2008-09-27

Hüseyin Su ile "Hece" dergisi üzerine söyleşi


-Hece dergisi hangi kaygılarla yola çıkmıştı? Hangi zincirin halkası olarak kendini görüyor?

-Hece dergisi, üzerinde yaşadığımız coğrafyada, bu coğrafyanın toprağına, tarihine, maddi ve manevi iklimine yabancı olmayan, ters düşmeyen düşünce, kültür, sanat ve edebiyat geleneğini oluşturan zincirin halkalarından biri olmayı amaçlayan ve bu amacın gereği olan hassasiyetlerle tasarlanan ve yayımlanmaya devam eden bir yayın faaliyetinin adıdır. Takdir edersiniz ki, bu coğrafyada yaklaşık yüzyılı aşkın bir süreden beri uygarlık bağlamında bir düşünce ve inanç mücadelesi veriliyor; daha çok da bu mücadele yerli ve batılı kültür kotları üzerinden yapılıyor. Hece, işte bu bağlamda söz aldı ve onbir yıldır da konuşuyor. 1997 yılının ocak ayında yayıma başladı Hece dergisi. Dileğimiz, düşünce, sanat, edebiyat ve kültürel tasarımımızın sürmesidir.

- Eski edebiyat dergilerine baktığımızda bir ‘ocak’ vazifesini benimsediğini görüyoruz. Hatta sadece kalemin güçlenmesi değil kalbinde kuvvet bulması için terbiye metotlarını uyguladıklarını usta çırak ilişkilerini yaşattıklarını görüyoruz. Günümüz dergileri açısından baktığımızda bu hususiyeti kaybettiğimizi düşünüyor musunuz?

- Toplum olarak, büyük ve yaralayıcı bir değişim süreci yaşıyoruz. Bu süreç, belki insanımızın zihinsel ve kalbî olarak iğfal edilmesiyle başladı. İnsanın heva ve hevesleri tahrik edilerek ve iştihası azdırılarak sürdürüldü bu süreç. Ama sonunda köşe bucak bütünüyle hayatımızı kuşattı; sirayet etmediği alan kalmadı neredeyse. Değer yargılarımızın, ahlakî ölçülerimizin, inancımızın ve ilkelerimizin çizdiği sınırların yok sayıldığı özgürlükçü bir hayatın ardından ihtirasla, doludizgin koşmamıza ve bu arada kazancımızın, kaybımızın hesabını yapamayacak bir zihinsel yapıya sımsıkı sarılmamıza yol açtı. İşte bu karanlık ve izbe süreçte koşarken farkında olmadan kaybettiğimiz erdemlerimizden birisi de terbiye edilerek öğrenme sürecimizdir. Bizim geleneğimizde önemli kanallardan biri de edebiyatı, sanatı, kültürü ve düşünceyi bir terbiye süreci ve ahlak anlayışı içinde öğrenmektir. Edebiyatın da, kültürün de, sanatın da, düşüncenin de, yazının da... bir ahlakı, bir terbiye üslubunu içerdiği göz ardı edilemez. Sözünü ettiğiniz Mektep Dergiler/Ocak Dergiler böyle bir işlev görüyordu. Yazmayı öğrenirken bir inanç, düşünce ve ahlak paradigmasını; hatta bir hayatın bütün inceliklerini de o mektepte, o ocakta öğrenme imkânı buluyorduk. Yazının ve sözün sınırlarını, yazmanın, konuşmanın ve susmanın âdâbını da öğreniyorduk. Bunun bütünüyle ortadan kalktığını söylemek elbette yanlış olur. Ama kayıplarımızın çok büyük olduğunu da belirtmek gerekir. Modern hayatın altüst ettiği değerler karmaşasında bu tür hassasiyetlere rastladığımız dergilerimiz de var elbette. Önemli olan bunların sayısının çoğalarak bir çığır açmalarıdır. Hepimizin çalışmaları bu istikamette olursa sonuçta o ocak/mektep dergilerin küllenen ateşleri yeniden alevlenecektir kuşkusuz. Hece dergisinin iddiası da, çabası da, hassasiyeti de bunun içindir.

- Hecenin çıkışından bugüne kalite noktasında titiz davrandığını görüyoruz. Kriterleriniz neler?

- Hece’nin bir edebiyat dergisi oluşu, doğal olarak yayınladığımız ürünleri seçerken gözettiğimiz ölçülerin ilk önce bir edebiyat değeri ve düzeyi olmasını gerektiriyor. Bize ulaşan şiirin, öykünün, denemenin... Edebiyat ölçülerine vurulduğunda öncelikle ‘şiir, öykü, deneme...’ olması gerekiyor. Elbette bunlardan sonra da gözettiğimiz hassasiyetlerimiz oluyor. Çünkü biz, sizin de sözünü ettiğiniz mektep/ocak dergiler geleneğinden geliyoruz. Oralarda öğrendiğimiz ölçülerin, sınırların, hassasiyetlerin; yazı ahlakının korunması konusunda edebiyatçı duruşumuzu da bozmayacak titizliği gösteririz. Biliyoruz ki, hayatın bütünlüğü içinde hiçbir şey tek başına korunamaz; hepsi de çok ince, kılcal damarlarla birbirine bağlıdır.

