2011-06-16

Yüz yıllık dil meselemiz...

Edebiyatımızda, dilimizde yüz yıllık meseleler vardır, dil kullanılmaya devam ettiği sürece meseleler de bazen parlayarak bazen de sönük biçimde konuşulur, gündeme gelir, getirilir. Dil meselemiz eski tartışma hararetini kaybetse de canlılığını korumaya devam etmektedir.

Kendi haline, mutevazı bir dergi olan Değirmen, Sakarya’dan sesini duyurmaya çalışıyor. Derginin Mayıs sayısı elime ulaştı, birkaç yazı bilhassa dikkatimi çekti. Necati Mert dergideki yazısının başlığını, “Yüz Yıllık Mesele” koymuş. Biz de ondan ödünç alarak, kendi yazımızın başlığını belirledik. Mert, 11 Nisan 1911’de Selanik’te yayın hayatına başlayan Genç Kalemle dergisinin dil politikasından hareketle meseleyi yüz yıllık zaman içinde değerlendiriyor. Dil meselesi ister kelimeler, ister gramer kaideleri, ister öz, yabancı noktasından alınsın sadece ilmî ve edebî camianın meselesi olmamıştır. Bu mesele aslında milletin meselesidir. Nihayetinde, dil milletin varlığını, düşüncesini, siyasetini, dünya görüşünü, edebî zevkini yansıtır.

Necati Mert konuya göre son derece kısa tuttuğu yazısında bu yüz yıllık süreci son derece öz biçimde tarihî adımlarıyla birlikte özetlemiş, okurun rahatlıkla kavrayacağı biçimde anlatmıştır. Mert bütün bu tarihî süreç içinde, aşırılığa kaçan her kesimi eleştirmekte, orta yolu tutan, yaşayan dili tercih eden, milletin değerlerini önemseyen anlayışı tasvip etmektedir. Genç Kalemler dergisinin yüzüncü yılında o güzel insanlara selam gönderirken, “Oysa ‘Uydurma söz yapmayız/ Yapma yola sapmayız/ Türkçeleşmiş Türkçedir/ Eski köke tapmayız’ der Ziya Gökalp. Kelime milliyetçiliği yapmaz. Din’le de problemleri yoktur onların. Olsaydı, ateş’in od’dan, keder’in kaygu’dan, Allah’ın Çalap’tan daha Türkçe olduğunu söyleyebilir miydi, Ömer Seyfettin?” sorusuyla bu yüz yıllık meselenin cevabını daha yüz yılın başındaki anlayışın isabetiyle vermektedir. Adeta Necati Mert’in yazısına nazire olsun diye derginin ilerleyen sayfalarında bir başka dil yazısı karşımıza çıkmaktadır.

Murat Soyak’ın, “Türkçenin Sırları Hakkında” başlıklı yazısı yüz yıllık meselenin bugününe ışık tutmaktadır. Yapmacılık ve uydurmacılık hastalığının dile verdiği musibetlere işaret eden Soyak bugünkü sevincini şöyle ifade etmektedir: “Dile musallat olan uydurmacılık hastalığı neyse ki, şimdi eski şiddetinde değildir. Bu durum, günümüz için olumlu bir gelişmedir. Zararın neresinden dönersek kârdır, hesabınca yeniden “yaşayan Türkçe” esas olmalıdır.” Yaşayan Türkçe başlığı, Nihat Sami Banarlı, Mehmet Kaplan, Necmeddin Hacıeminoğlu gibi önemli aydınlarca savunulmuştur. Esasen bir dilin yaşamayan uzuvlarını sürekli canlı tutmaya çalışmak, adeta ona bambaşka bir can katmaya uğraşmak ne kadar sağlıklı bir yol olabilir ki? Yüz yıl içinde çok tartışıla tartışıla artık bıkkınlık verecek bir seviyeye gelen bu mesele, dilin, edebiyatın, kültürün ve milletin imkânlarını, zihin, duygu ve düşünce dünyasını çok daha ileri seviyelerde yansıtan edebî çalışmalarla gerçek canlığını kazanacaktır.


Semih Akış



Kaynak:
"Yeni Söz" gazetesi
http://www.dunyayayenisoz.com/Haber/Yuz-yillik-dil-meselemiz-635.html

Hiç yorum yok:

E-POSTA GRUBU

Dergi~lik e-posta
dergilik@googlegroups.com