2010-01-16

Dergiler çıkmalı...

Bir dergi çıkarmak için sızlanıp dururduk. Hatta, şöyle zengininden bir hacıbabanın kızına kendimizi feda etmeyi göze aldığımız bile olurdu, bu sayede bitimiz kanlansın da bir dergi çıkaralım diye…

Kurumlaşmayı matah bir şey sanırdık, uzun soluklu olmayı, markalaşmayı… Çünkü hepimiz gençtik ve bu konularla ilgili sınavlarla boğuşuyorduk o zamanlar…

Bizim için dergi çıkarmaktan da önemlisi dergi çıkarmayı konuşmaktı biraz da…

Üç kişi bir araya geldik mi dergi projeleri akardı dilimizden…

O projeler, o imkansızlıklar, o hayaller daha bir pekiştirirdi arkadaşlıklarımızı…

Hayata, sanata / edebiyata, ekip hareketine bakışımız kimliğimizi şekillendirirdi; dergi tanımlı sevinçlerimizle, kavgalarımızla, düşmanlıklarımızla farkında olmadan sıkı bir eğitimden geçerdik aslında…

Bir dergi çıkarma ukdesi taşıdığım için söylemiyorum bunları… Hamdolsun, tadacağım kadar tattım bu heyecanı da… Ali Haydar Haksal'ın Yedi İklim'ine ilk sayılarında omuz verdim, Hasan Aycın, Yusuf Ziya Cömert ve merhum Ramazan Dikmen'le "Kayıtları"ı başlattım, Hüseyin Su ve güzide arkadaşlarıyla birlikte Hece Edebiyat'ı ve Hece Öyküler'i sırtlandım… Hece Edebiyat, Hece Öykü ve Yedi İklim'in yayın hayatı sürüyor; ben oralarda yazmıyorum artık, bundan sonra da yazmayacağım ama her yeni sayılarıyla gönlüm göneniyor…

Evet, konu benim ukdem değil…

Konu, dergiciliğin hâlâ meteliksiz sanat sevdalılarının işi olduğudur; sanatla uğraşmaktan başka kârları olmayanların kârıdır dergi çıkarmak...

Konu, paranın olduğu yerde edebiyatın amatör sesinin kısıldığını, profesyonelliğe çıkacak yolun tıkandığını söylemektir…

Dergâh, Hece, Varlık, Özgür Edebiyat gibi yerleşik dergileri dışarıda tutarak söyleyecek olursam, iyi dergiler hâlâ dergi çıkarmayı mesele edinenler ve bu işi cep haçlıklarıyla yapmayı seçenler tarafından çıkarılıyor…

Bir Nokta, Ay Vakti, Temrin, Ğ bir edebiyat eylemi, Heves, Kuşluk Vakti, Ayraç, Yüzakı, Yolcu, Ayburcu, Mor Taka, İkindi Yağmuru… ve adını hatırlayamadığım onlarca derginin hiç birini, edebi buzdolabı niteliğindeki sermaye dergilerinin topuna değişmem…

Değişmem çünkü bu dergilerden sanat sevdası tüter buram buram… Orada yazanlar soran ve sorgulayan dillere sahipler… Daha da önemlisi sanatın künhüne vakıf olma ve tüm tırnaklarıyla ona tutunma çabası tek gündem maddesidir…

Bu dergilerdeki dipdiri heyecanlar bize şunları fısıldarlar biteviye: Biz bu dergileri çıkarmazsak yeryüzünde sanat bitebilir ve biz bu dergilerde yazmazsak kimseler almaz kalemi eline…

Elbette o dergiler çıkmaz ve onlar yazmasa değişen pek bir şey olmaz dünyada… Olmaz ama ancak iddiaları olanlar dimdik durabilirler hayatın orta yerinde…

Büyük bütçeli ama tertemiz dergiler olur zaman zaman, ortalama bir bütçeyle ucu-ucuna çıkan dergiler de… Bir zamanlar Enis Batur'un çıkardığı Gergedan, şimdilerde Dergâh, Hece, Varlık, Özgür Edebiyat, Yedi İklim… böyle dergiler… Sanat ortamını bu dergiler belirlerler ama oradaki asıl haketi "seriyye dergileri" sağlarlar; üç beş sayı çıkarlar ve kapanırlar ama çıkışları da kapanışları da hep hareket içredir…

Zaman'dan Yusuf Gündüz'ün yaptığı o güzel kültür – sanat haberlerinden birinde okumuştum: Kapanması kararlaştırılan Virgül dergisinin koordinatörü Bünyamin Güneş, dergiciliğin sponsor desteğiyle ya da piyasa koşullarına uyum sağlamakla yapılabileceğini, Kültür Bakanlığı'ndan destek almadıklarını, böyle bir talepte bulunmadıklarını belirterek dergiyi kapatmayı seçtiklerini söylüyordu…

Virgül'ün kapanması tümüyle maddi imkansızlıktan ibaret değildir, aransa elbette yeni bir imkan bulunurdu… Virgül'ün kapanması "muhanete muhtaç olmama ahlakı"nın bir gereğidir ve bu alkışlanacak bir tutumdur…

İstitraden söyleyeyim: Virgül, solcuların değil de sağcıların elinde olsaydı, onlar ilgili bakanlıkların kapısında günlerce ağlayarak yatarlar, gerekli desteği almadan da kalkmazlardı.

Seriyye dergiciliği de işte bunun için önemlidir… Bu dergiler hep çıkmalıdır, bir kapanmalı üç çıkmalıdır… Deli-dolu yazan kalemleri, illginç merakları, samimi öfkeleri, muhalefetleri, eyvallah etmeyen tutumları ve cep harçlıklarıyla sanat sevdalıları bizzat bu işin ve hareketin içinde olmalıdır…

Böyle olmazsa sermaye dergilerinde monşerlerin zevkine göre kalem oynatanların belirledikleri buz gibi bir bir sanat ortamına mahkum oluruz.

Solcuları ve İslamcıları sanatta var kılan maddi sermayeleri değil, gönül sermayeleridir; salt ticari ilişkilerin belirlediği bir sanatsal hayat onların gönüllerini ve misyonlarını kirletir.

Sağcıları sanattan nasipsiz kılan da işte tam budur…


Ömer Lekesiz

Yeni Şafak
16 Kasım 2009

Hiç yorum yok:

E-POSTA GRUBU

Dergi~lik e-posta
dergilik@googlegroups.com