- Sizce günümüzde edebiyat dergilerinin en temel problemleri nelerdir?

- İnsanlığın bugün gelip durduğu yerde yaşadığı hayatın temel ve tali problemleri neyse, edebiyatımızın ve edebiyat dergilerimizin temel ve tali problemleri de bunlardan ibarettir. Edebiyat diye adlandırdığımız emeğimiz, amellerimiz, bizim sağlıklı ya da yaralı kalplerimizden, kafalarımızdan; iç ve dış dünyamızdan; yani bütünüyle hayatımızdan sadır oluyor. Yazdığımız şiirler, öyküler, romanlar, denemeler... Bizim dışımızda değil, içimizde; o duygular, o düşünceler bizim duygularımız, bizim düşüncelerimiz; o eserlerdeki insanlar biziz; oralardaki hayatlar bizim hayatlarımız. Edebiyat ve edebiyat dergilerinin sorunlarına buradan bakmamız gerektiğini düşünüyorum. Edebiyat dergilerinin sorunlarının en başında, düşünce ve inanç çözülmesinin doğurduğu yaralanmadan hasıl olan marazîliğin, ruhsal ve ahlakî travmanın geldiğini düşünüyorum. Edebiyat, işte bu nedenle değer olma özelliğini yitirdi; hem de yalnızca okurlar açısından değil, yazarlar açısından da böyle olduğunu düşünüyorum. Yazı, terbiye etme (öğretme değil, terbiye etme) gücünü ve işlevini yitirdi. Yazı ve söz, çok üzücü ama ne yazıkki böyle güçten düştü; Sözün Düşüşü dediklerinin de işte böyle bir durum olduğunu düşünüyorum; buradan hareket ederek bu anlamlandırmayı, Yazının ve Sözün Düşüşü diye de tanımlayabiliriz. Yazı ve söz; genel anlamda edebiyat, varlık nedenini yitirmeye başladığı gibi amacını da yitirdi. Yazı ve söz; kendi değerleriyle görünmeyi ve varolmayı başarmak yerine, imajinal değerlerle varolmaya ve medyatik başarıyı elde etmeye çalışıyor. Edebiyatın öncelikle sağaltılmayı bekleyen yaralarının buralarda olduğunu düşünüyorum.

-Hece’nin özgün yanlarından birisi de özel sayıları. Hece dergisinde özel sayı hazırlama geleneği nasıl oluştu?

- Hece, bütünlüklü bir düşünce, sanat, edebiyat ve kültür projesinin adı olarak doğdu. Bir dergi çıkaralım, adını da Hece koyalım ve yazdıklarımızı burada yayınlayalım, gibi bir saikle yola çıkmadık. Yaşadığımız coğrafyanın, sahip olduğumuz tarihin, günümüzün ve geleceğimizin bize yüklediği sorumluluğun bilinciyle yazınsal bir eyleme soyunmak demekti Hece bizim için. Gerek tek tek her sayımız, gerek Heceöykü dergisi, gerek Hece Yayınları ve gerekse Hece dergisinin özel sayıları, bu sorumluluğun ve bilincin projelendirilmesinden ibarettir. Bildiğiniz gibi Hece dergisinin özel sayıları iki çizgide yapılıp hazırlanıyor. Birisi, Türk edebiyatının ikibin yıllık birikiminin bilânçosunu çıkarmayı, önümüze koyup üzerinde yeniden düşünebilmeyi ve böylece farkına varacağımız birikimimize yaslanma imkânı bulabilmemizi sağlamayı amaçlıyor. İkincisi ise; edebiyat, sanat, kültür ve düşünce alanında, özellikle de Cumhuriyet döneminde, düşünceleri, kişilikleri, hayatları, eserleri, dergileri ve siyasal faliyetleriyle özgün, öncü, yolaçıcı, yönlendirici düşünür, şair, yazar ve eylem adamlarının emeklerini, birikimlerini topluca değerlendirerek hatırlatmak ve üzerinde yeniden düşünülmesini sağlamak amacıyla hazırlanan özel sayılarımızdır.

- Edebiyatımız ve düşünce serüvenimiz açısından Hece dergisinin ileriye yönelik hedefleri nelerdir?

- Hece dergisini vareden nedenler ve amaçlarımız doğrultusunda yolumuza devam etmek... Hece dergisinin, Heceöykü dergisinin, Hece Yayınları’nın, yukarıda sözünü ettiğimiz değerler bağlamında oluşturacağı birikimin, hemen her anlamda ülkemizin önünün açılmasına katkıda bulunacağını umarak çabamızı sürdürmek ve yolumuza devam etmek...

-Çok teşekkür ederiz.

-Ben teşekkür ederim.


Söyleşi:
Mahmut Bıyıklı
www.sanatalemi.net

Hiç yorum yok:

E-POSTA GRUBU

Dergi~lik e-posta
dergilik@googlegroups.com