2012-12-30

Edebiyat ve sinema dergisi 'Âyîne'

Edebiyat ve Sinema dergisi olarak geçtiğimiz Ocak ayında ilk sayısıyla okuyucusuyla buluşan ve kendine seçkin bir okur kitlesi edinen Ayine dergisi, üçüncü sayısıyla yoluna emin adımlarla devam ediyor.
Ayine dergisi, üçüncü sayısında mikrofonu Cemal Aydın’a uzatıyor. Roger Garaudy’nin kitaplarını Türkçeye kazandıran Cemal Aydın’la Garaudy’nin kitaplarıyla tanışmasını, Garaudy’nin fikir dünyasını, mektuplaşmalarını ve kendisiyle geçirdiği anları Ayine okurları ile paylaşıyor.
Şiirleriyle Metin Erol, Ali Atsız, Ömer Faruk Arlı, Oğuz Eren Önal üçüncü sayıya renk katıyorlar. “Hücre” adlı hikâyesiyle Umut Çetinkaya, “Altmış Beş Yaşında Bir Hikâye” ile Abdurrahman Badeci, “Gazete Satıcısı” hikâyesiyle Ahmet Ötgün, “Sıcak Gelişme” ile Sümeyye Karadoru ve “Kahvenin Tadı Kaçtı” adlı denemesiyle Nihal Polat üçüncü sayıya katkı sağlayanlar.
Ayine Dergisi üçüncü sayısında da konuklarıyla dikkatleri üzerine çekiyor; “Kaplanın Gözleri” hikâyesiyle Hasibe Çerko, “Sinemadan Edebiyata” adlı makalesiyle Muhsin Mete, ikinci sayıdaki “Sanatın Aynası Olarak İmge ve İmgeden Kaçısın Sineması” makalesinin devamıyla Enver Gülşen, “Aşk Risalesi” şiiriyle Talip Işık ve “Entelektüalizm ve Yakılan Ceset Arasında Bir Adam; Roger Garaudy” adlı makalesiyle Serkan Yorgancılar Ayine dergisi mihmandar bölümünün üçüncü sayısındaki konukları…
Ayine Dergisi edebiyat alanında yaptığı çıkarmaların yanında sinema yazılarıyla da bu sayısında da dolu doluOsman Sınav’ın yönetmenliğini üstlendiği Mustafa Kutlu’nun aynı adlı romanından uyarlanan “Uzun Hikâye” filmi üzerinden edebiyat ve film ilişkisini irdeleyen Enver Gülşen’in “Uzun Hikâye ve Film Edebiyat ilişkisi” üçüncü sayının öne çıkan yazılarından.
Ayine Dergisi ekibi “Sivil Sinema” adlı makalesiyle, Şaziye Ayaş “Woddy Allan’ı Hiç Sevmiyorum" yazısıyla derginin üçüncü sayısının Sinema-Hal bölümüne katkı sağlayanlar.
Dergi, üçüncü sayısında sanatın farklı dalları üzerine yayınladığı yazılarıyla dergiler arasındaki yerini gittikçe sağlamlaştırıyor. Şeyma Nur Önal’ın müthiş çevirisiyle Thomas Hardy’nin “Ah Mezarımın Üstünü mü Kazıyorsun” şiiri, Ayine dergisinin bu sayıdaki çevirisi.
Metin Erol’un, Yahya Kurtkaya’nın “Barınma Felsefesi” adlı şiir kitabı üzerine yazdığı yazısı,Enes Yaşar’ın Mustafa Kutlu’nun son kitabı “Anadolu Yakası” üzerine yaptığı eleştiri de derginin öne çıkan yazılarından.
Edebiyat ve Sinema dergisi Ayine “Mana’nın Ayine’deki Hali’ni okuyucusuyla buluşturmaya ve her sayısında daha iyi bir ayna ile okuyucusuyla buluşmaya devam edecek.

‘Türk Edebiyatı’ dergisinde Ahmet Mithat Efendi


2012, bizim için hareketli bir yıl oldu; son üç sayıyı özel sayı olarak hazırlamak zorunda kaldık. Bu sebeple son iki sayıda şiir ve hikâyeye yer veremediğimiz için üzgünüz. Ancak kütüphanelerde muhafaza edilecek değer ve zenginlikte olan özel sayılarımızın çok beğenildiğini ifade etmek isterim. Özellikle “Itrî ve Türk Musikisinin Meseleleri” özel sayımız musikisi çevrelerinde büyük bir ilgiyle karşılandı. “Ahmet Midhat Efendi Özel Sayısı” olarak hazırladığımız bu sayının da beğenileceğini tahmin ediyoruz.

Elinizdeki sayı, her zaman olduğu gibi bir röportajla başlıyor. Arkadaşımız Sezai Coşkun, Ahmet Midhat Efendi hakkında ilk önemli ve kapsamlı çalışmayı yapan aziz hocamız M. Orhan Okay’la konuştu. Bu röportajı, hocamızın Beykoz’daki Ahmet Midhat Efendi Yalısı’nda çekilmiş fotoğraflarıyla zenginleştirdik. Yeri gelmişken, özel sayımızın aynı zamanda bir “Ahmet Midhat Efendi Albümü” niteliği kazandığını belirtmeden geçmek istemem.

İnci Enginün hocamız, Ahmet Midhat Efendi’nin sansür karşısındaki tutumunu ele aldı. Üss-i İnkılâp adlı eserinde “Hangi hükümet olsa yalnız kendisinin değil mensup olduğu milletin dahi sahihasını ihlal eyleyecek olan bu misüllü neşriyat-ı muzırrayı men etmesi elbette haklıdır.” diye yazmış olsa da, onun hür basından yana ve sansüre karşı olduğunu açık bir biçimde gösteriyor. Gürsel Aytaç hocamız, Midhat Efendi’nin Felâtun Bey ile Râkım Efendi, Müşâhedat ve Jöntürk adlı eserlerinin roman alanında özellikle anılmaya değer olduğunu belirterek Müşâhedat’ın orijinal kurgusunu enine boyuna analiz ediyor. Fazıl Gökçek de Midhat Efendi’nin romancılığını ele aldı. Vardığı sonuç şu: Midhat Efendi’nin bütün hikâye ve romanları elbette aynı değerde değildir. Ama onun geçimini yazdıklarıyla sağladığı ve zamanının okuyucu beklentilerine cevap vermeye çalıştığı unutulmamalıdır. Bununla beraber “geleceğe kalma kaygısı taşıyarak yazdığı hikâye ve romanlarının sayısı az değildir ve bugün bu yazdıkları ile yeniden edebiyat dünyasının gündemine girmiş, çok az sayıda yazarımıza nasip olan bir çeşit ‘yeniden doğuş’a mazhar olmuştur.”

İbrahim Şahin, “Ahmet Midhat Efendi’de Dil ve Tahayyül” başlıklı yazısında, roman ve hikâyelerini “ahlâk ve âdât” çerçevesinde düşünen “Hâce-i Evvel” için tahayyülün mistik değil, dünyevî olduğundan; Sabahattin Çağın da Hâce-i Evvel ve Kıssadan Hisse adlı ilk eserleriyle bir eğitimci yazar olarak edebiyat dünyasına ilk adımını atan Midhat Efendi’nin özellikle Kıssadan Hisse’deki tavır ve görüşlerinin uzun yıllar onun eserlerinde değişik şekillerde kendini gösterdiğinden söz ediyor. Handan İnci’nin Midhat Efendi ile Halid Ziya arasında cereyan eden roman tartışmasını anlattığı “Romanda İlk Baba-Oğul Kavgası” başlıklı yazısının da ilginizi çekeceğinden eminim. İbrahim Tüzer’in dikkate değer yazısında, Ahmet Midhat’ın, yaşadığı ülke için bir kırılma sayılabilecek XIX. yüzyılda, “yenileşme”yi, gelecek adına esaslı bir kimliğin inşası için fırsat olarak gördüğünü söylüyor. “Bu kimliğin özünü Batı dünyasının özellikle ilim ve teknik sahada insanlığa kazandırdıkları ile asırlar boyu Doğu medeniyetinin temel dinamiği olan adalet, ahlâk, insan sevgisi gibi değerler oluşturmaktadır.”

