2008-08-01

İsmet Özel Dosyasında Bir Şey Anlatılıyor mu?


İki aylık kültür ve edebiyat dergisi Derkenar bir yıllık aradan sonra yeniden yayın hayatına başladı. Yazı İşleri Müdürlüğünü Seyfullah Aslan’ın yaptığı; Genel Yayın Yönetmenliğini Hüseyin Akın’ın yürüttüğü derginin yayın kurulunda Osman Toprak, Furkan Çalışkan, Ayhan Demir, Yusuf Genç gibi isimler yer alıyor. Derginin 19.(Mart-Nisan 2008)sayısının sunuşunda dergiyi yayınlamaya niçin ara verdiklerini, tekrar yayınlanma gerekçelerini şu şekilde özetliyorlar: “Bir süre önce Derkenar dergisine ara vermiş, bir başka kanaldan yürümeye çalışmıştık. Bunun Derkenar adına bir son olmadığını bir kenara yazmanızı özellikle vurgulamıştık. Çünkü bu kesinti, mecalsizlikten olduğu yere yığılıp kalma değil, soluklanma ve ileriyi gözüne kestirme molasıydı.

Edebiyat dergilerinin şaşmaz periyodu her zaman için bir istikrar olarak değerlendirilemez, bazen işlerin rutine dönüştüğünün ya da döngüsel tekrarın ifadesi de olabilir. Eğer yinelemek yenilemekle birlikte bir derlenip toparlanmanın adı oluyorsa yeniden yola koyulmanın anlamı vardır.

Aksi takdirde yeni çıktığını zanneden her dergi sadece eski bir sayısını tekrarlamış olur. Derkenar dergisinde bir araya gelen şair ve yazarlar neden burada olduklarının farkında olan düşünce ile duyarlık arasındaki ince çizginin ayırtına varmış kişilerdir.

Evrensel olanla kültürel coğrafyaya bağlı yerli tınıları buluşturup birleştiren, aynı zamanda yazmayı çağa tanıklık etmenin bir yolu kabul eden birden fazla kuşağın oluşturduğu bir korodur bu.”

Derginin yeni döneminin ilk sayısında da değinilecek ya da eleştirilecek hususlar olmasına karşın ben bu yazıda daha çok Mayıs- Haziran sayısı üzerinden bir okuma yapmayı deneyeceğim. Oldukça geniş bir yaş aralığına sahip olan dergi kendini tanımlarken ‘salt kuşak edebiyatı dergisi olmadığını, daha önemlisi edebiyatta misyon dergiciliğine daha yakın durduğunu’ ifade ediyor. Buna karşılık bir özel dosyanın nasıl hazırlanması gerektiği bilincinden uzak olduğunu gösteren bir sayı ile okur karşısına çıkmış oluşunu yadırgadığımı hemen belirtmeliyim Edebiyat dergileri tıpkı düşünce, sosyal bilim, felsefe, siyaset ve haber dergileri gibi dosya konularıyla okur karşısına çıkarlar. Bu hem derginin kapağının okur tarafından kolaylıkla okunabilmesini bir adım ötesinde de alımlanabilmesini kolaylaştıracak bir yöntemdir de. Bu amaçla olsa gerek Derkenar 20. (Mayıs-Haziran 2008) sayısında şiirler ve hikâyelerin yanında düşünce ve eleştiri yazılarına da yer vermiş. Derginin kapağında Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ve İsmet Özel’in fotoğrafları var. Bu isimlerden İsmet Özel üstüne yazılan yazılara değinerek hem dosya kavramına hem de İsmet Özel’e ilişkin bakış açısının edebiyat dünyasındaki son haline ilişkin tasviri bir yaklaşım ortaya koymanın gerekli ve kaçınılmaz olduğuna inanıyorum.

