2008-08-21

Mustafa Aydoğan’la “Edebiyat Ortamı” Üzerine...


Edebiyat Ortamı'na bir kez de bizden merhaba. Dergiler edebiyatın soluk aldığı alanlardır. Bir sanat-edebiyat dergisi yalnızca bir dergi değildir. Aynı zamanda oluşturduğu ortamla sanata süreklilik kazandırır. Bu düşünce çerçevesinde üçüncü sayısı yayımlanan Edebiyat Ortamı dergisinin yayın yönetmeni Mustafa Aydoğan'la edebiyat ortamını ve Edebiyat Ortamı'nı konuştuk.

Bugünkü Edebiyat Ortamı dergisiyle 1990'ların sonundaki Edebiyat Ortamı dergisi arasında farklar var mı?

Elbette var. Edebiyat Ortamı'nı 1997 yılının başlarında çıkarmaya başladığımızda şartlar başkaydı, şimdi başka. Her şeyden önce, kadro tamamen farklı. O zaman ki arkadaşlardan benim dışımda hiç kimse yok bu yeni dönemde. Herkes farklı mecralarda aktı, farklı yollara gitti. Bu yeni bileşim yeni bir akış biçimi getiriyor.

Aslında, yeni dönemle eski dönemi birbirinden tamamen ayırmak lazım. Aynı ismin kullanılmaya devam edilmesi, önceki dönemin bir devamı şeklinde algılanmamalı. Edebiyat Ortamı adını yeniden kullanmamızın kendine özgü bir öyküsü var:

Arif Ay'la birlikte uzun süredir yeni bir dergi çıkarmayı planlıyorduk. Günlerce konuştuk, tartıştık. Server Vakfı'nın, bize, dergi çıkarmamız yönündeki teklifi ve gerekli şartları sağlayacaklarına ilişkin sözleri üzerine dergi çıkarma planımız daha bir netlik kazandı. Diğer arkadaşların da katıldığı birkaç toplantı sonunda dergi çıkarmaya karar verdik. Dergi adının da YAZISAATİ olmasını kararlaştırdık. Fakat, Vakıf başkanı Mehmet Ali Bulut'un Edebiyat Ortamı adını kullanmamız yönündeki teklifi işin rengini değiştirdi. Yeni bir dergi isminin yeni yasal zorluklar çıkaracağı ve Edebiyat Ortamı adının henüz vakfın uhdesinde olduğu ve derginin yasal olarak kapatılmamış olduğu ifade edilince biz de bu teklife sıcak baktık. Zaten bu ad bizim bulduğumuz bir addı, bu adı biz koymuştuk. Biz de 'tamam' dedik, ve böylece Edebiyat Ortamı 'yeniden' yayınlanmaya başlamış oldu. Yazısaati'ni de dergimize bir bölüm adı yaptık.

Türkiye'de ve dünyada nasıl bir edebiyat ortamı var?

Açıkçası, diğer ülkelerdeki edebiyat ortamından pek haberim olduğunu söyleyemem. Yabancı yayınlara zaman zaman göz atıyorum. Yeterli bir fikrim olduğunu söyleyemem gene de.

Edebiyat, özel bir duyarlık çatısıdır. Bu çatı, zamanın geniş bir kesiminin üzerinde kuruludur. Bugünden yarına bir şey söylemek zor. Ama, yazılar, dergiler, şiirler kendilerine hayat bulduğu müddetçe, var olduğu müddetçe edebiyat ortamı da diriliğini koruyor demektir. Kavgaların, kişisel hırsların, gündelik olayların biraz üzerine çıkıp baktığımızda bir edebiyat ortamının var olduğunu görürüz. Ümitsizlik noktasından hareket etmemek lazım. Niteliksiz olanın egemenliği, örtücülüğü geçicidir. Kalabalık olandan yola çıkarak değil, nitelikli olandan yola çıkarak baktığımızda edebiyatın kendine özgü bir ortamının olduğunu ve Türkiye'nin damarlarına buralardan kan pompalandığını görebiliriz.