Ferhat Korkmaz’ın yazısı da Midhat Efendi’nin romancılığıyla ilgili. Ayşe Kasap, “Hâce-i Evvel”in çocuğa bakışını ve çocuklar için neler yazdığını; Şaban Çobanoğlu, şair Fıtnat Hanım’la yaşadığı aşk macerasını; Sezai Coşkun, felsefeyle ilişkisini ve felsefî görüşlerini anlattı. Nagihan Gür, özel sayımıza “Midhat Efendi’ye Göre Peder Olma Sanatı” başlıklı yazısıyla katkıda bulundu. Seval Şahin, Midhat Efendi hakkında henüz hayattayken yazılmış iki önemli kitabı tanıttı.

Midhat Efendi’in ilgi sahası Osmanlı coğrafyasıyla sınırlı değildi; özellikle Rusya Türkleriyle yakından ilgilenir, İstanbul’da okuyan Türkistanlı gençlere destek olurdu. Türk dünyasında okunma açısından da gelmiş geçmiş yazarların hiçbiri Midhat Efendi’yle kıyaslanamaz. Kazanlı büyük bir yazar ve âlim olan Rızaeddin Fahreddin, “Ahmet Midhat ve Rusya Müslümanları” başlıklı yazısında bu gerçeği anlatıyor. Ömer Küçükmehmetoğlu tarafından Türkiye Türkçesine çevrilen bu yazıya dikkatinizi çekiyorum.

Midhat Efendi ile ilgili birkaç yazıyı bu sayıya sığdıramadığımız için Ocak sayımıza aktardık. Değerli yazarlarımızın anlayışla karşılayacağını umuyoruz.

Şiir ve hikâyeye maalesef bu sayıda da yer veremedik, fakat Kırkambar’ımız yine dopdolu.Daha güzel ve daha zengin sayılarda buluşmak üzere…Muhabbetle efendim.

Beşir Ayvazoğlu

'Sarnıç Öykü' dergisinin 5. sayısı


SARNIÇ-ÖYKÜ-kapak-210x300

Dergi bu sayısında yeni yıl sürprizi olarak, 29 Haziran 2011’de aramızdan ayrılan Hulki Aktunç’un hiçbir yerde yayımlanmamış olan Gül Amca adlı öyküsünü yayımlıyor. Öykü, edebiyat dünyasındaki sorunlara yaptığı göndermelerle dikkat çekiyor.
Sarnıç Öykü, her sayıda özenle seçerek yer verdiği çeviri öykülere bu sayıda Virginia Woolf, Ray Bradbury ve Ahmet Dehgan’ın öyküleri ile devam ediyor. Dergideki birbirinden değerli diğer öyküler ise Ömer İzgeç, Mehmet Batur/Esra Bayram, Türker Ayyıldız, Hakkı İnanç, Sevtap Ayyıldız ve Mehmet Uçan’ın kaleminden çıkıyor.
“Odak Kitap” bölümünde, yazdığı öykü ve romanlarıyla yenilikçi bir çizgiyi benimseyen Murat Yalçın’ın Karga Zarif adlı kitabı ele alınıyor. Gül T. Temur’un yazarla yapmış olduğu söyleşinin yanı sıra Ömer Ayhan, Ahmet Sait Akçay ve Barış Acar’ın inceleme yazıları ile Murat Yalçın’ın öykücülüğü üzerine bir değerlendirme sunuluyor.
“Damla-lık” bölümünde güncel haberlerin yanı sıra, genç yazar Pelin Buzluk’a, yeni yayımlanan öykü kitabıKanatları Ölü Açıklığında ile ilgili sorulan soruların yanıtlarını bulacaksınız.
Cem Kalender’in Oğuz Atay’ın öykücülüğü ve dili üzerine kaleme aldığı nitelikli incelemesini “Kült Kitap”bölümünde okuyabilirsiniz.
Kadir Yüksel “Öykü Vitrini” köşesinde geçen yılda öykücülük anlamında gösterilen gelişmeleri analiz ediyor, sayısal bulgularla bu analizini destekliyor.

2012-12-23

'Değirmen' dergisinde “Rüya” dosyası


Modern zamanlar öncesi tüm insanlığın ortak bilgi kaynağı olarak rüya kavramını Değirmen dergisi bu sayısında dosya konusu yaptı.
Modern zamanlar öncesi tüm insanlığın ortak bilgi kaynağı olarak rüya kavramı ve onun etrafında oluşan kurumsallaşmayı; tarihe şahitliğin bir gereği olarak Değirmen dergisi bu sayısında dosya konusu yaptı.
Değirmen’in; rüya konusunda özgün bir örneklik ortaya koyan dosya konularıyla işte sunduğu çağrı:
Tüm alternatiflerin yok edildiği bir dünyada insanlığın rüya üzerinden alternatifini üretmesi.
Bu hedefe yönelik olarak rüya konusundaki birikimimizin gözden geçirilmesi gereken bir dönemde olduğumuzun hatırlatılması.
Ve bir de müjde: Rüyanın alternatif bir alan olduğunun ortaya konulması; kadrini bilenler için mavera boyutlu bir muştu değil midir?
Muştuyu da alternatifi de satırlarının arasına gizlemeyen yazarlar aynı zamanda yazılarıyla rüya gibi ufuklar sunuyorlar Değirmen’de.
Dosya: Rüya
Sayıklamalar…/ Leyla Yıldız
Tanpınar ve Rüyaların Dünyası/ Cafer Gariper
Kabus Bir Hayatın Sadık Rüyası: Feta/ Menderes Daşkıran
Muhayyile, Düşlem ve Rüyalar/ Hayrettin Orhanoğlu
Röportaj/ Ümit Meriç’le Rüya’lara Dair/ Pınar Demir
Rüyaya Dalmak Denize Dalmak Gibidir/ Prof. Dr. Nevzat Tarhan
Aydınların Türkiye Rüyası/ Ümit AKTAŞ
Tasavvuf Geleneğinin Kurtuluş Savaşına Bakışına İlişkin Rüya Örneği Analizi / Yusuf Yavuzyılmaz
Resullerin Rüyaya Misafirliği/ Adil Akkoyunlu
Evliya Çelebi’nin Rüyası / Mustafa Özçelik
Sultanlar ve Rüyaları/ Abdurrahim Tufantoz
Bediüzzaman ve Rüya/ Selim Gündüzalp
Türk Destanlarında Rüya Motifi/ Mustafa Özgül
Hayal ve Sinema: Kısa Bir Giriş/ Enver Gülşen
Rüya Hayat Sanat/ Mustafa Genç
“Almanya Yenilince Biz De Yenildik”/ Reşit Güngör Kalkan
Bursa: Osmanlı Sarısında Türk Mavisi Bir Mektup/ Fatoş Mollamehmetoğlu
Rüya Rüya İçinde Antakya.../ Merve Koçak Kurt
Şiir:
Ölümsüz Rüya/ Mehmet Özdemir
Yahya Celep Soğukta Kar Yağarken/ Mustafa Celep
Rüya Tabiri/ İsmail Karakurt
Bu Kadar Kahkaha Yeter/ Mustafa Uçurum
Gözün Karanlığa Alışması Kadar Uzun/ Abdulkadir Akdemir
Açık İfade/ Evliya Çelik
Narın Ağzımızdaki Tınısı/ Nebiye Arı
Büyük Yönetmen/ Abdurrahman Adıyan
Yukardan Bakan Kuşlar Giderler/ Osman Yoluç
Fisge / Rüstem Ahmet Gözübüyük
Linda/ Kalender Yıldız
Yağmur Bizi Unutabilir/ Mahmut Yavuz
Ateşli Muhabbet/ T. S. Elıot - Çeviri: Mustafa Burak Sezer
Suç Ortağıma Beceriksiz Yakarış/ Turan Gündüz
Öğüt/ Şahin Taş
Dua/ Erkan Ezbiderli
Makale:
Salahaddin Şimşek/ Necati Mert
Oluş, Mesele, Akış, Damar Ve İmkan Olarak İnsan/ Rüstem Budak
Feta Nedir?/ Lütfi Bergen
Nevzat Tarhan: Kaplanın Mankurtla Dansı / Leyla Yıldız
Halit Fahri’yi Kim Neden Dövmüştü?/ Said Coşar
Hikaye:
Evcilik/ Asiye Yücel
Batarya/ Hüseyin Yılmaz
Sessizlik İyidir / Nuhan Nebi Çam
Ev/ Serpil Tuncer
Gündoğdu Çıkmazı/ Halil Kılıç
facebook/degirmendergisi
twitter/degirmendergi

2012-12-18

Haydi Türkiye Dergi Fuarına !