Hüseyin Akın, son aylarda çıkan İsmet Özel’i gündeme taşıyan iki kitaptan (ilki İsmet Özel şiiri üstüne yapılan bir doktora çalışması olan Şiire Damıtılmış Hayat, İbrahim Tüzer, Dergâh Yayınları ikincisi ise İsmet Özel’in seçme yazılarından ve konuşmalarından oluşan Osman Özbahçe’nin hazırladığı Toparlanın Gitmiyoruz, İsmet Özel, Ebabil Yayınları) hareketle Özel’in özellikli düşünce ve şiir dünyasını yazmış. Mustafa Akar, Toparlanın Gitmiyoruz kitabından hareketle İsmet Özel’in düşünce yapısındaki ‘tutarlılığa’ değiniyor. Furkan Çalışkan ise, İbrahim Tüzer’in iki yılı aşkın sürede hazırladığı İsmet Özel: Şiire Damıtılmış Hayat kitabının İsmet Özel şiirine dair hangi önemli ipuçlarını verdiği üzerinde duruyor. Her şeyden önce dört aslında iki kitap özelinden İsmet Özel dosyası hazırlamanın ya da bu kitaplara bağımlı olarak bir yazarı okumaya girişmenin hem dergicilik hem de dosya açısından sorunlu olduğunu belirtmek gerekiyor. Bu gün en nitelikli kitap eleştiri dergilerinden en niteliksiz gazete kitap eklerine varıncaya kadar kitap tanıtımına odaklı yayınlarda ilk fark edilecek şey aynı sayıda bir kitabın bir tanıtımının olduğudur. Virgül, Radikal Kitap, Cumhuriyet Kitap, Zaman Kitap, Yeni Şafak Kitap, Varlık dergisinin kitap eki ya da Hece dergisinin arka sayfasında yer alan kitap tanıtımlarına salt künye düzeyinde bakıldığında bu durum rahatlıkla görülecektir. Bundan dolayı Derkenar usul açısından ciddi bir hata ile okur karşısına çıkmıştır. İkinci olarak yazıların niteliğine dolayısıyla da İsmet Özel’e ilişkin bakışlarına odaklanmamız gerekecektir. Bunun için de önce edebiyat dünyasının İsmet Özel’e ilişkin bakışını genel hatlarıyla ortaya koymak gerekiyor. İsmet Özel’in gerek sosyalist olduğu yılları gerekse Müslüman olduğu yılları irdelerken öncelikle şunun bilinmesi gerekiyor: Eleştiri objektif olmasa da adalet terazisinde tartılarak yapılmalı ve adamsendecilikten, ahbap çavuş ilişkilerinden ve sistemsizlikten uzak olmalıdır. Eleştiri ancak bu şekilde yapıldığında enine- dikine düşünceler üreterek verimli olabilir. Şimdi bu bakış açısıyla edebi kamunun İsmet Özel’e ilişkin değerlendirmelerini genel olarak üç ana kategoriye ayırabileceğimizi düşünüyorum.

1)İsmet Özel’e açık çek verenler: Bu kategoride onu oldukça cömert tümcelerle ananları toplamak mümkün. Edebiyata ilişkin amorf övgülerden beslenen bu yaklaşım içerisinde analitik olanlar olduğu gibi sığ olanlar da vardır. Yine sol dünya görüşüne mensup olanlar olduğu gibi Müslüman dünya görüşüne sahip isimler de vardır. Burada 1960’larda Şairin genç Bir Adam olarak Portresi(1997) kitabını yazan Osman Çutsay, Nemciye Alpay, İslami çevrenin hemen bütün genç şair ve adayları yer alır. Bunlardan en önemlisi ise Osman Özbahçe’dir. Özbahçe için İsmet Özel Ahmet Örs’ün deyimiyle “kutsal bir kişilik”tir. Onun İsmet Özel’e sahip çıkışı birkaç evlekte bütünlenerek ilerler. Hem epik bir evlekte:"yaşasın ismet özel!/yaşasın ismet özel!/yaşasın ismet özel!/yaşasın takım kaptanımız, hocamız, başkanımız, rehberimiz, imamımız, şairimiz, yol göstericimiz, canımız, kalbimiz, kafamız, şahdamarımız, sevincimiz, savaşımız, kahrımız, gazabımız, ruhumuz, en büyük aşkımız, biricik aşkımız ismet özel! seni çatlarcasına seviyorum ismet özel! sana çatlarcasına inanıyorum!" Hem editörlük hem de dergiler düzleminde onu anarak, ona dair dosyalar hazırlayarak ve konuşmalar yaparak. Bu duruma örnek olarak Kökler dergisinin12. sayısı ile Karagöz dergisinin ikinci sayısı ve yayınlanacak diğer sayıları anılabilir.