İşin aslı şu ki, edebiyat ortamının temel özelliği 'yetim bir çocuk gibi' oluşudur. Zayıftır, narindir, gerilerdedir ama etkin olmadığını söyleyemeyiz. Yazı, şiir, düşünce her zaman gerilerden (derinlerden) gelir ve nihayetinde en öne geçer. Aceleci olmamak lazım.

Edebiyat Ortamı, edebiyata nasıl bir bakış açısı getirecek, alıştığımız dergilerin dışında ne gibi kazanımlarla bizi zenginleştirecek? Edebiyat Ortamı'ndan nasıl bir işlev beklenmeli? Edebiyat Ortamı okurlarına nasıl bir edebiyat ortamı sunuyor?

Açıkçası, size garip gelecek ama, bu soruların cevabını ben de merak ediyorum. İsterseniz, birlikte bekleyelim ve sonucun ne olacağını görelim.

Şöyle ya da böyle büyük laflar etmek kolaydır. Şimdi burada birçok şey söyleyebilirim. Ama bunların bir önemi yok. Yazıyorsanız, bir iddianız var demektir. Dergi bir sonuçtur. Kendine özgü şartları ve var oluş biçimleri vardır.

İddiasız yola çıkılmaz ama samimiyetsiz iddia çürüktür. Biz, bir dergi çıkardık. İçine de türlü türlü metinler koyduk. Sırrımız onların içinde saklı. Bu saklı şeyi hemeninden söylemek kolay değil. Bütün yapıp etmelerimiz ve iddialarımız o metinlerin içinde mevcut. Görenler görecektir. Mücevheri bulmak isteyen denizin dibine inmek zorunda.

Edebiyat Ortamı, niçin yaşıyorsak onun için çıkıyor.

Tavır dergiciliği, varoluş dergiciliği, can sıkıntısı dergiciliği, kurum dergiciliği ifadelerinden hangisi/hangileri Edebiyat Ortamı'nı ifade edecek nitelemelerdir?

Sözü iddiaya boğmak doğru olmaz. Belki hepsidir. Belki de hiç biri. Bir tavrımız da var, var olmak sancısı da çekiyoruz, canımız da sıkılıyor, kurumsal bir tarafımız da var. Hangisine meyletsem diğerinin hakkı kalacak. Kısacası, bir şeye ad koymuşsanız, bütün koşullara yeni bir düzen vermişsiniz demektir. Ad koyduğunuz şey, hayatiyet kazanır, can bulur, canı olan herkesi bulur. Biz bir dergi çıkardık ve ona bir ad koyduk. Artık herkes onunla birlikte yaşadığının farkında olacak.

Dergicinin tanımını yapmak ve ruh hallerini belirlemek gerekse...

'Dergici' nasıl biridir, inan ki hiç bilmiyorum. Ömrümde tek bir dergi çıkardım. O da, Edebiyat Ortamı. Ben sadece şunları biliyorum: dergi çıkaran insanlar var, o dergilerde yazanlar var, şairler var, bir de okurlar var. Dergi çıkarmak her yazar, her şair için bir tutkudur. İnançtır. Derginin bizzat kendisi bir üründür. Dergi, edebiyatın bir parçasıdır. Çünkü hayatın bir parçasıdır.

Edebiyatta işlevi olan bir dergiyi yönetenlerin kendilerini önemsemesini, edebiyata yön verdiklerine inanmalarını doğal mı karşılamalı?

Edebiyatta 'işlevi' olan bir dergiyi yöneten insanın kendini önemsemesini neden doğal karşılamayalım ki! 'İşlevi' olmak kendi başına önemli bir şeydir zaten. İşlev varsa, yön verme de vardır. Ama, bu 'işlev'den ne anladığımızı açıklamamız gerekir. Kendini önemsemeyen insan var mıdır, bilmiyorum. Hele önemli işler yapıyorsa, yaptığı işin bir 'işlevi' varsa o, bizzat önemli bir kişidir zaten. Kendini önemsemelidir.