Türkiye Dergi Fuarı

Üsküdar Belediyesi, Dergi Editörleri Birliği’nin iş birliği Türkiye Yazarlar Birliği’nin katkılarıyla 19-23 Aralık 2012 tarihleri arasında 3. Dergi fuarı gerçekleşecek. Üsküdar Belediye Başkanı Mustafa Kara’nın açılışını yapacağı ve Bağlarbaşı Kültür Merkezi İETT Müzesi’nde düzenlenecek etkinlik, farklı alanlarda yayın yapan pek çok dergiyi aynı çatı altında toplayacak. 

Fuar boyunca okuyucuların, dergilerin yazar ve editörleriyle buluşacakları, fikir alışverişinde bulunacakları 3. Dergi Fuarı ile çok büyük kapsamlı bir kültürel etkinlik gerçekleştirilmiş olunacak. Edebiyat dünyasından ünlü isimlerin de katılacağı dergi fuarıyla birlikte İstanbul’da büyük bir kültür şöleni yaşanacak.

Dergi Editörleri Birliği Başkanı Süleyman Karataş ‘Dergi Fuarı ile çok büyük kapsamlı bir kültürel etkinlik gerçekleştirilmiş olacak. Edebiyat ve sanat dünyasından ünlü isimlerin de katılacağı bu şölene bütün dergilerimizi davet ediyorum’ diye konuştu.

Bu sene üçüncüsü yapılacak olan fuara ilginin yoğun olması bekleniyor. İlki Sultanahmet´te Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul şubesi olarak kullanılan Kızlarağası Medresesinde, ikincisi Sirkeci garında yapılan ve yüze yakın derginin katılımıyla gerçekleşen fuar bu sene Üsküdar’da. Dergilerin, edebiyat ve düşünce dünyasının merkezi olduğunu veya olması gerektiğini düşününce bu geniş ve değişken mutfağın sağlam yüzünü görmek açısından fuar büyük önem arz etmektedir. Tanışma, tanınma, anlama olanağı da sağlayan bu fuara katılarak işin sıcak yüzüne tanık olabilirsiniz.

Sabah 10.00´dan akşam 20.00´ye kadar ziyaret edilebilecek organizasyonda, dergicilik ve dergiler merkezinde paneller, söyleşiler ve imza günleri de yer alacak.

İletişim: 
dergilerfuari@gmail.com
  

‘Akpınar’ dergisinin 42. sayısı


AkpınarNiğde Üniversitesinde; 07.11.2012 Çarşamba günü; dostlarla beraber geçen bir büyük günün hikâyesi. 42. ve 43. sayılara yansıyacak. Tebliğlerin beşini bu sayıda takdim ediyoruz.
Kelimelerle ifadesi zor olan bir duygu seli, düşünce yumağı ve sevgi sağanağını en güzel anlatan; yaşamak gerek dediğimiz; özel günlerden birisi. Bu vefa gününü tertip ederek bu mutluluğu bana yaşatan Niğde Üniversitesi Rektörlüğüne, Yazsanbir yönetimine, emeği geçen herkese teşekkür ederim. Niğde Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Adnan Görür ve Niğde Valisi Âlim Barut’un sonuna kadar takip ettiği, Prof. Dr. Nazım Hikmet Polat’ın yönettiği panel ahenk içinde, konuşmacılar ve dinleyenlerle birlikte güzel ve tarihi bir tablo çizdi. “Yazı Hayatının 50. Yılında İsmail Özmel” panelinde sunulan tebliğler:
Prof. Dr. Saim SAKAOĞLU – “İsmail Özmel Şiirlerinin Halk Bilimi Dünyası”
Murat SOYAK – “İsmail Özmel Şiirlerinde Mekân Unsurları”

Kibar AYAYDIN – “İsmail Özmel Şiirlerinde Yahya Kemal Tesiri ve İstanbul”

Yrd. Doç. Dr. Ahmet Vehbi ECER - “İsmail Özmel ve Tarih”
İdris YAVUZ –  “Şiirlerle İsmail Özmel”
Diğer konuşmacılar Prof. Dr. Ali İhsan Kolcu, Yrd. Doç. Dr. Faruk Yılmaz, Osman Aytekin ve Mehmet Baş’ın tebliğlerini de gelecek sayıda takdim edeceğiz.Sağlık, huzur ve mutlulukla nice sayılarda buluşmak dileği ile hoşça kalın, sağlıcakla kalın.
İsmail Özmel

2012-12-12

‘Kün Edebiyat’ dergisinde “Edebiyat ve İdeoloji” dosyası


KÜN 3 KAPAK
Kasım-Aralık 2012,  Sayı: 3 
İDEOLOJİK KAMPLAŞMA DEĞİL, ESTETİK KAYGI
İlk sayımızda ilkelerimizden bahsederken, hiçbir ideolojiye yaslanmayacağımızı beyan etmiş ve bunun gereği olarak da her görüşten yazara, şaire açık olduğumuzu belirtmiştik. Bu tavrımız kimi kesimlerce olumlu karşılanırken kimilerince eleştirildi. “Tarafınızı belli edin” ikazlarıyla karşılaştık bu süreçte.

Oysa bizim tarafımız belli. Güzel söz söylemenin peşindeyiz ve güzel olan şeylerin tarafındayız. Güzellik algımız da daha evvel belirttiğimiz gibi sanat ve estetik merkezlidir, fikir ya da ideoloji merkezli değil.

Edebiyat dergilerinin uzun süredir ideolojik kamplaşma merkezleri oldukları yadsınamaz bir gerçek. Kamplaşmak –ya da kamplaştırılmak- konusunda son derece mahir olan toplumumuz, siyasî tarafgirliklerini en geçerli kriter sayıp, bütün değerlendirmelerini bu kriterden hareketle yaptığı için, edebiyat sahası bugün muhtelif mahfillere bölünmüş durumda.

Bu durum bir rekabet ortamı doğuruyor olsa, her mahfil edebî zevkin çıtasını yükseltmek için çalışıyor olsa mesele olmayacak. Ancak ne müessiftir ki, edebî sahanın kontrolünü elinde tutanların birçoğu eserlerin kalitesinden ziyade kendi dünya görüşüne yakınlığını ölçü aldığı için, beklenen rekabet oluşmuyor ve çıta bir türlü yükselmiyor.

Bu sayımızda, edebiyatın bu ve benzeri meselelerini ortaya koymak maksadıyla “Edebiyat ve İdeoloji” başlıklı bir dosya hazırladık. Konuyla ilgili birbirinden ilgi çekici yazıların yanında, günümüz Türk öykücülüğünün önemli isimlerinden olan Ethem Baran ile yaptığımız bir söyleşimiz var.

***
Günümüz Türk edebiyatında, en çok rayiç bulan edebî türün öykü olduğu bir vakıa. Zaman algısının değiştiği, hayatın baş döndürücü bir hıza ulaştığı günümüzde, insanların günlük hayatlarında edebiyata ayırdıkları vakit son derece azalmış durumda. Bu durum, gerek okuyucunun gerek yazarın zamanı ekonomik kullanmasını icbar ediyor. O yüzden öykü revaç buluyor.