2)İsmet Özel’in şiirine evet düşüncelerine hayır diyenler: Bu kategoride başta Enis Batur olmak üzere çeşitli düzlemlerde örnekler verilebilir.

3) İsmet Özel’i eleştirenler: Bu kategoride ise gene ilk kategoride olduğu gibi hem İslami çevreler hem de sol çevreler yer alır. Sol çevreler onun Müslüman olmasından duydukları rahatsızlık üstünden eleştirilerini genişletirler. Başta Halkın Dostları dergisinde arkadaşı Ataol Behramoğlu olmak üzere Ahmet Yıldız ve daha pek çok isim burada anılabilir. İslami çevrelerde ise eleştirilerini yazı düzleminde dile getirenler arasında Ahmet Örs, Ali Emre, Hüseyin Su ilk akla gelenlerdir.

İşte bu kategorilerden hareket ettiğimizde Derkenar dergisinde yer alan yazıların tamamının İsmet Özel’e açık çek veren bir niteliğe sahip olduğunu söylemek mümkün. Üstelik bu oldukça açık ve cömertçe yapılmıştır. Hüseyin Akın Özel’likli düşünceler ve iki özel kitap başlıklı yazısında İsmet Özel’i bir şair ve düşünce adamı olarak ele almaktadır. “İsmet Özel’in 70’li yıllardan bu yana söyleyip yazdıklarının giriş ve gelişme süreçlerinden sonra gelen sonuç cümlesi şudur: Bulunduğunuz yeri keşfedin, keşfettiğiniz yerde nöbeti terk etmeyin” Bu yargılar İsmet Özel için doğrudur ama niteliği yada içinin nasıllığı hususunda yazıdan bir fikir edinemiyoruz. Giriş, gelişme ve sonuç nitelemesini ‘ben hep aynıydım’ diyen Özel kabul eder mi orası da ayrı bir konu tabii. Akın, İbrahim Tüzer’in kitabından hareketle İsmet Özel’i bir çırpıda anladım diyebilmenin kolay olmadığını ifade etmiş. Bir de yanlış anlamalara işaret etmiş; ama bu yanlış anlamaların en önemli öznesinin şairin bizzat kendisi olduğunu söylemekten kaçınmış. Onun anlaşıl(ama)masındaki en önemli unsurun gösteri hatta Hüseyin Su’nun deyimiyle ‘konuyla, kendisiyle, izleyicilerle ve sözcüklerle oynaması olduğu’ hatırlandığında bir çırpıda anlaşılmamanın düşünsel derinlikten ziyade masal İsmet Özel’inden kaynaklandığını söylemek icap ederdi. Ardından değindiği kitapları genel olarak tanıtan Akın İsmet Özel’in Türkiye’de sözü en çık kesilen düşünce adamı olduğunu söyleyerek gene gizemli ama örneklemesi yapılmamış bir cümle kurarak yanlış anlayanların kusuru kendilerinde aramaları gerektiğini ima eden bir cümle kuruyor: “Öteden beri İsmet Özel’i anlamaya niyet ve gayret etmeyenler onu yanlış anlamak suretiyle yanlış algılarını pazarlamaya çalışmışlardır” Bu cümle ile ilgili olarak iki durumu hatırlatmak gerekiyor. İsmet Özel’in Türklük kavramına sarıldığı 2003 yılında Gerçek Hayat yazarlarıyla yaptığı toplantıyı herkes dönüp bir kere daha okumalıdır. O zaman onu anlamak için sarf edilen gayretin çapı ortaya çıkmış olur. İkincisi onu kim, neden yanlış anlamıştır? Bu örneklendirilmelidir.

