2011-02-07

TYB Akademi Gazâlî sayısı ile çıktı

TYB Akademi birinci sayısını İmam-ı Gazâlî’ye ayırdı…

Türkiye Yazarlar Birliği bünyesinde çıkarılan, sosyal bilimler alanında bir boşluğu dolduracak bilimsel-hakemli bir dergi olan TYB Akademi birinci sayısıyla okurlarıyla buluştu.

Ülkemizde bilimsel-hakemli dergiler genellikle üniversitelerin Sosyal veya Fen Bilimleri Enstitüleri tarafından çıkarılır. Bu dergilerde hiçbir zaman gerçek okuyucu kitlesiyle buluşmaz. Üniversitelerin bu akademik çalışmalarından da haberdar olanların sayısı çok sınırlıdır. Bir de bu dergilere yazı gönderen akademisyenlerin bilimsel yayınlardan toplayacakları bonustan başka kaygıları da yoktur. Hatta bu bilimsel dergilerde yayınlanan makalelerin özellikle büyük iddialar taşımamasına ve tartışma yaratmamasına özen gösterilir. Bilimin ve bilimsel düşüncenin en büyük engeli de işte tam budur.

Aslında akademik hiyerarşi bilim camiasında çok sert ve acımasız işletilmekte olduğundan dolayı bilimsel makalelerde dikkat edilmesi gereken iki husus öne çıkar. Bunlardan birincisi ne kadar çok dipnot gösterdiğiniz bir ölçüdür. İkincisi ise ne kadar yabancı kaynaklara başvurduğunuzdur. Dolayısıyla böyle bir bilimsellik modern şerhçilikten öteye gitmemektedir.

TYB Akademi bu anlamda kapılarını bütün bilim insanlarına açarak, özgürce tartışacakları bir platform oluşturacaktır. Bilim insanlarının yazdıkları önemli çalışmalar sadece üniversite koridorlarında kalmayacak toplumun tüm kesimine yayılabilecektir.

TYB Akademi birinci sayısını da çok anlamı bir konuya ayırarak, vefatının 900. yılı münasebetiyle İslam düşünce geleneğinin kutuplarından olan İmam-ı Gazâlî’yi işlemiş. Gazâlî hakkında uzun zamandır bilim camiasında parça parça birçok çalışma yapılıyor, muhtemelen de yapılacak. Ancak TYB Akademi 2011 yılında Gazâlî temalı ilk icraatı yaptı ve Gazâlî’ye yakışır dolu dolu kitap formatında bir dergi çıkardı.

TYB Akademi’nin birinci sayısı olmasına rağmen Gazâlî sayısında hiçbir yerde yayınlanmamış tam 14 özgün makale bulunuyor. Derginin sunuş yazısını TYB Vakfı Başkanı D. Mehmet Doğan yapmış. Daha sonra ise Hanifi Akın tarafından kısa bir Gazâlî biyografisi yer alıyor.

Prof. Dr. Hüsamettin Erdem “Gazâlî’de Akıl Din İlişkisi” makalesinde Gazâlî’de aklın yüksek bir şerefe sahip olduğunu, bilginin kaynağı, esası, doğduğu yer saydığını ve onun verdiği hükümlerin de doğru olduğundan söz eder. O, nesneleri bilmede, Allah’ı, peygamberi ve dini bilip tasdik etmede akla büyük bir değer vermiş, aklın hem dünya hem de ahiret mutluluğuna vesile olduğunu belirtmiştir. Gazâlî, eşyanın sırrına, hakikatine ve bâtınına da ancak akılla ulaşabileceğimizi, bunların edep ve hikmetini ancak akılla bilebileceğimizi ve çözebileceğimizi belirtir. Gazâlî aklı dinin kaynağı, ilahî teklifin muhatabı, sorumluluğun dayanağı olarak kabul etmesinden bahsediyor.

Prof. Dr. İbrahim Emiroğlu “Gazâlî'nin Tehâfüt’ünde Muhataplarını Veya Muarızlarını Red Gerekçeleri”nde İslam düşünce tarihinde önemli bir yere sahip olan Gazâlî, meşhur Tehâfüt’ünde gerçeğe değil de nefislerin uymaları, lafızları sağlam kullanmamaları , zayıf gerekçelere dayanmaları, eksik bilgiye veya kapsamlı düşünmemeye dayanmaları, delillerinin veya açıklamalarının akla ve mantığa uygun olmaması, zaruriyata ve burhana, yani kesin kanıta dayanmamaları, neden olmayanı neden olarak almaları , farklı iki meseleyi cemetmeleri, mukaberede (delil getirmeden büyüklenme veya dayatmada) bulunmaları ve Resulün haberine ve şeriatın bildiklerine ters düşmeleri gibi ciddi ana gerekçelerle muhataplarını veya muarızlarını redde giriştiğinden bahsediyor.

