, mandacı gibi çeşitli sıfatlarla tanımlansa ya da çok çeşitli düşünce akımının içinde gösterilse de bunlardan herhangi birinin içine tam olarak oturtmak mümkün değildir ancak muhafazakâr olarak ni­telendirmek de yanlış bir tespit olmayacaktır.


Bu Sayıda
1             Muhafazakâr Düşünce’den
Muhafazakâr Düşünceyi Etkileyen Düşünürler Üzerine II
5              Ahmet YILDIZ – İslam’ın Muhafazakâr Görünümünden Muhafazakârlığın İslami Bakiyesine Bedîüzzaman, Nurculuk ve Muhafazakârlık
35            M. İnanç ÖZEKMEKÇİ – Ayşegül KOMŞUOĞLU – Geçmişi Hatırlayarak Hatırlatma: Samiha Ayverdi
53            Olgun GÜNDÜZ – İkinci Yeni Şiiri İçinde Geleneği Sürdüren Şair:  Sezai Karakoç
83            Yalın ALPAY – Fuat Köprülü’nün Muhafazakâr Ulusal Tarih Tezi Kurgusu
127          Yakup YILDIZ – Mustafa Şekip Tunç’un Türk Muhafazakâr Düşüncesine Etkisi
161          Mehtap TANAR – Kültür Medeniyet İkilemi Üzerinden Halide Edip’in Düşüncesinde Muhafazakârlık
Derkenar
181          Hakan KÖNİ – İshak TORUN – Muhafazakârlık Olgusu ve Amerika-Türkiye Örneklerinde Dini Muhafazakârlık
211          Sevgi ÇALIŞIR ZENCİ – Türkçenin Yabancı Dil Olarak Öğretiminde Karşılaşılan Sorunlar  
219          İngilizce Özetler (Abstracts)