Mustafa Akar Toparlanın Gitmiyoruz ağırlıklı olarak şairin Türklük kavramına odaklanmış. Onun düşüncesini ve şiirini birleştirdiğini bundan dolayı da birçok düşünüre taş çıkartırcasına çeşitli konularda konuşmayı denediğini ifade ediyor. İsmet Özel’in bizi yalnızca şairin kurtarabileceğini ifade edişini ise bir Müslüman olarak doğrusu anlamakta güçlük çekiyorum. Bizi hem samimi kılacak hem ikiyüzlülükten uzak kılacak esas unsur vahyin esenlik bildirisi yönünde ortaya konulan salih ameller olacaktır. Şiir bize ancak artı bir katkı sağlayabilir esas değil. Yine bizi geleneğin baskısından atalar dininden vahyin hayat verici soluğu kurtarabilir. ‘Bir gençlik ölümü saklı kaldı bende’ diyen İsmet Özel’in şair olarak geç vakitlere bırakıldığını ortaya koyan “ Cinayetler Kitabı basılır basılmaz dünyayı terk etseydim, hepsi üç cilt tutan terekemin içerdiği şiirlerin esrarından büyülenmeyen, besbelli ki kalmayacaktı” cümlelerini okuyunca Eser Gürson’un 1966 yılında Yeni Dergi’de Geceleyin Bir Koşu üstüne yazdığı ve ‘Türk şiirinin en sancılı isimlerin biri’ olarak gördüğü İsmet Özel hakkındaki tespitinin ne kadar öngörülü olduğunu bir kere daha anımsadım. Dergide yer alan üçüncü ve son yazı ise Furkan Çalışkan imzalı Derin gramer ya da yorumlama anarşisi başlıklı yazı. İsmet Özel üstüne yapılan doktora tezinin analitik bir okumasını sunuyor. Şiir imge, şiir siyaset ilişkilerine odaklanan yazı ağırlıklı olarak Fransız düşüncesi temelli bir bakış üstünden çatısını çatmış.

Sanat pratiklerinin aynı zamanda birer siyasal pratik olduğundan hareketle İsmet Özel’in tükenerek çoğaldığı zamanlarda yaşadığımızı ifade etmemiz abartılı bir yargı olmasa gerek. . Dergiler de bu noktada İsmet Özel’in değirmenine su taşımaya soyunmuş gibiler. Ama bunu derinlikli bir biçimde yapmaları için basit bir tavsiyede bulunalım: İsmail Kara’nın Aramakla Bulunmaz kitabının son yazısını okusunlar ve onun üstünden daha farklı bir şeyler söyle(yebil)sinler. Bunu yapsınlar ki İsmet Özel tartışmalarını etikleştirerek idealize etmekten kurtulsunlar. Şairin evrenini maddileştirsinler ki, bizim de şairi anlama ufkumuz genişleyecekse genişlesin değilse bu ilişkiyi bildik biçimde sürdürmenin herhangi bir anlamı olmasa gerek. Zaten bir değirmen olan bu dünyada şairin değirmenine su taşımanın ötesinde yapılacaklar için Ahmet Örs’ün Tasfiye’de yayımlanan “İsmet Özel: Kasıntı ve Gerçek” yazısıyla yola koyulma hazırlığına başlanabilir. Ali Emre, Hüseyin Su, Eser Gürson vb. isimlerle ama siyasal değişimlerle irtibatlı bir okuma eylemi içine girilebilir. Örneğin İsmet Özel’de İslami Edebiyat sorunu irdelenebilir, Seyyid Kutup’la ilgili olarak yaptığı sunum üstünden Türkiye’de akıl ve İslam düşüncesinin nasıl algılandığı noktasında basit bir çözümleme yapılabilir. Yine Yeni Şafak’ta Ali Bulaç’la giriştiği polemik üstünden İran İslam Devrimi’ne nasıl baktğı sorunsallaştırılabilir. Heidegger’in Almanlık vurgusu ile küreselleşme sürecinde İsmet Özel’deki Türklük vurgusu kıyaslanabilir. İsmet Özel’in Sünni Şair kavramsallaştırmasının karşısına yerleştirdiği batıcı şairleri ifade etmek içim istihdam ettiği Mutezile kavramının yerli yerindeliği sorgulanabilir. Son bir not İsmet Özel’in 4 Kasım 1988’de Mili Gazete’de yazmaya başladığı Cuma Mektupları’nın ilkinde Bir Siperden Sözediyorum’da Türk kelimesi-Türkiye kelimesi içinde- yalnızca 26 kez geçmesine rağmen; Müslüman kelimesi 49 kez geçmektedir.

Nereden nereye değil mi?

Asım Öz

Kaynak:
http://www.haksozhaber.net/

Hiç yorum yok:

E-POSTA GRUBU

Dergi~lik e-posta
dergilik@googlegroups.com