Doç. Dr. Mustafa TEKİN “Gazâlî: Soyut Okumalar Ve Kalıp Yargıların Ötesinde” adlı makalesinde Gazâlî’nin bugün için ifade ettiği anlamı tartışmaya çalışıyor. Bu sebeple Gazâlî ile ilgili kalıp yargıların içeriğini sorgulamakta; Gazâlî’nin günümüze nasıl bir menfez açabileceğini; katkı ve zaafiyetlerinin neler olduğunu temel sorunsal olarak ortaya koymayı istemektedir. Gazâlî, kendisini eleştirenler tarafından da etkinliği kabul edilen bir şahsiyettir. Ancak o, bazı kalıp yargılar etrafında ve sağlıklı okumalardan yoksun bir şekilde portreleştirilmektedir. Onu aklı durdurmak ve İslam dünyasını geri bırakmakla suçlamak aşırı bir yargı ve genelleme olacaktır. Biz bu makalede, Gazâlî’nin yaklaşımlarının bazı açılardan zaafiyet taşıdığına değinirken, bazı açılardan da bugünün düşünsel dünyasına bir katkı sağlayabileceğini düşünüyoruz. Bundan dolayı Gazâlî’nin bir taraftarlığın nesnesi olmaktan çok, düşüncelerinin derinlikli analiz edilmesini öneriyor.
Yrd. Doç. Dr. Aydın IŞIK “Felasife’nin Vahiy Anlayışına Bir Eleştiri: Gazâlî Örneği” çalışmasında Fârâbî ve İbn Sînâ’nın felsefi sistemleri içerisinde vahiy ya da nübüvvet anlayışlarını ortaya koymakta ve geleneksel Sünni teolojisinin önemli temsilcilerinden biri olan Gazâlî’nin ‘felasife’nin vahiy anlayışına yönelttiği eleştirileri içermektedir. Fârâbî, Grek filozoflarında bulunmayan fakat kendi kültüründeki bir meseleyle yüzleşmek zorunda kalmış, otantik bir nübüvvet/vahiy teorisi geliştirmiştir. Onun takipçisi İbn Sînâ hocasının izinden giderek Fârâbî’nin vahiy teorisini, içinde yaşadığı kültüre biraz daha yakınlaştırmaya çalışmıştır. Bir inanç krizi yaşayan Gazâlî’nin olayların esasını ve hakikatini anlamaya olan susamışlığı, onu hem kendi düşünsel hayatını hem de hakikati kendilerinin bildiklerini iddia edenlerin metotlarını tahlil ve tenkit etmeye sevk etmiştir. O, şüpheci ve tenkitçi bir zihniyetle felasifenin vahiy hakkındaki düşünsel ve inançsal yaklaşımlarını anlamaya çalışmış, bu çaba onun farklı bir vahiy anlayışı geliştirmesini sağlamıştır.

Doç. Dr. Ömer Bozkurt “Gazâlî’nin Tanrı Anlayışı” makalesinde Gazâlî’nin Tanrı anlayışını felsefi temelleriyle birlikte inceliyor. Ancak bunu gerçekleştirirken İbn Sînâ’nın konuyu işleyiş biçimini temel bir çerçeve yaparak bu çerçeve içerisinde Gazâlî’nin bakış açısıyla zorunlu varlığı ve onun varlıksal zorunluluğunu, nedensizliğini, tekliğini (ortaklığı kabul etmemesi) ve birliğini/basitliğini (çokluğu barındırmamasını) de ortaya koyuyor. Bu doğrultuda varlık-mahiyet ve zât-sıfat ilişkisi gibi yoğun tartışma konularına da değiniyor. Gazâlî’nin bu konulardaki bakış açısını büyük oranda İbn Sînâ’nınkiyle karşılaştırarak göstermeye çalışıyor.