"Kertenkele" Edebiyat ve Düşünce Dergisi

Edebiyat ve Düşünce dergisi Kertenkele’nin Aralık 2013 tarihli 26. sayısı çıktı!
Kertenkele dergisi 26. sayısı ile okuyucuyu selamlamanın kıvancını yaşıyor.
Muammer Yavaş, Kertenkele’nin klasiklerinden ‘içsöz’ yazılarında, şiirde eski-yeni meselesini şiir-millet bağlamında hayati olanı da konu edinerek tartışmaya açıyor.
Şiirlere yaşamsal bir doluluk hâkim
Mustafa Celep, ‘Yargı-Kapitalizm Yargılanıyor!’ isimli şiirinde yoksulluk temelinde Popülist-Epiğin imkânlarını eleştirel veçheleriyle araştırıyor.
Sadık Koç MP3 Şiirlere bir yenisini daha ekliyor: ‘Özkan Özcan-Hayatı Tespih Yapmışım MP3’ isimli şiiriyle yer alıyor dergide. Anti-estetik bir tutumla yazılan bu şiir, yaşadığımız ve tanık olduğumuz markalaşmanın ve tüketim çılgınlığının bir uzantısı olan değer yozlaşması karşısında sahiciliği önerişiyle dikkate değer bir nitelik arz ediyor.
M. Sinan Karadeniz, iki şiiriyle yer alıyor dergide. Parantez şiirinde tabiatın estetik yapısını ve görüngülerini oluş ekseninde şiirleştiriyor. Karadeniz’in DirenYaşa şiiriyse tabiatın organik yapısını okuyucuda metalik bir çarpıcılık hissi oluşturarak dolukmuş-yoğun mısralarla imgeleştiriyor.
‘Pembe İçin Gecikmiş Şiir’de Orhan Tepebaş, nahif bir duyarlığı ince örülmüş mısralarla dışlaştırıyor.
Muhammed Hüküm, ‘Bir Aslan ve Bir Yolun Kuzuya Söylediği’ isimli şiiri, hayal-gerçek gerilimini tabiat ve bilgi üzerinden yaşayan bir insanın içrek durumunu konu ediniyor.
Barış Kavas, yaşamın kritik bir anından doğmuş sinematografi eksenli şiirinde bir sinema figürünü canlı ve devingen bir üslupla şiirleştiriyor: ‘Al Pacıno’ya Muhabbetimin Yirmi Sebebi Muhtasar’. 
Muammer Yavaş, ‘Eğitim Sistemi İngilizceyi Öğretemedi’ şiirinde son derece temiz Türkçesi, seçik söyleyiş biçimi ve açık bir üslupla resmi ideolojinin eğitim ve müfredat anlayışını, kanonik yapıyı ve kültür politikalarını içerden şiirsel bir kavrayış temelinde eleştiriyor, konu nesnesi seçiyor. 
Bir Hikâye Anlatıcısı: Levent Şen
Levent Şen yıllar var bir hikâyenin içinde ama eli kaleme az uzanan bir hikâye anlatıcısı. Hikâye kumaşının sıkı dokusu kurduğu anlatı cümlelerinden anlaşılabileceği gibi, hikâyeleştirmeye olan dikkati de yazdığı metnin atmosferinden duyumsanabiliyor.
Levent Şen, yaşlı bir adamın kızının gelişini beklerkenki yaşadığı iç gerilimlerini ve pişmanlıklarını umut ve iç hesaplaşma ekseninde hikâyeleştiriyor: Umut Hep Biraz ‘Acaba’
Murat Şahin ve Ahmet Çiçek, okuyucuda bir düşünce tadı bırakan mektuplarına bu sayıda da devam ediyorlar: ‘Genç Bir Şairden Genç Şaire Mektuplar.’
Muammer Yavaş, Mehmet Akif’in şiir-şair ve millet nazarında taşıdığı önemi açığa çıkartan yazısını taşıyor Kertenkele sayfalarına: ‘Mehmet Akif Ersoy’a ve Sevdiklerine Selam Olsun.’ 
Kertenkele ile bir okuma ve yazı kültürü gelişiyor
Okuyucu, Kertenkele ile eser ve sanatçı okumaları merkezinde bir kültürün gelişimine ve yeniden inşasına tanık oluyor.
Orhan Tepebaş, kadim bir sanat adamını, bir hat ustasını tanıtıyor bizlere: ‘Yazmakla Vazifelendirilmiş Bir Hattat: Hamdi Aytaç’
Sadık Koç’un ‘Şiire Her Kelime Girebilir mi?’ isimli poetik yazısında şiirde kelime anlayışını tartışmaya açıyor, argo kelimelerin şiire dâhil edilip edilmeyeceğini sorguluyor.
Yakup Altıyaprak, ‘Hamiradan Duşambe’ye isimli yazısında Halit Bekiroğlu’nun İlke Yayıncılıktan çıkan söz konusu kitabını tematik bir incelemeye tabi tutuyor.
Aydın Hız, ‘Yusuf Suresinin Gölgesinde Sezai Karakoç’un Devlet Algısı’nı inceliyor.
Muhammed Hüküm, ‘Roman Sinema ve Oryantalizme dair’ teorik bir makale ile Kertenkele’de yer alıyor.
Şermin Hüküm’ün Sezai Karakoç okumaları bu sayıda da devam ediyor. Hüküm, Sezai Karakoç’un İnsanlığın Dirilişi isimli kitabını reklâm-propaganda ve medeniyet ekseninde bir okumaya tabi tutuyor.
M. Arzu Ayan’ın film ve kitap okumaları bu kez İranlı Yönetmen Asghar Farhadi’in Geçmiş filmi ve Muhyiddin Şekur’un Gölgeler Koridoru ile devam ediyor.
Adnan Duran, Kur’an okumalarının bir tekrarı yeniden yayın imkânı buluyor: Bir Ayete Bir Adım’
Yasin Yarar da eli kaleme nadir uzananlardan. Uzun zaman sonrasında felsefi bir metnine tanık oluyoruz Yarar’ın: ‘Tek ve Aşkın Olan Hakikatten Çoğal(tıl)mış Hakikatlere’. Söz konusu yazısında Yarar, hakikat, hakikat algısı ve İslam’da kadın ve erkeğin yeri vb. konuları derinlikli kalemiyle aktarıyor okuyucuya.
Ali Celep, Şair Sezai Karakoç’un Gün Doğmadan isimli toplu şiirleri içindeki her bir şiiri, tek tek ele alıp çözümlediği benzersiz yazı dizisini Şahdamar ile sürdürüyor. Bu yazı dizisinin sonucunda ortaya toplu bir Sezai Karakoç Şiirini Okuma Kitabı çıkacağını, bu çalışmanınsa bugüne dek yapılanlar ve Sezai Karakoç’u konu edinen kitaplar arasında nevi şahsına münhasır nadirattan sayılabilecek bir eleştirel-tahlilî-tasvirî bir toplam olacağını belirtmiş olalım. 
Kertenkele, sabırlı şiir, yazın ve düşün işçileriyle istikrarlı kültür yolculuğuna her sayısıyla yeni bir taş ekleyip yeni yollar açarak okuyucuyu da varlığına tanık kılarak azimle dirençle sürdürüyor.