Edebiyata yön vermek, kolay bir iş değil. Önce kendi yolunuzu bulmuş olmanız gerekir. O yolda usanmadan, yorulmadan, çizginizden şüphe etmeden gidebiliyorsanız sonuçta bir menzile ulaşırsınız. Tercihler, yapıp-etmeler büyükse, yeniyse, yürekleri ve bakışları olanlar, dikkatleri zekanın ateşiyle uyarılmış olanlar size gelecek ve sizinle birlikte yeni ve farklı bir başlangıca adım atacaklardır. İlla böyle bir sonucu hedeflemiş olmanız gerekmez; işinizi yapmanız yeter.

Türkiye özelinde ve zamandizinsel olarak ele alındığında Edebiyat Ortamı'nın kendini konumlandırdığı düşünsel, kültürel ve toplumsal gelenek desek neler söylersiniz?

Bu derginin kadrosunda yer alanlar, edebiyat dünyasının yabancısı olduğu insanlar değil. Her birinin neler yaptığını ve nereden geldiğini herkes biliyor, daha neler yapabileceklerini de tahmin edebilmeliler.

Arif Ay, Turan Karataş, Gökhan Özcan, Erdal Çakır ve… Bu isimlerin hepsi birer gelenek zaten. Ve diğer arkadaşlar… Türkiye'nin aydınlık yüzleri… Hakikatli olmayı var olmanın temel şartı olarak görüyor onlar. Bu toprakların sahibi olduklarını enine boyuna biliyorlar.

Dergi çıkarmak giderek zorlaşan bir uğraş halini almaya başladı. Öte yandan dergi sayılarında ciddi artış var. Dergi sahiplerinin, derginin nitelikli olmasına, edebiyatta saygın bir yer edinmesine pek aldırmayıp, yalnızca derginin kendini kurtarmasını değil, kazanç sağlanmasını da istemesinin dergilerdeki nitelik kaybı üzerindeki etsi nedir?

Edebiyat dergisi çıkaranların bu işten bir kazanç sağlayamayacaklarını (parasal anlamda) baştan bildiklerini sanıyorum. Para kazanmak için bir edebiyat dergisi çıkarmaya kalkan kişi zaten Türkiye'de yaşadığının farkında değil demektir. Keşke kazansalar. Edebiyatla geçimlerini sağlayabilseler. Hiç fena olmaz.

Edebiyat Ortamı'nın yayın serüveninde bir okul işlevi de gördüğünü/göreceğini de kabul edilir miyiz? Hem ilk sayısında yer alan, "Geleceğin mimarlarının ilk mektebi" vurgusundan hem de dergide yer alan "yazarlığın eteklerinde" isimler bakımından "Edebiyat Ortamı Okulu' tanımı, derginin işlevlerinden birini işaret ediyor sanırım.

Okul' olma iddiası çok büyük bir iddiadır. Bugünden bir şey söylemek zor. Gelecek ne gösterecek bilmiyorum ama genç arkadaşların dergide yer almasına özen gösteriyoruz. Bugüne değin çıkardığımız üç sayıda bir çok yeni isme yer verdik, ilk ürünleri bizim dergimizde yayınlandı. Gençlerin dergimizde yer almak istediklerini biliyoruz, görüyoruz, hissediyoruz. Birçok şiir ve yazı geliyor. Çoğu, genç arkadaşlardan. 25 yaş civarındalar. Onlarla yazışıyoruz, ürünleri üzerinde kanaatlerimizi belirtiyoruz. Sadece yazı/şiir gönderen kişiler olmalarının ötesinde bir ailenin parçası olduklarını hissetsinler istiyoruz. Bir çok arkadaşa, ürün gönderen bir çok arkadaşa neden dergimizde yer almak istediklerini sordum. Bu önemli çünkü. Ve çok olumlu cevaplar aldım. Her dergi, kendi yetiştirdiği yazarla, şairle vardır biraz da. Eğer Ankara'da iseler derginin bürosuna uğramalarını istiyoruz. Görüşmek, tanışmak, muhabbet etmek için. Dergi, sadece yazıdan ibaret bir şey değil ki! Onun içine biraz da muhabbet ateşi katmak lazım. Çocuğu sevgi büyütür derler ya, aslında her şeyi sevgi büyütüyor.