Doç. Dr. Mustafa Tekin “Gazâlî’nin Akıl Eleştirisi”nde Gazâlî’nin İslam felsefesinde akla verilen anlamın yeniden değerlendirilmesinde önemli bir yere sahip olduğundan bahsediliyor. Tekin çalışmasında “O, özellikle dinsel bilginin akıl yürütme yoluyla değil de aklı-üstü bir yetiyle elde edilebileceğini savunmakla Aristotelesçi felsefe anlayışından ayrılır. Bu akıl-üstü yeti, seçkin birtakım insanlara (peygamberler ve veliler) özgüdür. Diğer insanlar ise bu bilgilere akıl yürütme yoluyla değil, ancak iman yoluyla katılabilir. Şu var ki, Gazâlî’nin kalp, nur, sezgi gibi kavramlarla anlam çerçevesini oluşturduğu bu yeti, akıldan tümüyle ayrı bir yeti olarak düşünülemeyeceği gibi iman da akıl ile doğrudan ilişkilidir. Dolayısıyla dinsel bilgiyi ortaya koyan yetinin aşkın niteliği bu bilginin akıldışı ya da akla aykırı olduğu anlamına gelmez. Çünkü bilginin yeri ve nedeni bakımından akli bilgi ile dinsel bilgi arasında hiçbir ayırım yoktur. Bu bakımdan Gazâlî, akıl-din ilişkisinde uzlaşmacı bir düşünür olarak görülebilir” diyor.

Yrd. Doç Bülent Çelikel “Ulemanın İhaneti: Gazâlî’nin Ulema Eleştirisi” makalesinde ise önemli tespitlerde bulunarak “Onun özellikle İhyâ’ adlı eserindeki eleştirilerin merkezinde döneminin uleması yer alır. Ona göre toplumdaki ahlaki çöküntünün baş müsebbibi ulemadır. Asıl amacı iyiliği yüceltmek (emr-i ma’rûf) olan ulema, maddi menfaat sevdasına kapılarak bu amacından uzaklaşmıştır. İşte ulemanın toplumsal rolündeki bu sapma, Fransız düşünür Benda’nın 19. yüzyıl aydınına yönelttiği ve “ihanet”le tanımladığı eleştiriye uymaktadır. Söz konusu eleştiriler, makale boyunca bu fikrî temel üzerinde ve Gazâlî’nin Munkız adlı otobiyografisi paralelinde ele alınacaktır” diyor.

Yrd. Doç Cemil Oruç “Gazâlî’de Ahlaki Değerler Eğitimi” nde onun ahlaki değerden neyi anladığını tespit ettikten sonra ahlaki değerlerin kaynaklarını ve oluşum süreçlerini incelemeye çalışıyor.

Doç. Dr. Hasan AYIK “Gazâlî ve Nedensellik Meselesi” Gazâlî’nin nedensellik eleştirisinin, epistemolojik bir ilke olan nedenselliğe değil, ontolojik gerçeklik olarak kabul edilen zorunlu nedensellik anlayışına yönelik olduğunu açıklamaya çalışıyor.

Yrd. Doç. Dr. Ömer Faruk Altıparmak “Gazâlî Ve Tasavvuf” çalışmasında Gazâlî’nin kısaca hayat hikâyesinden hareketle geçirdiği düşünsel merhalelere yer veriliyor. Bu süreçte Gazâlî’nin arayışına değinilerek, tasavvufta karar kılması üzerinde durulmuştur. Ayrıca Gazâlî’nin bazı hususlardaki felsefi eleştirileri ve aklın sınırlılığına yönelik konulara değinilmiştir.

Erdoğan Yılmaz “Gazâlî’nin İslam İktisat Felsesefesinde Endüstüriyel Kapitalizme Bakışı” makalesinde İslam iktisadı alanında çok değerli ve zengin çalışmalar yapılmasına rağmen, iktisadi düşünce, üzerinde yeterince çalışılmamış alanlardan birisidir dedikten sonra makalesinde İslam iktisat felsefesi İslam-sosyalizm, sosyal adalet gibi kavram ve düşüncelerle açıklanmaya çalışılmıştır.

İhsan Yilmaz Bayraktarlı “İslam Felsefesinin Doğuşunda Eflatun-Aristoteles Felsefesinin Etkisi”nde özelde Eflatun’un genelde ise Yunan felsefesinin İslam felsefesinin doğuşuna etkileri ve ne ölçüde kabul gördüğü incelenmekte, ana tema olarak da bu felsefi düşüncenin ortaçağ İslam filozofları tarafından ne ölçüde kabul görüp ne derecede tatbik edildiği ele alınmaktadır.

Derginin en son makalesi ise Yusuf Turan Günaydın tarafından hazırlanan “Gazalî Bibliyografyası” ile son buluyor. Dergi temini için; www.tybakademi.com


Abdussamed Kara

Hiç yorum yok:

E-POSTA GRUBU

Dergi~lik e-posta
dergilik@googlegroups.com