Mahalle Mektebi, 15


Mahalle Mektebi dergisi’nin Ocak-Şubat sayısı çıktı. Derginin 15. sayısı da, şiir, öykü, söyleşi, eleştiri/kitap tanıtımı ve merakla beklenilen dosyasıyla; yoğun bir mesainin ve güçlü bir birikimin mahsulü olarak okuyucusunu selamlıyor.

Şiir
Henüz derginin kapağında iken, Dünya’dan başka alemlere açılan yeni bir kapının keşfedildiğini anlıyoruz. Kapak fotoğrafında Tuna AKÇAY imzasını görüp, bu yeni dünyaya ilerlerken bizi ilk karşılayanlar, Hayriye Ünal (Emrolunduğum Gibi) ve Vural Kaya (Bir Filmde Sığınakları Geçen Bir Şerit İçin) şiirleri oluyor.
Şiire çok önem verdiği ilk sayılarından itibaren net olarak izlenilen dergide, ilk şiirlerini yayımlayan şairlerin yanında derginin “Mektep” olma hüviyetini görünür kılan “Mektep’te” yetişmiş genç şairleri de okuyoruz. Her sayıda çeviri şiir yayımlayan dergi bu sayıda da; Mahmud Derviş’in “Irak’ın gecesi”ni İbrahim Demirci çevirisiyle, Muhammed Mâğût Micri’nin “Mushaf”ını Ahmed Khalil çevirisyle ve Aimé Césaire’in “Kanun Çıplaktır”ını Gül Çiğdem çevirisiyle edebiyatımıza kazandırıyor.
Sayının diğer şair ve şiirleri ise şöyle; Özgür Ballı “Misafir”, Hüseyin Karacalar “Çoklu Zeka Dramı”, Nergihan Yeşilyurt “Sabahların Gidişatı Üzerine Mülahazalar”, Ümit Güçlü “Sıvı Asfaltlar” Şafak Tarhan “Arka Mahallede”, Ömer Korkmaz “Söylence”, Afra Kutluğ Benli “Lanetin Habercisi” Elif Nuray “Tefsirsiz Kahır”, Enes Talha Tüfekçi “İlk Kan”, Özgür İren Bayram “Nazire”, Ertuğrul Demir “Beşinci Paragraf”, Ömer Faruk Kara “Bin Ya Da Bir Türlü Yaşamak”, Abdülkadir Yaylacık “Bizim Sessizliğimiz” Rıfat Eroğlu “La Havle”, Emre Doğan “Anlamsızlığın Simetriği”, Esra Haymanalı “Düşümde Uyar”, Vefa Taşdelen “Deprem Ağıtları”...