Size edebiyatı sevdiren etkenler, kişiler kimlerdi? Yetişme ortamınızda tarihsel, toplumsal, kültürel ortam nasıldı?

'Edebiyat' dergisi. Nuri Pakdil'in çıkardığı dergi. Lise yıllarında, bir gencin kendini kendince tanımlamaya başladığı yıllardır liseli yıllar, kendimi Edebiyat dergisinde yazan kuşağın arasında buldum. Ankara'dan gelip gidiyorlardı ve çoğu benim okumakta olduğum liseden mezundu. Biliyorsunuz Maraş'lıyım. Bu şehrin doğal iklimidir zaten edebiyat. Gerçekten, bu doğallığı en fazla hisseden kişilerden biri oldum. Denebilir ki, o iklim içinde edebiyatla ilgilenmekten ve hayata edebiyat penceresinden bakmaktan başka şans kalmıyordu. En azından bizim için öyleydi. Bütün arkadaşlarım yazıyor, okuyor, yani bir şekilde edebiyatla ilgileniyordu. Bazen Maraş'ın daracık bulvarlarında sabahlara kadar dolaşıyorduk. Konuştuğumuz iki temel konu vardı: edebiyat ve aşk. Hepimiz aşıktık çünkü, her genç gibi. Edebiyat dergisi, beni ve benim kuşağımı derinden etkilemiştir.

Ama, Sezai Karakoç ve Cahit Zarifoğlu okumamış olsaydım, yine de bir yerlerde kesintiye uğrayabilirdi edebiyatla ilişkim. Zarifoğlu, ilk okuduğum günden bugüne benim için bir muamma olmuştur.1982 yılında da böyleydi hâlâ da böyledir. İlk zamanlar anlamadığım için bir muammaydı, sonraları anladığım için bir muamma oldu. Zarifoğlu, bir deniz gibidir. Sonsuzluk hissi verir insana. Karakoç ise, dehâsının gölgesinde küçücük nefesimle yaşamaktan mutlu olduğum bir bilgeydi.

Arif Ay'ın edebiyat dergilerini değerlendirme düşüncesi nasıl oluştu?

Arif Ay, usta bir şair. Öteden beri bu tür bir düşüncesi vardı zaten. Edebiyat Ortamı ona bu düşüncesini gerçekleştirme fırsatı vermiş oldu. Gerçi daha önce Kayıtlar dergisinde de benzeri bir uğraş içine girmişti. Orada yaptığı değerlendirmeler yankı uyandırmıştı. Ne var ki pek uzun ömürlü olmamıştı.

Usta bir şairin dergilerdeki ürünler hakkında düşüncelerini belirtmesi bir ihtiyaç olarak hissediliyordu zaten. Her yazar, her şair yazdığının karşılığını görmek, onunla ilgili bir şeyler duymak ister. Eğer bu, yetkinliği konusunda kuşku duymadığı bir imzadan gelirse ona kulak kesilir. Bu tür değerlendirmeler, verilen çabalara bir yankı oluşturur. Her zaman geçerliliği vardır. "Dergiler Arasında" başlığıyla dergimizde yer alan bu değerlendirmelerin ilgiyle okunduğunu biliyoruz, duyuyoruz.

Üç adımlık koşu çerçevesinde kimler gelip kimler geçti Edebiyat Ortamı'ndan, kimler gelecek?


Bekleyelim, görelim. Her insan gibi, her derginin de bir kaderi vardır. Geçmiş, geçmiştir; geleceği de bilemeyiz. Bize düşen çalışmak, gayret etmek ve dua etmektir.

Türkiye'de çıkan edebiyat dergileri arasında nitelikli dergilerin yayımını sürdürmesinin pek kolay olmadığı görüşüne katılır mısınız? Edebiyat Ortamı dergisi, kısırdöngüyü bozabilecek mi?

