2009-04-01

"Nida" dergisi


“Hafıza-ı beşer nisyan ile maluldur” diye bir deyiş vardır. Hafızasını yitirmiş birey veya toplumun kimliğini kaybettiği rahatlıkla söylenebilir. Çünkü toplumsal hafıza, toplumu oluşturan bireylerin kimliğidir aynı zamanda.

En yakınınızdan uzaklara doğru bir bakınız… Nerede bir gözyaşı ve zulüm varsa onun bir öncesi veya o zulmü hazırlayan sebepler vardır. Bu sebeplere vakıf olmadan bu zulmü anlayamaz, kurtulmak için hiçbir öngörüde bulunamaz, hiçbir taktik geliştiremezsiniz. Bu bakımdan ‘toplumsal hafıza’ dediğimiz şey ‘köklülüktür’ aynı zamanda. ‘Köklü’ düşünemeyen, ‘köklerini’ bilmeyen, sorunların ‘köklerini’ göremeyen, adaletsizliğin, zulmün köklerine inemeyen tespitlerin ‘sadra şifa’ bir değeri söz konusu değildir. Bugün bu tür tespitler yapılamıyorsa, bu yapılacak tespitler çerçevesinde taktikler geliştirecek bir ‘gücünüz ve iradeniz yoksa’ bu, yüzeysel ve günü kurtarma kabilinden yaşanıldığının delilidir. Aynı zamanda en baştaki deyişle ‘nisyan’a işaret eder ki, bu tür nisyan dünyayı tarumar ettiği gibi Allah katındaki yerinizi de tarumar edecek bir nisyandır. Çünkü Allah sebep – sonuç zincirine vukufiyeti, dost ve düşmanını bilmeyi, tanımayı mümkîn kılmıştır. Meğer ki, şahsiyetsiz, jurnalci bir düşman ola…

İşte yapılması icab eden şey; artık periyodik bir hal almış ‘zulüm’ ve adeletsizliği dillendirmekle yetinmek değil, içinde yaşadığımız, dünya genelinde egemen olan – bizce hazcılık ve şirke dayanan - inanç sisteminin köklerine dönük bir okuma yapmak ve bununla birlikte kendi medeniyetimizin ‘köklerine’ inmek… Köklere tekabül etmeyen söylemler ‘sömürgecilerin’ razı olduğu bir tür pedagojidir.

Köklere inmeyi biraz daha somutlaştıracak olursak… İngiltere ve Fransa’nın gerek Asya gerekse Afrika’da bugün hala devam etmekte olan zulümleri, çevirdiği entrika ve savaşım adına yaptığı tüm planlar görülüp tavır alınmadığı müddetçe bu zulümler sürecektir. Peki hangi felsefeye dayanmaktadır, bizdeki hangi zaafiyeti kullanmaktadır? Felsefesi çökertilememiş sömürgecilik, felsefesine karşı kendi köklerine yaslanan ‘düşünce, inanç ve pratiklik’ oluşturulamadıkça kendini her dönemde farklı adlarla ‘yeniden’ üretecektir. Hem de ‘yiyicilerin çanağa üşüştükleri gibi’ üşüşerek… Ruanda, Hindistan, Pakistan gibi ülkeler içimizi yakan örnekler değil midir?