Bu tespite müteallik olmak üzere bu sayımızda öykülere ağırlık verdik. Deniz Dengiz Şimşek, Ercan Köksal, Mustafa Çiftçi, Merve İlhan, İsmail Güleç, Celal Kapusuzoğlu, Mustafa Bilgücü, Samet Seferov, Ahmet Yozgat ve Üzeyir Süğümlü bu sayının öykücüleri.
Keyifle okumanız temennisiyle…

Kün Edebiyat iletişim:
kun_yayin@hotmail.com

2012-12-09

Türkiye Dergi Günleri

Türkiye Dergi Günleri etkinliğinin bu yıl üçüncüsü gerçekleştirilecek. Dergiler için bir buluşma imkânı. Ayrıca bu etkinlik, dergi okurları ile dergi emekçilerini buluşturma açısından da önemli.  3. Türkiye Dergi Günleri 19-23 Aralık tarihlerinde Üsküdar'da!


2012-12-08

'Haksöz' dergisi yeniden !

Haksöz Dergisi kapak ve iç tasarımında yaptığı değişiklikle 261. Sayısını yayınladı.

“Kur’an’ın aydınlığına doğru” şiarıyla aylık yayınını sürdüren Haksöz Dergisi 2012 yılının son sayısında yeni bir tasarımla okurlarının karşısına çıktı.

MEB’in kılık-kıyafet yönetmeliğine atfen “Başörtüsünü Yasaklayan Hiçbir Kanun ve Yönetmeliği Tanımadık, Tanımayacağız!” manşetiyle çıkan dergi, başörtüsüne şartsız-sınırsız özgürlük talebinde bulunuyor.

Dergide bu ay MEB Yönetmeliği ve başörtüsü yasağı, İsrail'in 8 günlük saldırısı ve Gazze direnişi, Suriye'deki gelişmeler, Suriye Kürtleri ve direnişin kurumsallaştırdığı yargı sistemi, Mısır'daki son gelişmeler, PKK ve açlık grevleri, Uludere, Mavi Marmara Davası gibi güncel konuların yanı sıra her sayıda olduğu gibi fikrî, usuli ve edebi çalışmalar da yer alıyor.

2012-12-05

İdealden aksiyona “Büyük Doğu” dergisi


Fikri, düşüncesi, davası ve her şeyden önce bir ıstırabı olan insandır Necip Fazıl. Cemiyeti topyekün uyandırmaya, bilinçlendirmeye ve ense kökünde diriliş neşideleri söylemeyi kendisine vazife addetmiş; yalan, dolan ve hileyle işi olmayan “festekım kemâ ümirte”(emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Hûd/112) ayetinin, serâpâ kalemden bir tecellisidir.
O, yaşadığı zamanın ruh ve madde ipliklerini, ıstırap kıvılcımlarıyla örmüş; örgülediği bu sistemin, bütün bir yükünü de hayatı boyunca omuzlarında taşımıştır. “Sahte Kahramanlar”ın cirit attığı, Hz. Mevlânâ’nın “Nice insanlar gördüm, üzerinde elbise yok./Nice elbiseler gördüm, içinde insan yok.”sözüyle özdeş bir ortamda, Necip Fazıl, kalemini hakikatin bir burcu haline getirmiş; “Raporlar”ı, “Çerçeve”si, “Hücûm ve Polemik”leriyle bir devrin atan nabzı olmuştur.
Mizacı itibariyle ele avuca sığmayan, sesi ve soluğu hür ufuklarda dolaşan bir aksiyon adamıdır Necip Fazıl. “Necip Fazıl genç yaşlarında bile sesine ve sözüne hayran bir kitle oluşturmayı bilmiştir. Abdülhak Hâmid ona ‘zekâ’ diye hitap eder, D Grubu Ressamları bile ilk sergilerinin açılış konuşmasını ona yaptırır ve o da ‘Beklenen Sanatkâr’ adlı hitabesini verir. Şahsiyetinin çevresindekileri saran etkisinden ötürü, Peyami Safa, Ahmet Hamdi ve Ahmet Kutsi neslinin en genci olmasına rağmen, onların öncüsü ve sözcüsü olmuştur. Onun dehasından ilk söz eden de gençlik arkadaşı Ahmet Hamdi Tanpınar olmuştur.”[1]
Yaşadığı hayat, örgüleştirdiği fikir sistemi, şiiri ve eserleriyle yekpare bir bütün olan Necip Fazıl; metafizik âlemin kıyılarında soluk alıp veren, buhran ve sezgileriyle entelektüel kabz ve bast halini yaşayan bir şair ve aynı zamanda bir fikir mimarıdır. Şiirinde kurduğu dünya onun, kendi beniyle yaptığı mücadelenin, yüksek sesle dile getirilişidir. Derin bir hassasiyet, ihata gücü engin bir zihin, duyarlılığa açık bir dimağ ile Necip Fazıl, fikrî donanımını hem şiirinde hem de aksiyonunda ortaya koymuştur. Şiirinde yakaladığı yüksek ses, bir bakıma düşüncesinin de mihveri olmuştur. Şiirini estetik açıdan değerlendiren Himmet Uç, Necip Fazıl’daki bu duyarlılığı şöyle dile getirir: “Necip Fazıl’ın tasavvurları, imaj ve imgeleri herkes tarafından kabul edilmiş güçlü tasarımlardır. İmajın gücü kendinden önceki duyumlama, düşünme, hoşlanma, değerlendirme, sezme devrelerinin gücünden kaynaklanır. Birçok şairin sıradan imajlar üretmesi, yıllardır tekrar edilen imajları tekrarlaması bu zihnin üretim mekanizmalarını hazırlayan bu devreleri eksik bırakmasından ileri gelmektedir. O hâlde Necip Fazıl büyük bir sezgiye sahiptir, sezdiğini hisleri ile, duyguları ile donatmaktadır, arkasından konuyu aklîleştirmekte, duyumlama ve akabinde imaja çevirmektedir. Mesela: ‘Kaçır beni ahenk, al beni birlik/Artık barınamam gölge varlıkta/Ver cüceye onun olsun şairlik’ imajında evrendeki ahengi hissetmiştir. Bu armoni veya ahenk birçok filozof tarafından aklîleştirilmiş ve ifade ile ortaya konmuştur. Necip Fazıl’ın buradaki farkı, ahengi bir mutlak zevk ile kendini, ‘Mutlak’a taşıyan bir âlete çevirmesidir. Bu onun hoşlanma, duyumlama ünitelerinin gücünden ileri gelmektedir. Filozof veya felsefe hissettiği bir kozmik hakikati beşerin hisleri ile donatamaz, duygusal plânda ona yaklaşamaz. Burada tesbit edilenler âhenk ve birlik denen evrensel tespitlerdir. Ama şair mutlaktan eşyaya yansıyan bu âhenk ve birliği kendini mutlaka taşıması gereken bir imaja dönüştürür. İmaj aklı tatmin ettiği gibi duyguları da kucaklayan bir hakikate döner.”[2] Şahsiyetini meydana getiren bütün bu unsurlar, onun geçmiş ve gelecek arasında inşa ettiği “İdeolocya Örgüsü”nün de bir yansımasıdır. Bu sistem, ‘Büyük Doğu’ idealinin gerçekleşmesi adına en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş değerler manzumesinin, bir aksiyon safhasıdır. “Allah isminin açıkça söylenmesinin yasaklandığı bir dönemde Büyük Doğu milyonlarca kişinin kalplerine sistemli bir ideolojik çalışmanın simgesi olarak yerleşmiştir.”[3]

 