Öykü
Biri tercüme, biri uyarlama olmak üzere dergide toplam on üç öykü bulunuyor. Bu sayıda da başarılı öykücülerin yanında ilk öykülerini okuduğumuz genç kalemler var.
Mehmet Kahraman “Azar Azar Biriken” öyküsüyle başlıyor öykü dosyası. Kahraman zaman, yer ve olay algısını ters yüz ederek hasta eşini kaybeden Hikmet’in öyküsünü kendi içinde çelişip duran bir karakterin gözünden anlatıyor. 
Numan Altuğ Öksüz’ün öyküsü “Ölümsüzlüğün Sırrı”. Ders gibi bir öykü okuyoruz. Geleceğe kalmak, ölümsüzlüğün sırrına ulaşmak için iki roman yazan kahramanımız yayınevlerinden aldığı red cevapları üstüne kuruyor kütüphanesini ve dersini tam burada veriyor.
Ali Güney’in “Çiçek Uykusu” isimli öyküsünde ise şair bir dedenin evine konuk oluyoruz. Şiir üzerine yoğunlaşılan pasajlar ayrıca dikkate değer olan öyküde çocuklar, torunlar ve büsbütün bir hayat karşılıyor bizi. Öykünün sonu ise mahallesinde yeterince tanınamamış bu yaşlı şairimiz için yazılmış olsa da,  birçok sanatçının akıbetini anlatıyor.
15. Sayının diğer öyküleri ise şunlar; Elif Nihan Akbaş “En Hazin Ayrılık Şarkısı”, Rabia Boran “İki Öykü”, Muhammet Manap “Enkaz”, Hüsniye Uludağ “Yürüyordum”, Serpil Tuncer “Bir Elmanın İhaneti” İsmail Isparta “Kaçış”, Alperen Mercan “Bahara Beş Kala”, Mehmet Emin Gül “Çingene”, Mesude Açıkgöz “Üçler”, Hacer Özdemir “Kapat Gözlerini”, İbrahim Kunt “Yakın Ya Da Uzak” (uyarlama), Ülfet el-İdilbî Selman’ın “Pijama”(çeviri).


Söyleşi
Bu sayıda iki söyleşi bulunuyor. İlk söyleşiyi Gökçe Özder, ikinci kitabını yayımlayan “öyk-cü” Gökhan Yılmaz ile yapıyor. İkinci söyleşide ise U. Kubilay Dündar, Doç. Dr. Vefa Taşdelen’i konuk ediyor. Akademisyen, şair/yazar, düşünür olarak Türk düşünce hayatında ve edebiyatında hususi bir yeri olan Taşdelen ile uzunca bir sohbet gerçekleştiriliyor.

           Dosya
14. sayısında İbrahim Demirci dosyası yapan derginin bu sayısında, her birimizin hayatında varlıkları veya yoklukları ile tartışmasız özel bir yere sahip olan “Dedelerimizi” konu ediyor. Dosyada toplam on iki yazı bulunuyor.  Köksal Alver’in editörlüğünü yaptığı dosyada, “Dede” tüm yönleriyle ele alınırken dedesizlik bahsi de işleniyor.
Köksal Alver’in “Dede İmgesi” başlıklı yazısıyla açılıyor dosya. Alver, Dede’nin sosyolojik portresini çizerken hayat içerisindeki yerini, kendi içinde ve geçmişten günümüze doğru yorumluyor.
Mustafa Aydın “Dedeye Bir Bakış” yazısıyla, “aile ve dede”, “din bağlamında dede”, “bir sosyal unsur olarak dede” ve “görülmesi gereken gerçek” alt başlıklarında birçok yönüyle “Dede”yi inceliyor.
İbrahim Demirci, yazısının başlangıcından itibaren bizleri tarih koridorlarında ellerimizden kelimelerin tuttuğu bir yolculuğa çıkarırken, Dede’yi –ve ilişkili kavramları- etimolojik olarak inceliyor.
Abdullah Harmancı, edebiyatımızda dedenin torun gözünden işlendiği tespiti ile başladığı yazısında birçok örnekle “Türk Edebiyatındaki Dede”yi işliyor.
Hasan Harmancı ise; “Dedeliğe Övgü” başlıklı yazısında, dedelerin hayatı tecrübe edişlerini, bu tecrübeler neticesinde karşılaştıkları ve duydukları her zorluk karşısında, çehrelerinde ancak tatlı bir tebessüm oluştuğunu, tatlı bir tebessüm bırakacak bir üslup ile aktarıyor.
Dosyada ayrıca, M. Zeki Saka “Dedemin Saati”, Ömer Korkmaz “Dedesizlik”, Vedat Aydın “Dedem” , Mahmut Atay “Dedeler ve Torunlar”, Murat Ak “Bozkırlı Merhametli Muzdarip”, Müzeyyen Çelik “Demir Hafız: Dedem”, Vural Kaya “Dedemi Anlatmak…” yazıları bulunuyor.