Nurettin Özcan bu ayki yazısıyla tam da buna işaret ediyor. Ve diyor ki; “Ne yazık ki bu aksiyon ve mevcudiyetler dünyasında Müslümanlar görülmemektedir. Yani bir değer ifade eden güç olarak hiçbir platoda görülmemektedir. Yoksa batı dünyasının ve global sermayenin sömürge alanı olarak kullandığı acınacak zayıflıkta sürüler halinde Müslümanlar elbette çoktur...” Sorgulama Kültürü başlıklı yazısıyla Dr. Abdülkerim Bekkar da sizleri düşündürecek ve fikretmeye sevkedecektir. Yukarıda kısmen bahsettiğimiz yasayı keşfetmek adına yapılmış bir çalışma da Osman Eskicioğlu’nun yaptığı Sünnetullah adlı yazı çalışması... İbrahim Sarmış, Zübeyir Yetik, Fatih Bütün, Adil Akkoyunlu, Altan Murat Ünal, İdris Bilen ve adını anmadığımız birbirinden güzel çalışmaları bu ayki dergimizde bulacaksınız... Fethi Ahmet Polat ve Ferit Aydın’la yapılmış iki de röportaj bulacaksınız... Asım Öz’ün gerçekleştirdiği Fethi Ahmet Polat ile yaptığı röportaj Sayın Polat’ın “Çağdaş İslâm Düşüncesinde Kuran’a Yaklaşımlar” adlı kitabı üzerine... Kitap Nasr Hâmid Ebu Zeyd, Muhammed Arkoun, Hasan Hanefi gibi düşünürlerin temsil ettiği çizginin tahlili üzerine... Röportaj da bu ekolün ne olduğunun anlaşılması açısından oldukça faydalı olacağını umuyoruz. Gerçekten emek, düşünce ve dikkatli ürünlerin sahibi Fethi Ahmet Polat’a ve röportajın gerçekleştiren Asım Öz’e teşekür ediyoruz...

Şunu da eklemeden geçmek istemiyoruz. Sizlerin de takdir edeceği üzere “Nida” fikir dergisidir. Okurlarını, fikri durağanlığın yaşandığı bir dünyada fikretmeye ve dogmaları sorgulamaya davet etmektedir. Bu manada fikri donukluğu/ matlığı, alışılmışın dışında da olsa fikirlerin konuşulup tartışılmasından daha tehlikeli bulmaktadır. Konuşulmalı, tartışılmalıdır ki imâl-i fikr edilebilsin. Ve her doğru bilgi ve her doğru görüş bizi hakikate ve dahi medeniyete biraz daha yaklaştıracaktır. Fikirleri tartışmakta korkmayalım. Bu her farklı fikri kabul edelim veya hemen reddedelim demek değil, Rabbimizin ikramı olan aklımızla doğruluk ve yanlışlığını tartalım. Kuranı bir kaç kez karıştıralım, bir kaç kişiyle tartışalım, fikir sahiplerine danışalım, bir daha düşünelim... Müslümanlar bunu için fıkıh, fikir ve tefeküür medeniyetidir. Eğer fikirse ve de doğruysa makes bulur yanlışsa da suyun üzerindeki köpük misali dağılır gider. Kaldı ki bugün zihni dinamik ve fikri imâl eden ve her türlü fikri kritik edecek Müslümanlar hiç de az değildir. Bu tür korkuları Türkiye Müslümanları çoktan geride bırakmıştır. Özetle şunu demek istiyoruz; söz konusu olan fikir ise eğer fikirle karşı durulmalıdır. Dergi abonelerimiz çok şükür ki, tepkilerini bize hemen iletmektedirler. Bu bakımdan sizlere teşekkür ediyoruz. Fakat şu unutulmamalıdır ki ‘duyarlılıklar’, delil ve karşı bir fikrin imaliyle ‘şuura, bilince’ dönüşür.

Tasavvuf’ın kullandığı Sembolik dil nedir, nasıl anlaşılmalıdır konusundaki fikirlerini bizlerle paylaştığı için Ferit Aydın’a da şükranlarımızı iletiyor ve Röportajı gerçekleştiren Muhammed Turan Çalışkan’a da teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Önümüzdeki ay tekrar birlikte olmak ümidiyle siz değerli okurlarımızı dergiyle başbaşa bırakıyoruz.

Allaha emanet olunuz.


İrtibat:
Nuriye Mah. Mimar Sinan cad.
No: 32 Malatya
0.422.321 21 87
nida_dergisi@hotmail.com
www.nidadergisi.com

Hiç yorum yok:

E-POSTA GRUBU

Dergi~lik e-posta
dergilik@googlegroups.com