Dergiden Yükselen Ses
Büyük Doğu idealini gerçekleştirmek için Necip Fazıl, bu mefkuresine hizmet edecek, onun ismiyle müsemma bir dergi çıkarmayı düşünür. ‘Büyük Doğu Dergisi’ni daha önce çıkarmış olduğu ‘Ağaç’tan farklı bir misyonla yayın hayatına sürer. Büyük Doğu Dergisi; “1943–1978 yılları arasında, çeşitli boyutlarda, aralıklarla, haftalık, günlük, aylık olarak çıkardığı edebî, dinî, fikrî ve siyasî karakterli bir dergidir. Her defasında 1. sayıdan başlamak üzere en süreklisi 122 ve kısa sürelisi 5. sayı olmak üzere on beş defa yayın hayatına girmiştir.”[4]
Derginin esin kaynağı ise 1938 yılında yazmış olduğu ve Çile’nin “Dâva ve Cemiyet” bölümüne koyduğu ‘Büyük Doğu Marşı’dır. Necip Fazıl, ‘Büyük Doğu Marşı’ ile “Türk-İslâm düşüncesi doğrultusunda Türk milletinin geleceğine yön tayin ediyor ve hedef gösteriyor. Bu millete tarihinden, kimliğinden, kültüründen hareketle yeniden doğrulup ayağa kalkması ve bütün Türk ve İslâm dünyasını birleştirip Büyük Doğu’yu kurması misyonu yükleniyor.”[5]  
‘Büyük Doğu’nun şekillendiği ortam, kendi insanını keyfiyet planında yok etmeye mahkûm bir anlayışla, zihinleri idlâl ediyor; onu değersizleştirerek, kemiyet planında da yok sayıyordu. İşte Necip Fazıl böyle bir dönemde ortaya çıkmış, ‘Büyük Doğu İdeali’ni gerçekleştirme adına da ‘Büyük Doğu Dergisi’ni çıkarmıştır. “Kısakürek siyasi fikirlerini Türkiye’nin ve İslâm dünyasının beklediği kurtarıcıyı ararken oluşturmuştur.(…) …Ona göre Doğu, vahyin ve ruhi değerlerin; her şeyin geldiği yerdir.(…) …Büyük Doğu İdeali, Kısakürek’in siyasi ideolojilere alternatif bir ‘ideolocya’yı İslâm’dan üretmesinin de çerçevesi olmuştur. Kendini kurtaracak İslâmi bir inkılâp bekleyen dünyanın ve İslâm âleminin kurtuluşu ancak bu şekilde mümkün olacaktır. Devleti, toplumu ve bireyi yeniden şekillendirecek bir ideolojya arayışı köyü, kenti, aileyi, okulu, mahkemeleri, sağlığı, sanatı ve orduyu kapsayacak genişliktedir. Kısakürek’in idealindeki ‘Başyücelik Devleti’ dokuz temel prensibe dayanmaktadır: Ruhçuluk, Keyfiyetçilik, Şahsiyetçilik, Ahlakçılık, Milliyetçilik, Sermaye ve Mülkiyette Tedbircilik, Cemiyetçilik, Nizamcılık ve Müdahalecilik.”[6]

Muhalif
Necip Fazıl, düşüncesi ve aksiyonuyla yaşadığı dönemin muhalifi bir entelektüeldir. O, bu muhalifliğini çıkardığı ‘Büyük Doğu Dergisi’yle yapar. “Bu gâye, ilk vasıtasını Büyük Doğu dergilerinde bulmuş ve daha sonra çok çeşitli zeminlerde şekillenen bir ‘dâvâ hamlesi’yle Cumhuriyet sonrası ‘gerçek muhalefetin’ omurgasını oluşturmuştur.”[7] Onun muhalifliği savunduğu kıymetlerin, bir sistem halinde onun zihninde tasarlanıp, yüksek sesle dile getirilmesinden kaynaklanır. “Büyük Doğu ideali, bütün küreyi topaç gibi sardıktan sonra arş istikametinde yükselen ve adım başı elektrik güneşler ışıldayan altın parke bir caddedir, ezel ebed arası onun nerelerden gelip nerelere gittiği nokta nokta bellidir; ve yine içli dışlı yollarla ihtilâfı, şu veya bu kıvrım, şu veya bu dönemeç farkı değil, bütün bir çıkış ve varış ayrılığıdır.”[8] Zaman zaman dergi, gazete ve mecmua şeklinde çıkan ‘Büyük Doğu’ değişik tarihlerde toplatılmış, muhalif yazılarından dolayı adlî takibe uğrayarak kapatılmıştır. “Büyük Doğu ‘Kaldırımlar Şairi’nden sonra Necip Fazıl’ı tanıtan ikinci bir unvan olmuştur.”[9]
‘Büyük Doğu Dergisi’ ilk zamanlarında, dönemin pek çok şair, yazar ve fikir adamını bünyesinde barındırmıştır. “Büyük Doğu’nun ilk sayılarında da yazar kadrosu hayli kozmopolittir.”[10] Bu dönemde dergi, İslâmî söylemden ziyade üslup sahibi kalemlerin, yazılarını neşrettiği bir yayın organıdır. Dergide yazıları yayımlanan yazarların büyük bir çoğunluğu kendi sahalarının söz sahibi, Türk düşünce ve edebiyatının şekillenmesinde etkin rol olan münevver tabakasıdır. Her ne kadar düşünce itibariyle birbirine zıt yazarlar olsa da ‘Büyük Doğu’ baskı adeti ve ulaştığı çevre itibarıyla oldukça geniş bir okuyucu kesimine hitap etmektedir. ‘Büyük Doğu’ siyasî muhalefet misyonuyla hareket etmeye başladığı andan itibaren de dergiden ayrılmalar başlamıştır. “Özellikle ilk iki dönemde fikri ve siyasi muhtevalı yazılar yanında, felsefi ve edebi yazılar, şiir, hikâye ve sanat yazılarıyla, derginin zengin bir muhtevaya sahip olduğu dikkati çekmektedir. Dergide bu dönemde şiirleriyle Bedri Rahmi Eyuboğlu, Ziya Osman Saba, Sabahattin Kudret Aksal, Fazıl Hüsnü Dağlarca; hikâyeleriyle Sait Faik, Mahmut Yesari, Zahir Güvemli,  ve Oktay Akbal; çeşitli yazılarıyla Hüseyin Cahit Yalçın, Burhan Toprak, Fikret Adil, Mustafa Şekip Tunç, Hilmi Ziya Ülken, Salih Murat Uzdilek, Kâzım Nâmi Duru, Salih Zeki Aktay, Nizamettin Nazif, ve Şükrü Baban imzaları görülür.”[11]
Fikir Öfkesi
Büyük Doğu’nun 2 Kasım 1945 ile 2 Nisan 1948 arasında çıkan 87 sayılık ikinci dönemi, bir dergi olmanın çok ötesinde Necip Fazıl’ın fikir ve öfke halinin aksiyona geçmiş halidir. 5 Mayıs 1944’te yazmış olduğu “Fikir Öfkesi” isimli yazı, onun nasıl bir mihenkle bu sahaya indiğini gösterir. “Fikir öfkesi, düşünüş tarzlarının asabî cihazı, manivelâsı, icra müessiridir. Zihin onun sayesinde dinamizmaya kavuşur, yıldırımlaşır, kudrete erer, cansız bir ölçü kalıbı olmaktan kurtulur. Tek kelimeyle fikir öfkesi, kıymet hükümlerimizin hamle ve irade kaynağı…”[12]  Necip Fazıl, ‘Büyük Doğu’yu çıkardığı bu dönemde, dergiyi “Mutlak Hâkimiyet”in kavramsal bir simgesine dönüştürür. Şiirleriyle metafizik âlemin sınırlarını zorlayan nefs muhasebeleriyle kendi ‘ben’ini hınca hınç mıncıklayan, varlık muammasını ancak Allah’a teslim olmakla bulan ve bundan sonraki hayatını O’nun ‘Hâkim’ ve ‘Mutlak’ olan sistemine adayan Necip Fazıl, ‘Büyük Doğu’yu bu dönüşümün içinde inşa etmiştir. “Ahlâkçı vurgular ve arayışların yerini İslâm’la tanımlanan bir toplum tasarımı ve özlemi almıştır.”[13] Bu dönüşümde, makalelerinden tiyatrolarına, hikâyelerinden şiirine kadar kullandığı imajlar onun güçlü bir seziş ve hakikat algısına sahip olduğunun bir göstergesidir.  
Büyük Doğu Dergisi’nde sistemli bir biçimde çıkan farklı yazılar, bu dönüşümün en büyük iç dinamiğidir. “Derginin özellikle 87 sayı devam eden ikinci yayın dönemi muhteva açısından en zengin olan dönemdir. Felsefe, edebiyat, resim, müzik, plastik sanatlar, tiyatro, sinema ve folklor alanlarında, çoğu, Necip Fazıl’ın da bir süre hocalık yaptığı Güzel Sanatlar Akademisi çevresinden arkadaşı olan hocalar tarafından kaleme alınmış yazıların daha sonra tamamen ortadan kalktığı görülür. Derginin millî ve dinî karakteri 1950’lerden sonra yayımlanan sayılarında çok açık bir şekilde belirginleşir.”[14]
Büyük Doğu etrafında Necip Fazıl’ı değerlendiren Orhan Okay şu önemli tespitleri yapar: “1945’den beri çıkan ‘Büyük Doğu’nun bu ikinci devresi benim neslim gibi benden sonrakilerin de zihinlerine, gönüllerine büyük ufuklar açtı. Onun beğendiğim ve beğenmediğim yazıları ve davranışları oldu. Gerek yaşayışındaki, gerekse yazılarındaki bocalayışları, sanatkârlığından, mistikliğinden ve dinî endişelerinden kaynaklanıyor, bu üçünü birbiriyle telif etmeye çalışıyordu. Bir insanın zor taşıyacağı bu üç yükü o, seksen sene, hiç yorulmamış bir zihinle taşıdı.”[15]
Büyük Doğu, Cemil Meriç’in ‘Işık Doğudan Gelir’ ifadesinin gerçek ve mecaz anlamlarının çok ötesinde, ‘İslâm Hakikatinin’ bir manifesto haline dönüştürüldüğü, Necip Fazıl’ın şahsî nizamının ve fikir öfkesinin yoğrulduğu bir dergidir. Hayreddin Karaman’ın deyimiyle; “Bu bir meydan okumadır.”[16] Büyük Doğu, ‘Büyük Doğu’ idealini gerçekleştirmek üzere tasarlanmış “dönemim ilk İslâmcı”[17] bir aksiyon dergisidir. “Büyük Doğu; bütüncül bir inancın oluşturduğu görüş ile ölçü dengesinde, bütünlüğünü tamamlayan, dış dünyaya saçak saçak açık olmasına karşılık, içeride muhkem, çevresi sınırsız çokluğu, merkezi tekliği temsilen geçmiş ve gelecek tüm varlık, olgu ve olayları kavrama bilinç ve sorumluluğu içeren düşünce örgülerinin meydana getirdiği âdeta bir estetik yapıdır.”[18]
Hür Ufuklar
Dönemin fikrî, felsefî, edebî ve siyasî ortamında yerli ama bir o kadarda evrensel olanın “Doğu” kaynaklarından yeniden yoğrulması nizamsızlıkla yoğrulan bir sistemin ana arterlerine ‘İslâm Hakikatini’ zerk etme hamlesidir. “Büyük Doğu’nun kucakladığı ve bütünleştirdiği Şark, vatan sınırları dışında herhangi bir ırk ve coğrafya plânına bağlı değildir. Biz Büyük Doğu’yu, öz vatanımızdan başlayarak, güneşin doğduğu istikameti kurcalayan bir madde ve kemiyet zemininde aramıyoruz. Biz Büyük Doğu’yu vatanımızın bugünkü ve yarınki sınırlarıyla çevrili bir ruh ve keyfiyet plânında arıyoruz. O kendini mekân çerçevesinde değil, zaman çerçevesinde gerçekleştirmeye talip…”[19]
         ‘Büyük Doğu’ imansızlık ateşine karşı dönemin zihniyetine fikrî bir başkaldırıdır. “Tam bir fikir sefaletinin, ahlâk faciasının, gençlik ruhunun aç bırakılma gayretlerinin ve ‘Allah ve ahlâktan bahsetmek yasaktır.’ Şeklinde basına tamim gönderecek kadar ileri bir iman buhranının yaşandığı bir zamanda neşredilmeye başlanılan Büyük Doğu, üstlendiği vazifeyi devreler boyunca yılmadan ve göz kırpmadan yerine getirmiştir.”[20] Bu eylem, fikrin Büyük Doğu sayfalarından kelime ve cümle terkipleriyle hareket geçen kıyamın, entelektüel bir sesidir. “Büyük Doğu bir dönüşümün başlangıcıdır düşünce hayatımızda. Ortamın güçlüğü içindeki bir dönüşüm. Bütün olumsuzlukların kuşattığı, sarıp sarmaladığı, yaşama hakkının olmadığı bir zamandadır bu çıkış. Trajik bir hayat, nefes alınamaz bir ortamdır. Hayat trajediler üzerine kurulur. Zamanın güç koşullarında doğar Büyük Doğu. Devlet hayatının getirdiği tek yanlılık, toplumu âdeta kendi ruh dünyasına hapseder, onu içinden çıkılmaz bir handikabın içine sokar. Topluma yabancı düşüncenin ideolojileştiği ve resmîleştiği bir ortamda bir kendine sahip çıkıştır.”[21] Büyü Doğu’nun beşinci sayısında yazmış olduğu bir şiir, Necip Fazıl’ın nasıl bir duruş sergilediğini ortaya koyar.
“O gün, ova ufkunda şafak, yelpaze ateş;
         Birden, karınca yolu, atlılar belirecek.
         Atlılar put şehrine, hisarlardan girecek…
         Şehir, Yirminci Asır; insan, ayak üstü leş.