Türkiye'de bir edebiyat dergisi çıkarıyor olmak bir çok zorluğa aday olmak demektir. Dergi çıkaran herkes bana hak verecektir. Mesele, nitelikli olup olmamayı da aşıyor. Dünyanın en nitelikli dergisini de çıkarsanız iyi bir dağıtım yapamadığınız sürece verdiğiniz emeğin karşılığını almış olmazsınız. Bugün dergilerin önündeki en büyük sorunlardan biri dağıtım. Son derece pahalı bir şey. Oysa bir derginin hangi masraflarla çıktığını herkes bilir. Çok satmazsanız ayakta kalamazsınız, seviyeyi yükseltirseniz çok satamazsanız, dağıtım yapamazsanız çok satamazsınız. Ama bir şekilde kendi kendinize yetmeniz gerekiyor gene de. Yazmak isteyen herkesin yolu bir şekilde dergilerden geçer. Yazının gereğine inanıyorsanız yazmak zorundasınız, yazıyorsanız dergi çıkarmanız gerekir. Ve bu derginin ayakta kalması için elinizden gelen bütün çabayı göstermeniz gerekiyor. Nitelikten ödün vermeden.

Nitelikli dergilerin yayımını sürdürmesinin zor olduğunu düşünmüyorum. Yani, eğer bir zorluk varsa bu nitelikten dolayı değildir. Başka etkenler vardır. Yıllardır çıkmakta olan nitelikli dergiler var ve bunlar hâlâ çıkmaya devam ediyorlar.

Edebiyat Ortamı, kendi iklimi içerisinde yayımını sürdürmeye çalışacak. Kendi şartlarını ve kendi havasını koruyarak. Bana göre dergicilikte temel olgu, kendi mizacını belirginleştirmesidir. Dergi, her şeyden önce mizaçtır. Onun bir huyu vardır, suyunun kendine özgü bir akışı vardır. Bu özgülüğü yakalayan ve yaşatan her dergi, kendini var kılar ve bir hayatiyet kazanır. Nitelik dediğimiz şey, biraz böyle bir şeydir. Ama, o mizaç okurda saygı uyandırmalıdır. Bir çok dergi bu noktadan kaybediyor. Dergiler zaman zaman da olsa nitelikli ürünler yayınlar ama çoğu dergi sağlam bir mizaç oluşturamadığı için okurda bir karşılık bulamaz. Dergi, sadece ürün değildir. Birçok dengenin bir araya gelişidir. Bu noktadan baktığımızda Edebiyat Ortamı'nın kendine saygın bir yer edineceğini umuyoruz. Takdir Allah'ındır elbette.

Kimi dergiler edebiyatın her alanına yetişmekte yetersiz kaldıkları için edebiyatın belli bir alanına yöneliyorlar, özellikle şiire yönelen dergilerin çoğunlukta olduğu görülüyor. Öte yandan öykü dergileri de çıkmakta. Edebiyat Ortamı ise edebiyatı bütün olarak ele alma eğiliminde. Sanat-edebiyat dergilerinin edebiyatın dar bir alanında derinleşerek ayrıntıları işlemesini doğal sayıyor musunuz?


Onu 'dar alan' olarak değerlendirmekten çok, 'bir alana yoğunlaşma' olarak değerlendirmenin daha doğru olacağını düşünüyorum. Bugün, alan dergiciliği belirli bir ivme kazandı ve bunun devam edeceği de muhakkak. Burada bir yanlışlık ya da eksiklik olduğunu düşünmüyorum. Aksine, iyi tarafları olduğu bile söylenebilir. Ama biz Edebiyat Ortamı olarak alan dergiciliğinden yana değiliz. Dedik ya, dergicilik bir mizaç meselesidir. İşte, bizim mizacımız, alan dergiciliğine pek meyletmedi. Bu, neye nasıl baktığınızla ilgili bir durumdur.

Söyleşi için teşekkür ederim.

Ben de teşekkür ederim.


Röportaj: ASIM ÖZ

Kaynak:
Haksöz-Haber
http://www.haksozhaber.net

Hiç yorum yok:

E-POSTA GRUBU

Dergi~lik e-posta
dergilik@googlegroups.com