2008-09-27

"Hayat Ağacı" dergisi


Sivas'ta hep Selçuklu abidelerine yakın evlerde oturduk. İlkokul yıllarında okuluma giderken her gün önünden geçtiğim Gökmedrese, Sivas'ın hafızamdaki coğrafyasında çok belirgindir.

Kitaplarla tanışıp tarihe, edebiyata ve kültür meselelerine ilgi duymaya başladıktan sonra yaşadığım şehrin de azçok farkına varmış, o yıllarda Beş Şehir'ini okuduğum Tanpınar'ın üslûbunu taklit ederek bu abidelerden bazıları hakkında ufak tefek denemeler karalamıştım. Gökmedrese'yi de hayat ağacı motifinden hareketle yazmak istiyordum; bu motif hakkında yanlış hatırlamıyorsam Vakıflar Dergisi'nde rastladığım bir bilgiyi daktiloyla not etmiştim. Hayalimdeki yazıyı yazamadım, fakat o notu hep muhafaza ettim, arasam kitaplarımdan birinin arasında bulacağımdan eminim.

Hayat ağacı nedir mi? Bu kozmik ağacın Türklerin İslâm'dan önceki inanç sisteminde evrenin merkezini ve evrenle hayat arasındaki ilişkiyi belirlediği, sonsuzluğu, barışı, bereketi, bilgiyi, hikmeti ve devletin koruyucu kudretini temsil ettiği söylenir. Kutsal ağaç, devlet ağacı, altın ağaç gibi isimlerle de anılan hayat ağacı, İslâmî devirde cennet ağacına dönüşmüştü. Bu motife hemen bütün Selçuklu abidelerinde rastlanırsa da, Sivas'taki Gökmedrese'nin tackapısını iki taraflı süsleyen hayat ağaçları bir başkadır. Sanat tarihçileri Gökmedrese'dekilerin benzerleri gibi taşa değil mermere oyulduğu için özel bir önem taşıdığını söyler, geometrik düzenlemelerindeki tutarlılığa ve 'bezeme programı bakımından' gösterdikleri bütünlüğe dikkat çekerler.

Hayat ağaçları bir yana, Gökmedrese'nin kendisi, mermer işçiliğinin benzersiz bir örneği olan tackapısı, yivli minareleri, mavi ve turkuaz çinileriyle yekpare bir güzelliktir. Selçuklu veziri Sahib Ata Fahreddin'in mimar Kaluyan el-Konevî'ye yaptırdığı, 1271 yılında tamamlanan bu nefis eserin yakın zamanlara kadar harabe halinde olduğunu biliyor muydunuz? Restorasyon girişimlerinin hepsi sonuçsuz kaldığı için şehrin göbeğinde kendiliğinden çökeceği günü bekliyor, sadece Sivaslıların değil, tarih ve kültüre birazcık saygısı olan herkesin yüreğini sızlatıyordu. Bunları anlatırken geçmiş zaman sigasını kullanıyorum, çünkü Gökmedrese ikinci hayatını yaşamaya başlamış bulunuyor. Sivas'ın yetiştirdiği çok değerli bir sanat tarihçisi ve restoratör olan Burhan Bilget'in yönettiği 2006 yılından beri sürdürülen restorasyon çalışmaları sayesinde adeta yeniden doğan ve yakında Vakıf Eserleri Müzesi olarak hizmete açılacak olan Gökmedrese, artık utanç değil, bir iftihar vesilesidir (Burhan Bilget'in restorasyon sırasında yaptığı kazılarda sapasağlam bir hayat ağacı daha bulduğunu da kaydetmek isterim).

Okumakta olduğunuz yazıya aslında Hayat Ağacı dergisinden söz etmek niyetiyle başlamıştım. Gökmedrese Sivas'ın sembolü, tackapısındaki hayat ağacı ise Sivas Hizmet Vakfı'nın amblemidir. Bu vakıf, üç ayda bir, Hayat Ağacı adında, kapağı, iç düzeni, baskısı ve muhtevasıyla hemen dikkati çeken nefis bir dergi çıkarıyor. Türkiye'de onunla yarışabilecek tek şehir dergisinin Sultanşehir adıyla yine Sivas'ta çıktığını söylersem şaşırmayınız. İki şehir dergisini rahatlıkla yaşatabilecek zengin bir enteleküel birikime ve seçkin aydınlara sahip olan Sivas, üzerinde oturduğu zengin mirasın farkında ve bu mirası bütünüyle yok olmadan kayda geçirme gayretindedir.

Sivas'ın tarihi, kültürü, mimari mirası, beşerî dokusu, gelenekleri, görenekleri hakkında vukufla yazılmış yazılar, eski, nostaljik fotoğraflar ve profesyonelce çekilmiş yeni fotoğraflarla bezenerek büyük bir özenle hazırlanan Hayat Ağacı'nın yeni çıkan on birinci sayısını görünce, "Eyvah" dedim, "yazmayı hayal ettiğim konulardan birine daha el atmışlar!" Hayat ağacını, sekizinci sayıda, asıl mesleği eczacılık olmakla beraber, ömrünü Sivas kültürüne adamış bir araştırmacı olan Müjgan Üçer hanımefendi yazmıştı; yeni sayıdaki Kadı Burhaneddin yazılarından biri de onun imzasını taşıyor. Anadolu Selçuklu Devleti yıkıldıktan sonra kurulmuş beyliklerinden biri olan Eratna Beyliği'nde önemli görevlerde bulunan ve bu beyliğin zayıf düşmesi üzerine Sivas'ta kendi devletini kuran Kadı Burhaneddin -ki kabri Sivas'tadır- Türk edebiyatının yetiştirdiği en ince şairlerden biriydi. Belki bir gün başka bir vesileyle uzmanlar dışında kimsenin bilmediği bu lirik tuyuğ şairinden uzun uzadıya söz ederim. Tuyug, bilindiği gibi, aruz vezniyle aaxa düzeninde kafiyelenen ve bir yönüyle rubaiye, bir yönüyle maniye benzeyen, sadece Türk şiirine has bir nazım şeklidir ve muhtemelen Anadolu'da ilk defa Kadı Burhaneddin tarafından kullanılmıştır.

Gökmedrese hakkında hayat ağacı motifinden yola çıkarak bir deneme yazmayı düşündüğüm ilkgençlik zamanlarımda Kadı Burhaneddin'le de epeyi ilgilenmiş, tuyuğlarını ezberlemiştim; onu Gökmedrese'nin karşısında durup tackapısındaki tezyinatı uzun uzun seyrederek tuyuğlar devşirirken hayal ederdim.

Hayat Ağacı'nın her sayısı beni çocukluk ve ilk gençlik zamanlarıma götürüyor, hatıralarımı canlandırıp hayalimi kanatlandırıyor. Seviyorum Hayat Ağacı'nı.

Bütün Anadolu şehirlerinin bir Hayat Ağacı'na ihtiyacı var, diri kalmaları için.

Beşir Ayvazoğlu

"Zaman" gazetesi
25 Eylül 2008

Hiç yorum yok:

E-POSTA GRUBU

Dergi~lik e-posta
dergilik@googlegroups.com