         O gün tek dost bir fikir; ne sevgili, ne kardeş;
         Bir akıl gelecek ki, akıllar delirecek.
         Ve bir devrim, evvelâ yalanı devirecek,
         Her şey birbirine denk, herkes birbirine eş,

         Diyecekler. Son buldu asırlar süren güneş!
         Nefs bir hamal, sırtına tolumu bindirecek.
         Gökler iki şakkolmuş, müjdeyi bildirecek:
         Göründü solmayan renk, geldi batmayan güneş!”[22]
         Sisteminin merkezine “büyük” kelimesinin enva-i çeşit anlamlarının dışında tek ve yüce “bir”e indirgeyen Necip Fazıl, kıstaslarını ‘İlâhî Nizam’ın ahenk ölçülerinden devşirmiştir. Necip Fazıl, ‘Mutlak Güzel’ ve ‘Mutlak Hakikat’ olan ‘Yüce Mevlâ’nın sanatını, bütün ihtişamıyla ortaya koymaya; onun sıfat ve esmalarını külli bir ahengin içinden çıkartıp, üstün ahlak ve nizamın kurucu mantığı içerisinde, “ak sütün içinde ak kılı fark edecek” bir basiret algısıyla göstermeye çalışan bir neferdir. “Üstad, Anadoluculuk idealini benimsediği dönemde, bir gençlik arkadaşı olan Tahsin Banguoğlu’na 1943 yılında, Ankara’da karşılaştığı bir gün şöyle der:  ‘Bu dinsiz muhitte(o devrin politikasını tayin edenleri kasteder) yaşayamam der…’ Türk Dil kurumuna başkanlık eden ve Maarif Bakanlığı yapmış olan Prof. Tahsin Banguoğlu’nun o anki intibaını yıllar sonra verdiği bir soruşturma cevabında şöyle ifade ettiğini görüyoruz: ‘Materyalizme karşı bir isyan içindeydi.’ Şu sözlerde bir gerçeğin ifadesidir: ‘Bildiğiniz gibi onun sonraki sanatı dinî içtimaî bir sanat oldu. Bütün şiirleri, yazıları, çıkardığı dergiler aynı çizgi üzerindedir. Materyalist batıyı reddetti, onun bizde uzantısı haline gelmiş olan aydınlar sınıfını hicvetti. Manevî ve dinî esasları müdafaa etti. O asıl sanatkâr kişiliğini ve içtimaî vazifesini bu sahada bulmuştur. Çıkışları sert ve dokunaklı idi. Bu yüzden defalarca mahkûm oldu. Çıkışları sert ve dokunaklı idi. Ölümünden sonra hakkında tanınmış kalemlerce de çok şey yazıldı. Ama bana öyle geldi ki, onun edebiyat ve kültür tarihimizde yer alacak asıl adı, gereği gibi yerine konamadı: Materyalizme karşı isyan şairi.’ (Necip Fazıl Armağanı-Suffe Kültür Sanat Yıllığı, 1984) Pozitivist eğitimin sonucu olarak, Cumhuriyetin ilk neslinden beri materyalist telakkilere itilen ve yükselebilmek için dinimizden fedakârlığa ve hatta kopmaya zorlanan çağdaş Türk aydınları arasında bu resmî ideolojiye ilk isyan eden sanatçı Necip Fazıl’dır.”[23]