Kitap/Sinema/Deneme
Necip Tosun, Abdullah Harmancı’nın 1998-2013 yılları arasında yayımladığı öyküye ilişkin yazılarını topladığı “Kurmacanın Büyülü Sureti” kitabını yazıyor. Mehmet Kahraman, İsmail Özen’in 1996-2013 yılları arasında yazdığı öykülerinden derlediği “Günler Ne Kadar Kısaldı” isimli öykü kitabını inceliyor. Faruk Turğut ise Köksal Alver’in 2013 yılında yayımladığı “Mahalle” kitabını yazıyor.
Abdullah Kasay, “Dikkat, Felsefe Çıkabilir!” başlıklı yazısıyla bu sayıda bir şiiri, bir denemesi ve bir söyleşisi bulunan Vefa Taşdelen’in “Felsefeden Edebiyata” kitabını inceliyor. Böylece dergi 15. Sayısında küçük bir Taşdelen dosyası da yapmış oluyor.
Her sayısında şiir, öykü ve denemelerin yanında sinema yazılarına da ağırlık veren derginin bu sayısında Ahmet Aksoy “İçinizi Yakacak Bir Taşra Hikayesi” başlığı altında Atalay Taşdiken’in yönetmenliğini yaptığı bir çok festivalden en iyi film, en iyi erkek oyuncu ve jüri özel ödülü alan “Mommo Kız Kardeşim” filmini yazıyor.
Ali Akar, “Ankebut” suresini yazarken Allah’ı ve onun bizelere kelamı olan Kur’an’ı gündemimizde tutmaya davet ediyor. Toplum mühendisliği ürünü yapay gündemlerle meşgul edildiğimiz, çok çeşitli kaynak ve şekillerle durmadan bulandırılan zihinlerimizle, yönünü bulamayan yığınlara dönüşüyorken, Ali Akar’ın yazısı sadra şifa oluyor.

Nergihan Yeşilyurt’un merakla beklenen “İnsan Düğmesi” köşesi ikinci kez okurla buluşuyor. 

Edep, 47

EDEP'in Ocak 2014 sayısı çıktı.

Musa Deniz "Bu Kavga Biter Mi?" başlıklı yazısında  güncel kavgadan hareketle devletin kaidesini oluşturan, onu biçimlendiren dayatmaları sorguluyor.

Mehmet Eliusta, "Pakdil'in Şehirleri: Yeryüzü" uzun soluklu yazısını bu sayıda da sürdürüyor.

Arif Ay, İhsan Deniz'in şiirini değerlendirdiği yazısının bu sayıdaki bölümünde "Yalnız Sana Söylenen"in dikkat çeken bir özelliğine, 'aşk' temasına değiniyor.

Halis Emre'nin "Necip Fazıl'ın Bitmeyen Savaşı" yazısı bu sayıda da sürüyor.

Arif Ay "Gün Dökümleri"nde Kerbela matemini, Nuri Pakdil'e verilen Kültür Bakanlığı ödülünü, Ak Parti'den istifaları ve Mücahit Koca'yı konu alıyor.

Elif İnceli "Edep'e Gelenler"de İhsan Işık'ın "Üstad Said Nursi" adlı kitabını tanıtıyor.
Arif Ay ile yapılan söyleşinin son bölümü yer alıyor.

Zeynep Okur "Altı Çizili Satırlar"da Paul Connerton'ın "Modernite Nasıl Unut-turur" adlı kitabından alıntı yapıyor.

"Güldeste"de Niyazi, Şeyh Galip, Abdülkadir Budak yer alıyor.

Michael Rosen'ın "Kutlu Eller" şiiri Mevlüt Ceylan'ın çevirisiyle bu sayıda
yerini alıyor.

E-POSTA GRUBU

Dergi~lik e-posta
dergilik@googlegroups.com