Ruh Irmakları
Büyük Doğu’nun dördüncü sayısında bu ideali şu şekilde ifade eder: “Gençler! Yepyeni bir nesil yuğurmak borcundayız! Potinin burnundaki çividen saçının en üst teline kadar, yepyeni, dipdiri, mâziye doğru hiçbir örneği olmayan, görülmemiş bir zarafet, dikkat, heybet, hâkimiyet pırıltadıcı bir nesil… Dışından güneş gibi aydınlık bu neslin bütün nuru içinden gelecektir. O nurun ismi de, olanca saffet ve asliyetiyle Müslümanlıktır. Bu nesil için örnek, bütün ruhu ve ahlâkiyle özbeöz ‘sahabî’, Peygamber sohbetine ermiş büyük bağlıların her halidir. Ve onlardan sonra Müslümanlığın fert ve cemiyet halinde gidişi, aslî örneğe uygunluk veya uygunsuzluk bakımından koca bir muhasebe dâvasıdır.”[24]
 Fikir çilesinin yüreğini bir ateş gibi dağladığı, beyin cidarlarının zonk zonkladığı, yüz hatlarının keskinleştiği bu adam; azabına tutulduğu kıymetler hazinesini, bir ömür savunmaktan geri durmamıştır. Necip Fazıl, çilesini çektiği fikrin, meydana getirdiği ruh ihtilaçlarını, bir kıymık gibi beyninde taşımış; hasretle beklediği dünyanın rüyasını her an görmeye çalışmıştır. ‘Büyük Doğu’ bu ideal içerisindeki fikrin aksiyona geçmiş bir öfke hali, dönemin cebrî dayatmalarına karşı dik duruş sergileyen, bir bakıma Necip Fazıl’ın kimliğiyle özdeş, içe doğru ruhçu, dışa doğru, fütuhatçı bir dergi olmuştur.


Kibar Ayaydın


[1]- Mustafa Miyasoğlu; Necip Fazıl Kısakürek, Genişletilmiş 5. Baskı, Akçağ Yayınları, Ankara 2009, s.206
[2] -Himmet uç, “Bir Estetik Kategori Olarak Mutlak ve Necip Fazıl’ın Mutlakçı Şiiri Sanatçı Mizacı ve Necip Fazıl”, Yedi İklim Dergisi, Mayıs 2005, Sayı:182, s.38
[3]- Dr. Azza el Sawi; “Necip Fazıl’ın Kısakürek’in İslâmî Düşüncesi”,  Necip Fazıl Armağanı, Hazırlayan: Mustafa Miyasoğlu, Marifet Yayınları, İstanbul 1996, s.54
[4] -M. Orhan Okay; Necip Fazıl Kısakürek, Şûle Yayınları, 3.Baskı, İstanbul 2003, s.22
[5] -Nurullah Çetin; Şiir Tahlilleri-1, Öncü Kitap, Ankara 2008, s.117/118
[6] -Burhanettin Duran; “Kısakürek’in Siyasi Fikirleri Üzerine Bir Değerlendirme”, Hece Dergisi, Sayı: 97,Ocak 2005, s.77/80/81
[7] -Suta Ak; “Bir İdeâlin Siyasî Aksiyon Ocağı: Büyük Doğu Cemiyeti”, Yedi İklim Dergisi, Mayıs 2005, Sayı:182, s.121
[8]-Necip Fazıl Kısakürek; Büyük Doğu Dergisi, 21. Yıl, Sayı: 7, 11 Kasım 1964, s.10
[9]-Orhan Okay; “Büyük Doğu”,TDV İslâm Ansiklopedisi,  C.6, İstanbul 1992, s.514
[10]-Ahmet Oktay; Cumhuriyet Dönemi Edebiyatı (1923–1950), Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1993, s.991
[11] -Abdullah Uçman; “Necip Fazıl’ın Çıkardığı Dergiler”, Kitaplık Dergisi, Sayı:50, Kasım-Aralık 2001, s.192
[12]- Necip Fazıl; Hücûm ve Polemik”, Büyük Doğu Yayınları, İstanbul 1992, s.43
[13] -Levent Cantek; “Büyük Doğu”, Modern Türkiye’de Siyasî Düşünce-Muhafazakârlık- Cilt: 5, 3.Baskı, İstanbul 2006,s.647
[14] -Abdullah Uçman; “Necip Fazıl’ın Çıkardığı Dergiler”, Kitaplık Dergisi, Sayı:50, Kasım-Aralık 2001, s.192
[15]-Orhan Okay; Silik Fotoğraflar, Ötüken Yayınları, İstanbul 2001, s.121
[16]-Hayreddin Karaman; Türk Düşünce Hayatı, Hazırlayan: Muharrem Sevil, Hece Yayınları, Ankara 2006, s.147
[17] -Cemil Koçak; “Türk Milliyetçiliğinin İslâm’la Buluşması Büyük Doğu”, Modern Türkiye’de Siyasî Düşünce -Milliyetçilik- Cilt: 4, 3.Baskı, İstanbul 2008, s. 602
[18]-İsmail Kıllıoğlu; “Bir Şairin Tarih Filozofu Olarak Portresi:Büyük Doğu”, Yedi İklim Dergisi, Sayı: 182, Mayıs 2005, s.28
[19] -Necip Fazıl Kısakürek; İdeolojya Örgüsü, Büyük Doğu Yayınları, 5.Basım İstanbul 1986, s.8
[20] -Hüseyin Arı; “Çile Yumağı”, İslâmî Edebiyat, Sayı:41, Eylül-Ekim-Kasım 2005, s.30
[21]-Ali Haydar Haksal; Necip Fazıl Kısakürek Büyük Doğu Irmağı, İnsan Yayınları, İstanbul 2007, s.122/125
[22] -Necip Fazıl Kısakürek; Büyük Doğu Dergisi, Sayı:5, 28 Ekim 1964, s.3
[23]- Mustafa Miyasoğlu; Necip Fazıl Kısakürek, Genişletilmiş 5. Baskı, Akçağ Yayınları, Ankara 2009, s.144/145
[24] -Necip Fazıl Kısakürek; Büyük Doğu Dergisi, Sayı:4, 21 Ekim 1964, s.6


* 'Değirmen' dergisi, 100 yılın dergileri özel sayısı

2012-12-03

Yedi İklim, ‘Sanat ve Vahiy’ diyerek yürüyüşünü sürdürüyor

Aralık 2012, Sayı: 273

Yedi İklim Aralık 2012 sayısında; sanatın egemen irade/ler tarafından insana dayatılan gerçeklik algısını farkettiren, insanın algı ve kavrayı
şında özgürlüğünü koruyucu en önemli araçlardan biri olduğunu hatırlatan bir sunuş yazısıyla açıyor kapağını.

“Evet, gerçekliği daha iyi kavrayabilmek için sanata ihtiyacımız var; kuşkusuz. Ancak, insana olduğu gibi ona da taşıyacağından fazlasını yüklememek koşuluyla” diye açıkladığı “sanat”ın, gelip dayandığı hattı da; ”Vahyin sınırına kadar” diyerek belirliyor ‘Sanat ve Vahiy’ başlıklı ‘sunuş’ yazısında.

Çünkü farkına varmak, gerçek olanı bulup onun ardı sıra yürümek isteği gün be gün kayıp gidiyor insanlığın ayaklarından.

Yedi İklim bu sayısında her zaman işaret ettiği ışığı farklı bir perspektiften sunuyor okuruna. İnsanın, hakikate ulaşma izini sürerken en fazla ihtiyaç duyduğu azıktan uzakta kalmasın ve gerçek olanın peşine düşsün diye biraz sanata ama mutlaka vahye yakın yürümenin anlamını hatırlatıyor.

Yedi İklim’in neredeyse her sayısında yaptığı gibi yine bir ‘hatırlatma’da bulunuyor edebiyat okuruna. Medeniyetimizin sanat izleğini günümüze resmetmeyi sürdürüyor da diyebiliriz. Hakk’a yürüyüşlerinin 300. Yılında Nâbî ve Itrî’ye bir vefa ifadesi de sayabiliriz. Zira Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) 2012 yılını şâir Nâbî ve bestekâr Itrî Yılı ilan etmişti.

Editörlüğünü Yakup Şafak‘ın yaptığı ’Nâbî ve Itrî dosyası’nda yer alan yazılardan Doç. Dr. Nuri ŞİMŞEKLER‘in “Hakk’a yürüyüşlerinin 300. Yılında NÂBÎ VE ITRÎ’YE VEFA” başlıklı yazısı yıl içerisinde yapılan etkinliklerle ilgili önemli ayrıntıları içeriyor. Prof. Dr. Rûhî Ayangil ’Ölümünün 300.Yıldönümünde Buhûrîzâde Mustafa Itrî Çelebi’ , Prof. Dr. Ahmet Sevgi ’Ölümünün 300.Yıldönümünde Şâir Nâbî’ , Dr. Yakup Şafak ‘Itrî’de Nâbî Sevgisi ve Bir Nazîre’, Adnan Karaismailoğlu‘Nabi’nin Şiir Dünyasındaki Mevlâna’, Timuçin Çevikolu ‘Buhûrîzâde Mustafa Itrî Efendi’, Yrd.Doç.Dr Mustafa Çıpan ‘Kûşe-i Destâr’, Ali Sözer ‘Nâbî’nin Gitmiş Redifli Gazeli ve Zamaneden Şikâyet’ başlıklı yazılarıyla dosyada yer alan isimler. Ayrıca Şair Nâbî ve Bestekâr Mustafa Itrî Efendi’nin n’atları da Yedi İklim’in bu sayısında içlenerek okunacak metinlerden.

273. sayısıyla 2012′yi uğurlarken Yedi İklim’in şiir sayfalarında,Mehmet Habil Tecimen ’İZ-RA-EL’, Adem Turan ‘Şiir Taşı / Tesbih Taşı / Köşe Taşı / Sınır Taşı’, Mustafa Uçurum ‘Yaşamak Yeni Bir Beste’, Yeprem Türk ‘Hava’, Ali Haydar Haksal ‘Neşter Ruhumu Doğruyor / Acı Şiir’, Bülent Timur Demirgil ‘Yalnız Kurt’, Ümit Zeynep Kayabaş ‘Eylül Yokuşu’, Gökhan Serter ‘Aynaya Görünme’, Mahmut Feyzi ‘Furuğ’ başlıklı şiirleriyle yer aldılar.

Ali Haydar Haksal ‘Bir Ben Vardı, Fatma Rânâ Çerçi ‘Sır Küpü’ başlıklı öyküler ise bu sayıda yer alan öykülerden ikisi.

Hasan Aycın ve Serap Ekizler her sayıda olduğu gibi yine kalemleriyle şiir çizmeye devam ediyorlar.

Yedi İklim Kasım 2012 sayısında Cahit Zarifoğlu‘nun ‘Katıraslan’ adlı radyo oyununu yayınlamıştı. Bu sayıda ise oyunun ikinci bölümü okuruna sunuluyor.

Itrî ve Nâbî adlı seperatörleriyle Mustafa Cemil Efe, ve her sayıda ebrularına aşina olduğumuz Özden Aydın da Aralık sayısında yer alan diğer isimler.

Ve Zeki Bulduk… Kendisinin en son Zanzibar’a gittiğini duymuştuk. Ve dönüşünde; “Orada Zanzibar diye bir ülke var. Orada Ayşe Mama diye bir kadın var. Orada yetimler var; gülmeyi bilen” diyerek bizlere “Afrika’yı ve dünyayı ayakta tutan ruhları” anlatır diye bekliyorduk. Ve Zeki Bulduk, Kurban Bayramı’nda Zanzibar’a yaptığı işte bu seyahati yazıyor Yedi İklim’in 273. Aralık sayısında.

Afrika’yı anlatıyor evet, Darusselam’ı, yetimhanedeki yetim zanzibar çocuklarını, Ayşe Mama’yı… Fakat Zeki Bulduk öyle sade bir gezi yazısı tadı katarak anlatmıyor elbette,” suni gerginliklerden, yasaklardan, insanın insana ettiği zulümlerden, rahatlık ve kapitalizmin insanı köleleştirdiği modern dünyadan” hesap sora sora “yetimlerle yediği yemekten kalan buruk tadı, sırtındaki milyonlarca siyahi gözü ve ‘bizi yalnız bırakmayın’ fısıltılarını döküyor içimize.

Zeki Bulduk’un ‘Dünyayı Ayakta Tutan Kadın ve Adam’ başlıklı yazısından bir alıntı ile tamamlayalım haberimizi:

“Victoria Gölü’nü ele geçirip içinde katil levrek yetiştiren doyumsuz Avrupa gözünü Hint Denizindeki o minik adaya dikmiş… Hintliler, Çinliler bir şekilde nüfusunun tamamı Müslüman olan bu adanın ekonomisini eline almak için çoktan kolları sıvamışken, hiç olmazsa dudaklarına bir parça bal çalmak, yüreklerine bir avuç su serpmek için orada olmak güzeldi. Ama asla yeterli değildi. Zira, okudukları Kur’an-ı Kerim dahi okumaktan lime lime olmuş o insanların öz be öz kardeşimiz olduğunu anlamak için evangelistlerin, misyonerlerin, Hintlilerin, doyumsuz Batının eline geçmesini görmemiz mi gerekiyor? ya da tv programlarında tarihini, binalarını, taş kentini, kaplumbağa ve maymunlarını, muz ve ananasının tadını anlatmanın yersizliği yerine; fakir insanların karınlarından-midelerinden yakalanacaklarını bilip o topraklara, o yüreklere daha yakın durmanın kardeşlik hakkı olduğunu düşünüyorum. ”



İçindekiler:

Yedi İklim
Sanat ve Vahiy

Mehmet Habil Tecimen
İZ-RA-EL

Adem Turan
Şiir Taşı / Tesbih Taşı / Köşe Taşı / Sınır Taşı

Mustafa Uçurum
Yaşamak Yeni Bir Beste

Yeprem Türk
Hava

Ali Haydar Haksal
Neşter Ruhumu Doğruyor / Acı Şiir / Söz Kelebeği

Bülent Timur Demirgil
Yalnız Kurt

Hasan Aycın
Çizgi

Ümit Zeynep Kayabaş
Eylül Yokuşu

Gökhan Serter
Aynaya Görünme

Mahmut Feyzi
Furuğ

Mustafa Cemil Efe
Hüsn-i Hat

Ali Haydar Haksal
Bir Ben Vardı

Fatma Rânâ Çerç
Sır Küpü

Cahit Zarifoğlu
Katıraslan -II-

Serap Ekizler
Çizgi

Nâbî
Biyografi

Yahyâ Kemâl Beyatlı
Itrî

Nâbî
Seperatör

Nâbî
Na’t

Prof. Dr. Rûhî Ayangil
Ölümünün 300. Yıldönümünde Buhûrîzâde Mustafa Itrî Çelebi (1630-1712)

Prof. Dr. Ahmet Sevgi
Ölümünün 300. Yıldönümünde Şâir Nâbî

Dr. Yakup Şafak
Itrî’de Nâbî Sevgisi ve Bir Nazîre

Adnan Karaismailoğlu
Nabi’nin Şiir Dünyasındaki Mevlâna

Buhûrîzâde Mustafa Itrî Efendi
Na’t

Itrî
Seperatör

Timuçin Çevikolu
Buhûrîzâde Mustafa Itrî Efendi

Doç. Dr. Nuri Şimşekler
Hakk’a Yürüyüşlerinin 300. Yılında Nâbî ve Itrî’ye Vefa

Yrd. Doç. Dr Mustafa Çıpan
Kûşe-i Destâr

Ali Sözer
Nâbî’nin Gitmiş Redifli Gazeli ve Zamaneden Şikâyet

Hayriye’den
Şair Nâbî’nin Oğluna İslâm Beş Şartı Hakkında Nasihatleri-1

Özden Aydın
Ebru

Zeki Bulduk
Dünyayı Ayakta Tutan Kadın ve Adam

E-POSTA GRUBU

Dergi~lik e-posta
dergilik@googlegroups.com